
21 Bölüm
Büyüklerimiz hep, ağzından çıkana dikkat et, der ya. Heh işte, o söz o kadar doğru ki, bazen bizler, sebebi ve sonucun ne olacağını umursamdan ağzımıza gelen ilk cümleyi o anda kurtulmayı umut ederek kurarız. Ve bilemeyiz ki o kurduğumuz cümle bizi, sevdiklerimizi en derinden etkiler.
Ve bazen bizler, zamanı geri almayı dileriz ki bir daha aynı şeyleri tekrar etmeyelim diye. Oysaki bilmiyoruz ki yaptığımız hatalar bize ders oluyor ve ilerideki yaşamımıza öncülük oluyordu.
Çünkü yaptığınız hatanın farkına varıyor ve bir daha ağzımızdan çıkacak olan sözleri düşünüp, dikkatle dile getiriyoruz.
Tıpkı benim, sabah kalktığım andan beri telefonuma yağan bildirimleri gibi.
Bildirimlerin kimden geldiğini söylememe gerek yoktur herhalde. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, sabahın bu vaktinde bana bir tek Uğur'un mesaj atabilirdi ve ben, bir tek Uğur'un mesajlarına bakabilirdim. Şahsen başka biri olsaydı kesinlikle telefonu sessize alır ve güzellik uykuma devam ederdim. Ama Uğur...Uğur benim nasıl oldu bilinmez, bir anda kırmızı çizgim olmayı başardı.
Sırf görüldü olmasın diye bildirim panelini aşağıya indirip, mesajları uykulu ve boğulu gözlerle okumaya çalıştım.
Ugurderin.0: Meleğim, özür dilerim.
Ugurderin.0: Bana kırılmadın değil mi?
Ugurderin.0: O an, senin ne tepki vereceğini bilemediğim için öyle dedim.
Ugurderin.0: Yoksa yemin ederim başka bir amacım yoktu.
Ugurderin.0: Gece gece seni rahatsız etmek istemiyorum ama lütfen olaylara benim gözümle de bakmaya çalış olur mu Uğur'un en kıymetlisi.
Ugurderin.0: Iyi geceler, tatlı rüyalar. Rüyaların da en az senin kadar güzel ve tatlı olur inşallah.
Okuduğum mesajlar yüzümde tebessümün oluşmasına neden olurken, son mesajla tebessümüm dişlerimi göstermeme neden olacak kadar derin oldu.
Olayları daha fazla uzatmamak ve Uğur'u, bu vakte kadar uyumamasını sağlayan üzüntüsünden kurtarmak adına hızlıca mesaj kutusuna girdim.
Dilanhakli: Üzülmene gerek yok, Uğur.
Dilanhakli: Yani, ben de biraz abartmış olabilirim. İlk anda o kadar tepki vermem biraz saçma oldu.
Dilanhakli: Ve lütfen uyu artık, sen uyumazsan ben nasıl uyurum ve bahsettiğin gibi güzel rüyalar götürürüm? :)
Uğur, anında çevrimiçi olduğunda az daha heyecandan beyaz ışıkları görecek gibi oldum. Çünkü biz Uğur'la, ilk defa flört edecektik. Ya da... Saçmalıyor da olabilirim tabi.
Uğur'un bir şeyler yazdığın belli eden ve sekerek hareket eden o üç nokta beni sabırla sınıyordu.
Heyecandan midem guruldarken, yaptığım tek şey tırnağımın yanında ki kalkık derileri yemek oldu. Kabul, midem bulandırıcı lakin; maalesef ki benim kötü özelliklerimden biri de bu.
Sonunda mesaj geldiğinde, ve mesajla birlikte telefon titrediğinde heyecandan kalbim tekledi.
Ugurderin.0: Geveze'm, sen uyumadım mı hâlâ?.
Dilanhakli: Yok, aslında uyuyordum ama kalktım.
Ugurderin.0: Ben mi kaldırdım seni. Öyleyse gerçekten çok üzgünüm.
Uğur'un vicdan yapacağından ve sabaha kadar benden özür dileyeceğini bildiğimden, parmaklarımı seri hareketlerle klavyenin üzerinde dolaştırdım.
Dilanhakli: Yok yok, sen beni uyandırmadın. Gerçekten bak. Su içmek için kalkmıştım, bildirim sesi duyunca da hemen telefona koştum.
Ugurderin.0: Peki, bir gün bana koşacak ve bana sarılacak mısın?
Dilanhakli: Hahaha. Nereden çıktı şimdi bu?
Ugurderin.0: Sen, bir anda gidince kalbimin üzerine bir öküz oturmuş gibi hissediyor. Ve sanırım bu his, seni görüp sarılan kadar bitmeyecek.
Dilanhakli: Sarılmamız gerekiyorsa biz de sarılırız.
Dilanhakli: Iyi geceler, en güzel Şansım.
Son yazdığım şeyler birlikte utançla telefonu, elimde bir ateş varmış gibi yatağın ayak ucuna fırlatıp, utançla elimle yüzümü kapattım.
Ah be, ne büyük utanç yaşadım ben öyle.
Resmen adamla flört ediyorum. Ay kesinlikle utanç verici.
Yazdığım şeyden sonra telefonuma iki tane mesaj geldi ve her birinin arasında ise neredeyse saniyler bile yok.
Utanarak tek elimle yüzümü kapatsam da diğer elimle telefona uzatıp, telefonu elime aldım.
Elimi, gözümden çektikten hemen sonra da hızlıca telefonu açıp, mesajları okumaya başladım.
Ugurderin.0: Seni yiyebilir miyim, Dilan'ım? O kadar tatlısın ki...
Ugurderin.0: Iyi geceler, kalbimin ritmini değiştiren, hanımefendi.
Hiç bir şey yazmadan, kocaman gülümseme ile telefonu kapatıp, başımı yastığa gömdüm ve gözlerimi sıkı sıkıya kapattım. Allah'ım, sen bu mutluluğumuz ömür boyu sürdür. Amin.
🕊️
Sabah kalktığımda üzerimde bir hafiflik vardı. Sanki, omuzumdan kocaman bir yük kalkmış gibi hissettim. Yüzümde eksik olmayan gülüş, beni bambaşka birine çevirmiş gibiydi.
Hiç kimse kaldırmadan erken kalktım, yatağımı düzenledim, üzerime beyaz crop ve siyah jean pantolon giydikten sonra mutfağa geçip, kahvaltı hazırladım mesela. Bunları bana aşk mı yaptırıyor acaba. Ya da içimde ki aşkın büyüklüğü beni değiştirecek kadar derin miydi?
Kahvaltıları hazırlayıp, çayı da demledikten sonra annemlerin odasının kapısını tıklatıp, ağabeyimin odasına geçtim.
Kapıyı tıklamadan, dalarcasına odaya dalıp, birden ağabeyimin üzerine doğru atladım.
"Lan!" Duyduğum ilk şey bu oldu.
"Lan, kalksana kızım," dedi ağabeyim uyku mahmurluğu ile.
"Sabah oldu, sabah. Kalk artık!" Benim bağırmam ile ağabeyim de bağırmaya başladı.
"Kızım salak mısın sen, nasıl kalkim şimdi ben?"
Ağabeyimin üzerinden kalkıp, yatağın boşta kalan yerine oturdum, daha doğrusu oturmaya çalıştım. Çünkü mübarek ağabeyim, resmen yatağa serilmiş vaziyetteydi. Kolları da uzun olduğundan yatağın her yerini bedeniyle kaplamıştı. Bana da, boş bulduğum yere oturmaya çalışmak kaldı.
Ağabeyim, yataktan esneyerek kalkıp, elleriyle gözlerini ovuşturduktan sonra çattığı kaşlarıyla bana ters bakışlar atmaya başladı.
"Kardeşim, güzel kardeşim. Sen, salak mısın? Insan gibi uyandırmak varken ne diye üzerime çullanma gereği duyuyorsun."
Oflayıp, elimin tersiyle koluna vurdum. Ağabeyimi sevip, sayarım da bazen çok gıcık oluyor ya. Yani, nasıl desem bilmiyorum ama... Bazen şöyle elimin tersiyle onu vurasım gelmiyor değil. Ama bu, sadece bana sinirlendiği anlarda oluyor.
"Of, iyi be. Istersen hiç kalkma. Sen zaten anca yat. Ben de kahvaltıdan sonra Esra'ya geçecektim. Hazır gitmişken de Esra'ya, senin ne kadar şiddet canlısı biri olduğunu söylim bari," dedim saçımı geriye doğru savurup, ayağa kalkarak.
Odanın kapısı açıp, çıkacakken ağabeyimin söylendiğini duydum ama kaale almadım.
"Hele bir de, bak bakalım ben de annemlere ne diyorum."
Ne ben, ne de ağabeyim. Kimseye bir şey demezdi. Ki, bizim amacımız sadece birbirimizi kışkırtmaktı. Yoksa onun dışında, ikimiz de asla birbirimize kıyamıyoruz.
Gülerek mutfağa geçtiğimde annemlerin kalktığı ve hatta, babamın hazır vaziyette kahvaltı masasına geçtiğini gördüm. Içimde ki neşeyi dışarı yansıtmaktan en ufak bir çekinme ihtiyacı hissetmeden yansıtıp, "Günaydın, çekirdek ailem."
Babam, neşeli halime karşın çekici bir kahkaha atıp, başını yana doğru eğdi.
"Günaydın güzel kızım."
"Hayırdır yavrum, bu gül yüzünü güzelleştiren sebep ne?" Dedi annem sorgu dolu bakışları bana fırlatarak.
Annem, iyi bir gözlemci olduğundan omuz silktim.
"Sabah Esra aradı da, çoktandır birlikte bir şeyler yapmadık, gelin bizde kahvaltı yapın dedi."
"E, sen ne dedin?" Ağabeyimi bir anda arkamda bitmesi ve bağırarak soru sorması ile öne doğru sendeledim.
Çığlık atıp, sıçradıktan sonra korkudan elimi kalbime götürdüm. Sanırım bir ara beyaz ışığı görmüş gibi oldum.
Robotik hareketlerle başımı geriye doğru çevirip, güldüm. Çünkü biraz sonra söyleyeceğim şeyler, beni güldürecek hatta deli gibi kahkaha attıracaktı.
"Hem, anneciğim biliyor musun? Sanırım Esra'yı istemeye geleceklermiş," dediğimde ağabeyimin yüzü görünülmeye değerdi.
İlk önce gülen yüz ifadesi soldu, daha sonra kaşları yavaşça çatıldı ve gözlerinde hafif bir öfke pırıltısı belirdi. Öfkesini bizden gözlemek istediğinden olsa gerek gözlerini kapatıp, burnundan derin nefes aldı. Hızlıca odama geçip, telefonu aldıktan sonra hala şaşkın şaşkın birbirine bakan aileme öpücük atıp, gülerek evden ayrıldım.
KOCAM YOK DERDİM YOK.
Dilan: Esra, kahvaltı hazırla sizdeyiz.
Dilara; Harbi mi lan?
Dilan: Harbi ya, harbi. Hadi hazırlan da gel.
Asuman: Ben çıktım bile, iki dakikaya oradayım.
Zeynep: Ben de çıkıyorum.
Esra'nın hiçbir şeyden harbi olmaması ve hatta şu an uyuyor olmasını göz önünde bulundurunca kafamdan sinsi planlar oluştu.
Esraların evine vardığımda kapıyı, alıcılar gibi şiddetli çalmaya başladım. Çünkü biliyorum ki, Esra'nın annesi şu an evde değil işteydi.
Birkaç patırtıda, yani Esra'nın apar topar kalktığını tahmin ettiğim anda, gülme istediğimi bastıramadım. Ay, deli kız ya.
Kapı açıldığında, karşılaştığım manzara tam olarak saçı başı dağılmış, telaştan pijamanın üstüne ters giymiş ve ayağına tek bir terlik geçirmiş bir adet Esra idi.
"Kız, telaşlanma. Benim, ben," dedim Esra'yı geç uyardığımın farkına vararak. Ama zaten benim de amacım bu değil miydi.
"Salak mısın Dilan ya, ödüm koptu annem geldi diye."
"Kız merak etme, benim benim."
"Iyi geç bakalım, başımın belası," dediğinde gülerek ayakkabımı çıkarıp, eve girdim.
Kapıyı arkamdan kapattıktan sonra, odasına doğru sürüne sürüne giden kıza göz devirdim. Ah be ağabeyim, şansına küski, yengem çok tembel biri.
"Kız, seninki az önce delirmek üzereydi." Söylediklerim bir anda Esra'nın dikkatini çektiğinden olsa gerek olduğu yerde durup, başını omuz hizasında benim olduğum tarafa çevirdi.
"Ne oldu ki?" Dedi endişe kokan sesiyle. Sesinde ki merak ve endişe bana beni hatırlatıyordu. Çünkü her aşığın gözünden mutluluğun olduğu kadar endişenin de bir yeri vardı.
"Ağabeyime seni isteyeceklerini söyledim. Ki, bence biz gittikten hemen sonra ağabeyim kapına dayanacak."
Esra bir anda durup, kahkaha attığında onunla birlikte ben de kahkaha attım.
"Kız gülme gülme, kızlar gelecek sende kahvaltı yapacağız."
"Tamam tamam, üstüme başıma düzen verip, hemen geliyorum."
Esra hazırlanmak için odaya geçtiğinde ben de hala taptaze duran enerjim ile mutfağa geçip kahvaltılıkları hazırlamaya başladım.
Kahvaltı hazır olduktan dakikalar sonra kapı çaldığında kızların geldiğini anladım ve Esra, maalesef müstakbel gelinimiz hala hazır değildi.
Güler yüzle kapıyı açtığım da tam tahmin ettiğim gibi kızlar hep birlikte gelmişlerdi.
"Gelin gelin, kahvaltı hazır," dediğimde nihayet Esra da gayet doğal (!) haliyle odadan çıkmıştı. Ama nasıl doğal nasıl doğal anlatamam!
"Ay, ne iyi ettiniz ya. Ne zamandır da görüşmüyoruz," dedi Dilara. Halbuki biz daha dün birlikteydik. Hem de topluca...
"Kesinlikle bacım, dünden beri görüşmeyip ayıp etmişiz," diye yanıt verdi Asuman, dudağına yerleştirdiği alaylı gülüşle.
Onların atışmaya başlamaları komik bir hal almaya başlarken bizler, kahvaltı masasına geçip, onları izledik.
En sonunda ikisi de sıkılmış olmalı ki, yanımıza gelip, kahvaltıya bize eşlik etmeye başladıklarında onlara Uğur'la olan ilişkimi anlatmaya karar verdim.
"Biz Uğur'la sevgili olduk," diyerek konuya girmemle kahvaltı masası ana-baba günü gibi oldu.
Neden mi öyle diyorum? Şöyle ki; Dilara, çaydanlığı şaşkınlıktan olsa gerek masaya görüntüyle bıraktı ve ani bırakma ile çaydanlığın içinde ki çaylar etrafa dağıldı, Esra, ağzına götürdüğü çayı püskürttü, Asuman, elindeki telefonu yere düşürdü ve Zeynep ise, elinde ki lokma ile öylece kalakaldı. Ben ne mi yapıyorum? Öylece durmuş, onların tepkilerine hayretle izliyorum.
Çünkü bence, bu kadar tepki verilecek bir şey demedim.
"Anlamdım, nasıl sevgili oldunuz?" Dedi Esra, çay bardağını masaya bırakıp, öne doğru eğilerek.
"Evet," dedikten sonra hastaneden çıktıktan sonra yaşadığım oyları en başında ve hiçbir ayrıntıyı atlamadan anlattım.
Kahvaltı eşliğinde anlattığım olayları bazı yerlerde bizi kahkahaya boğarken bazı yerlerde de Uğur'a sövgülerimizi iletiyorduk.
"Kız, Allah seni ne yapmasını en mi? Sen varya sen, şeytana pabucunu ters giydirirsin yeminle," dedi Zeynep, hala kahkaha atarken.
Yani, yaşadığımız anlara ve dün Uğur'un beni, arkadaşına arkadaşı diye tanıttığına bakılırsa biraz komik bir ilişkimiz olmuş olabilir.
"Yazık lan çocuğa, nasıl da vicdan yapmış." Asuman'ın, hem gülüp, hem de Uğur'u savunmaya çalışması bizi tekrardan güldürmüştü.
Allah yüzümüzden mutluluğu eksik etmesin. Amin.
"O hâlde, ben kalkıyorum." Diyerekten apar topar ayağa kalktı Dilara. Onun hemen ardında diğerleri de kalktığında gözümü kısıp, ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalıştım.
"Ne oluyor?" Dedim hala ayakkabıları giyen kızlara sorgu dolu bakışlar atarak.
"Aşkım kızları kapıyorum, çünkü evi temizleyeceğiz."
"Iyi, bende gelim o hâlde."
"Üzerini değiştirip gel o halde, çünkü kızlar da yolda eve uğrayacaklar." Dilara'nın çıkışı ile gözlerimi büyüttüm. Ne alaka şimdi bu ya. Üzerimdeki kıyafetle temizlik yapılmıyor mu sanki.
Üstlenmeyip, başımı salladığımda ben de ayağa kalkıp kapıya ilerledim.
"Kusura bakma kuzum, yarım edemeyeceğiz," dedim Esra'ya bakıp, dudağımı sarkıtarak.
"Esra, kusura bakma lütfen. Bugünlük bizi mazur gör," dedi Zeynep beni desteklercesine.
"Ay, manyaklara bak. Ben size gelin kahvaltıyı toplayın dediğimde kusur olup olmadığına bakarım. Ama şu an kusura bakılacak bir durum yok. " Esra'nın ılımlı yaklaşması hepimizin yüzünde tebessüm oluşturdu ve biz, hep birlikte evden ayrıldık.
Sohbet ede ede, apartmanın önüne vardığımızda, kızlarla biraz daha ayaküstü konuşup, vedalaştık.
Bahçe kapısından içeri girdikten sonra Uğur, mesaj atmış diye Instagram'a girdim. Lakin hiçbir şey atmamış olmasını fark ettiğim yüzüm düştü. Eh be Uğur, insan bir Günaydın mesajı atar değil mi, ama yok. Bizimkisi aniden odunluğa bağlasın zaten.
Oflayarak içeri girdim. Instagram çıkmadan her dakika sayfayı yenilmeye başladım. Bir ihtimal, belki mesaj atmıştır da hâlâ bana ulaşmamış diye. De, işte bu sadece bir ihtimallerden ibaret.
Hayal kırıklığı ile omzum çöktü. Evin kapının önüne geldiğimde Instagramdan çıkmadan telefonu kapatıp, başımı kaldırdığımda öylece kala kaldım. Bu da neyin nesiydi öyle?
Şu an tam olarak kapının önünde şeffaf kutuya koyulmuş beyaz, üzerinde çikolata ve şu anlık adını hatırlayamadığım top top şekerlerin olduğu bir pasta. Ve pastanın üzerine koyulmuş, yapay bir dondurma vardı. Pastanın arkasında ise pembe, kocaman bir ayıcık, pembe kalpli balon ve sade, altın rengi ve kırmızı renginde bi' sürü balon vardı.
Kimin olduğunu bilmediğim bu sürprize doğru yavaş adımlarla yaklaştığımda, ayıcığın koluna takılmış bir not kağıdı fark ettim.
Onlara zarar vermekten korkarak, dikkatlice kağıdı elime alıp, ikiye katlanmış not kağıdını açtım ve okumaya başladım.
Dün, bu sürpriz için seni lokantaya götürdüm ama kısmet değilmiş. Olacağı varsa olur zaten ve umarım benden önce kimse senin yeni yaşını kutlamamıştır, sevgilim, güzel meleğim. Doğum günün kutlu olsun, nice sağlıklı ve benli yaşların olsun inşallah. Seni seviyorum. Hem de canımı sen diye tanıtacak kadar.
Iyi ki doğdun yavrum. Iyi ki varsın ve iyi ki Uğur'un böceğisin. Öptüm güzel kalbinde.
Dilan'ımın Uğur'undan. :)
Okuduğum notla bit anda nefes almayı unuttum. Bugün... Bugün benim doğum günümdü ve ben, normalde asla unutmayacağım bu günü unutmuştum. Ve bu, benim en güzel unutkanlığım olmuştu.
Uğur, Uğur'um. Iyi ki hayatımdasın ve dilerim ki senin dediğin gibi tüm yaşım seninle olur.
Aşk bu ya, insan bildiğini unutturur.
Ve aşk bu ya, insana yörüngesini şaşırır.
Aşkın en güzel yanı da bu ya, insana unuttuğunu ve bildiklerini hatırlatır.
Aşkın en büyük bedeli ise, körü körüne inanmak, güvenmek ve sıkı sıkıya bağlanmaktı.
Ve umarım bu aşk, bizi duvara toslatmazdı.
BÖLÜM SONU.✨
Bölüm hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Uğur'un sürprizi peki?
Mami'nin delirmesine ne diyorsunuz? En fazla kaç bölüm sonra Mami ile Esra sevgili olur?
Şimdilik bu kadar kendinize iyi bakın, mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın. 🌹
Sevgilerle. ❤️
Spoiler ve alıntılar için;
Instagram &Twitter= Aycelebininhikayeleri
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |