Hazan, okulun kapısına geldiğinde kızının çantasını sırtından indirdi. Çocuğun kollarından geçirerek sırtındaki yerine yerleştirdi. Sonra eğilerek kızının tombul pembe yanaklarına birer sulu öpücük bıraktı. Küçük kız soğuktan kızarmış burnunu hafifçe çekerek annesine gülümsedi. "Öğretmenlerini güzelce dinle, yaramazlık yapma. Teneffüslerde de çok koşturma terleyip üşütüyorsun hem düşüyorsun..." Nazlı annesine gözlerini devirdi. Mızmızlanan ses tonuyla böldü kadının sözlerini. "Tamam anne ama her sabah söylüyorsun bunları, anladık." Hazan kızının sağ yanağına hızlı bir öpücük daha bıraktıktan sonra ona gülümsedi ve kızın tek örgü yapılmış açık kahve saçlarını örten şapkasını düzeltti. "Hadi bakalım minik civciv Allah zihin açıklığı versin." Nazlı annesine gülümsedikten sonra minik eldivenlerinin takılı olduğu elini havaya kaldırdı ve salladı. Sonra çantasının kayışlarını iki yandan tutarak okulun kapısına doğru koşturmaya başladı. Hazan hafif bir iç geçirdi. "Daha demin koşma dedim" diye söylendi kendi kendine kaşlarını çatarak. Kulaklığını çıkarıp telefonuna yerleştirdi tam müzik açmak üzereydi ki kocasının aradığını fark etti. Hayırdır inşallah, diye geçirdi içinden. "Alo?" kısa bir bekleyişten sonra eşi konuşmaya girdi. "Neredesin?" Hazan hafifçe içini çekti. "Nazlı'yı bıraktım okula. Pazara uğrayacağım. Biraz alışveriş yaparım. Bir de şey, Serap dün kahvaltıya davet etmişti... Sen niye aradın ya bir şey mi oldu?" Kocasının hafif hırıltılı nefesi kulağına ulaşınca içinden içme şu zıkkımı diye kaç kere söyledim diye geçirdi. Boğazını temizleyen adam konuşmaya devam etti. "Akşama balık yapalım pazarda güzel balık varsa al..." Hazan gözlerini devirdi. Balık ayıklamayı da etrafa sinen balık kokusunu da sevmiyordu. İç çekti, "alırım. Sen niye aradın?" Adamın hırıltılı ses tonu biraz düzelmiş hatta hafif bir sıcaklıkta gelmişti. "Öylesine aradım canım. Kapatıyorum şimdi işe dönmem lazım." Hazan ağzını açamadan telefon kapanmıştı. Derin bir nefes aldı. Serap'ı aradı saat daha erkendi ama tekrar teyitleşmek istedi. Serap telefonu açtığında ona annesi rahatsızlandığı için geceden oraya gelmek zorunda kaldığını söylemişti. Kahvaltı planı ertelenmişti yani. Aralarında kısa bir konuşma geçti Hazan geçmiş olsun diyerek kapattı telefonu. Tadı kaçmıştı. Kulaklığının tekini sol kulağına geçirip sevdiği radyo kanallarından birisini açtı. Pazarın kurulduğu sokağa doğru ellerini cebine sokarak yürümeye başladı. Kulaklıktan gelen şarkıya çok hafif mırıldanarak eşlik etmeye başladı Hazan. "Sanki biraz naz ediyorsun ama senin bana gönlün var gibi gibi." Şarkı ile birlikte gözünün önüne dolan anılar, kalbinde bir sıcaklık ve yüzünde hafif bir tebessüme sebep olmuştu.
Hazan'ın elindeki tabldota aldığı yemeklere hafifçe yüzünü buruşturdu Ayça. Kendi tepeleme dolu tabldotunun yanında Hazan'ın yemeği kuş yemi gibi görünüyordu gözüne. "Bu ne kızım ya iki lokma bir şey almışsın o da hep ot. Doyacak mısın onla?" Hazan halinden memnundu. Okulun havalı kızlarından birisiydi nasılsa. Hem kolay kilo alıyordu formunu koruması lazımdı. Aldığı bir tane tulumba tatlısına ağzının suyunu akıtarak baktı. O, bu yemeğin ödülüydü onun için. "Doyarım merak etme seviyorum hem ben sebzeyi" dedi kendini de buna inandırmak istercesine. Arkalarından gelen Serap ise kendini Hazan'ın yanındaki sandalyeye bıraktı. Ayça'nın buruşmuş yüzüne hafifçe sırıttı "Sen hani diyetteydin doldurmuşsun yine ne bulduysan." Ayça'nın yanakları hafifçe kızardı. "Karbonhidrat diyeti mi yapıyorsun yoksa?" bu sefer takılan Hazan'dı. Ayça aldırmıyor gibi görünmeye gayret ederek yapmacık bir şekilde gülümsedi. "Bugün izin verdim kendime." Ne olmuş yani biraz kiloluysa onun da yüzü güzeldi hem. Ayrıca pizza okul yemekhanesinde nadiren çıkan bir şeydi. Kaçıramazdı. Omzunu silkti kocaman bir ısırık alırken yemeğinden. Hazan yemeği ile oynarken, Serap'ın mavi gözleri yemekhanenin kapısından giren çocuğa takıldı. "Geliyor seninki" dedi Hazan'a sırıtarak. Hazan kapıya kaçamak bir bakış attı. Beyaz tenindeki yanakları hemen pembeleşmişti. Arkadaşının koluna hafifçe bir dirsek attı gözlerini kapıdan giren çocuğa daha fazla dikmesin diye. Ayça da kafasını arkaya doğru çevirince, Umut bu üç kızın muhabbet konusunun herkes gibi kendisi olduğunu anlamıştı. Yine de pek oralı olmadı. Uzun kollarını önündeki arkadaşının omuzlarına doğru uzatıp biraz bastırdı. "Ne maçtı ama he iyi çaktık!" Onlar kendi aralarında kahkaha ile gülüp konuşurken Ayça tombul yanaklarının arkasında birer boncuk gibi parlayan ela gözlerini Hazan'a dikti. "Seninle ilgilenmiyor. Üst sınıflardan bir kızdan hoşlanıyormuş öyle duydum..." Serap sarı düz saçlarını arkaya doğru attı. "Kuzeni diyorlar kız için." Hazan ise hedefine kitlenmiş bir avcı gibi bakıyordu Umut'a. Çocuğun her hareketi sanki gözlerinin önünde ağır çekimde oynuyor gibiydi. Dağınık saçlarının arasından geçen elleri, serseri bir gülüşle aralanan dudakları, eline aldığı su şişesini o dudaklara bastırıp yudumlarken hareket eden adem elması... O sırada yanağından alınan makasla kaşlarını çatarak döndü lüzumsuz hareketin sahibine "Allah belanı versin Andaç ya! Kaç kere dedim yüzümü mıncıklama makyajımı bozuyorsun diye?" Andaç kızın bu tepkisine hiç aldırmadan sırıtıp bu seferde minik burnunun ucundan bir makas aldı. "Ağzından bal damlıyor yine. Hem ne ihtiyacın varmış makyaja kızım fıstık gibisin." Hazan Andaç'a gözlerini devirirken çocuk kendisini Ayça'nın yanındaki sandalyeye bıraktı. Ayça son pizza dilimine yumulmuştu. "Yavaş ye biraz be boğulacaksın şimdi. Hem sen diyet yapıyordun hani?" Ayça kilosunun bu kadar dert edilmesine sinir olmaya başlamıştı. İncinen kalbini derin bir nefes alarak sakinleştirmeye çalıştı. "Sana ne Andaç benim kilomdan!" diye çıkıştı. Hazan ve Serap'a veremediği cevabı bu çocuğa vermiş olmak iyi gelmişti. "Senin için diyorum kızım ben. Kaç kilosun sen yüz var mısın?" Ayça hepten sinirlenmişti. "Sana ne be sanki sırtında falan taşıyorsun beni!" Hazan'ın koyu kahve gözlerinden çıkan elektrik dalgası doğrudan Andaç'a ulaşıyordu aslında ama Andaç bunu hiç fark etmemiş gibi acımasızca Ayça'nın üstüne gitmeye devam etti. "Yok aman ezilirim falan! Ye yavrum ye! Bir dirhem et bin ayıp örter demişler ye." Ayça dişlerini sıkarak tabldotunu kaptığı gibi kirlilerin durduğu alana yerleştirdi ve hızlı adımlarla kapıya doğru yürümeye başladı. İnsanların içinde ağlamak istemiyordu. O sırada yanından geçen yakışıklı bir çocuğa takılmıştı ela gözleri "deprem oluyor sanmıştım ama bu kız yürüyormuş" dedi çocuk yanındaki arkadaşına. Ellerini yumruk yapıp iyice sıkan Ayça koşarak kızlar tuvaletine attı kendini, önce ağladı, ağladı, ağladı sonra parmaklarından ikisini ağzının içine soktu bütün yediklerini kustu.
Hazan'ın delici bakışlarından kaçamayan Andaç yumuşak yeşillerini dikti kıza ne var dercesine. "Sen ne densiz bir insansın ya!" dedi Hazan sonunda. "Ne dedim? Ne sanki kötülüğü için söylüyorum. Çok kilolu biraz verse onun için iyi olacak..." Serap'ın mavi gözleri ise çakmak çakmak yanıyordu. "Sana ne Andaç ya! Sana ne. Ben gidiyorum Ayça'ya bakacağım." Hışımla kaptığı tabldotunu kirlilerin arasına bırakıp hızla çıktı yemekhaneden. Onun peşinden Hazan'da ayaklanmıştı ki Andaç onu kolundan tuttu. "Hazan, Serap ona bakar ben seninle bir şey konuşmak istiyorum." Hazan gözlerini, çocuğun koluna yapışmış ellerine dikti. "Çek şu ön ayaklarını üzerimden hayvan! Ben seninle bir şey konuşmak istemiyorum." Kolunu kurtardığı gibi hızla yemekhanenin dışına çıktı. Andaç arkasından seslendi "kırıyorsun ponçik kalbimi ama!" Hazan onun alaycı ses tonuna aldırış etmeden kızlar tuvaletine doğru yürümeye başladı. Andaç onun arkasından hafifçe gülümsedi. Dalgalanan koyu kestane saçlarının yaydığı tatlı parfüm kokusunu içine çekti "Kaç bakalım Hazan Yazgı, kurtulabilecek misin?"
"Gel abla geell, üç tanesi yüz lira!" Hazan geçmişin anılarından, pazar tezgahının üzerinde kafasına geçirdiği külot ve göğüslerine taktığı sütyenle bağıran adamın gür sesiyle uyanmıştı. "Tövbe estağfurullah..." dedi kendi kendine. Tezgahın önünde dizi olmuş kadınlara memnuniyetsiz bir bakış fırlatarak geçti. Kendisi bir erkekten iç çamaşırı alma düşüncesini pek hoş karşılamıyordu. Yani kadın çamaşırları satanların yine kendi cinsleri olmalarını tercih ederdi. Geri kafalı mıydı? Hayır, hiçte değildi. Yatmayacağı bir adamın vücut ölçülerini bilmesine gerek yoktu sadece. Gözleri meyvelere takılınca kafasını çevirdi. Ceplerinin içindeki ellerini doğumdan sonra genişlemiş ve bir türlü gitmek bilmeyen göbeğine doğru bastırdı. Hafifçe içini çekti. Patates almak için tezgahın önündeki kalabalığın arasına katıldı. Meyveler fazla pahalı gelmişti gözüne. Kırk liraya elma mı olur, elma dediğin üç lira olur, beş lira olur, diye geçirdi içinden. Gerçi üç beş liraya sakızı zor alıyordun ya artık neyse. Kadınların arasına sıkışıp seçtiği iri kızartmalık patatesleri poşetine koymaya başladı. Tezgah başında duran genç çocuğa uzattı elindeki poşeti "ne kadar?" dedi. "Yüz lira teyze..." Hazan'ın kaşları hafifçe çatıldı koyu kahve gözleri ile tezgah başında duran genci süzdü. Hoşt köpek diye geçirdi içinden. Teyzeymiş... Çok olsun aramızda on yaş vardır. "Beş kilosu yüz lira her şey de aldı başını gitti iyice, kilosu yirmi lira olur mu patatesin ya!" Genç çocuk hafifçe buruşturdu yüzünü "e piyasa belli teyze, neyse hadi sana doksan olsun." Cebinden çıkardığı yüz lirayı uzattı adama tüküreyim piyasanıza, diye geçirdi içinden. On lira para üstünü aldı gözleri çok sevdiği çileğe ve o çileğin yüz elli lira olmasına takıldı. Biraz aşağılarda daha uygun meyvelerden bakacaktı artık. Keşke akşam gelseydim diye düşündü akşam pazarı daha ucuz olurdu.
Pazar alışverişi çok uzun sürmemişti her şey yeterince pahalıydı. Kıyafet satan bir tezgahta su yeşili bir bluza takıldı bu sefer gözleri tam çıkarken. Yüz elli lira yazıyordu kağıtta. Üstüne başına bayadır bir şey alamıyordu. Askıdaki kıyafetler içinde bedenini aradı. Bulamayınca hayal kırıklığı içinde döndü tezgahtara "Kırk sekizi yok mu?" Kadın gülümseyerek baktı Hazan'a bedeninin bu şekilde süzülmesi de rahatsız etmişti onu. "Yok ablacım." Hazan yerine astı bluzu. Ne ablası be hepi topu otuzun başındayım sorsam sen benden daha büyüksündür densiz ya, diye geçirdi içinden. Kalabalık içinde yürürken arkadan ayağına çarpan şeyle kafasını çevirdi. Bir bebek arabasının ayağına çarpan tekerini fark etti. Arkasından ilerleyen genç anne mahcup bir şekilde gülümseyip "özür dilerim" dedi. Hazan'da ona sorun yok dercesine gülümsedi. Kenara çekilip yol verdi kadına. Bebek arabalarının en büyük sorunu buydu. Kalabalık bir yerde mutlaka birisine çarpıyordun. Kimisi hoş görürken, kimisi kınayan bakışlarla bakıyordu yüzüne. Oysa o arabayı süren kadının kim bilir ne kadar yorgun uykusuz ve halsiz olduğunu bilseler hoş görürlerdi. Hazan ellerini istemsiz karnına götürdü. Ne zor olmuştu Nazlı'yı dünyaya getirmek.
Hazan adetinin üstünden on gün geçince işkillenmiş soluğu eczanede almıştı. Bir yandan düşündüğü gibiyse diye korkuyordu. Daha çok çok gençti ve evleneli bir sene bile olmamıştı. Henüz evli olmaya bile alışamamıştı. Çekingen bir şekilde yaklaştı eczacıya. Erkek olan "buyurun" demişti ki, o, iri kahvelerini utangaç bir şekilde kasanın arkasında duran kıza dikti. "Şey, bir tane gebelik testi alabilir miyim?" dedi son derece utangaç bir şekilde. Kız ona anlayışla gülümsedi. "İki çeşit var birisi biraz daha pahalı..." Hazan hemen sözünü kesti "ucuz olanı alayım."
Koştura koştura bir heyecan ve panikle eve doğru yürüdü. Yolda sıkışmıştı zaten hemen testi alıp tuvalete koştu. O beş dakika ona yıllar yıllar gibi gelmişti. Testin üzerindeki tek çizginin iki çizgiye dönüşmesini karmakarışık duygular içinde izledi. Heyecan, korku, hayal kırıklığı, endişe... Her şey birbirine girmişti. Oysa o dondurduğu okuluna devam edecekti önümüzdeki sene. Bu bebek haberi de nereden çıkmıştı. Kısırlık yapar, hormon dengesini bozar diye doğum kontrol hapı kullanmıyordu ama eşi korunuyordu... Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Göz yaşları içinde oturduğu yerde kalmıştı. Mutlu muydu? Hayır değildi... Anne olmak korkunç geliyordu kulağına üstelik bu kadar okumak isterken. Elini karnına koydu. "Seninle alakalı değil üzülme seninle hiçbir ilgisi yok... Sadece, ben sadece başka şekilde düşünmüştüm..." Bir süre ağladı. Bu haberi eşi nasıl karşılayacaktı? Daha da önemlisi o korunurken bu bebek nereden çıkmıştı? Kalktı elini yüzünü yıkadı. Gür kestane saçlarını güzelce taradı dalga dalga döktü omuzlarından. Ağlayınca biraz rahatlamış içini de bir heyecan kaplamıştı. Çocukla okuyabilir miydi acaba? Şimdi anne mi olacaktı? Yirmi iki yaşında... Kafası karışık ama heyecanlıydı. Kocası işten gelmek üzereydi hemen yemek masasını kurdu. Peçeteye sardığı testi cebine koymuştu. Kapının çalınmasını heyecanla bekledi. Sevinecek miydi, ne tepki verecekti? Yüzünde bir gülüş vardı. Bütün gün bebekle ilgili şeyler düşünmüş durmuştu. Kapı çalındığında koşar adım açtı kapıyı. "Hoş geldin canım" dedi. Adam elindeki ekmek ve yoğurt poşetini uzattı ona. "Çok sıkıştım çekil..." Koşa koşa tuvalete giden kocasının arkasından bakakaldı Hazan. Elindeki poşeti mutfağa götürdü çorbaları kaselerine doldurdu. Eşi biraz sonra üzerini çıkarıp yerleşti masaya. Daha tadına bakmadan konuştu "tuzu uzatsana." Hazan tuzluğu uzatırken konuştu memnuniyetsiz bir şeklide "tadına baksaydın önce." Kocası ona gülümsedi "hep tuzsuz yapıyorsun." Tuzu gelişigüzel boca ettikten sonra çorbasından bir kaşık aldı. "Nasıl geçti günün?" Kocası ağzına tıktığı ekmeği yutarken yüzünü buruşturdu. "Aynı nasıl geçsin. Müdür olacak piçle tartıştım bugün..." Hazan bir süre kocasının yakınmalarını dinledi. Onunla kendince iş yerinde daha sakin daha dikkatli olması için konuşuyordu. "Aman Hazan ya sanki çok çalıştın da iş hayatını bilir gibi..." Hazan'ın yüzü hemen düştü. Kocası bunu fark etmişti. "Tamam tamam asma güzel yüzünü. Sen bunlarla sıkma canını. Sen anlat bakalım neler yaptın bugün?" Hazan cebine sakladığı testi çıkarıp uzattı kocasına. "Ne bu?" dedi kocası şaşkın şaşkın. "Gebelik testi. Pozitif." Dümdüz söylemişti Hazan bunu aynı anda açıklama bekliyordu. Kocasının kaşları hafifçe çatıldı. "Hamile misin yani?" Hazan karşısındaki adamın yüzünden duygularını okumaya çalışıyordu. O duygular içinde olumlu bir duygu arıyordu ama yok gibiydi. "Evet..." Olamaz der gibi bastırmıştı karşısındaki adam ellerini kaşlarının üzerine. "Ben çok şaşırdım yani ne diyeceğimi bilemiyorum." Hazan daha fazla dayanamadı. "Korunuyordun..." Kocasının yeşil gözleri hayretle açıldı "şey sadece bir sefer, evde kalmamıştı ben de sana söylemedim." Hazan derin bir nefes aldı. Gerçekten çok sinirliydi şu anda. Bebek elbette istiyordu ama bu kadar erken değil. "İyi halt ettin. Şimdi peki ne düşünüyorsun?" Kocası kendisine kızıldığını anlayınca kalktı yerinden. Hızlıca kucakladı Hazan'ı. "Bilmiyorum çok şaşırdım. Sevindim de ama... Yani bir çocuk... Sen? Sen ne düşünüyorsun?" Hazan'ın gözleri doldu sesi titremeye başladı. "Okula gidecektim. Söz vermiştin bana, bu sene kaydımı etkinleştirecektik. Okumak istiyordum..." Kocası ona daha sıkı sarıldı ve Hazan'ı göğsüne iyice bastırdı. "Bebeğim benim, okul orada duruyor kaçmıyor ki. Hem kaydın da silinmiş değil ne zaman olsa okursun. Çocuğumuz bir dünyaya gelsin, bakarız sonrasına..." Hazan bir an aldırmayı da düşünmüştü. Sonrasında ise karnında büyüyen küçücük şeye kıyamadı. "Annemi arayayım çok sevinecek" dedi kocası telefonu eline alırken. Hazan hızla sarıldı kocasının bileğine. "Yok şimdi değil. Yarın bir hastaneye gidip kan tahlili yaptıralım. Netleşsin." Belki de test yanlıştır diye düşünmüştü bir umut yanlıştır. "Yarın benim için çok yoğun olur izin alamam sen kendin halledebilir misin?" Hayal kırıklığı ile baktı Hazan kocasının yüzüne "Hallederim."
Hazan ellerindeki yükün ağırlığı yüzünden eve otobüsle gitmeye karar verdi. Sadece üç duraktı ama dolu elleriyle o kadar yürümek istemiyordu. Durağa geldiğinde camın yansımasından izledi geniş vücudunu. Bu saçı başı dağılmış yer yer beyazlamış, cildi lekenmiş, göz altları morarmış kadın o muydu? Bu geniş kaba vücut ona mı aitti? Gençken bu yaşlara geldiğinde kendisini hiç böyle hayal etmemişti. İpin ucunu nerede bırakmıştı acaba? Nazlı'yı doğurduktan sonra aldığı kiloları bir türlü verememiş kocası daha çok çalışmaya başlamıştı. Nazlı onu emmemişti. Beze mamaya yetişeceğim derken yediği buz gibi makarnalar mı uykusuzluk mu bu hale getirmişti onu? Sanki aynada ilk defa kendisi ile karşılaşıyordu. Geçenlerde yanlışlıkla yemek masasına çarpmıştı su bardaklarındaki suyu dökmüştü. "Koca götünle dünyaları devirdin yine" demişti kocası. Çok zoruna gitmişti ama bir yerde alışmıştı da belki bu küçük şakavari hakaretlere. Bir keresinde canı çok sıkılmıştı evde de baya yorulmuştu. Akşam kocası ile güzel bir film izleyip kafasını dağıtmak istemişti. O gün de geç geleceği tutmuştu ya neyse. Yine de çerezleri hazırlamış mısır patlatmış beklemişti. "Bu saatte bunları mı yiyeceksin? Göbeğin burnuna çıksın istiyorsun herhalde" demişti. Gözleri dolmuştu Hazan'ın. "Tamam tamam ne yersen ye gel izleyelim" demişti ama iş işten geçmişti. O gece ağlayarak uyuyakalmıştı Hazan. Çok yemiyordu aslında. Sadece tatlı, çok büyük bir zaafı vardı tatlıya. Otobüs gelince içini çekti Hazan. Bu ona bakan bakımsız kadından uzaklaşmak kaçmak istemişti. Ellerindeki torbalarla bindi otobüse. Tıklım tıkış doluydu yine lanet olası. Torbaları ayağının yanına iyice sıkıştırıp tutunmaya çalıştı. Nazlı birinci sınıfa başlamıştı. Acaba o da artık kaydını yenileyip okula devam edebilir miydi? Belki seneye diye geçirdi içinden. Okulu özlemişti...
Hazan sınıfta kızları Umut'un okul çıkışında yapacağı maça gitmek için ikna etmeye çalışıyordu. "Ben gelemem teyzem gelecek" dedi Ayça. Hazan bir umut Serap'a çevirdi koyu kahvelerini. Tek gitmek istemiyordu. Serap arkadaşının yalvarır gibi bakan gözlerine kıyamadı. "İyi iyi ben gelirim seninle." Hocanın yoklama alan gür sesi sınıfta yankılandı "Kardelen Hazan Yazgı." Gözleri sınıfı şöylece bir süzdü. Hazan minik ellerinden birisini havaya kaldırdı "buradayım!" Öğretmen yoklamasına devam ederken Andaç, Hazan'ın diğer yanından sırıttı ona "beni davet etmiyor musun maça ayıp ediyorsun ama..." Serap mavi gözlerini kırpıştırdı. "Oğlum sen zaten karşı takımda değil misin?" Andaç ona siyah kaşlarından birisini kaldırdı "oğlum deme be bana. Öyleyim evet." Ayça hafifçe homurdandı "manyak geri zekalı ya!" O sırada kapı açıldı elinde tuttuğu tek defterle, yüzündeki umursamaz gülüşü ile Umut girdi içeriye. "Gelebilir miyim hocam?" adam kafasıyla geç diye bir işaret yaptı. Çocuğun haylaz yeşil gözleri Hazan'ın üzerinde kısa bir süre durduktan sonra arka sıralardan birisine doğru yürümeye başladı. Umut bu dersi alttan alıyordu. O yüzden zaman zaman aynı derste olabiliyorlardı. Hazan'ın da içinde bulunduğu bazı kızlar bu delikanlıya iç geçirerek bakarken Andaç hafifçe omuzuyla Hazan'ın omuzuna dokundu. "Düştün, düştün içine düştün çocuğun. Al peçete salyalarını sil!" Hazan ona kaşlarını çatarak döndü. Bu kız sinirlendiğinde kaşlarının arasında oluşan çukuru bile seviyordu Andaç. "Sana ne be geri zekalı. İyice bokunu çıkardın zevzekliğin he!" Andaç ona sırıttı. "Kızma be güzel yüzün buruş buruş olacak bak. Asıl geri zekalı seni görmeyen o çocuk..."
Hazan apartmanın ağır kapısını zorlukla itti. Asansöre doğru yürüdü. Ellerindeki poşetleri yere bıraktıktan sonra üçüncü katın tuşuna bastı. Dairesinin kapısını açtığında burnuna dolan kocasının parfümü ile yüzünü buruşturdu. "Gideli üç saat oldu hala çıkmamış evden kokusu. Banyo mu yaptın parfümle be adam" diye söylenerek bıraktı elindeki poşetleri mutfağa. O sırada yatak odasından gelen bir şangırtı ile dikkat kesildi. Bardak mı düşmüştü? Camlar kapalıydı... Hırsız mı girmişti yoksa? Mutfaktan çıkıp yatak odasına doğru yürüdü. Kapının önünde duraksadığında bazı fısıltılar duydu. Kapı kolunu sertçe indirip itti kapıyı. Gördüğü şey kabus muydu? Uyuyor muydu? Gerçek değildi bu gerçek olamazdı. Olduğu yerde gördüğü manzaranın saçmalığı karşısında donmuştu resmen. Tanıdık iki yüz çırılçıplak bir yatakta. "Hazan..." dedi kadın. Hazan... Bir kabus mu görüyordu yoksa asıl kabustan şimdi mi uyanıyordu? Yorganı boynunun altına kadar çekmiş kadına hayretle baktı. Kadın ise tanıdık gözleriyle korku ile bakıyordu ona. Hazan nasıl olduğunu bilmiyordu vücudu titriyor ve istemsiz hareket ediyordu sanki. Hışımla kadına doğru yöneldi. Saçlarını eline doladığı gibi yataktan dışarıya sürükledi. "Orospu! Orospu! Başka erkek mi kalmamıştı? Sen nasıl yaparsın bunu bana sen benim dostum arkadaşımdın ya!" Kadın çığlık çığlığa kocasına seslenip yardım dileniyordu. "Hazan dur bir dakika bir dinle..." Hazan nefretle baktı bu adama "şerefsiz adi köpek! Arkadaşımla nasıl olur bu ya! Allah'ım kabus bu gerçek değil..." Kocası çıplaklığına aldırmadan karısının elinden almaya çalışıyordu sevgilisini. Hazan bu çırpınışların içinde kendisine geldi bir an. Kadını bıraktı geriye çekildi. Nefretle baktı ikisine "Tükürsem değmezsiniz Allah belanızı versin!" Yanaklarını ıslatan göz yaşları ile koşarak çıktı evden dışarıya.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
21.1k Okunma |
1.41k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |