5. Bölüm

4. Bölüm: Ötesindeki Yalanlar.

N A Z İ L E
aycicegiguzeli

"Ve unutmadan, önümüzdeki hafta sonu büyük bir balo düzenlenecek. Bütün ırklar davetli, gelmeniz şart. Hiçbir bahane istemiyoruz."

Çoğu kişi bundan memnun kalmıştı. Eğlenmeyi herkes severdi ama ben toplu ortamları sevmezdim. Gelmemek gibi bir şansım olsaydı kesinlikle bir bahane bulurdum. Ama ne yazık ki bu mümkün değildi, sadece davetli olsaydık iyiydi. Gelmemiz şarttı, aksi kabul edilmezdi.

"Lord Aaron ve Lord Darian, bir kişi seçecek aranızdan. Onlarla birlikte Dünya'ya gideceksiniz bugün."

İkisi de ayağa kalktığında yüzlerini bize gösterecek şekilde durdular. Aaron yüzündeki nazik tebessümle hepimizi inceledi. Birinin keskin bakışlarını üzerimde hissedince kim olduğunu tahmin etmem zor olmadı. Darian'ın hilekâr bakışları üzerimde durunca yutkundum. Bu bakışın sebebini iyi biliyordum. Seçeceği kişi ben olacaktım.

Cehennem Lordu'ndan hiçbir şekilde kaçışım yoktu.

 

⚖️

 

"Işığın olduğu her yerde karanlık da vardır.

Peki ya karanlığın içindeki ışık?

Burada şehirde onu bulmak sadece cesaret isterdi..."

 

⚖️

Odama döndüğümde yüzüm sinirden kızarmıştı. Nasıl cüret ederdi! Beni oyuncağı gibi kullanmak istediği belliydi. Onun hakkında duyduklarımın hepsi doğruydu. O gerçekten zalim herifin tekiydi! Bir kere radarına girmiştim ve artık ondan kurtulamıyordum. Tam bitti derken yeni hamlesiyle beni darmaduman ediyordu!

Üzerime hafif dökümlü bir deri ceket geçirdim. İçime giydiğim ince askılı V yaka kırmızı bluzum yüzümü gülümsetti. Yüksek bel siyah deri pantolonumla kombinimi tamamladığımda kendimi daha rahat hissettim. Genelde takı takmayı pek sevmezdim ama bugün içimden daha süslü olmak gelmişti. İnce zincirli bir kolye ve halka yüzüklerimi taktığımda saçımı da dalgalı şekilde açık bıraktım. Siyah botumu da giydikten sonra tamamen hazırdım.

Odadan çıkarak hızlı adımlarla aşağı kata indim. Yine Portal'a doğru gidiyordum, iki Lord da beni orada bekleyecekti. Ya da ben onları bekleyecektim. Geldiğimde ikisinin de orada olduğunu görünce utandım. Acaba çok mu gecikmiştim? Üzerimde iki çift göz hissettiğimde adımlarımı hızlandırdım.

"Nihayet teşrif edebildiniz küçük hanım."

Darian'nın alaycı sesi gözlerimi devirme isteği uyandırdı. Yalnız olsaydık belki de bunu yapardım. Ama etrafta o kadar çok göz vardı ki buna cesaret edemedim.

"Özür dilerim," dedim sesimi mahçup şekilde çıkararak. Şeytan'ı beklettiğim için elbette üzgün değildim ama Aaron'u bekletmek bana göre ayıptı.

"Sorun değil, fazla beklemedik zaten."

Lord Aaron'un nazik sesi beni rahatlattı. Darian gözlerini devirerek önden yürümeye başladı. Başımı minnettar şekilde sallayarak bende onu takip ettim. Hepimiz Portal'ın önünde durduğumuzda hafifçe yutkundum. İlk defa onlarla birlikte yere inecektim ve oldukça heyecanlıydım. İkisi de beni kendi tarafında istiyordu lakin ben hâlâ karar verememiştim. Bir şeytan olmak istemiyordum ama melek olacak kadar iyi miydim sanki?

Gözlerimi açtığımda kendimi aşinası olduğum dünyada buldum. Burayı seviyordum, çoğu ölümsüzün aksine burası huzurluydu. Mükemmel değildi belki ama yine de kafamı dinlendirebildiğim nadir yerlerden biriydi. Darian ve Aaron yanımda belirdiklerinde insanların bizi fark etmemesi için güçlerini kullandıklarını anladım. İnsanların arasına karışmak kolaydı ama yine de dikkatli olmaya gayret ediyordum.

"Burada ne yapacağız tam olarak şimdi?" diye sordum, sessizliği ilk bozan ben olmuştum bu sayede.

Aaron hafifçe gülümsedi. "Sana seçim yapman için zaman tanıyoruz. Ama fazla uzun sürmemeli, biliyorsun değil mi?"

Darian kollarını kavuşturdu ve kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Şunu anlamıyorum, hâlâ neyi düşünüyorsun? Seçmen gereken taraf gayet açık."

Bir şey söyleyemeden ona baktım. Suskunluğumun altında yüzüne söyleyemeyeceğim cümleler yatıyordu. Bunu duyarsa kellemi alması an meselesi olacaktı muhtemelen. Onun tarafına geçmek güç ve özgürlük demekti. Peki ama bunun bedeli ne olacaktı?

"İkna etmeye çalışma Darian, kendi seçimini yapması gerekiyor." Ters bakışlarla Cehennem Lordu'na baktı. "Özgürce," diye de ekledi. "Sonuçta herkes kendi içindeki ışığı takip etmeli."

Darian soğuk bir kahkaha attı. "Ya o ışık, karanlığın ta kendisiyse?"

İçimi bir ürperti kapladı. Henüz kararımı verememiştim ama hissettiğim şey korkudan çok meraktı. Gerçekten hangi taraf daha doğru bir seçim olacaktı?

"Pekâlâ," dedim iki Lord'a da bakarak, "Beni nereye götürüyorsunuz?"

İkisi de kısa bir süre birbirine baktı, kendi aralarında anlaşmış gibi kafa salladılar. Ben daha ne olduğunu anlayamadan arkadan birisi bana çarptı.

"Kusura bakmayın," dedi genç bir kız. Ağlamaktan olsa gerek gözleri kıpkırmızı olmuştu. Başımı önemli değil dercesine salladığımda kız çoktan uzaklaşmıştı. Önüme dönüp Lord'lara soru soracaktım ki ortalıkta olmadıklarını gördüm. Bir anda nereye kaybolmuşlardı? Ayrıca... O kız bana nasıl çarpmıştı?

"Beni duyuyor musunuz? Neler oluyor, neden insanlar beni görüyor?"

Hiçbir cevap alamadım. Beynim sanki ne yapacağını biliyormuş gibi az önceki kızı takip etti. Belki de sınavım buydu, boşuna bana çarpmış olamazdı değil mi? Belki de ben her şeye fazla anlam yüklüyordum.

"Afedersiniz..."

Ona seslendiğimi duyduğunda anlık olarak duraksadı. Yanaklarındaki ıslaklığı elinin tersiyle silerek şaşkın bakışlarla yüzüme baktı.

"Buyrun?"

Hızlı adımlarla yanına yaklaştığımda yutkundum. Umarım yanılmıyorumdur, yoksa ne yapacağımı bilemiyordum.

"Kusura bakmayın, ben az önce sizi iyi görmedim de... Yardıma ihtiyacınız var mı diye sormak istedim." Bana anlaşılmaz gözlerle baktığında kendimi açıklama gereği duydum. "Özür dilerim, haddimi aştım sanırım. Sadece yardımcı olmak istemiştim..."

"Sorun değil. Ben... Sadece pek iyi hissetmiyorum."

Çok garip bir histi. Bir insanla konuşmak... Hatta belki de derdini dinlemek. Daha önce böyle bir şey denememiştim. Bizim insanlarla konuşmamız yasaktı, onlara görünmemiz de şayet.

"Eğer istersen tavsiye verebilirim sana, yabancı biriyle konuşmak çoğu zaman iyi gelir."

Genç kız birkaç dakika düşündü. Kafasında bunu tartması gayet doğaldı, kim hemen atılırdı ki böyle teklife? Aaron ve Darian'dan hâlâ bir ses ya da görüntü yoktu. Tahmin ettiğim gibi bunun bir sınav olması muhtemeldi. Ama yine de bu kıza arkamı dönemezdim. Belli ki gerçekten bir desteğe ihtiyacı vardı.

"Kız kardeşim, Lara... Ağır bir hastalık geçiriyor şu an. Yurt dışından çok karlı bir iş teklifi aldım, ama bunu kabul edersem onu burada teyzemle bırakmam gerekecek. Kardeşim bana çok bağlı, onu almazsam bana kırılacak... Ama onu da yanımda götüremem, tedavisine devam etmesi gerekiyor. Ne yapacağımı bilmiyorum... Genelde bunları asla paylaşmam ama sen sorunca içimden geldi herhalde, darladıysam özür dilerim..."

Kendi isteğiyle anlatmadıysa demek ki onlar hala buradaydı. Tahmin ettiğim gibi bu bir sınav olmalıydı. Yaşadığı durum çok üzücüydü. Tahminime göre anne ve babası yoktu, ya da onlar için artık yoktu. Aşırı zengin birine benzemiyordu, belli ki orta gelirli bir kızdı. İçimden bir ses yurt dışını boş vermesini ve kız kardeşinin yanında kalması gerektiğini söylüyordu. Ama diğer taraftan... Kardeşi tedavi oluyordu ve belli ki bunun için para gerekliydi. Kenardan bakıldığında acımasız görünse de mantıklı bir karar olacaktı.

"Bence gitmen en doğrusu olacak. Elbette karar yine senin ama kardeşini düşün. Tedavisi için yüklü bir meblağdan mı bahsediyorsun?" Gözlerini kapatarak onaylarcasına başını salladı. "Üzülecek. Belki çok kırılacak ama olgun davranman gerekiyor. Bir gün elbet senin sadece onu düşündüğünü anlayacaktır..."

Kendimden bu kadar emin konuşmam beni de hayrete düşürdü. Daha önce hiç kardeşim olmamıştı. Bu duygudan en uzak kişi bendim ama sanki bunu yaşamışım gibi tepki vermiştim.

"Belki de haklısın, onun şu an abla sevgisine ihtiyacı var ama paraya daha fazla ihtiyacımız var. Teşekkür ederim sana, düşünmekten korktuğum şeyi yüzüme söylediğin için..."

Yanımdan uzaklaştığında içimde büyük bir şüphe uyandı, ya doğru seçimi yapmadıysam? Ya benim verdiğim karar yüzünden iki kişi zarar görürse?

"Verdiğin kararın sonucunu öğrenmek ister misin?"

Bir anda arkamdan duyduğum sesle irkildim. Darian yüzüme bakarak bundan keyif aldığında gözlerimi devirdim. Ukala tavrı öyle sinir bozucu geliyordu ki bana...

"Lord Aaron nerde?"

Bilmiyorum dercesine omuz silkti. Oysa ben bildiğine emindim, kelime oyunu yapıyordu. Bana doğru bir adım attığında geri çekilmek istesem de ona meydan okuyan bir bakış attım. Bundan memnunmuş gibi dudağının sağ tarafı yukarı doğru kıvrıldı.

"Benimle geliyorsun Evanora," dedi gözlerimin içine bakarak. Tam ona nedenini soracaktım ki daha başlamadan sözümü kesti. "Her defasında aynı şeyi tekrarlamam mı gerekiyor?"

Çünkü canım öyle istiyor. Ben bir şeyi yapıyorsam altında bir neden arama.

Ona karşı gelmem imkansızdı. Her ne kadar hâlâ taraf seçmemiş olsam da o benim üstümdü. Benden çok daha fazla söz hakkı vardı. Sanırım bu yüzden ona böyle kin beslemiştim. Sorgulamadım. O beni çağırıyorsa demek ki bundan diğerlerinin de haberi vardı. Bir adım daha atarak tam karşımda durarak yüzümü inceledi. Yüzüne bakmaktan kaçınsam bile bakışları öyle deliciydi ki görmeme gerek yoktu. Bunu tüm bedenimle hissediyordum. Bunu istemesem de.

Gözlerimi kapatarak beni nereye götüreceğini merakla bekledim. Fazla uzun da sürmedi şayet. Bedenimden soğuk bir enerji geçtiğini hissettiğimde geri döndüğümüzü anladım. Yine yakıcı bir sıcak hissettiğimde ise cehennemde olduğumuza emin oldum. Beni buraya getireceğini tahmin etmiştim, Karanlıklar Lordu beni yine şaşırtmamıştı.

"Neden buraya geldik? Ve neden yatak odandayız, bu şatonun misafirlere ait bir bölümü yok mu?"

"Misafir sevmem. Ve ayrıca, sen misafir değilsin Evanora."

Her gelen kişiyi yatak odasına mı alıyordu yani? Bu cümleden anladığım tek şey bu olmuştu. Edepsiz olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu yani.

"Neden buradayım peki efendim?"

Geçen sefer yaptığı gibi kendine bir içki doldurdu. İkinci bir bardak daha aldığını gördüğümde hemen itiraz ettim. Bu sefer inatçılığı bırakmış olmalı ki ısrar etmedi.

"Burada olduğuna göre anlamış olman gerekirdi, yaptığın seçim bizden yanaydı."

Öyle sakin bir şekilde söyledi ki bir an acaba yanlış mı duydum diye kendimden şüphe ettim. Bu olamazdı. Böyle yanlış bir karar vermiş olamazdım. İçimdeki ses haklıydı, yanlış taraf seçtiğimi söylemişti. Nasıl böyle aptalca bir seçim yapmıştım ki? Onlardan biri olmadığımı söylesem de onlar gibi düşünmüştüm. Tek bir hatam yüzünden iblis olmak zorunda mı kalacaktım?

"Buna pek sevinmemiş gibisin." Darian'ın sesini duyduğumda daldığım düşüncelerden ayrıldım. Buna nasıl sevinebilirdim ki? Onlardan biri olmak istemiyordum...

"Bunu zaten tahmin etmiş olmalısın, sizin aranızda olmak istemiyorum ben." Başımı suçlu bir edayla aşağı eğdim. "O genç kıza verdiğim tavsiye belki de onu sonsuza kadar pişman hissettirecek. Belki de kardeşi o kadar kolay toparlayamayacak. Belki de..." Yutkunarak derin bir nefes çektim içime. "Belki de duygularını hiçe sayarak bencillik ettim."

Darian gözlerini devirerek bardağını masaya bıraktı. "Her zaman sonuçlardan korkarsan asla seçim yapamazsın. Kız kardeşinin geleceği için gitmeli miydi yoksa onun için kalmalı mıydı? Sana soruyorum, sence hangisi daha doğru olurdu?"

Sustum. Her ne kadar acımasız gelse de yaptığım seçim hala mantıklı geliyordu.

"Ne hissettiğine odaklan. Çünkü senin gibi olanlar için, hissettikleri gerçeklerden her zaman daha önemlidir."

"Benim gibi olanlar derken?" dedim kaşlarımı çatarak.

Her zamanki gibi açıklamaya bile tenezzül etmedi. Bunun yerine aramızdaki mesafeyi kapattı, gözlerimin içine baktı.

"Bu dünyada bir şeylerin kutsal olduğuna inamam, ama eğer bu dünyada bir şey kutsalsa, o da nefretin ardına sakladığın güzelliğin..."

Kalbim aniden hızlı çarptı. Nedenini sorgulamayı yasakladım kendime. Bu sözler hiçbir anlam taşımıyordu. Onun gibi biri için böyle kelimeler sıradan ve önemsizdi.

"Ne demek istiyorsun?" Sesim istemsizce fısıltı şeklinde çıkmıştı.

Darian yüzlerimizi aynı hizaya getirmek için bana yanaştı ve eğildi. "Sen hâlâ kim olduğunu bilmiyorsun, Evanora. Karanlığa bunca zamandır meydan okuyorsun ama ondan korkmuyorsun. Çünkü içinde zaten karanlık var, sadece farkında değilsin."

Yutkundum. Onun sözlerine kanmak istemiyordum ama içimde yeşeren şüphe, tohumlarını serpmeye başlamıştı.

Sözleri kafamda yankılanırken, içimde bir ürperti hissettim. Gerçekten onun dediği gibi onlar gibi içimde karanlık mı hüküm sürüyordu? Yoksa sadece onun oyuncağı olmamı mı istiyordu? Beni ikna etmek için her yolu deneyeceği kesindi. Ama asıl soru, neden? Neden bu kadar önemsiyordu bu konuyu? Çıkarı olmasa eminim ki böyle davranmazdı.

"Sana niye güveneyim ki? Kim olduğumu bir tek ben biliyorum."

Darian hafifçe gülümsedi, bu gülümseme alaycı ama aynı zamanda gizemliydi. "Gerçekten mi?" dedi başını yana eğerek. "Peki neden içindeki sesin aynı şekilde düşünmediğini hissediyorum?"

Cevap veremedim. O da zaten bunu bekliyordu. Yavaşca bardağını tekrar eline aldı, içindeki koyu kırmızı sıvıyı bir dikişte bitirdi ve bana döndü.

"İki gün sonra bir toplantı olacak," dedi aniden konuyu değiştirerek. "Bizler ve Melek konseyi sırayla melezlerin kararını dinleyecek. Ama en önemlisi bugün hepinizin verdiği kararlar olacak. Kısacası sadece formaliteden fikrinizi soracaklar. İyi düşün, Melez."

Bu sözler mideme bir taş gibi oturdu. Daha fazla kaçacak yerim kalmamıştı, seçim yapmam gerekiyordu. Ama hangi tarafta olarsam olayım güvende olmayacaktım. Bunu hissediyordum. Darian bir adım atarak tam karşımda durdu. Alkolün ağır kokusunu alınca yüzüm buruştu, hiç sevememiştim bu kokuyu.

"Kendine bir sor Evanora, içindeki cılız ışığın peşinden mi koşacaksın yoksa kendi karanlığını kabul mu edeceksin? O zamana kadar iyi düşün, ait olduğun yeri iyi seç. Yoksa pişman olacaksın küçük kız."

Gözlerim istemsizce kapandığında yine o soğuk dalgayı hissettim. Odamdaydım. Yine buraya dönmüştüm. Kaçınılmaz olanla yüzleşmem gerekecekti, peki ben buna hazır mıydım? Son günlerde kendimi tuhaf hissediyordum. Sanki bir şey beni izliyor ve yönlendirmeye çalışıyordu. Darian'ın bahsettiği karanlık mıydı peşimde olan? Benim kaçmak istediğim karanlık...

"Kaçmak istediğin her şeye bir gün geri dönersin."

Hayal mayal duyduğum ses hem tanıdık hem de oldukça yabancı gelmişti. Gözlerim kapandığında uykunun tatlı kolları arasına girmiştim. Sabah uyandığımda da her şey garipti. İçimde huzursuzluk hüküm sürüyordu. Bu akşam balo vardı ve ben bunu neredeyse unutmuştum. Zaman ne hızlı akmıştı öyle? Artık günleri takip etmek zorlaşmıştı. Sanki bir gün yirmi dört saat değil de on ikiye inmişti. Daha önceden hazırladığım bordo rengi elbiseye alarak üzerime giydim. Saat geç olmuştu, bu saate kadar uyumam şaşırtıcı değildi. Elbise üzerimde öyle güzel durmuştu ki bayılmıştım. Geniş sırt dekoltesi ve dizimden bir karış yukarıya kadar yırtmacı vardı. Topuklularımı kenara koyarak saçlarımı düzleştirdim. Her duş aldığımda kabarıyordu, görüntüsü korkunçtu. Ayna önünde normalinden daha uzun süre vakit geçirdiğimde görüntüm beni memnun etmişti. Uzun eldivenlerimi de alarak topukluları giydim. Odadan çıktığımda yavaş adımlarla okulun büyük salonuna doğru ilerledim.

Herkes neredeyse buradaydı, lordlar ve üstler hariç. İçeriye girdiğimde gözlerim hemen Luther'in ela renkli gözlerini buldu. Göz göze geldiğimiz an birkaç saniye beni süzdü. Gözlerinde gördüğüm beğeni gururumu okşadı. Her şey yolunda görünüyordu ama içimde belirsiz bir huzursuzluk devam ediyordu. Sebebini bilmiyordum ama bunu hissediyordum. Kim bilir bugün başımıza ne gelecekti...

"Çok güzel olmuşsun Eva..."

Uzun süre hazırlanmıştım, güzel görünmem şaşırtıcı olmamalıydı. Ayrıca bu diğer günler çirkin olduğum anlamına mı geliyordu? Bozulsam da çaktırmadım, deli olduğumu düşünebilirdi.

"Teşekkür ederim, sende oldukça şık olmuşsun."

Üzerine giydiği beyaz takım elbisesi gerçekten ona yakışmıştı, farklı bir renk giymesini beklemiyordum zaten. O beyazların adamıydı, gerçek bir melekti. Oysa benim hâlâ kim olduğum belli değildi. Sırf Luther'dan hoşlandığım için mi melek olmak istiyordum? Ya bir gün o benim tarafımda olmazsa? Ya başkasına aşık olursa? Sanki bana aşıkmış gibi... Kendimi gülümsemeye zorlayarak yutkundum. Şu an böyle şeyler düşünüp kendimi üzmeye gerek yoktu. Sonuçta ona muhtaç değildim, sadece kalbime söz geçiremiyordum. O olmasa da yaşardım.

Kendi kendini büyütmüş bir kadının kimseye ihtiyacı olmazdı.

İçeriye bir anda sessizlik çöktüğünde usulca arkamı döndüm. Lord Aaron ve yanında yürüyen Cehennem Zebanisi yavaşça içeri girdi. Müzik bile durduğunda herkes sessizce onları izledi. Zirve'den kimse gelmemişti tabii ki. Onları aşırı merak etsem de böyle bir baloya geleceklerini beklemek aptallıktı. Kurucumuz Seth bile buradaydı. Onunla son konuşmamızdan bu yana içimde ona karşı nedensiz bir kin oluşmuştu. Kötü biri değildi belki ama ben bundan bile şüphe ediyordum artık. Herkes saygıyla eğildiğinde bende onları taklit ettim.

"Keyfinize bakın, rahatsız olmanıza gerek yok."

Lord Aaron tebessüm ederek konuştuğunda herkes rahatladı. Hareketli müzik tekrar çalmaya başladığında neşeli kahkahalar havada uçuştu. Müzik yavaşça daha sakin hale geldiğide çiftler dansa kalkmaya başladı. Dans etme isteğim yoktu, pek fazla beceremezdim de zaten. Ama yine de Luther'in beni davet etmesini umdum. Sadece bir anlık bunu hayal ettim. Kimseden çekinmeden elini bana uzatmasını ve kocaman gülümsemesini istedim. Bakışlarım onunla buluştuğunda o çoktan bir melekle dans ediyordu. Yutkundum. Şaşırmamalıydım. Hep olan buydu zaten, ben ona bakardım o ise başkasına. Buna alınmadığımı belli etmemek adına gülümsedim. Boğazımda acı bir tat vardı. Benden çekiniyor muydu, yoksa yanına mı yakıştırmıyordu?

Ensemde birinin nefesini hissettiğimde hızlıca arkamı döndüm.

Darian.

Ondan başka kim bana böyle üstten bakardı ki zaten?

"Partnerin seni ekmiş bakıyorum da," dedi yüzünde her zaman gördüğüm arsız sırıtmayla.

"O benim partnerim değil, nereden çıkardın?"

Oysa biliyordum, buna inanması aptallık olurdu. Zaten zihnimi görmüştü. Ama yine de öylece itiraf edecek değildim. Üzerimde birden fazla bakış hissettiğimde etrafa bakmaya cesaret edemedim. Herkesin aklındaki düşünceleri tahmin etmek zor değildi. Cehennem Lordu'nun basit bir melez kızla ne işi var ki? Onunla yattı mı? Onu ayartmaya mı çalışıyor? Daha fazlası olduğuna emindim, kimse söylemeye cesaret edemese de.

"Benimle dans et."

Anlık gelen teklifle şok oldum. Bana nasıl herkesin içinde dans et derdi? Ve bu bir teklif de değildi. Onunla dans etmemi emrediyordu. Onun gibi birinden emir almaktan nefret ediyordum. Ama herkesin içinde onu reddedemezdim. Hele elini bana uzatmışken. Hayır diyemeyeceğimi bildiği için oldukça neşeli görünüyordu. Piç kurusu.

Elimi avucuna koyduğumda beni yavaşça kendine çekerek bir elini belime doladı. Bugün alkol kokusu almamıştım ondan. Hatta garip bir şekilde güzel kokuyordu, sanki bugün özel olarak hazırlanmış gibiydi. Ona ayak uydurmaya çalışsam da ikinci kere ayağına basınca büyük ihtimalle beni dansa kaldırdığı için pişman olmuştu. Keşke bunu isteyerek yapmış olsaydım ama gerçekten kazara oluyordu. Çok profesyonel şekilde hareket ediyordu, bense sadece yerimde hareket etmeye çalışıyordum. Tekrar ayağına bastığımda gözlerini kısarak tehditkâr bir şekilde baktı.

"İntikamını böyle mi alıyorsun?"

Ona şaka mı yapıyorsun dercesine baktım.

"Böyle basit bir şekilde intikam alacağımı düşünmen gururumu incitir."

Sessiz bir gülüş kondu dudaklarına.

"Senin şu dilin yokmu..." dedi son harfini uzatarak, "Bazen koparsam mı diye düşünüyorum."

Yutkunmamak için kendimi sıktım. Sadece blöf yapıyordu, ne var yani bir Lord'la dalga geçiyorsam? Bu o kadar önemli bir şey miydi yani? İçimden ona göz devirdim.

"Kararını vermişsindir diye düşünüyorum güzel kız," dedi sırıtmayı keserek. Ciddi olduğunda ondan çekiniyordum. Beni öldürebilecekmiş gibi bakıyordu. Belki de isterse bunu yapabilirdi. Sonuçta benim hayatım onun için bir anlam taşımıyordu. Aslında hiç kimse için taşımıyordu.

"Benim kararım en başından beri belliydi, efendim..." Ona böyle seslendiğimde dalga geçtiğimi anlıyordu artık. O benim efendim falan değildi, hiçbir zaman da olamazdı.

"Bugün bu değişecek gibi hissediyorum, hanımefendi."

Dansı sonlandırarak yanımdan ayrıldı. Ne dediğini anlayamamıştım ama fazla anlam yüklemedim. Hava almak için balkona çıkmaya karar verdim. Pek fazla kimse yoktu, sadece benim gibi gürültüden uzaklaşmak isteyen melekler vardı. Onlardan uzakta sessiz bir köşeye geldiğimde rüzgârın saçlarımı uçuşturmasına müsaade ettim. Birilerinin konuşmasını duyduğumda huzurum bozulduğu için yüzümü buruşturdum. Etrafıma baktığımda herkesin sessiz olduğunu duydum. Herkes sessizce bu anın tadını çıkarıyordu. Arka kapıdan fısıltıyla gelen konuşma sesleri dikkatimi çekti. Burası gizli bir çıkış kapısıydı. Genelde oradan girmez ya da çıkmazdık. Daha da yaklaştığımda sesleri daha net duymaya başladım. Seth'in sesiydi birisi. Diğerini tanımıyordum.

"Bundan sonra ne olacak peki?" dedi tanımadığım adam. Seth bir süre sessiz kaldı.

"Planladığımız gibi olacak her şey. Değişen bir şey yok, eşit şekilde böleceğiz hepsini. İblisler de böyle istiyor, onları kendi amaçlarımız için kullanacağız." Kimden bahsediyorlardı? Ya da kimlerden? Birkaç adım daha yaklaşarak sessizce dinlemeye devam ettim.

"İblislere verilen melezler de bir süre sonra bize dönmek zorunda. Bir şekilde akıllarına girebiliriz, bize inanmaları basit olur."

Mide bulantım yükseldiğinde elimle ağzımı kapattım. Bizden bahsediyorlardı. Bir eşyaymışız gibi. Sanki onlar için sadece birer araç ve kontrol edebilecekleri kuklaymış gibi. Yüce Menes bunlardan habersiz miydi?

"Melezlerin iblis olmak istediğini sanmıyorum, büyük günde bizim tarafımızda olmalı hepsi. Şimdilik bırak kendi kararlarını verdiklerini düşünsünler."

Sesleri uzaklaştığında tökezleyerek oradan uzaklaştım. Balkonun soğuk taşına yaslandığımda gözümden bir damla yaş aktı. Bizi birer araç olarak görüyorlardı. Kendi irademiz dışında koruyucu olduğumuz yetmezmiş gibi, taraf seçmemize de şans verilmiyordu. Bu hareketi iblislerden beklerdim ama meleklerin de aynı şekilde düşünmesi tüm dengemi alt üst etmişti.

"Seni uyarmıştım, melez."

Darian'ın sesini duymak beni şaşırtmadı. Haklıydı. Beni üstü kapalı da olsa uyarmıştı. Yine de bunu sindirmek kolay değildi. Hiçbir zaman da olmayacaktı.

"Sende mi bu işin içindesin?"

Sorduğum soru aptalcaydı. Elbette onlardan biriydi, bir şeytanın iyi olmasını nasıl beklerdim ki? Belki de her şeyin başında o vardı. Yanından geçip gitmek üzereydim ki kolumu tutarak beni durdurdu. Beni korkuluk ve kendi arasında sıkıştırdığında ondan da tiksindim.

"Rahat bırak beni, seni etrafımda görmek istemiyorum!"

"Aklından geçen her neyse yanılıyorsun. Bu düzenin kurucusu ben değilim, ama karşı da çıkmadım Evanora."

"Bu neyi değiştirir? Onlardan birisin işte, farklı düşünmüyorsun." Biraz daha yaklaştığında yüzümü başka tarafa çevirdim. Yumuşak hareketle çenemden tutarak gözlerimizi birleştirdi.

"Diğerleri umrumda değil, doğru. Ama senin benim tarafımda olmanı istiyorum."

"Neden sadece ben?" dedim fısıltıyla. Gözlerimin içine bakarak hiç beklemediğim cümle döküldü dudakları arasından.

"Aileni tanıyorum Evanora, kim olduğunu biliyorum..."

 

⚖️

 

Bölüm : 14.03.2025 16:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...