
14. Bölüm
Bazen uzakta olmak, bazense yan yana olmak yakar insanın canını. Bazen tam arafta olmak alıp, çıkmaz sokağa sürükler bizi.
Ben tam olarak arafta kalan kişilerdenim. Arafta olduğunu bilen, ama araftan uzaklaşmak isteyen o kişiyim.
Bizim içeri girdiğimiz, hatta ben kızların yanına gidene kadar ne annem, ne de İkbal teyze çekti bakışlarını üstümden/ üstümüzden.
Kızların yanına vardığım anda sorgu memuru misali tuttular beni sorgu yağmuruna ama hiçbirini algılamıyor, annesine sıkıca sarılan adamdan bakışlarımı çekemiyorum.
Düşkündü annesine bunu, annesiyle bulduğun her ortamda annesine sarılması, koklaması ve alanından öpmesinden anlıyorum - ki annesine düşkün olduğunu sergilemekten asla çekinmiyordu. Bazı kesimin aksine.
Bazı kesimler sırf onlara 'Ana kuzusu," denilmemesi için annesiyle aynı ortamda bulunmaktan çekinirdi. Hatta anneleri ile aynı ortamda bulunmamak için binbir bahaneye sığınırlardı.
Ben onları pür dikkat işlerken Oğuz, gelip kolunu annesinin omuzuna atmıştı ki Uğur, çocuk gibi Oğuz'un elini itekledi. Daha sonra ise kardeşinin kolunu tutup ona da sarıldı ve ben, bu tabloyu yüzümde ki kocaman sırıtma ile izledim.
Çok tatlıydılar. Benden beklenmeyen bir itiraf ama gerçekten çok tatlılar.
Söyle Uğur'un yüzünü sıkasım gelmedi değil hani. Ya bir anda kanım kaynadı ona.
Uğur, ona hayran hayran baktığımı hissetmiş olmalı ki başını benim olduğum tarafa doğru çevirdi. Yüzümde ki gülüş canlılığını korurken, Uğur hafifçe gülümseyip tekrar annesine ve kardeşine sarıldı.
Yediğim cimcik ile bakışımı onlardan ayırıp, Zeynep'e çevirdim.
"Yetmez mi gözünle çocuğu yediğin," dedi pis pis gülerek. Güldüm, hem de tüm dişlerimi sergileyerek. Yetmeyecek gibi hissediyorum, ne kadar izlersem izleyeyim yetmeyecekmiş gibi hissediyorum ve bu his... Bu his insanı bilinmez kılıyor.
Bu his insana bildiğini unutturuyor... Yoluna koca taşlar koyuyor ve her taşın altına da bir duygu ekliyordu.
Ve eğer gücüm yeterse ben... Ben taşların altında ki tüm duygulara sahip olmak ve hepsini en uç noktada yaşmak istiyorum yaşayabilirsem.
"Yamyam mıyım lan ben?" Dedim gülerek. Zeynep tepkimle birlikte kocam bir kahkaha atıp, kulağım doğru eğilerek "Ama az önce yamyamdan bir farkın yoktu," diye fısıldadı.
Geriye çekilip göz devirip, burun kıvırdım. Bunlarda beni dikizlemeye ne kadar da meraklılarmış öyle.
Asuman ve Dilara göbek ata ata yanımıza doğru geldiler. Asuman, elini yelpaze niyetiyle yüzüne doğru sallarken diğer eliyle de masanın üzerinde ki su dolu bardağı alıp kafasına diktim.
"Yavaş iç kız, ölüp başımıza kalacaksın."
Bardağı sakince masaya bıraktı.
"Sıcaktan kavrularak ölmektense su içerek ölmeyi tercih ederim."
"Abart aşkım abart, bu sözlerini duyan sabaha kadar göbek attın sanacak," diye serzenişte bulundu Dilara.
"Zaten sabahtan beri göbek atıyorum."
"Aman, boş verin şimdi onu," diyerekten araya girip, arkasında ki kız grubunu gösterdim. Dördü de bir anda baktığım yere baktığında güldüler.
Çünkü dört kız, hatta renklerine farkı olmadığını sayarsak yedi tane kız aynı elbiseden giymişti ve bu komikti. Tamam, belki herkesin, hatta benim başıma bile gelebilir ama sorun çok farklıydı. Sorun, Mahallenin gözde dörtlü kuzenin aynı elbiseyi giymiş olmasıydı.
Birbirlerinden bu kadar ayrılmaz ve her ortamda birbirlerini deli gibi korurken nasıl olurda aynı elbiseleri alırlar hayret verici. Elbise alınca hiç mi merak edip birbirlerine sormadılar ya da bakmadılar acaba?
Çok güzel(!) bir elalemin kızlarının derdine düşmediğim kalmıştı o da oldu sonunda. Bıkkınlıkla ofladım. Hayır yani banane, isterlerse gelinle aynı gelinliği giysinler bana ya da kime ne?
"Aman kız size ne, kalkın da oynayın," dedi annem bizi itekleyerek.
"Ama anne ya," dedim kollarımı göğsümün üstünde toplayıp, sandalyeye iyice yayılıp, yaslanarak.
Koluma yediğim şaplak ile dudaklarımdan acı dolu bir inilti döküldü. Bu kadının eli de amma ağırmış be, Allah babama yardım etsin.
"Anne, Allah aşkına al kolum senin senin, daha rahat vurup kızartırsın."
"Sus kız, bak bir tane daha gelecek." Dedi annem elinin tersini göstererek.
Kıkırdayıp başımı iki yana doğru salladığımda Uğur'la göz göze geldik. Anından başımı başka yöne çevirdim. Çünkü eğer kızlar görürse kesinlikle beni uyutmaz, sabaha kadar başımda beklerlerdi.
"E hadi, oturmaya mı geldin anam," dedi Dilara Asuman ve Zeynep'in kolundan tutup ortaya yere doğru sürükleyerek.
Esra da sinsice karşıma geçtiğinde hızlıca oturduğum yerden kalkıp annemin arkasına geçtim. Hiçbir kuvvet beni oynatamazdı. Beni çiğ çiğ yeseler bile çıkıp oynayacak değilim.
"Sakın kaçim deme, yemin ederim rezil oluruz," dedi Esra adım adım yanıma yaklaşarak.
Bir adım geriye çıktım.
"Yaklaşırsan rezil olacağımızı umursamam ve koşarım. Yemin ederim koşarım," dedim işaret parmağımı yüzüne doğru, tehditkar bir tavırla sallayarak.
"Öyle mi?"
"Öyle, bak yemin ettim."
Bir anda Esra üzerime doğru koşmaya başladığında arkamı dönüp, kimsenin olmadığını olmadığı tarafa doğru, topuklu ayakkabıların müsaade ettiği kadar koşmaya başladım.
"Esra, dur!" Diye de çığlık atmayı ihmal etmiyordum. Ne kadar da güzel öyle değil mi(!) Herkes düğünde oynar,biz çocuk gibi koşturup duruyoruz. Ve sanırım annemin neden bize durmadan çocuk dediğini bugün daha iyi anladım.
"Dilan, kız dursana(!) Allah canını almasın."
"Sen durdursan ben de dururum. "
"Ay tamam, nefesim kesildi." Adım sesleri kesildiğinde omuz hizasında geriye doğru baktığımda Esra'nın yere çömeldiğini gördüm. Iyi, en azından çok fazla rezil olmadık.
Esra'dan uzak bir yere de ben oturunca uzaktan annemin bize attığı kınayan bakışları gördüm ama görmezlikten geldim. Ne olmuş yani düğünde koşmuş ve sonra da yere çömelip oturmuşsam?
Ayaklarımı uzatıp, ellerimi de geriye doğru atarak başımı havaya kaldırdım. Geceyi seviyorum, özellikle geceleyin bir yerde oturmayı ve gökyüzünün keyifli çıkarmayı.
Gökyüzünde ki her bir yıldız, bu dünyaya geldiğimiz için şükret nedenimiz bence. Bir de onları görmeyen ya da bu anı yaşamdan hayatı ellerinden alınmış insanlar var. Onlar, bu anın tadını çıkarmak isterdi ve ben bu görevi onlar adına üstleniyorum. Her bir yıldızı, genç yaşta büyümek zorunda kalan kişiler için izliyorum.
Aradan ne kadar zaman geçti bilinmez, müzik sesleri çoğalmaya, bahçe kalabalıklaşmaya başladığı anda birinin yanımda oturduğu hissettim. Daha sonra ise o'nun o, müthiş ötesi, insanın aklını başından alan o kokusunu duydum.
"Geceyi sever misin?"
Başımı olumlu anlamda sallayıp, sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla konuştum.
"Severim ama geceleyin dışarı çıktığım pek söylenmez."
"Neden?"
"Erkek olduğunu iddia edip ama insan olmaktan uzak varlıklar yüzünden," dedim bakışlarımı yüzüne doğru çevirerek.
Sağ kaşını kaldırıp, dudaklarını yavaşça yukarıya doğru kıvırdı.
"O varlıklar yüzünden maalesef ki bizde kötüleniyoruz ve kendimizden utanıyoruz."
"Haksız mıyız peki?" Dedim başımı omzuma doğru yatırarak.
"Haklısın," dedi o da bakışını bana çevirerek.
Daha fazla bu konu hakkında konuşmak ve canımı sıkmak istemediğimden sadece yüzüne baktım.
Ben ona, o da bana bakarken elalarının derinlerine daldım. Bir insan, elada boğulur mu? Ben boğuldum. Bir insan elada huzur bulur mu? ben buldum. Ve bir insan, elaya bu kadar mı tutulur. Ben tarifi olamayan bir duygu ile onun gözlerine tutuldum. Hem de ne tutulma.
Uğur, başını diğer tarafa çevirdikten sonra çevik hareketlerle ayağa kalktı.
Eliyle, üstünde toz varmış gibi pantolonun silkeleyip doğruldu ve elini bana uzattı.
"Hadi bakalım, Geveze hanım, biraz da eğlence vakti." Sanırım yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak oluyor.
"Derken, Kahraman bey," dedim tek kaşımı kaldırıp, alayla sırıtırken.
"Halay çekmek istemez misin?"
"Yo yo," dedim gülüp geriye doğru çıkarak.
"Eteğin kirlenecek," dediğin hala uzatmış olduğu elini tutup ayağa kalktım. Tam kaçmak için hamle yapacaktım ki, parmaklarını parmaklarıma geçirip kaçmamı engelledi.
Kaçmamı engellemiş olabilir ama kalbimin hızlı atışını nasıl engelleyecekti. Nasıl nefes almamı sağlayacaktı.
Sakin ol Dilan, sakin ol. Kendine gel, adam ondan etkilendiğini anlamasın.
İçten içe kendime verdiğim avutmalardan sonra derin nefes alıp, onun o, muhteşem kokusunu duymamış gibi yaparak "Ben gelmem, o kalabalıkta iki dakika bile durmam," dedim geriye doğru çıkarak. Benimle birlikte Uğur da her bir adımda bana yaklaşıyordu.
"Yo yo Dilan hanım, kaçış yok," dedi tıpkı benim gibi başını iki yana sallayıp, alayla gülerek.
"Ama ben oynayamam."
"Oysa ki babam, boş derslerde seni hep halay başında gördüğünü ve her seferde seni uyardığını söylüyor," dediğine başımdan aşağıya kaynar sular döküldü.
Rezillik, hem de büyük bir rezillik. Zaten bir o konuda rezil olmadığım kalmıştı.
"Sen de dinliyor musun," dedim bir kolumla kendimi sararak.
"Hem de can kulağıyla," dedi boşta kalan elinin işaret ve orta parmağının arasında burnumu alarak.
"Uğur ya(!) " Çığlığım tüm düğün halkını ayağa kaldıracak raddede olsa da Uğur, sanki onun yüzünde çığlık atmamışım gibi güldü.
"Ne ya."
"Git başımdan, konuşmuyorum seninle."
"Peki, nedenini öğrenebilir miyim, Dilan hanım?"
Omuz silktim.
Elini elimden çektiğin derin bir nefes aldım. Ama sanki bu nefes bana yetmemiş gibiydi, avuç içimin üşüdü, elimde koca bir boşluk hissi oluştu.
Tamam, bir şey yok. Kendi kendine gelin güvey olmaktan vazgeç. Klişelere sarılıp 'belki sevgilisi vardır," demeyeceğim. Çünkü olsaydı illa bir yerde görür ve bir yerde görürdüm. Onun yerine, belki Uğur için aşk meşk hayatı çok uzak diyeceğim.
Sonuçta makul bir şey. Neden olmasın ki. Nede olsa herkes, daha doğrusu birçok kişi aşk hayatında uzak kalıyor/ uzak kalmayı tercih ediyor. Belki de Uğur, o kesimlerden biridir.
"Hadi bakalım, anne ve arkadaşların seni bekliyor. Gözleri etrafta dört dönüyor, belki gelirsiniz diye. Hem onları kırmak istemezsin değil mi? En azından gönülleri olsun diye iki dakika oynayıp yerine geçsen." Bu adamın benim oynamam ile derdi ne? Daha doğrusu bugün neden herkesin derdi benim oynamam?
"İyi, sakın senin beni ikna ettiği sanma. Sırf annem üzülmesin diye gidiyorum," dedim omuzuma çarpıp salına salına yürüyerek. Arkamdan güldüğünü duydum. Benim yüzümde de bir sırıtış olsa da o'na belli etmeden yürümeye devam ettim.
Kalabalığa girdiğimde ağabeyim hızlıca yanımda bitti. Bir elini, sahipleyici biçimde omuzuma atıp bana sarıldı.
Evde, ben kıskanç değilim, diye adama ne olmuştu iki dakikada?
Ağabeyim yanında duran Semih ağabey ve Gökhan ağabey'e gözlerimi kısarak baktım. Semih ağabey, ne yaptığımı anlamış olmalı ki hızlıca elini, teslim oluyormuş gibi kaldırdı.
"Vallahi ben bir şey yapmadım. Hepsi yanımda ki kıskanç horozun yüzünden."
Sakın gülme Dilan, sakın gülme ve ciddiyetini bozma.
Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp gülüşümü bastırdım. Genzimi de yalandan temizlemiş gibi yaptıktan sonra Gökhan ağabeye döndüm.
"Sen hayırdır ağabey, aranızda bir medeni adam vardı onu da mı size benzeteceksiniz?" Sesim biraz gür ama daha çok sinirli tonda çıkmıştı.
Onun ya da bir başkasının hakkı yoktu bizde. Ne bende, ne de diğer kızlarda. O, sadece kendi çapında kıskanıp geçebilir ama yanına birini de almasına müsaade etmem.
"Kıskanmak medeniyetsizlik mi?"
"Eğer bir şeyin dozunu kaçırıyorsan o kesinlikle medeniyetsizlik oluyor. "
"Hasbinallah."
Gökhan ağabeyi takmadım, onunla daha fazla tartışmayacağım.
Ağabeyimin kolundan çıkıp bakışım etrafa çevirdim. Uğur'un yanımıza doğru geldiğini fark ettiğimde, sanki az önce onun yanında değilmişim gibi heyecanlandım ama heyecanımı dışarı yansıtmamaya özen gösterdim.
Tam karşımızda durduğunda gözünü bana değdirmeden ağabeylerim ile selamlaşmaya başladı.
"Nasılsın Mehmet ağabey?" Dedi yine bana bakmadan.
"Iyiyim Uğur, sen?"
"Iyiyim çok şükür, ben sizi maça davet etmek için gelmiştim." Hala bakmıyor. Hala bakışını ben hariç her yere değdiriyor.
Bir anda öfkeyle doldum. Adını bilmediğim bir öfke duygusu alıp götürdü beni. Ne diye bana bakmıyordu bu adam. Ne diye elalarını kahvelerimle buluşturmuyordu. Bu adamın derdi neydi? Ne diye bakışlarını kaçırıp duruyordu.
Öfkeyle, kimseyi umursamadan parmak ucuna bastım.
Anında dudaklarından hafif bir acı iniltisi döküldü ve yüzünü buruşturdu. İyi oldu, daha beterini görme İnşallah.
Sonunda elalarını bana çevirdiğinde hiçbir şey yapmamışım gibi sırıttım.
"Iyi misin oğlum?" Dedi ağabeyim Uğur'un yüz ifadesini gördüğü an.
"Iyiyim, Uğur'un böceği ısırdı sanırım," dediğinde yüzüme ateş bastı. Anında pancara dönüştüm. Kimse benim bu halimi fark etmesin diye başımı yere eğsemde yüzümde çarpık bir gülümseme vardı. Uğur böceği dememişti, Uğur'un böceği demişti.
Ay, elimi dudaklarımın üzerine kapatıp, çığlık atmak istedim. Uğur'un böceği. Ay, yiyeceğim. Içimden çığlık atsam da hâlâ aptal gibi sırıtıyordum.
Ağabeylerim bu halimi fark etmesin diye hiçbir şey demeden yanlarından ayrılıp kızların yanına gittim ve inanın hiç kimse ama kimse beni zorlamadan göbek atmaya başladım.
Rahatça belimi kıvırıp, iki elimle saçımı başımın üstüne doğru çevirdim ve kıvrıla kıvrıla yere doğru oturmaya başladım.
Bir kıvrılma ile başlayan oyun, benim halay başı olana kadar devam etti. İlk başta annem ve kızlar bana hayretle baksalarda sonunda onlarda bana katıldı ve biz, doya doya düğünün keyfini çıkardık.
Herkese teker teker dağılmaya başladığında, yorgunluktan topuklu ayakkabıları çıkarıp elime aldım.
Annemlerin yanına gittiğimizde annemin yüzünde güller açıyordu desem yeridir.
"Kız, sen ne güzel oynadın öyle."
"Anne ya, utandırma beni."
" Hadi kız oradan, sen utanma mı bilirsin." Bilirim, Uğur yüzünden bugün çok güze de utandım zaten.
Bunları annene söylemediğim için babamın koluna girdim ve şikayet eder gibi annemi şikayet ettim.
"Baba ya, anneme bir şey der misin?"
Babam beni kolunun altına alıp güldü.
"Hanım hanım, bir şey," dediğinde güldüm. Çok tatlı değiller mi ama. Benim annemle babamı da yiyesim geldi.
Ben de, bugün herkesi yiyorum valla. Artık kimse kusura bakmasın. Onlarda bu kadar tatlı olmak zorunda değiller.
"Bey bey."
"Söyle hanımım, başımın tacı, gönlümün efendisi." Tamam, benim annemle babamın arasından çıkma vaktim geldi.
Başımı gülerekten iki yana salladığımda arkadan başka bir kahkaha sesi geldi. Arkamı dönüp baktığımda Uğur ve ailesinin de gülerek bir şey konuştuğunu fark ettim.
Uğur, kahkaha atarak benim olduğum tarafa döndü. Ve sanki onu her gördüğümde kalbimin hızlı atması yetmemiş gibi bir de göz kırptığında soluk borum tutuldu. Kalbim maratonda koşmuş gibi hızlı atmaya başladı. Elimi, gayriihtiyari kalbime götürdüm.
Ah Uğur, ah o ela gözlerine yandığım.
Sen bana, en çokta kalbime zararsın ve aynı zamanda bana ve en çokta kalbime yararsın.
Umarım sende bana gelecek olan tek şey yarar olur, yara olmaz.
BÖLÜM SONU ⭐
Bölüm hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Uğur'a tekrardan aşık olduk mu?
Çok tatlı değiller mi ama?
Gökhan'ı sevdiniz mi?
Şimdilik bu kadar, kendinize iyi bakın mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın.
Sevgilerle. Uğur'un böcekleri. ❤️
Instagram &Twitter= Aycelebininhikayeleri
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |