41. Bölüm

FİNAL “PART 2”

Ayşegülcee
aysegulcee1

 

Allah'a emanet ettiği birini bir daha görmeden ölmezmiş insan. Ben onları Rabbime emanet etmiştim.

🌺

Bizim evimizin büyüğü Murat amcamdı ama yükünü Cihat abim yüklenmişti. Onun emeğini, çabasını, fedakarlığını hatta bizim için sevdasından vazgeçişini asla unutamazdım.

Beni Buket'ten ayırmaz öksüz olduğum için üzerime titrerdi. Nasıl ödeyebilirdim ki hakkını?

Önce Nuh'u gördü ve elindeki baltayı yavaşça yere bıraktı. Onlara biraz daha yaklaşıp beni göremeyecekleri bir yere geçtim. Ömer'e bakıyordu merakla. "Abiciğim!"

"Abim." Nuh'a sarıldıktan sonra Ömer'i işaret etti. "İkinci bir Mehmet vakası mı Nuh?"

"He vallahi abi. Bu bizim ailenin kaderi galiba. Dağda buldum."

Cihat abim afallamış bir halde Ömer'e dikkatle baktıktan sonra gözlerini açıp kapadı acıyla. Sanırım aradaki benzerliği fark ediyordu yavaş yavaş. Ömer babasının kopyasıydı neredeyse. "Nuh!" Sesi öyle acı doluydu ki kendimi durduramıyordum. "Nuh bu kim?"

Cihat abim Ömer'in önüne dizlerinin üzerine düştü. Ağlamaya başladığını görünce Nuh'ta abisinin yanına çöktü. "Sana Ömer Ali'yi getirdim amcası."

Önce güldü Cihat abim. Elini kolunu nereye koyacağını bilemez bir haldeydi. Hem ağlıyor hem gülüyordu. Eliyle kalbini tuttu. "Nuh kalp krizi geçirtme bana. Ne diyorsun lan sen? Menekşe'yi mi buldun? Kafayı yiyeceğim kim bu çocuk?"

"Buldum abi," dedi. "Menekşe'mi buldum."

Arkalarından gelen tabak seslerine doğru döndük üçümüzde. Nazlı elindeki tabakları düşürmüştü yere. "Me-Menekşe'yi mi buldun?" Kırıklar sağa sola dağılırken onların dağılışı yüreğimi parçalamıştı.

Koşarak yanlarına geldi. "Nuh ne diyorsun sen?" Ömer'i görünce elini ağzına kapadı. "Aman Allah'ım bu gerçek mi?" Nazlı hıçkırarak ağlamaya başlayınca daha fazla duramadım yerimde.

"Nuh," dedi Cihat abim. Sesindeki mahcubiyetin sebebi belliydi. "Affet bizi aslanım. Söyleyemedim ben Menekşe'nin hamile olduğunu."

"Affedilecek bir şey yok abi. Menekşe'min yokluğuna zor dayandım. Bir de karnında bebeğimizle başına gelenleri bilseydim yaşayamazdım."

Cihat abim başını önüne eğerken yavaşça onlara doğru yürümeye başladım. Tansiyonum düşmüş olmalıydı çünkü başım dönüyordu. Bacaklarımda derman kalmamıştı. Yürüyemiyordum.

Bahçe kapısından girince üçü de aynı anda bana baktı. Nazlı da sarsak adımlarla bana doğru gelirken hayal görüp görmediğini anlamaya çalışıyor gibiydi. "Hayır ya! Menekşe bu sensin!"

"Nazlı..."

Yürürken bir anda ağlayarak dizlerinin üzerine düşünce güçlükle ona ulaşabildim ve önünde diz çöküp sarıldım. "Aman Allah'ım bu sensin."

"Benim," dedim. İkimiz de hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk. "Geldim canım arkadaşım."

Buket'in sesini işittim sonra. Koşarak bahçeye çıkarken korkudan delirmiş gibiydi. "Abi ne oluyor?" Arkasından Beste çıkınca ellerimi ağzıma bastırdım. Ne kadar da büyümüştü benim minik kuzum.

"Beste'm!" Kollarımı iki yana açtım. Beni görünce gözleri kocaman olmuştu. Sekiz yaşına girmişti ama Unutmamıştı beni. Canım Beste'm unutmamıştı abasını. "Abacığım."

Göğsü hızlı hızlı inip kalkmaya başlayınca ona doğru koştum. Gözlerinden yaşlar boncuk boncuk dökülmeye başlamıştı. "Ablam..." Boynuma öyle bir sarılışı vardı ki. Kalbi kuş gibi çırpınıyordu. "Geldin!"

"Geldim bebeğim," dedim. Saçları upuzun ve sapsarıydı. Boyu benim boyuma yaklaşmıştı neredeyse. "Benim minik bebeğim genç kız olmuş ama..."

Beste'ye sarılırken bakışlarım bize donmuş bir halde bakmaya devam eden Buket'e kaydı. Dudakları aralıklıydı. Nefes almıyordu sanki. Cihat abim de donup kalmıştı Buket gibi. Ne olduğu yerden kıpırdayabiliyor ne de konuşabiliyordu.

"Buket," dedim. Beste'den ayrılıp ayağa kalktım. Yaprak gibi titreyen bedenine dokundum. "Buket bir şey söyle."

Neler olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi donuk bakışları. "Şaka!" Elini yumruk yapıp ısırdı. "Menekşe..." Delirmiş gibi başını hızlı hızlı sallarken bir anda sendeledi. Neyseki Nuh düşmeden tutmuştu. "Abi Menekşe!"

"Abim Menekşe evet," dedi Nuh. "Buldum onları."

"O-onlar..." Sımsıkı sarılınca kendini sıkmayı bıraktı ve hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladı. Yüzünü, saçlarını, ellerini öptüm. Ruh gibi sadece beni izliyordu. Baktı, baktı ve bir anda ağlamaya başlayınca kollarını kaldırıp o da bana sarıldı. "Oyyyy Menekşe."

"Buket!" Yüzünü tuttum. "Nuh bir kolonya falan getirin." Buket sinir krizi geçiriyordu. Bu ona Çiçek yengemin cenazesinden sonra miras kalmıştı. Annemi düşünemiyordum şu an. Buket böyleyse o kim bilir beni görünce ne hale gelecekti. "Buket beni duyuyor musun?"

Nuh kucağına alıp eve sokunca hepimiz peşlerinden içeri girdik. Odasına götürdü ve yatağına yatırdı. İlacını içirince nefes alışı normale dönmüştü.

Buket odasında yarı baygın yatarken Sevda abla ve amcam Nuh'un telefonda haber vermesiyle eve gelmişlerdi. Buket kadar olmasada amcamın da tansiyonu inip çıkmıştı ilk gördüğünde.

Şimdi ise kucağında Ömer'le koltukta oturuyordu. Kimse konuşmuyordu. Soru sormaya korkuyorlardı. Odada sadece Ömer'in soruları ve amcamın fısıltıyla ona verdiği cevaplar duyuluyordu.

"Allah'ım sana şükürler olsun," dedi Sevda abla Ömer'i öperken. Gidip gelip onu seviyordu. "Bugünleri de gördük ya. Daha ne isterim Rabbimden?"

"Kurban olurum seni verene," dedi amcam. "Dünyaları getirdin bana Nuh." Elinde olsa içine sokacaktı Ömer'i.

"Ben bir Buket'e bakayım." Ayağa kalkıp odasına giderken Nazlı Mehmet'in yemeğini önüne bırakıp peşimden geldi.

Kapıyı yavaşça açıp içeri girince o da gözlerini açtı. Sakinleştiricinin etkisi geçmişe benziyordu. Bana bakıp yeniden ağlamaya başlayınca yatağın kenarına oturup sarıldım. "Buket!"

"Menekşe affet bizi."

"Saçmalama Buket. Nereden bilebilirdiniz böyle bir şey olacağını. Lütfen böyle yaparak beni de üzme."

"Elimde değil," dedi. Nazlı da yanıma dizlerinin üzerine çöktü. O da kendini suçlayıp durmuş. Kimse tahmin edemezdi o gün o lavaboda başıma böyle bir şey geleceğini. "Menekşe kim bilir neler yaşadın?"

"Kolay değildi ama ben unutmak istiyorum Buket. Siz de öyle yapın lütfen. Bunları konuşmak geçmiş için ağlamak bize bir şey kazandırmayacak. Unutmaktan başka çaremiz yok." Elinden tutup ayağa kalktım. "Hadi gel Ömer Ali ile tanış. Sonra annemi görmem gerek Buket. Senin bu halin beni korkuttu ama daha fazla dayanamıyorum. Çok özledim onu."

"Yengem delirecek," dedi Nazlı. "Vallahi yüreğine inecek."

"Allah korusun Nazlı. Korkutma beni nolur."

"İlaçlarını falan yanına alın. Ben de geleyim olmadı. Son zamanlarda sürekli tansiyonu oynuyor zaten."

Nuh'a baktım endişeyle. "Ben önden gideyim Menekşe."

Nuh Nazlı ile birlikte aşağıya inince Buket'in yanına yaklaştım. Amcamın kucağındaki oğlumun önünde diz çökmüş onunla konuşuyordu. Benimse aklım Süheyla annemdeydi.

Nuh ve Nazlı evden çıkalı on dakika olmuştu. Asiye'nin yanına oturup elini tuttum. "Çekinme olur mu Asiye. Lütfen rahatsız olma."

Gülümseyerek elimi sıkınca ayağa kalktım. Daha fazla bekleyemediğim için evden çıktım. Evimize doğru yürürken kalbim acıyla çarpmaya başlamıştı. Hem acı hem özlemle. Bahçemizdeki kuru güllere baktım. Viraneye dönmüştü üç yılda. Kapıya doğru yaklaşınca annemin bağırtısını işittim. "Kızım!" diye bağırıyordu. "Kızımı getirdin de hani nerede benim yavrum?"

"Yenge Allah aşkına şu ilacını iç."

Kapıyı itince kendiliğinden açıldı. İçeri girerken kalbim yerinden çıkacaktı sanki. Düşmemek için duvarlardan destek aldım. Sakin kalmaya çalışıyordum. Güçlü durayım ki annem de güçlü olabilsin.

Evimizin o kendine has özlediğim mis kokusunu içime çektim. Kına kokuyordu. Annem ellerine kına yakmıştı. Elimin tersiyle yanağımdan kayan bir damlayı sildim. Bir daha bu eşikten içeri giremem sanıyordum. Olmazları olduran yüce Rabbim sana şükürler olsun yine evimdeyim.

Mutfak kapısından içeri girer girmez yaşlı gözleri beni buldu annemin. Gözlerini hızlı hızlı kapatıp açtı. Başını sol omzuna yaslayınca koşup boynuna sarıldım. "Annem!"

Sesimi işitince o da bağırarak ağlamaya başladı. Nazlı bizimle beraber ağlarken Nuh izlemeye dayanamadığı için bir hışımla mutfaktan çıktı. "Yavrum..."

"Annem çok özledim seni."

"Neredeydin annem, nerelerdeydin sen?"

"Geldim işte bak," dedim. Öyle sıkı sarılıyordu ki sanki yine kaçıp gidecekmişim gibi. "Yine beraberiz eskisi gibi."

"Ne adaklar adadım ben. Ne dualar ettim." Dakikalarca doya doya öptü kokladı beni. "Allah biliyor ya öldüğüne hiç inanmadım yavrum. Ana yüreği işte. Hissediyordum. Hep bir yerden çıkıp gelecekmişsin gibiydi."

"Annem," dedim. Kınalı avuçlarından öptüm doya doya. "Tanışman gereken küçük bir adam var."

Gözlerime merakla baktı birkaç saniye. Sonra anlayınca yeniden ağlamaya başladı. Bu kez hem ağlıyor hem gülüyorduk. Birkaç dakika sonra Nuh kucağında Ömer'le mutfak kapısından girince annem oturduğu yerden ayağa fırladı. "Buket halasından zorla aldım anneannesi."

"Aman Allah'ım!" Elleri dudaklarının üzerinde bana döndü. "Menekşe bu..."

"Torunun annem."

Ömer, ilk başta annemin kucağına gitmek istememişti. Bu yaşına kadar gördüğü insanlar ben ve Asiye olmuştu. Şimdi bir anda kendini kucaktan kucağa atlarken buluyordu. "Gel anneanneye. Anneannesinin aşkı."

Ömer hiç istemesede annemin kendisini almasına izin verince oğluma uzaktan öpücük gönderdim. Annem kucağında torunu ile yanıma otururken elleri titriyordu. "Nenesi kurban olsun onu verene."

Güldüm elimde olmadan. Annem çok genç bir anneanne olmuştu. "Anne ya! Ne nenesi Allah aşkına?"

"Genç neneyim ben yavrum. Hem de hiç gocunmuyorum." Torununun yanağından öptü üst üste. "Bu günleri gördüm ya. Nene olmaya da razıyım."

"Nene olmak yakıştı yenge," dedi Nazlı. "Mehmet'ime de kardeş geldi."

"Mehmet aynı sen Nazlı," dedim. "Maşallah çok güzel bir çocuk. Sevemedim de telaşımdan."

"Bol bol seversin kuzum benim. Hemen gitmezsiniz değil mi?" Nuh'a baktı. "Nuh?"

"Özel durumumuzdan ötürü komutan iki hafta izne ayrılmama izin verdi. Sonra Diyarbakır'a dönmemiz gerekecek."

Nuh Diyarbakır'da müstakil bir ev tuttuğunu söylemişti. Eşya almamış ben gelirim istediğim gibi dayayıp döşerim diye. "Nuh bilet bulabildin mi?" Nahçıvan'a gidip annemi buraya getirmemiz gerekiyordu. En zoru onun karşısına çıkmak olacaktı. Ne yapacağımı bilmiyordum. "Gitmemiz gerek."

"Gidin hemen," dedi annem. "Ben oğluma bakarım." Asiye'de burada olduğu için içim rahattı.

"Sabah saat dokuza aldım güzelim."

"Teşekkür ederim canımın içi. Asiye'yle Buket ilgileniyor değil mi? Onu da yalnız bıraktım."

"Sevda abla kanatları altına almış onu sen hiç merak etme."

Sevda abla Çiçek yengemin ardından bize gönderilen en güzel hediyeydi. Varlığıyla bize moral ve güç oluyordu.

🌺

Akşam yemeği saatine kadar annem Ömer'in yanından hiç ayrılmamıştı. Telefonla neneme de benim eve döndüğümün haberini vermiştik. Şimdi dayımla Isparta'ya geliyordu.

Tabii Nuh bu haberi duyunca bayılmıştı sevincinden. Deli oğlan. Huysuz karadeniz cadısı geliyor deyip duruyordu.

Buket, Nazlı ve Sevda abla akşam yemeği için bir sürü hazırlık yapmıştı. Banaysa onları izlemek düşmüştü. Masayı Asiye ile kurduktan sonra kızların yanına döndüm. "Ben annemle Ömer'i alıp geleyim kızlar. Buket sen de abini uyandırır mısın?"

"Allah aşkına bulaştırma beni Menekşe. Uyurken ne kadar huysuz olduğunu biliyorsun. Hem özlemiştir senin onu uyandırmanı."

Bir bardak su koyup içtim. "Tamam ben kaçtım o zaman. Asiye sıkılmıyorsun değil mi?"

Başını iki yana sallayıp bulaşık makinasının önüne geçti. Buket Asiye'yi elinden tutup koltuğa oturtunca güldüm. Mutfaktan çıkarken eski zamanlarımız düşmüştü aklıma. Yemek için kapısına vurduğumda homurdanıp durur bir türlü uyanmazdı. Şimdi ise öperek uyandırdığım günlere gelmiştik. Kapıyı açıp içeri girdim.

Yine tepesine kadar yorgana gömülmüştü. Kapıyı kapatıp yatağın kenarına oturdum ve yorganı açtım. Öyle derin uyuyordu ki uyandırmaktan vazgeçmiştim. Aylardır ilk kez böyle uyuyordu kıyamıyordum.

Eğildim ve uyandırmamaya çalışarak alnından öptüm. Tam kalkacakken kolumdan tuttu ve beni yatağa çekti. "Nereye kaçıyorsun sen?"

"Yemek yiyeceğiz Nuh ama çok güzel uyuyordun kıyamadım."

"Ama ben sana kıyardım." Doğruldu ve üzerime eğildi. Burnunu boynuma sürtüp koklarken eli bacağıma kayıyordu. "Yemeği boş versek olmaz mı?"

Elini tutup dudaklarıma götürdüm. "Olmaz! Herkes burada Nuh. Hadi kalk bizi bekliyorlar."

"Beklerler beklerler başlarlar güzelim. Ben yemek yerine seni..."

Elimi dudaklarına bastırdım. "Sus duyacaklar Nuh. Bırakta kalkayım lütfen."

"Yarından sonra eve gidiyoruz Menekşe'm." Sırt üstü kendini yatağa bırakıp kollarını göğsünde birleştirdi.

"O niyeymiş?"

"Bu evde rahat olmadığımı unutmuşum da ondan."

Doğruldum ve yanağından öptüm. "Canımın içi."

"Gideceğiz!"

Bir daha öptüm. "Can yarim benim."

"Tamam ulan kalıyoruz. Seni ben var ya..." Yanağımdan ısırınca omzuna vurdum. "Severim kızım severim. Hem de çok severim."

"Bende," dedim. "Bende çok severim koca oğlan."

Yataktan kalkıp odadan çıkınca annemle Ömer'in buraya geldiğini gördüm. Ömer bizi görünce koşup babasının bacağına sarıldı. "Baba."

"Babam." Eğildi ve kucağına aldı. "Ne yaptın ben uyurken anlat bakayım."

"Nene at oydu." deyince güldüm. "Baba beni ata götüy."

"Götürürüm aslan parçası." Nuh, kucağında Ömer'le annemlerin yanına girince kızların yanına mutfağa girdim. Buket elindeki tabakları Asiye'ye verip bana doğru geldi ve sarıldı. "Kızım hala inanamıyorum," dedi. "Rüyadayımdır diye ödüm kopuyor."

"Gerçek canım benim. Korkma." Kocaman sarıldım. "Bir daha hiç ayrılmayız inşallah."

"Menekşe neler oldu Allah aşkına?" dedi Nazlı. "Yemekten sonra kız kıza çay partisi yapalım da anlat Nuh seni nasıl buldu?"

Elimizde tabaklarla salona girerken, "Tamam," dedim Nazlı'ya bakıp. "Anlatırım." Orada olanları bilsinler istemiyordum fakat karşılaşmamızı anlatmakta bir sakınca yoktu. Anın şokunu hala üzerimden atamamışken yeniden nasıl dile getirecektim bilmiyordum.

Yemekten sonra bulaşıkları halledip bizim eve geçmiştik. Kızlar mutfakta annemle kek yaparken ben Ömer'i ve Nuh'u uyutup yanlarına döndüm. Kızlarla biraz oturduktan sonra yanlarına dönüp uyumak istiyordum. Yarın sabah erken kalkmamız gerekiyordu.

Yemekten sonra babaannemi aradım ama telefonu kapalıydı. Aklım onlardaydı. Anneme bir şey oldu düşüncesi kalbime bir ateş gibi düşüyordu. Akşam namazında çok dua ettim. Yaşadığımı görmeden ona bir şey olmasın diye çok dua ettim.

Annem Asiye'ye benim küçüklük albümümü gösteriyordu. Buket çayları dolduruyor Nazlı keki dilimliyordu. Yerde kırmızı renkli oyuncak arabayla oynayan Mehmet'in yanına oturdum. "Mehmet'im."

"Tize bak arabama."

"Rengine bayıldım teyzeciğim. Kim aldı onu sana?"

"Amcam aldı," dedi. "En sevdiğim arabam o."

"Çok güzel almış amcan," dedim saçlarını okşarken. Buket yere sofra bezi serip çay tepsisini yanıma bıraktı. "Bende mavisini alayım mı sana?"

"Olur."

Nazlı elindeki kek tabağını ortaya bırakıp oğluna baktı. "Anneciğim hadi uyku saati. Baban almaya geliyor."

Mehmet annesinin elinden tutup mutfaktan çıkarken bana döndü. "Tize arabayı unutma olur mu?"

"Unutmam teyzeciğim. Unutmam."

"Ömer'e de alsın amcam olur mu? Benim arabamı istiyor hep."

Güldüm. Benim oğlumun arkadaşları mı olmuştu şimdi? Abisi ablası mı olmuştu?

"Aaa anneciğim. Kardeşin o senin. Paylaşmak güzel şeydi unuttun mu?"

"Unutmadım ama..." Mehmet annesine bir şeyler anlatarak evden çıkarken biz çaylarımızı içmeye başlamıştık.

Nazlı telaşla mutfağa girdi ve yanımıza oturdu. "Hadi anlat Menekşe. Nasıl oldu?"

"Dinlenmek için bir köy karakoluna doğru yola çıkmışlar. İşte kader ya. Nasip olacak ya benim olduğum köye geldiler. Çeşmede Asiye ile su doldururken silah sesleri işittim. İşte sonrası Nuh o askerlerin içinden koşarak bana geliyordu."

"Kurban olurum sizi verene annem," dedi Süheyla annem. Nazlı ve Buket hayran hayran bakarken annem saçlarımı okşuyordu. "Rabbim istedikten sonra biriniz uzayda biriniz dünyada olsanızda buluşur yollar." Hakikaten öyleydi. Nuh bordo bereli olmak için karar verdiğinde bu ihtimale kendi bile inanmıyordu belki de.

Kün fe yekün. Ol der ve olur. Olmuştu işte. Bizim hikayemiz koptuğu yerden bir kez daha birleşmişti.

Ben anlatırken kızlar hem ağlamış hem gülmüştü. Saat gece yarısını geçince kızları yolcu edip odaya geçtim. Oğluma ve sevdiğim adama baktım. Ömer küçücük bacağını babasının beline atmış kollarını boynuna sarmış uyuyordu. Allah'ım nasıl güzel bir manzaraydı bu?

Midemki kelebeklerle onlara yaklaşıp ikisini de öptüm. "Yerim sizi ben ama." Üstlerini örterken Nuh uyandı. Eskiden uykusu bu kadar hafif değildi şimdi yanına yaklaşsam gözlerini açıyordu. "Canım."

"Menekşe'm sen daha uyumadın mı ya?"

"Şimdi kalktı kızlar Nuh. Ufak bir çanta hazırlayıp geliyorum."

"Eşşek sıpası," dedi Ömer'in elini öpüp. "Deli yatıyor ömrüm bu ya. Kime çekti acaba?"

Dolaptan valizi çıkarıp yere koydum. "Kime acaba?"

"Bana mı? Ben yattığım gibi kalkıyorum."

"Aynen sevgilim. Ama kalkana kadar kırk pozisyon değiştirip sonra ilk yattığın pozisyona geliyorsun."

"Artık uslu yatıyorum Menekşe'm. Bak sen gel. Şu göğsüme uzan. Sabaha kadar kıpırdarsam namerdim."

Birkaç parça kıyafeti koyduğum valizi kapının yanına bıraktım ve dolaptan geceliğimi çıkardım. Üzerimi değiştirirken gözlerini hiç çekmediği için hızlıca giyindim. Ömer'in uzandığı kısma geçip üzerini örttüm. "Menekşe'm evimize geçince bu sıpa ortamızda yatamaz haberin ola."

"Nuh! Alıştıracağız önce. Biz hep dip dibeydik. Belki hemen alışamayabilir."

Yan döndü ve Ömer'in terlemiş alnından öptü. "Menekşe ben sizi bırakıp nasıl göreve gideceğim? Aylarca sizsiz nasıl geçecek?"

Yanağına doğru uzattığım elimi tutup öptü. Kolunu bana doğru uzatıp kendine çekince bende ona sarıldım. Ömer aramızda sıkıştığı için kıpırdanıp duruyordu. "Alışacağız canımın içi," dedim. "Sonunda bana döneceğini bileceğim ya. Bu bana yetiyor."

"Ya bir gün döne..."

"Sus lütfen," dedim. "Bunu duymak istemiyorum Nuh."

Saçımı okşarken başını yastığa bıraktı ve bir eliyle elimi okşamaya başladı. "Hadi hayırlı geceler Menekşe'm. Seni çok seviyorum."

"Ben de seni canımın içi. Ben de seni çok seviyorum."

🌺

Nahçıvan'daydık. Şehir hastanesinde yoğun bakıma giden koridorda yürüyorduk.

Uçaktan inip eve gittiğimizde kapı duvardı. Komşudan annemin bir haftadır yoğun bakımda olduğunu öğrenmiştik. Nasıl gelmiştim buraya bilmiyordum. Yüreğim alev alevdi. Biliyordum. Daha doğrusu hissediyordum. Annemle ayrılacaktık bir kez daha.

"Nuh," dedim. Dizlerimin bağı çözülmüştü yoğun bakım yazısını görünce. "Çok canım acıyor."

Kolunun altındaki bedenime daha sıkı sarılıp saçlarımdan öptü. "Biliyorum ömrüm. Biliyorum dağ çiçeğim."

Yoğun bakımın önünde oturuyordu babaannem. Beni görünce ayağa kalktı. Ağlıyordu zaten. Beni görünce daha da arttı. "Menekşe. Güzel kızım geldin mi?"

"Annem nasıl babaanne?"

"Pek iyi değil. Ciğerleri tükenmiş kızım. Birazdan cihaza alacaklardı. Artık zorlanıyormuş."

"Benim onu uyutmadan görmem gerek," dedim. "Nuh bir şey yap."

Kapıdaki telefonla yoğun bakımı aradı ve durumu anlattı. Normalde ziyaret saati değildi ama beni içeri alacaklardı. Önlük, bone ve maske takıp beni içeri aldılar. Ayrı bir odada tutuyorlardı annemi. Burnunda oksijen hortumu ve başında bir sürü cihaz vardı.

Gözleri açıktı ama bir noktaya öylesine bakıyordu. Elini yavaşça kaldırdı. "Menekşe'm."

Bağıra çağıra ağlamamak için elimle bacağımı sıktım. Geldiğimi hissetmişti. Yatağın kenarına çöktüm ve eline dokundum. "Annem."

Başını yavaşça bana doğru çevirdi. "Neredeydin yavrum? Bir saat oldu geleceğim dedin gelmedin."

Gözyaşlarım maskemin içine göl olmuştu ama sesimi çıkaramıyordum. "Geldim annem."

"Bir daha gitme," dedi. "Yalnız ölürsem diye çok korkuyorum."

Maskemi hafifçe sıyırdım ve elini öptüm. Göğsü nefes alırken ne kadar zorlandığını gösteriyordu. Cihazlar öttükçe yüreğim hop ediyordu. "Gitmem," dedim. "Sen üzülme artık meleğim."

"Ali kızımız ne kadar büyüdü değil mi?" Başını sağ tarafına çevirdi. Babamın hayalini mi görüyordu? Süheyla annem ölmek üzere olan bir insan kaybettiği ve çok sevdiği bir insanı görürmüş derdi. Annem babamı görüyordu. "Sen çok geç geldin ama babası. Nasıl güzel değil mi?"

Bana döndü sonra. "Ağlama yavrum," dedi. "Ben babana kavuştum. Üzülme sen sakın."

"Yorma kendini nolur," dedim. "Bak zor nefes alıyorsun."

Başını yeniden sağ tarafına çevirdi. Bir süre konuşmadan baktı sadece. Arada gülümsedi. Elimdeki eli gevşeyince başındaki makina korkunç bir ses çıkardı. "Annem! He-hemşire hanım!"

İki hemşire içeri girince hemen annemi kontrol ettiler ve bir tanesi koşarak içeri girdi. "Hanımefendi lütfen sizi dışarı alalım."

"Annem," dedim. "Yalvarırım söyleyin yaşıyor mu?"

"Müdahale etmemiz gerek. Kalbi durmuş."

Kalbi durmuş...

Hemşirenin sesi cihazların sesinin arasında kaybolurken gözümden yaşlar hızla boşalıyordu. "Annem!"

Beni dışarı çıkardıklarında Nuh ve babaannem ayağa kalktılar. "Annem," dedim. Nuh koşup kolumdan tuttu. "Gitti Nuh..." Gözlerim kararırken yer ayaklarımın altından alındı bir anda. Kendimi sevdiğim adamın kollarında buldum. Arkada babaannemin kızım diyen feryadı. Yanımda Nuh'un kulağıma, "Ben yanındayım göz bebeğim," diyen fısıltısı kalmıştı.

🌺

1 Yıl sonra...

Annemin mezarı Isparta'daydı. Cenazesinden sonra babaannem de üst katımıza geri dönmüştü.

Mezarlıktan dönüyorduk. En son beş ay önce gelebilmiştim. Nuh beş ay süren görevden dün dönmüştü çünkü. Şimdi yeniden evimize dönüyorduk. Yarın doktor randevumuz vardı. Çok istediğimiz halde bir çocuğumuz daha olmamıştı.

Ömer'in doğumundan sonra yumurtalıklarımda bir problem olmuş. Tüp bebek tedavisine başlamıştık. Yarın son tedavimi alacaktım. Bu süreç içinde Nuh hiç umudunu kaybetmemişti. Elimi tutup dudaklarına götürdü. "Gülsün şu yüzün Menekşe'm," dedi. "Bir çocuğumuz daha olsun ya da olmasın bizim bir evladımız var zaten."

"Çok şükür canımın içi." Ona bakıp gülümseyince kolunun altına çekip arabaya doğru yürüdük. Bu süre içinde sınava girmiş ve istediğim gibi bir puan almıştım. Atanıp göreve başlamak çok istiyordum ama bu tedavi süreci işleri değiştiriyordu.

***

Bir yandan çorbayı karıştırıyor bir yandan pencerenin kenarına koyduğum teste bakıyordum.

"Allah'ım nolur..."

Testin üzerindeki çift çubuğu görünce elimi yakmıştım. Sevinçle elimi suya tutarken kendi kendime çığlık atıyordum.

Nuh ve Ömer bahçede top oynuyordu. Benim bu haberi bir an önce ona söylemem gerekiyordu. Şu an da aklıma alengirli şeyler gelmiyordu.

Bahçeye çıktığımda yüzümdeki gülüşten olsa gerek Nuh beni görünce koşarak yanıma geldi ve dudağımdan bir öpücük çaldı. "Hayırdır ömrüm. Yüzünde güller açıyor."

"Hı hım," dedim. "Açıyor canımın içi."

"Bir dakika," dedi. Omuzlarının üzerinden oğlumuza baktı. "Yoksa düşündüğüm şey mi?"

"Bir kez daha baba oluyorsun sevgilim." Elimdeki testi çıkarıp gösterince bir anda belimden yakalayıp havaya kaldırdı ve bağırarak etrafında döndürdü. "Allah! Menekşe'm..."

"Nuh dur çocuk içimde ayran oldu."

"Allah'ım hem güzel hem komik hem anne."

"Nuh!"

"Baba!" Ömer ellerini birbirine çarpıp zıplıyordu. "Beni de döndür beni de..."

"Gel buraya aslan parçası." Diğer koluna da Ömer'i alıp dönmeye devam etti. Ayaklarımı yere bastırınca boynuna sarıldım. Başım dönüyor midem bulanıyordu.

Bir eliyle oğlumuzun gözlerini kapadı ve dudaklarını dudaklarımla birleştirdi ve uzunca öptü. "Menekşe'm," dedi saçlarımı yüzümden çekerken. Ömer'i kucağına aldı. "Şu ahir ömrümün tek gönül şenliğisiniz."

"Sen de benim çöle düşen yağmur damlamsın canımın içi. Benim neşe kaynağım gücüm, kuvvetimsin."

Ben Menekşe Tozkoparan. Küçük yaşta babasız ve annesiz kalmış bir kızdım. Ben kışın ortasında çiçek açmış, Tozkoparanların bahçesinde yeşermiş bir fidandım.

Ben gönlümü cevval bir yiğide vermiş sevdasıyla büyüyüp serpilmiştim. Yolunu kaybetmiş bir çocuğun hikayesiydi ortak olduğunuz bu hayat.

Her şeye rağmen yaşam ışığını ara ve bul.

Pes etmeden bir çıkış yolu bulan herkese...

🌺

Merhaba canımın içleri. Başından sonuna kadar bizimle olan herkese çok teşekkür ediyorum. Nuh'la Menekşe'nin hikayesi bitmedi ama bizimle olan yolculukları burada sona erdi.

Onlara alıştık ve çok sevdik. Olumsuz yorumlar da aldım ama sizden aldığım olumlu dönüşler o kadar kıymetliydi ki. Dedim ki bir şeyler yapabildim. Birilerinin kalbine dokunabildim.

Vakit buldukça özel bölümlerle gelmeye çalışacağım. Siyaha Bulanmak final olduktan sonra bambaşka hikayelerler buluşmak istiyorum. Bu yüzden beni takip etmeyi unutmayın. İyi ki varsınız❤️

 

Bölüm : 28.12.2024 09:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...