
Öyle anlar var ki hayatta ve öyle anlara şahit oluyor ki benliğimiz, bazen anormal olan şeylere bile şaşırmıyoruz. Ya da şöyle mi demeliyim, yaşanan ve hala yaşanmaya devam eden onca şeylere şahit olmak, bizi duygusuz birine dönüştürmüştü.
Ama şimdi olanlar... O kadar rüyamsı ve bir o kadar gerçekçi ki, Uğur'un elini tutmuş olmama ve birbirimize oldukça yakın olmamız bile benim bu andan çıkmama, gerçekleri kavramama yaramıyordu.
Bu, denli şaşkın olmamın nedeni kıskançlık değildi elbette. Bu, ne ara bu evreye geldiklerini bilmeme şaşkınlığıydı.
Gökhan ağabey, Semih ağabey ve kızlar... Bunların hepsi bilirken ben mi bilmiyorum ya da ağabeyim sadece Gökhan ağabeye ve Semih ağabeye mi söyledi. Belki de hiç birimizin ilişkilerinde haberimiz yoktu.
Uğur'un, hafifçe elimi sıkmasıyla düşüncelerimin üzerini çizip, an'a odaklanmaya başladım.
"Ederim," dedi Esra, sanki bu anın gerçekliğine o da inanmıyormuş gibi. Hemen sonra ise, oldukça coşkulu ve heyecan dolu bi' sesle bağırdı.
"Ederim, seninle evlenmeyi kabul ederim."
Onların o anki heyecanı bir anda bana yansımış olmalı ki, Uğur'un elini sıkıca tutup, elini kendime doğru, Uğur'un yanıma yaklaşması için, çektim.
Uğur, en ufak bir duraksama yaşamadan yanıma geldiğinde, sağ elini elimden çekip, belime götürdü, sol eliyle de elimi kavradı. Dışardan bakıldığında değişik bir duruş olsa da niye yalan söyleyeyim Uğur'un hissetmek bana iyi geldi.
Ağabeyim, birkaç dakikalık sevinç şaşkınlığını yaşadıktan sonra, Esra'nın parmağını yüzüğünü takmadan ayağa kalkıp, hızlıca Esra'yı kendine doğru çekerek sarıldı.
Bir insanın sarılmasından mutluluğu ve aşkı anlar/ tanır mısın? Ben tanırım. Daha doğrusu tanımam sanmıştım ama artık tanırım.
Ağabeyimin Esra'yı aşkla sarıp sarmalaması ve sanki ondan kopmasından korkuyormuş gibi kollarını sıkıcı Esra'nın etrafında dolması... O an, ağabeyimin Esra'ya olan tutumun şahit olduğum ilk andı. O kadar sıkıca sarılmışlar ki birbirlerine, Esra'nın sessizce gözyaşı döktüğünü bile ağabeyimin Esra'dan ayrılmadan bir elini havaya kaldırıp, Esra'nın yüzüne götürmesiyle fark ettim.
Yanağından usul usul süzülen mutluluk gözyaşı, benim de duygulanmama neden oldu. Kardeşim dediğim kızın ağabeyimin eşi ama daha çok benim yengem olacak olması... Tüm bu düşünceler o kadar tatlı ve güzel ki, bunların sadece bir hayalden ibaret olmasından korkuyorum.
"Meleğim, iyi misin?" Uğur'un kısık ve şefkat kokan ses tonuyla sorduğu soru, midemde ki kelebekleri harekete geçirdi.
"Her şey o kadar güzel ve masum ki... Bu anın, senin yanımda oluşunun rüya ya da hayal ürünü olmasından korkuyorum," dedim bakışımı mutlulukla ağabeylerimi izleyen annemlerin ve konu komşunun üzerinde dolaştırırken.
"Hayal değil güzelim, senin sandığının aksine benim rüyalarımı senin gibi güzel, adeta cennetten gelmiş masum melekler süslemiyor. Ve ağabeylerin, onlarda mutluluklarını bir gözyaşı ile gösterecek kadar gerçekler." Dedi Uğur gayet doğal ve samimi bir sesle. Ona deli gibi güvenen yanım sözlerini zihnimin en belirgindir kısmına yerleştirdi, bu anı hep anımsayayım diye.
Başımı usul usul Uğur'a çevirip, kimlerin bizi/ beni duyacağını umursamdan "İyi ki varsın Uğur'um," dedim. Sözlerime ve eklediğim aitlik ekine Uğur, otuz iki diş sırıtarak karşılık verdi. Yüzünde her zaman capcanlı duran o gülüş... O kadar mest edici ki... Kendimi o andan sıyrılmış ve Uğur'un gülüşüne odaklanmış halde bulmaktan korkuyorum.
Çünkü onun bi' gülüşü varya bi' gülüşü... İnsana hayatta güzel şeylerin olduğuna inandırıyordu.
Zaten sevgi de tam olarak bu değil mi? Sadece mutsuz olduğun anında değil, mutlu ve o'nun yanında olduğun her anda gülmek/ gülümsetebilmek...
İşte tam olarak buna sevgi derim ben. Gülmeye; ama öyle sıradan değil, hem deli gibi hem de tüm rezilliğine rağmen gülmeye ve onun seninle birlikte gülmesin sevgi derim ben.
"İyi'kilerimsin Dilan'ım." Gülümsedim.
Kalbimin tek sahibini o olduğunu anlamasını sağlayacak kadar derin bir gülümseme hem de.
Alkış sesleri ile bu güzel anın etkisinde âdeta jet hızıyla ayrılıp, ne olduğunu anlamaya çalışarak etrafa bakındım.
Sonunda odak noktam ağabeyimlere çevrildiğinde, alkışı asıl sebebini öğrendim. Ağabeyimin Esra'nın parmağına taktığı yüzüğün nedeniydi bu alkış.
Ağabeyim bir kez daha Esra'ya sarıldığında içim sevinçle doldu. Çünkü bir doğum günü, iki kişinin mutluluğuna neden olmuştu.
O an, yüzümde ki sevinç ifadesi yapboz misali bozulup gitti. Semih ağabey... Onunla en son bir hafta önce konuşmuştum ve konuşma aralarında birkaç kez gitmekten bahsetti. Her ne kadar bahsediş tarzı gülmekle ifade edilse de bir yanım huzursuzdu.
Çünkü ben, her şakanın altında bir gerçeklik yatar sözlerine inananlardanım.
Şimdi nerede acaba? Doğum günüme de gelmedi. Üstüne üstelik, sadece Semih ağabey değil, ailesi de burada değildi.
Bu beni şüpheye düşürmüş olsa da yargısız infaz yapmak istemediğinden aniden duygu değişimi yaşadım ve tekrardan, gülümsemeye başladım.
Konu komşu annemleri ve ağabeylerimi tebrik ederken dikkatimi en uç köşede, el ele oturup sohbet eden Dilara ve Sene çekti. Bunlar... Bunlar ne ara bu kadar sıkı fıkı olmuştu? Ya da gerçekten gözüm aşktan kör olduğundan, çevremde olup biteni göremiyordum.
Onların ne dediğini, ne yazık ki ağız okuma yeteneğim ya da eğitimim olmadığı için, anlayamadım. İnsanların hayatında saygı duymak çok önemli bir kavram, doğru. Lakin insan da ister istemez merak ediyordu onları, olacakları ve konuşmaları.
Tıpkı benim merak ettiğim gibi...
Tüm merakıma rağmen, kendime hakim olabilmeyi başardım ve bakışlarımı onlardan çektim.
"Dilan'ım, daldın." Uğur yumuşacık sesi, beni kendime getirdi. Omuz hizasından, yana doğru çevirdim bakışlarımı.
"Herkes benden bir şey saklıyormuş gibime geldi." Dedim doğruları söylemekten en ufak bir tereddüt duymadan.
Uğur, benim bu tepkime karşı içtenlikle kahkaha attı. Geriye doğru düşen, ve adem elmasının apaçık meydana seren boynu, onun güzelliğine güzellik katmış gibiyi.
Hatta gibisi fazla. Uğur'un gerçekten Yunan heykellerini taş çıkaracak bir güzelliği vardı.
Belki aşk, aşk denen bu harika ötesi duygu benim Uğur'u bu denli yakışıklı görmeme neden oluyordu.
Neden olsa Leyla'da Mecnun gözünde dünyalar güzeliydi.
İç çektim. Benim gördüğüm bu güzelliği karşı derin bir iç çekip, adeta bir Leyla misali Uğur'u izlemeye koyuldum.
Uğur, attığı derin kahkahadan sonra başını iki yana doğru sallayıp, yüzüne taktığı içtenlik gülümsemesi ile bana baktı.
"Çok tatlısın, ve biz senin bu tatlılığını ne yapacağız inan bilmiyorum. "
"Ama yalan mı?" Dedim sitem ederek.
"Yalan demeyelim de, biraz alınganlık sanki." Dedikten sonra, benim yanlış anlayacağımdan ya da yanlış bit çıkarıma varacağımı sezmiş olmalı ki, benim bir şey söylememe müsaade etmeden konuştu.
"Şöyle düşün, nasıl ki biz, ilk zamanlarda yaşadığımız tatlı ve tatsız anları kimseye anlatmadıysak ve kendimizden emin olmadan da bir şey söylemesiysek onlar da kendilerinden emin olana kadar bize bir şey söylemeyeceklerdir."
Ağzımı havayla doldurup bıkkınlıkla ofladım. Hatta ofalamak bile bana az geldiğinde dudaklarımı aşağıya doğru sarkıtıp, kaşlarımı çattım.
Şu an bi' çocuk gibi durduğumun hatta şımarıkça davrandığımın farkındayım lakin, merak duygusu beni ele geçirdiğinden ne yapacağımı da bilmez haldeyim.
"Gel buraya," dedi Uğur kimseyi, hatta ileride durmuş, konu komşu ile konuşan annemle babamı bile umursamadan kolunun omuzuma doğru atıp, beni göğsüne doğru çekti.
Şaşırmama neden olan bu ani hareketle gözlerimi kocaman açtım. Ve şaşkınlığını getirdiği hayretle hızlıca bakışlarımı kafenin içinde dolaştırıp durdum.
Kimsenin bize bakmadığını, herkesin kendi halinde olduğunu görmek, her ne kadar beni rahatlatmış olsa da babamın bir anda başını çevirip, bize bakma ihtimali de çok yüksekti. Ve ben, böyle bir anım yaşanacağını hayal ettikçe nefes almayı unutuyordum.
Uğur'un çenesine değerekten başımı kaldırdığımda neredeyse burunlarımız birbirine değecek kadar yakındık birbirimize. Ben, babamın korkusu ile nefes alamazken bir de bu yakınlık... Sağlığıma zarar şeyler oluyordu ve bu hiç iyi değildi.
"Uğur," dedim can çekişir bi' halde. Korkudan aldığım kesik kesik nefesler, onun yüzüne çarpıyor ve Uğur, hipnoz olmuş gibi bakışlarını gözlerimden ayırmıyordu.
"Hım."
"Uğur, yürek mı yedin sen, şimdi dönüp babam baksa..."
"Baksın, ben de babana dönüp derim ki, ben bu kız için canımı veririm, canını canımla korur, kalbime de alnıma da adını yazdırırım."
Bir şey demeden, zorlukla yutkundum. Uğur, beni zor durumda bırakmak istemediğinden olsa gerek, kolunu omuzumdan çekip, kalp sağlığımız içinde de aramıza birkaç adımlık mesafe bıraktı.
Tam o sırada ise babam, Şevket dayı ile el sıkıştıktan sonra başını bizim olduğumuz yöne çevirip, eliyle beni yanına çağırdı.
Uğur'a dönüp bakmadan hızlıca, daha doğrusu koşaraktan babamın yanına doğru ilerlemeye başladım.
Babamın yanına vardığımda Şevket dayı benim olduğum tarafa dönüp, gülümsedi.
"İyi ki doğmuşsun evladım," dedi Şevket dayı kollarını iki yana doğru, babacan bit tavırla açarak.
Şevkat dayının bu babacan aynı zamanda bir dede rolünü üstlenmesi her sene olduğu gibi, bu sene de beni duygulandırdı. Bunu, onlara belli etmemek adına ise, Şevkat dayının kollarının arasına girip o'na sıkıca sarıldım.
Rahmetli dedemin kolları arasında ki sıcaklığı anımsatan bu sarılışı beni her seferinde derince etkiliyordu. Bunun en büyük nedeni de dedeme çok bağlı biri olmamdan kaynaklanıyordu.
Şevket dayıdan ayrıldıktan sonra gülümsedim. Şevket dayı, elini cebine atıp, cebinden küçük bir hediye paketi çıkardığında içim burkuldu.
"Al bakalım küçük hanım, bu da doğum günü hediyen."
"Şevket dayı ya, niye zahmet ettin. Sizin varlığınızı bile bana en büyük hediye. "
"Şt," dedi kaşlarını çataraktan. Tam o sırada da da Şevket dayının yanında Zeytin teyze belirdi.
"Kuşum, iyi ki doğdun," dedikten sonra hızlıca beni kendine doğru çekip, sıkıca sarıldı.
"Teşekkür ederim teyzem."
Zeytin teyzeden de ayrıldığımda Şevket dayı elindeki paketi bir kez daha bana uzattı.
"Al bakalım," dediğinde kimseyi mahçup etmek istemediğimden paketi elime aldım.
"Size iyi eğlenceler, biz gitsek iyi olur." Dedi Zeytin teyze yaşına aldırmadan kocasının elini kavrayarak.
Onların arasında ki bu sıkı bağ ve sevgi... Hayatım boyunca aldığım ve alacağım en büyük örnekti. Ne yaşlarına, ne de çocukları olmayışını dert etmişler bunca yıl. Her zaman sabırla ve sevgiyle bakmışlar birbirlerine.
Ve bana küçüklükten bu yana verdikleri en büyük tavsiyelerden biri ise "Gerçek sevgide kusurlar bile kusursuzlaşır, eğer gerçekten seviyorsanız o sevgisinin üstesinden sabırla gelirsiniz. Ve birbiriniz için her şeye katlanır, hiçbir şeyi dert etmezsiniz. En önemlisi ise sabırdı. Çünkü sabrı her kapının anahtarı, her derdin dermanıydı."
Bu sözler o kadar etkili ki... Onlar gibi olmamaktan, aramızda ki sevginin bitecek olmasından korkuyorum bazen...
Şevket dayı, eşinin elini havaya kaldırıp elinin tersine dudaklarını bastırınca anlık bir gafletle arkamı döndüm.
Uğur'un, bakışlarının pür dikkat üzerimde olduğunu fark edince nereden çıktığını bilmediğim utanç duygusuna sarılıp, hızlıca önüme döndüm.
"O halde biz gidelim," dedi Şevket dayı gülümseyerek.
"Allah'a ısmarladık," dedi babam elini, selam verircesine hafifçe kaldırarak.
Şevket dayı ve Zeytin teyze sakin adımlarla kafeden çıktıklarında diğer konuşmalarda yanıma gelip, ufak çaplı hediyelerini vererek bana kocaman bir sevgi kucağı bahşettiler.
Her birine sıkıca sarıldıktan sonra nihayetinde kafe boşalmış, birkaç genç, ağabeylerim, annem ve babam dışında ise kimse kalmamıştı.
Gece yarısına kadar sürede ise kızlarla çokça vakit geçirmiş, birazcık da ağabeylerim, Uğur ve Uğur'un arkadaşlarına bulaşmıştım.
Sonunda herkes dağılmaya başladığında, ağabeyim Esra'yı eve bırakacağım bahanesiyle yanımızdan ayrıldı. Hediye paketlerini de ben, annem ve babam ellerimize alıp kafeden çıktık.
Kafeden çıktıktan sonra da hiç duraksamadan hızlıca eve doğru ilerlemeye başladık.
Nihayetinde eve vardığımızda soluk soluğaydım. Babam, boşta kalan eliyle evin kapısını açtığında vakit kaybetmeden içeri girip, hediye paketlerini hızlıca yere bıraktım.
Ellerimi dizimin üzerine koyduktan bir süre sonra soluğum düzene girmişti.
"Hadi hadi, kalk ya hediyeleri odana götür," dedi annem mutfağa doğru giderken.
Annemin yere bıraktığı paketlere ve de anneme bakıp, gözlerimi devirdim.
Allah'tan annem göz devirdiğimi görmüyorda, terlik fırlatmıyordu.
Yerdeki paketleri alaraktan doğrulup, odama ilerlemeye başladım.
İlk önce kendi taşıdığımı, sonra ise annem ve babamın taşıdığı paketleri odama götürdüm.
Odadan çıkmadan da içeriye doğru "Ben uyuyorum, iyi geceleri," diye bağırdım.
"Tamam kızım, iyi geceler. Allah rahatlık versin," dedi babam tıpkı benim gibi bağırarak.
Annemde "Iyi geceler," dediğinde odanın kapısını kapatıp, üzerindekilerini çıkarmaya başladım.
Gardroptan, sarı üzerinde beyaz benekleri olan bi' pijama takımı çıkarıp hızlıca, üzerime geçirdim.
Yatağında üzerinde bıraktığım paketlere hem mutlu, hem mutsuz bi' biçimde baktım. Beni bu kadar sevip saymaları, ve bana hediye getirmiş olmaları beni mutlu etmişken; hediyeleri açacak olmam ve çıkacak eşyaları yerine yerleştirecek oluşum gözümü korkutmuyor değil.
Ayağımı yerde sürüye sürüye yatağa ilerleyip, dizlerimi kıraraktan tüm bedenimi yatağına üzerine attım.
Bir elimi, düşüncesi şekilde bakterilerin üzerinde atarken, çenemi de patenlerin üzerinde ki elime yasladım. Diğer elime de hediyelerin etrafında dolandırıp, âdeta hediyelere sarılıverdim.
Gözlerimi yorgunlukla kapattıktan dakikalar sonra yüzüme doğru patlatılan flaş ile ödüm mideme kaçtı. Korkarak ama bir yandan da kendime verdiğim deli cesaretiyle gözlerimi açtığımda, pencerenin önünde durmuş, ve bir eliyle telefonu bana doğru tutan bir adet Uğur'la karşı karşıya geldim.
Hayda! Bu da ne şimdi?
Tamam, sabah biraz Berk'in deli cesaretine birazcık İmrenmiş olabilirim de... Hay Uğur'da cesaretli olsa diye dilimi eşek arıları soksun.
Korkunun bedenime saldığı adrenalinle hızlıca oturduğum yerden kalkıp, pencerye doğru koşar adımlarla yürüdüm.
Pencereyi açıp, içeriye göz attıktan sonra Uğur'a döndüm.
"Uğur, senin ne işin var burada," dedim kısık bir ses tonuyla.
"Sevgilimi görmeye geldim." Verdiği yanıt, benim tebessüm etmeme neden olsa da hâlâ bir yanım korkudan titriyordu.
"Ama dakikalar önce birlikteydik."
"Ama ben senin yanında ayrıldığım ilk anda, hatta an bile değil. İlk saniyede seni özlemeye başladım. Anne korkusuna hasret bi' çocuk gibi kokuna hasret kaldım."
Bu sözler, midemde kelebeklerin uçuşmasına; kalbimin maratondaymış gibi hızlı atamasına neden oldu.
Uğur, benim en güzel Uğur'um.
Onun sözlerine, neyle ya da nasıl karışıklık vereceğimi, dahası verdiğim karışıklıkların bile yetersiz kalacağını hissettiğim için tercihimi susmaktan yana kullandım.
"Gel bakalım," dedi Uğur yüzünde ki muzip iradeyi silmeden.
Pencerye doğru hafifçe eğildiğimde bir elini havaya kaldırıp, boynuma götürüp ve beni, kendine doğru çekip boynuma sarıldı.
Anın şoku ya da... Ya dası her neyse... Uğur'un sarılışına anında karşılık verip, onun yaptığı gibi bende kokusunu içime çektim.
Meyve kokusu... O kadar hoş bir koku ki, istençsizce kendimi cennet bahçesindeymiş gibi hissediyorum.
Uğur'un bir eliyle pencerye kenarından destek aldığı gerçeği kafama dank ettiğinde elimi Uğur'un boynunda çekip, hafife geriye doğru çekildim.
"Düşeceksin."
"Bir şey olmaz," dedi gülerekten.
Yüzlerimiz hala birbirine oldukça yakınken Uğur, bir eliyle çenemi tutup, başımı aşağıya doğru eğdirdi ve dudaklarını alnıma bastırdı.
Bu, kalbe zarar temas, gözlerimi sıkıca kapatmama neden olurken aynı zamanda nefes alışımı da sıkılaştırdı.
Alnımda ki sıcak baskı usulcana kaybolurken, göz kapağını da zorlukla kirpiklerimden ayırdım.
Gözlerimi açtığımda an karşılaştığım bir çift, ışıl ışıl parlayan kahverengi gözler dudaklarımın mutluluktan kıvrılmasına neden oldu.
Bu mutluluk, hiçbir mutluluk ile kıyaslananaz. Bu mutluluk, adı şanı olmayan bir mutluluktu. En önemlisi ise bu mutluluğu tarif edecek bi' sözcük dahi yoktu.
"Seni sevmiyorum meleğim ve ölene kader da sevmeye devam edeceğim." Dedikten sonra hızlıca dudağını yanağıma bastırıp, aşağıya doğru atladığında dudağımdan bir çığlık kaçıverdi.
Uğur ani tepkime güldükten sonra hiç kimseyi umursamdan "Seni seviyorum," diye bağırdığında hızlıca içeriye doğru kaçtım.
Ay bu adam harbinden deli.
Telefonumu elime aldıktan sonra hızlıca Instagram'a girip, Uğur'a mesaj attım.
Dilanhakli: Delisin sen.
Ugurderin.0: Senin delinim güzelim.
Aşk, o kadar hoş bir duygu ki, herkese, Uğur gibi birini bulan herkese aşkını doya doya yaşamasını tavsiye ediyorum.
Çünkü aşk, hiçbir zaman karşımıza çıkmaya bilir, ve biz hiçbir zaman mutluluğu kolayca elde edemeyiz.
O yüzden aşık olun, aşkın rahatça ve mutlulukla yaşamaya çalışın.
BÖLÜM SONU. ⭐
Bölüm hakkında ki görüşleriniz nelerdir?
Uğur'a tekrardan aşık olduk mu?
Finale en fazla 6 ez az 3 bölüm kaldı. Ve bu yüzden de bölümleri birazcık geç atıyorum. Çünkü onlara veda edecek olmam içimi burkuyor.
Şimdilik bu kadar Kendinize iyi bakın mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın.
Sevgilerle. 🌹
Alıntı ve spoiler için;
Instagram & Twitter= Aycelebininhikayeleri
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |