
18. Bölüm
Genellikle ya da çoğu zaman aldığım kararlardan pişmanlık duymam, daha doğrusu bugüne kadar duymazdım ama bugün, belki de ilk defa neden bir şey yapmadan önce düşünmediğimi sorgulayıp duruyorum.
Sorgulamamın nedeni aşk itirafı değil elbette, sorgulamamın nedeni ağabeyimi hayal kırıklığına uğratacak olma korkusuydu.
Birçoğumuzun asıl meselesi güvendi öyle değil mi? Ve ne yazık ki kolayca kaybedilen güven, kaybedildiği gibi kolayca kazanılmıyordu.
Işte benimde en büyük korkum da tam olarak buydu. Ağabeyimin güvenini kaybetmek... Kimse ağabeyinin, daha doğrusu arkadaş ve gerektiği zaman dost olan bir ağabeyinin güvenini kaybetmek istemezdi- ki, bu sadece ağabeyler için değil, herkes için geçerliydi.
Şahsen ben, bana güvenen birine hayal kırıklığına uğratmak istemezdim. Ve bu yüzden de ağabeyime gerekirse her şeyi en baştan anlatacaktım.
Ağabeyimle süren uzun bakışmamızdan sonra ağabeyim, işaret parmağını dudağına götürüp, sessiz olmama dair işaret verdi.
Sadece işaret etmesi yetmemiş olsa gerek, dudaklarını hareket ettirip "Sessiz ol, annemler uyanacak," dedi ve başıyla odamı gösterdi. Dudaklarımı aşağıya doğru sarkıtıp, mahcup olmuş bir yüz ifadesine bürünerek başımı yere doğru eğip, odama doğru ilerledim.
Odama geçtikten hemen sonra, ağabeyim de odama geçip ardından kapıyı kapattı.
Yatağın üzerine oturup, ellerimi dizimin üzerine toplayıp parmaklarımla oynamaya başladım.
Ağabeyim de, hemen yanıma oturduktan sonra başımı omzuna doğru bastırıp, dudaklarını saçımın üstüne bastırdı.
"Anlatın bakalım küçük hanım, siz ne iş?" Dedi ağabeyim muzip bir ses tonuyla.
Başım kaldırmadan, kısık, daha çok içime kaçan sesim ve utancımdan dolayı kısık çıkan sesimle "Tam olarak ne kadarını duydun ağabeyim."
"Aşk itirafını duymazlıktan gelirsem her şeyi duydum," diye yanıt verdi ağabeyim gülerek. Sesinde ki eğlenceli tını beni biraz olsun çekingenlikten sıyırmış olsa da, içimde, hala yerli yerinde duran bir utanma duygusu var.
Yahu, kim ağabeyi ile oturup aşk hayatını konuşur ki? Yani bir ihtimal, düşünsenize ağabeyiniz size aşk hayatınızı soruyor. Yemin ederim fırtına öncesi sessizlik olduğunu ya da ölmek için sadece bir günüm kaldığını düşünür- ki şu anda da öyle düşünmüyorum desem yalan olur.
Tamam, ağabeyim ile aramda çok kuvvetli bir bağ var ama bu, ona özel hayatımı anlatacak kadar geniş değildi.
"Ya, ama senin beni duymaman gerekirdi," dedim başımı omzuna bastırıp, gülerken.
Gerçekten hiç tahmin edilmeyen ve gerçekten çok hayelsi bir an.
"Duymadığım dedim ya güzelim."
Omuz silkip, başımı ağabeyimin yüzüne doğru kaldırdığımda eğlendiğini belli eden bir ifadeyle bana, sırıtarak baktığını gördüm.
"Peki," dedim başımı ağabeyimin üzerinde çekip, elimi çeneme götürüp düşünüyormuş gibi yaparak. "Senden başka bizi gören oldu mu?"
"Yok canım, bir tek Zeytin teyze gördü." Kıkırdayarak sarf ettiği sözler beni dumura uğrattı. Hadi ama, Zeytin teyzenin duyması demek, horoz ötmen tüm mahallenin ağzında sıkız olacağım demek. Zeytin teyzenin duyması benim, ölmeden önce aldığım son nefes demek.
Zeytin teyzeyi severim, bana anneannelik ya da babaannelik yaptı sayılır da, bu kadar da dedikoducu olunmaz ki canım.
"Ya, of. Desene annem ve babam sabah namazına kalktıklarında benim haberim ile sarsılacaklar." Gözlerim dolduğunda ve omuzum düştüğünde ağabeyim tekrardan beni kendine çekip sarıldı.
"Şt, ağlamak yok. Ki zaten sen kötü bir şey yapmıyorsun ki. Aşık olmak ya da aşk itirafı yapmanın neyi kötü. Bu dünya herkes birbirine aşık olur; bazıları aşklarına kavuşur, bazıları kavuşur ama aşkın değerini bilmez, bazıları da aşık olur ama asla kavuşmaz; kimileri aşkını anılarına saklar, kimileri de aşklarından efsane olur. Yani aşk gayet olağan bir şey, sorun aşkı düzgün yaşmak ve karşında ki kişiye aşkı hissettirmendi.
Ama bu aşktan kastım yeni modern aşklar değil, aşk;'el ele tutmak değil, aşk; elini tutmaya kıyamamaktır. Aşk; sarmaş dolaş gezmek değil, aşk; yanında olsa bile ne yapacağını bilmemek ve bazen de konuşmaktan çekinmek. Ve en önemlisi aşk kıskanmak değil, ben kıskançlığın bir güvensizlikten geldiğine inanıyorum.
Çünkü sen eminsen kendi ve karşında ki kişinin aşkına geriye kalanların düşüncesinin ne önemi var ki. Yok efendim etek kısa yok efendim göbeğin görünüyormuşta falan filan, bunlar palavra kızım. Sen güveniyorsan karşıdaki kişiye zaten onun o eteği giyme nedeninin senin gözünde güzel görünmek istediğini anlarsın. Yoksa o etekle kimsenin dikkatini çekmeye niyeti yok. Çünkü onun yanında sen ve en önemlisi arasında eşsiz bir güven var."
Ağabeyimin bir çırpıda sarf ettiği kelimeler beni, adeta büyülemişti. Nasıl da güzel düşünceli ve nasıl da anlayışı bir adam bu öyle. Ağabeyim konuşsa, hiç kuşkusuz onu, sabaha kadar dinlerim. Ama tabi olayları trajikomiğe bağlamadığı müddetçe.
Zaten ağabeyimin modern bir düşünceye sahip olduğunu biliyordum da bu kadar nahif ve masumane bir düşünceye sahip olması benim, onunla gurur duymama neden oldu. Canım ağabeyim be.
Bence ağabeyim kesinlik bir akıl hocası belki de bir psikolog olmalıydı. Belki bu sayede, kafaları geride kalan kişiler biraz aydınlanma yaşar.
"Yani sen şimdi beni kıskanmadın?" Dedim teğet etmek istercesine, tek kaşını sorgular biçimde kaldırarak.
"Yok kızım ya, ne kıskanacağım, benimki sadece paylaşamamak, düşünsene evin neşesi başka bir eve neşe oluyor, üçüncü dünya savaşının çıkış sebebi olursun," dediğinde ikimiz de gülmeye başladık.
"Ya, ağabey."
"Ağabeyin sana kurban olur, bir de için rahat olsun diye diyorum kimse sizi görmedi."
"Hiç kimse mi?" Diye atıldım heyecanla.
"Yani, bir iki kişi çıktı da baktı konu uykularında uyanmalarına değmiyor, o yüzden içeri geçtiler."
"Peki, sende mi sesimizle uyandın?"
"Yok kızım ya, bak ben küçüklükten beri diyorum sen parmak ucunda yürüdüğünü sanarken daha fazla ses çıkarıyorsun."
"Gerçekten mi?'
"Gerçekten tabi, hatta bir keresinde sen yine böyle bir girişimde bulunduğunda seni yakalamıştım. Sonra nereye diye sorarken 'Berkay'ı saklamaya gidiyorum' demiştin," dediğinde ağabeyim, o anlar bir anda film şeridi gibi gözümün önünde geçmeye başladı.
Daha ilkokulu birinci sınıftayken, Berkay diye birine "Ben seninle evleneceğim," demiştim. İki gün sonra ise sınıfımıza başka bir kız gelip, yine Berkay'a "Sen asker olursan seninle evleneceğim," demişti. Ve ben, o günün gecesinde evden kaçıp, Berkay'la kaçmayı düşünmüştüm. Tabi bu düşünce, ağabeyime yakalanana kadar sürdü. Çocukken ki çocuk masumluğu işte.
"Kim bilir Berkay şu an ne yapıyor?" Dedim düşünceli bir hâlde.
Ağabeyim tok bir kahkaha atıp, saçımın üzerine öpücük bıraktı.
"Seni gidi bacaksız seni, Uğur başlamadan direkt Berkay'a gideceksen oynamayak."
"Ağabeyi ya."
"Ne ya, Berkay'ın adını duyduğun an direkt onu düşünmeye başladın bakıyorum da."
"Yok ondan değil de, acaba şu an ne yapıyorlar? Sonuçta herkes bir tarafa dağıldı, küçükken evleneceğim dediğim kişiden bile şu an haberim yok."
"Öyle valla, bak bana, üniversitede ki arkadaşlarımla bile görüşmüyorum- ki şu an konuşup görüştüğüm birkaç kişi var. Onları da zaten sen tanıyorsun."
Uyku mahmurluğu ile elimi ağzıma götürüp, tabiri caizse hayvan gibi esnedim.
Ağabeyim, benim esnediğimi görünce ayağa kalkıp, alnıma dudaklarını bastırarak konuştu.
"Hadi bücür cadı, uyku vakti. Sabah erkenden kalkıp, gitmen gereken bir okulun var. "
Ağabeyim odadan çıktıktan sonra başımı yastığa atıp, gözlerimi sıkıca kapattım.
🕊️
Bir hafta, Uğur'la tartışmamızın üzerinden tam bir hafta geçmişti. Ve biz, tam da benim dediğim gibi asla bir araya gelmiyoruz, bizimkilere parkta görüşeceğimiz vakit, ilk önce uzakta Uğur'un gelip gelmeyeceğini gözetliyorum. Ve Uğur'un gelmeyeceğine kanaat getirdikten sonra bizimkilerin yanında gidiyorum.
Birkaç kez, rastgele denk gelsek de ben, Uğur'u görmezlikten geliyorum-ki aynı şey Uğur için geçerli değil, çünkü denk geldiğimiz o iki anda da benimle konuşmaya çalışmıştı.
İçim acıyor, hem de hiç olmadığı kadar çok acıyor ama elimden de bir şey gelmiyor. Hiçbir şey olmamış gibi karşısına geçmek ve eskisi gibi gülüp eğlenmek; bazen de heyecandan nefesimi tutmak istedim ama ne yazık ki, ne her şeyi başa sarabiliyoruz, ne de lanet olası gururum beni terk ediyor.
Gururuma sarılı bir halde ise oturmuş, ders kitabının üzerine Uğur'un adını kararlıyordum.
Bu bir hafta en büyük değişiklik bende oldu, hiç ummadığım bit şeklide kendimi derslere vermeye başladım. Nedeni ise, bir ihtimal belki bizden olursa, Uğur'la aynı üniversiteye gitmekti. Evet evet, çok çalışmamın nedeni Uğur'un okuduğu üniversiteyi kazanmaktı.
Çalışmak için biraz gecikmiş olabilirim, çünkü neredeyse yarı yıl bitmek üzere ama ne derler, "Zararın neredesinden dönsen kârdır."
O yüzden bu bir haftadır, gecemi gündüzüme katmış bir halde çalışıyorum. Aile fertlerim ise benim bu halimden oldukça memnunun.
"Dilan!" Adımı duymamla başımı, kitaptan kaldırıp odamın kapısına çevirdim.
Annem, ellerini leğen kemiğine götürmüş ve sorgular bir hâlde yüzüme bakıyordu.
"Ne oldu anne?"
"Telefonun niye kapalı kızım?"
Ah tabi, dün Uğur'u gördükten sonra telefonu kapatma ihtiyacımı hissetmiş ve şu ana kadar açmamıştım. Neden diye soracak olursanız sormayın, çünkü ben de bilmiyorum.
"Şarjı bitmiştir, ne oldu ki?"
"Bir şey yok, Dilara sana ulaşamamış?"
"Niye?"
"Parkta seni bekliyorlarmış," dedikten sonra annem, odadan çıkıp gitti. Ben de elimden ki kitabı kapatıp, çalışma masasında kalkıp, telefonu aldıktan sonra odadan çıktım.
Saçımın başımın ne halde olduğunu umursamdan,.spor ayakkabılarımı ayağım geçip içeriye doğru "Ben gidiyorum" diye bağırdım.
"Tamam." Annemden aldığım kısa cevaptan sonra binadan ve apartmanda ayrılıp, parka doğru yol aldım.
Kafamda dönüp dolaşan ve bir haftadır bağımlısı olduğum şarkıyı mırıldanmaya başladım.
"Ne yaparsam olmuyor,
Olmuyor eskisi gibi
Güldürmüyor..."
"Ağlatmıyor, kimse senin gibi," diye devam etti şarkıya, kalp hırsızım.
Sesini duymam ile kalbim, aniden ritim değiştirdi. Öyle hızlı atıyordu ki, elimi istemsizce kalbime götürüp, kalbimin varlığını sorgulamaya başladım.
Kalbim, gitmek için direnirken adımlarım, kalbimin aksine bir çivi misali yere çakılıp kalmıştı.
Ağlatmıyor demişti değil mi? Ağlatmıyor. Peki kim kimin için daha çok ağlıyor acaba? Ya da kim kimi daha çok seviyor? Bunlar bir ölçüyle hesaplanacak kadar değersiz duygular değildi evet ama aramıza bir ölçü lazım, belki şehirler, sınırlar ve ülkeler ya da her neyse, aramızda bir mesafe olsaydı bu kadar yıpranmazdık.
Kabuk, her halükarda acı çekerdik, ama birbirimizi yıpratacak kadar olmazdı, yani belki olmazdı.
Ama bir yandan da bu düşünce, benim nefes alışımı engelliyor. Sanki... Sanki engeller uzadıkça nefes almakta o kadar zorluk çekecek gibiyim. Ben, bu üç ayda gerçekten ona bu denli bağlanmış mıydım? Ya da ben,ne zaman Uğur'a bu kadar bağlı oldum?
Arkamda duyduğum ayak sesleriyle birlikte hızlıca düşüncelerimden ayrılıp, adımlarımı zor bela harekete geçirdim.
Arkamda geliyor ama nefes akışını bile dikkatli alıp veriyordu. İçim acıdı, bize ve bizim geldiğimiz hâle.
Uğur'un peşimden ayrılmayacağına emin olduktan sonra adımlarım durdurup, başımı geriye doğru çevirdim.
"Peşimden gelmeyi bırak,"dedim paramparça içimin aksine, gür ve sert sesimle.
Uğur, elini teslim oluyormuş gibi havaya kaldırıp, bir adım geriye doğru çıktı.
"Tamam, tamam. Peşinden gelmeyeceğim ama lütfen sadece iki dakika konuşalım." Sesi öyle acıklık ve öyle büyüleyici çıkmıştı ki, onun bu haline bile iç çekmek istedim. Onu bu hale getiren benden, en önemlisi gururumdan nefret etmeye başladım. Hala çok yakışıklı ve hala dünyalar güzelim olabilir ama gözlerinde ki o pırıltı, bir hafta içinde yok olmuş gibiydi ve ben, Uğur'a kıyamadan aniden yüz ifadesimi değiştirip, başımı hafifçe omzuma yatırdım.
"Konuşacaklarımız bir şey değiştirecek mi?"
"Değiştirecek belki de değiştirmeyecek. Ona sen karar vereceksin. Ama lütfen sadece iki dakika konuşalım. "
Bakışlarımı etrafta değdirip, camdan sarkan ve büyük bir dikkatle bizi izleyen teyzelere göz devirip, Uğur'un kolundan tuttum ve sırf teyzeler bizi duysunlar diye de "Arkadaşım, canım arkadaşım. Oğuz arkadaşımızın ödevini niye sen almaya geldin?"
Uğur en başta ne dediğimi anlamasa da sonradan bakışlarımı takip edip, aniden oyunuma uyum sağladı.
"Öyle öyle, Oğuz biraz rahatsız diye gelip ben alim dedim."
"Canım arkadaşıma geçmiş olsun dileklerimi ilet olur mu canım arkadaşım. "
"Olur, iletirim."
"Tamam, gel sen şöyle, ben ödevleri sana gittiğim yolda anlatayım," diyerek Uğur'u çekiştirmeye başladım. Uğur, sorgusuz sualsiz annesini takip eden bir çocuk gibi peşimden gelmeye başladı.
Teyzelerin bakışlarından uzaklaştıktan sonra elimi kolundan çekip, sadece üç beş çocuğun olduğu parkın, bankına oturdum.
Uğur, yanıma oturmadığı için başımı yüzüne kaldırıp, kaşımı, sorgular niteliğinde kaldırdım.
"Ee, ne diyecektin bana?"
"Bir şey anlatacağım ama anlatmadan önce bana, benimle bir yere geleceğine dair söz vermeni istiyorum," dedi kendinden emin bir duruşla lakin; duruşunun tersine sesi, oldukça çekingen çıkmıştı.
"Peki kabul etmesem ve şu an seni dinlemeden buradan çekip gitsem," dedim meydan okuyarak.
"Lütfen, eğer teklifimi kabul edersen sana söz veriyorum senden, bir şey istemeyeceğim. Hatta istersen yüzümü bile görmezsin." Son söylediği şey ile hızlıca oturduğum yerden kalktım. Kalbimin bir anda daralıyor olmasının nedenini artık biliyorum. Ama yüzünü görmeme düşüncesi, beni kor bir kuyuya atmaya yetti.
"Dinliyorum," dedim damarlarımda gezen öfkeyi kontrol etmeye çalışarak. Çünkü biraz daha onu görmeyeceğime dair imalar yaparsa şurada oturup ağlayacağım.
"Bak, olayın tam olarak nasıl anlatsam ya da neresinden başlasam bilemiyorum. Yani, seni görünce bir anda dilim tutuluyor ve bildiklerimi unutuyorum." Elini ensesine götürüp bankın bir köşesine oturduğunda ben de onun yanına oturup, Uğur'un anlatacaklarını dinlemeye başladım.
"Sen, bir hafta içinde ders çalışmaya başladın değil mi? Hatta öğretmenler bu durumuna çok şaşırıyor ama sen aldanmayıp, ders çalışmaya devam ediyorsun. Çünkü hedefin var öyle değil mi?"
"Öyle de, benim ders çalışmamın konumuzla ne gibi bir alakası olabilir. "
"Bak Dilan," dedikten sonra Uğur, bir anda bana doğru dönüp, elimi tuttuğunda nefes almayı, oksijen olduğu halde havasız bir evde kaldığımı hissettim.
"Bak, ben hayatım boyunca hep bir şeye odaklandım. Başarılı olmaya, hedeflerime en kolay ve en göz kamaştırıcı şekilde ulaşmaya odaklandım. Neden göz kamaştırıcı diye sorarsan da herkesin benimle gurur duymasını ve beni örnek biri olarak görmelerini istedim. Bu senin, belki de başkalarını gözünden ukalalık, kendini beğenmişlik olarak nitelendirilir ama ben hiç öyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. "
Derin bir nefes alıp, konunun tam olarak neye bağlanacağını sabırsızlıkla beklemeye koyuldum.
"Biliyor musun bilmiyorum ama buraya da üniversiteyi kazandığım için geldim, ve kafamda, daha doğrusu hedefim ve planlarımda aşk diye bir şey asla yoktu."
Oturduğum yerden kalkmak istediğimde elimi daha sıkı tutup, kalkmamı engelledi.
"Şt, daha bitmedi. İşte ben, buraya okumak için geldim ta ki seni çikolata yerken görene kadar "
"Derken?" Dedim hatırladığım anın gerçek olmaması için içten içe dua ederken.
"Okulda, çikolata yiyordun ya, işte ilk o sevimli haline vuruldum, sonra da ne yaptığımı bilmedin bir anda kendini hediye kutusu ve birkaç paket çikolata alırken buldum, sonra da tabi, Oğuz'un yardımıyla onu sırana bıraktık."
Ne? Benim başkasına geldiğini düşündüğüm, hatta vicdanım rahat etsin diye hazırlattığım kutu aslında benim miydi? Şaka gibi, hatta şu ana duyduklarım bile bir rüya gibi.
"O... O benim miydi? Yani benimdi?" Dedim hala şaşkınlıkla yaşamaya devem ederken.
"Evet, senindi. İşte o günden sonra Oğuz'la biraz dertleştik ve Oğuz, bana çok güzel şeyler söyledi. Eğer, yarın gelmeyi kabul edersen sana ne olduğunu söyleyeceğim."
"Umarım gelmem için yalan söylemiyorsun," dedim kaşlarımı çatıp, gözlerini kısarak.
"Hayır hayır, yemin ederim yalan değil. "
"Peki, nereye götüreceksin beni?"
"Çok sevdiğin bir yere."
"Allah için, çok açıklayıcı oldu," dedim alaylı bir sesle-ki zaten alay ediyorum. Çok sevdiğin yer ne ya? Benim çok sevdiğim bir sürü yer var. Tam olarak hangisi birinden bahsediyor?
Uğur'un dudaklarından firar eden kıkırtı ile yüzümde kocaman bir tebessüm oluştu.
Uğur, gülüşünü bastırdıktan sonra ben de yüzümde ki tebessümü silip, ondan gelecek yanıtı bekledim.
"Konser, konsere gelmek ister misin?" Eğer şu an elim, Uğur'un avucunda olmasaydı çocuk gibi el çırpıp, sevinçle yerimde zıplardım.
"Ay! Çok severim tabi de, kimin konseri?" Sesimde ki heyecan, onun yüzünde eşsiz bir gülümseme oluşturdu.
"Asuman'dan aldığım bilgilere göre Yaşlı Amca grubunu çok seviyormuşsun."
"Evet evet, bayılırım. "
Uğur, elimi bırakıp, elini cebine götürdü ve hiç zorlanmadan cebinden iki tane konser bileti çıkarıp, birini bana doğru uzattı.
"Gelmek ister misin?"
"Manyak mısın? Tabi ki gelirim. Hem seni dinlemiş gibi yapar, ama asla seni dinlemeden şarkı söylerim."
Benim bu tavrım, onun kahkaha atmasına neden oldu? Şimdi haksız mıyım? Hayatımda ilk defa konsere gideceğim, orada müzik grubunun dinlemek yerine Uğur'u mu dinleyeceğim. Tamam, Uğur'un sesi şahane olabilir ama hiç kimse bir Yaşlı Amca etmez.
"İyi o zaman, yarın saat sekiz gibi gelip seni alırım, olur mu?"
"Olur olur," dedikten sonra Uğur, yüzünde ki gülümseme ile oturduğu yerden kalkıp, bana el sallayarak arkasını dönüp gitti.
Geriye ise, ben ve bir tohum umutlarım kaldı.
Bugün, bir kız çocuğunun kalbinde yeni bir umut yeşerdi.
Bugün kız çocuğu, her şeyi mümkün olacağını ve aşk; aşkın en güzel yanının bir umut olduğunu öğrendi.
Sahi, umut değil mi bizi en çok hayata bağlayan ya da bizler deli gibi umut aramıyormuyuz hayata bağlanmak için.
Belki de umudu olmayanlar bu kadar mutsuz, umudu arayanlara için bir o kadar hayat dolu.
İşte sırf bu yüzden, hayatı daha çekilir kılabilmek adına umut arayın, umutlanın ama olma ihtimali yüksek olan şeylere umutlanın ki sonradan üzülmeyin.
Mesela bir çiçek, çiçek almayı umut edin ve bu umut kalbinizde filizlenen kadar çiçek almayın, ta ki başka bir şey umut edene kadar.
Ben de gideceğim konsere umut ediyorum, Uğur bana yeni umutlar bahşedene kadar.
BÖLÜM SONU. 🦋
Bölüm hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Çikolata kutusunu da meselesi çözüldüğüne göre derin nefes alabilirsiniz.
Sizce Uğur yarın ne diyecek?
Peki Uğur'un ta en başında Dilan'a aşık olması.🕊️
Mami'nin görüşlerine katılıyor musunuz?
Şimdilik bu kadar, kendinize iyi bakın, mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın. ❤️
Sevgilerle. 🌹
Alıntı ve spoiler için;
Instagram &Twitter= Aycelebininhikayeleri
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |