9. Bölüm

8. Bölüm: Yabancı Enerji

N A Z İ L E
aycicegiguzeli

"Bu kadar konuşma yeter. Hazırlan, bir dakikan var!"

 

"Bana emir verme."

 

Ne dediğimi duymadı ya da dalga geçtiğimi düşündü. Oysa ben ilk defa bu kadar ciddiydim. İlk defa bu kadar bıkmıştım.

 

Ben emir almaktan nefret ederdim.

 

"Ne dedin sen?"

 

Az önce yaşananlar gözümün önünden geçti. Luther'a olan öfkem, gözlerimin kararması ve bum! Yere kapaklanması bir saniye sürdü.

 

"Sağır mısın? Sana dedim ki... BANA EMİR VERME!"

 

Sonda attığım çığlıkla birlikte içimden güçlü bir enerjinin aktığını hissettim. Parmak uçlarımdan çıkarak zebani herifi yere sermesi kaçınılmaz olmuştu. Neşeyle gülümsedim.

 

Cehennem Lordu olsa bile, kimse beni hafife alamazdı.

 

⚖️

 

 

"Aşk, aynı öfke gibiydi; bir anda yükselir ve bir anda söner. Sonsuza kadar birine aşık kalmak, sonsuza kadar birine öfkeli kalmakla aynıydı...

 

Gülüşüm büyüyerek gür bir kahkahaya dönüştü. Bu kişi ben olamazdım. Daha fazla güldüm. Etrafı hala kızıl görmem büyük bir sorun muydu emin değildim. Umurumda da değildi açıkçası. Beni aşağılamaya cüret eden herkes böyle bir cezayı hak ediyordu.

 

"Sen... Delireceksin!"

 

Bu kadar hızlı ayağa kalkması canımı sıkmıştı. Onu tekrar yere yapıştırmak gibi delice isteğim uyandı. Ve ben buna yine karşı koyamadım. Belki de koymak istemedim. Bu sefer beni durduran şey öyle güçlüydü ki zihnimde sesler uğulduyordu. Ona itaat etmek istemiyordum ama engel olacak kadar iradeli değildim.

 

"Sakinleş, deli kız."

 

Başım çatlayacak kadar fazla ağrıdığında dizlerimin üzerine çöktüm.

 

"Ah!"

 

Hayal meyal yanıma gelerek bana seslendiğini hatırladım. En son hissettiğim şey ise yumuşak bir zemin oldu. Gözlerim uykuya açmış gibi haince kapandığında teslim olmaktan başka şansım kalmamıştı. Beni içine çeken derin rüyaya teslim oldum sessizce.

 

Aradan ne kadar geçtiğini düşünecek kadar ayılmamış olacağım ki tek gözümü zorlukla araladım. Bulanık gören gözümü fazla zorlamadan tekrar kapattım. Böylece birkaç kez daha uyanıp tekrar uyuduğumu hatırlıyordum. Tekrar gözlerimi açtığımda bu sefer fazla zorlanmadım. Etraf tanıdık geldiğinde yüzümü buruşturdum. Darian, bu sefer beni öldürecekti.

 

Sahi, neden hala hayattaydım ki?

 

Çoktan kellemi tüm ölümsüzlere ibret olsun diye alması gerekmez miydi yani? Oldukça garip bir durumdu. Artık ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Yaşadığım için sevinmeli miydim yoksa her an acaba beni öldürecek mi diye korkmalı mıydım?

 

Kapı açıldığında hızlıca geri uzandım. Gözlerimi kapatarak uyanık olduğumu anlamaması için Menes'e dua ettim. Enerjisi her zamanki gibi bütün odayı doldurmuştu. Normalde bu kadar enerjiyi ancak yüzlerce ölümsüz bir arada olursa alırdım. Ne kadar güçlü olduğunu ancak tahmin edebilirdim.

 

Lakin bugün yaşananalar beni şaşırtmıştı. Madem bu kadar güçlüydü, neden enerjimi bastırmamıştı? O bile içimden böyle bir gücün akacağını hissetmemiş miydi yani? Buna neyin sebep olduğunu anlayamıyordum, o da bilmiyor olacak ki beni yanında tutuyordu. Belki de gücümü kendisi için istiyordu. Gücümü kendisi için alabilir miydi? Böyle bir şey mümkün müydü ki?

 

"Zihnin uyanık olduğunu bas bas bağırıyor, Uykucu Kız."

 

Hafifçe gözlerimi aralayarak koltukta rahatça oturup beni süzen krala baktım.

 

"Tam da siz geldiğinizde uyandım aslında..."

 

Dudaklarını öyle mi dercesine büzdü. İkna olmadığı belliydi ama üstelemedi. Sanırım beni rezil etmek istemiyordu. Ya da konuşmak istediği çok daha önemli şeyler vardı.

 

"Enerjini kontrol etmeyi öğrenmelisin Melez, her seferinde yanında ben olamam."

 

"Neden bana kızgın değilsiniz? Takdir edersiniz ki bu oldukça şüphe uyandırıcı. Bana neden ihtiyacınız var?"

 

Ardı ardına sıraladığım sorular onu rahatsız etmiş olacak ki yüzünü buruşturdu.

 

"Sana daha önce de söyledim. Her şeyin bir zamanı var Evanora. Bir anda her şeyi öğrenirsen zihninin buna dayanamaz. Sana ihtiyacım falan yok, yanlış düşüncelere kapılma. Ben bir şeyi yapıyorsam her zaman kendim için yaparım. Bir daha bu konulara girmeyeceğim o yüzden beni dikkatlice dinle. İçindeki enerji çok güçlü ve senin bedenin için tehlikeli. Ölüp ölmemen umurumda değil, ilgimi çeken şey içindeki güç. Sen onun sahibi olmadığın sürece onu kontrol edemezsin, bu zaman da işime yaramazsın. Bunu unutma, zamanı geldiğinde herkes içindeki enerjiyi görecek ve onu kullanmaktan çekinmeyeceksin."

 

Bu kadar uzun konuşmasını beklemediğim için şaşırmıştım. Normalde üç beş kelimeyi geçmeyen sınırı bugün kırılmıştı.

 

"Nasıl yani? Gücümü kötüye mu kullanacağım?"

 

"Oradan bakınca iyilik meleğine benziyor muyum? Tabii ki kötüye kullanacaksın!"

 

"Ya bunu kabul etmezsem?"

 

"O zaman ölürsün. Bana ihanet edersen, seni öldürürüm Evanora."

 

Yutkundum. Öyle soğuk bir tonla söylemişti ki bunu hiç çekinmeden yapacağına emindim artık. Ona güvenmememin sebebi de buydu; asla ne yapacağı belli olmazdı. Yasak elma kadar tatlı olabilirdi ama bu onun yasak olması gerçeği değişmiyordu.

 

"Seninle antrenman yapacağız, bir an evvel ayağa kalk."

 

"En azından ailem kim? Bunu da mı söyleyemezsin?"

 

Adımları durduğunda yavaşça arkasını döndü tekrar. Gözlerinde ne görmem gerektiğini bilmiyordum. Bazen öyle şefkatli bakıyordu ki kötü birisi olduğuna inanasım gelmiyordu. Bazen de tam da olması gerektiği gibi acımasız bakışlarla izlerdi etrafı. Çok nadiren de tam şu an olduğu gibi donuk bakışlarla izliyordu beni. İşte buna bir anlam yükleyemiyordum. Duygu yoktu, sevgi, nefret yoktu. Belki de hislerini böyle gizliyordu, gerçek hislerini.

 

"Önemli kişilerdi, bunu bilmen yeterli."

 

Kişilerdi. Bu öldükleri anlamına mı geliyordu? Üzülmem mi gerekirdi eğer durum buysa? Hiç tanımadığım ailem öldü diye yas tutmam mı gerekirdi? Ben aile sıcaklığı nedir bilmezken yokluklarına nasıl üzülecektim ki? Daha önce ne ailemi bulmuş ne de kaybetmiştim. O yüzden ne hissedeceğimi bilmiyordum. Başımı sallayarak daha fazla soru sormadım. Zaten sorsam bile cevap vermezdi, sınırları aşmıştım.

 

Duşa girerek serin suyun bedenimi rahatlatmasına izin verdim. Fazla soğuk olduğuna karar vererek suyu biraz sıcağa çevirdim. Cehennemde üşümeyi nasıl başarmıştım bilmiyordum ama daha fazla düşünmemeye karar verdim. Son günlerde yaptığım tek şey uzunca düşünmek olmuştu. Sürekli zihnim bir şeylerle meşguldü. O bu kadar mesai yapıyorken ben nasıl dinlenebilirdim ki!

 

Saçlarımı kurutarak yanımda getirdiğim takımlardan birini giydim. Kendimi daha ferah ve rahatlamış hissediyordum en azından. Buraya odam diyebilir miydim emin olamıyordum. Eşyalarım yerleştirilmişti ama yine de buraya yabancıydım. Gerçi ben nereye ait olduğumu bile bilmiyordum ki. Hiçbir yere ait değildim.

 

Yine geçen seferki arka bahçeye gideceğini tahmin ederek oraya adımlamaya başladım. Tam köşeyi dönerken bir bedene çarparak sendeledim.

 

"Ay! Dikkat etsene be!"

 

İnce bir kız sesi duyduğumda bakışlarımı kaldırarak kızı inceledim. Simsiyah uzun saçları beyaz teniyle zıtlaşarak ortaya güzel bir görüntü çıkarmıştı. Saçlarıyla aynı renk gözleri hoşnutsuzlukla beni izliyordu. Kim olduğumu fark edince yüzü önce şaşkınlıkla kısıldı. Daha sonra kocaman gülümsedi.

 

"Sen miydin! Abimin getirdiği kız değil misin?"

 

"Abiniz? Lord Darian mı?"

 

Darian'ın kardeşi mi vardı? Kendisi yetmezmiş gibi bir de kız versiyonu çıkmıştı karşıma.

 

"Evet! Niye sana düşkün olduğu belli oldu."

 

Kurnaz sırıtışı abisine o kadar benziyordu ki bir an karşımda o duruyor sanmıştım.

 

"Nasıl yani?"

 

"Güzelsin de ondan diyorum! Ben bile düştüm sana."

 

İltifatı karşısında şaşırdım. Acaba dalga mı geçiyordu? Şeytan kardeşlerden ne çıkacağı belli olmazdı, temkinli olmam en iyisi olacaktı sanırım.

 

"Ben Lara." Elini uzattığında küçük bir gülüşle elini sıkmamı bekledi.

 

"Eva."

 

Elini sıktığımda iki eliyle birden elimi tuttu.

 

"Seninle tanışmayı bekliyordum. Abim bir türlü izin vermedi, nihayet karşılaştık. Onu arıyorsun değil mi?"

 

"Evet, beni çağırmıştı ama nereye gittiğini söylemedi."

 

Elimi bıraktığında dudaklarını büzdü. Boyu benden birkaç santim daha kısaydı. Kemerli bir burnu ve dolgun dudakları güzel bir uyum içindeydi. Gerçekten güzel bir kızdı, iblislerin cazibesi şaka değildi.

 

"Arka bahçeye gitti sanırım, istersen sana eşlik ederim."

 

Aslında fena fikir değildi. Az çok yolu hatırlıyordum ama yanımda birinin olması çok da güvenli hissettirirdi.

 

"Sizi yormak istemem aslında..."

 

"Resmi konuşmana gerek yok Eva. Kral olan abim, ben değilim. Sarayda sohbet edecek kimse yok o yüzden rahat olabiliriz, sana da uygun mu?"

 

Aslında fena fikir değildi. Sonuçta ne kadar bir süre burada kalacağım belli değildi. Yanımda birinin olması işime gelirdi, en azından burada da yalnızlık çekmezdim. Göklerde pek birileriyle takıldığım söylenemezdi. Bir tek Luther vardı ama sanırım artık onu da göremeyecektim.

 

"Tabii, sen nasıl istersen. Pek arkadaşım yok benim de aslında."

 

"İblisler pek arkadaş canlısı değil, kendimden biliyorum." Küçük bir kahkaha attı biz beraber adımlarken. "Kendi ırkımız dışında kimseye katlanamıyoruz. Hatta bazen kendimize bile."

 

"Aslında ben pek sizden sayılmam sonuçta melez-"

 

"Artık değilsin. Abim seni buraya getirdiyse melek olma şansın yoktur zaten. Hem kim Şeytan'ın inine giren birini melek olarak kabul eder ki?"

 

Haklıydı. Onların yanında dursam bile içlerinde her zaman melezlere karşı ön yargı olacaktı. Hiç kimse bizim gibileri ciddiye almazdı zaten. Onlar için biz hizmetçi dışında bir birey değildik.

 

"İşte geldik, abim orada."

 

Ben düşüncelere daldığım sırada Lara'nın sesiyle adımlarım duraksadı. Siyah bir köpeğin başını okşayan Darian'ı görünce iç çektim. Çok garip birisiydi ama sanırım onun varlığına da alışmıştım artık. Her ne kadar ondan ölesiye nefret etsem de bana yardım eden tek kişi oydu. Kendi çıkarına olsa bile.

 

"Teşekkür ederim Lara, seninle tanışmak güzeldi."

 

"Artık sık sık sohbet edebiliriz, sana bol şans."

 

İmalı gülüşünü görmezden gelerek yanından ayrıldım. Tahmin ettiğimden daha tatlı birisiydi, nasıl kardeş olabilirdi bu ikili?

 

"Kardeşimle tanışmışsın."

 

Yanına geldiğimde hala köpeği seviyordu. Bana hırladığında ona yüzümü buruşturdum. Bunu gördüğünde daha da kızmış olacak ki yüksek sesle havladı. Darian burada olmasaydı köpeği biraz daha sinir edebilirdim. Tabii daha sonra kıyamayıp onun yaptığı gibi başını okşardım muhtemelen.

 

"Köpeğimi bile kızdırmayı başarıyorsun Evanora, oldukça yeteneklisin."

 

"Sevebilir miyim ben de?"

 

Şaşkınlık bir bana bir de hala bana hırlayan köpeğe baktı.

 

"Korkmuyor musun? Isırmayacağının garantisini veremem, baştan söyleyeyim."

 

Başımı sorun yok dercesine salladı. Sen bilirsin der gibi omuzunu kaldırıp indirerek köpeğin yanından birkaç adım ayrıldı.

 

Bana öfke dolu bakışlarla bakan hayvana yaklaştığımda tekrar havladı. Güven veren adımlarla tam önünde durduğumda karşısında yavaşça eğildim.

 

"Havlayan köpek ısırmaz der insanlar. Tehlikeyi hissettiklerinde sahiplerini koruma içgüdüsüyle havlar ve gerekirse onun için dişlerini kullanmaktan çekinmez. Köpekler her daim sadık hayvan olmuştur, bu yüzden seviyorum onları."

 

Köpeği korkutmamak için elimi yavaşça kaldırarak kafasına doğru yaklaştırdım. Önce birkaç saniye kokladı, düşman olup olmadığımı sorguluyor olmalıydı. Benden bir saldırı almamış olacak ki hırlaması kesildi. Elimle kafasını okşadığımda birkaç saniye tepki vermedi. Bir Darian'a bakıyor, bir de bana bakıyordu. Onu sevmeme alıştığında nihayet dilini çıkararak bundan keyif aldığını gizlemekten çekinmedi. Zaferle güldüğümde iki elimle birden tüylü kafasını okşadım.

 

"Gerçekten gizemlerle dolusun, her gün başka bir yönünü keşfediyorum."

 

Gülümsemeden edemedim. En azından ben de onun gözünde açık bir kitap gibi değildim. Ayağa kalktığımda köpek hala dili dışarda beni izliyordu. Onlar için ilk izlenim oldukça önemliydi. Eğer ondan korktuğumu beli etmiş olsaydım ya da ondan hoşlanmasaydım benden her zaman nefret ederdi. Ne kadar kendimi sevdirmeye çalışsam da benimle asla anlaşamazdı. Bu yüzden ilk görüşten ona olan dostça tavrımı belli etmem şarttı.

 

"Siz de pek farklı değilsiniz Lordum, en azından bu konuda hemfikiriz."

 

Küçük bir sırıtış peydahlandı yüzünde lakin bu uzun sürmedi. Bir anda kendimi ağaca çarpmış bulduğumda neler olduğunu anlayamıyordum. En son bana gülümsememiş miydi bu adam?

 

"Korunman çok zayıf Evanora."

 

"Daha başlamamıştık ama!"

 

Alay eder gibi güldü. "Düşman saldırmadan önce haber eder mi sanıyorsun? Her zaman enerjiye odaklanmalısın, ilk dersin bu."

 

Ayağa kalktığımda belim fena halde acıyordu. Zalim herifin acıması da yoktu belli ki. Olması gerektiği gibi diye düşünmeden edemedim. Sonuçta onun kişiliği buydu. Onunla ilgili karmaşık düşüncelerim olsa da sonuçta o hale aynı kişiydi. Cehennemin sahibi. Karanlıklar Lordu Darian. Belli ki de manipülasyon da ustaydı.

 

"Enerji akışı başlamadan bir saniye önce bunu hissetmek mümkün. Sadece çok dikkatli olman gerek, en ufak hareketi algılamalısın. Bunun için de gücünün üzerinde ustalaşman şart. Sana doğru gelen bir kelebekle, enerjiyi ayırmayı öğrenmelisin."

 

"Tamam da bu biraz imkansız değil mi sizce de? Bunu yapabilen birileri var mı gerçekten?" Bana tek kaşını kaldırarak baktığında boğazımı temizledim. "Siz hariç tabii."

 

"İmkansız."

 

"Ama siz dedini-"

 

"Buradayken bu sözü unut. Benim yanımdaysan, imkansız diye bir şey yoktur."

 

Gözlerimi kırpıştırarak şaşkınlıkla dondum birkaç saniye. Kendimi toparlamak için hemen başımı salladım. Bir nevi haklıydı sonuçta, yapamayacağı ne vardı ki?

 

"Önce koruma bariyerini güçlendirmekle başlayalım. Saldırıdan önce savunmayı öğrenmen gerek."

 

Tekrar üzerime güçlü bir enerji fırladığında kendimi korumak için bir bariyer hayal ettim. Tam olarak onunla benim aramda duran ve etrafımı saran bir duvar. Ondan yayılan kırmızımsı enerji akınını durduran. Bütün enerjimi buna harcamamaya çalıştım ama sanki içimdeki tüm güç akıyormuş gibi hissettim. Acıdan kıvrandığımda etrafımdaki bariyer de yok oldu. Bunu erken fark ederek o da geri çekildi.

 

"Ben... Sanki tek seferde tüm enerjimi harcıyor gibiyim."

 

"Gibi değil, öyle. Tüm enerjini kendini koruma pahasına harcamaya çalışıyorsun. Sanki bu bile senin için çok zormuş gibi davranıyorsun Evanora. Sadece kendini savunursan nasıl savaşacaksın? Önce içindeki gücü dengelemen gerek, tek bir noktaya odaklanıyorsun."

 

"Ama ikisini aynı anda nasıl yapacağım? Bir tanesini zor yapıyorken ikisini nasıl yapayım?"

 

"Çocuk gibi mızmızlanma, öğreneceksin." Yüzünde her zaman beliren arsız sırıtışla izledi beni. "Ya da zorunda kalacaksın."

 

Tekrar üzerime ağır bir enerji geldiğinde kendimi savunamadan ağaca çarptım yine. Alçak herif! Bilerek yapmıyorsa ben de bir şey bilmiyordum!

 

"İntikam alıyorsunuz değil mi? Ama ben bilerek yapmadım, biliyorsunuz!"

 

Neşe dolu bir kahkaha attı ben tekrar doğrulduğumda. Gülünecek ne vardı anlamıyordum, alt tarafı düşüyordum.

 

"Ben bilerek mi yapıyorum yani? Kendini savunamayan sensin oysa ki."

 

Oflayarak tekrar bir bariyerle sardım etrafımı. Yine başıma ağrı saplandığında bunun beni durdurmasına izin vermedim. Yeterince rezil olmuştum, en azından çabalamam gerekirdi. Acımasızca bariyerimi yıkmaya çalışan Darian'a hamle yapmak için zihnimi sakinleştirdim önce. İçimdeki gücün farkındaydı, boşuna bana öğretmenlik yapmıyordu sonuçta. Demek ki ben de istersem yapabilirdim. Daha şimdiden yorulan bedenimi sakinleştirmek adına derin bir nefes çektim içime. Avuçlarımda gücün toplanması için önce zihnimin sessizleşmesi gerekiyordu. Dikkatim bozulursa yine sırtım zarar görürdü. Enerjimin avuçlarıma doğru aktığını hayal ettim. Sonra hızlıca Darian'ı yere serdiğimi getirdim zihnime.

 

Bu sahneyi beynimde canlandırdığımda kapanan gözlerimi aralayarak ellerimi öne doğru uzattım. İçimde saf enerjinin ona doğru gittiğini gördüğümde zaferle gülümsedim. Lakin hayal ettiğim gibi Darian yere yığılmadı. Hafifçe sendeledi sadece.

 

"Güzel. Başlangıç için oldukça başarılısın."

 

"Çok zayıftı, bunun nesi güzel?"

 

Ayıplarcasına cıkladı.

 

"Beni bir kere alt ettin diye her seferinde yapabilir misin sandın? Gücünün farkında değildim Evanora, artık biliyorum. Enerjini senden önce hissediyorum ben."

 

Yüzüm asıldığında dersimiz bu kadar sürer sanmıştım ama neredeyse akşama kadar bu acı dolu süreç devam etti. Sırtımı artık hissetmiyordum. Adının hakkını veren bir zalimdi.

 

"Tamam bu kadar yeter, yarın devam ederiz."

 

"Ne? Yarın mı?"

 

Hayretle tekrar yere yığılan bedenimi kaldırmak için elini uzatmıştı.

 

"Daha ilk günden pes mi ediyorsun Zayıf Kız?"

 

Elini tutarak beni kaldırmasına izin verdim. Sanırım bunu beşinci kere yapıyordu. Bir yerden sonra o da bana acımış olmalıydı. Demek içinde ufacık da olsa merhamet vardı. Değişik.

 

"Tabii ki hayır. O kadar kolay pes etmem."

 

"Güzel. Zaten izin vermezdim."

 

Yüzümü buruşturarak elimi avuçlarından çektim. Merhamet falan yoktu içinde, cani birisiydi! Önden yürüyerek onu geçmeye çalıştım. Bacaklarım sızlamaya başladığından fazla hızlı olamıyordum. Çakal bunu fark etmiş olacak ki benden öne geçerek daha hızlı yürüdü. "Bak, ben yara almadan gayet sağlıklı yürüyorum," dermiş gibi gıcıklık yapıyordu sanki bana. Altta kalmaktansa ölürdüm! Ne kadar zorlansam da ben de adımlarımı hızlandırarak onu geçtim. Zaferle kahkaha attığımda bu galibiyetim kısa sürdü. O koşmaya başladığında arkasına bakarak daha yüksek sesle güldü.

 

Çığlık atmak istesem de onu geçmeyi kafaya takmıştım. Ben de koşmaya başladığımda neredeyse ona yetişecektim ki bir anda ayağım takıldı ve tekrar düştüm. Biraz doğrulduğumda ayağımın altında bir şey yoktu. Oysa bir şeye değdiğime emindim.

 

"Hile yaptın! Ayağım takılmasa seni geçecektim!"

 

"Yasak mıydı? Bunu daha önce söylemeliydin."

 

Kendimi tutamayarak küçük bir çığlık attım. Bu halime daha fazla gülerek yine tam karşımda belirdi. Altı. Tekrar bana elini uzattı. Sanki her düştüğümde beni kaldıracak gibiydi.

 

"Bu apaçık hile. Sayılmaz."

 

"Ne mızmız çıktın sen ya?"

 

Tekrar ona surat astığımda bu sefer yan yana yürüdük saraya kadar. Sessizlik odalarımızın önüne kadar sürdü. İyi geceler dediğimde başını sallamakla yetindi. Arkasından dil çıkardığımda odama taraf dönerek adımladığımda, tek adım atamadan kafamı duvara çarptım. Oysa az önce böyle bir ihtimal yoktu. Arkasında da mı gözü vardı ne!

 

Oflayarak odama sağ salim vardığımda hemen duşa koştum. Buraya odam demek garip geliyordu ama sanırım alışmam gereken bir gariplikti. Hızlıca duş aldığımda kendimi yatağa bıraktım. Bedenim yorgunluktan sızlıyordu adeta. Zavallı bedenim hiç bu kadar enerji harcamadığı için garipsemişti.

 

Düşüncelere dalmadan uyudum bu gece. Ne kadar yorgun olsam da sabah uyandığımda kendimi çok daha dinç hissediyordum sanki. Göklere gitmemiz gerekecekti bugün. Sonuçta artık Darian'la ortak derslerimiz olacaktı. Son günlerde bu aksamış olsa bile devam edeceğinden emindim.

 

Hızlıca üstüme giyinerek odadan çıktım. Darian da yeni çıkmış olacak ki kapısı kapandı. Karşılaştığımızda yine siyahlar içinde gördüm onu. Siyah kazağı ve yine siyah bol pantolonu uyum içindeydi. Saçlarını geriye doğru taramıştı ama yine de birkaç tutamı yüzüne düşüyordu. Sert bir yüzü vardı ama güldüğünde daha az korkutucu görünüyordu. Hatta belki hiç korkutucu değildi.

 

"Tekrar odama geri mi dönmeliyim yoksa seni de mi davet etmeliyim?"

 

Nihayet konuştuğunda gözlerimi ondan ayırdım. Yine beni şaşırtmayarak edepsizliğinden geri kalmıyordu.

 

"Bu tip şakalar yapmadan duramıyorsun değil mi?"

 

"Sende yiyecek gibi bakıyorsun, ben bir şey diyor muyum hiç?"

 

Arkasını dönerek yürümeye başladığında peşinden adımladım.

 

"Alakası yok! Öyle bakmıyorum."

 

Cevap vermediğinde daha fazla sinirlenerek göklere uçana kadar söylenip durdum. O yanıt vermediğinde daha fazla kızıyordum. Karşılıksız tartışmak sinir bozucuydu.

 

Nihayet tekrar sınıfın önünde durduğumuzda sessizleştim. İlk o girdiğinde birkaç saniye bekledim. Ölümsüzler bu kadar yakın dolaştığımızı görürse saçma sapan konuşacaktı. Ki bence çoktan konuşmaya başlamışlardı. Kapıyı aralayıp içeri girdiğimde bütün sıralar hala aynıydı. Sandalyeler de bizimkilerle aynıydı. Oysa geçen sefer lordlar neredeyse tahtta oturuyordu. Şimdi bizim gibi sıradan sıralarda rastgele oturmuştu. Aaron orta sıralardan birinde bir meleğin yanına oturmuştu ve kimse bunu garipsemiyor gibi davranıyordu.

 

Lakin herkes oldukça gergin gibiydi. Darian en arkada tek başına oturuyordu. Beni izlediğinde yanına oturmamı bekliyordu sanırım. Luther'i gördüğümde bana kocaman gülümsedi. Aynı şekilde karşılık verdiğimde onun yanına oturmaya karar verdim. Darian kızsa da umurumda değildi. Sonuçta yanına oturmak zorunda değildim, değil mi?

 

"Uzun zaman geçmiş gibi."

 

"Evet... Çok sık karşılaşmıyoruz artık."

 

Öğretmen sınıfa girdiğinde kibarca selamladık. Yine bir şeyler anlatıyordu ama Luther'la sohbete daldığım için artık dinlemiyordum. Antrenman yaptığımızda en azından birlikte oluyorduk ama şimdi onu bile yapamıyorduk. Sanırım birbirimizi artık sadece derslerde ya da dünyevi görevlerde görecektik. Buna alışmak zor olacaktı, o benim tek sırdaşımdı.

 

"Cehenneme alıştın mı? Sana kötü davranıyor mu?"

 

"Hayır tabii ki. Daha önce de söyledim, zannettiğimiz kadar kötü biri değil. Ama yine de bir iyilik meleği değil elbette."

 

"Eva, lütfen dikkatli ol. Ona güvenme, sana iyi davranıyordur belki ama buna kanma. O adamın bir amacı olmadığı sürece asla kimseye iyi davranmaz."

 

Haklıydı. İçimdeki enerji ilgisini çekmişti ve bunu söylemekten çekinmiyordu da. Yine de bana kötü davranmıyordu, bunu inkar edemezdim. Kimse onunla bu kadar vakit geçirmediği için duydukları kadarıyla yargıya varıyordu.

 

"Biliyorum, merak etme. Ona güvenmiyorum, hatta kimseye. Sen de aynısı yap, meleklere bile güvenme Luther. Zannettiğimiz kadar iyi değiller."

 

"Bu ne demek şimdi? Bir şey mi biliyorsun?"

 

"Şimdi söyleyemem. Sadece dediğimi yap, olur mu? Senden başka kimseye güvenemem."

 

Yüzünde her zaman gördüğüm sevgi dolu gülümseme belirdi. Luther böyleydi işte, bakışlarında öfke olmadan izlerdi yüzümü. Belki de bu yüzden çekilmiştim ona. Herkes bana umursamaz ve öfkeyle bakarken o şefkat ve sevgiyle bakardı. Beni şüpheye düşürmeyen şey bakışlarıydı. Belki de o bakışlara güvenmeye başlamıştım. Herkesin aksine güzel bakan gözlere.

 

"Sana güveniyorum Eva, dediğin gibi olsun."

 

Ona gülümsediğimde aniden garip bir ses duydum. Bunu bir tek ben duydum sanıyordum ama herkes şaşkınlıkla etrafına baktığında anonsta herkesin ana salonda toplanması söylendi. Garip bakışlarla Luther'la bakıştığımızda yavaş adımlarla odadan dışarı çıktım. Darian tam yanımda belirdiğinde önce garipsesem de varlığı artık eskisi gibi yabancı değildi. Luther rahatsız olmadığımı görünce garipseyen bakışlarını üzerinden çekti. Darian ise onu hiç umursamamış gibiydi. Her zamanki haliydi, fazla irdelemedim.

 

Ana salona vardığımızda daha önce görmediğimiz birisi vardı ana merkezde. Zirve yetkisinden olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Aurası tüm odayı dolduracak cinstendi.

 

"Bugün Yüce Menes adına buradayım. Ben Loran, çoğunuz beni ilk kez görüyordur muhtemelen. Bu aralar her ne kadar istemesek de sık sık görüşmek zorunda kalacağımız çok önemli bir konu var."

 

Herkes merakla birbirine bakarak tahminler yürütüyordu. Menes adına geldiyse demek ki çok önemli bir şey olmuş olmalıydı. Uzun yıllar boyunca onu hiç görmediğimize göre büyük bir sorun çıkmış olmalıydı.

 

"Aramızda yabancı bir enerji fark ettik. Güçlü ve aynı zamanda tehlikeli. Belki de o kişi bile farkında değil ama bütün denge tehlikede. Yüce Menes adına, kendini belli etmesini emrediyorum!"

 

Nefesimi tuttuğumda yutkunarak Darian'a baktım. O da bana baktığında aynı şeyi düşündüğümüze emindim.

 

Bu sefer başımız büyük dertteydi.

Bölüm : 07.10.2025 23:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...