Ben hep dönerim yeter ki sığındığım kıyıdaki tek liman sen ol.
Alpay Bayraktar Türk olmuş, asker olmuş, gözü kara bir komutan olmuş şimdi ise baba oluyordu.
Ben Alpay Bayraktar, İngiliz bir babadan dünyaya gelip babam gibi anne vatanını seçmiştim. Toy zamanlarımın en delikanlı günlerini askerliğe adayarak geçirmiş ve bir bordo bereli olarak timimin başına geçmiştim.
Baba olacaktım. Coşkun bir dere gibi çağıldıyordu kanım damarlarımda. İçime sığamıyordum. Gördüğüm andan beri vurulduğum boncuk gözlü güzel benim çocuğumun annesi olacaktı. Bunu içimde bir yere sığdıramıyordum. Çok kıymetliydi. Çok değerliydi nasıl davranacağımı bilemiyordum. Nasıl davranacağımı bilemediğim zamanlardaysa saçmalıyordum.
Şanslı adamdım. Herkese nasip olmayacak şeylere sahiptim. Şükrediyordum. Sahip olduğum her şeye şükrediyordum.
Yaşadığımız onca kan donduran olaydan sonra aldığım bu haber karanlığıma bir ay gibi doğmuştu. Bazı hayatların hikayesi geceye karışıp siyaha bulanırdı. Benim geceme bir ışık sızmıştı bu haberle. Siyahım beyaza dönmüştü. Zindanım cennete dönmüştü. Her gecenin ardından sabaha kavuşacağımızın mümkün olduğunu göstermişti bana.
Elimi havaya kaldırıp avuçlarımı açınca Kenan hunharca gülmeye devam etti. "Allahım," dedim ellerim semaya dönük. "Sana şükürler olsun."
Karşımda karnını tutarak kahkaha atmaya devam eden arkadaşıma bakıp kaşlarımı çattım. Biraz abartmıyor muydu? Heyecanlıydım işte. Elim ayağıma dolanıyordu dilimin döndüğüne şükrediyordum ben.
"Oğlum," dedi nefes nefese. "Nolur bir daha söyle! Neysiniz siz ney?"
Başımı iki yana sallarken bir yandan da gülüyordum. Kenan böyle güldükçe sinirlenemiyordum da. "Hamileyiz işte oğlum. Amca oluyorsun."
"Çok iyi," dedi gülmeye devam ederken. "Allah iyiliğini versin Alpay. İyi güldürdün beni."
"Fena mı işte. Biraz ihtiyacımız vardı gülmeye." Kalbim heyecanla atarken elimdeki telsize baktım. Boncuğum merak etmiş olmalıydı.
Bağlantıyı yeniden kurmayı denerken Kenan gülmeyi bırakıp bir anda ciddileşti. "Armağan'a evlenme teklifi etmek istiyorum ilk fırsatta." Çelebi de Kenan da olayların durulmasını bekliyorlardı bir yuva kurmak için. Ölüm varken insan güzel şeyleri ertelememeliydi bana kalırsa.
"İyi edersin kardeşim," dedim. "Fırsat bulmaya çalışırsan sonsuza kadar bekar kalabilirsin. Bizim işin boşluğu pek bulunmuyor malum."
"Orası öyle," dedi cebinden çıkardığı siyah kadife kutuya bakarken. "Yarına çıkacağımız bile belli değilken plan yapıyoruz." İçinde ufak bir taşı olan tek taş bir yüzük duruyordu.
Telsizden yeniden sesini işitince Kenan'a işaret edip ondan uzaklaştım. Denize yaklaşıp soğuk suyun ayaklarıma ulaşmasına izin verdim. "Alpay." Sesi endişeliydi. "İyi misin sevgilim? Korkuttun beni?"
"Hayatımda hiç bu kadar iyi olmadım ben sultanım. Gemiden iner inmez hastaneye gidiyorsun. Bende ilk fırsatta yanına geleceğim."
Yaşadığı sorundan ötürü yakın doktor takibi gerekecekti. Olivia halamla konuşup işinde tecrübeli bir jinekolog bulmamız gerekiyordu. Neyse ki halam ebeydi ve gözüm arkada kalmayacaktı. Bir an önce İngiltere'ye gitmeleri gerekiyordu.
"Korkuyorum," dedi. İçim gitti ama bir şey yapamadım. Çaresizlik ne büyük bir acıydı. "Alpay ya ona bir şey olursa?"
"Olmayacak," dedim. "Olmaması için elimden geleni yapacağım sultanım. Sen de bebeğimiz de Allah'a emanetsiniz boncuk gözlüm."
"Sende," dedi. "Sende Allah'a emanetsin sevgilim. Merak etme doktora gideceğim hemen sonra da İngiltere'ye."
Yüzüm biraz da olsa gülmüştü. İngiltere'ye gitme fikrine alışmış olması içime su serpmişti. "Aferin benim güzel karıma. Sen iyiysen ben iyiyim."
"Önce sen," dedi gülerek. "Hadi!"
"Ben şimdi babamı olacağım?" Kalbim güm gümdü. "Sen anne mi olacaksın?"
"Allah nasip ederse öyle olacağız hilal bıyıklı kocam benim."
Şimdi yanında olup onu kollarıma alıp bağır çağır döndürmek vardı. Dudaklarını kızartana kadar öpmek. İç çektim. "İnşallah sultanım. İnşallah..."
"Alpay," deyince iç çektim bir kez daha. Adımı öyle güzel söylüyordu ki dudaklarından döküldüğü an bütün hücrelerimi harekete geçiriyordu.
"Dikkat et olur mu? Bizim için."
"Edeceğim güzelim. Sen de dikkatli ol." Hala bir iş birlikçinin dışarıda dolaştığını hatırlayınca boğazıma bir yumru oturdu. "Bizim için."
Telsiz bağlantısı kesilince gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldım. Yüreğime çöken ağırlık hala yerinde duruyordu. Şu an düşündüğüm tek şey onların kılına bile zarar gelmeden geminin Türkiye'ye ulaşmasıydı.
Kenan'ın yanına yürürken iki askerin bize doğru koştuğunu gördüm. Dehlizde bulduğumuz ceset adli inceleme için yola çıkacaktı. Askerler hazır olda önümüzde durdular. "Rahat! Durum raporu ver aslanım."
"Komutanım Albay sizi emretti. Tabut gemilerden birine yüklendi ve yola çıkmak için sizden emir bekliyor."
"Gemi yola çıksın." Kenan'a döndüm sonra. "Sürgün göründü bana Kenan. Tim sana emanet. Yeni karargahı bana bildirirsin."
"O iş bende kardeşim. Gözün arkada kalmasın. Diğer şerefsiz bulunmadan da uyku yok bana."
"Adayı didik didik aradık Kenan. Yer yarıldı sanki yeniden içine girdi. Kolay olmayacak izini sürmek."
"Güliz Ada güvende ya gerisini düşünme artık. Belki kendi cezasını kendi kesip atmıştır kendini denize. Aksi halde adadan çıkması için kuş olması gerek."
Kenan'la beraber limandan ayrıldıktan sonra karargaha girip eşyalarımı topladım ve Albay'ın odasına gitmek için dışarı çıktım. Askerlerin Türkiye'ye sevki devam ediyordu.
Albay'ın odasının önüne geldim ve kapıya vurdum. Sesini işitince kapıyı açıp içeri girdim. Masadaki dosyalara gömülmüştü. Beni görünce burnunun ucundaki gözlüğünü çıkarıp ayağa kalktı. "Bana yakalandığını söyle Alpay!" Yüzümdeki ifadeye bakınca elini masaya vurdu. "Belki de sevk edilen askerlerin içinde elini kolunu sallayarak gitti herif!"
"Uyuşturucu madde kullandığını düşünüyorum komutanım. Sevk edilen ve kalan askerlerden kan tahlili alınacak. Tüm askerler aynı hastaneye yatırıldı. Aralarındaysa kaçması imkansız."
"Adam bir köstebek gibi yer altında yaşamış adada Alpay."
"Yakalanması an meselesi komutanım."
Başını ağır ağır sallayıp uykusuzluktan kızarmış gözlerini yumdu. "Şebeke suyunda ağır bir kimyasal madde çıktı Alpay. Şimdilik ada yalnızca hapishane için kullanılacak. Türkiye'den su desteği istedim."
"Askerlerimin sevki devam ediyor. Muhtemelen üs kalıcı olarak kapanacak sen de Libya'dan dönünce yeni karargahına ve timinin başına geçersin. Yüksek ihtimal Diyarbakır."
"Kenan, sen, Çelebi ve Çavuş yine bir arada olacaksınız merak etme."
"Anladım komutanım," dedim. "Yola çıkmak için vaktim var mı?"
"En kısa sürede kendini ayarla ve yola çık. Eğitim vereceğin üssün albayı seni bir an önce eğitime başlaman için bekliyor."
"Emredersiniz komutanım. Bana iki gün izin verin. Karım hamile..."
"Üç gün," dedi. "En geç üç gün sonra yola çıkmış ol."
Selam verip odadan çıktığımda Kenan'ın elinde telefonla bana doğru geldiğini gördüm. Yüzündeki ifadeye bakınca yüreğime bir ateş düştü. Hayırlı bir haber getirmediği aşikardı. "Kenan!"
"Alpay," dedi Nefes nefese. "Önce sakin ol kardeşim. Hadi Mersin'e gidiyoruz."
"Kenan! Sorun mu var? Boncuk mu?"
"Katil," dedi. "Kızları ve askerleri götüren gemide yakalanmış ve kim olduğuna inanamayacaksın."
"Kim?" diye bağırdım. Öfkemi kontrol edebilmek için ellerimi sıktım. Kenan'ın sözleri bir yıldırım gibi üzerime düşerken titreyen parmaklarımla yakasına yapıştım. "Karım iyi mi Kenan?"
"Yaralanmış ama korkulacak bir şey yok kardeşim," dedi. "Hadi gidelim bir an önce. Helikopter bizi bekliyor."
"Cafer'in ikizi varmış oğlum. Yıllar önce bu Hayri denen şerefsize evlatlık verilmiş."
Aklıma boncuğun Cafer'i gördüm dediği anlar geldi. Demek gördüğü halüsinasyon değildi. "Ulan ben sizin..."
Kenan'ı arkamda bırakıp koşarak üsten ayrıldığımda içimde kendimle bir savaş başlatmıştım. Onunla gitmemiş olmanın verdiği pişmanlık ve öfke gözlerimi karartmıştı. Koruyamamıştım onu. Yine zarar görmüştü boncuğum. "Allah belamı versin!" diye bağırdım. Kendimi helikoptere nasıl attığımı bilmiyordum. "Allah benim belamı versin!"
🥀
Telsiz bağlantısı koptuğundan beri denizi seyrediyordum. İçeri girmek hiç istemiyordum. Hava serindi ama temiz hava iyi hissettiriyordu.
Biliyordum. İçeri girince boğulacak gibi olacaktım. Geminin suyun yüzünde bıraktığı izleri seyrederken dalıp gitmiştim. Arkamdan işittiğim ayak sesleri olmuştu beni kendime getiren.
Omuzlarımdaki şala sarılıp arkamı döndüğümde gördüğüm karanlık silüet yüzünden kanım çekildi bir anda. Başı, üzerindeki kapüşonun şapkası ile örtülüydü. Up uzun boyu ve kocaman cüssesi ile adada yaşadığım o olaya gitmiştim bir kez daha.
"Merhaba," dedi o ürkütücü sesiyle. Elinde ucundan kan damlayan bir bıçak vardı. "Yolun sonuna geldik ikimiz de ha ne dersin boncuk hemşire?"
Bana doğru koşmaya başlayınca Çelebi'nin sesini işittim. "Ulan!"
Elindeki bıçağı kaldırıp üzerime atıldı. Ellerimi kaldırıp ona engel olmaya çalışırken bıçak hafifçe karnımı sıyırdı. Silah sesinden sonra canavar herif bir anda yanıma yığıldı.
"Çelebi!" Mücahit Yüzbaşı'nın sesiydi.
"Yenge," dedi Çelebi yanıma gelip yarısı üzerimde olan adamı hırsla tekmelerken. Eğildi ve beni kucağına aldı. "Kurban olurum cevap ver! İyi misin?"
"Komutanım nasıl bindi tekneye bilmiyorum."
"Çelebi," dedi Mücahit Yüzbaşı dişlerinin arasından. "Ulan Çelebi! Ayakta mı uyuyorsunuz oğlum siz?" Bana baktı sonra. "Yaralandın mı?"
Başımı yavaşça salladım. "Sıyırdı sadece."
"Komutanım içeri nasıl girdi vallahi bilmiyorum. Onca asker var içeride. Hepsinin kontrolünü binerken ben yaptım tek tek."
"Sus sus!" Arkasına baktı ve elindeki telsizin düğmesine bastı. "Alpay'a ne diyeceğiz onu düşün sen!" Birkaç asker bize doğru gelip yerdeki cesetle ilgilenmeye başladı. "Yengeyi içeri götür. Kıyıya çok az kaldı."
Çelebi beni içeri doğru taşırken Armağan ve Ayla'nın sesini işittim. Armağan hem bağırıyor hem söyleniyordu. "Kızım sen hangi ara uyandın da çıktın ya dışarı!"
"Güliz Ada yüreğimize inecek bir gün haberin olsun."
"Komutanım beni kesecek," diye yakınıyordu Çelebi. Beni yavaşça yatağa bırakır bırakmaz Armağan karnımı açıp yarama baktı. "Ben ne halt edeceğim şimdi ya?"
Ayla Çelebi'ye baktı üzgünce. Teselli etmek için içi gidiyordu ama bir şey de yapamıyordu. Alpay'ın gazabına uğrayacaktı Çelebi. Gemiye elini kolunu sallayarak girmiş olması gerçekten imkansız gibi bir şeydi. "Çelebi tamam," dedim. "Bak iyiyim ben. Her şerde bir hayır vardır hem. Gemiye binmeseydi belki de yakalanmayacaktı hiç."
En azından artık her şey bitmişti. Dudağını ısırarak başını iki yana salladı. "Boşuna teselli etme yenge faydasız. Bittim ben. Bülbülüm beni bu gemide asar."
Armağan elindeki malzemelerle yaramı temizlerken Çelebi'nin telsizi çaldı. Yüzüme kurbanlık koyun gibi bakarken titreyen parmaklarıyla telsizi cebinden çıkardı. "Ko-komutanım!"
"Çelebi kendine girecek bir delik bul aslanım! Yarım saate oradayım." Alpay'ın telsizden taşan sesi beni bile ürpertmişti. Çelebi gözlerini kapatıp Alpay'ın kükremelerini dinlemeye devam ederken Ayla'ya üzgünüm der gibi baktım.
"Kes ulan kes! Çelebi gözüme gözükme sakın. Bak bu sinirle sakın karşıma çıkma!"
Ayla daha fazla dayanamayarak Çelebi'ye sarılıp başını göğsüne yasladı. "Sen istemezdin ki böyle olmasını hayatım."
Çelebi Ayla'nın saçlarından öptü. Sesi titriyordu. "İster miyim güzel gözlüm. Hala aklım almıyor ki benim. Allah beni bildiği gibi yapsın."2
"Allah korusun söyleme böyle ne olur."
"Nasıl söylemem Ayla'm? Ya bir şey yapsaydı o canavar yengeye? Ne yapardım o zaman?"
"Şükür ki iyiyim," dedim. "Allah korudu Çelebi. Lütfen kendine gel. Üzülme nolur."
"Affet beni boncuk yenge," dedi. "Helal et hakkını."
Canım çok yanıyordu ama güldüm zorda olsa. "Helal olsun Çelebi. Senin bir suçun yok."
"İki dakika çay alayım diye içeri
Girdim. Zıkkım içseydim."
Ayla onu teselli etmek için sarılmaya devam ederken içeri Mücahit Yüzbaşı girdi. "İyi misin Güliz Hanım?"
"İyiyim yüzbaşım," dedim. Armağan sargıyı kapatıp karnımı örttü. "Ama Çelebi iyi değil. Alpay'ın fena halde gazabına uğrayacak gibi. Siz bir şey yapsanız."
"Alpay'a beni bulaştırma yenge hanım," dedi. "Çelebi onun askeri. Ben karışamam hem onun öfkesini bilen biri karşısına çıkma enayiliğinde bulunmaz."
Çelebi renkten renge girerken Ayla onu dışarı çıkarmaya çalışıyordu. "Hadi biraz hava alalım canım."
"Ben buradayım. Bir şey olursa haber verin. Tekrar geçmiş olsun."
Yüzbaşı odadan çıkınca telefonumu elime aldım. Alpay'dan tam yirmi beş çağrı vardı. Kim bilir nasıl delirdi haberi alınca. İlk çalışta açınca dudaklarımı birbirine bastırdım. "Boncuk," dedi. Korku dolu sesi yüreğimi sızlatmıştı. "Sen benim yüreğime mi indireceksin yavrum?"
"Öldüm kızım ben burada! Seninle gelmeyen aklımı ben..."
"Sevgilim geçti," dedim. "Lütfen biraz sakin olur musun? Bak iyiyim. Seninle konuşuyorum. Hastaneye gideceğiz hemen. Ufak bir sıyrık merak etme. Öyle olmasa ben böyle rahat olur muydum?"
"Ya ben kafayı yiyeceğim. Ben burada o herifi ararken o gemide nasıl olabilir? Ama yok hepsinin analarından emdikleri sütü burunlarından getireceğim. Ben canımı kimlere emanet ettim ya! İyisin gerçekten değil mi? İyisin güzelim..."
"Alpay," dedim. "Lütfen sakinleş sevgilim. Çelebi de çok üzüldü. Çok korktu. Korkudan ölmek üzere çocuk. Bir anlıktı her şey. Zaten yanımdaydı hep. O canavar nasıl girdi bilmiyoruz ama artık kurtulduk. Lütfen kimsenin canını yakma."
Sesli soluğunu işittim. Öfkesini buradan bile hissedebiliyordum. "Dua etsinler ki sana bir şey olmadı Güliz Ada! Dua etsinler ki olmadı."
"Ben çok özledim seni. Kaç saate burada olursun?"
"Ulan," dedi. "Beni nasıl dizginleyeceğini çok iyi biliyorsun."
Güldüm. "Ben seni öfkeli görmek istemiyorum. Hem bebeğimiz de etkilenebilir bu halinden. Hisseder yani huzursuzluğunu."
"Ciddi misin?" diye sorunca bir kez daha güldüm. "Hisseder mi ya? Yani daha erken değil mi?"
"Değil erken," dedim. "Bana dokunduğunda gerginliğini hisseder hemen. Babasını öfkeli, sinirli mi tanısın?"
"La havle vela kuvvete," dedi. "Ben bugün yanına hiç yaklaşmayayım o zaman gülüm."
"Özledim," dedim nazlı nazlı. "Gelmen gerek."
"Kenan," dedi. "Beni bir oku üfle kardeşim. Sen namazlı abdestli bir adamsın."
"Hayırdır kardeşim," dedi Kenan. "Günah mı çıkaracaksın?"
"Ne günahı yahu? Başlatma şimdi sülalenden it herif! Affedersin sultanım. Oku diyorum işte Kenancığım. Neyini anlamadın."1
"Sen kapatta telefonu ben seni bir tersten üfleyim bülbülüm."1
"Sen adam olmazsın Kenan!"
İkisi tatlı tatlı atışırken ben ağrıma rağmen keyifle gülüyordum. "Yarım saate oradayım boncuğum. Kuş oldum uçuyorum."
"Bülbül olmanın hakkını veriyor yenge!"
"Dikkatli ol yüzbaşı!" dedim. "Uçtun bari yüreğime kon bir an önce."
🥀
Gemiden iner inmez Olivia hala ve Gilbert dede beni alıp özel bir hastaneye getirmişti.
Çok şükür bebeğim iyiydi. Kan tahlili ve ultrason kontrollerinden sonra herkes hamile olduğumu öğrenmişti. Ayla ve Armağan'ın sitemleri eşliğinde dinlenmek için bir odaya çıkarılmıştım.
Alpay söylediği gibi ben hastaneye girer girmez peşimden gelmişti. Korktuğum gibi olmamıştı. Çelebi'ye bakmış ama hiçbir şey söylememişti. Gerçekten bir şey yapmayacak mıydı yoksa onu sonraya mı saklıyordu bilmiyordum. Şu an sakindi ve yatağın kenarına çektiği sandalyede otururken elimi tutuyordu.
"İyisin değil mi?" Elini alnıma yerleştirip olmayan ateşimi kontrol etti bir kez daha. "Ağrın var mı?"
Elimi yanağına doğru uzattım. Sakalları bir hayli uzamıştı. Üç gün sonra gidiyordu ve vereceği eğitim kaç ay sürecekti bilmiyorduk. Zor olacaktı hem de çok zor. "İyiyim Alpay. Ağrım falan da yok."
Elimi tutup dudaklarına götürdü. Bir eliyle de karnımı okşuyordu. "Öldüm öldüm dirildim gelene kadar," dedi. Geldiğinde gözleri ne kadar korktuğunu belli ediyordu zaten. "Zaman geçmedi bir türlü."
"Bak buradasın." Parmaklarımı sakallarının üzerinde dolaştırmaya devam ettim. "Yanımızdasın ve biz iyiyiz."
"Hala inanamıyorum," dedi karnıma doğru bakarken. "Bir bebeğimiz mi olacak bizim şimdi?"
"Baba olmak sana çok yakışacak sevgilim."
Eğildi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı hafifçe. "Sen de bu dünyada gördüğüm en güzel anne olacaksın boncuk gözlüm."
Bebeğimizin haberini birbirimizle doyasıya kutladıktan sonra hastaneden taburcu olup çiftliğe doğru yola çıkmıştık. Arabanın arka koltuğunda, başım Alpay'ın omzuna yaslı oturuyordum. Olivia hala ve dedesi arkamızdaki arabadaydı.
Çelebi ve Ayla Şanlıurfa'ya gitmek için akşam sekizde yola çıkacaklardı. Ben bir süre çalışamayacaktım biliyordum. Kızlarınsa görev yeri şimdilik belli değildi. Armağan ve Kenan'sa diğer arabada bizimle çiftliğe geliyordu. Timin geri kalanları Yüzbaşı Mücahit'le yeni görev yerleri olan Diyarbakır'a doğru yola çıkmışlardı.2
Herkes bir yere dağılmıştı ve bu beni üzüyordu. Buna alışmamız gerekecekti çünkü ömrümüzün sonuna kadar aynı yerlerde olmamız zordu. Kızlar bir şekilde Diyarbakır'a tayinle gidebilirdi. Benim yanlarına dönmemse vakit alacaktı.
Elimi karnıma bastırdım. Şu an için düşündüğüm tek şey bebeğimin sağlığı ve bu maddenin bedenime verdiği zarardan kurtulmaktı. Krizin ne zaman geleceğini kestiremiyordum ve bu düşünce beni çok korkutuyordu.
Yanağımı okşayan elini tuttum ve avuç içinden öptüm. Ayrılmak ne kadar zorsa kavuşmanın tadı da bambaşkaydı. Bunu düşünerek avutuyordum yüreğimi. "Alpay," dedim sessizce. "Bitti mi her şey?"
Şahit olduğum ve öğrendiğim şeyler o kadar zordu ki bitmiş olmasına inanamıyordum. Saçımı öptü. "Bitti boncuk. Libya'dan döneceğim ve yeni şehirde yeni bir hayat kuracağız. Sen, ben ve yavrumuz."
Bu fikir muhteşemdi. O konuştukça kendimden geçiyordum. "Nasıl bir ev tutarız? Bahçeli olsun olur mu?"
Güldü. "Askeri lojman olur sevgilim. Aylarca eve gelmediğim zamanlar olacak. Gözüm arkada kalır."
Haklıydı. O özel kuvvetlerdeydi ve gözünün arkada kalacağı bir çok sebebi vardı. Kollarımı beline sarıp sıcak göğsüne yasladım yüzümü. Özleyeceğim kokusunu tüm gücümle içime çektim.
Araba çiftliğin kapısından içeri girip evin girişinde durunca yavaşça kalktım. Alpay omuzlarıma montunu astı ve kapıyı açıp dışarı çıktı. Burada hava güzeldi. Hafif serin bir esinti vardı. Beraber eve doğru yürürken Armağan ve Olivia hala bizi kapıda karşıladı. "Taze anne iyi mi bakalım?"
Yanaklarım hafif kızarınca Alpay beni kendine çekip şakağımdan öptü. "Çok şükür halacığım. İkisi de çok iyi."
"Daha iyiyim," dedim Olivia halaya bakıp. Hep beraber içeri girdik. Salonda bir masa kurulmuştu ama benim çok uykum vardı. Odaya çıkıp dinlenmek istiyordum. "Biraz uyusam olur mu?"
Armağan hemen başını sallayarak araya girdi. "Dinlen sen tabii boncuğum. Uyanınca haber et yiyecek bir şeyler getireyim."
Saat sekiz buçuğa geliyordu. Uyanıp bir şeyler yiyeceğimi pek sanmıyordum. Yine de onu kırmamak için başımı salladım. Alpay'la üst kata çıkarken onlar masaya oturuyorladı. Merdivenlerin başında kendimi bir anda kocamın kollarında bulunca elimde olmadan kıkırdadım. "Alpay..."
"Böyle aniden kucağına alıyorsun sonra ödüm kopuyor."
Kapıyı açıp odaya girerken yanağımdan hafifçe ısırdı. "Çok özledim seni."
"Bende özledim," derken kızaran yanaklarımı görmesin diye yüzümü boynuna gizledim. "İyiyim ben. Ağrım falan yok."
Giderek kısılan sesim onu tahrik etmiş gibiydi. "Bak sen," dedi burnunu boynuna sürterken. Yavaşça kucağında benle yatağa oturdu. Omuzlarına tutundum. Bacaklarımı belinin yanına alınca çenemden tuttu. "Ne kadar özledin anlat bakalım boncuk?"
Üzerindeki ceketi omuzlarından sıyırınca çıkarıp yere attı. Aynısını benim üzerimdeki hırkaya yaptı ve kazağını başından sıyırıp aldı. "Çok işte," dedim. "Tarifsiz..."
Ellerini kazağımdan içeri sokup belimden kavradı. Elleri buz gibiydi, elimde olmadan irkildim. "Bitiyorum," dedi burnunu kazağımın açıkta bıraktığı göğüslerime bastırırken. "Bir bakışınla beni bitiriyorsun boncuk."
Beni kucağından indirmeden üzerindeki kazağı çıkardı ve dakikalarca öptük birbirimizi. Beni üzerine çekip sırtını yatağa yaslarken bir yandan da kemerini çözmek için uğraşıyordu. Beraber geçireceğimiz şu iki günün kıymetini bilircesine birbirimizin olup hiç ayrılmamayı fısıldayıp durmuştuk birbirimize.
Ellerimle göğsünden destek alıp kendimi ona her bastırışımda yüzüne düşen saçlarımı sevdi. Yüzümü boynuna yaslayıp dakikalarca öylece kaldım. Sıcaklığı, kokusu huzurumdu. O huzurdan hiç kopmak istemedim.
Eli saçlarımın üzerine kayarken dudaklarından bir türkü döküldü.
"Söküp atılmıyor bende mi kusur? Doğarken kök salmış öze saçların. Bir kara sevda ki ya büyü ya sır. Sığmıyor kaleme, söze saçların. Bir kara sevda ki ya büyü ya sır. Sığmıyor kaleme, söze saçların."
"Çok güzel," dedim. Gözlerim aşk sarhoşluğuyla ağırlaşmıştı. "Sesine kurban olduğum. Beni böyle seviyorsun ya ben yere göğe sığamıyorum."
Dişlerini çeneme dokundurup burnumu sıktı. "Yürek benim sevda benim. Divaneysem kime ne?"
Gözlerimin içine bakarak söylediği sözlere dalıp giderken uykunun tatlı huzuruna kapılmıştım.
🥀
Merhaba canlarım🤍
Geçte olsa geldik. Bir sonraki bölüm final, finalde görüşmek dileğiyle.2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
52.77k Okunma |
4.33k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |