17. Bölüm

17. Bölüm

Akizi
aycelebii

17. Bölüm

Karanlık, bazılarımızın korkusu bazılarımızın ise en yakın arkadaşı.

 

Kimimiz karanlığa dert anlatır, kimimiz karanlığa dert edinir.

 

Ben ise, şu an karanlığa sarılan taraftaydım. Çünkü içimde bir boşluk hissi, boğazımda ise koca bir yumru var. Ve ben, bu boşluk hissinin nasıl doldurulacağını, yumrunun nasıl yok olacağını asla bilmiyorum.

 

Çözülmesi imkansız bir düğüm misli birbirine giren duygularım, ne bana bir yol gösteriyor ne de kulağıma olumlu/olumsuz bir şeyler fısıldıyor.

 

Kendi köşesine çekilip, beni seyreden benliğimi kendine getiren şey ise karanlıktan gelen sesler oldu.

 

Seslerin kime ait olduğu ayırt edebilmek için ise kulak kabartıp, her şeyi salisilik bir zamanla geri plana attım.

 

Uğultular netleşmeye, sesleri de ayırt etmeye başladığımda Zeynep'in "Doktorla konuştun mu?" Dediğini duydum ve tam olarak ne demek istediğini anlamadığım için nefesimi tutup, gelecek cevabı beklemeye başladım.

 

"Evet," dediğini duydum bu sefer de Asuman'ın. Aralarında oluşan derin bir sessizlikten sonra birinin iç çekişini, daha sonra da Zeynep'in konuşmasını dinledim.

 

"Neden bayılmış peki?"

 

Ben, bayıldım mı? Kahretsin ve koca bir kahretsin daha. Ben... Ben herkesin gözü önünde bayıldım mı? Hem de onca kalabalığın içinde.

 

"Her zamanki şeyler işte, sadece baş ağrısı tam geçmeden bir de Uğur'un gideceğini duydu ya, ona üzüldü herhalde."

 

"Yok be, niye Uğur'a üzülsün ki."

 

Yüzüme vurulan gerçeklerle içli nefes aldım, kalbimde ki sancının beni tesiri altına almasına göz yummadım bu sefer.

 

Bu yüzden de kızların ne diyeceğini, haklılık paylarının ne kadar çok olacağını kestiremediğimde elimi ses çıkarmak amacıyla bir yere uzattığım an dudaklarımdan, iznim dışında bir acı firar etti.

 

"Ah!"

 

Gözlerimi zor bela, daha çok elime ne olduğunu merak ettiğimden açtığımda karşılaştığım ilk şey bembeyaz bir tavan oldu.

 

Başımı, ağırca sağ tarafıma çevirdiğimde fark ettiğim ilk şey kolumda ki serum oldu. Kaşlarım, gayriihtiyari biçimde çatıldı. Serum mu? Ne alaka be? Ya da herkes gibi klişelere sarılıp 'ben neredeyim ya?' mı demeliyim. Tamam, bayılmış olabilirim ama her bayılan da hastaneye kaldırılmıyor. Yani ben olsam gelmem.

 

Çünkü hayatta nefret ettiğim şeylerden bir diğer de hastaneler ve hastaneye bağlı şubeler.

 

Allah kimseyi hastanelere düşürmesin. Amin.

 

Kızlar, hızlıca oturdukları yerden kalkıp tepemde bittiler. Her ne kadar onları aşağıdan seyretmek beni rahatsız ettiyse ne yazık ki şu an diyebileceğim hiçbir şey yok.

 

"Nasılsın?" Dedi Zeynep panikle.

 

"İyiyim, iyiyim," dedim neşeli bir ses tonuyla- ki kimse içimi bilmediği için sorun yoktu.

 

"Eminsin değil mi? İyisin?"

 

"İyiyim dedim ya," diye şakırdayıp kızlara, otuz iki dişimi gösterecek şekilde gülümsedim. Bu sayede hem onlar rahatlayacaktı hem de ben, bir süreliğine soru yağmura tutulmaktan men edilecektim.

 

"Tamam tamam, bekle sen bizi, biz hemen doktoru çağırmaya gidiyorum," diyerekten kızların hepsi bir anda kapıdan çıkıp gittiler. Sanki biri gitse doktora uyandığımı söyleyemeyecekti.

 

Titrek bir nefes alışın sonunda, doktor gelene kadar gözlerimi dinlendirmek adını gözlerim kapattım. Ta ki, kapının paldır küldür açılışına kadar.

 

Kapının, aniden açılması hem beni yattığım yerde sıçrattı, hem de serumun iğnesinin hareket edip canımın yanmasına sebep oldu.

 

Ruhum bedenimden çıkıyormuşcasına çığlık atıp, gözlerimi sıkıca kapattım. Ben böyle kapı açanın gözlerini sevim anasını satim.

 

Buram buram öfke kokan nefesimi, seslice dışarı verdikten sonra gözlerini aynı öfkeyle açıp başımı kapıya çevirdiğimde tüm duygularım devre dışı bırakıldığını hissettim.

 

Çünkü tam olarak gelen, gittiğini sandığım iç az daha karalar bağlayacağım kişiydi. Uğur'du.

 

Gözlerimdeki öfke ateşi, gözlerimin dolması ile cızırdayarak sönüverdi ve ben, ne için gözyaşı döktüğümü bilmeden için içine ağlamaya başladım.

 

Içten içe ağlamış olsam da bunu, hiçbir şekilde dışarı yansıtmadım ve görenlerin sadece ufak bir göz dolması ile karşılaşmasını istedim.

 

Uğur, küçük, daha çok çekingen, adımlarla yanıma doğru gelmeye başladığında yutkunup, sol elimle gözyaşlarımı sildim. Ya da silmeye çalıştım. Çünkü elim, gözüne gittiği Uğur tarafında tutuluverdi.

 

Sol eliyle sol elimi kavrayıp, sağ elini yine aynı çekingenlikle yüzüme doğru yaklaştırdı ve nahifce, sanki ben koparmaya kıyamadığı bir çiçekmişim gibi, usul usul gözyaşlarını sildi.

 

"Özür dilerim." Dudaklarında çıkan kelimelerde bir kırgınlık var gibiydi. Uğur ve Uğur'un kelimeleri kırgındı. Bunu tüm duygularımla hissediyorum. Ve bu kırgınlık, kime kırıldığını bilmediğim için, en çok bana zaten veriyor.

 

"Neden?" Kekeleyerek sorduğum soru. Onu, en çokta beni dumura uğrattı.

 

Beklemiyordum, beklemiyordu. Sahi, ben ne ara böyle birine dönüştüm? Ne ara heyecan ve korkudan kekeleyecek, ve ne ara da Uğur'un gidecek oluşuna bu kadar üzülür oldum?

 

Ben, annem köye gittiğinde bile üzülmezken Uğur'un gidecek oluşuna nasıl beni sarsar.

 

İyi değilim, gerçekten ama gerçekten hiç iyi değilim. Çünkü fark ettim de ben, ben olmaktan bi' hayli uzaklaşmış, Uğur'un etkisine sığınır olmuşum.

 

Ve bunun, yanlış olduğunu, adımın Dilan olduğu kadar eminim.

 

Yanlıştı, bu yaşadığım duygular beni yanlış bir yere çekiştiriyor, ben de ses etmeden onu takip ediyorum. Yanlışı bile bile ses etmezsem eğer, ileride daha kötü sonuçlar yol açabilir ve beni, gerçekten hiç olmak istediğim birine dönüştürebilirdi bu yüzden de duygularımı ya törpüllemeliyim ya da tesiri altında çıkarmayı becermeliyim.

 

Çünkü ben, her zaman aynı Dilan kalmak istiyorum. Birkaç ay sonra, biri karşıma geçtiğinde 'Sen değiştin," demesini/ demelerini istemiyorum.

 

"Kusura bakma lütfen, ben... Ben bir anda öyle dalınca... Elin acıdı değil mi?" Uğur'un konuşması ile düşüncelerimden sıyrılıp gözlerimi kırpıştırdım.

 

"Yani... Birazcık acımış olabilir."

 

Uğur, sol elimi bırakmadan yatağın boş yerine oturup, eğildi. Ben ne yapacağını merakla beklerken Uğur,sağ elimin üzerine dudaklarını bastırdı.

 

Içim kıpır kıpır olsa da kendimi dizginlemeyi başarabildim. Ifadesiz bir biçimde Uğur'u izlerken kapı, iki kera art arda tıklandı. Uğur, kapının sesini duymasıyla iki elimi de yavaşça bırakıp, biraz geri çekildi.

 

Bir kez daha kapı tıkladıktan sonra açıldı. Kızlar, başlarını çekinerek uzattıktan sonra, ne bekliyorlardı bilmem ama derin nefes alıp, içeri geçtiler.

 

"Dördü de duvara yaşlanıp, kollarını anlaşmış gibi göğüslerinin üzerinde topladıklarında tek kaşımı 'ne oldu?' dercesine kaldırdım.

 

"E, doktor nerede?" Dedim sorgu dolu sesimle.

 

"Şimdi geliyor." Dedikten saniyeler sonra kapı açıldı ve mahallemizin doktoru Nur abla içeri girdi.

 

Nur abla, yüzüne takıntığı gülümseme ile yanıma gelip, biten serumu elimden çıkarırken konuşmaya başladı.

 

"Dilan, nasıl hissediyorsun tatlım?"

 

"Turp gibiyim vallahi."

 

"Iyi olmana çok sevdim. Ben, Hatice abla ile Şenol ağabeyi aramadım çok önemli bir şey değil diye ama istersen arayabilirim?" Dedi elini önlüğün cebine atıp, cebinde fenere benzer bir şey çıkararak.

 

"Gerek yok- ki zaten bence benim de çıkmamda bir sorun yoktur?"

 

Iki gözüme de ışığı tuttuktan sonra soruma cevap verdi.

 

"Tabi ki sorun yok, ben danışmanla konuşurum. Sizin çıksın işleminizi iki dakikada halleder o zamana kadar da kızlar sana hazırlanmana yardım etsin." Dedikten sonra gülümseyerek kapıya doğru ilerledi. Kapıdan çıkmadan önce ise geçmiş olsun demeyi ihmal etmedi.

 

Nur ablanın ardından, hiçbir şey demeden ayrılan kişi Uğur oldu. Onun bu tavrı beni üzmüş olsa da üstlenmemeye karar verdim. Nede olsa ona ile tavrı yapan kişi bendim.

 

Hızlıca toplandıktan sonra Dilara, beni dengede tutmak adına koluma girdi. Başımın hafife dönmesinden dolayı da Dilara'ya yaslanıp, başımı omzuna bıraktım.

 

Minik adımlarla odadan çıktığımızda kapının önünden oturan kişiler dikkatimi çekmedi değil, ama dönüp de onlara bakmadım. Ya da bakmak istemedim mi demeliyim. Çünkü şu an, gerçekten tek ihtiyacım olan şey deliksiz bir uyku çekmek ve daha sonra ise yapacağım şeyi zihin süzgecinden geçirip, akıllıca bir sonuca varmaktı.

 

"Isterseniz sizi ben bırakabilirim?" Arkamda duyduğum sesle kalp atışım anlık olarak sekteye uğradı. Heyecandan gözlerimi kapatmak istesem de son anda kendimi dizginlemeyi başarabildim.

 

Kızlar cevap vermediğinden, cevap vermesi gereken kişinin ben ne olduğumu anladım. Bu yüzden de arkamı dönmeden başımı iki yana saklamakla yetindim.

 

"Gerek yok, taksi çevirip gideriz." Heyecanımı aksine sesim, olabildiğince durağan çıkmıştı- ki benim istediğim bu değildi.

 

Sadece emin olmak istiyorum. Bu kıskançlık denen illetin- evet, kıskandığımı kabul ediyorum- beni ne kadar çıkmaza sokacağını ve beni ne kadar benlikten çıkaracağını bilmek, ona göre de hareket etmek istiyorum.

 

"Ben gelmesem de olur, isterseniz Berk sizi bırakır."

 

Kıyamam ya, benim ona kızdığım mı sandı ya da ben ona öyle mi hissettirdim?

 

Uğur'un, masumane ses tonu beni gülümsememi sağlarken başımı yine iki yana salladım.

 

"Gerek yok, gerçekten gerek yok. Biz kızlarla gideriz," dedikten sonra hastanenin çıkış kapıdan doğru ilerlemeye başladık.

 

Kapıdan çıktıktan sonra hali hazırda bekleyen taksilerden birine atlayıp, eve doğru yol aldık. En güzeli ise yolda geçen sessiz anımızdı. Çünkü kızların bana soracağı sorulara hazır değilim tıpkı vereceğim cevaplara da hazır olmadığım gibi.

 

Taksi, evin önünde durduğunda yine kızların yardımıyla taksiden indik.

 

Başımı sağa sola, daha sonra ise camlara doğru çevirdiğimde kimsenin olmadığını fark ettim- ki bu, benim meraklanmama sebebiyet verdi.

 

"Niye kimse yok?" Dedim binanın kapısında içeri geçerken.

 

"He, onlar bugün bizde gündeler. Zaten ben de o yüzden kaçtım," dedi Asuman omuz silkeleyerek. Onun bu halini gören Asuman'ı on sekiz yaşında sanardı. Ama maalesef ki, Asuman yirmi dört yaşında.

 

"E, anahtar?" Dedim bakışlarımı kızların üzerinde dolaşırırken.

 

Asuman, elini havaya doğru kaldırdığında avuç içinde ki anahtarı fark ettim.

 

"Nasıl, ne zaman aldın?"

 

"Annene 'Kızlarla eve geçiyoruz,' diyerekten almıştım zaten," dedi gayet olağan bir şeymiş gibi.

 

"İyi maden, hadi geçelim."

 

İçeri girdiğimiz de ben direkt odama geçereken evi kızlara teslim ettim.

 

Güzel bir duş almak istesem de kolumu kıpırdatacak halim olmadığından sadece üzerimi değiştirmekle yetindim.

 

Kendini yatağa atıp, pikeyi de başıma kadar çekip, uykuya sarıldım.

 

🕊️

 

Ne kadar süredir uyuyorum bilinmez ama, beni uykumdan sıçratan şey, ne zaman yanı başımda koyulduğunu bilmediğim telefondan, ardı arkası kesilmeden gelen bildirim sesiydi.

 

Gözlerimi ovuşturarak yataktan doğrulup, yastığın soluna bırakılan telefonu elime aldım.

 

Telefonun kilidini açmadan gelen bildirime baktığımda tükürüğüm boğazımda durmuşcasına art arda öksürmeye başladım.

 

Yanlışı gördüğümü varsayarak gözlerini kapatıp tekrar açtığımda yutkundum.

 

Çünkü ekrandan tam olarak şu yazı vardı.

 

Ugurderin.0 size mesaj göndermek istiyor.

 

Hızlıca, Uğur'un kararından vazgeçme ihmalini göz önünde bulundurarak isteği onaylayıp attığı mesajları okumaya başladım.

 

Ugurderin.0: Dilan

 

Ugurderin.0: Uyuyor musun?

 

Ugurderin.0: Mesajımı alınca bana geri dönüş yapar mısın lütfen?

 

Uğur derin.0: iyi uykular, umarım tüm güzellikler seni bulur.

 

En son attığı mesajın üzerinden iki dakika geçmişti. Uğur'un hala bekler halde olduğunu varsayarak hızlıca parmaklarımı klavyenin üzerinde dolaştırdım.

 

Dilanhakli: Teşekkür ederim.

 

Dilanhakli: Uyuyordum mesaj sesini duyunca kalktım.

Umarım bir sorun yoktur.

 

Ugurderin.0: Senin uyandırdığım için gerçekten çok çok özür dilerim.

 

Ugurderin.0: Kusura bakma lütfen olur?

 

Dilanhakli: Önemli değil -de bir şey mi oldu?

 

Ugurderin.0: Yok, yok. Hiçbir sorun yok ben sadece nasıl olduğunu merak ettim.

 

Dilanhakli: Iyiyim, bir şeyim yok.

 

Ugurderin.0: Peki dışarı çıkabilir misin?

Öyle bir imkanın var mı?

 

Dilanhakli: Çıkarım da, sorun yoktur inşallah.

 

Ugurderin.0: Sorun yok, sadece seni merak ettim.

 

Dilanhakli: Tamam, arka bahçede bekle ben geliyorum.

 

Attığım mesajla gözlerim şokla aralandı. Ben, nasıl olur da tüm bunları yazarım. Sanki o an yazan ben değilde duygularım gibiydi. Ve yeni yeni ayıp, kendime gelmem dışında en ufak bir sorun yok.

 

Kahretsin, nasıl olur da düşünmeksizin, içimden geldiği gibi yazarım. Insan bi' oturur, sabah ben ne kararı aldım şu an ne yapıyorum der.

 

Ama yok, konu Uğur olunca her şey bir anda siliniyor değil mi?

 

Başımı pencereye doğru çevirdiğim hayıflanmadan edemedim. Çünkü dışırısı zifir karanlıktı ve bu karanlığı aydınlatan tek şey sokak lambasıydı.

 

Çok güzel, gerçekten çok güzel. Bir adamı gecenin bir vakti arka bahçeye çağırmadığım kalmıştı sahiden.

 

Üstümü değiştirmeden telefonu elime alıp, parmak uçlarında yürüyerek odadan çıktım. Annemlerin ve ağabeyimin odalarının kapısının kapalı olduğunu görmek, biraz olsun içime su serpmişti. Yoksa gecenin bir vakti, bir de annemlere laf anlatmaya çalışacaktım.

 

Kapının arkasında ki anahtarlıktan anahtarı alıp, ayağıma rastgele terlik geçirerek kapıyı sessizce açtım; yine aynı sessizlikle kapıyı kapatıp parmak uçlarında merdivenlerden inmeye başladım.

 

Apartmanın kapısından çıkıp, alelacele arka bahçeye gittiğimde Uğur'un ayakta beni beklediğini gördüm.

 

Yakalanmanın getirdiği telaşla her adımda refleks olarak arkamı dönüp, biri var mı diye bakma gereksinimi duyuyorum.

 

Sonunda Uğur'un karısından dikildiğimde son kez arkama bakıp, sanki birilerinin bizi duyma ihtimali yüksekmişcesine fısıldayarak konuşmaya başladım.

 

"Sen oldu?" Diye sordum hala arkama bakarak.

 

"Hala yüzüme bakmıyorsun," demesiyle elektrik çarpmışcasına irkilip, başımı yüzüne çevirdim. Bu kadar dikkatli olmak ve özellikle yüzüne bakmadığıma dikkat etmesi beni, çikolata fabrikasına düşmüş gibi mutlu etti.

 

"Ne alakası var ya?" Dedim geçiştirerek. Çünkü şu an asla bunların üzerine duracak durumdan değilim. Polis bir ağabeye, Sherlock Holmes bir anneye ve tersi çok pis bir babaya sahipken düşüneceğim tek şey beni görürlerse yiyeceğim nanelerdi.

 

"Dilan, yüzüme bakar mısınız?"

 

Bir anda öfkeyle doldum ve gözlerimi gözlerine değdirip, tıslarcasın "Al, baktım. Ne oldu?" Dedim adeta ateş saçarak.

 

"Dilan, sen bana bu şeklide bakmazdın."

 

"Gerçekten mi? Şu an tek derdimiz benim sana olan tuhaf bakışlarım mı?"

 

"Evet!" Diye bir anda patladığında onunla birlikte bende de ipler koptu.

 

"Bağırma bana, bizi yakalatmak mı istiyorsun?" Diye bağırdım bende, yakalanma riskini ve birinin pencereye çıkıp bizi görme ihtimalini hiçe sayarak.

 

"Istemiyorum Allah kahretsin istemiyorum. Sadece neden bana farklı davrandığını anlamaya çalışıyorum. "

 

"Öyle mi Uğur bey? Peki benim size olan tavrım ya da bakışım sizin için çok mu önemli."

 

"Önemli, tabi ki önemli," dedi sona doğru sesimi alçaltarak.

 

"Neden?" Dedim kollarımı göğsümün üstünde toplayıp, ayağımla yerde ritim tutarak.

 

"Bilmiyorum..."

 

"Bilmiyorsun öyle mi?"

 

"Biliyorum... Sana değer veriyorum."

 

"Bu kadar mı?"

 

"Ne bu kadar mı?" Diye bağırdı şimdi ikimizin de gözleri dönmüş gibiydi.

 

"Bu kadar mı? Sırt bana değer veriyorsun diye mi beni merak ediyorsun, bana şarkı söylüyorsun elimi tutuyorsun dahası lakap takıyorsun öyle mi?"

 

"Öyle."

 

Sinirle gülüp başım omuzuma doğru eğdim.

 

"Peki sen her değer verdiğin kişiyle mi bu kadar ilgilenirsin? Mesele maç sırasında seninle flört etmeye çalışan kızlada mı benimle ilgilendiğin gibi ilgilendin."

 

"Hayır, saçmalama."

 

"Saçmalama öyle mi?" Dedikten sonra parmak uçlarında yükselip, işaret parmağımı kalbinin üzerine bastırıp, yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve devam ettim.

 

"Ama ben sana söylim Uğur, sen ödleğin tekisin. Ben her durumda senden etkilendiğime dair imalat ederken ve bugün bile seni kıskandığımı ima ederken sen, bana duygularını bilmediğini söylüyorsun, hatta sadece söylemiyorsun, bundan oldukça emin gibisin."

 

"Dilan..."

 

Işaret parmağımı kalbinin üzerine çekip, dudağını üzerine bastırdım.

 

"Dilan yok, Dilan yok, Uğur efendi. Sen, duygularından emin olana kadar, benim sana aşık olduğum kabul ettiğim gibi senin de bana aşık olduğunu kabul edene kadar Dilan yok."

 

"Sen..."

 

"Ben yokum, sen varsın. Bir müddet karşılaşmayalım, hatta yolda geçerken bile birbirimizi görmezlikten gelelim," dedikten sonra Uğur'un bir şey demesine fırsat tanımadan hızlıca binaya girdim.

 

Sessizce çıktığım apartmanın kapısında büyük bir gürültü çıkararak girip, koşar adımlarla eve çıktım.

 

Anahtarla kapıyı açtıktan sonra içer adım atmıştım ki kapının arkasında çıkan ağabeyimle adımlarım işlevini kaybetti.

 

BÖLÜM SONU ✨

 

Bölüm hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

 

Uğur ve Dilan bebeklerim?

 

Aralarını çok fazla açmayacağım çünkü çok ayrı gayrı kalmalarını ben de istemem.

 

Onun dışında bu küçük tartışma ikisine de iyi geleceğini düşünüyorum. Çünkü bu sayede karakterler duygularından emin olacak. :)

 

Sizce Mami'nin tepkisi ne olacak?

 

Şimdilik bu kadar, kendinize iyi bakın mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın. 🌹

 

Sevgililer. ❤️

 

Alıntı ve spoiler için;

 

Instagram &Twitter= Aycelebininhikayeleri

Bölüm : 18.02.2025 21:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...