13. Bölüm

13. Bölüm

Akizi
aycelebii

13. Bölüm

Beklemek, kimine göre bir ömür gibi gelen beklemek... Bekliyoruz, bekliyorum ve bekliyorlar. Birileri bir yere biri bekliyor ama illa bekliyor. Kimini sevdiğini, kimisi seveceği kişiyi, kimisi de ailesini ya da dostunu.

 

Illa bir yerde bir bekleyen vardır, beklemiyorum dese de.

 

Tıpkı benim, neredeyse on dakikadır Uğur'un tekrar istek atmasını beklediğim gibi. Tabi bu sayede kızlar da gelmiş, onlara bir şey anlatmadığım, daha doğru anlatmaya fırsatım olmadığından, onlar da benim başıma neyi beklediklerini bilmeden bekliyorlardı.

 

Sağ elimin tüm tırnaklarını kemirmekten tırnaklarım kısalmış ve kemirecek bir şey olmadığından, bu sefer de sol elimin tırnaklarını kemirmeye başladım. Dengesizim, hatta dengesizlikte oscar bile yapmış olabilir ama Uğur, anlaşılan o benden daha dengesiz.

 

Pis, ukala uzun. Tipsiz yakışıklı.

 

Sağ elimin, bilen kısımdan tutulup, çekilmesiyle telefonu hızlıca kapatıp kızlara dönüm. Hepsi merakla, e tabi biraz da sinirle bana bakıyor ve bana, ne olduğunu anlatmamı ister gibi bakıyorlardı- da, ben anlatmaya tam olarak nereden ve nasıl başlamalıyım.

 

Allah ne verdiyse, aklıma ilk ne geldiyse onu mu söylemeli, yoksa düşünmeli miydim?

 

"E..." Dedi Esra elini bileğimden çekip, kollarının göğsüne bağlayarak. Sağ ayağıyla da ritim tutmaya başladığında işin ciddiyeti ile yutkunma ihtiyacı hissettim.

 

Bakışlarımı Esra'dan çekip, kızlara çevirdiğimde, onların da Esra'dan bir farkı olmadığını hatta tıpkı Esra gibi kollarını göğüslerin toplayıp, sorgular biçimde bana baktıklarını fark ettim.

 

Evet, gazamız mübarek olsun.

 

"Im... Şey ya, hani şu şeyi şeyi var ya, işte o şey şey yaptı?" Dedim dilimin birbirine dolanmış olduğu gerçeği ile yüzleşerek.

 

Hadi ama bende iyice aptal oldum ha. Şey ne demek ya, gerçekten. Çok açıklayıcı. Yani kesin kızlar beni anlamıştır!

 

Derin ve bıkkınlıkla nefes alıp, başımı, tavana bakacak denilip geriye doğru yatırdım.

 

Allah'ım, sen bu kulunun aklını koru ya rabbim. Amin.

 

"Şey ne Dilan, şey ne? Sen bizi, sana bakalım diye mi çağırdın?" Diyen Asuman'ın sesinde ki sıkıntı benim de sıkıntılı nefes alamam neden oldu.

 

Haklılardı, gerçekten o kadar haklılar ki. Diyecek bir söz bulamıyorum.

 

Başımı mahcubiyetle eğip, "Haklısın, gerçekten ne deseniz haklısınız,' dedim parmaklarımı birbirine geçirip, ayağımla parkeye şekiller çizerek.

 

"Haklıyız tabi." Dilara, sözlerinden sonra yanıma oturup beni kendine doğru çekti. Başımı omuzuna yaptırdıktan sonra bir eliyle saçımı okşayıp, diğer eliyle de omuzumdan tutundu.

 

"Hadi kuzucuğum, anlat annene. Ne oldu?" Dedi Dilara hala saçlarımla oynarken. Ofladım. Hem de içimin dışıma çıkmasını isteyecek kadar derin bir oflamaydı bu.

 

"Oflayıp puflama da, ne olduğunu söyle. Hem bu sayede sana da yardımcı oluruz. Elimizden bir şey gelirse yapmaya çalışırız."

 

Bir anda, sebep ve sonuç düşünmeden, kime güvendiğim bilmeden "Telefonum kırıldı," diye yalan söylemekte çareyi buldum.

 

Aslına bakarsanız yalan da değildi bu, telefonum gerçekten kırılmıştı ve zaten ben bunu onlara söyleyecektim lakin; telefonun yanı sıra da Uğur'u anlatacaktır ama... Dediğim gibi neye sığındığımı bilmeden dilimden bir yalan firar etmiş.

 

"Ne?"

 

"Nasıl?"

 

"Nerede kırıldı?"

 

"Kim kırdı?"

 

Diye peş peşe sıralanan benzer sorularla elimi durun dercesine havaya kaldırdım. Bünyemin fazla soru kaldıracağını pek sanmıyorum. Zaten kafamın içinde binbir tane soru dönüp dolaşıyor, bir de eklenecek sorulara cevap aramak istemiyorum. Bu yüzde de sakinlikle "Durun tamam, sakin olun ve lütfen beni soru yağmuruna tutmayın," dedim yüzüme, her zamanki gülüşlerimden bir tanesini takarak.

 

"Tamam," dedi Zeynep, duvara yaslayıp eliyle konuşmam için işaret verip ekleyerek "Sen anlat, biz dinleyelim."

 

"Her zamanki gibi, okul çıkışında şarkı dinlerken bir anda kulaklığın teki çekildi ve ben, o anki panikle telefonu yere attım."

 

Bir çırpıda sarf ettiğim sözlerle dört çift göz bana, inanmıyormuşcasına çevrildi. Ne? Onlara olayları roman şeklinde anlatmamı beklemiyorlardı İnşallah.

 

Eğer bekliyorlarsa, çok büyük bir yanılgı de olduklarını bilmeleri lazım.

 

"Bu kadar mı?" Dedi Dilara beni kendinden uzaklaştırıp hayretle yüzüme bakarken.

 

"Bu kadar, okula gelmiş olsaydın olayın sadece bundan ibaret olduğunu anlardın."

 

"Peki, kulaklığı çeken kimdi?" Diye sordu Asuman, yatağın boş kısmına oturarak.

 

"Uğur," dedim kısık ve anlaşılamaz bir ses tonuyla.

 

"Aşkım, ne dediğin anlaşılmıyor," dedi Dilara, benim amacımın da anlaşılmamak olduğundan habersiz.

 

"Uğur." Bu sefer sesim daha yüksek ve daha anlaşılır çıktığında kızlar beni anlamış ve derhal birbirlerine bakmışlardı.

 

Aralarında geçen derin bakışmalardan sonra dördü de, anlaşmış gibi aynı anda tek kaşlarını kaldırarak bana baktılar.

 

"Peki Dilancigim, bizden sakladığın ya da anlatmaya unuttuğun bir şey var mı?"

 

Ama ben biliyordum öyle olacağını. Yemin ederim hissetmiştim.

 

Zorlukla yutkunup, bakışlarımı odamın içinde dolaştırdım. Aa, benim ne ara dokuz tane okuma kitabım oldu lan? Ay bir de duvarın rengi de pek güzelmiş ha. Kemal Sunal'ın posterleri de duvarda çok güzel duruyormuş. Ay keşke daha önce bu kadar dikkati inceleme şansım olsaydı.

 

"Niye kaçıyorsun?" Dediğini duydum Zeynep'in.

 

"Unuttuğum bir şey var mı diye düşünüyorum."

 

"Odayı inceleyerek mi?"

 

"Sizi mi inceleyim Zeynep, ne istiyorsun?"

 

"Tamam, bir şey demedim."

 

Demeyin zaten, geriliyorum.

 

İç sesime hak verip bakışlarımı tekrardan odada dolaştırıp, en son kızların üzerine durdurdum.

 

"Yok," dedim günlük kullandığım ses tonuyla ve ekledim; "Hiçbir şey hatırlamadım ve sanırım yaşananlar sadece bundan ibaret."

 

"İyi madem," dese de Zeynep, anlaşılan kızlar pek onun gibi düşünmüşmuyor ya da onun gibi kestirip atmıyorlardı.

 

"Peki, hadi diyelim öyle de, Uğur niye bir anda gelip sesin kulaklığını çeksin?"

 

Omzumu bilmiyorum dercesine kaldırıp, dudaklarımı aşağıya doğru sarkıttım.

 

"Bilmem, manyak olsa gerek," dedikten sonra ayağa kalkıp ellerimi birbirine çarptım. "Neyse, bugünlük bu kadar yeter. Ben sizi, hem beni çok sık aramayın ve mesaj atmayın demek için hem de çay içmek için çağırdım," dedim konuşmaya son noktasını da koyarak.

 

"İyi madem ama olur da aklına bir şey gelirse direkt bizi arıyorsun," dedi Esra, inanmadığını bir kez daha göstererek.

 

Başımı sallamakla yetindim. Ne diyebilirim ki? Kız, yalan söylediğimin farkında.

 

Herkes odadan teker teker çıkarken geriye ben ve Dilara kalmıştık. Dilara'nın omuzuna çok sert olmayan bir yumruk atıp, "Nasıl olmuş benim kankim," dedim kıkırdayarak.

 

"Evelallah bunu da atlatacağız inşallah," dedi ve kıkırdadı.

 

Anlaşılan daha iyiydi.

 

Üstlenmeden birlikte salona geçtik. Kızlar çoktan yerine kurulmuş annem ve babamla sohbet ediyorlardı.

 

"Kızım oturmadan sana zahmet su çayları yenilesen," dedi babam gülümseyerek. Gülüşüne karşılık verip, "Tabi babacığım," dedim önlerindeki çay bardaklarını alarak.

 

Dilara oturmadan arkamdan gelirken onu durdurdum. "Allah aşkına Dilo ya, git otur ben getiririm. Hem hastasın zaten. Geldiğinde beri gözlerin sulanıp duruyor."

 

Dilara başını sallayıp içeri girdiğinde ben de hızlıca çayları yenileyip içeri götürdüm. Herkesin çayını verdikten sonra ben de babamın yanına oturup, kolunun altına girdim. Odadan şen şenlik kıyamet koparken ben babamın kolunun altında, başımı omzuna dayayıp gözlerimi kapatmıştım.

 

🕊️

 

Üzerimde ki kıyafetlere memnuniyetsizce baktım. Neden mi? Çünkü düğüne gidiyorum. Ne kadar da güzel bir haber öyle değil mi?

 

Normalden bakımlı olmayı seven, hatta şu an, üzerimde ki kıyafetleri her yerde giyebilecek kapasiteye sahip olan ben, sırf düğünde giydiğim için bu kıyafetten nefret ettim.

 

Aynadaki görüntüme bir kez daha çatık kaşlarla baktım, üstümde dizlerimin bir karış üzerinde biten bileli kırmızı etek, eteğin üzerine ise beyaz bir tişört geçirmiştim.

 

Gözlerine eyeliner çekip, kirpiklerim de rimel sürdükten sonra dudaklarıma toprak rengi ruj yedirdim. Saçlarımı da bir iki kere taradıktan sonra açık bırakmaya karar vermiştim.

 

 

 

Benden bu kadar, bir düğün için daha fazla hazırlanmamı kimse benden beklemesin. Aksine takdirede gerçekten olay çıkarırım.

 

Odanın kapısı iki kere tıklandığında cevap vermeden kapı açıldı ve ağabeyim kafasını kapıdan içeriye doğru uzattı.

 

Bakışları anında beni bulduğunda dudaklarından bir ıslık döküldü.

 

"Vay be, analar ne hatunlar doğuruyor," dedi kekolar gibi elini çenesine götürüp olmayan sakalını sıvazlayarak.

 

Bir omuzunu düşürüp, diğer omuzunu da havaya doğru kaldırdı ve masanın üzerinde ki tokayı eline alıp tesbih misali sallamaya başladı.

 

Bayılıyorum bu adam. Her ne kadar arada kavga etsek de.

 

"Ağabey ya," dedim kahkahalarımın arasından.

 

"Ağabeyin kurban olsun sana," dedi elindeki tokayı yerine bırakıp, kendine çeki düzen verdikten sonra beni kendine doğru çekip sarılarak.

 

"Güzel olmuş muyum?" Diye sordum ağabeyim omuzuna başımı bastırarak.

 

"Güzel az kalır, melek olmuşsun melek."

 

"Kıskanmadın yani?"

 

"Niye kıskanim canım, sonuçta sen doğruyu yanlışı ayırt edebilecek yaştasın. Sana karışmak benim ayıbım olur."

 

"Diyorsun," dedim geri çekilip kendi etrafımda dönerken. "Ben de sandım ki Gökhan ağabey sana kıskançlık bulaştırır."

 

Ağabeyim tepkime karşı tüm içtenliği ile kahkaha attı. Başını iki yana doğru, sakinleşmek adına sallayıp gülüşünü büyük bir direniş sonucunda durdurdu.

 

"Gökhan mı? Ne alaka kızım?"

 

"Yapışık ikiz gibisiniz olduğunuz için bunu düşünemem çok normal bence."

 

"Yapışık ikiz gibi olmamız, onun düşüncelerini desteklediğim anlamına gelmez." Ağabey gibi ağabey be.

 

Parmak uçlarında yükselip, saçını karıştırarak hızlıca koşmaya başladım.

 

"Dur kız bücür seni, ağabeyin senden öpücük beklerken sen, ağabeyin karizmasını bozuyorsun." Dedi hafif yüksek bir tonda. Ağabeyim takımı, ben de üstüm kırışmasın diye yavaşça koşuyorduk.

 

Koltuğun üstüne çıkıp, koltuğun üzerinde koşmaya başladım.

 

"Ağabey tamam ya, vallahi bak üstüm kırışacak sonra kolaysa annemin dilinden kurtul."

 

"Sen akıllı dursaydın, şimdi o koltuğun üstünde olmayacaktın küçük hanım," dedi ağabeyim koltuğun önünde, bir korum misali, durarak. Kaçacak başka bir yerim olmadığından kollarımı ağabeyime doğru uzattım. Ağabeyim, uzun boyuna getirisi ile kollarımın altından tutup beni havada döndürmeye başladı.

 

"Ya, dursana!" Bağırışım evde bir yankı uyandırdı ama pek sevgili ağabeyim beni duymazlıktan geldi.

 

Ağabeyim ikimizi de sarhoş olacak raddeye getirdikten sonra beni koltuğun üzerine oturtturup, o da yanıma oturdu.

 

"Hadiyin, geç kalacağız. "Annemin bağışı sesi ile hızlıca oturduğumuz yerden kalktık. Ağabeyim annemin yanına giderken ben de hızlıca odama geçip, yatağın üzerine attığım beyaz omuz çantamı aldım ve içine telefonu koyup hızlıca odadan ayrıldım.

 

Annemler ayakkabılarını giyerken ben de hızlıca ayakkabı rafından beyaz topuklu ayakkabımı çıkarıp ayağına geçirdim. Doğruluğumda Ağabeyimle babamın çıkmış olduğunu annemin de beni beklediğini gördüm.

 

Annemi daha fazla bekletmemek adına kapıdan çıktım. Annem de benimle birlikte kapıdan çıkıp, kapıyı kilitledi.

 

Bina kapısından çıktığımız da herkes düğünde olduğundan olsa gerek dedikoducu tayfası camda değildi. Haklılar, burada benim dedikodumu yapmak yerine orada tüm mahalle halkının dedikodusunu yaparlar.

 

Babam, annemin elini tutarken, kolunun altına da beni alıp, başımın üstünde dudaklarını bastırdı.

 

"Evin hanımları bugün göz kamaştırıyor. Sizi yanımdan ayırmasam mı? Ya da gözlük mü taksaydık Mehmet?" Dedi babam gülümseyerek.

 

Ağabeyim, eliyle gözünü kapatıp "Kör oldum," dediğin hepimizin dudaklarında bir kahkaha kopuverdi.

 

"Deli oğlan," dedi annem gülüşünün arasında.

 

Böyle sürüp giden yolumuz, düğün yerine varana kadar sürdü. Düğün yapılacağı bahçe kapısından durduğumuz da telefonumun zil sesi duyuldu. Annemler bana bakarken onlara "Siz geçin, ben telefona bakıp geliyorum," dedim önünde, misafir ağırlamak için, bekleyen çifti göstererek

 

Annemler içeri geçtiğinde telefonu çantamdan çıkardım. Arayan kişinin Asuman olduğunu gördüğümde daha fazla bekletmemek adına çağrıyı kabul ettim.

 

"Ay sonunda kızım, nerdesin?"

 

"Kapının önündeyim? Siz nerdesiniz?"

 

"Biz içerdeyiz... Aha annenleri gördüm hadi sen de gel," dedikten sonra telefonu kapattığında telefonu çantaya koyup arkamı döndüğümde bir bedenle çarpıştım.

 

Ve o bedenin sahibi, beni son anda düşmekten kolları yardımı ile kurtardı.

 

Belime dolanan kollar, soluduğum o tanıdık koku... Kalp atışlarımı hızlandı, midemde müthiş bir kasılma oluştu.

 

Gözlerimi zor bela açtığımda tanıdık bir çift ela gözlerle karşılaştım. Elalarına esir düşen kahvelerimle nefes almayı unuttun. Soluklarım boğazımda yumru olup durdu. Ve ben, benliğimi unuttum.

 

On yedi yıllık tüm yaşanmışlığım bir anda zihnimden kayboldu ve yerine bir tek onun bir çift ela bakan gözleri kaldı.

 

Hipnoz olmuş gibi gözlerimi gözlerinden çekmiyordum. O da, onun gözlerine bakmama ses çıkarmıyordu.

 

Kokusunu hiçbir şeyi umursamdan soluyorum ve o, buna da sessiz kalıyor.

 

"Iyi misin?" Dedi kısık bir ses tonuyla. Yüzüme çarpan nefesi, beni gözlerimi kapatmam için teşvik etse de kendimi durdurdum.

 

Bir insanın sesini ne kadar çekilebilirsem o kadar çekiliyorum sesine. Içim adını olmayan bir duygu ile dolup taşıyordu.

 

Bakışları gözlerimde dolaştığında bana bir cevap beklediğini anladım.

 

"Iyiyim," dedim bakışlarımı yüzünde dolaştırırken.

 

Pozisyonumuz pek uygun olmasa da, şu an buna ne ben, ne de o umursuyordu.

 

Belimde duran bir elini çekip, saçımı kavradığında kalbim durdu. Size yemin ederim ki o an ölmenin eşiğindeyim sandım. Içimde binbir tane duygu patladı. Heyecandan yerin ayaklarımın altından kaydığını bile hissettim.

 

Saçlarımı toplayıp, sol omzuma bıraktığında inatçı tutamlarım tekrardan geriye doğru salındı.

 

"Saçların," dedi ve sustu. Onun susması ise en çok benim işime yaradı. Çünkü; bana bakan gözleri asla bana yardımcı olmuyor.

 

Saçımda duran elini çekip, bileğime yerleştirdi ve beni doğrulttu. Bileğimdeki elini çektikten sonra başını gökyüzüne doğru kaldırıp derin nefes aldı.

 

"Daha dikkatli olmalısın, Geveze," dedi başını indirip, göz göze gelmemizi sağlayarak. Dudağı yavaşça yukarıya doğru kıvrıldı ve daha nahif bir ses tonuyla konuştu.

 

"Her zaman kahraman olamam, bazen suçlu tarafa da geçmem gerekebilir."

 

"O zaman ben de yeni kahraman bulurum," dedim başımı omzuma doğru eğip, dişlerimin görünmesini sağlayacak biçimde gülerek.

 

Sırıttı, sırıtışı solmuş çiçeklere can verdi.

 

"O zaman bugünün kahramanı benim," dedi o da gülerek.

 

"Sensin... Teşekkür ederim kahraman bey."

 

"Rica ederim, Geveze hanım." Geveze dediği için ağzının üzerine bir tane atma istediğimi bastırdım.

 

Bazen beni çok sinir ediyor.

 

Bakışlarım üzerimde mekik dokurken ben de onu inceleme gereği duydum.

 

Üzerine, jilet gibi bir beyaz gömlek, altında ise yine jilet gibi bir siyah pantalon geçirmişti. Gömleğin üstten iki düğmesini açıp, kumral tenini gözler önüne sermişti. Yakışıklıydı; herkesi kendine hayran bırakacak bir çehresi vardı. Boyu ise, gerçekten boyu oldukça uzundu. Ona bakmam için başımı semaya kaldırıyormuşcasına kaldırıyorum.

 

"Çok şık olmuşsun."

 

"Çok şık olmuşsun."

 

İlimizin de dudaklarından çıkan kelime ile birbirimize bakıp güldü. Uğur başını iki yana doğru sallarken ben de onu izlemekten alıkoyamıyordum kendimi.

 

"Biraz daha burada beklersek düğün bitecek ve ilerde bizi izleyen teyzelerin ağzına sakız olacağız," dedi Uğur sır veriyormuşcasına. Onun kısık sesle konuşmasın karşın, parmak uçlarında yükselip "O zaman gidelim mi?" Dedim ben de tıpkı onun gibi kısık bir ses tonuyla.

 

Olumlu anlamda gözlerini kapatıp açtığında, ayaklarımın üzerinde durup arkamı döndüm ve bana yetişmesi için mini adımlarla ilerlemeye başladım.

 

Uğur, bana yetiştiğinde birlikte kapıdan içeri girdik.

 

Ve biz sessiz yürümeye başladık, yan yana ama birbirimize bir o kadar uzakta...

 

İki kalp vardı, biri diğeri için atarken diğerinin varlığından haberi yoktu...

 

İki kişi vardı, biri seven diğeri sevdiren...

 

Bir müzik doldurdu kulağımı, ben o müzikte o'nu bulurken o kendi yolunu bulmayı tercih etti.

 

BÖLÜM SONU.

 

Bölüm geç attığım için kusura bakmayın lütfen, biraz rahatsız olduğum için bölümü dün atamadım. Bugün, düne nazaran daha iyi olduğum için attım.

 

Bölüm hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

 

Dilan'ın bu kıpır kıpır halini nasıl buldunuz?

 

Uğur'un kahramanlığı?

 

Mami'yi sevdiniz mi?

 

Şimdilik bu kadar, kendinize iyi bakın mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın. 🦋

 

Sevgilerle. 🌹

 

Instagram &Twitter= Aycelebininhikayeleri

Bölüm : 12.02.2025 23:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...