
Mutluluk; o kadar eşsiz bir duygu ki, sevgi/ aşktan sonra en değerli duygulardan biridir mutluluk. Ve biz, ne yazık ki mutluluğun tadını doya doya çıkaramıyor ve zihnimin bir köşesinde her zaman "Ya bu mutluluğun arkasında hüzün varsa," sorusuyla baş edip duruyoruz. işte tam olarak da bu sorular bizi hüzüne itiyor. Çünkü bizler, mutlu olacağımıza inanamayanlardanız. Çünkü bizler, mutluluğun arkasında bile hüznü arayanlardayız. Ve bizler, mutlu anın tadını çıkarmaya değil de, sonrada doğacağını sandığımız hüznü düşünüyor, aklımızda binbir türlü senaryo üretiyor hatta ve hatta o senaryolara çözüm bile üretiyorduk. Ne kadar da trajedi. Oysa ki bizim tek yapmamız gereken şey, anın tadını sonrayı düşünmeden yaşamaktı.
Sabahın köründe, yorgunluktan gözlerimi zorlukla açtığımda her tarafım tutulmuş bi' haldeydi.
Çünkü dün, gece yarısı oluşunu bile aldırmadan hediyeleri açmış, ve bende numarası olanlar kadarıyla da herkese teşekkür mesajı atmıştım. Evet evet, hatta en son saat üç gibi Uğur'a mesaj atmıştım. Ki, bir ihtimal uyanık diye. Ama ne yazık ki Uğur'dan da geri dönüş almamıştım.
Zaten geçenin üçünde uyanık olmasını sanmak da benim salaklığım. Hem ne diye gecenin köründe mesaj atılır ki?
Allah bana akıl ve çokça fikir versin. Amin.
Kendime beddua etmemin en büyük nedeni ise, sabahın bu köründe ardı arkasına kesilmeyen bildirim sesiydi. Hani akıl edipte telefonun sessize de mi alamadım diyecekseniz çok haklısınız; Gerçekten o an akıl edemedim.
Gözlerimi açma gereksinimi duymadan elimi yastığın altına götürüp telefonu elime aldım. Ve kim olduğuna bakma ihtiyacı duymadan telefonu açtım. O kadar çok uykum var ki, bu uykusuzluktan telefonu açmak yerine kapatmış bile olabilirim.
Ama yine ne olur ne olmaz diye telefonu kulağıma götürüp, "Hm..." Dedim.
Uyku mahmurluğundan dolayı sesim hiç olmadığı kadar boğuk çıkmıştı.
"Dilan'ım," dedi karşıda ki ses. Zihnim bu sesi ayırt etse de bedenim, sanki sesin kime ait olduğunu algılamıyor gibiydi.
"Hm..." Diye tekrar ettim kendimi.
"Uyuyor musun?"
"Hıhı."
Karşı taraftan gelen kahkaha, âdeta beni uykuya daha çok çekiyordu.
"Peki o halde, sana iyi uykular güzelim."
"Hm."
"Öptüm adımın yazılı olduğu alnından."
Telefonun kapandığına dair gelen seslerden sonra telefonu kulağımdan çekip, rastgele bir yere koyduktan sonra uykuya sarıldım.
🕊️
"Dilan!" Bağırış sesi ile yattığım yerden sıçrayıp oturur pozisyonuna geçtim. Dünyaya yeni gelmiş, hiçbir şeyi anlamayan bir bebek misali öylece etrafıma bakmaya başladım. Hatta birazdan dudaklarımdan "Neredeyim ben," sözleri çıksa inanın hiç şaşırmam.
Odanın kapısı pat diye açıldığında ben, hâlâ çevreme bakınıyordum. Durağan bir hâlde başımı kapıda çevirdiğimde Dilara'nın kapıda olduğunu gördüm.
"Uyandın mı uyuyan güzel. Biraz daha uyuya kalsaydın Uğur'u çağıracaktım," dedi gülerek. Sanırım uyku sersemliği benim algılarımı da kapatmıştı. Çünkü tam olarak neyden bahsettiğini anlamıyorum.
"Niye ki?" Dedim saf ve masumane bir ses tonuyla.
"Ay niye olacak, tabi ki seni öperek uyandırsın diye." Dilara kendi söylediğine gülerken ben öylece, bomboş gözlerle Dilara'ya bakıyordum.
Dünün bana yaramadığını şimdi çok iyi bi' şekilde anlıyorum. Genelde, yapılan her espriye gülen ben, Dilara'nın esprisine gülmemiştim. Diyorum size, uykusuzluk bana yaramıyor diye.
Dilara hâlâ capcanlı koruduğu gülümsemesi ile yanıma gelip, yatağın boşta kalan tarafına oturdu.
"Annem nerede," dedim içerden herhangi bir ses duymayınca.
"Yok, İkbal ablalarda gün varmış, oraya gittiler."
"E, sen niye geldin."
Bunu öylesine, sırf laf olsun diye söylemiştim. Ama Dilara'nın yüzünün aniden düşüşü hiç iyi şeylerin olmadığını kanıtlıyordu. Bir şey olmuş ya da bir şey vardı. Bir yanım sor dese de diğer yanım alacağım cevaptan korktuğu için susmamı tembih ediyordu.
Ne olduğunu bilmeden içimde oluşan sıkıntı, beni tedirgin ediyordu. En sonunda dayanamayıp, tüm korkumu arka plana atarak, oldukça kısık bi' ses tonuyla "Bir şey mi oldu?" Diye sordum.
Dilara başını sallayıp, akan gözyaşını elinin tersiyle silereken burnunu da çekmeyi ihmal etmiyordu.
Elini nereye koyacağını bilmez halde "Semih ağabey...' deyip, hıçkırarak ağlamaya başladı.
"Dilan, Semiha ağabey gitmiş. Hem de bize haber vermeyip, vedalaşma gereği duymadan."
Kafamda dönüp dolaşan ama asla gerçek olduğuna ihtimal vermediğim gerçek içimi sızlattı. Nasıl olur da kimseye haber vermeden giderdi... Bizleri, arkasında bıraktığı insanları düşünmeden gitmek de ne demekti. Ne hissedeceğimi ya da nasıl bir tepki vereceğimi bilmediğimden "Nereye gitmiş?" Diye sordum.
Dilara aniden kollarını boynuma dolayıp, hıçkırarak ağlamaya ve ağlayışlarının arasından sorduğum sorulara cevap vermeye başladı.
"Bilmiyorum, kimse bilmiyor."
"Nasıl kimse bilmiyor?" Sesimde ki sertlikte ve hayret Dilara'nın mümkünü varmış gibi daha çok ağlamasına neden oldu.
"Yemin ederim kimse bilmiyor. Annesi... Annesine bile nereye gideceğini söylememiş sadece ben gidiyorum diyip, çekip gitmiş. "
"Sen nereden biliyorsun?"
"Sabah Gökhan ağabeyin bağırış çağrışında."
"Nasıl?" Diyerekten hızlıca Dilara'yı benden uzaklaştırıp, dikkatlice yüzüne baktım.
"Dün senin doğum gününe gelmedi ya," başımı olumlu anlamda sallayıp, devam etmesi için başımla işaret verdim.
"İşte ağabeyim da Semih ağabeyi aradı o sıra da ne olduysa birden kavga etmeye başladılar. İlk önce n'için kavga ettiklerini anlamadım ama sonra annem sorunca ağabeyim, Semih ağabeyin kimseye haber vermeden gittiğini ve o yüzden kavga ettikleriniz anlattı. "
Hıçkırarak anlattıkları benim de gözümün dolmasına neden oldu. Onca yıldır birlikte büyüdüğümüz ve ağabeyimiz gibi gördüğümüz birinin bir anda çekip gitmesi herkesi derinden etkilemişti. En çokta ailesini... Semih ağabey başta ailesi olmak üzere herkeste bir burukluk bırakmıştı.
"Şt, üzülme. Her işte vardın bi' hayır. Belki de onun için en doğusu buydu," dedim ne diyeceğimi bilmez halde.
"Bunun nesi doğru olabilir ki? Arkadaşları hatta kardeşi gibi gördüğü insanları bırakmanın neresi doğru." İşte tüm mesele de buydu.
Herkesin kardeşi diye kalıp biçtiği, ama aralarında kan bağı bile olmayan birine aşık olmaktı mesele. Ve belki de en doğrusu da buydu. Durup, onca insanın onun arkasına atıp tutmasına ve yalan yalancı bilgiler yayacak olma düşüncesine kapılıp gitmesi doğru olandı. Semih ağabeyi öyle şeylere, insanların laflarına kafa takan biri olmada da onun en başından beri Dilara'yı düşündüğünü ve bizzat bunun için çekip gittiğini tahmin eden bir tek bendim.
Eğer ben öyle bir duruma da olsaydım, hiç şüphesiz aynı tepkiyi verir ve tam olarak da Semih ağabeyini yaptığını yapardım. Giderdim, zaten kolay olan da gitmek değil mi? Kim kalarak mücadele etmeye çalışmış ya da edebilmiş ki ben kalayım.
Dilara ile ağlaşmamızdan sonra Dilara kızlara haber vermek için evden ayrıldığında ben de hızlıca telefona sarıldım. Ekranı açtığım an gözüme çarpan yığınla bildirimler ve tanımadık numaradan gelen cevapsız çağrılar kaşlarımı çatmama neden oldu. Bir anda gördüğüm rüya aklıma geldi. Rüyamda Uğur'la konuşmuştum... Ay yoksa o rüya değil miydi? Bir kez daha şaşkınca numaraya baktığımda rüya sandığım anın gerçekliği beni uyandırmıştı.
Ama ya...
Rezillik, hem de rezilliğin en âlası.
Uğur'a, sonra mesaj atacağımı zihnimin köşesine not edip, WhatsApp'a girdiğim. Zaten Semih ağabeyden mesaj olduğunu görünce yüzüme buruk bir tebessüm oluştu.
Semih ağabey: Kusura bakma doğum gününe gelemedim ama doğum günümü en içten dileklerimle kutluyorum. İyi ki doğdun, iyi ki varsın kardeşim. Nice mutlu ve huzurlu yılların olsun. İnşallah bu yeni yaşına sana mutluluklar getirir ve hakkında en hayırlısını yazar. Seni çok seven ağabeyin. Mutlu yıllar.
Mesajı okuduktan sonra parmaklarımı klavyenin üzerinde dolaştırdım.
Dilan: Teşekkür ederim ağabeyim, sende iyi ki varsın ve ben de seni çok seviyorum. Keşke yanımda olsaydın diyeceğim ama gitmişsin.
Dilan: Bu beni üzse de bildiğim gerçeklerden dolayı seni yadırgamıyorum.
Semih ağabey: Beni anlaman beni mutlu etti.
Dilan: Cevap verir misin bilmem ama... Tam olarak neredesin.
Semih ağabey: Güzel bir yerde.
Dilan: Umarım o güzel yerde gönlünü de güzelleştirecek birini bulursun.
Semih ağabey: Hayırlısı.
Semih ağabey: İnşallah sen de Uğur'la mutlu olursun.
Dilan: İnşallah.
Mesaj attıktan sonra WhatsApp'dan çıkıp, rehbere girdim ve o bilinmeyen numarayı aramaya başladım.
İlk çalıştan sonra açılan telefonda tam da tahmin ettiğim ve aşık olduğum sesi duydum.
"Güzelim," diyerekten telefonu açması benim içli içli nefes almama neden oldu. Ah bu adam... Ah sesini sevdiğim adam
"Uğur'um," dedim bir anda tüm olup bitenleri unutarak.
"Uğur'un bir ömür seni sevsin," dedikten sonra derin nefes alıp devam etti.
"Ne zaman uyandın, güzelim. "
"Bir saat önce."
"Ama ne güzel hm'lıyordun." Dedi kısık kahkaha atarken. Bu konu üzerinde duracağımızı hatta Uğur'un biraz da iltifat edeceğini varsayarak konuyu hızlıca değiştirdim.
"Sen numaranı kimden aldın. "
"Yengem sağolsun," dedi muzip bir sesle.
"Olsun bakalım."
"E güzelim ne yapıyorsun?"
Sorduğu sorudan sonra şöyle bir kendime bakındım.
"Uzanıyorum, sen?"
"Ben de şimdi fakülteden çıktım, antrenmanlar için sahaya geçiyorum. "
"Ya, o zaman ben seni tutmim, sen de kendini yorma olur mu?"
"Zaten kalbine tutuklu değil miyim?" Dedikten sonra aramızda birkaç saniyelik sessizlik oldu ve bu sessizlik Uğur'un tekrardan konuşmasıyla bozuldu.
"Ben yorulmam ama sen de kendini yorma olur mu güzelim?"
"Peki, görüşünüz dikkatli ol. "
"Sen de," dedikten sonra telefon kapandı.
Uğur'un numarasının üzerine basıp, kişileri kaydet butonuna basarak adımı kaydettim. ÖMRÜM.
Telefonu komodinin üzerine bırakıp, doğruluktan sonra odamı toparlamaya başladım. Zaten, birazdan annemin beni yanına çağıracağını bildiğimden hızlıca kendi odamı toparlayıp mutfağa geçtim.
Karnımın guruldusu tüm evde zil sesi oluştururken, midemin de belime yapıştığını hissediyorum.
Hızlıca buzdolabını açıp peynir, zeytin, birkaç atıştırmalık şeyler çıkarıp masaya koydum. Ekmeği de çıkardıktan sonra sandalyeye oturup, yemeğe gömüldüm.
Yemeği afiyetle yedikten sonra mutfağı da topladığımda telefon zil sesi evi doldurdu.
Odama geçip telefonu elime aldım ve tam da tahmin ettiğim gibi arayan kişinin annem olduğunu gördüm.
Telefonu yanıtlayıp kulağıma götürdüm.
"Efendim annem"
"Nerdesin kızım?"
"Evdeydim, niye ki?"
"Biz İkbal ablalardayız. Hadi sen de gel." Dediğin canıma minnet bir halde kabul ettim. Kaynanamı görecektim anam. Belki de sevdiceğim de gelirdi. Hadi inşallah.
"Tamam anne, hazırlanıp geliyorum." Telefonu kapatıp, aceleci adımlarla gardroba yöneldim. Ve gardroptan kendime uykum bir şeyler aramaya koyuldum.
Güzel bir siyah gömlek, altın da İspanyol paça beyaz pantalon çıkarıp üzerime geçirdim. Küçük el çantasını da elime aldım ve içine telefonumu yerleştirip, odadan çıktım. Kapının arkasındaki anahtarlıktan anahtarı aldıktan sonra beyaz spor ayakkabılarımı ayağımıza geçirip, kapıyı açıp dışarı çıktım. Anahtarı yuvasına yerleştirildikten sonra kapıyı kapatıp, adeta koşar adımlarla merdivenlerden inmeye başladım.
Apartmandan çıktığımda, kimsenin olmayışını işime geldi. Şayet Zeytin teyze ve ekibi burada olsaydı büyük olasılıkla İkbal ablalara geç kalacaktım.
Hızlıca bahçe kapısından da çıkıp, annemin tarif ettiği yöne doğru ilerlemeye başladım.
Sonunda tam da bahsettiği gibi bir evin önünde durduğumda yanlış bir yere gelmediğime dair içten içe kendimi motive edip, derin nefes aldım ve aldığım nefes sonunda elimi havaya kaldırıp, zile bastım.
Birkaç dakika sonra kapı açıldı ve İkbal ablanın yüzü, kapının arkasında belirdi.
"Ay Kuzum, hoşgeldin," dedi İkbal abla neşeli ve içten gelen sesiyle.
Onun bu neşeli ve oldukça sevecen çıkan sesi, tıpkı onun gibi benim de tebessüm etmeme neden oldu.
İkbal abla kollarını iki yana açtığında gülerek kollarının arasına girip," Çok hoşgördüm," dedim neşeyle.
Sarılıp birbirimizden ayrıldıktan sonra İkbal abla bir arkadaşını ağırlıyormuş gibi koluma girip, beni onca kadının arasına götürdü. Harika! Çünkü burada Sadece bizim mahalleden insanlar yoktu. Bildiğiniz tüm Uçuşan Renkler Mahallesi buraya toplanmıştı. Hem de birbirleri ile kavgalı olan teyzeler, dünür olup birbirini sevmeyenlerde vardı. Allah sonumu hayır eylesin, amin.
Adını bir türlü aklımda tutamadığım ama her yerde bakışlarını üzerimde tutmaya yemin etmiş gibi duran teyze gülerek bana baktı. Mecburiyetten ben de ona gülümseyip, yardım arayan gözlerle annemi aradı gözlerim. Sonunda, en köşe oturan kadınlarla dedikoduya dalan annemi fark ettiğimde derin bir nefes aldım. Annemin burada oluşu bile beni rahatlatmaya yetiyor.
"Merhabalar! Diye bağırdım. Hem herkes beni duysun hem de annem beni fark etsin diye. Istediğim de oldu. Birkaç yüz dönüp selamımı alırken, diğerleri sadece kafa sallamakla yetindi.
"Kızım, hoşgeldin." Dedi annem ve sonra benim bir şey dememi beklemeden arkadaşlarını dönüp, sohbet etmeye devam etti.
"Hadi gel bakalım, sana da bir tabak hazırlayalım." İkbal abla elimden tutup beni mutfağa doğru çekiştirerek.
Mutfağa girdim an aldığım müthiş ötesi yemek kokusu benim, yemek yediğim hâlde tekrardan acıkmama neden oldu.
Şöyle bir mutfağa göz attığımda birbirine güzel görünen yemekler, beni kendine doğru çekiyordu. Sanki hepsi bir ağzından 'Beni ye," bağırıp duruyor gibiydiler.
"İkbal abla, ellerine sağlık. Hepsi çok güzel görünüyor." Dedim sesimde ki hayranlığı gizlemeden.
İkbal abla, sesimde ki hayranlığı fark etmiş olmalı ki küçük bir kahkaha attı.
"Bana değil kuzum, Uğur'a teşekkür etmelisin," demesini asla beklemiyordum. Duyduklarımın gerçekliğini sorgulamak adını İkbal ablaya, tek karşımı merakla kaldırarak baktım.
"Nasıl yani?"
"Bugün biraz rahatsızdım. Sağolsun sabahın köründe Uğur'la Oğuz kalkıp yemekleri yaptı?"
Sanırım ben harbiden algılama yetimi kaybetmiştim. İkbal ablaya şaşkın şaşkın bakmamın başka bir açıklaması olamaz çünkü.
İkbal abla benim bu şaşkın halime daha çok gülüp, rafların birinden iki tabak; çekmeceden ise çatal ve kaşık çıkarıp yemeklerin olduğu tarafa bıraktı.
"Sen şaşkınlığını atlattıktan sonra şurada istediği yemekleri alıp içeri gel olur mu? Biz seni bekliyor olacağız." Robotik bir edayla başımı salladım.
İkbal abla mutfaktan çıktıktan sonra ise ne yaptığımı bilinemez bir hâlde çantamı açıp, içinden telefonumu çıkardım ve hızlıca ÖMRÜM diye kayıtlı olan ismin üstüne tıkladım.
Telefonu kulağıma götürüp aramanın kabul edilmesini bekledim.
Üçüncü çalışta telefon açıldığında Uğur'un sesi gayet doğal geliyordu.
"Güzelim?" Dedi daha çok soru soruyormuş gibi.
"Yemek görevini sana bırakıyorum." Diyerekten bodoslama lafa girdim.
"Anlamdım." Sesinde gerçekten anlamadığını belirten bir tını vardı.
"Diyorum ki, olur da evlenirsek yemek görevini sana bırakıyorum ve şimdiden söylüyorum elimi hiçbir şeye sürmem."
Karşında gelen kahkaha benim utanmama neden olsa da ne yazık ki iş işten geçmişti.
"Bu bir evlilik teklifi mi?" Kahkahalarının arasında sarf ettiği sözler beni, bir domatese hatta bir pancara dönüştürdü.
Uğur, benden yanıt alamayınca"Bizde misin?" Diye yeni bir soru sordu.
Başımı olumlu anlamda sallayıp, kısık bir sesle "Hıhı," dedim.
Tam o sıra kapı zili çaldı. Kimsenin yerinden kalkmasını istemediğimden içeriye doğru "Ben bakarım," dedim ve kapıya doğru ilerledim. Telefon hala kulağımdayken ve elim kapı koluna gitmişken Uğur konuştu.
"O halde kapı açma görevini de sana bırakıyorum."
Kapıyı açtığımda benim de, Uğur'un da yüzünde koca bir tebessüm vardı. Ona kapıyı açmak, kalbimin maratondaymış gibi hızlıca atmasına neden olurken dilime hakim olmadan "Bu bir evlilik teklifi mi?" Diye sorarken buldum kendimi.
Uğur tüm dişlerini göstererek biçimde gülüp başını salladı.
"Neden olmasın." Sarf ettiği sözler ise kalbimle birlikte, nefesimin de hızlanmasına neden oldu.
Mutluluk, sekiz harf, üç hece ve Uğur. Mutluluk ondan yana olmuştu, adeta mutluluğum o olmuştu. Onunla gülmek, hem de doya doya gülmekti mutluluk. Bazen ise zorluklarla rağmen güldürebilmek ve varlığını hissedebilmekti mutluluk.
Mutluluk o'ydu, mutluluk o'nun yanıydı, mutluluk bizdik/ bizlerdik.
Bizim mutlu olmak için bir nedene ihtiyacımız yoktu, çünkü en büyük neden birbirimizdik.
BÖLÜM SONU. ✨
Bölüm hakkında ki görüşleriniz nelerdir?
Sizce Semih doğru olanını mı yaptı?
Uğur'un yemek yapıyor oluşu?
Uğur'u her yazdığımda altına' yalnızca hayal ürünüdür' yazasım geliyor. Sjjsjsjsjs.
Son sahne?
Şimdilik bu kadar kendinize iyi bakın mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın.
Sevgilerle. 🌹
Ve son bir şey daha, kitabı beğeniyorsanız eğer arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın lütfen. Eğer paylaşırsanız çok mutlu olurum olmazsa da canınız sağolsun. Öptüm. ❤️
Spoiler ve alıntılar için;
Instagram &Twitter= Aycelebininhikayeleri
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |