1. Bölüm

1. Bölüm

Akizi
aycelebii

1. Bölüm

Kulağıma dolan müzik sesleri bile gecenin köründe kahkaha atan manyakların sesini bastıramadı ne yazık ki. Öyle bir gülüyorlar ki, kafalarının yerinde olup olmadığına, hatta kafalarının bir milyon, olduğuna bile emin değilim. Kahkaha sesleri giderek artarken içimden az nefes alın da öyle gülmeye devam edin demek geçiyorken ne yazık ki yeni bir kavgaya ve önüme servis misali serilen iki seçeneği çiğnemeye hazır değilim.

 

Birinci seçenek canım babamın koyduğu, canımdan değerli telefonu elimden alma seçeneği; diğer seçenek ise iki huysuz abimin beni, dün çıkarmış olduğum kavgadan dolayı tehdit etmeleriydi. Ne güzel hayat be, aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık. Tam tersi de olabilir. Bilemiyorum.

 

"Şt, insanlar uyuyor, rahatsız etmeyin," dedi uyarmaya çalışmak isteyen ama bir aslan gibi kükreyen şahsiyet. Hadi ama, onların bu sesinden değil insanlar, görünmeyen varlıklar ve hayvanlarda uyandırdı. Gerçi şuana kadar kimsenin ses çıkarmamış olması bile büyük bir mucize.

 

Şarkının sesini yükselip, kulaklığı iyice kulağıma bastırdım. Kahkahalar azalmış olsa da kulak zarımın patlamasına milim kaldı desem yeridir. Bir sesten kurtulmak isterken diğer bir sesin cızırtısına maruz kalıyorum ne yazık ki.

 

"Ulan it," diyen sesle kulaklığı hışımla çekip, öfkeyle üzerimdeki örtüyü bir tarafa attım. Sinirim duyduğum seslerle kat ve kat artarken yataktan atlayıp, cama doğru adeta yeri sarsacak şekilde ilerlemeye başladım.

 

Kalın ve tül perdeyi aynı anda seri hareketlerle çekip, camı açarak başımı aşağıya doğru uzattım. Üç şahsiyet; ikisi gayet rahat biçimde, ayaklarını çimlere doğru uzatmış, istiflerini bozmadan anırarak konuşup, gülerek, bir kişi de onları susturmaya ve ayağa kaldırmaya çalışıyordu. Zavallı ya!

 

"Yok yia, diyorum ben sana buranın havası ve kızları ayrı bir güzel diye." Hangi patavatsızın ağzıdan çıktığını bilmediğim kelimelerle sinirim tavan yaparken hiç kimseyi umursamdan "Hayda! Oldu mu şimdi bu? Ne diye kapının önünde duruyorsunuz, gelin size çay, kahve ikram edim hem size buranın kızlarının sadece güzellikte değil, çene ve dövüşte de ne kadar iyi olduklarını göstermiş olurum." Diye bağırmamla ayakta dikilen kişi başını bana çevirip, ona göre kısık ama benim duyacağım bir ses tonuyla küfretti.

 

Küfür edene dönüp, camdan atlayıp saçına- saçlarına yapışma isteğini zorla bastırıp, bana bakan üç adama, bana attıkları aynı bakışı onlara attım.

 

Çimlere zarar veren şahsiyetlerin birinin kafası iyice uçmuş olsa gerek salına salına oturduğu yerden kalktığı gibi, kıçı yeri sevmiş olsa gerek tekrar kendini yerde buldu. Adam kahkahalarla gülerek başını bana çevirip, annesine şikayet eden bir çocuk gibi "Düştüm," dediğinde gülsem mi, sinirlensem mi bilemedim.

 

"Ya, kıyamam. Düştün mü?"

 

"Evet, popom uf oldu." HasbinAllah gel de sinirlenme şimdi. Onlara bir şey fırlatmak için etrafıma bakındım lakin tüm eşyaların benim için kıymetli olduğuna kanaat getirip onlara bir şey fırlatmaktan vazgeçtim. Tabi şimdilik!

 

"Ulan, sus gerizekalı. Senin yüzünden elaleme rezil olduk," dedi tek ayık olan kişi. Ayık olan, Sarhoş olan iki arkadaşının elini tutup onları kaldırmak istediğinde "Anne, beni kaldırıyor," dedi zevzek kişi. Başımı sabır dilemek amacıyla yukarıya kaldırıp, nefesimi seslice dışarı bıraktım. Zihnimden onları alt etme planları kurduktan sonra planımı gerçekleştirmek adına benden medet umarcasına bakan adama bakıp, "Tamam anneciğim, bekle sen orada. Hemen yanına geliyorum," diyerekten içeri girip telefonuma sarıldım. Başka bir zaman diliminde olsaydık telefonumun ne kadar güzel ve ne kadar ihtişamlı olduğunu söyler dururdum lakin ne yazık ki başka ne başka bir zamandayız ne de telefonu övmeme zaman var.

 

Telefonun şifresini alelacele girdikten sonra rehbere girdim. Muhammet ağabeyin üzerine tıkladıktan sonra telefon kulağıma götürdüm. İkinci çalışta açılan telefonla bakışlarımı hala ses gelen bahçeye çevirip "Mami ağabey, karakolda mısın?" Diye sordum selam sedayı arka plana atarak.

 

"Evet, bi'tanem ne oldu ki,?" Diye sorduğunda mutluluktan uykulu halimi arasında kendi etrafımda pervane misali dönmeye başladım.

 

"Süper, o halde ses seda çıkarmadan bizim evin oraya gelin, bahçe tarafından üç adam var, seslerinde rahatsız oluyorum ve ayrıca üçünden de şikayetçiyim." Bir solukta sarf ettiğim konuşmadan sonra derin nefes alıp, Mami ağabeyden gelecek cevabı bekledim ve neyse ki çok beklememe gerek kalmadan ağabeyim beni onaylamıştı.

 

Telefonu kapatıp yastığın altına bıraktıktan sonra pencereye çevirdim adımlarımı. Pencerenin önünde durup aşağıya doğru baktığımda ayık kafalı olanın iki manyağı ayağa kaldırmaya çalıştığını gördüm.

 

"Yalnız, o ikisini taşımak zor olur," dedim çeneme mâni olamadan. Üçünün de saniyelik bakışları beni bulduğunda, beni annesi olarak gören adam "Anneciğim," dedi benim sinir tepesinde atlayıp, intihar etmem için elime bir fırsat vererek.

 

"Allah'ım, ne olur şu iki adama akıl ver," dedim sarhoş adamları gösterirken.

 

Bir anda bir melodi sesi duyuldu. Ayık kafalı hızlıca ellerini sarhoşlardan çekip cebine götürdü. Telefonu çıkardıktan sonra aramayı kabul edip telefonu kulağına götürdü.

 

"Efendim, ağabey?"

...

"Evet, yanımdalar ama bir sorun var," dedi bakışlarını beni ve adamların üzerinde dolaştırırken. O bana baktığında omuzumu silkeleyip omzumu pencere pervazına yasladım.

 

"Sene ve Semi deli gibi sarhoşlar ve bir abla camdan bize öldürücü bakışlar atıyor." Abla mı? Peki. Onun, beni başka birine şikayet etmesi gülmeme neden oldu. Neden mi? Çünkü insanlarla uğraşmayı oldukça fazla seviyorum. Onları deli etmek bana müthiş bir haz veriyor.

 

Düşüncelerden sıyrılmama neden olan şey bir anda bahçe kapısının açılması oldu. Bakışlarım bahçe kapısına döndüğünde üniformalı birkaç polisin adamların yanına doğru geldiğini fark ettim. Telefonla konuşan kişi hızlıca telefonu kapağında elimi pencerenin koluna götürdüm. Pencereyi kapatmadan önce ise bana bana bakan üç adama el sallayıp "Hadi yine iyisiniz, en azından dışarıda kalmayacaksınız," dedim ve camı kapatıp kendimi yatağa attım. Allah'ım sana binlerce şükürler olsun. Sessizlik bir huzurdu adeta ve ben bu huzuru her zerremde yaşatmak istiyorum.

 

Elimi yastığın altına götürüp telefon çıkardığımda telefonu açıp saate baktım ve baktığım an kalp krizi geçirdim. Saat 02: 47 olmuştu resmen. Yarın beni bekleyen lanet olası bitmek bilmeyen okul varken üç ahmak yüzünde uyuyamamış, uykudan mahrum bırakılmıştım. Öfkeyle soluyup telefonu duvara fırlatma isteğini bastırırken telefon iki kez art arda titremeye başladı. Üstten düşen bildirimle WhatsApp'a girip Mami ağabeyden gelen mesajı okumaya başladım.

 

Mami ağabey.

Yarın karakola gelmen ve ifadeni vermen gerekiyor.

 

Dilan.

Tamam, yarın erkenden gelirim.

 

Mami ağabey.

Peki, iyi geceler.

 

Dilan.

Sana da iyi geceler ağabey ve kolay gelsin.

 

Mami ağabey.

EyvAllah bacım.

 

Ağabeyim attığı son mesajdan sonra gülüp başımı iki yana salladım. Böyle bir ağabey sahip olmak benim için büyük bir şans.

 

WhatsApp'dan çıktıktan sonra saate bakmadan alarmı art arda olacak şekilde kurup, müzik olarak da en rahatsız edici ve en yüksek sesli müziği ayarlayıp telefonu kapatıp yastığın altına koydum. Yatak örtüsüyle üzerimi örttükten sonra bir kez daha o üç adama küfür edip kendimi uykunun şifalı kollarına bıraktım.

 

,✨

 

Yüzüme çarpan yakıcı sıcaklık ve ışıkla bedenimi diğer tarafa çevirip, uyumaya kaldığım yerden devam ettim. Bu kaç dakika ya da kaç saniye sürdü bilmiyorum lakin bir anda oda kapı çarpılarak açıldığında hızlıca yatakta sıçradım. Her ne kadar annemin bu ani inişlerine ve çıkışlarına alışmış olsam ne yazık ki bedenim bu duruma alışmakta güçlük çekiyordu.

 

"Uyandım mi? Iyi bari, bağırmama gerek kalmayacak," diyen anneme göz devirmekle yetindim ve çeneme mâni olamadan konuşmaya başladım.

 

"Allah razı olsun ya," dedim iğneleyici bir ses tonuyla. Şimdi ise sıra annemin göz devirmesindeydi.

 

"Kalk hazırlan."

 

"Kalkmışım ya..."

 

"Hayır, yatakta olduğun takdirde kalkmış olmuyorsun." Dediğine ağlama kıvamına geldim. Size tüm annelerin aynı olduğunu söylemiş miydim? Söylemediysem şimdi söylüyorum "Şüphesiz tüm anneler, kanıtlarla sabit, aynılar."

 

"Ne yapim anne, inan diye çocuk gibi yatağın üzerinde zıplayayım mi?"

 

"Senden beklenir vAllah, iki dakika boş bıraksam çatıya çıkıp, evi başımıza yıkana kadar zıplarsın," diye annemin ben susana kadar benimle laf telaşına gireceğini bildiğimden susup, yataktan inmeyi tercih ettim.

 

Çıplak ayağım, soğuk parkelere çarptığı an bendimi ürpertirse de sonradan bu soğukluk bana çok iyi gelmişti. Annemin yanına doğru yavaş adımlarla ilerledikten sonra tam annemin önünde geçeceğim zaman elimin tersiyle uzun saçlarımı, havalı biçimde, geriye attım ve annemin yanında geçip gittim.

 

İnce holden geçerek odamdan birkaç kapı uzakta olan tuvalete gittim. Günlük rutin işlerimi hallettikten sonra tuvaletten çıkıp banyoya geçtim. Hızlıca duş aldıktan sonra babamın evde olmadığını bildiğimden rahatça bornozu üzerine geçirip geçirip banyodan çıktım ve koşar adımlarla odama geçtim.

 

Kapıyı arkamdan kapatıp kilitledikten sonra rahatça gardrobun önüne geçip, içinde nefret ettiğim okul firmasını ve iç çamaşırlarını çıkardım. Zaten firmayı kim sever ki?

 

Bornozu üzerimden çıkarıp, iç çamaşırlarını ve bordu okul üstü ile siyah pantolonu üzerime geçirdim. Bordo formanın üzerinde kocaman harflerle yazılan okulun baş harfleri ve logosu formadan bir kez daha nefret etmeme neden oldu.

 

Yüzümü buruşturup, aynalı komodinin önüne geçtim. Puf sandalyeye oturup, ıslak saçlarımı hızlıca, yolunan saçlarımı umursamdan, taramaya koyduldum. Saçım açıldıktan sonra hızlıca örüp, ucunu bordo renginde ki lastik tokayla bağladım ve saçımı sol tarafıma getirip, omuzundan aşağı sarkmasına neden oldum. Güzel görünmek için de yüzüme renk verdikten sonra hazırdım. Kapının arkasında asılı duran ve asla kimsenin almasına izin vermediğim siyah hırkayı alıp, kollarını omzundan aşağı sarkıtıp, kollarının bağladım ve işte şimdi tam hazırdım.

 

Okul çantamı da alıp odadan çıktıktan sonra annemin düğüne mi gidiyorsun sorusuna maruz kalmamak adına hızlıca kapıya doğru ilerledim. Ayakkabılıktan siyah spor ayakkabıyı alıp, ayağıma geçirip, siyah maskeyi de taktım ve kapıyı sessiz açıp, kapatmadan önce "Ben kaçtım," dedim.

 

Hızlıca merdivenlerden inip, apartmanın demir kapısını zorlanarak da olsa açıp, birkaç adım atmıştım ki başıma düşen şeyle "Oy anam, " diye çığlık attım. Başıma düşen şeyde bir hareketlenme olmazken birkaç adıma öne geçip ağırlıktan kurtuldum ve elimi başıma bastırıp başımı yukarı doğru kaldırdım. Hay ben böyle işe...

 

"Kız, senin ne işin var balkonun altında," diye bağırdı Zeytin teyze şaşkınlıkla ağzını aralayarak. Elimi hala başındayken, sinirle soluyup "Tuvaletimi yapıyordum," diye bağırdım camdan dedikodu yapan teyzelerin varlığını görmezlikten gelerek.

 

"A, çok ayıp. Kaç yaşında kız oldun daha tuvaletini nereye yapacağını bilmiyor musun?"

 

"Yok, bilmiyorum."

 

"Aman, vah başıma gelenler."

 

"Senin başına bir şey gelmedi ki Zeytin teyze, olan benim biricik başıma oldu," diyerek somurttum. Zeytin teyze onunla alay ettiğimi anladığı an sepetin ipini, başıma doğru sallamaya başladı.

 

"Terbiyesiz, utanmıyor musun benimle alay etmeye?" Dediğinde kahkaha atmaya başladım.

 

Hızlı adımlarla geriye doğru yürüyüp Zeytin teyze ile camdaki dedikodu tayfasına, işaret ve orta parmağımı alnıma götürüp, selma verdim.

 

"Hadi ben kaçar, size iyi dedikodular."

 

Zeytin teyze bir anda aklına bir şey gelmiş gibi elini kaldırıp "Kız, giderken Şevket dayına de ki "Zeytin teyze ekmek istiyor' e mi?" Başımı sallayıp önüme dönerek hızlıca bakkal yolunu tuttum. Bakkaldan birkaç çikolata alıp, Zeytin teyzenin istediğini ilettikten sonra koşar adımlarla otobüs durağına ilerledim.

 

Durağa vardığım an otobüs gelmesi beni şanslı hissettirirken kalabalığı gördüğüm an tüm şansım yerle bir oldu. Normal günlerde olsa asla bitmeyeceğim otobüs binip kartımı okuttuktan sonra kapının önünde durdum. Belki bu sayede başkaları da binmeye tenezzül etmezdi.

 

İki durak sonra otobüs durduğunda savaştan çıkmış gibi kendimi bir anda otobüsten aşağı atıp maskeyi çeneme kadar indirip derin nefes aldım. Aldığım nefesler ciğerlerim bayram ettirdiğinde maskeyi tekrar burnumu kapatacak şekilde taktım.

 

Hemen önümde beliren karakola hızlı adımlarla ilerleyip, tanıdığım güvenliklere selam verip ayak üstü birkaç çift laf ettikten sonra içeri girdim. Karakolun içinde alışmışım olduğu bir telaş vardı. Polisler durmadan bir şeylere bakıyor bazen ise öfkeden maskelerini indirip sinirle çenelerini sıvazlıyorlardı. Birkaçı telaşla koridorlarda koşturuyor, şikayetçi ya da suçlu olanlar ise polislerle bir şey anlatırken polisler, büyük bir sabırla onları dinliyordu.

 

Tanıdıklarıma kısacık selamlar verdikten sonra Gökhan ağabey ve Mami ağabeyinin, arkası bana dönük olan bir adımla konuştuğunu gördüm. Yanlarına vardığımda kim olduğunu bilmediğim adamla aramızda mesafe bırakacak şekilde durdum. Gökhan abinin anlık bakışları bana döndü lakin ben ona değil, yanında durduğum adamı dikizliyordum.

 

Ciddi bir yüz ifadesine sahip olan adam elini kıvırcık, kahverengi saçına götürüp, maskeseden dolayı görmesem de oval şeklindeki çenesini kastığını fark ettim. Allah'ım, bu ne güzel bir varlık, sen ne güzel insanlar yaratıyorsun öyle.

 

Adam ona, onu yiyecekmiş gibi baktığımı fark etmiş olmalı ki, başını omuz hizasından bana doğru çevirdiğinde sıradan kahverengi gözleri alıp götürdü beni başka bir âleme.

Hiç çekmeden ona bakmamdan rahatsız olmuş gibi olduğu yerde huysuzca kıpırdayıp an ve an kızaran yüzünü yere eğdi. Ay, utangaç şey seni...

 

Adamdan bakışlarımı çekmeden "Yeni polis mi?" Diye sordum-ki eğer öyleyse bundan sabahlayacağım yer belli.

 

"Yok, ağabeyinin güzeli. Şikayet ettiğini çocukları abisiymiş," dedi an Gökhan abi şaşıp kaldım. Allah'ım, bilseydim böyle yakışıklı bir kul yarattın önceden düşerdim sokaklara.

 

"Ay, vallahi mi?" Sesimdeki mutluluk onlara yansıdığı an ağabeylerim bana uzaylı görmüş gibi baktılar. Onları umursamdan omuzlarını silkeleyip elimi adama doğru uzattım. "Merhabalar, ben Dilan, " dedim öküzlüğümü bir tarafa bırakıp, kibar imajı çizerken. Özelikle bu dönemden ona elimi uzatmış olduğumu garip karşıladı.

 

İki ağabeyim bir kez daha şaşırsada adam, çok şükür ki, onlara bakmamış ve elini bana uzatmıştı. "Memnun oldum Dilan hanım, Uğur." Gülümseyip, elimi elinden çektim. Çokta ayran gönüllü gibi görünüş sağlamak istemiyorum. Ne de olsa öyle değilim!

 

"Ben de memnun oldum." Sesim hem tatlı hem de mesafeli çıkmıştı ki, bu benim için en önemli etkendi.

 

Mami ağabey ve Gökhan ağabey aynı anda, anlaşmış gibi "Dilan," dediklerinde onlara çevirdim bakışlarımı.

 

"Efendim?" Dediğimde bana kaş gözle bir şeyler anlatmaya çalıştılar ama ben anladığım için ne dediklerini kavrayamadım.

 

Başımı ne var der gibi salladığımda Gökhan ağabey dudaklarının arasından "Baban iki saattir seni gözlüyor," dediğinde dudaklarımda tüm imajımı yerle bir eden bir kelime döküldü.

 

"Harbimi lan?" Dudaklarımdan firar eden kelimeyle eş zamanlı olarak adının Uğur olduğunu öğrendiğim adamın dudaklarından "Tövbe, estağfurullah." Kelimeleri döküldü.

 

BÖLÜM SONU.✨

 

Bölüm hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

 

Uğur'la Dilan'ın farkı biçimde karşılaşması peki?

 

Bugünlük bu kadar kendinize iyi bakın mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın.

 

Çokça sevgilerle. 🌹

Spoiler ve alıntılar için;

 

Instagram & Twitter =Aycelebininhikayeleri

Bölüm : 06.02.2025 18:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...