7. Bölüm

7. Bölüm

MURAT AYMAN
ayman01

Arif Abi ve yanındaki adam kalkıp yürüyüşlerine devam ediyorlar. Bir taksi yanaşıyor tamda Narin Teyze’nin barınağının yanına. O an dikkatini çekiyor ki o köşede 24 saat seyyar taksi duruyor. Belli aralıklarla taksiler değişiyor. Taksici arabasını park ettikten sonra elinde termosla iniyor ve Narin Teyze’ye sesleniyor. Aracının bagajından iki adet tabure çıkartıp birini Narin Teyzeye uzatıyor oturması için. Daha sonra da aracın torpitosundan da iki adet bardak çıkarıyor. Getirdiği termostan çay doldurup ikram ediyor ve çaylarını içerek sohbet etmeye başlıyorlar. Narin Teyzenin konuşmalarını net duyabiliyorum.

-Başladı mı nöbetin? Diyor taksiciye.

-Evet hocam, bu gece benden sonra Cenk ve Yiğit gelecek. Diyor.

Belli ki Narin Teyze duraktaki tüm şoförleri tanıyor ve onların asıl beklediği müşteri değil, gece boyunca Narin Teyze’ye göz kulak oluyorlar. Kutsal bir nöbet onlarınki mahallelerinin en fedakar insanını kollamak , kontrol etmek ve korumak. Gecenin onlar için çok büyük bir amacı olmalı. Narin Teyze’nin sesinde duyduğum enerji insanın kararlılığını pekiştiriyor. Tok bir sesi var ve kelimeler tane tane çıkıyor ağzından. Bir ara kafasını benim bulunduğum yere doğru çeviriyor, göz göze geliyoruz. Kalbim yerinden fırlayacak gibi çarpmaya başlıyor keskin bakışları karşısında. Boğamızda kuş çırpınıyor gibi bir haller olmaya başlıyor. Daha sonra kafasını yavaşça yere doğru eğip taksiciyle sohbetine devam ediyor. Konuşmak, binlerce soru sormak isterdim Narin Teyze ile ama buna imkan olmadığını bildiğimden usulca kalkıp artık karanlık diyebileceğimiz sokakta yürümeye başlıyorum.

Küçücük bir zaman diliminde şahit olduğum bu kadının hikayesi beni oldukça sarstı ve bu kadar güçlü olabilmek gerçekten çok bir marifet olsa gerek. Bakalım Ladin ağacım Narin Teyze’nin bu hikayesini duyunca ne tepki verecek. Bence bilge Ladin bile sarsılacaktır bu kadının gücünü öğrenince.

Etrafa çöken karanlığın etkisiyle, ortalık yavaş yavaş yalnızlaşmaya başlıyor. Kimi evine gidiyor olmanın mutluluğuna bürünmüşken, kimi de gece gezmelerinin telaşına kapılmış durumda. Hemen her çöp tenekesinin yakınında bir grup kedi rızkını arıyor, bazı çöp tenekelerinde ganimet oldukça değerli olsa gerek birbirlerine mırıldayıp kavga etmeye hazır olduğunu bildiren kedilerde var tabi. Gece görüşüne müsait olmayan kuşların cıvıltısı yok artık, hepsi ilmik ilmik örerek kendilerine yuva yaptıkları ağaç dallarında güneşin doğuşunu beklemeye başlamış bile. Doğanın melodisi kesilmiş gibi.

Karanlık, esir aldığı her şeyi sabaha hazırlansınlar diye dinlenme moduna almış gibi. ‘Birbirine zıt olan her kavram, aslında tam da zıddına hazırlar içindekileri’ derdi Ladin Ağacım. Bu da öyle bir zıtlığın arifesi işte. Karanlığı iyi değerlendirirsek ödülümüz aydınlık olacak.

Durağa doğru yürüyüşümü devam ettirirken, içimde yürüyüşümü eve doğru yapmam gerektiği doğuyor. Evet belki uzun sayılabilecek bir yol ancak bunu yapabileceğime inanıyorum ve bunu yaparsam kendimle gurur duyacağımı biliyorum. Bu yüzden hedefim durak olmaktan çıkarak ev oluyor ve ben bu yolu eve kadar yürüyerek kendimi ödüllendirmek istiyorum.

Bu cadde ve sokakların birleşimi beni evime, oradan da annem kokan odama ulaştırdığında kazandığım zaferle ödülüm olan annemi görecekmişçesine hırslanıyorum.

Artık iyiden iyiye karanlığa belenmiş cadde de yürümeye devam ediyorum. Adım seslerimi duyarak yürümekten çok mutlu oluyorum. Yürüdüğümün ispatı olan bu sesler beni daha çok teşvik ediyor buna. Sokak lambaları yolumu aydınlatmak için birbirleriyle yarışıyorlar sanki, her biri yol gösterici gibi dizilmiş ve akşamın karanlığına meydan okurcasına yanıyorlar. Sundukları bu görsel zenginlik, yürümek isteyen herkese bir ilham kaynağıymış gibi rehberlik ediyor. Cadde de halen biraz hareketlilik var, araçlar halen trafiği meşgul ediyor ancak gündüzün coşkusunda değiller. Bazı dükkanlar kepenklerini kapatmış olsa da reklam ışıklarıyla yarın yine açık olacaklarının haberini veriyorlar, kapılarına taktırdıkları yanarlı dönerli ışıklarda bu haberin nişanesi gibi duruyor. Yarının olup olmayacağı bilinmezken , ışıkların yarının olması için bir çeşit dua halinde olduğunu düşünüyorum. Umut vadediyorlar sanki karanlığın bağrında ve güneş doğana kadar özgür olduklarının bilincinde olarak hareket ediyorlar.

Yolum uzun, bunu biliyor ve adımlarımı biraz daha aralıklı atarak yürümeye devam ediyorum. Az ilerde birkaç adet çöp konteynırının bulunduğu köşede bir insan figürü beliriyor. Çöplerin bulunduğu noktadaki sokak lambası biraz zayıf ışık verdiği için net olarak göremiyor olsam da birilerinin bir şeylerle uğraştığı kesin. Az da olsa heyecan ve korku kaplıyor içimi. Biraz sonra onun yanından geçeceğim ve ne olduğuyla ilgili bir bilgim yok. Gittikçe yaklaşıyorum ve genç ve yaşlı adam yanımda beliriyorlar. Birlikte yürüyoruz. Ne olduğunu soruyor bana yaşlı olan. Hiç!hiç bir şey olmadı siz geldiniz diyorum. Bizi sen çağırdın diyor ama ben kimseyi çağırmadım diyorum. Gerçekte hiç ses çıkarmadan yaşlı adamla yaptığımız bu konuşma sırasında genç olan o gördüğüm karartının yanına gidip geliyor. Gülümseyerek omzuma dokunuyor ve bir anda ikisinde yanımda gittiğini fark ediyorum. Neydi şimdi bu? Bir anda nasıl böyle kaybolabiliyorlar bir türlü aklım almıyor. Ladin Ağacım bunun nasıl olduğunu kesin biliyordur.

Bu arada karartıya artık iyice yaklaştığımı fark ediyorum ve sokak lambasının zayıf ışığına rağmen çöpleri karıştıranın bir insan olduğunu görebiliyorum. Belinde henüz ne olduğunu anlayamadığım bir şişlik var, konteynırın arkasında da bir bisiklet direksiyonunu andıran ancak ondan daha uzun ve enine değil boyuna uzayan iki demir parçası beliriyor. İki demir parçasının arasında bir çucal ve altında da yine demirlere bağlı iki tekerlek var. Çöpten bulduğu bazı şeyleri ayıklayıp bu tekerlekleri olan çuvala dolduruyor. Az önce büyük bir plastik şişeyi çıkardı ve çuvala koydu. Artık yan yana sayılabilecek bir konumdayız ve arkasındaki şişlikten bebek ağlama sesi geldiğini duydum. İçim ürperdi bir an, acaba bebeğin orda ne işi var ve bu çöpleri karıştıran kişi bu bebeğe ne yapacak! Diye düşünmeye başladım. İçim öfkeyle doldu. Bir şeyler yapıp, o bebeği kurtarma gerektiğini biliyorum ve sadece bunu düşünüyorum şuan. Bağırıp yardım istemek bebeğe zarar vermeden kurtarmak şuan tek isteğim.

Bebek ağlamasını arttırınca, sırtındaki bezi çözüp bebeği kucağına aldı, yere mi fırlatacak, çöpe mi atacak diye dehşetle beklemeye başladım. Konum olarak onların karşısında duran bir kamyonetin arkasına gizlenerek ne yapacağını izleme başladım. Eğer bebeğe bir zarar vermeye kalkarsa yardım çığlıkları atabilirsem, eğer bunu becerebilirsem ya da çöpe atarsa gidip kurtarırım bulunduğum yerden.

Bebeği kucağında sıkıca tutup kaldırıma oturdu ve ağlayan bebeği göğsüne bastırdı. Ses kesildi, sırtı bana dönük konumda olduğu için tam göremedim. Bir yandan korkuyor bir yandan da öfkeleniyorum ama ne yaptığından emin olmadığım için hiçbir şey yapamıyorum. O ara yoldan birileri geçiyor hızlı adımlarla, onları fark ediyorlar ancak herhangi bir tepki vermiyorlar, şaşırıyorum buna. Kötü bir şey yapılmadığına emin olmadan buradan gitmeyeceğim.

Bir ara sırtı ağrımış olacak ki kalkıyor ve bulunduğum yöne dönüp sırtını konteynere yaslayarak bebeği aynı şekilde tutarak oturuyor. Bebeğin elleri yüzünde gezerken birden başındaki bereyi çekip indiriyor. Altın sarısı saçlar çıkıyor ortaya, ve fark ediyorum ki ben neler neler düşünürken bebeğe meme veriyormuş, annesiymiş. Düşüncelerimin korkunçluğu karşısında kendime hem öfke duyuyorum hem de kendimden utanıyorum. Bebeğe zarar verme ihtimalinin ağır basmış olması ve hiç iyi bir şey de olabileceği düşüncesinin canlanmamış olması benim suçum. Bu suç beni içimde bir hapishanede mahkum eder. Bende cezam neyse çekerim!

Uzaktan izliyorum, dünyanın en güzel anını. Şartlar ne olursa olsun, bir anne yavrusuna cenneti her durumda yaşatır şuan buna şahit oluyorum işte.

Vakit çok daha geç olmadan yürümeye devam etmem gerektiğini bildiğimden uzaktan onları selamlayıp devam ediyorum yürüyüşüme.

Bölüm : 13.02.2025 12:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...