8. Bölüm

8. Bölüm

MURAT AYMAN
ayman01

Karanlık sokaklardaki adımlarım, çevrenin sessizliğine isyan edercesine ses çıkartıyor. Çıkan her adım sesi, bana hayatın içinde olduğumun habercisi gibi. Yolumun üzerinde ne kadar karanlık varsa yürümeliyim, yürümeliyim ki sonunda aydınlığıma ulaşıp, yapmış olduğum bu yolculuğunun zafer kutlamasını yapabileyim. Öyle sıradan bir kutlama olmamalı ama, çok ses getirmeli, aynı zamanda çok şatafatlı olmalı. Annem öldüğünden beri hiç bir şey kutlamadım ben. Onsuz mutlu olmaya bile utandım, mutluysam bile içimde yaşadım, kimseye belli etmediğim duygularımı içimde hapsettim. O kadar kalabalık olduki içimdeki hisler, bazen taşıyamayacağımdan çok korktum. O damda hapsettiğim anne kokusu yardım etti taşımama. Bazen, annemle konuşuyorken buldum kendimi odamda yalnızken. Herkes için ölmüştü ancak ben halen onun benimle olduğunu biliyor ve hissediyorum. Belki de beni bu yolculuğa annem teşvik etti. Bu yolculuk, bir dönüşümün anahtarı gibi ayaklarıma, ellerime yapıştı. Yürüyüşümün temelinde yatan olgu, benim eve vardıktan sonra aynı kişi olmayacağımdır belki de.

Herkesin vardır ya hani içinde biriktirdiği hisler. Bazen susturur, bazen konuşturur bazen de ya ağlatır ya da kaçırır yalnızlığa. Ne yapılması gerektiğine o an beyin değil işte bu hisler karar verir. İstediği şey hangi duyguysa onu yaşatmadan bırakmaz yüreğinin peşini. Kimse de karşı koyamaz zaten, teslim eder kendini. İçimizde bir şeyleri biriktirmemek gerekir ancak, bazen o kadar derine saplanırlar ki, bir anda çıkarmak mümkün olmaz, bir cam kırığı gibi hareket ettikçe de daha derine batınca mecburen içerde kalıp üzerine birde yenileri eklenince birikiyor. Sonunda da bizleri ya mecnun ediyor ya da berduş. Neyse ki, hangisi olacağımıza biz karar veriyoruz. Seçimimize göre evrilip, hayatımıza devam ediyoruz. Kaçmaya, susmaya karar veren duygular olurken, ne olarak kaçacağımıza veya ne olarak susacağımıza bizim karar veriyor olmamız hayatın gerçek ruhunu yansıtıyor. Tıpkı bu caddelerin ve sokakların gece ve gündüz farklı görünmesi gibi. Gece olunca ışıkların büyüsüne kapılarak renkli bir hayata merhaba diyen sokaklar, gündüz kuş cıvıltıları ve insanların telaşlarıyla bambaşka bir görüntüye bürünüyor. Sokaklar buna kendileri karar vermiyor belki ancak, ilahi gücün yansıması üzerlerinde tesir ediyor. Bakmakla, görmek arasındaki ince çizgide boğulmayanlar şahit olabiliyor bu değişime.

Dedemin, gözleri görmeyen bir arkadaşı varmış. Adı Samet. Ladin Ağacım anlatmıştı, gözleri görmeyen bu adam onlarca kitap yazmış. İlk duyduğumda çok şaşırmıştım. Heyecanla, Ladin Ağacıma, gözleri görmeden, nasıl yazabildiğini sorduğumda bana, gözleriyle yazmadığını söylemişti. Buna o zamanlar bir anlam veremezdim. Hiç kimse gözleriyle yazmıyordu elbette ama elleriyle yazdıklarını da gözleriyle görmesi gerekmez miydi? İyi de peki nasıl kitap yazmış olabilir diye uzun uzun düşünürdüm. Ladin Ağacım sabırla benim anlam bulmamı bekleyip, bulamadığımı anlayınca da ‘insanalar, yaşadıklarını bir kalıba sokup, duygularıyla, hissettikleriyle kendi hikayelerini yaratırlar’ demişti. Dedemin arkadaşı olan Samet, sadece organ olan gözünden mahrum ancak, duygularının onlarca gözü ona rehberlik ederek kitaplar yazmasını sağlamış. Gözleri görenler var, hiçbir şey görmeyen, sağır olmayıp hiçbir şey duymayan var. Keşke herkes en az Samet kadar kör olsa diye düşündüm bir an, belki o zaman daha aydınlık görünürdü tüm dünya.

Epey yürüdüğümü fark ediyorum bu arada. Eve yaklaşmadım ancak yolu yarılamak üzereyim. Tenhalaşan şehri, aydınlatma direkleri nöbet tutan askerler gibi bekliyorlar yolun ortasında ve tek tük geçen arabalar sessizliği yırtarak ilerliyorlar. Bir kavşakta bulunan ve kavşağı komple kaplayan bir süs havuzu görüyorum. İçine hapsettiği suyla yolun ortasında duruyor. Kafese kapanmış bir kuş gibi görünüyor havuzun içindeki suvar. Sadece süs olmak için var olmuş, gözünün önünü bile görmeyen kalabalıkların içinde. Belki adres tarif edilirken geçiyordur adı, onun bir süs bile değil, bir mihenk taşı muamelesi gördüğü bir kavşaktır burası. Sınırlarını başkalarının belirlediği bir varlık olmak gerçekten çok zor. Havuzun bulunduğu kavşağı geçip ilerliyorum. Hava yavaş yavaş tatlı bir serinlik yayıyor. Her olay sırasını bekliyor ve bir an bile gecikmeden doğada yerini alıyor. Eve doğru yürümeye devam ediyorum sıram gelince evde olmayı umarak.

Az ilerde sokak lambalarının belirli bir bölümde yanmadığını fark ediyorum. Bir dilimi kesilmiş pasta gibi görünüyor bu haliyle. Yaklaştıkça, karanlık büyüyor. Büyüdükçe, geniş bir mağaraya giriyormuşum gibi hissediyorum. Tam karanlığa girerken yaşlı ve genç adam yine iki yanımda beliriyorlar. Onların adımlarının sesi yok. Gölgeleri de yok zaten. Karanlık yada aydınlık onları etkilemiyor. Ben yalnız olmadığım için içten içe seviniyorum. Bu iki adamın varlığıyla artık huzur bulduğumu fark ediyorum.

Karanlığın en yoğun olduğu noktada yaşlı olan beni durdurup güleç yüzüyle bakarak, bana gökyüzünü işaret ediyor. Ağır ağır kafamı gök yüzüne çevirince gözlerime inanamadığım bir manzarayla karşılaşıyorum. Karanlığın ortasında, yıldızlar, binerce yıldız gökyüzünde yerini almış, sanki ışıktan utanmışlar da, karanlığın verdiği cesaretle dünyayı gizlice izleyen gözler gibiler. Kimi, parlıyor, kimi öylece duruyor. Tüm gök yüzü uçan balonlarla kaplanmış gibi. Bu harika manzarayı biraz durarak izledikten sonra yoluma devam ediyorum iki adamla birlikte. Yürürken ara ara gökyüzüne bakmaktan kendimi alamıyorum. Güneşin, sabah olana kadar gökyüzünü yıldızlara emanet ettiğini düşünüyorum.

Karanlıktan çıkmamıza birkaç metre kala iki adam yine kayboluyorlar. Anlıyorum ki güvendeyim, ve kararlılığım ve eve yürüyüşüm devam ediyor.

 

 

 

Bölüm : 22.02.2025 00:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...