Hazan gözlerini zar zor açtı. Bütün gece heyecandan uyuyamamıştı. Bugün okulunun ilk günüydü. İşe de gitmesi gerekiyordu. Kendi kendini resmen yataktan kazımak zorunda kalmıştı. İşe geç kalıyordu. "Nazlı! Nazlıııı!" diye seslendi banyoya yönelirken. Eline yüzüne ayılmak için hızlı hızlı su çarptı. Kafasının üzerinde kuş yuvasına dönmüş saçlarını ıslattığı eliyle düzeltmeye çalıştı. Tarasa dalgaları açılacak tiftik tiftik elektrikli bir görüntü olacaktı. Geceden hazırladığı kıyafetlerini geçirdi üstüne. "Nazlı! Kalk hadi kalk geç kalıyoruz." Nazlı kapalı gözlerinin ardından mırıldandı "anne biraz daha n’olur..." Hazan yatağını toparlarken yeniden seslendi "Nazlı! Kime diyorum? Kalk hadi geç kalıyoruz kızım." Nazlı öfleye pöfleye indi yatağından ve banyoya yürüdü. Hazan hemen onun odasına girip yatağını toparlamaya başladı. O sırada Asya'yı aradı. Telefon hoparlördeydi. "Yatsın bu dünya ya! Kargalar henüz birbirlerinin sabah şeriflerine selamlar göndermeden kim bu benim sabahımın şerefine eden! Kimsin be sen? kimsin sen..." Hazan kendini tutamadı gülmeye başladı. Bir yandan Nazlı'nın okul çantasını hazırlıyordu. "Sabah şerifleriniz mübarek olsun Asyarella!" dedi kıkırdamasının arasında. "Ulan mübarek şeriflerine bir selam vereceğim şimdi. Kimsin sen, şeref sen misin?" Hazan biraz daha kıkırdadı. "Şeref kim be?" Asya ağzını şapırdattı. "Ben de sana soruyorum, kim beni rüyamın en güzel yerinde uyandıran şerefsiz şeref. Ya ben tam o baklavaların tadına bakıyordum... Senin bed sesinle niye uyandım ben?" Hazan yanına gelen kızının saçlarını toparlamaya çalışıyordu o sırada. "Fıstıklı baklavaların mı?" Asya sızlanır gibi bir ses çıkardı "ne fıstığı be ne fıstığı? Kim Tae-hyung'un baklavaları." Hazan hızla Nazlı'nın kulaklarını kapattı. "Kim dayong?" dedi Nazlı gözlerini kırpıştırarak. "Ay, ay, bunun bir de çocuğu mu varmış. Bunu bana yapamazsın Tae-hyung... Ben sana dilber dudağını, hanım göbeğini..." Hazan telefonu hoparlörden hızlıca alıp kulağı ve omuzu arasına kıstırdı. "Asya benim Hazan ya uyan be!" Asya derin bir nefes aldı "Ben ortada uyanmaya değecek birşey göremiyorum..." Hazan montunu üstüne geçirip kızının montunu da giydirdi ve buz gibi şubat havasına attı kendini. Esen rüzgarın hışırtısı telefondan Asya'ya kadar ulaşmıştı. "Hırlıyor musun be sen bana?" Hazan gözlerini devirdi? "Köpek miyim ben? Kalk hadi be! Başlayacağım şimdi yonguna jonguna." Asya yatağında doğruldu suratını sarkıttı. "Hala hırlıyor!" Hazan kızıyla koştura koştura yokuştan iniyordu. "Rüzgar o rüzgar! Hey Allah'ım sabah sabah günaha sokuyor insanı ya! Ben geç kal..." lafını bitirmeden kesildi sesi "Canım sen tünelde misin mağarada mısın ne boksa artık, çekmiyor! Ben sevgilimin kollarına dönerken Asya'dan herkese esenlikler selamlar ve yatsın bu dünya." Dıt dıt dıt... Hazan onun göz bandını bile çıkarmadığından emindi. O yüzden mesaj atmaya karar verdi. "Geç kalacağımı söylemek için aramıştım patroniçem!" Asya öfleyerek çıkarttı göz bandını mesajı okudu. "Allah belanı versin senin işçi arı!" Hazan istemsiz sırıttı. "Bela okuma bela okuma döner dolaşır seni bulur bak!" Asya mecburen açtığı kahve gözleriyle saati görünce yataktan fırladı. "Ulan bu saatte mi uyandırılır Allah bir kere daha belanı..."
Hazan Nazlı'yı okula bırakır bırakmaz minibüse attı kendini. Hava sıcak olsa yürürdü çok değil birkaç durak vardı. Kulaklığını kulağına takıp müzik açtı. Sonra Asya'ya bir mesaj daha attı. "Geliyorum on dakikaya." Asya hızlıca giyinmişti makyaj çantasını kol çantasının içine tıkıştırıp evden çıktı. Arabaya bindiğinde cevap verdi "Ben de geliyorum." Hazan mesaja sırıttı. "İnşallah hala huyung mu juyung mu ne zıkkımsa o sanmıyorsundur beni :)" Asya mesaja sırıttı. Işıklarda durunca cevap verdi. "Gelemeden uyandırdın pislik. Bir zevkimiz vardı onunda içine ettin!" Hazan otobüste kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. "Terbiyesiz ne olacak. Günahtan korumuşum seni daha ne? El alemin adamlarıyla tövbe tövbe!" Asya mesajı okudu yine trafik açıktı. "Ulan sana rüya görmenin günah olduğunu kim söyledi orada bari düş yakamdan be kadın! Bela mısın başıma!" Hazan etraftaki bakışlara aldırmadan sırıttı "Ben sana bela okuma demiyor muyum? Dinlemiyorsun ki hiç laf." Hazan kafenin yakınındaki durakta indi. Telefonunu cebine koydu hızlı hızlı yürümeye başladı. Lodos çok kuvvetli esiyordu. Kafeye kadar on dakika yürümesi gerekiyordu. İçinde bambaşka bir heyecan vardı bugün. Sanki okula ilk defa başlayacak çocuklar gibi hissediyordu kendisini. Hoplaya zıplaya yürümemek için zor duruyordu.
Okulun ilk günü geldi aklına. Serap ve Ayça ile aynı yurtta aynı odada kalıyorlardı. Hemen kaynaşmışlardı. İlk okul gününe yurttan kalkan servisle gitseler de bir hafta sonra o yolu hep yürümeyi tercih etmişlerdi. İlk hafta zaten sınıfla hatta okuldaki öğrencilerle kaynaşarak geçmişti. Üst sınıfların açtığı stantlarda öğrenci kulüpleri tanıtılıyordu. Hazan tiyatro kulübünün standına doğru ilerlemişti. Bir çift yeşil göz ona gülümsemişti. "Kulübümüze katılmak ister misin?" Hazan'ın tiyatroya hep ilgisi olmuştu. Çocuk kulüp hakkında bilgileri onunla paylaşırken dikkatle dinlemişti. "Bu arada adın ne?" Hazan ona elini uzatmıştı "Hazan." Çocuğun yeşil gözleri kısılmıştı "Ben de Andaç memnun oldum." Bu muhabbet bölümlerinin aynı olması, okul hakkında bilgiler derken uzayıp gitmiş. Andaç onlara bir üst sınıftan olduğu için hazır bir ortam sağlamıştı. Hazan bu çocuğun esprili muhabbeti sonucunda tiyatro kulübüne de katılmıştı. Daha okulun ilk gününden üstüne dönen bakışlardan popüler birisi olacağını belli ediyordu zaten.
Datt! Hazan korna sesiyle sıçradı. Türk usulü bir selamlaşma olduğunu düşünüp yürüdüğü kaldırımda arabaya bakma gereği duymadan devam etti. Araba hızını düşürüp yanına yaklaşınca korna bir kere daha çaldı. Hazan kaşlarını çattı "Şimdi senin var ya ben..." Asya yolcu tarafının camını indirdi. "Yavrum hepsi senin mi?" Hazan ona yalandan kaşlarını çattı. Asya bu sırada olmayan bıyıklarını burup kaşlarını oynatıyordu. "Yok yarısını bağışladım!" Asya ona tek kaşını kaldırdı "Keserim ulan seni kime bağışladın?" Hazan istemsizce sırıttı "Bak hele hele! Bir de sırıtıyor!" diye homurdandı Asya. Hazan ona göz süzdü. "Açsana kapıyı yiğidim totom dondu burada!" Asya gözlerini kıstı sinsice kıvrıldı dudakları. "Kime bağış yaptıysan ona açtır kapıyı!" Hızını arttırdı ve artistik bir dönüşle dükkanın biraz ilerisine park etti arabasını. Hazan arkasından bakakalmıştı. "Aaa! Mikrop ya! Tövbe tövbe! Manyak mikrop!" Asya ondan önce girmişti kafeden içeriye. Hazan'da peşinden girdi. Asya o sırada kolundaki saate bakıp ayağının tekini ritmik şekilde yere vurmaya başladı. "Oo, Hazan Hanım. Gelmeseydiniz ya biz beklerdik. Saat kaç Hazan Hanım saat kaç?..." Hazan'ın bir an gözünün önünde falım sakızının reklamındaki itici adam belirdi. Asya hala bıdılanmaya devam ederken havalandı kaşları. "Manyak mısın be! Birlikte geldik ya." Asya burnunu havaya dikti "Yoo! Bakınız siz geldiğinizde ben masamın başındaydım." Alttan alttan Hazan'a bakıyordu bu sırada. "Manyak ya! Kızım birlikte girdik ya içeriye." Asya hiç istifini bozmadı. "Duyuyorsunuz değil mi? İkinci kez manyak dedi bana. Tiz vurun kellesini..." Hazan bomboş kafeye bir göz attı. "Kime söylüyorsun masa ve sandalyelere mi?" dedi sırıtarak. "Yok mutfaktaki şef bıçağına söylüyorum." Hazan üstünden montunu çıkarıp askılığa taktı. "Sabah sabah nereden buluyorsun bu enerjiyi ben kendimi yataktan zor attım ya!" Hazan onu memnuniyetsizce süzdü. "Belli belli çok belli. Hatta atamamışsın da hala uyuyorsun hatta ben de uyuyorum ve şu anda kabus görüyorum. Bu ne be! Ne giydin sen?" Hazan kıyafetlerini süzdü. Ne vardı ki? Kot pantolon ve V yaka trikolardan birisini giymişti. Altında da spor ayakkabıları vardı. Asya dramatik bir şekilde ellerini göz pınarlarına bastırdı."Allah'ım gözlerim kanıyor! Dayanamıyorum. Benim aldığım silahlarla vuruyor beni!" Hazan ona kaşlarını çattı. "Abart abart!"
Kızlar servislerinin arasında dükkana gelen Hazan'ın kocasının kredi kartını bir kere daha alıp çöpe attılar. Bu ikisinin de ikinci gelişiydi. Üçüncü seferde kendisine vermeyi düşünüyorlardı. Hazan karttan çektiği yüz bini Asya'nın kullanmadığı hesabına atmıştı ve kocasına da kartı düşürdüğünü söylemişti. Adam aralarındaki gerginlik devam ettiği için bankayı arayıp kartı kaybettiğini ve yenisini istediğini söylemişti. Kartın zaten kapatılmış olduğunu öğrenince bulana içinden bir teşekkür etmişti. Bu yüzden de hesabına yine ulaşamıyordu. Hazan diğer karttan Nazlı'yı tatil boyunca götürdüğü akvaryum, hayvanat bahçesi, müze, tiyatro gibi yerlerin ücretini ödemişti. Adam bunlara pek ses çıkarmamıştı. Çünkü Hazan ona en azından biraz daha yakın davranıyordu. Yüzüne boka bakar gibi bakmıyor gülümsüyordu yani. Oysa Hazan ona baktıkça içinden attığı kahkahaları yüzüne atmamak için kendini zor tutuyordu. "Bu manyak kartları görünce kesmesin seni kız?" dedi Asya. Hazan ona göz kırptı "Ah bir de vursa ya keşke bir vursa." Asya'nın gözleri endişe ile irileşti "Vurur mu?" Hazan daha önce hiç böyle bir şey yapmadığı için sorunun cevabını bilmiyordu. Vursa boşanması daha da kolaylaşırdı onu biliyordu ama. "Sen takılma bunlara. Ben bir saate çıkarım Nazlı'yı alayım sonra da okuluma." Asya ona gülümsedi. Heyecanı yüzünden okunuyordu. "Nazlı'yı alırız seni de okula ben bırakırım. Akşama kadar yoğun olmaz burası zaten. Nazlı benle takılır. Okul çıkışında bana geçeriz istersen." Hazan'ın yüzü asıldı. "Yok bebeğim be. Ben zaten kaçta çıkacağım bilmiyorum. Geç olur belki ikinci öğretim ya." Asya onu zorlamak istemiyordu. O yüzden çok üzerine gitmedi. "Tamam sen bana haber ver alırım seni ben. Hadi gel şu tipini bir düzeltelim o zaman..." Mutfaktan içeriye uzattı başını "Sibel sen etrafı toparla buralar sende biz çıkıyoruz." Kız hızla onayladı onu "Gelecek misin?" Asya ona gülümsedi "Hasretimden ölmeyin diye akşam servisinden önce burada olurum."
Hazan aynada kendisine baktı. Kışlık siyah uzun dize kadar yırtmaçlı bir kaşkorse elbise giymişti. Sivri burun çorap çizmeleri bacağını sarıyor dizinin altına kadar çıkıyordu. Asya beline oldukça kalın bir kemeri taktıktan sonra ona seçtiği altın sarısı kolyeleri uzattı. Kalın ince daha ince üç zincir v yakasının açıklığında yerini alırken, zincir şeklinde sallanan küpeleri de kulaklarına geçirmişti. Makyajını yapmış saçını sol kulağının üzerinden balık sırtı olarak örmüş ucunu saçlarının arasına saklamıştı Asya. Eserine gururla baktı. Hazan'da kendine gururla baktı. Gerçekten hoş görünüyordu. "Beni süslemeyi seviyorsun" dedi Asya'ya. Asya ona sırıttı. "Barbie bebeklerle oynamak gibi benim için. En sevdiğim. Şimdi harika oldu işte. Hadi gidelim." Hazan uzun mantosunu sırtına atarken hala eve götürmediği kıyafetlerini Asya'da bırakmasının onun için iyi olduğunu düşünmüştü. Kızlar planlarına sadık kalarak önce Nazlı'yı aldılar sonra Hazan'ı okula bıraktılar. Hazan yıllar sonra döndüğü okuluna şöylece bir göz attı. "Özlemişim..."
Gerçekten dönem ortası sınıfa yeni transfer olan öğrenci gibi olmuştu. Bunun daha beteri ise saçları havalı bir şekilde yana taranmış belli ki sınıfın karizmatik çocuğu olduğunu düşünen bir geri zekalının ona yaklaşıp "Teyze çocuğu kaydettirdiysen bırak da çık artık bak birazdan hoca gelecek" demesi ve bütün sınıfın kahkahalarla ona bakıp gülmesi olmuştu. Hazan çok zorba görmüştü. Hayır kendisine değil Ayça'nın üzerine gelen çok zorba görmüştü. Ayça utanırdı ağlardı kaçardı ve bu yüzden daha da üstüne gelinirdi onun. Bu zorbalara pabuç bırakırsan korktuğunu düşünüp senin üstüne gelmeye devam ederlerdi. O hep popülerdi ki belli ki şu an için böyle bir şey söz konusu değildi o günler geride kalmıştı. Ama o kendine bir söz vermişti yarım bıraktığı o hayatı her şeyiyle tamamlayacaktı. O yüzden önce çocuğu iğrenç bir şey görmüş gibi süzdü iri gözleri ile. Hönküre hönküre gülen çocuğun anırmasının bitmesini sakince bekledi. Sonra tek kaşını kaldırdı. "Burası üniversite çocuğum, anaokulu dış kapıdan çıkınca sağa dönüyorsun elli metre sonra." Sınıfta bir sessizlik oldu önce, sonra çocuk Hazan'a kahve gözlerini kıstı "ben de onu diyorum teyze, burası üniversite senin altın gününde falan olman gerekiyor ya hani ne işin var burada?" Sınıf yine gülmeye başladı ama ilkinden daha azdı bu sefer tepki. Gözler Hazan'ın üzerindeydi ve bu sefer onun için rahatsız ediciydi. Yine de derin bir nefes aldı omuzlarını geriye attı ve dikleşti. "Sen buraya babanın parası ile falan mı girdin? Çünkü belli ki zeka ya da beyine dair bir emaren yok. Olsa ne dediğimi idrak ederdin diye düşünüyorum." Sınıftan hafif bir kıkırdama yükselirken çocuk Hazan'ın suratının yakınına kadar eğilip gözlerini yüzünde dolaştırdı. Hazan iri kahvelerini bu çocuğun gözlerinden bir an bile kaçırmamıştı. "Old ya. Laflara bak emare idrak falan. Okey boomer okey. I lets go." Hazan kaşlarını hafifçe yukarıya itti. Çocuk gözlerini yüzünden çekmiş kafasını etrafını süzer gibi çevirmişti. Kulağı tam Hazan'ın dudaklarının önündeydi Hazan yavaşça fısıldadı "senden daha eziği var mı burada?" Evet sinirler bozuktu. Sinirler tavandaydı. Bütün dikkat Hazan'ın üstündeydi ve bu kesinlikle pozitif yönde bir dikkat değildi. Sanki herkes okula bir yerden uzaylı gelmiş gibi bakıyordu. Üstelik Asya'nın mükemmel imaj maker olayı da buna çanak tutuyordu. Hazan bütün gün kendini ayakta durmaya ve gardını düşürmemeye zorladı. Bunlar çocuktu. Baya baya çocuklardı hem de. Nasıl olacaktı? İçine bir sıkıntı çöktü. Günün bitmesini dört gözle bekledi. Okulun ilk günü heyecanı hayal kırıklığına dönüşmüş bütün hevesi kursağında kalmıştı. Asya onu almaya geldiğindeyse asık suratı ile karşıladı onu. Olanlara Asya'nın da sinirleri bozuldu. Hazan kesinlikle yaşlı göstermiyordu. Tamam yirmi yaşında gibi de durmuyordu ama old diyecekleri gibi de değildi. Kilosunu biraz verse taş çıkarırdı okulun en güzellerine hatta bundan emindi. Kaşlarını çattı yola odaklandı kafasında bir sürü şey dönmeye başlamıştı şimdiden. Hazan ise asık yüzüyle istemeye istemeye kızına laf yetiştiriyordu. Neyse ki Asya ödevlerini de yaptırmıştı. Nazlı'nın gözleri kapanınca Asya'ya döndü. "Diyet hapı falan mı kullansam acaba ben?" Asya'nın kaşları çatıldı. "Öldüren türden mi?" Hazan omuzlarını silkti. "Kolay kilo alıyorum ama kolay kilo veremiyorum. Kilo beni yaşlı gösteriyor farkındayım. Yüzümdeki lekeler göz altımdaki morluklar şişliklerde var ama onlar makyajla bir şekilde idare ediliyor yine." Asya'nın uğraşıp zar zor yerine koyduğu özgüveni iki cümle ile yerle bir etmişti piç. Asya derin bir nefes aldı. Sonra Hazan'a döndü dudakları hafifçe kıvrıldı. Hazan bu ifadeyi biliyordu o yüzden yüzüne korkuyla baktı. "Diyete başlıyoruz" dedi Asya. Hazan derin bir nefes verdi. "Hm, var mı bildiğin bir diyetisyen?" Asya'nın gülümsemesi Joker’i kıskandıracak şekilde genişledi "Elbette var. Bizzati senin diyet koçun olacağım. Bizzat ben, kendim, şahsım." Sonra Hazan'ın sırtına okkalı bir şaplak attı. "Hadi yine iyisin kız paçoz!" Hazan bir an ciğerlerini kusacağını düşünmüştü. "Korkuyorum" dedi büyüyen gözlerinden de belli olacağı üzere. "Elin de amma ağırmış hayvan mı besliyorsun içinde be! Korkuyorum bana şöyle deli deli bakma ulan." Asya gözlerini kıstı önüne döndü ve bir yandan mırıldanmaya bir yandan sağa sola sallanmaya başladı. "Gel gel gel güzelim, gel hiç acımayacak!" Hazan gözlerini kırpıştırdı. "Allah'ım güzel mevlam ey rabbel alemin beni bu manyaktan yalnız sen kurtarırsın. Aklından neler geçiyor bilmiyorum ama fazlalıklarımı dükkandaki bıçaklarla alacakmış gibi bakıyor bana. Sen koru yarabbim!" Asya ona gözlerini kısıp sinsi bir gülümseme ile başını aşağı yukarı salladı. "Amin, canım amin!"
Hazan eve girdiğinde belli ki kocası olacak ayı elinde telefonu yine şu saçma sapan oyunlarından birisini oynuyor ve bol bol küfür ediyordu. "Bayıldım lan bayıldım, birisi beni kaldırsın. Lan s…. Koşsana hıamına öleceğim!" Hazan derin bir nefes aldı içini çekti. Ağzının içinde mırıldandı. "Sabır Hazan sabır! Az kaldı sabır. Çok çok az minicik ufacık kaldı. Yok gidip bunu öldürüp katil olmana hiç gerek yok." Nazlı'yı odasına gönderdi daha arabada uyuklamaya başlamıştı çünkü. Sonra salonun kapısından kafasını uzattı. Yanında izmarit dolu bir küllük yerde ölmüş gibi uzanan çoraplar. Önünde üç ayrı kirli bardak ve bir meyve tabağı. "Oo evimin gülü başımın tacı hoş geldin. Nasıl geçti ilk okul günün?" Hazan ona kaşlarını kaldırdı. “Domuz!” diye geveledi ağzının içinde. Sonra son zamanlarda yaptığı gibi kredi kartlarını görünce yüzünün alacağı şekli hayal edip gülümsedi. "Harika! Gerçekten mükemmel!" Adam çatık kaşları ile oyuna döndü "Hadi be vuruldum." Hazan ağzının içinde mırıldandı "Gerçeğini de nasip et Allah'ım inşallah." Açlıktan bayılmak üzereydi mutfağa girdi. Çorbanın altını yaktı. O sırada tezgahın üzerinde duran bir şey dikkatini çekti. Kutunun kapağını açınca gördüğü fıstıklı baklavalar ve dolamalarla kısa bir bakışma yaşadı. Bir an aklına Asya gelse de, kocası arkasından gelince yüzünü toparladı. "Bu ne?" Adam ona gülümsedi "Baklava hem de en sevdiğinden." Hazan kaşlarını iyice çattı "Neden aldın ki bunu?" Adam anlamamış gibi omuzlarını silkti "Yani seviyorsun hoşuna gider diye aldım." Sonra paketin içinden bir tanesini eline alıp Hazan'ın ağzına doğru uzattı. "Al bakalım nefis var ya böyle tereyağlı mis gibi!" Hazan dişlerini sıktı kafasını çevirdi. "İstemiyorum çorba içeceğim." Kocası ona tatlı tatlı gülümsedi. "Yine içersin ya. Ye bir tane" Hazan kafasını yana çevirdi iyice. "İstemiyorum dedim ya!" diye çıkıştı. Adam şaşkın şaşkın kırpıştırdı gözlerini. "Ölümü gör..." Hazan gözlerini dikti onun yeşillerine. "Amin inşallah!" Çorbanın altını kapattı kocasını itti ve yatak odasına geçti kapıyı kilitledi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.05k Okunma |
1.47k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |