21. Bölüm

20. Bölüm

Akizi
aycelebii

20. Bölüm

Hayatta mutlu olduğumuz anları, zihnimin en derinine, bir sandığa koyup saklarız. Ki, mutsuz olduğumuz anlarda o sandığı açalım ve biraz da olsa o kötü andan sıyrılalım.

 

Çünkü zaten, mutlu olduğunuz anların sayısı, mutsuz olduğumuz anlara nazaran daha az.

 

Uğur'la geçirdiğim bu koca ayların tümü, bedenimi mutluluk salgılıyor ve sanki ben, Uğur'la olduğum her an, dünya çapında herkes mutlu olmuş gibi hissediyorum. Bu his, öyle kolay kolay dile getiren ve öyle kolayca hissedilen bir duygu değil elbette.

 

Bir insanın yanında huzur bulmak, güvende hissetmek ve en önemlisi onun yanında mutlu olup, her şeyden soyutlanmış ve dünya çapında ikiniz kalmışsınız gibi hissetmek kolay mı? Birçoğu kişinin sandığının aksine, bu anlara ve bu duygulara iki günde kapılmıyoruz.

 

Duyguları en derinden hissetmek için ilk olarak karşında ki kişiye, gözün kapalı güvenmen lazım. Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelmeye devam ediyor.

 

Ve ben, sanırım karışımda, benden cevap bekleyen adama canımı emanet edecek, hatta canımı canı diye sahip çıkacak, adama sonsuz bir güven besliyorum.

 

Yanağımda duran eline uzandım. Elini, kavradıktan sonra parmağımı parmaklarının arasına geçirip gülümsedim. Hem de şu ana kadar ona sunduğum en güzel gülüşlerimden birini yüzüme takınarak.

 

Uğur bana bugünü, eşsiz bir tarih olarak hafızama kazımama sebep oldu.

 

Bugün benim için o kadar güzel bir gün ki, kendimi hiçbir yere, hatta bu koca gökyüzünün altında bile sığdıramıyorum. Öyle ki, heyecan ve mutluluktan kanatlanmamayı diliyorum.

 

Bakışlarımız arasında ki güçlü çekim, benim, gözümü ondan başkasını göremememi sağlıyordu. Sanki, bu koca gökyüzünün altında ve bu koca evrenin içinde bir tek bizler vardık.

 

Ellerimin arasında ki elin sıcaklığı, parmakların arasında ki güçlü bağ, beni ona, bir ip misali bağlıyor ve bizlerin arasında ki güce güç katıyordu.

 

Elini daha sıkı tuttuğum da Uğur'un yüzünde en içten bir gülüş belirdi. Öyle bir gülüş ki bu, sanki hayatı boyunca hiç bu kadar derin ve sanki hiç bu kadar mutlu olmamış gibiydi.

 

Ya da mutluluklarının arasında en mutlu olduğu an buydu.

 

İçim içime sığmazken Uğur, elimi tutup beni kalabalığın arasından çıkardı. Bu, aniden attığım adım mı oldu bilmem ama sanki çok ani ama çokta güzel bir karar verdim. Belki de içimde ki duygular benim böyle bir karar almama neden oldu.

 

Allah'ım, ne olur aldığım bu kadar ikimiz için de pişmanlık olmasın. Aksine, bu karar ikimizin de gönlünde güller açmasına neden olsun. Amin.

 

Kalabalığın arasından sıyrıldıktan sonra, sessizce, etrafımızda duyulan bir tek soluk alış-verişimiz eşliğinde arabaya ilerledik.

 

Birleşen ellerimizi ayırmadan, diğer elini pantalonunun cebine koyup, arabanın anahtarını çıkardı ve kumandada ki orta düğmeye basıp, arabanın etrafa kilit sesi yatmasını sağladı. Yine elimi bırakmadan, diğer eliyle arabanın kapısını benim için açtı.

 

Heyecanın bedenime salgıladığı adrenalin ile itiraz etmeden, ya da konuşma yetimi kaybettiğimden koltuğa oturduğumda hala ellerimiz birbiri içindeydi.

 

"Yemin ederim varya..." dedi içten gelen sesiyle. Sesinin tınısında ki neşe, dudaklarımın, mümkünatı varmış gibi daha da kıvrılmasına sebebiyet verdi.

 

Ah aşk, ah sevda. Sen bizi ne hallere düşürdün bu sefil halde.

 

Aşkın gücüne sarılarak başımı omzuma eğip, "Evet, varya..." Dedim cümlesinin devamında gelecek olan sözleri merak ve heyecanla bekleyerek.

 

"Varya, ellerini ellerime, gözlerini gözlerime, kalbini de kalbime mühürlemek istiyorum. Ve istiyorum ki, kalbin, lunaparkta ki hızlı tren ya da korku evindeki heyecan ve gerginlikten hızlı atmasın. Bir tek benim yanımda heyecan ve gerginlikten hızlı atsın. Ve ben de o kalp atışlarını bir şarkı, melodi yerine dinleyeyim. "

 

Sözleri kalbime işlerken, bugünün daha ne kadar güzel olabileceğini düşünüyorum ve sanırım... Bugün en çok bu şekilde, ikimiz el eleyken, güzel.

 

"Yalnız,sen elimi bırakmazsan bize hiçbir zaman eve gidemeyiz be annem, büyük ihtimalle benim, bir daha dışarı çıkmama izin vermez," dedim sona doğru sesimi kısıp, oyunbozan bir tavırla dudaklarımı aşağıya doğru sarkıtarak.

 

"Annen, gerçekten izin vermez mi?" Masumane sorusu gözlerimi parıldamasına neden oldu. Bir insan nasıl olur da hem bu kadar çocuksu hem de bu kadar olgun olabiliyordu?

 

Ve bir insan nasıl olur da hem en derinden, hem de en masum haliyle sevebilirdi.

 

Sanırım ben, hayatta ki ten şansımı Uğur'a aşık olarak kullanmıştım. Ki, bence benim en güzel şansım Uğur'du.

 

Benden cevap beklediğini belli eden bakışları, genzimi temizleyip, konuşmam neden oldu.

 

"Gerçekten izin vermez. "

 

"Peki, şimdi seni bir yere götürsem... Yani götürebilir miyim? "

 

"Saate göre," dediğimde elini hızlıca cebine atıp, telefonu çıkardı. Yüzüne yansıyan telefon ışığından saniyler sonra beni cevapladı.

 

"Saat on onbeş."

 

"Olur. Ama benim en geç saat onbir buçuk gibi evde olmam gerekiyor."

 

"O iş bende," dedikten sonra Uğur, sanki biri zorla ellerimi ayırıyormuş gibi ellerimizi birbirinden ayırıp, çocuk gibi yanaklarını şişirip, oflaya puflaya sürücü kapısına ilerledi. Ben, kendi tarafımda ki kapıyı kapattığımda, sürücü kapısı açıldı ve Uğur kendini, koltuğa attı.

 

Elinde ki anahtarı yuvasına yerleştirildikten sonra arabayı çalıştırdı ve araba çalışır çalışmaz, elimi kavrayıp, öylece yola odaklandı ya da odaklanmaya çalıştı. Çünkü her dakika başı bakışları ellerimizi, ardından yüzümü buluyordu.

 

"Ama sen, her dakika başı ellerimize bakarsan biz gideceğimiz yere varamayız. " Dedim. Daha çok alaycı bir tonlamayla.

 

"Bu anın bir rüya olmasından öylesine korkuyorum ki... Sanki biri beni bir anda uyandıracak ve bütün bu olanlar rüya çıkacak gibi hissediyorum. "

 

Elini, bu anın gerçek olduğuna inanmasını sağlamak için sıkıp, baş parmağım ile elinin tersini okşadım. Ve okşadım yeri cimcikleyip, hınzırca gülümsedim.

 

"Ov, acıdı," dedi Uğur alaylı tonlamayla. Onun bu alay barındıran sesi, elini bir kez daha cimciklememe nede oldu.

 

"Dalga geçme benimle. Hem ben, bu anın gerçek olduğuna inanasın diye cimcikledim seni."

 

"Hiç sıkıntı değil de, benim birazcık vücudum hassa ve sanırım yarın o cimcik attığın yer kızaracak, ya da moraracak."

 

"Ya, gerçekten mi?" Dedim boştaki elimle alnımı vurarak. Ah akılsız Dilan. Herkesin vücudunun seninki gibi betondan olduğunu mu sanıyorsun? Ah ah, keşke birazcık yaptığın davranışları gözlemlesen.

 

"Gerçekten," dediğinde Uğur, kendime yumruk atmak istedim.

 

"Ben, gerçekten çok özür dilerim. Akıl edemedim. "

 

"Sorun değil, Geveze'm."

 

Sonda ki sahiplenici ekini görmezlikten gelerek ellerimizi, sokak lambalarının aydınlatacağı şekilde pencereye doğru yaklaştırıp, elinin üst yüzeyinde baktığımda elinin gerçekten de kızarmış olduğunu gördüm.

 

Elini öpsem kızarık yerleri geçer mi?

 

Bunun çok fazla olacağını tahmin ettiğimden, bakışlarımı yüzüne çevirip "Gerçekten çok özür dilerim," dedim mahcup dolu sesimle. Uğur, sesimde ki mahcubiyeti sezmiş olmalı ki bakışlarını yoldan ayırıp yüzüme doğru çevirdi.

 

Ikimiz elini de vitese götürüp, yüzünde ki gülümsemeden ödün vermeden konuştu.

 

"Şt, güzel meleğim. Üzülme lütfen, ben öylesine dedim. Üzüleceğini bilseydim kesinlik böyle bir konuya girmezdim. "

 

Tam dudaklarımı aralayıp, itiraz edecektim ki, Uğur'un sözleri dudağımı kapatmama neden oldu.

 

"Hadi bakalım, güzel meleğim. Geldik."

 

Gözlerimden kalp çıkma ihtimalini göz önünde bulundurursam, sanırım ben gerçekten aşık oldum.

 

"Niye öyle bakıyorsun, kötü bir şey mi söyledim?" Dedi Uğur, gözlerime dikkatlice bakıp, ne olduğunu anlamaya çalışır hâlde.

 

"Gözlerimden kalp çıkıyor mu?" Dedim saf saf. Evet evet, büyük bir rezillik ama yapacak bir şey yok. Beni de böyle kabullenmek zorunda.

 

Ama gerçekten merak ediyorum. Aşık insanın gözünde sevdiği nasıl bakıyor diye? Ya da aşık insan sevdiğinin gözünde neleri görüyor gerçekten merak ediyorum.

 

Uğur, ilk birkaç saniye bekledikten sonra bir anda kahkaha attığında onunla birlikte ben de kahkaha attım. Oysa ki komik bir şey yoktu. Ama aşk işte, her türlü saçmalıklar ve rezillikler aşkta olur.

 

"Gözlerinden kalp çıkmasa da gözlerin, sevda diye parlıyor. "

 

Bu adam bir gün, gerçekten benim gözümden kalp çıkaracak ya da beni direkt kalpten götürecek. Ağabeyimin iltifat edişine alışmış olsam da kimse bir Uğur yapmıyor be ağabey.

 

"Ya," dedim eridiğimi belli eden bir tonlamayla.

 

"Inelim mi? Yoksam biraz daha duracak olsak büyük ihtimalle eve gitmemiz yarını bulacak."

 

"Olur," dedikten sonra ben, durduğunu yeni fark ettiğim arabanın kapısını açıp, bedenimi dışarı çıkardım.

 

Nerede olduğumuzu anlamak için bakışlarımı etrafa çevirdiğimde bir lokantanın önünde olduğumuzu fark ettim.

 

Kapının önünde duran vale, Uğur'un yanına doğru ilerledi ve Uğur, elinde ki anahtarı valeye teslim edip yanıma geldi.

 

Sessizce lokantanın merdivenlerinden çıkıp, kapıdan içeri girdikten sonra Uğur, kapının hem sol tarafında duran kadının yanına doğru gitti. Kadına bir şeyler söyledikten sonra kadın önden giderken Uğur, elimi tutup bizim kadını takip etmemizi sağladı.

 

Kadın, boş bir masanın önünde durduğunda ellerini önüne bağlayıp "Masanız, efendim." Dedi.

 

"Teşekkür ederim."

 

Uğur'un sözlerine kadın, hafifce tebessüm edip, yanımızdan uzaklaştı.

 

"Buyurun bakalım, hanımefendi," dedi Uğur benim için bir sandalye çekerek. Onun bu kibar tavrı karşısında gülümseyip sandalyeye oturdum.

 

"Teşekkür ederim, beyefendiciğim. Bu kadar centilmen olmanız beni mesut ediyor. "

 

"Yanımda bu kadar güzel bir hanımefendi varken centilmen olmamak ayıplık olurdu."

 

Ah, kesinlikle bu adam beni kalpten götürecek. Hem de en kısa yöntem olan, iltifat cümleleri ile.

 

Leyla'ya dönüşmüş vaziyette, gözlerim aşkla parlarken Uğur'un, kibarca karşımda ki sandalyeye oturuşunu izledim.

 

Bir insanın hareketleri bile etkili olabilir miydi? Uğur'un bir şekilde oluyordu işte.

 

Uğur, ona baktığımı hissetmiş bir halde yüzünü yüzüme çevirdiğinde, bana göz kırpıp menüyü eline aldı ve incelemeye başlarken ben de hiç çekinmeden o'nu incelemeye başladım.

 

Birkaç dakika sonra garson yanımıza geldiğinde Uğur, menüyü kapatıp garsona çevirdi bakışını.

 

"Başlangıç olarak günün çorbasını, ana yemek olarak tavuklu puffalo, pilav, ızgarada etli salata ve tatlı olarak kırmızı kadifeli pasta, içecek olaraksa soğuk orman suyu," dediğinde ben onu hayretler içerisinde izlemekle yetindim. Umarım bunların hepsini bir tek kendisine sipariş vermemiştir. Çünkü kendine sipariş verme ihtimali yüzde sıfır.

 

Garson benim şaşkın dolu bakışlarımı umursamayıp, "Siz be isterseniz," diye sorduğunda zorlukla cevap verdim.

 

"Ben, bunları birlikte yemek için bir kaşık, boş tabak ve sonradan bir meyve suyu alsam iyi olacak. "

 

Garson başını olumlu anlamda sallarken Uğur "Dilan!" Dedi. Ama onu duymazlıktan geldim.

 

Ne var canım bunda. Alt tarafı sevdiğim adamı israftan kurtarıyorum.

 

Garson yanımızdan ayrıldığı vakit memnuniyetle arkama yaslanıp, çatık kaşlarla yüzüme bakan adama göz devirdim.

 

"Ne? Al tarafı seni dünya kadar para ödemekten kurtardım." Dedim tek kaşımı bilmiş bi' tavırla kaldırıp, kollarımı göğsüme bağlayarak.

 

Uğur, benim bu bilmiş tavrıma yarım ağız güldü. Ve gülüşün arasında, beni dumura uğratacak şeyi söyledi.

 

"Iyi de meleğim, o yemeklerin hepsi benim değildi ki." Göğsüme bağladığım ellerim kendiliğinden gevşeyip, çözüldü. Gözlerim, ne dediğin anlamadığı için kısılırken, dik dik Uğur'a bakmakla yetindim.

 

"Nasıl yani? Buraya başka birini de mi davet ettin?"

 

"Yok," dedi gayet olağan bir ses tonuyla.

 

"O hâlde..."

 

"Senin için sipariş verdim. Malum, ben menüye bakarken sen de beni izliyordun. Garson geldiğinde telaşa kapılıp, rastgele yemek sipariş verme diye sana yardımcı oldum. "

 

"Allah razı olsun ya," dedim somurtarak.

 

Uğur, benim bu somurtkan halime kahkaha atarken, kendime hakim olamayıp ben de güldüm.

 

Onunla gülmeyi seviyorum, onunla her şeyi seviyorum. Ve diliyorum ki, hayatım boyunca hep birlikte olalım.

 

Uğur Mecnun bana, ben de bir Leyla edasıyla Uğur'a baktım.

 

Aramızda sürüp giden bu bakışma bana, cringe bulduğum Hint dizilerini anımsatıyor olsa da şimdilik Hint dizisi çekmeye bile razıyım. Çünkü o dizide de Uğur'un yanı başımda olacağını ve benim, Uğur'a dalgın dalgın bakacağımı biliyorum.

 

Uğur'a bakmak bana iyi hissettiriyordu. Hem de hiç olmadığım kadar iyi...

 

Bakışmamızı sonlandırmak amacıyla dirseklerimi masaya yaslayıp, yüzümü de avuçlarımın arasına alarak konuştum.

 

"Sen, niye beni buraya getirdin ki? Yanlışı anlama lütfen. Burayı, seninle olmayı çok sevdim ama nede geldiğimizi de merak ediyorum."

 

"Anlamam, seni asla yanlış anlamam ve merak ettiğin için sorduğunu biliyorum, meleğim," dedikten sonra o da tıpkı benim gibi dirseklerini masaya koyup, ellerini masanın üzerinde birbirine bağladı.

 

"Ama... N'için geldiğimizi söylersem sürprizi kaçmaz mı?"

 

Içim heyecanla dolup taştı. Ay, bana sürpriz mi hazırlamıştı. Bu, doğum günlerim dışında bana yapılan ilk sürpriz olacaktı.

 

Içimdeki heyecanı yüzüme de yansıtmış olmalıyım ki Uğur'un yüzünde, güllerin bile güzelliğinden utandıracak harikulade bir tebessüm oluştu.

 

Gülme işte, sen bana öyle gülme. Çünkü sen öyle gülünce ben bi' tuhaf oluyorum. Içim içime sığmıyor, aldığım nefesler bile bana yetmiyor, sanki dünyada ki tüm güzellikler seni bulmuş gibi hissediyorum Uğur, Uğur'um.

 

Aşk dolu gözlerle ona bakarken üzerimize bir gölge düştü. Garsonun geldiğini düşünerek başımı kaldırmaya bile tenezzül etmezken kulağımı, ince bir kız sesi doldurdu.

 

"Ay Uğur, inanmıyorum. Bu sensin."

 

Başımı o kadar hızlı bir biçimde sesin sahibine çevirdim ki, hızdan basımını dönmesini bile umursamadım. Hatta döneme başıma inat, ister istemez tepemizde duran kızı seri biçimde süzmeye başladım ki; yeşil gözlerini, kumral tenini, zayıf bedenini ve giymiş olduğunu bir karış elbiseyle ne kadar güzel durduğunu görünce yüzüm, istemsizce düştü.

 

Allah var kız güzeldi. Ama bu sıradan güzellik değil, bildiğiniz kız afet.

 

Uğur'un sandalyesinin gıcırdayan sesini duydum ardında da elini kızı elinin havaya kalkmasıyla el sıkıştığını...

 

Bu sefer göz hapsine Uğur'u aldığımda, adının ne olduğunu bilmediğim kıza güldüğünü gördüm. Sanki çok lazımmış gibi...

 

"Ceren, sen de değişmişsin."

 

He yani, kızın değişip değişmediğini anlayacak kadar iyi tanıyor.

 

"Sorma tatlım ya, senin gibi boy atmamış ve kas yığınına dönüşmemiş olsam da oldu işte ufak tefek değişiklikler," dediğinde kız, gözlerim sinirden parladı, vücudum, sinirden kan pompalamayı unuttu.

 

Tatlım demişti değil mi? Bir de kas yığını demişti. Tatlım ve kas yığını. Öfkeyle dişlerimi birbirine bastırıp, derin derin nefesler almaya başladım.

 

Uğur, beni çileden çıkarmaya yemin etmiş gibi, bembeyaz dişlerini ortaya çıkaracak raddede kahkaha attığında kalkıp elimle ağzını kapatmamak için kendimi dizginledim.

 

Bu saniyeden sonra ağabeyime zerre kadar katılmıyorum. Kıskançlık; sanıldığının aksine güven meselesi değildi. Kıskançlık sevgi meselesiydi.

 

Mesela bir insanın gülüşünü kıskanmayı buna örnek verebiliriz. Gülüşünün bir tek sana özel kalmasını istemek, bir tek sana bakarken gözlerinin içinin parladığı görmeyi istemek bir güven meselesi değildi. Bu, sevgiden doğan saf bir kıskançlıktı. Bir tek sana bakmasını istemekte masumane bir istekti bence...

 

Ceren denilen kızın bakışları beni bulunduğunda, Uğur'a yönelik kaş göz işaret yaptığında Uğur, başını benim olduğum yöne çevirdi.

 

İkimiz de bir müddet, hatta ne diyeceğimizi bilmez bir halde birbirimize bakarken Ceren "Niye bu kadar düşündünüz?" Dedi gülerek.

 

Ben, halen sessizliğime devam ederken Uğur "Arkadaşım, Dilan," dediğinde yüzüne yumruk atmak istedim.

 

Arkadaşım demişti değil mi o, kız arkadaşım değil, sadece arkadaşım demişti.

 

Yüzüme, gerçeklikten epey uzak bir gülüş takınıp "Kesinlikle arkadaşıyım. Belki biliyorsunuzdur, Uğur çok iyi bir arkadaş olduğundan beni, yemeğe davet etti. isterseniz siz de bize katılın," dedim bakışımı cerenin üzerine sabitleyerek.

 

"Çok kibarsın tatlım ama maalesef gitmem gerekiyor. Ama sözüm olsun. Sen müsait olunca beni ara ben koşarak gelirim. Numaramı Uğur'dan alırsın tatlım. Görüşürüz," dedikten sonra hızlıca yanımızdan uzaklaştığında garsonun yemekleri servis edişini umursamdan çantamı koluma takıp ayağa kalktım.

 

"Gidelim mi arkadaşım. Malum, saat epey ilerliyor ve arkadaşının uykusu çok geliyor,"dedikten sonra hızlıca lokantanın çıkışına ilerledim.

 

Biraz sonra Uğur'da yanıma geldiğinde vale çoktan arabayı getirmişti bile.

 

Uğur kumanda ile arabayı açtığında hızlıca ön kapıyı açıp, bedenimi koltuğa bıraktım. Uğur da sürücü koltuğuna oturduğunda arabayı çalıştırdı ve biz, sessizce eve doğru yol aldık.

 

Sessizce geçen yolculuk, evin kapısının önünde durmamız ile son buldu. Uğur, yüzünü çevirip pür dikkat, bana baktığında oralı olmadım.

 

Arabanın kapısını açtıktan sonra yüzüne bakmadan "Iyi geceleri arkadaşım." Diyip, yaptığım vurguyu umursamadan arabadan indim. Sessizce bahçe kapısından girdiğimde Uğur'un arabası hala bekler haldeydi.

 

Şansıma açık olan kapıdan girdikten sonra kapıyı ardımdan kapatıp, dalgın vaziyette merdivenlere tırmandım.

 

Yine şanslı olduğumdan olsa gerek evin kapısını anahtarla açıp, parmak uçlarımda içeri girip, ayakkabılarımı çıkarıp rafa koydum ve seri adımlarla odama geçtim.

 

Gün bitmişti. Günle birlikte ben de bitmiştim.

 

Gün ortasında aşka kavuşmuştum ve aşk, beni olmadığım biri haline getirmişti.

 

Kıskançlığı öğrenmiştim. Hem de en derinlerden.

 

Ve kıskançlık sanıldığının aksine, iyi niyetli kıskançlıkta vardı.

 

Ve Uğur, benim mutluluğuma mutluluk katan güzel gönüllü adam.

 

BÖLÜM SONU ⭐

 

Bölüm hakkında ki görüşleriniz nelerdir?

 

Sizce Uğur neden Dilan'ı, arkadaşım diye tanıttı?

 

Dilan'ım tepkisini haklı buluyor musunuz?

 

Bugünlük bu kadar, mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın. 🌹

 

Sevgilerle. 🕊️

 

Spoiler ve alıntılar için;

Instagram &Twitter= Aycelebininhikayeleri

Bölüm : 18.02.2025 21:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...