5. Bölüm

5. Bölüm

MURAT AYMAN
ayman01

Kalabalık caddeye ulaşıyorum sonunda.

Caddenin can alıcı yerinde ışıl ışıl parlayan, uzunca, alımlı ve heybetli bir nesne dikkatimi çekiyor, zaten bu kadar ışığın yanıp söndüğü bir şeyi fark etmemek imkansız olurdu. Yaklaştıkça heybeti artıyor ve adeta tüm yıldızlara meydan okurcasına parlıyor. Ne olduğunu çözmeye çalışıyor ve adımlarımı sıklaştırıyorum. Etrafında yer yer toplanıp dikkatlice bakan insanlar var ve ilgileri tamamen bu heybetli ve ışık saçan nesneye hapsolmuş durumda. En tepesinde kırmızı bir ışık yanıp sönüyor, gök yüzüne mesaj verir gibi bir hali var. Heyecan ve merakla yaklaşıyorum, iyice yaklaşınca bunun ışıklar ve renkli yağlı kağıtlarla süslenmiş bir ağaç olduğunu anlıyorum. Gelin gibi süslenmiş, etrafına ışık saçan bir gelin. Yaklaşık 5 metre uzunluğunda ve nerdeyse gövdesi, yaprakları ve dalları tamamen ışık ve kağıtlarla kaplanmış. Ağaç, ağaç olmaktan çıkmış, insanları geceleri eğlendiren bir palyaçoya dönüştürülmüş. Siz bakmayın gelin dediğime, o ağaç olan özelliklerinin yok sayıldığını görmeden önceydi. Bu haliyle , zorla palyaçoluk yaptırılıyor gibi. Konuşmak istedim, ona bunu neden yaptıklarını sormak istedim ama nafile. Çünkü, bende bir insanım ve bu ağacın artık insanlarla konuşmak isteyeceğini sanmıyorum. Etraftaki kalabalık, ağaçlara karşı özel ilgisi ve sevgisi olan bir kalabalık değil. Onlar, ağacı boğan bu ışıklardan keyif duyan, sırf kendi görsel güzelliklerini yaşamak için burada durup zavallı ağaca bakan birer cellat. Belki de zavallı ağaç, utancından tüm canlılığını yitirmek istiyordur, belki de sesimizi duyup, hepimizi görüyordur hatta belki de utancından gözlerini bile kapatmıştır. Her ışık yansımasında biraz daha ölüyordur belki de, insanlar önünde neşeyle onu seyrederken. Kökün toprakta olsa da , insanoğlu yüzeydeki her parçanı , kendi menfaati için kullanmaya bayılıyor dedim içimden ağaca bakarak ve özür dilemeye bile utanarak yürümeye başladım, içimde annemi hatırladığım zamanki acıyla. Yaşlı adam ve genç olanı yine belirdi yanımda. İkisi de ellerini omuzlarıma atıp beni aralarına alarak yanımda yürümeye başladılar. Bir ağacı süsleyip, ışıklandırıp, geceye görsel bir eğlence yapmaları değildi aslında kızdığım şey. Bir ağacın, bile ne kadar fedakar olabileceğini, çoğu insanın anlayamıyor olmasına kızıyordum. Doğal haliyle zaten harika görünüyor olması, yetmiyor demek ki, onunda elinden bundan başkası gelmiyor işte.

Yürüdükçe, karşımdan ağaca doğru heyecanla gidenleri görüyorum. Birkaç dakika etrafında dolanıp, belki bir iki fotoğraf çektirip , onu hiç anlamadan yollarına devam edecekler.

Yaşlı adam ve genç adam halen yanımda yürümekteler. Bu durum artık beni şaşırtmıyor ve herhangi bir tehlike de hissettirmiyor, bilakis sanki yanımda olmaları bana huzur veriyor artık. Yıllardır, zihnimde misafir ettiğim bu iki adam, artık ömürlük arkadaşlarım.

Yaşlı olan, yine hiç hareket etmeden bana, ağaç için neden bu kadar üzüldüğümü soruyor. Netice de onun bir ağaç olduğunu, kökünün sağlam olduğunu söylüyor.

Sorunun hafif olduğunu düşünüyorum. Sakallarının ağırlığı bile bu hafif soruyu sormaya müsaade etmezken, bu soruyu sorma maksadını düşünüyorum cevap aramadan önce.

Aklıma Ladin Ağacımın anlattığı hikayeler geliyor. Bu hikayelerde bilge kişiler, öğrencilerini sınamak için, onlara çokta etik olmayan konularla ilgili basit sorular sorup, onların verdiği cevaplara göre içinin temiz olup olmadığını öğrenirlermiş. Bu yolla da gidecekleri yolu, alacakları dersi belirlerlermiş. Örneğin, başkasına ait bir küp altın bulsan, altının sahibi bile onu kaybettiğinin farkında olmasa, ve fark ettiğinde bile o altının sende olduğunu anlamasa, ve sende olduğu hiç bilinmeyecek olsa, onu sahibine verir miydin?

Öğrencisinin vereceği cevapla da , onun kişiliğinin ne durumda olduğunu anlarmış.

İşte, yaşlı adamın sorusu da bana hikayede ki bilge kişinin sorusu gibi geldi. Neden üzüldüğümü hatta neden kızdığımı ona anlatacak duygularımı gözden geçirdim önce.

Bir ağacın, normal zamanlarda farkında olmayıp, dallarının ve yapraklarının güzelliklerini görmeden önünden geçip gidenlerin, her yanını ışıklarla ve renkli kağıtlarla kaplayıp, onu ağaç olmaktan çıkarttıktan sonra ona ilgi gösterdikleri için kızdım ve üzüldüm , onların ağaca değil, ışığa gelmelerine kızdım, gün doğunca cazibesini kaybedecek ve yüzüne bile bakmayacak olmalarına kızdım.

Verdiğim bu cevaplarla, biraz fazla tepki göstermiş olmalıyım ki genç olan omzuma sıkı sıkı sarılıp sakin olmamı söyledi.

Cevabımı alan yaşlı olansa, o ağacın diğer ağaçlardan daha çok özen gördüğünü, daha dikkatli ve daha korunaklı bir durumda olduğunu söyledi. Sırf bu yüzden daha çok bakım yapılıyormuş.

Bu daha da korkunçtu aslında benim için. Onu asla bir ağaç olarak görmüyorlar ona bakım yapanlar. O belediyenin gözünde, üzerine ışıklar takılıp gecenin karanlığında, o ışıkların yanıp sönmesi için beslenen bir platform olmuş. Dünyaya bir ağaç olarak gelip, dallarında hiçbir kuşun yuva yapmadığı bir yaşamın içinde olmak , onun için üzücü olmalı. Bu haliyle üretmiyor, hayal bile kuramıyordur. Ladin Ağacımın bu halde olduğunu düşündüm bir an. O izin verse ben izin vermezdim herhalde böyle bir şeye.

Bazen, geceleri odamın ışığını kapatıp gök yüzünü izlerim. Gecenin karanlığında milyonlarca yıldız bulunduğumuz yerin aslında ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu anlatır bana. Bulundukları uzaklık bile basit yaşamamız ve sevgiyle kalmamız için bir sebep aslında. Gidemeyeceğimiz kadar uzak olan bu yıldızları, oturduğumuz yerden görebiliyor olmamızın , nasıl bir mucize olduğunu anlamıyoruz bile. İçinde bulunduğumuz bu mucizenin farkına varıp tadını çıkartmak varken, bizler belki bir süre sonra önemi bile olmayacak suni sorunlar yaratıp hayatı kaçırmaya devam ediyoruz.

Bu düşüncelerle yürümeye devam ederken, yaşlı ve genç adamların yanımda olmadıklarını fark ediyorum. Akşamın getirdiği karanlıkla , tüm duyguların işleyişi de değişmiş gibi. Caddedeki dükkanlar yer yer dolu, bazılarıysa artık kapanmak üzere hazırlık yapmaya başlamış ve bazıları da akşam olduğu için açılıyor gibi. Özellikle gece hizmet veren lokantalar bunlar. Sanki, kimsesizlerin mutfağı gibi.

Işıkların altında yürümek, gündüze göre farklı hisler uyandırıyor bende. Gündüzün güveni ve saflığı yok şu anda. İnsanların yüzüne bakıyorum ancak ışıklar, düşüncelerini görmemi engelliyor. Yüz ifadelerine makyaj yapmışlar sanki ve herkes aynı gibi görünüyor gözüme.

^Gece olunca, herkes yüreğiyle baş başa kalır ve herkes derdi kadar yaşar geceyi^ derdi Ladin Ağacım. Bir gece beni penceremde yıldızları seyrederken görmüş, o günün sabahında söylemişti bana bu sözü. Çok sevmiştim bunu. Gece kimine kabus, kimine dinginlik verir. Kimsesi olmayanlar istemez belki gecenin olmasını, ya da yüreğiyle yüzleşmek istemeyenler. Ağır gelir gecenin yüze vurdukları. An gelir kapılar konuşur, an gelir duvarlar haykırır. Ne yatak yataktır o an ne de yastık başına hafif gelir.

En çok gece özleriz, en çok gece bekleriz ve gece söyleriz kendimize gündüz söylemeye korktuğumuz sözleri. Koskoca yalnızlıktır gece , çaresiz kaldığımız zaman dilimi genelde geceye denk gelir. Bazen de gece aşık oluruz, gündüz vakit bulamadığımız için. Göz yaşlarımız geceye dayanamaz süzülür gider. Gündüz ağlamak ayıp ta gece ağlamamak daha da ayıpmış gibi genelde geceye biriktiririz göz yaşlarımızı. Kutlamalarımızı da geceye saklarız tabi. Gündüz de doğsak gece kutlarız doğum günümüzü. Sanırım duygularımızın en yoğun halinin geceye daha çok yakıştığını düşünüyoruz.

Henüz gece olmasa da , karanlığa bulanmış bu cadde de yürümeye devam ediyorum.

 

 

Bölüm : 14.12.2024 23:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...