
Düşmüştüm, şimdilik tutanım vardı peki daha sonra bu iş bittiğinde kim tutacaktı. Bedenime baktım kurşun nereden girdiğini hatırladığımda bakışlarım omuzlarımı buldu. Omzumun üstünden sıyrılan kurşun canımı öyle bir yakıyordu ki bunu dışarıya belli etmiyordum. Çınar yanımda elinde olan bez parçasını yarama bastırıyordu. Kanı durmuştu ama o elini çekmemişti. Bakışları arada da olsa bana uğruyor baştan aşağı vücudumu her defasında süzüyordu. Başka yerden yara almadığıma emin olmak istiyordu defarlarca... Sena koltuğun üstünde baygın yatıyor ve kafası cama yaslıydı. Sergen onu oturma pozisyonuna getirmiş ve kendisi de yanına oturmuştu.
İrisleri karısının yüzünde geziyordu. Minibüse bindiğimizden beri gözlerini üzerine dikmiş fakat çekmemişti. Sigarasını yakıp içiyor arada of ofluyordu. Bir an gözlerinde pişmanlık yakaladım ama öyle sert duruyordu ki buna karar veremiyordum. Eve gittiğimde pansumandan sonra ilk işim Sergen'in engelini kaldırıp ona küfürler yağdırmaktı. İçim belki soğurdu. Araba yavaşça yol alıyor kimseden çıt çıkmıyordu. Sol tarafımın üstünde öyle bir ağırlık vardı ki kalkmak bilmiyordu. Sigara yakmaya ihtiyacım var gibiydi ama içmek istemedim. Görünmezlik sol tarafımı dolduruyordu zaten, sigara içip de dumanıyla kalabalık oluşturmak istemiyordum. Yeterince aklım karışıktı. İpin ucunu bulamıyordum. Rahatsızca kıpırdanan Çınar'a döndüm.
Gözleri dışarıdaydı. Derin bir nefes alıp verdi. Ceketi ve beyaz gömleği kan olmuştu. Sağ eli kolumun üstünde bakışları dışarıdaydı. Sinirliydi çünkü böyle bir atak beklemiyordu. Adamlarına talimat vermiş bunu yapanları bulmak istiyordu. Belki de sigara içmek istiyordu ama bunu yapamıyordu koluma baskı uyguluyordu. İstese elini çekebilirdi fakat yapmıyordu. Sigarasının her zaman iç cebinde taşıdığını biliyordum o yüzden sağlam kolumu kaldırıp iç cebine ulaştım. Kafasını bana çevirip baktı. Anlamayan bakışları yüzümde geziyordu. Sigara paketine ulaşıp onu çıkardım. Bacaklarımın arasına yerleştirdiğim paketten bir tane çıkardım ve dudaklarının arasına yerleştirdim. Kahve gözleri üzerimde gezmeye devam ediyordu.
Ucunu tutuşturmak için çakmak aradım ama bulamadım. Nereye koymuştu ki elimi tekrar iç cebine koyup şöyle bir yokladım. Kasılan bedenini görmezden gelip elimi daha da derine soktum. Yoktu. Ona baktım. Nereden aldığını bilmediğim çakmağı gözüme sokarcasına uzattı. Göz göze gelince uzattı çakmağı. Kaşlarımı çattım. İstese kendi de yakabilirdi ama yakmadı. Benim yakmamı ister gibi bakıyordu. Çakmağı alarak sigarasını yaktım. Derin nefesler çekerek geriye yaslandı.
Ortalık sessiz, durum kırıtikti. Caner ön camı açtığında saçlarım rüzgardan dolayı uçuştu. Serkan da ön koltukta oturmuş dalgın bakışlarını dışarı çevirmişti. Bayan Bi ise gözlüklerini temizliyordu. Hıyar Sergen'in yanında oturmuştu. Kaç dakikadır yoldaydık ama bir türlü gideceğimiz yere varamamıştık. Ortam sessizdi sanıyordum ama öyle değildi. Caner'in ne zaman açtığını bilmediğim radyosundan klasik müzikler çalıyordu. Kısıktı sesi. Rahatsız etmiyordu ama sesi duyuluyordu. Gürültülü aklımı bastırsa da sesler hala yankı yapıyordu.
Aradan geçen kaç dakikaydı bilmiyorduma ama araba yavaşlayınca kasılan bedenimi serbest bıraktım. Sena yeni yeni kendisine gelirken baygın gözleriyle etrafı inceledi. Beni görünce bedenini dikleştirdi. Üzgün gözleriyle bana baktı. Gülümsedim. Tek yaptığım buydu son zamanlarda. Çınar sonunda kolumu bıraktığında rahatladım. Kelepçeden kurtulmuşum gibi hissetmiştim. Duran arabadan önce Bayan Bi ardından Çınar indi ve bakışları bana döndü. Kalkmak için yeltendiğimde Sergen benden önce ayağa kalktı ve indi o da Sena'ya baktı ama karısı hiç oralı olmadan aşağıya indi sendeleyince kocası tutmak istedi. Sena ona ters ters bakıp ona dokunmasına izin vermeden ondan uzaklaştı. Eve doğru yürüdüğünde arkasından gururla baktım. Aferin kız! Sergen öküzün trene baktığı gibi arkasından bakmış sabır dileyerek arkasından ilerlemişti. Benim kaldığım eve gelmiştik.
Çınar'ın uzattığı elini tuttum ve arabadan indim. Kolum acımıştı ama umursamadım. Çınar'ın elinde, elim öylece eve doğru yürüdük. Bırakmadı. Bu kadar yakın davranmasını kendini suçlamasına veriyordum. Ev soğuktu.
''Bu ev ne kadar soğuk?'' Dedi Sena ilk konuşmayı başlatarak. Bakışlar bana dönünce yutkundum. ''Yakıyorum ama ısınmıyor.'' Diye mırıldandım. Çınar'ın gözleri üzerimde dolanıyordu. Diğerleri salona girip koltuklara dağılırken bende Çınar'ın çekişmeleriyle birlikte tekli koltuklardan birine oturdum.
Bizden on dakika sonra gelen doktor koluma bakmış ve dikiş atılması gerektiğini söylemişti. Kurşun her ne kadar sıyırmışsa da derindi yarası. Eli çabuk olan doktor pansumandan sonra dikiş atmıştı. Giden doktoru uğurlayan Çınar yorgunlukla diğerlerinin yanına oturmuştu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Konu kapanmamıştı ama açılmamıştı da. Herkes kendi halinde takılıyordu. Bayan Bi, Caner'le fısır fısır konuşuyor arada gözleri beni yokluyordu. Sergen gözlerini kapatmış kafasını koltuğa yaslamıştı. Çınar sigara içiyor ve dalgındı. Sena ise gözlerini bir noktaya dikmiş dalmıştı. Serkan telefonuyla ilgileniyordu.
Ölü gibi bir halimiz vardı. Bedenimiz yan yanaydı ama ruhlarımız için aynı şeyi söylemeyecektim. Aklıma gelen şeyle yanımda konumlanan çantamın içinden telefonumu çıkardım ve Sergen'nin engelini kaldırdım. Bildirim yoktu. İyiydi bu. Mesajlar görüldü olarak kalmıştı büyük ihtimal. Umursamamıştı. İsmini değiştirdim. Hıyar. Önce bir küfür yazdım ama masumdu. Küfürün masumu da olmazdı ama olsun. Sessiz ortalama yankılanan bildirim sesini duymak için bekledim fakat ses yoktu. Telefonu sessizdeydi demek ki. Müthişti. Klavye de aklıma gelen bütün kötü sözleri yazdım. Rahatlamıştım. Telefonumu kenara bırakacakken şarkı göndermediğim aklıma geldi. Göndermek için ekranı yine açtım ama Sergen'nin kaşları çatılırken bundan vazgeçtim. Titreşimleri hissetmişti art arda.
Cebinden çıkardığı telefonuna bakarken yüzünü buruşturmuştu. Mesajları okurken ki yüz ifadesini izledim bir süre. Sinirlenmiş ve kızarmıştı. Parmakları klavye de gezinirken panikle telefonu sessize almıştım. Çantama attığım telefonuma sırt çevirdim.
''Neden oradaydınız?'' Çınar artık sabrı kalmamış ki konuya girdi. Biz üç kişi göz göze geldik. Sena üzgün, Serkan suskundu. Bende başımı eğmeden önce bir bahane uydurdum.
''Acıktım ben! Yemek mi yesek?''
Çınar kafasını sağa doğru eğerek sabır diledi. Hadi ama daha yeni hepimiz ölümden dönmüştük.
''Sen beni sinirlendirmek mi istiyorsun?'' Dişlerinin arasında tıslayan sesi paniklememi sağlamıştı. Neden her şeyi ben yapmışım gibi davranıyorlardı. Etrafıma baktım. Serkan ve Sena yüz çevirdiler bana. Kabak yine benim başımda patlamıştı. Ne diyeceğimi bilemezken ağzımdan onu daha çok sinirlendirecek tek bir kelime çıkmıştı. ''Evet.'' Tek kaşı kalkarken yerimden kalkıp mutfağa koşuşturdum. Koşarken kolumun yaralı olduğunu unutmuştum. Kapı pervazına çarpan kolumla inledim. ''Dikkat et!'' Diyen adamın öfkeli sesini duydum. Aslında bana öfkeli değildi, kendisine öfkeliydi. Bu kadar dikkatsiz olduğu için. Yaralandığım için.
Mutfakta ne yapacağımı bilmez şekilde sağa sola adımladım. Arkamdan gelen ikiliyi gördüğümde ters ters baktım. Bakışlarını kaçırdılar. Üzerine bir bardak soğuk su içtim. Çeşme suyuydu. Havalı laflara gerek yoktu. Sena üzgünce sandalyeye oturdu.
''Keşke hiç gitmeseydik.''
''Katılıyorum yenge.'' Destek veren Serkan'a kötü kötü süzdüm. Her şey onun başının altından çıkmıştı.
''Kızı fena benzetmişsin ama!'' Dedim onun arkasında durduğumu belli ettim. Moralini yükseltmek istemiştim. Güldü.
''Aynen yenge sen neymişsin böyle!'' Diye gaz veren Serkan'dı. Sırıttım.
''Sen beni bir de dövüşürken gör!'' Sena üzgün halini unutup havalı bir şekilde saçlarını arkaya attı. Buna da bir şeyler oldu. İki laf ettik diye. Karamsar halinden çabuk kurtulmuştu. Kendi aramızda Sena'yı yaptığı şeyle överek gülüştük.
''Yaptığınız şeylerle övünüyor musunuz?'' Çınar'ın buz gibi sesi neşeli ortamı kırbaçlarken yutkunduk aynı anda. Ona arkam dönüktü yüz ifadesini göremiyordum ama sesinden anlaşıldığı gibi durumumuzdan pek memnun değildi. Sena ve Serkan oturdukları yerden ayaklanırken aceleci tavırla yüzüme bile bakmadan mutfaktan çıkmışlardı. Yine yalnız bırakmışlardı beni. Çınar donuk bakışlarla yanıma adımlarken kollarımı göğüsümde bağladım ve ona baktım. Tam dibimde durup gözlerini yüzümde gezdirdi.
‘’Rahat durmak nedir bilmez misin kadın?!’’ Konuşurken sakindi fakat kelimeleri adeta bağırıyordu. Kafamı eğdim. Ben kötü bir şey yapmıyordum ki, Sena’ya moral vermek istediğim için konuşuyordum sadece. Parmakları çenemi bulurken, bakışlarım da onu takip etmişti. Çınar kafasını yukarı kaldırıp ağzının içinde bir şeyler homurdanırken tepkisizdi. Eminim nereden bulaştım bu deli kadına diyordu. Haklıydı. Aklı olan bana bulaşmazdı, yani bana göre.
‘’Alev onlara karışmaktan vazgeç. Bu mesele senin benim boyumu aşar, bizi ilgilendirecek bir konu değil. Eğer ki Serkan’ın gözüne batarsan inan ki seni onun elinden kurtaramam. Anladın mı?’’
Bir kaç saniye gözlerine bakıp dudak büktüm. ‘’Hayır!’’ Dedim kesin dille. Çatılan kaşlarını gevşetti. Kime ne anlatıyorum der gibi nefes alıp uzaklaştı benden. ‘’Çınar... biliyorum aralarına girmemem gerektiğini ama kendime de engel olamıyorum üzülüyorum Sena için. O da benim gibi yalnız ve yaralı.’’ Derin nefesler alarak kendime zaman verdim. ‘’Böyle bir şey...’’ Elimi kaldırarak onu durdurdum. ‘’Çınar lütfen! Aklı başında bir kadınım ben. Nerede kendimi çekeceğimi biliyorum ben. Bu konuyu kapatalım. Saldırganlardan haber yok mu?’’
Konuyu değiştirip sandalyelerden birine oturdum. Çınar da sonunda pes edip karşıma oturdu. Sigarasını yakarken geriye yaslandı. ‘’Araştırıyoruz.’’ Dedi sadece. Aklına bir şey gelmiş gibi gerilen bedenini fark etmiştim. Çınar düşüncelere dalmışken ben onu seyretmiştim. Hepimiz için yorucu bir gündü bunu herkese baktığımda anlayabiliyordum. En çok yorulan nedense Çınar oluyordu günün sonunda. Ben de yoruluyordum ama onu gördüğüm ve tanıdığım kadarıyla çok çalışan oydu. Omuzlarında ki yorgunluğu ve ağırlığı görebiliyordum. Hiç düşünmeden oturduğum yerden kalktım ve yanına adımladım. Bakışları bana dönerken hafif tebessüm ettim. Koluma dikkat ederek ellerimi başına koyarak masaj yapmaya başladım. Yorgun olduğum da benim de bazen ihtiyacım oluyordu. Nedense sanki Çınar da bunu istemiş gibi içimi bir his kaplamıştı.
Ben onun şakaklarına masaj yaparken o gözlerini kapatmıştı. Rahatladığına dair mırıltılar dudaklarının arasından çıkarken gülmüştüm. Gözleri ağırca açılırken ona bakıyordum. Göz göze gelmiştik. ‘’Bazen bende rahatlamak istediğimde birinin şakaklarıma masaj yapmasını istiyordum fakat yapan hiç olmadı. Seni böyle görünce yapmak istedim. Rahatsız olmadın değil mi?’’ Alev adamın dibine girmişsin gireceğin kadar bir de soruyor musun? İç sesler neden hep haklılardı.
‘’Olmadım ama yaralısın.’’ Diye fısıldarken doğruldu. Ellerimi tutup çekince geriye çekildim. Ayaklanan adama çevirdim bakışlarımı. Aklıma nereden gelmişti bilmiyordum sadece sormak istedim. Sena ve Sergen birbirini sevmezken ve evlenirken nasıl olur da Büşra ve o evlenmezdi.
‘’Çınar... neden Büşra’yla evlenmedin? Sena ve Sergen...’’ Cümleyi nasıl tamamlayacağımı bilmezken ona baktım. Özel hayatı olabilirdi ama onu geriye iten şey neydi bilmek istiyordum nedensizce. Arkası dönük olan adam adımları durmuş bedenini bana çevirmişti.
‘’Birbirimize aşık değildik.’’ Kaşlarımı çattım. Büşra hiç de öyle görünmüyordu bugün gördüğüm kadarıyla başımı salladım. ‘’Sen değil belki ama Büşra için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.’’ Çınar gerildi. Yüzüne oturan ifadeyi izledim bir süre. ‘’Yanlış görmüşsündür.’’
‘’Çınar ben ne gördüğümü biliyorum, hiç mi bir şans vermedin ona.’’ Sena’nın durumu aklıma geldi. Aşık olmamıştım hiç ama Sena fazla acı çekiyordu belki de Büşra da acısını çekiyordu.
‘’Evliliğin yürümesi için önce saygı olması gerek Alev. Saygısı olmayan bir insanın sevgisi de olmaz.’’
Derince bir nefes aldım ve yanına adımladım. ‘’Sena ve Sergen gibi mi? Sergen’in bu evliliğe hiç saygısı yok gibi.’’
‘’Öyle Alev. Tek taraflı aşığın sevgisi yetmeceği gibi, tek taraflı saygı da olmaz. Ya hep olursun ya da hiç.’’
‘’Hiç mi denemedin Çınar onu sevmeyi.’’ Aklım almıyordu. Kıt mıydım neydim ona bile karar veremiyorum.
‘’Denememiş olsaydım hayatımda sen olmazdın Alev.’’ Dedi ve gitti. Son sözleri bunlar olurken arkasından öylece baktım. Şair burada ne söylemek istemiş acaba? Ne diyordum ben. İyice aklımı yitiriyordum. Şaşkınlıktan ne düşüneceğimi bilmezken sandalyelerden birine oturdum. Ne demek hayatımda sen olmazdın? Neler oluyor? Ortalıkta anlamadığım bir şeyler dönüyordu ama dur bakalım çıkar nasılsa ortaya o yemeğin yanık kokusu.
..........
Genç adam çalışma odasında oturmuş gelecek olan haberi dört gözle bekliyordu. Odasında bir ona yana bir bu yana gidip gelirken telefonunu cebinden çıkartıp adamı Cengiz’i aradı. Koridor da yankılanan zil sesiyle kulağından telefonunu çekip kapattı. Peşi sıra odasının kapısı tıklandığında gir komutunu verdi. İçeri giren Cengiz başıyla selam verdi önce ve yaptığı araştırmaları söyledi.
‘’Metin Bey, Alev Hanım yaklaşık bundan altı ay önce ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde bir klinikte tedavi görüyormuş. Kim çıkarmış ve nasıl çıktığı bilinmiyor.’’ Adamı sözlerini bitirdiğinde kaşlarını çatmıştı. Nasıl böyle bir şey olabilirdi. Şaşkındı. Aklına dolan düşüncelerini bir kenara koydu ve hışımla koltuğuna oturdu. Eline aldığı kalemini parmaklarının arasında oynatırken duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu.
‘’Bu nasıl mümkün olur Cengiz. O kadın aklınımı yitirmiş.’’ Demek ona kafa tutması bu yüzdendi kadın öyle bir duruma düşmüş ki karşısında kimin olduğunu umursamadan deli cesareti gösteriyordu. Metin nedensizce rahatsız oldu bu durumdan. Alev ne yapmış ne etmiş yine dört ayak üstüne basmıştı. Madem kendisine bu kadar deli cesareti gösteriyordu ona kendi diliyle cevap verecekti. Üstüne gidecekti. Travmalarının üzerine gidecekti ki kim olduğunu hatırlasın ve ona eskisi gibi hizmet etsindi. Keyifle arkasına yaslandı. Bir an tanıdığı kadının değiştiğini sanmıştı ve yanılmıştı. Alev artık bir deliydi demek. Hem de zır deli. Güldü.
‘’Cengiz, Cengiz bu kadın var ya hep dört ayak üstüne düşüyor. Başka ne öğrendin?’’ Cengiz patronunun dediğiyle kaşlarını çatmıştı ne demekti dört ayak.
‘’Yok başka Metin Bey. Hakkında o kadar şey sınırlı ki ulaşabildiklerim bunlar ama siz merak etmeyin ben bu kadının açığını yakaladığım an size bildireceğim araştırmaya devam ediyorum.’’
‘’Yaptığı kazayla ilgili hastane kayıtları var mı?’’ Metin farkında olmadan sorduğu soruyla dilini ısırdı. Cengiz her ne kadar yanında çalışıyor olsa da hiç bir adamına yaptığı sınırlı pisliklerden bahsetmezdi. Cengiz’e de boş bulunmuştu ama şimdi düşünce de pek bir gizlilik göremedi ve ona baktı.
‘’Bundan iki sene öncesine kadar Alev bir suikasta kurban gitti ama gördüğüm kadarıyla gitmemiş hala yaşadığına göre.’’ Bu dediklerine güldü usulca. Bu inatçı kadının hayatından vazgeçmediğini görmek onu mutlu etmişti. Üstelik hafızasının bir kısmı yok sayılırken. Cengiz duyduklarıyla dudakları aralanırken şok olmuştu. Aklında tek bir soru vardı kim yapmıştı bunu? Patronu sinsice gülerken yakalamıştı onu. O muydu yoksa? Metin sanki adamının aklında ki soruyu duymuş gibi cevapladı.
‘’Ben yaptırdım bu kazayı. Son zamanlarda çok ayağıma dolanıyordu. Onu ortadan kaldırmak istedim ama başaramadım sanırım. Olsun böyle daha iyi sanki. Ama hafızasını tekrar geri kazanırsa var ya işte bu benim sonum olur. Çünkü ipuçlarını birbirine bağlarsa benim yaptığımı anlar. Şimdilik istediğimi alana kadar bir şey bilmemesi gerek.’’
Cengiz duyduklarıyla şok olurken yerinde rahatsızca kıpırdandı. Bu bilgiyi aklının en önemli köşesine not etti. Çünkü iki senedir ilk defa Alev hakkında düzgün bir şey öğrenmişti. Cebinde ki telefon da sanki hissetmiş gibi titredi. İyi ki odaya gelmeden önce sessize almıştı. Telefon titreşimini bastırmak için öksürdü. Aklı son duyduklarındaydı. Yutkundu.
‘’Şimdi beni iyi dinle Cengiz eğer ki Alev bir şeyler yaparsa haberim olsun. Her adımını takip etmeni istiyorum diğer adamlara da söyle bu deli kadın bana el kaldırsa bile kimse ona dokunmayacak onun cezasını ben kendim vereceğim.’’
Metin kendinden emin bir şekilde konuştuğunda bütün yetkiyi eline almıştı. Geçen yaptıklarının cezasını çekmişti ama çekmeye devam edecekti. Bilmediği bir şey vardı ki Metin ne yaparsa yapsın Alev yapacağı çılgınlıklardan asla vazgeçmeyecekti. Sonuna kadar savaşıp kendi bildiğini okuyacaktı. Cengiz aldığı talimatla kafasını salladı. Metin şimdiden yapacaklarını kafasında tartıyor ve keyifleniyordu.
‘’Şimdi gelelim bugün ki saldırıya. Neler oldu?’’ Cengiz boğazını temizledi. Yaptıklarından şimdiden pişmandı. Bunun hesabını misliyle ödeyeceğini bildiğinden derin bir nefes aldı.
‘’İstediğiniz şekilde Alev Hanımı’ı takip ettim ve ona saldırdık. Tek başınaydı yemek yediği yerde. İstediğiniz gibi de onu kolundan vurdum. Kim olduğumuzu görmedi yüzümüzde maske vardı.’’ Bunları anlatırken rahat davranmıştı ama içi içini yiyiyordu. Kadını vurmadan önce bakışlarını unutamıyordu. Kırılgan ve yıkılmıştı. Alev’den başka kimse zarar görmemişti. Hedef kadındı ve çevresine zarar vermeden onu vurmuşlardı. Amaçları göz dağı vermekti. Metin her defasında farklı yönden kadına saldıracak ve sanki birden çok düşmanı varmış gibi algı yaratacaktı.
Hangi sahte düşmanı onu öldürürse artık. Metin duyduklarından memnun olmuşcasına güldü. Alev onunla oyun oynamayı bırakmayıp boyun eğmediği sürece uğraşacaktı. O durmazsa Metin de durmayacaktı. Her fırsatta saldıracak onu yaralayacaktı.
‘’İşinin başına dön Cengiz. Hatta şimdi evine bile gidebilirsin. Çok yıprandın bir kaç gündür.’’
Cengiz başını sallayıp odadan çıktı. Başına giren ağrılar hepten onu yormuştu. Cebinden çıkardığı paket sigarasını elinde çevirdi ve içinden bir dal çıkartarak yaktı. Bahçeye giden adımları sekteye uğrar gibi olmuştu. Koca bahçede dizilen arabaları gördüğünde aklına bir kaç gün öncesi gelmişti. O kadının pislik patronunun üzerine araba sürdüğünü hatırladığında sırıttı. Deli kadın diye geçirdi içinden. Bu küçük anı bile keyfini yerine getirirken sigarasını içti usulca. Hafiften çiseleyen yağmurun altına karışarak dış kapıdan dışarı attı kendini. Her zaman boş duran köşede şimdi beyaz renkte bir araba duruyordu. İçini göremiyordu ama kim olduğunu çok iyi biliyordu.
Kendi arabasına binerken giden arabayı takip etti. İkinci sigarasını yaktı. Radyoyu açıp slow parçalar çalan kanalda durdu. Bir yandan çalan şarkılara eşlik ediyor diğer yandan parmaklarıyla ritim tutuyordu direksiyonda. Beyaz araba hep buluştukları yerde durduğunda radyoyu kapatıp biten sigarasını açık camdan dışarı attı. Beyaz arabanın kapısı açılıp da inen adama bakışları döndüğünde yutkundu. Cengiz kendi kapısını açarken elleri cebinde onu bekleyen adama bir bakış atmıştı. Açık kahve gözler ona bakarken yanına adımladı. Tam karşısında durduğunda yüzüne inen yumrukla sendelendi.
‘’Çınar...’’ Diyen adamı dinlemeden yakasına yapıştı. ‘’Bunu Metin mi yaptı?’’ Dedi dişlerinin arasından. Başını sallayan adamı geri iterek arkasını döndü. Alev’in vurulmuş anını unutamıyordu. Beyaz elbisesinde ki kanı gördükçe kendine kızıyordu. İlk günden söz vermişti ona zarar görmeyeceksin diye ama sözünde duramamıştı.
‘’Ne istiyor bu pis herif!’’ Cengiz patlayan dudağını sildi. Fena bir yumruk yemişti. ‘’Sakin olsana lan!’’ Diyen Cengiz de sinirliydi. Zaten pişman olmuştu o kurşunu sıktığı için. Başka adama da yaptırabilirdi. Eğer yapmasaydı adamlardan biri mutlaka onu ispiyonlardı.
‘’Nasıl sakin olayım lan! Kadın gözümüzün önünde vuruldu üstelik kimse korumadı onu. Ben böyle işin...’’ Çınar kendi kendine küfrederken ellerini saçlarının arasından geçirdi. Cengiz derin nefesler alırken böyle işe bulaştığı için sağlam bir küfür attı kendine.
‘’Lan sen demedin mi gerekirse kadını vur çekinme diye?! Ne değişti lan aylardan sonra!’’ Cengiz başta kendisine gelen adamın ilk sözlerini hatırladı. Elin titremesin demişti şimdi ne olmuştu.
‘’Eğer bir açığını bulursak çekinmeden zarar verecektik! Kadın ne yaptı şimdi de vurdun onu!’’
‘’Ben her iki türlü de emir kuluyum lan! Metin dedi ve yaptım. Bitti.’’
‘’Sen bize çalışıyorsun Cengiz kendine gel! Benden başka kimseden emir alamazsın!’’
‘’Ne yapayım açığa mı çıkayım üstelik Alev de ortaya çıkmışken! Ne güzel bir kaç ay önce istifa edecektim. Nerden çıktı bu kadın mevzusu? Bir de koruyacakmışım onu! Hadi lan oradan!’’
Cengiz burnundan solurken arabasının kaputuna yaslandı. Biraz önce söndürdüğü sigarası ona yetmezken bir tane daha yaktı. Sessizlik çöken ortam da rüzgarın uğultuları baş gösteriyordu. Çınar da arabaya onun yanına yaslanırken bir sigara yaktı.
‘’Bunu işte yapma lan! Kafam çorba olmuş durumda zaten.’’ Cengiz sigarasının dumanını dışarı üfledi. İki sene önce Alev kayıplara karıştığında Metin’e ulaşmış ve onun yanına görev niteliğinde yerleşmişti. Maksat kadının yerini öğrenmekti ve adamın bir şey bilmediğine karar verdiklerinde neredeyse vazgeçiyorlardı bu işten ta ki Alev bulunana kadar. Her şey yeniden başlamıştı ve Cengiz bu oyundan sıkılmış ve bıkmıştı. Çınar peşini bırakmıyordu.
‘’Daha ne kadar devam edecek Çınar. Ne kadından ne de adamdan tek kelime koparamıyoruz.’’
‘’Biraz daha sabır kardeşim biraz daha.’’
‘’Selim’i bulmadan durmayacağız değil mi?’’ Çınar bıkkınlıkla nefes alıp başını salladı. Cengiz ise bugün olanlar aklına gelirken yanında ki adama döndü.
‘’Metin bundan iki sene önce Alev’in canına kastetmiş. Kaza yaptırmış kıza.’’ Cengiz sakindi fakat içinde fırtına kopuyordu. Çınar duyduğu cümlelerle elinde sigarasıyla duraksamıştı. Sakince yanında duran adama döndü. ‘’Nasıl?’’ Dediğinde sesi mırıltılı çıkmıştı.
‘’Bildiğin kadını öldürmek istemiş ama başaramamış kendi söyledi bugün it herif!’’
Çınar duyduklarını hazmedemezken yerinde öylece kalmıştı. Acaba onu bu yüzden mi bulamamışlardı. Hiç bir yerde kaydı ve ismi geçmiyordu. Onu hastaneye bir hafta önce yatırıldıktan sonra bulmuşlardı. Bu zamana kadar neredeydi? Kaza geçirmişse kim onu tedavi ettirmişti. Çınar aklına dolan soruların cevaplarını tek bir kadında olduğunu biliyordu. Cevap istiyordu sadece ve artık sonuca bağlanmayı. Sigarasını söndürüp arkasına bakmadan aracına bindi ve cevabını bilen tek kadının yanına sürdü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |