
6. Bölüm
Birkaç gündür ters giden hayatıma, sanırım alışmış vaziyetteyim. Neden diye soracak olsanız, şöyle açıklamak isterim ki, daha sabah kapısını önünde oturduğum ve kavga ettiğim adam şu an sevmediğim tayfanın içindeydi. Ve ben, artık şaşırmıyorum. Sanırım benimle birlikte duygularım da şaşkınlık belirtilerini, üç günün sonunda geri plana atmayı başarmıştı.
İkimiz de gözlerini dikmiş, birbirimize bakarken bakışlarını ilk çeken ben oldum. Bir de bu adamla uğraşacak değilim. Burun kıvırıp, Oğuz'a tekrar çevrdim bakışlarımı.
Bir daha arkama dönüp bakmadan, ilerleyip kutu arayışına geçtik. Bu sırada da sohbet etmeyi, daha doğrusu Oğuz'u dinlemeye başladım.
"Aslında ağabeyim iyi biridir, sinirle bugün sana öyle davrandığıma eminim." İlk konuşmanın bu olması ne kadar üzücü.
Ağabeyi ya da bir başkası, hiç kimse ama hiç kimse umurumda değil. Bana değmesin, bana salak saçma hareketler yapmasınlar yeter.
"Peki Oğuzcuğum, ağabeyin iyilik severliğinden bana ne?" Tepki bir ağır olmuş olabilir. Lakin; bu konuşmadan sonra 'Evet, haklısın' mi demeliydim? Eğer öyle bir beklentisi varsa çok bekler.
Oğuz, verdiğim cevaptan sonra bir müddet sussa da, sonradan susma hoşuna gitmemiş olmalı ki konuşmaya kaldığı yerden devam etti.
"Ben, sadece ağabeyim söylediklerinin seni kırdığını düşündüğüm için öyle dedim." Ne münasebet canım. Ben niye uğursuz Uğur'a kırılayım. Kim ki o?
"Şakacı çocuk seni..."
"Biliyor musun, aslında gerçekten biraz espritüel biriyimdir." Ay ay ay, ne kadar da hoş. Peki bunda bana ne?
Sus be, insanların boğazında yumru oluşturma. Demek ki söylemek istedi ve söyledi. Sen de insan gibi davran.
Keşke iç sesim karşımda olsaydı da, şöyle bir kafa atsaydım kendisine. Çünkü son zamanlarda beni deli edip, sinirmi zirvelere ulaştırıyor.
"Öyle mi? Peki bunu sana kim söyledi Oğuzcuğum?" Asla iç sesimi dinledim. Sadece öyle istedim diye kibarca karşılık verdim.
Kesin bacım kesin.
"Yani, çoğunluk öyle söyler," dediğinde hatır için kahkaha attım. Elimi, yüzüme doğru, yelpaze işlevini görsün diye sallamaya başladım.
"Ay ilahi Oğuzcuğum, sen ne kadar da komiksin öyle," dedim yalandan attığım kahkahaların arasında. Oysaki anam yalan söylememem konusunda beni ne kadar da uyarmıştı. Canım anam ya, keşke seni dinlenseydim de, yalan dolanla buralara kadar gelmeseydim.
Ama Allah affedicidir. İnşallah beni de affeder.
Oğuz, verdiğim cevap ve kahkaha atışmala birlikte bana, bu kız deli bakışını attı. Bu bakış nasıl diye sormayın. Bu bakışları anlamanın tek yolu, karşında ki insanların miniklerini anlamaktan geçer. Nasıl ki bir konuşma sırasında biri, yüzünü buruşturursa onun konuşmayı sevmediğini alıyorsak, bakışlardaki anlamda karşında ki insanın duruşu ve hareketinden anlaşılır.
İşte ben de, o'nun duruş ve kaşlarını çatma hareketinden bana attığı bakışta ki anlamı çözdüm. Bu yetenek değil de ne be?
Oğuz'un, iğneleyici bakışlarını daha fazla maruz kalmamak adına, başımı yola doğru çevirip tüm yol boyunca çıt dahi çıkarmadan yürüdük. Susmamın nedeni elbette ki korku değil, sadece insanların bana attığı deli bakışına daha fazla maruz kalmamak için susuyorum. Yoksa, kimin ve kimlerin benim hakkımda ki düşünceleri zerre kadar umurumda değil. Çünkü ben, hayatımı insanlara göre şekillendirmek istemiyor ve onların dediklerine kulak asmıyorum.
Küçük bir aksesuar mağazasına girdiğimiz de Oğuz, direkt adama kutuları sordu. Şanslı günümde olmalıyım ki adam, arka tarafta bir yer gidip, elinde ona yakın kutularla geri döndü.
Içlerinden, benim aldığımın aynısı olan kutuyu aldıktan sonra parasını da ödeyip, mağazadan çıktık. Mağazanın hemen yanında bulunan markete de girdiğimizde hemen çikolata reyonlarının olduğu tarafa geçtik. Selin, kutuda ki çikolatarı bilmediğini varsayarak rastgele markalardan çikolataları aldık ve onun parasını da Oğuz'a ödedip marketten çıktık.
Marketten çıkar çıkmaz, sanki biri alarm kurmuş gibi hemen Oğuz'u aramaya başladı. Bir çocuğa rahat nefes aldırtmadılar ya. Çocuk bir oturup soluklansaydı keşke.
"Aleyküm selam, ağabey."
"Önemli değil, ağabey." Vav, ağabey kardeşe bak sen. Nasıl da birbirlerine karşı saygılı ve mütevazilar. Şaka manasında demiyorum. Gerçekten aralarında ki ilişkinin saygı çerçevesi içerinde olmasını beğendim.
Her ne kadar benle abime göre olmasa da. Biz, birbirimizle arkadaş gibi olmayı, rahatça konuşmayı ve birbirimize her şeyi anlatıp, dertleşme taraftarıyız. Peki bu, saygı ile olmaz mı dersiniz elbette olur- ki zaten ben arkadaşlarıma kıyasla abime fazlaca saygı gösteriyorum.
Bir de gösterme İstersen.
"Tamam, " dedikten sonra Oğuz, bana iyi günler dileğini iletip, yanımdan uzaklaşıp gitti. O sıra, kaç dakikadır aklıma bile gelmeyen cep telefonumu akıl ederek arka cebimden çıkarıp kilidi açtığımda, ne zaman neredeyse on dokuza yakın cevapsız arama olduğunu gördüm. Bunların yarısı Dilara ve Esra olsa da diğer üç dört çağrı da Zeynep'ten
di.
Atılan mesajlara sonradan döneceğime dair, aklımın bir köşesine not edip hızlıca Esra'yı aradım.
Biricik arkadaşım da benim gibi çok kibar olduğundan (!) telefonu çok kibarca açtı.
"Çok şükür, sonunda hanımefendi bizi aramaya teşrif edildi." Dedi Esra kızgın bir ses tonuyla. Öyle ki, sesinde ki öfke tonu, telefonun ucundan bile anlaşılıyordu. Ve bu demek oluyor ki, hepimizin kazası mübarek olsun.
"Telefon sessizdeydi, duymadım," diyerekten gayet sakin bir şekilde cevap verdim. Yoksa ateşin yanında benim canım canım da yanardı.
Canım canım mı, peki....
Evet, neden olmasın. Hem bir insan canını sevemez diye bir kural mı var? Allah Allah ya.
"Ay yok, bence sen buldun parayı. Nede olsa zenginim diyerekten telefonları açmıyorsundur." Yav n'alaka n'alaka. Ne yani bir tek parası olan mı telefonu açmaz. Hıh, iğrenç ve kesinlikle buram buram önyargı kokan bir sözcük daha.
"Neyse," diyerekten konuyu kestirip attım. Daha sonra ise konuşmam gerektiğinin farkına vararak, yarıda bıraktığım cümleme devam ettim. "Atacağım adrese gelin. Zaten size attığım park konumuna yakın bir mesafede. Sadece on dakika falan yürüyeceksiniz."
"Tamam," dedikten sonra yüzüme kapanan telefonla başımı gökyüzüne çevirmdim. Allah'ım sen bana sabır ver ya Rabbim. Amin.
On dakikalık bir bekleyişin ardından Esra ve Zeynep yanıma geldiğinde onlara hızlıca ve kısaca olayı yüzeysel bir şeklide anlattım.
"O hâlde biz de paketi yeniden hazırlayalım- ki zaten sen her şeyi halletmişsin,"dedi Zeynep, Esra'nın aksine gayet sakin ve tatlı bir sesle. Zeynep'te öyle biri işte. Her ne olursa olsun tüm olaylar güler yüzle yaklaşıyor.
Hani bazı kişiler için içi ile dışı bir derler ya, hah, işte Zeynep'te tam olarak öyle biri. Kırılmaz, kırılsa belli eder. Güler yüzlü, kimseyle dargın kalamaz. En çokta Gökhan ağabeyin onu üzmesinden korkuyorum desem yeridir. Çünkü; Zeynep'in aksine Gökhan ağabey, katı kuralları, onun için iş hayatının merkezi. Ve duygularını hiçbir zaman yansıtmaz. Öyle ki, dedesi öldüğünde bile bir damla gözyaşı döktüğünü hatırlamıyorum. Ama şunu da biliyorum ki, o gün göz yaşı dökmemiş olsa da içten içe en üzgün olan kendisiydi.
"Yani, biraz öyle oldu ama sizin de yardımınız lazım. Çikolata diziminin nasıl yapılacağını bilemiyorum."
"Sorun değil, biz sana yardım ederiz," dedi Zeynep. Her birlikte bir kafeteryaya geçip, hem Oğuz'un hem de onların aldığı çikolatayı kutuya dizdim. Notun buruş buruş olduğunu bildiğim için, onu çıkarmakla uğramadım. Daha sonra ise kızlarla birlikte okula gittik. Dilara'nın, tüm sorularını cevapsız bırakarak, kutuyu eline tutuşturup Selin'e vermesini istedik.
"Selin kimden geldi derse ne dememi bekliyorsunuz?" Dedi Dilara bize sinirle bakarak. Sinirinin nedeni sorularını cevapsız bırakmaktı.
"Bilmediğini, kargocunun adını ve sınıfını sorunca senin aldığını söylersin." İlk defa konuşan Esra'nın sesi daha bir sakin çıkmıştı.
"Ne yani, sizce buna inanır mı?" Belki evet, belki hayır. Bunu deneyerek göreceğiz.
"Sen illa ki bir şey bulursun aşkım, hadi lütfen," dedim yumruk yaptığım ellerimi çenemin altına dayayıp, çocuksu ve masumane bakışı kullanarak.
Dilara bir müddet yüzüme baktıktan sonra ağzının içini havayla doldurup ofladı. "İyi be, tamam." Çapkın falan ama aslında iyi kız ya.
"Yaa baby, teşekkürler," dedim ona havadan öpücük atarak. Zaten bugün okuldan çıktığıma dair anneme mesaj gideceğini bildiğimden, bünyem azar işitmeye elverişliyken kızlarla günü gün etmek istedim.
Sonuçta tekrar okula girsem de, kızlarla alışverişe çıksam da, her türlü azar işiteceğim zaten.
Dilara arka bahçeden çıkıp, ön bahçeye ilerledi. Son kez biz baktıktan sonra gözden kaybolduğunda bakışlarımı Esra ve Zeynep'in üzerine çevirdim.
"O hâlde, alışverişe ne dersiniz?" Dedim heyecanlı bir ses tonuyla. İkisi de bana döndüğünde, gözlerinde bir ışık belirdi ve bu demek oluyor ki, ikisi de bu ana dünde hazırdırlar.
"Olur tabi lan," diye bir anda atıldı Esra. Ve biz, bu andan sonra koştura koştura alışveriş merkezine doğru ilerledik.
Alışveriş merkezine geldiğimiz de, duraksama dahi yaşamadan direkt kıyafet mağazasına girdik. Herkes, Kendi tarzına ve zevkine göre elbise ya da pantalon gömler alıp kabine doğru ilerlemeye başladı. Elbiseler çok şık olsa da açık seçik yönlerinin beni birazcık da olsa rahatsız edeceğini bildiğimden, elbiseler üzerinde çok durmadım. Onun yerinde sık pantalon ve gömlek almayı tercih ettim.
Esra, kabine girip elbisesini denerken biz de Zeynep ile- rahat koltuklarda oturuduk demek isterdim ama şu ana kadar girdiğim hiçbir mağazada koltuk görmediğimden- görevlinin sandalyesine, elimizde ki kıyafetlerle oturduk.
Abartısız on dakika sonra Esra kalbinden çıktığında onu şöyle bir alıcı gözüyle düzdüm. Güzel kızın vesselam. Sıradan, kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, beyaz tenli ve küçük burun, göz ve dudaklara sahipti. Yüzünün küçük oluşunun aksine boyu, neredeyse iki metreydi. Ama bunlar onda kusur değil, aksine çok hoş bir çekicilik göstergesiydi.
"Nasıl oldum?" Dedi, giydiği mor elbisenin eteklerini tutarak. Zaten dize kadar gelen elbise, Esra'nın tutuşu ile iyice yukarı doğru sıyrılmıştı. Genel bakıldığında güzel olsa da uzun kollu ve boğazlı oluşunu pek sevmedim.
Zeynep, "Güzel olmuşsun." Dese de ben başımı iki yana sallayıp, konuştum.
"Vallahi aşkım, üst Mekke alt tekke gibi duruyor, gerisi ve duruş şeklini sen düşün artık." Yalan mı? Değil. Çünkü elbisenin duruş şekli tam olarak öyle. Hadi diyelim elbise kollu ve boğazlı olacak, en azından bir sırt dekoltesi olmalı öyle değil mi? Ama yok işte.
Daha fazla elbise üzerinde eleştiri yapmak istemediğimden, Esra'yı, tekrar kabine gönderdim. Bir iki deneme sonunda nihayetinde güzel bir elbise de karar kılmıştık.
Esra dan sonra Zeynep kalbine girdiğinde bu sefer beklediğimiz kişi Zeynep oldu. Yine bir on dakikalık bekleyişin ardından Zeynep kalbinden çıktığında ona imrenerek baktım. OMG! Bu ne güzellik Allah'ım. Karşı gelmek gibi olmasın ama ben niye bunların arasında en çirkin olanıyım. Hani desem bir yerden almış yerine güzel bir ses ya da bir yetenek verilmiş, ama yok. Gerçekten yok. Sanırım benim ki her tarafta eksiklik.
Sende bir şey yok ki.
İç sesime içten içe küfürler yağdırıp, Zeynep'e döndüm.
"Lan, yaktın geçtin," dedim dilime hakim olamadan. Üzerindeki beyaz dizde biten büzgülü bir elbise, vücut hatlarını belli ederken. Elbiseye asıl renk katan kolun kısa vr balon şeklinde olmasaydı. Ve Zeynep'in esmer teni, beyazın içinde, dışarı öyle bir yansımış ki, gören Barbie bebek sanır.
"Vav, vav, vav. Hiç şüphesiz erkek olsam yemin ederim senin peşini bırakmazdım," dedi Esra Zeynep'i tekrar tekrar baştan aşağı süzerek.
Zeynep, bu bakışlardan utanmış olmalı ki, hızlıca kabine girdi. Elinde ki beyaz elbise ile dışarı çıktığım sırada şanlı ben vardım.
Hayri bismillah, Allah'ım ne olur birazcık da olsa şunlar gibi güzel durayım. Amin.
Kabine girip üzerimi çıkardıktan sonra hızlıca beyaz, yırtıklı jean pantolon ayağım geçirip, üzerime de beyaz, askılı kısa tişörtü geçirdim. Aynaya bakmadan kalbinden çıktığımda Esra ve Zeynep'in bakışları üzerime çevrildi.
"Seninki de çok güzel olmuş," dedi Esra ıslık çalarak. Zeynep'in aksine utanmadan göz kırpıp, Zeynep'e döndüm.
"Çok yakışmış." Esra'nın da övgüsünü aldıktan sonra kendi etrafımda döndüğümde kasa tarafından durup, beni izleyen adamı fark ettim. İlk önce şaşırsam da hızlıca kendimi toparlayıp kaşlarımı öfkeyle çattım.
Bu adam her yerde karşıma çıkmak zorunda mı? Artık gerçekten sorgulamayı bırakıp, beni takip ettiğini düşüneceğim.
Uğur, tamamen tesadüf olduğunu kanıtlamak ister gibi elini havaya kaldırdığında, bir dolusu poşet dikkatimi çekti. Ona, yani dercesine tek kaşımı kaldırarak baktım.
O'da hiçbir şey olmadığını belirtmek ister gibi omuzlarını indirip kaldırdı. Yüzümü buruşturduğum vakit, o da hemen yüzünü buruşturdu ve sanırım, benim anlamam için dudaklarını yavaşça kıpırdattı.
"Çirkin." Ne? Sensin bacın çirkin lan. Öküz.
Konik bir şey demiş gibi dişimi göstererek gülümsedim.
Bu sefer baş parmağını onaylar biçimde kaldırdı ve bu sefer de "Güzel," diye mırıldandı. Allah'ım, senden tek bir istediğim var. Lütfen bana sabır, ve karşımda ki kuluna akıl ver. Amin.
Hala ona bön bön bakarken işaret parmağıyla üstümü gösterip "Yakışmış," dedi ve göz kırparak mağazadan çıkıp gitti.
Onun ardı sıra, bulduğum ilk şeyleri arkasından atmak istesem de mağazanın benim olmadığını bildiğim için sinirime hakim olmaya çalıştım. Kızların sorgular bakışlarını görmezlikten gelerek kabine girip, üzerimi çıkarıp, eski kıyafetlerimi giydim.
Kıyafetleri görevliye verip, almayacağımı bildirerek kızların peşi sıra kasaya ilerledim. Gerizekalı herif. Sence sen güzel dedin diye ben alır mıyım? Asla. Her ne kadar çok beğensem de ona inat almadım, almayacağım da.
O aptal herif yüzünden eve gidene kadar yüzümü hiç gülmedi. Asık suratla tüm yolda ve mahallede dolaşıp eve geçtim. Merdivenlerden sessizce çıkıp, anahtar yardımı ile kapıyı sakince açtım. Ayakkabımı da aynı sakinlik çıkardıktan sonra ayakkabı rafına koyacağım vakit, rafta duran kağıt dikkatimi çekti.
Kağıdı açtığımda yazının anneme ait olduğunu anlamam uzun sürmedi. Annem, evde olmadığını, pazara gittiğini ve yemeği yemem gerektiğini yazıp, dipnot olarak da azara hazır olmamı belirtmişti. Canım anam ya.
Annemin, pazarda olması beni biraz mutlu ederken azardan sıyrılmak ve öfkemi yatıştırmanın en güzel yolunun uyku olduğuna kanaat getirip, odama geçtim.
Hızlıca üzerimi çıkarıp, sarı pijama takımı dolaptan çıkarıp üzerime geçirdim ve hızlıca yatağa ilerleyip bedenimi, uykunun koluna teslim ettim.
BÖLÜM SONU.
Bölüm hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Uğur'un son hareketi?
Dilan'ın arkadaşları ile olan ilişkisi?
İstediğiniz sahne varsa buraya yazabilirsiniz. Ben de kurguyu o şeklide ilerletirim.
Şimdilik bu kadar, kendinize iyi bakın. Mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın. ❤️
Sevgilerle. 🌹
Spoiler ve alıntılar için;
Instagram&Twitter= Aycelebininhikayeleri
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |