6. Bölüm

6.BÖLÜM-İDİL

ilkim GÜNAYDIN
ayshe.myfirst

“Baba mı?”
Tam karşımda yüz hatları, gözleri, geniş omuzlarıyla babamın tıpa tıp aynısı bir adam
duruyordu. Ama nasıl olurdu? Benim babam yıllar önce, bu ilçede olan büyük bir patlamada
can vermişti, cenazesine gitmiş, naaşındaki fotoğrafı o gömülürken bağrıma ben basmıştım.
Şimdi nasıl olurdu da kanlı canlı karşıma çıkabiliyordu?
“Ç-çok özür dilerim. K-

“Ateş, kızım.

Bir anda beni yakalayıp bağrına basmasını ben bile beklemiyordum. Ama yapmıştı,
babamdaki barut kokusu bu adamda da vardı, ama normaldi, adam askerdi. Ama buna çok
takılmadan heme onu ittirdim. Her ne kadar babam olmasından şüphelensemde onu
tanımıyordum.
“Ne yaptığınızı sanıyorsunuz beyefendi! Tamam, sizi karıştırmış olabilirim fakat bu bana
izinsiz sarılabileceğiniz anlamına gelmez!”
“Kızım, ateş, yapma bunu.

“Kızım derken?”
Arkasından gelen sese baktım. Benim gibi kumral, yeşil gözlü, zayıf, daha 20’lerinde bir kız
vardı. Bu adama ve yanındaki kadına oldukça benziyordu. Kızıydı herhalde.
Time ve albaya döndüm.
“Hah! Bakın beyefendi de beni karıştırdı. Halbuki kızıyla hiç de benzemiyoruz.

Sonra tekrardan adama döndüm.
“Bakın, kızınız arkanızda. Eşinizle beraber.

Eşiniz dediğim anda, hem kadın hem de üzerindeki askeri üniformanın yakalığından
soyadının ‘taşkın’ olduğunu öğrendiğim adam da kafasını aşşağıya eğdiler. Sanki bu
durumdan utanıyormuş gibiydiler. Garip bir durumdu, bir insan niye evliliğinden utanırsa
boşanmazdı ki? Neyse, sorgulayacak daha fazla şeyim vardı.
“Evet, o da benim kızım ama sen öz kızımsın ateş.

Çıldıracaktım! Tamam, en başta bir hata yapıp bu adamı babama benzetmiş olabilirdim.
Fakat, ben bu benzetmenin sadece bir benzetme olduğunu anlayıp özür dilemiştim. Fakat bu
adam ne kadar kalın bir kafalıysa, kendini çoktan babamın yerine koymuştu.
“Baba! Beni duyabiliyor musun?! Ne kızımı! Kadın dedi ya karıştırmışım diye, daha ne kızım
kızım, senin kızın benim! Ne öz kızı? Neden bahsediyorsun sen ya!”
Bu kız, biraz cırtlak sesliydi fakat mantıklıydı da. Benzettik dedik amca, ne kızım kızım yani!
“İdil! Sus kızım, baban konuşsun ilk önce sonra sen konuşursun merak etme.

Anne kız arasındaki tartışmayı dinlerken, sırtımda albayın elini hissettim. Sonrasında bana
dedikleri ile de donakaldım.
“Ateş, kızım, o senin öz baban. Karıştırmadın yani, ayaz caymaz o, bakma burada soyadı
taşkın. Görev gereği öyle, ben açıklayacağım zaten şimdi görevi.

İdil, görev gereği, öz babam, taşkın. Sinirlerim bozulmuş gibi hür bir kahkaha patlattım.
“Ne diyorsunuz siz ya! Ne görevi ne babası! Öldü diyorum albay bey! Öldü öldü, buraya
gelmeden bir kaç gün önce şehitliğe gidip mezarına çiçek ektiğim adam şimdi karşıma nasıl
geçsin!?”
Sesim istediğimden bir tık daha fazla çıkmıştı, ama elimde değildi. İnsan insana benzerdi
fakat bu kadar benzemesi beni de şaşırtıyordu.
“Ateş, hiç değişmemişsin kızım. Sinirli, merhametli benim tanıdığım ateşsin sen, bak bu da
baban işte. Ne kadar kabul etmesen de, bu adam senin baban.

Adamın eşi konuşmaya başlayınca pür dikkat onu da dinlemiştim. Sonunda kafasını deve
kuşu gibi bir yerlere sokmayı bırakıp artık dünyaya dönebilmişti. Ama bir tık saçma bir
dönüştü.
“Sus üsteğmen! Burada konuşması gereken ayaz ve ateş! Sen değil!”
İdil denen kız tam ağzını açtığında albay onu da susturmuştu.
“Sen hiç değil İdil!”
İdil… babam olduğu savunulan adamla göz göze geldik. Savunulan değildi, gerçek babamdı.
Hatta o kadar gerçekti ki, ismimi küçükken okulda erkek ismine benzettikleri için ve
sınıfımızdaki bir kızın adının İdil olup adının anlamının ‘sevgi şiiri’ olması ve babasının ona
küçük küçük şiirler yapmasını kıskandığımda, babama gidip ‘adımı İdil yapalım! Sen de bana
şiirler yaz!’ Diyerek onunla konuşmuştum. Bu konuşmamın üzerine babam da bana ‘ senin
adının da çok güzel bir sür anlamı var kızım; kararlılık, umut, enerji, güç. Daha bir sürü şey,
üzülme böyle şeylere ateşim. Sen bizim en olmaz zamanımızda olup hayatımıza neşe, umut
kattın.
’ Demişti. O gün benim için unutulmazdı, çünkü bir gün sonra bunu bütün sınıfa
söyleyecek ve onlara hava atacağım için heyecandan uyuyamamıştım. Böyle deli gibi bir
hırs vardı bende de.
Kızına döndüm. İçim acıyordu kısa, ama çok özel bir isimdi benim için İdil. Bunu biliyordu, o
gün o konuşmadan sonra eğer bir kızım olursa adını İdil koyacağım demiştim. O da bana
öyle bir şey olmayacak çünkü sen evlenmeyeceksin, seni kimselere vermem demişti. Kendi
kızına koymuş İdil ismini.
“İdil, isminin anlamını hiç araştırdın mı?”
Bana tip bir bakış atarak kafasını olumsuz bir şekilde salladı.
“Hayır, araştırmadım. Ne alaka ki şuan?”
Omuzlarımı silktim.
“Boşver, sordum sadece. Madem geldiniz otursanıza, şu büyük ve uğruna hayat bitirilen
görevi bir öğrenelim.

Yaptığım ima doğru adrese ulaşmıştı. Kalktığım sandalyeye kendimi adet fırlatarak geri
oturdum. Gözlerim dokuyordu, olmamalıydı şuan değildi. Bu adam yüzünden
ağlayamazdım, olmazdı. Telefonum çalmalıydı bir şey olmalıydı! Ağlamamalıydım. Ağlarsam
kaybederdim, hem de en başından.
Telefonum yanımdaydı fakat sessizde ve çantamdaydı. Başka bir şey arıyordum, az önce
albayın postasının getirdiği masanın üzerinde duran sıcak karton kahve bardağına baktım.
İşe yarar mıydı acaba? Kaşlarımı çatmış kahve bardağına bakarken, bardağın bir anda farklı
bir el tarafından alınması ve kapının arkasındaki çöpe atılması bir oldu. Metehan yaptığı
şeyden sonra arkamdan geçerken kulağıma doğru eğildi.
“Aklından bile geçirme ateş.

Kafamı umutsuzca aşağı eğdim. Onu yapma bunu yapma! Buradan nasıl kurtulabilirdim ki?!
Bu cümleyi olabildiğince bakışlarıma ve mimiklerime yansıtarak metehana baktım. Bir
yandan da gözlerimle baba’yı göstediyordum. Kaşlarlıyla kapıyı göstererek öne doğru eğildi.
“Lavabo.

Ciddi miydi bu? Dangalak herif!
“ sizler bu önemli! Konuya geçmeden önce izninizle bir lavaboya gideyim. Malum,
öğrendiğim haberler pek iç açıcı değillerdi.

“Peki kızım, lavabo bu kolidordan ilk sağa döndüğünde, kime sorsan söyler.

“Tamamdır.

Ayağa kalktım, fakat yalpalayıp masaya zar zor tutununca yanımda oturan İdil ve masanın
başında olan albay kollarımdan tutmak zorunda kalmıştı. Zira tutmasalardı metehanın
üzerine yıkılıyordum.
“Ateş! İyimisin kızım?”
“İyiyim iyiyim, başım döndü sadece.

“Savcım, gelin ben sizi lavaboya götüreyim, hem size sonrasında su da alırız.

Onaylar şekilde kafamı salladım. Metehan söylemişti, ama kafamı kaldırıp ona bakacak gücü
kendime bulamamıştım bir an. Gözlerim kapalıydı, masaya eğilmiştim. İki tane sandalyenin
itilme sesini ve bir anda İdil’in olduğu taraftan başka bir elin kolumu tutup beni kendine
yaslamasını hissettim. Vücudum fazla stres ve sinirden kendini kapatmaya çalışıyordu. Ben
kendimde kalmak için direttiğim zamanlarda daha kötü oluyordum, fakat şuan zorundaydım.
Bu durumda ve oldukça önemli bir zamanda bayılıp bu anı mahvedemezdim.
Yaslandığım kol metehanın değildi, bunu biliyordum. Metehan böyle soğuk değildi,
metehanın vücudu ondan beş metre uzaktayken bile hissedilebilecek bir sıcaklıktaydı. Bu
beden bir ceset kadar soğuktu. Ceset, babam, beni baba tutuyordu, hayır olmazdı. Kendimi
ondan uzaklaştırmaya çalıştım, bedenimi kendine yasladıkça kendimi ondan ittirdim.
Kendimde değildim ve iğrenç herif bunu kullanıyordu, bu şekilde beni kendine
yakınlaştırabileceğini mi sanıyordu?
“Savcım, iy misin?”
“Ayaz, bırak kadını. Metehan halleder.

“Sıkıntı yok albayım. Savcı bende.

Tekrar ittirdim.
“Hayır, iyiyim ben. Metehan bana yardımcı olur. Siz yorulmayın.

Sonunda beni kendine yaslamayı bıraktığında yalpaladım ve kendimi tanıdık bir sıcaklıkta
buldum. Fakat, bu sıcaklığı bilincim yerindeyken hissetmem çok kısa sürdü, uzun bir
karanlığa çekildim. Son duyduğum şey İdil’in çığlığı ve metehanın beni kucağına almasıydı.
“Savcım! “
“Metehan hemen revire git! Sizler de burada kalın! Alparslan, komuta sende aslanım.

“Emredersiniz!”
METEHANDAN
kucağımdaki savcımı bir an önce revire ulaştırmaya çalışıyordum. Albay revir emrini
verdikten sonrasını dinlememiştim. Bir beş dakika sonra ise arkamdan gelen koşturma sesini
duymuştum, tam sesler daha fazla yaklaştığında revirin olduğu köşeyi döndüm.
Revirin kapısından içeri girdiğimde hemen revirdeki selim’e olanları söylemeye başladım.
“Bir anda ne oldu anlamadık, lavaboya gitmek için ayağa kalktı, sonrası malum.

“Tamam metehan, savcı hanım değil mi?”
Nereden tanıyorsun?
“Evet, o da sen nereden tanıyorsun?”
Bir yandan savcımın gözlerine refleks için ışık tutarken bir yandan da konuşuyordu.
“Askeriyede bilmeyen asker yok, hem ayaz yüzbaşının kızı, hem de böyle güzel bir savcıyı
kim tanımaz.

Yavşak herif! Sik sik konuluyordu! Sanane yani savcımın babasından!
“Eee bu sizi ilgilendirmez ki, siz burada çalışan bir revir hemşiresisiniz.

“Eh, ben öyleyim de, askerlerin biraz yoklukta gibi.

Tam şu pezevenge haddini bildirmek için ağzımı açtığımsırada revirin kapısı açıldı ve içeriye
albay girdi. Arkamdan koşmasını duymuştum, fakat bu kadar geç geleceğini
düşünmemiştim. Bir şey olmuştu, inşallah ortalık çok karışmazdı.
Albay bana bakmadan direk selime yönelmiş ve sedyenin tam ayakucunda durmuştu.
“Durumu ne savcının?”
“Şimdilik iyi, fazla stres ve sinire bağlı olarak vücudu kendini korumak için böyle bir çözüm
bulmuş. Göz refleksleri oldukça yavaş, bu sinire bağlı fakat yine de bir doktora gitse iyi olur.
Ben şimdi bir serum takıp sakinleştirici vereceğim, babız olması gerekenden yüksek onu
düşürelim sonrasında kendisi yavaş yavaş ayılır zaten.

“Tamamdır selim.

“Komutanım, bir olay mı oldu? Arkamdan geldiğinizi düşünmüştüm, fakat sonra kesildi.

“Ayaz biraz sıkıntı çıkardı senin hakkında, kızının arkasında yıllardır durmamış şimdi gelmiş
seni kıskanıp bana adamlık taslıyor.

“Bir şey yaptınız mı?”
“Bana laf yaptıktan sonra sizin peşinizden koştu zaten. Duyduğun ses oydu, merak etme
ama ben onun cezasını verdim.

Omuzlarımı indirip kaldırdım. Bir yandan da sedyenin yanına yaklaşıp selimin serum taktığı
kolunun omzunu hafifçe okşadım. Saçları bu yakınlıktan bile tarçın kokuyordu. Tarçın
sevmezdim, fakat bu koku adamı çıldırtırdı.
“Askeriyedekiler sanki başka işleri yokmuş gibi dedikoduya başlamış.

“Ne demek istiyorsun korkmaz, açık ol.

Kapının yanındaki sandalyelerin birini çekip karşıma oturdu.
“Savcımın, babasının ayaz olduğunu ve ne kadar güzel bir kadın olduğunun dedikodusunu
yapıyorlarmış.

Güzel kadın derken selime bakmıştım. Bu adamı zaten en başından beş gözüm tutmamıştı.
“Kim yapıyormuş bu dedikoduyu ki? Sen biliyor musun selim?”
Selim, torpilli bir acil hemşiresiydi. Sonra ise askeriyenin revirine atamadı olmuştu, torpili pek
işe yaramamıştı. Pezevengin tekiydi, daha önce Alparslan ve Zeynep daha yeni yeni
flörtlerişlerken Zeyneb’e yavşamış, fakat albay onu bu yaptığından dolayı ve Zeyneb’i kızı
gibi görmesinin de etkisiyle bir güzel uyarmıştı. O uyarıdan sonra da başka bir şey
yapamamıştı, en azından albayın yanında.
“Yok, yani evet biliyorum fakat. Ben yapmıyorum yani kulağıma geldi bir kaç bir şey fakat ben
sustururdum onları. Merak etmeyin siz.

Albayın şüpheci ifadesi devam ederken kafasını ‘öyle olsun’ der gibi salladı. Gidip kapının
yanındaki diğer sandalyeyi aldım ve az önce durduğum yere oturdum. Savcımın elini albayın
göremeyeceği bir açıkta tuttum ve ayılmasını beklemeye başladım.

 

Beğendiniz miiii??? nasıldııııı oyların artması dileğiyle yazdım bu bölümüüü yorum da yapın lütfen zaten okumamız az yorum yaparsak öne düşer belkiiii ne dersinizzzz ama oyları da unutmayalım bu süreçte tabiiii bu hafta okul beni biraz yordu ama yine de bölümü attımmm. Bu yazar sizleri seviyooooorr idil ve ateş kardeşliği nasıl olur sizce metehanı ağzından bölüm de yazıcam ama bir gidişata bakmam lazımmmm fikrleriniz benim için değerli bu yüzden lütfen yorum yapıp fikirlerinizi belirtinnn. Bu hikaye amatörce ve eğlence amaçlı yazılmıştır bunları bilerek okuyalım lütfen ilk hikayemdir.Öptüm sizleri muahhhhh.

Bölüm : 28.09.2024 18:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...