29. Bölüm

Final

Akizi
aycelebii

Bir hayal alemine doğru akıp gidiyor düşler ve hayaller. Kimi hayaller gerçekle özdeş iken kimi hayallerin ise ucu bucağı, hatta gerçek olma ihtimali bile yok; lakin bizler imkansız içinde de çabalayan, hiçbir şeyin imkansız olmadığına inananlardanız ve bu inanç da bizi başarıya götüren en büyük neden oluyor.

 

Tıpkı benim gibi, benim yaşadığım, hatta bazı günler gerçekliği bile sorguladığım bu dört yıl gibi. Aradan çok vakit geçti, gerçi zamanın gidişi de ani olduğundan yaşımı bile karıştırıyor vaziyetteyim. Dönüp dolaşıp geçmişe o on sekiz yaşına takılıyor aklım. Güzel günlerdi vesselam... Ki zaten her yaşında bir güzelliği yok mu zaten? Elbette var, mesela bu yaşımda da bana bir şeyler öğreten ve hayatıma güzellik katan insanlar var. Ki onlarda hep var olan ve de sizin bildiği kişiler.

 

Bu mutluluk listesinin en başına ailem, Uğur ve tabi ki de dostlarım ve siz sevgili okurlarım geliyor. Zaten benim için de en önemli olan da sizlersiniz.

 

Aradan geçen bu dört yıl bana çok şey kattı, en başta da benim bir sınıf öncesi öğretmen olmama neden oldu. Gerçi tam oldu da diyemeyiz çünkü şu an hala stajyer makamındayım.

 

"Öyetmenim, yesmim nasıl omuş? Daha beş yaşında olan, ama oldukça zeki olan Sena'nın seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrılıp, bakışlarımı minik yüzüne çevirdim.

 

Güler yüzle bana gösterdiği resim defterine dikkatlice bakıp, "Çok güzel olmuş canım, seni tebrik ediyorum," dedim ellerimizi tokalaştırarak.

 

"Ama Yana kötü omuş dedi?"

 

"Hayır bi'tanem, senin de Rana'nın da resmi çok güzel olmuş."

 

Güler yüzle ve çocuksu bi' heyecanla olduğu yerde zıplayıp, hızlıca arkasını döndüğü gibi arkadaşlarının yanına koşmaya başladı.

 

"Hadi çocuklar, toparlanma vakti. Bakalım koydu aldı yarışını ilk kim kazanacak," diyerekten neşeli bir sesle bağırdı Elif Hoca, aynı zamanda buranın gerçek öğretmeni. Koydu aldı oyunu, çocukların temizliği öğrenmesi için düzenlenen küçük bir yarışma. Ve yarışmanın sonunda öğretmen, kazanana çocuğa iki tane boyama kağıdı, diğerine de bir tane boyama kağıdı veriyorduk. Ki zaten de çocuklar boyama yapmaya çok hevesliler ve boyamayı oldukça çok seviyorlar.

 

Çocuklar bir yarış içerisinde hızlıca toparlanmaya başladığında Elif Hoca da yanıma gelmeye başladı.

 

"Dilancığım, sen de çık istersen. Zaten veliler de gelmek üzere."

 

"Peki,"dedikten sonra oturduğum yerden ayaklanıp, çocukların yanına gittim. Hepsine teker teker sarılıp, öptükten sonra ayakkabı rafından ayakkabımı da alarak dışarı çıktım.

 

Ayakkabıyı giydikten sonra günün getirdiği tatlı yorgunlukla yüzümde hafif ve içten bu gülümseme oluştu. Tam o anda da o çok sevdiğim ve aradan yıllar geçmesine rağmen hala beni deli gibi heyecanlandıran o sesi duydum.

 

"Umarım bu güzel tebessümün nedeni beni düşünüyor olmandan kaynaklanıyor."

 

Bakışlarım, aşık olduğum gözlerle kesiştiğinde yüzümdeki gülüş derinleşti. Bakışlarımı Uğur'un gözlerinden ayırmadan sakin adımlarla yanına doğru ilerledim.

 

"Hem sen, hem de minik afacanlar desem..." Dedim tam karşısında durup, elimi yanağına götürerek.

 

"Hm... "

 

"Ne hm?.."

 

"Güzelliğin karşında konuşmayı unutuyorum," dediğinde içten bi' kahkaha atıp hızlıca yanağına dudaklarımı bastırıp, geriye çekildim.

 

"Bu unutmuş halin olamaz."

 

"Kesinlikle unutmuş halim." O sırada okulunda bahçesi yavaşça velilerle dolmaya başladığında, çok fazla kalabalığa maruz kalmak istemediğimden Uğur'u elini tutup, okuldan ayrıldık.

 

El ele, hiç bir korku olmadan rahatça yollarda yürümek kadar güzel bir duygu yok sanırım. Çünkü tam olarak bu duygunun bana kattığı şeyleri tarif edemiyor ve dillendirmekte zorluk çekiyorum.

 

"Final maçları ne zaman?" Dedim ara ara birleşmiş ellerimize kayan bakışlarımı yan profilden Uğur'un yüzüne sabitlerken.

 

"Düğünden bir gün sonra," dediği sesinde hem neşe hem de hafiften bir yoğunluk varmış gibiydi.

 

Ah bu arada, bu dört yıl içinde değişen diğer şey de ağabeyim ve Esra'nın durmadan ertelenen düğünü oldu ve nihayetinde iki gün sonra ağabeyim ve Esra evleniyor. Peki neden ertelendiğini soracak olursanız hem ağabeyimin hem de Esra'nın işi onların evlenmelerine müsaade etmiyordu. Ama sonunda ikisi de uygun bir gün buldular.

 

Bir de Uğur'un beden eğitimi öğretmeni olması ama öğretmenliğin yanı sıra da futbolla ilgilenmesi var tâbi. Sırf futboldan ve onun deyişiyle benden uzak kalmamak için KPSS sınavına girmeden özel okulda öğretmenlik yapmaya karar verdi. Bu kararını ise başta ailesi olmak üzere hepimiz saygı duyduk.

 

"Bu kadar çalışmak seni yormuyor mu?" Dedim düşüncelerimden arınıp, aramızda ki sessizliği bozarak.

 

"Çok klişe gelecek ama inan ki senin yanına geldiğim an tüm yorgunluğumu unutuveriyorum." Dediğinde ona olan inancım sebebiyle içimde ki yağlar eriyiverdi.

 

Yüzümde ise aptal bir gülümseme. Dört yıldır benden ve Uğur'da değişimeyen şeylerden biri de Uğur'un hep iltifat içinde olması ve benim de her seferinde yağ misali erimem olmalıydı.

 

"Sen beni boş ver, asıl çocuklar seni yoruyor mu; çok koşturuyor musun?"

 

"Yani, illa ki bir yorgunluk olacak ama bu nasıl güzel bir yoğunluk anlatamam," dedim içim gidiyormuş gibi. Çünkü bu bölüm kendi rızamla seçtim. Ki, belki bana kızacaksınız ama benim aldığım puanla hukuk seçme imkanım da vardı lakin ben sınıf öncesi öğretmenliği daha evvel gördüm. Aldığım karardan da asla pişman değilim.

 

"Ay Uğur, çocuklar çok minnoş ya... Şöyle hepsini yiyesim geliyor," dedim neşeli bir edayla.

 

O sırada durağa vardığımızı fark edince köşeye doğru adımladık. Karşı karşıya gelecek şekilde durduğumuz vakit Uğur, iki eliyle ellerimi tutup, parmaklarımı parmağıma geçirdi. Başını hafifçe yana doğru yatırıp, tebessümle yüzümü dikkatlice izlerken ben de tıpkı onun gibi, tebessümle yüzünü izliyordum.

 

Yüzüme, gözüme ve saçlarma değen her bakışta derim bir nefes alıyor ve gülüşü de büyüyordu. En sonunda dayanamayıp "Neden o kadar dikkatlisin?" Dedim.

 

Uğur gülüşünü daha da derinleştirdi, sanki mümkünmüş gibi.

"Senin küçük versiyonunu düşündüm de... Çok güzel olmaz mıydı? Şöyle minik Dilanlar..."

 

Beklemediğim bu cevap karşısında aniden yüzüme hücum eden ısı, başımı eğmeme, gözlerimi de Uğur'un ayakkabısına dikmeme neden oldu.

 

Şimdi doğruya doğru, bunu en az sizler kadar ben de beklemiyordum.

 

Yüzümede ki utanç kızarıklığı yetmezmiş gibi bir de kalbimin hızlı çarpması beni iyice heyecanlandırıyordu; ve bu heyecan karşıdan da elim ayağımın dolaşmasına neden oluyordu.

 

"Allah'ım, bu ne güzelliktir, bu ne güzel utanma şeklidir." Uğur'un sesinde ki hayranlık başımı bir anda Uğur'un göğsüne doğru indirmeme neden oldu. O'ndan utanıyor ama yine de o'na sığınıyorum. Bu nasıl bir an aşktır, bu nasıl bir sevdadır ki her şeye rağmen yine o'na sığınıyordum.

 

Utanç beni ele geçirmiş haldeyken Uğur'un elini, daha sonra ise dudaklarını saçımda hissettim.

 

"Güzelim, otobüs geldi," dedi Uğur başını saçımdan çekmeden.

 

Istemeyerek de olsa başımı Uğur'un göğsünden uzaklaştırıp, otobüs sırasına göz attım. Sırada son iki kişi kaldığında konuşmadan Uğur'un elini tutup, hızlıca otobüse doğru ilerledik.

 

Tıka basa dolu otobüse bindikten sonra başımı Uğur'un omzuna yaslayıp, sessiz bir yolculuk geçirdik. Daha doğrusu geçirmeye çalıştık demeliyim. Çünkü her bir durakta inecek kişilere yol vermek için birbirimizden ayrılmak zorunda kalıyorduk.

 

En nihayetinde mahallenin durağına vardığımızda derin nefes alıp otobüsten indik.

 

Duraktan bile belli olan koşturmaca, benim biraz daha yorulacağımın göstergesiydi ama dert değil, sonuçta iyi bir şeye vesile oluyorduk öyle değil mi?

 

Mahallede ki birçok kişinin benle Uğur'un ilişkisini bildiğinden rahat olmam gerekirken babamın kulağına gidecek olma korkusuyla Uğur'un elini tutmadan yola devam ettim. Oysaki çok isterdim ellerimiz bağlı şekilde mahalleye giremeyi. Ama olsun, her şey en hayırlı gününü bekliyor sonuçta.

 

Mahallenin hemen girişinde asılı olan DÜĞÜNÜMÜZE HOŞGELDIN yazısı yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturdu. Sanki ben evleniyormuşum gibi mutluyum.

 

Mahalleden içeri girdiğimde ise binalar arası uzatılan balon ve renkli süsler düğünün olacağını apaçık belli ediyordu.

 

"Ne güzel olmuş öyle," dedim hala etrafı hayranlıkla izlerken.

 

"Kendini kastediyorsan bence de çok güzelsin." Dedi Uğur yüzünü aldığı şekli görmeden.

 

Başımı omuz hizasından Uğur'a çevirip "Canımın içi, sen tam olarak ne zaman konuları bana bağlamayı bırakacaksın?" Dedim ağzımdan çıkan kelimenin sonradan farkına varınca.

 

Gerçi bazen bile isteye ona güzel cümleler hitap ediyordum ama bu, kesinlikle isteğim dışı gerçekleşti.

 

"Sanırım ölünce, ya da bu ani sözlerin beni kalpten götürünce."

 

"Ay Allah korusun, deme öyle ya."

 

"Ne, yalan mı?" Dedi kaşlarını sorgularcasına kaldırarak.

 

Dudaklarımı aralayıp bir şey diyeceğim vakit, duyduğum ses beni olduğum yerde durdurdu. Bakışımı Uğur'dan çekip, sesin geldiği yöne çevirdiğimde kahkaha atmaya başladım.

 

Çünkü az ileride, birbirine su tabancasıyla su fışkırtan bir çift vardı ve eminim ki bu çifti tahmin etmek sizin için zor değildir.

 

Bahsettiğim çift tabi ki de Dilara ve Sene. Bu deli dolu çift tam bir buçuk yıl önce birbirlerine açılmaya karar vermiş ama açıldıktan bir süre sonra ilişkileri inişli çıkışlı hâl almaya başlamıştı. Hatta birkaç aya kadar ilişkilerine ara vermeye çalıştılar... Bakın çalıştılar diyorum çünkü ara verme kararı aldıkları günün sabahında tekrar birbirlerine koşmuşlardı.

 

Her ne kadar Dilara bana Semih ağabeyi hatırlatsa da onları mutluluğun istemekten başka bir şey gelmiyor elimden. Dilara mutluluğunu buldu umarım Semih ağabey de bulmuştur.

 

Çünkü Semih ağabeyle çok sık konuşmuyor ve konuştuğum vakit ise asla özel hayatına değinmiyordum. Ama bazen... Bazen sesi o kadar keyifli geliyor ki hayatında birinin olduğunu düşünmeden edemiyorum.

 

Allah ikisi için de hayırlısını yazsın. Amin.

 

"Sene!.. git başımdan." Dilara'nın bir anda yanımda bitmesiyle ve çığlık atmasıyla düşüncelerimden ayrıldım.

 

"Hey hey, o şu Dilan"a değmesin," diyerekten araya girdi Uğur. Sene, bana doğrultmuş olduğu su tabancasına göz atıp "Afedersin yenge," dedi çekinerek.

Elindekini yavaşça indirdiğinde Dilara arkamdan çıkıp nefesini seslice dışarı bıraktı.

 

"Yemin ederim Allah sizi gönderi," dedi Dilara hızlıca yanağına öpücük bırakarak.

 

"Çocuk musun? Bu hâliniz nedir ya." Dedim bıkmış bir tonlamayla.

 

"O başlattı."

 

"Kim?" Dedi Sene inanmıyormuş gibi. "Ben neyi başlattım ya. Sen çocukların elinden tabancayı alıp, su savaşı yapalım demedin mi?"

 

"Ay abart. Hatta inandırıcı olsun diye parmak izi kontörlü yaptır."

 

"Sevgilim, Dilara'm. Niye tüm suçlu yine ben oldum?"

 

"Niye acaba? Bir düşün bakalım."

 

"Eğer bir şey yaptıysam Allah benim belamı versin be, ama vallahi bir şey yapamadım. " Sene"nin sesinde ki bıkkınlık, bir bakıma benim de sergilemek istediğim tavırdı. Gerçekten bazen Dilara'yı anlamak o kadar zor oluyor ki... Suçlu değilsem bile en sonunda nasıl olduğunu bilmeden suçlu durumuna düşüyorum.

 

"Tam olarak dokuz saat 27 dakika ve 39 saniye sonra mesajıma geri dönüş yaptın." Dediğine kendimi bir yerlere atmak istedim.

 

"Ama sevgilim, ben uyuyordum ki. Nasıl sana cevap verebilirdim?" Bazen Sene'ye de acımıyor değilim.

 

Onların özellerine daha fazla şahitlik etmek istediğim için Uğur'la birlikte sessizce yanların ayrıldık.

 

"Ilişkimize şükrediyorum. " Dedim geride bıraktığım va hala tartışma içinde olan çifte göz ucuyla bakarak.

 

"Vallahi bende." Uğur'un kısa yanıtından sonra geriye kalan birkaç adımı da sessizce geçirdik. Apartmanın önüne geldiğimizde de bahçe kapısını açıp "Hadi görüşürüz, Allah'a emanet ol," dedim.

 

Uğur "Sen de gözümün nuru," dediğine bahçeye girip ardımdan kapıyı kapattım ve hızlıca apartmandan içeri girdim. Temel tembel iki katı da çıkıp, kapının ziline bastım.

 

Annem, yorgun argın ama hala koşturur vaziyette kapıyı açtı.

"Hoşgeldin kızım."

 

"Hoşbuldum anne, babam içerde mi?"

 

"Yok kızım, yemek işlerinde sorun mu ne çıkmış. Onu halletmeye gitti."

 

Ayakkabılarımı çıkarıp kapıyı kapattıktan sonra odama geçip üzerimi çıkarıp spor bir şeyler giydikten sonra odadan çıkıp temizlik işine anneme yardım etmeye başladım.

 

Köşe bucak yaptığımız temizlik sonra annem odasına çekilince ben de odama geçip, bir anda kendimi yatağa attım. Anında kapanan göz kapaklarımla uykunun derinliğine doğru sürüklemeye başladım.

 

Ertesi gün.

 

Üzerime ki bordo, sırrı açık ve önden de V yakaya sahip düşük omuzlu uzun elbisenin bana ne kadar çok yakıştığına bakıp duruyorum. Hem de neredeyse yarım saattir.

 

Esra gelin odasına, stresten odada volte atlarken ben hala boy aynasından kendime bakıyordum.

 

Bu elbiseyi Uğur'un bana hediye getirmesinden dolayı mı bilinmez kendimi bir tuhaf hissediyorum; hatta dediğim gibi kendimi bir güzel hissediyorum.

 

"Ay Dilan, öleceğim heyecandan. Mehmet'te gelemedi daha."

 

"Gelmek üzeredir," dedim bakışlarımı kendimden çekip, arkamı dönüp Esra'ya bakarken. Esra, çok şaşalı olmaması adına dantel desenli balık modeli ve azıcık arka dekoltesi olan bir gelinlik seçmişti ve bir şey söylim mi? Esra bu gelinliğin içinde adeta bir peri kızına dönüşmüştü. Saçını sağ omzuna doğru toplaması, sol tarafa da küçük bir taç koyması ise tam güzelliğine ayrı bir güzellik katmıştı ki, zaten makyajını da oldukça sade tercih etmişti.

 

"Acaba nikâh memuru geldi mi?"

 

"Yok canım, gelmiş olsaydı bilirdim. Hem sen biraz sakin ol ayol, bu ne heyecan." Dedim kahkaha atarak.

 

"Ha ha ha, ne komik. Ben seni düğününde göreceğim ve o zamanda aynı bu şeklide ben güleceğim." Dedi olduğu yerde dururken. Çünkü biraz daha volte atacak olursa büyük ihtimalle bayılacağım. Bir ara başımın da Esra'yla hareket ettiğini sandım. Eğer gözümü o an kapatmamış olsaydım şimdi ben, Allah korusun, hastanede olurdum.

 

"Gül canım gül." Dememle kapının çalması bir oldu. Gelen kişinin ağabeyim olduğunu bildiğimden rahatça kapıya doğru ilerledim. Rahatça kapıyı açıp, ağabeyimin karşısına dikildim. En az Esra kadar ağabeyim da heyecanlı. Hatta ağabeyimi en son ne zaman bu kadar heyecanlı gördüğümü bile hatırlamıyorum.

 

"Meleğim, ne güzle olmuşsun sen öyle." Dedi ağabeyim bakışlarını üzerimde dolaştırırken.

 

"Teşekkür ederim ağabey de, içeridekini görünce aynı fikirde kalacağını sanmıyorum," dedim alayla. Ah bu çifte kumrular. Ne güzel de dalga geçinecek yönleri var öyle.

 

Ağabeyim başını iki yana doğru sallayıp, elleriyle yanağımı kavrayıp dudağını alnıma bastırdı.

 

Geriye çekildiğinde de "Eğer geç kalırsak bil ki kalp krizinden ölüyorum," dedi ve yanımda geçip içeri girdi.

 

Ağabeyim ardından attığım şen kahkaha dindiğinde merdivenlere yöneldim. Sakin bir edayla ve başımı dik tutarak merdivenleri yavaşça inmeye başladım.

Uğur hemen merdivenlerin başında olduğundan bakışlarımız kesişti ve ikimiz de nefes almayı unuttuk.

 

Uğur, Uğur'um ne kadar da yakışıklı olmuştu öyle. Giydiğim siyah takım, takımın içinde ki siyah gömlek ve gömleğin açık ilk iki düğmesi... Benim ölmem için gayet ideal bir an. Allah'ım bu ne yakışıklılıktır. Allah'ım bu nasıl bir karizmadır.

 

Dünyadan soyutlanmış bir halde son basamaktan da indiğimde Uğur'la karşı karşıya geldik.

 

"Uğur'um."

 

"Güzel meleğim."

 

İkimizin de aynı anda konuşması az daha kalbimin yerinden çıkmasına neden oluyordu.

 

"Sen... O kadar güzel olmuşsun ki. Işıltın güneşi, yıldızı kıskandırıyor." Kalp atışım hızlandı. Kanımın fokurdamaya başladı.

Zar zor aldığım nefesler de "Sen... Sende mükemmelliğin ile tüm evreni kıskandırıyorsun," dedim ama inanın bana sevgili okurlar, o an sesimin çıktığına bile emin değildim.

 

Bizim bakışlarımız ayıran şey aniden kopan alkış oldu ve ben, bir anda irkilip, geriye doğru sendelendim ve elimi gayri ihtiyari bir şeklide tırabzana götürdüm.

 

Ağabeyim ve Esra mutlulukla aşağıya doğru indiklerinde hiç vakit kaybetmeden nikah masasına oturdular.

 

Sıradan soru sorma faslı bittiğinde nikah memuru Esra'ya sorusunu yöneltti. Esra'nın dudaklarından bir çığlık gibi çıkan "Evet," nidası alkış tutmamız neden oldu.

 

Aynı soru ağabeyime de yöneltildi ve ağabeyim Esra"dan daha heyecanlı bir şeklide"Evet," dediğine ben gülerek alkışladım.

 

Sırada şahitlere gelince şahitler de ,yani Gökhan ağabeye ve Zeynep'te, evet diyerekten nikah merasimini bitirdiler.

 

İmzalar da atıldıktan sonra nikah memuru evlilik cüzdanını Esra'ya vermesiyle ağabeyimin hafif öksürmesi bir oldu. Bu da demek oluyor ki Esra, ağabeyim ayağına basmayı başarmış.

 

Ağabeyim kendine çeki düzen verip, Esra'nın alnını öptü ve elinden tutarak boş alana doğru geldiler. Müslim Gürses'in Seni Yazdım şarkısı açıldığında da ağabeyimler dans etmeye, bizler de şarkıya eşlik etmeye başladık.

 

Nakarat kısmına geldiğimiz de ise biz, Uğur'la anlaşmışız gibi aynı anda birbirimize bakıp, şarkıya eşlik ettik.

 

Böyle bir aşk görülmemiş dünyada

Ne geçmişte ne de bundan sonra da

Arasalar bulamazlar rüyada

Göremezler seni yazdım kalbime

 

Şarkı bitti, yerin farklı bir slow şarkı açıldı derken şen şakrak düğün oldu.

 

Ağabeyim, Uğur, Gökhan ağabey ve tanımadığım birçok kişi grup halinde zeybek oynadıktan sonra nihayet yavaşça dağılma vakti gelmişti.

 

"Herkes gitmeden çiçeğimi atmak istiyorum," dedi Esra.

 

"Ama erken değil mi?" Desem de kimse beni dinlemedi ve ben kendimi bir şeklide gençlerin arasında buldum. İşin tuhaf kısmı ise benim hemen yanımda da Uğur'un olmasıydı.

 

Birkaç saniye Uğurla göz göze geldik ve bakışlarımızı birbirimizden ayırıp arkasını dönen Esra'ya çevirdik. Aniden içime dolan heyecanla olduğum yerden soğuk terler dökmeye başladım.

 

Esra, elini kaldırıp hiç düşünmeden çiçeği attığında yanımda ki bedenin yükseldiğini ve kalabalığın bir anda kenara çekildiğini gördüm.

 

Uğur'un, elinde ki çiçekle aniden önümde diz çökmesiyle aldığım nefes soluk borumda tıkanıp kaldı.

 

Ne etrafımdaki kalabalığı görüyor ne de bunun zaten bir plan dahilinde yapıldığını kavrayabiliyordum. Sadece hafızasını kaybetmiş biri gibi öylesine durmuş ve olan biteni kaybettiğim duygularımla anlamaya çalışıyordum.

 

"Biliyorum bu senin için asla beklenmedik bir anda ama inan bana yârim, adının yanına ya da adımın yanına adın olsun istedim. Öyle herkes bana Uğur değil Dilan'ın Uğur'u desin istedim. Senin adınla anılmak senin olduğun bir gelecek kurdum hep. Tesadüf diye bir şey yoktur sevgilim, seninle benim o gün, o karakol koridorunda karşılaşmamız bir kaderdi. Adını alnıma, adım alnıma yazılı. Kaderin bize çizdiği yolda benimle birlikte el ele yürür müyüz? Kavga da etsek, mutlu olsak, kahkahamız hiç bitmese bile bu, bir çatının altına olmalı ve bu çatının içinde sen, ben ve çocuklarımız olmalı. Bir çatının altında yaşamaya evet der misin? Soy adının yanına soyadımı ekler misin? Bana bir imzayı lütfeder misin? Benimle bir ömür sürebilir ve benimle evlenir misin?"

 

Gözümde akan yaşların titreyen parmaklarımla silip başımı hızlıca aşağı yukarı salladım. Ve titrek bir ses tonuyla "Evet," dedim.

 

Uğur bir anda heyecanla ayağa kalkıp, kollarını belime doladığı gibi beni kendine etrafında döndürmeye başladı ve bir alkış tufanı koptu

 

Tesadüf sevgili okurum tesadüf...

 

Hiçbir şeyi ya da kişinin olur olmadık yerde karşına çıkmasını sıradan karşılama. Çünkü biri karşına çıktı mı bil ki sana ya mutluluk getirecek ya da hayatından bir ders çıkarmana neden olacaktır.

 

O yüzden de sakın ola karşınıza çıkan şeyin bir tesadüf olmadığına inanmayın. Çünkü tesadüf değil, bunlar kaderin bize gösterdiği yollardır ve bizim yapmamız gereken şeylerden biri de yolları takip etmekti. Yolları takip et sevgili okur belki mutlu olacaksınız, belki mutsuz olacaksınız ama en azından geriye dönüp baktığınızda bunların size bir şey kattığını göreceksiniz.

 

O yüzden sevgili okurum tesadüf, kadere, inan.

 

Hayatınızda mutsuzluk olmasın ama sonsuz mutluluk olması dileğiyle...

 

~SON~

 

BÖLÜM SONU.

 

Bölüm hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

 

Uğur'un evlilik teklifini nasıl buldunuz?

 

Sonunda evlenen bir çift...

 

Ve bir kurgu sonu...

Gözüm yaşlı bi' şeklide kurguya veda ettim ama inanın bana sanki kurgu değil de bir evladıma veda ediyormuşum gibi hissediyorum. Gözlerim dolu dolu, ekran bulanık...

 

Teşekkür etmek istiyorum, bu ana kadar yanımda olduğunuzda ve her ne olursa olsun anlayışları yaklaştığını için hepinize çok teşekkür ederim.

 

Yanımda olmanız ve yanımda olduğunuzu hissettirmeniz benim için o kadar değerli ki... Bazen attığınız küçücük bir mesaj bile benim gün boyu mutlu olmama neden oluyor ve bu mutluluğu bana siz sağlıyorsunuz.

 

Yazıya dökecek çok minnet, çok teşekkür var ama inanın bana gözyaşımla başlayan duygu hıçkırığa çevirmek istemediğimden bu konuşmayı burada bitirmek zorunda kalacağım.

 

Şimdilik bu kadar, kendinize iyi bakın, mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalın.

 

Kocaman sevgilerle sizi kucaklıyorum. ❤️💋

 

Yeni gelişmek ve bilgiler için;

 

Instagram& Twitter Aycelebininhikayeleri

Bölüm : 05.05.2025 06:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...