15. Bölüm

BÖLÜM 15

Aysun Arslan
aysunkayaarslan

Serap montunu giydi. Hazan'ı yatağına yerleştirdi. "Nazlı'yı alıp geleyim güzelim. Bilgisayarım açık kalsın döndüğümde kontrol ederim." Evden çalışmanın en güzel tarafı serbest zamanlarının olabilmesiydi. "Tamam ben de biraz kestireyim" dedi Hazan. On gün geçmiş olmasına rağmen ayağı hala acıyor gece onu uyandıracak kadar ağrıyordu bazen. Bu gece de uykusuz kalmıştı biraz. Serap çıkarken o yatağa kıvrılıp gözlerini kapattı. Kısa sürede esnemeye başlamıştı.

Asya okulun kafesinde oturmuş bir şeyler atıştırıyordu. Önündeki ders notlarını kurcalarken bitki çayından bir yudum aldı. O sırada masanın üstünde titreşen telefonunu açtı. "Alo... Efendim abi... Okuldayım ben Sinem kafede... Yoo dolabında sanırım... Tamam abi, sen uğra eve kalacak mısın peki?... Biraz kalsaydın ya ne zamandır göremiyorum seni... Tamam tutmuyorum seni... Bende seni seviyorum..." Asya telefonu masanın üzerine bıraktı. Diğer şubenin açılışı yakındı. Abisi yakında kafeye geri dönecekti. Şimdi bazı evrakları almak için eve uğrayacaktı. Hazan'ı aradı haber vermek için ama telefon bir türlü açılmadı. Serap'ı arayınca uyuduğunu öğrenmişti. Abisini geri arayıp arkadaşının onun odasında uyuduğunu ve rahatsız etmemesini söyledi.

Adam birinci kata çıktı anahtarlarıyla kapıyı dikkatle açtı. Sessiz olmaya çalışıyordu merdivenlerden yavaş adımlarla indi. Kendi odasının kapısını sessizce açtı. Yatakta arkası ona dönük şekilde uyuyan kadını rahatsız etmemeye çalışarak sessizce dolabına yaklaştı. Dolabın kapağını açtığında içine yerleştirilmiş kadın kıyafetleriyle bir an şaşkınlık yaşadı. Orayı kapatıp diğer gözü açtı. Üst rafta duran siyah dosya çantasını eline aldı. Yatağın diğer tarafına dolaşıp şifonyerin üzerine koydu çantayı şifresini girdi içindeki dosyaları kontrol etti. Her şey tamamdı. Odadan çıkmak için arkasını döndüğünde yatakta uyuyan kadının yüzüyle olduğu yerde kaldı. Kalbi hızlanmış, elindeki çantanın kulbunu sıkarken parmak boğumları beyazlamıştı. Gözleri ona oyun mu oynuyordu? O olabilir miydi bu kadın? Kalbini delip geçen, ruhunu paramparça eden kadın mıydı bu? Yatağa yavaşça yaklaştı. Tanıdığı yüzde dolaştırdı yeşil gözlerini. Genişlemiş bedene tombullaşmış yanaklara baktı dikkatle. Hiç değişmemiş uzun kirpiklerine doğru uzattı parmağının ucunu. Sonra bir an eli alev almış gibi geriye çekti. "Sensin görüyorum," dedi fısıltıyla. Yüzüne dökülen kısa saçları oradan çekip almak o yüze doya doya bakmak istiyordu ama yapamadı. Uzunca süzdü yüzünü kadının "Çok güzelsin hala çok güzelsin, ah Kardelen neden yaptın bana bunu?" gözünden akan bir damlayı yeni fark ediyormuş gibi elinin tersi ile sildi. Kadının titreşen göz kapaklarıyla ayaklanıp hemen odadan çıktı. Nefesi ciğerlerine yetmiyormuş gibi hissediyordu. Kalbinin içinde birileri davul çalıyordu ve boğazına öküzün birisi çökmüş gibiydi. Daha sonra konuşacaktı Asya ile bu durumu. Şimdi yıllar sonra sarsılmış ruhunu toparlaması lazımdı.

Arabasına bindiğinde ciğerlerine yetiremediği havayı derin derin solumaya çalıştı. Göğüs kafesini delip geçmek isteyen kalbinin üzerine koydu elini. Canı acımıştı yine sadece bir görüş canını böyle acıtmıştı. O tül gibi siyah kirpiklerin altındaki koyu dipsiz uçurumdan düşmüştü bu adam yıllar önce. O uçurum gözlerinin kenarına değmemişti bile bu sefer, ona rağmen canı acımıştı. O uçurum baksaydı yine ona eskisi gibi koyu koyu ruhunu verirdi herhalde. Yok zaten ruhunu vereli çok olmuştu ölürdü... Zaten ölmemiş miydi? Ölmüştü... Direksiyona yasladı kafasını gözlerini kapattı. Kafasını toplayıp yola öyle çıkacaktı.

Umut saklandığı ağacın arkasından izliyordu bu düğünü.
Beyaz gelinliğinin içinde süzülen kadın onun sevdiği kadındı. Yanındaki adam ise o olmalıydı ama değildi. Dişlerini sıkarak baktı adama. O nerede yanlış yapmıştı? Sadece kendisinden yardım isteyen bir kadınla görüşmüştü ve o kadın eski sevgilisi olduğu için sevdiği kadının kalbi incinmesin diye söylememişti. Kafasında o günü milyarlarca kez geri almak istemiş Rüya'nın yanına Kardelen'le gitmek istemişti. Şimdi başka bir adamın kolunda yürüyen bu kadın, onun yanında olmalıydı. Ellerini sıkmaktan avuç içleri acıyordu. Gidip şu adamın sırıtan yüzünü dağıtsa Kardelen'e gel benimle dese onunla gider miydi? Neden seçmişti ki bu adamı? Onu hiç mi sevmemiş bu adamla aldatacak kadar saygı da mı duymamıştı? Evet aldatmıştı onu. Gözünün içine baka baka aldatmıştı. O askerdeyken bu adamla mesajlaşmıştı adam ona mesajları gösterdiğinde inanmamıştı aslında önce. Şimdi ise evleniyordu bu adamla. Doğruydu yani canından çok sevdiği o kadın bu adamla onu aldatmıştı. Umut, hayal kırıklığı ile gözündeki yaşları sildi. Bu düğünde yeri yoktu davetli bile değildi. Geçen zaman yarasını kapatmak yerine kanatmış durmuştu. Şimdi o yaradan oluk oluk kan sızıyordu. Umut burada ruhunu teslim ediyordu bir kere daha. Unutmaya çalışmıştı. Bir buçuk sene geçmişti üstünden. Başkaları olsun istemişti. Kimse bu kız gibi gülmüyor kimse onun gibi bakmıyordu yüzüne. Hiç kimsede bulamamıştı aradığını ve ruhunun diğer yarısı başka bir adamın kollarında şu anda dans ederken o burada kendi ruhunu öldürmeyi seçmişti. Yarım kalacaktı nasılsa. Ruhunun yarısı onu değil başka bir adamı sevmişti. Umut artık sıkmaktan uyuşan ellerini açtı. Kır düğününün yapıldığı yerden çıkarak uzaklaştı.

Asya çalan telefonu bir kere daha götürdü kulağına. "Abicim?... Evet okuldayım birazdan çıkacağım... Kafeye mi geliyorsun? Ay, çok sevindim o zaman son dersi ekip geliyorum hemen... Tamam abi, bu arada iyi misin sen?... Ne bileyim sesin bir garip geliyor... He, Hazan adı evet... Tamam dur çantamı topluyorum birazdan kafede olurum. İyi de Hazan ne alaka niye merak ediyorsun şimdi bir arkadaşım işte... Benimle yaşayacak bundan sonra abi... Hayır kocasından boşanacak... Neyse tamam ya dur geliyorum konuşuruz."

Hazan Nazlı'nın cıvıldayan sesiyle gözlerini açtı. Odada değişik bir koku vardı. Daha önce aldığı ona tuhaf hissettiren koku. Kokuyu içine çekerken kalbine dolan huzur yüzünde gülümseme olarak yerini aldı. İçini sımsıcak eden bu koku nereden gelmişti acaba? Yataktan doğruldu ayağının üzerine basmamaya çalışarak içeriye doğru yürüdü. Serap onun çıkardığı seslerden uyandığını anlamıştı. Odanın kapısını açıp onun koluna girdi. Koku eve sinmişti resmen. "Birisi mi geldi?" dedi Serap'tan kokunun kaynağını öğrenmek ister gibi. "Bilmem yukarıda kimse yok ben de daha yeni geldim." Hazan şaşkın şaşkın bakındı etrafına. Birisini arar gibi kimi aradığını o da bilmiyordu. Nazlı üzerini değiştirip bıcır bıcır okul gününü anlatmaya başlayınca dikkatini kızına vermeye çalıştı. Serap onu koltuğa oturtup çoktan çay suyu koymaya gitmişti.

Umut kafeden içeriye girdi. Sinem onu görünce gülümsedi "Hoş geldin Umut abi" dedi neşeyle. Umut ona başıyla bir selam verdi "Sen çıkabilirsin canım, Asya birazdan geliyor zaten." Kız onu neşe ile onaylayıp hemen montunu almaya giderken, o mutfağa geçti. "Merhaba hanımlar, nasıl gidiyor bakalım?" Kadınlar onu görmenin memnuniyeti ile sohbetlerine başladılar. Umut kalçasını metal tezgahlardan birisine yaslayıp kollarını göğsünde bağladı. "Özledik valla seni Umut Bey Oğlum. Gelmiyorsun artık hep Asya Hanım mı ilgilenecek burası ile?" dedi Nurdan sızlanır gibi. Umut ona neşeyle gülümsedi "Ne o Nurdan abla şikayetçi misin yoksa bizim cadıdan?" Kadın ıslak ellerini üstündeki önlüğe kuruladı. "Yok olur mu hiç öyle şey. Deli kız canımıza okusa da hepimizle ayrı ayrı ilgileniyor valla." Umut memnuniyetle gülümsedi "He canınıza okuyor yani?" Kadın pot kırmış gibi kaçırdı gözlerini "Ya o da işler yetişmez de oyalanırsak falan işte yoksa yani..." Umut kadına sırıttı. İçten içe kardeşi ile gurur duymuştu. "Anladım Nurdan sultan anladım kasma kendini. Yeni birisini almış işe bizimki o nasıl biri iki çay kap gel de onu anlat bana sen." Nurdan onu onaylarken o diğerlerine kolay gelsin diyerek çıktı mutfaktan. Her zaman oturduğu masaya giderek sandalyeye yerleşti. Kadın çayları alıp geldiğinde dışarıdaki dalgalı denizi izliyordu. "Otur da anlat bakalım nasıl şu bizim yeni eleman çalışkan mı?" Nurdan gülümsedi "Zehir gibi kız ya. Valla kilosuna rağmen öyle bir atak ki buraya girdiği zaman hemen herşey düzene giriyor. Asya da çok seviyor tutuyor onu..." kimin kardeşi diye geçirmişti Umut içinden. Bir süre Kardelen hakkında olumlu yorumları dinledi kadından. "Ee peki neden boşanıyormuş biliyor musun?" dedi Umut merakla. Kadın derin bir nefes aldı "Valla yalan olmasın Asya daha iyi bilir ama sanırım aldatmış kocası. Parmak kadar da bir kızı var yazık yani kadına. Asya'da o yüzden hem iş verdi hem evini açtı ya ona. Altın kalpli kızım benim. Kadın sokakta kimsesiz kalakalmış." Umut'un çenesi kasılmıştı. Duydukları hiç hoşuna gitmemişti. Aldatıp sokağa mı atmıştı o şerefsiz onu? Ah Kardelen, sen benim canımı öyle çok yaktın ki öldüm dedim ama sana hiç beddua etmedim ben içten içe hep mutlu ol istemiştim. Kızgınım öfkeliyim kırgınım sana ama yine de hayat bana yaptığının karmasını yaşattıysa sana buna da razı değil gönlüm. Üzüldüm... Üzüldün diye üzüldüm. Ben seni üzmeye kıyamazken o adama bu izni verdin diye üzüldüm. Asya kapıdan içeriye neşeyle girdiğinde bölündü Umut'un düşünceleri. "Abiciğiiimm!" diye neşeyle cıvıldamıştı yine. Sonra gözlerini Nurdan'a dikti "bak bak bak yokluğum fırsat bilinmiş çay keyfi yapılmış gıybetimiz edilmiş. Her tarafımız çekiştirilmekten sünmüş kazağa dönmüş. Ne anlattı sana bu sarı kafalı cadı. Bak hepsi yalan önce beni bir dinle..." Umut'un gülüşü yüzüne iyice yayılırken kalkıp kardeşine sarıldı. Bu Kardelen'e sahip çıktığı için ona ettiği sessiz bir teşekkürdü aslında. "Çenenin vidalar gevşemiş yine senin dur biraz sıkıştıralım" dedi kardeşinin çenesinden makas alırken. Nurdan onu görünce bardakları kaptığı gibi mutfağa geçti. Umut'un gözlerine kardeşinin şişmiş dudakları takıldı. "Bu ne dudakların, bu ne?" Asya ona kıkırdadı. "Güzel olmuş di mi? Baktım etrafta onları öpmekten şişirecek birileri yok ben de kendi işimi kendim göreyim dedim." Umut'un kaşları çatılmıştı "Hem böyle bir çekici oldu bence. Yakışmış mı abi? Yakışmadı dersen eğer tekrar ettirmem ve öperek şişirecek birilerini..." Umut tek kaşını kaldırdı havaya "Edepsiz! Az daha konuşursan ben ağzının üstüne çarparak şişiririm onları merak etme." Asya dudaklarını sarkıtıp gözlerini alttan yüzüne dikti burnunu ağlayacakmış gibi çekmeye başladı "Ama ama ama abi sen bana kıyamazsın kiiiiii..." Umut gülmemek için dudaklarını bastırdı birbirine. "Sana kıyamazsam öpmeye kalkana kıyarım" dedi ona göz kırparak. "Otur hadi otur hesap ver bakalım işler nasıl elemanlar nasıl yeni kız nasıl?" Asya ona her şeyi anlatmaya başladı. Sonra Hazan'la ilgili bütün detayları da abisinin sıkıştırması sonucu anlatmıştı. Umut olabildiğince tepki vermeden onu tanımıyormuş gibi yaparak dinledi kardeşini. İçine saplanan sıkıntıyı söküp atmak istiyordu. Kalbine kocaman bir ağırlık çökmüştü. Her şeyi öğrenmişti şimdi. Duyguları karmaşıktı. Kalbinin bir yanı çiçek açmıştı onu tekrar görmüştü ve üstelik boşanıyordu. Diğer yanı inanılmaz kırgın ve öfkeliydi. Bir tarafı da başına gelenlere üzülmüş ve canı yanıyordu. En yoğun duygusu yıllardır bitmeyen aşkına karşılık hissettiği ihanetin öfkesiydi ama nefret boyutunda bir öfke değildi bu ve ölecek kadar çok aşıktı hala. Önündeki kahve bardağını yudumladı. "Ben kalkıyorum kocası olacak herif buraya gelir ya da sorun çıkarırsa bir daha beni ara haber ver. Kız başınıza boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın." Asya kaşlarını çattı "Koz boşonozo boyonozdon boyok oşloro kolkoşmoyon!" dedi kızarak. "O ne demek be! Biz seni diğer angus cinsinden ayrı tutuyoruz burada abisin diye torpil yapıyoruz sana sen maşallah dört nala öküzlüğe koşuyorsun! İnsan olmak sıkıcı mı geliyor nedir yani. Ne demek kız başınıza ne varmış bizim kız başlarımızda. Ne sanıyorsunuz yani kendinizi üstün bir ırk falan mısınız alt tarafı pipiniz var beyniniz yok o da bizde var. Kaba gücünüze mi güveniyorsunuz yani siz şimdi aklın yanında sizin bileğiniz... " Umut masaya dağılmış eşyalarını toparladı montunu giydi o söylenirken anahtarını eline aldı "Evet feministler derneğinin küçük başkanı bende seni seviyorum hadi bana eyvallah!" O kapıdan çıkarken Asya hala söyleniyordu "erkek değil mi baban da olsa abin de olsa hepsi aynı bok ya! Koz boşonozoymış! Taş olup düşsün o kızlar başınıza da geberin inşallah! Nurdaaaan! Nurdaaaaan gel bakayım buraya sarı cadı. Ne konuştunuz bununla siz..."

Adam boynuna asılmış koluna dikkat ederek doğruldu. O kız çok fena dövmüştü onu. Buna rağmen şikayetçi bile olamamıştı. Çünkü şikayetçi olursa işten atılmakla ve hayatını zehir edeceklerini söyleyen insanlardan bazı tehditler almıştı. Ama şikayet etmezse maaşına ek iki maaş ikramiye alacaktı ve bir ay izin yapacaktı. Kız bir bankanın sahibinin kızıydı. İşinden olmamak için şikayet etmemişti. Ayça elindeki çorba tabağı ile geldi yanına. "Bir daha karışma kimseye ya. Sana mı kaldı tacize uğrayan kadına yardım etmek. Şu haline bak. Ya ölseydin" dedi gözleri dolu dolu. Adam onun kızıl saçlarında dolaştırdı ellerini "dayanamadım güzelim kadını öyle görünce ne yapayım. Bir şey olmaz iyiyim ben." Ayça elindeki çorba dolu kaşığı ittirdi onun dudaklarına doğru. "Bir şey soracağım yanlış anlama ama sakın yani merak ediyorum sadece. Hazan boşanmayı kabul etti mi?" Adam kendisine gelen dilekçeyi görmüştü karısı davayı açmıştı. "Etmedi" dedi öylece. Kadın yüzünü buruşturdu. "Sen kabul etmiyorsun diye eve de gelemiyor çocukta var. Annesinde mi kalıyor?" Adam ağzına uzanan kaşıktan ağır ağır çorbasını yudumluyordu. "Bilmem nerede kalırsa kalsın beni ilgilendirmez ama boşanmayı kabul ederse kızımı almak istiyorum ondan." Ayça bu düşünceden hoşlanmamıştı. O kendisine ait bir hayat istiyordu Hazan'ın kızına bakıcılık yapmak falan istemiyordu. Zaten Hazan'ı tanıyorsa o kızını vermezdi. O yüzden itiraz etmedi. "Benim için sorun yok Nazlı'yı seviyorum" dedi. Yalan değildi bu Nazlı'yı seviyordu ama ona annelik yapmak gibi bir isteği yoktu. O kendi çocuklarını istiyordu. Adam memnuniyetle gülümsedi kadının kızıl saçlarının üzerine bir öpücük kondurdu. "Çok güzelsin çoook" dedi yeşil gözlerini yüzünde gezdirerek. Kadın ona gülümsedi. Sonunda bu adam onun olmuştu. Ne çok sevmişti ne çok acı çekmişti bu adam için. O günler gözünün önünden geçti bir daha.

Okuldaki çardakta oturuyorlardı. Hazan Umut'tan yeni ayrılmıştı ruh gibi dolaşıyordu etrafta. Herkes onu canlandırmaya güldürmeye çalışıyordu. Andaç elindeki sıcak çikolatayı kıza uzattı. "Solgun görünüyorsun yavrum. Yedin bitirdin kendini ya bırak şunu. Hak etmiyor seni insan senin gibi birisini nasıl aldatır aklım almıyor." Andaç'ın yeşil gözleri endişe ile Hazan'ın üstünde dolaşıyordu. O sırada çardağa doğru adımlayan çocuğa dikildi oradaki grubun gözleri. Deri ceketi üzerinde saçları ensesinden toparlanmıştı. Çardağa kadar yürüyüp zeytin yeşili gözlerini Hazan'a dikti. "Şşt, ağlayan kız!" Herkesin kafası ona dönerken Ayça kalbine giren sıkıntıyı belli etmemeye çalışıyordu. Orkun'du bu çocuk, Ayça uzun zamandır platonik olarak aşıktı ona. Liseyi birlikte okumuşlardı lise aşkıydı Ayça'nın. O zaman da buradaki gibi oldukça havalı herkesin ağzının suyunu akıtan bir çocuktu. Ayça onunla konuşamazdı bile. Şimdi bu da Hazan'ın ışığına tutulanlardan birisi miydi yani? Ayça dişlerini sıktı. Ne vardı bu kızda böyle cezbedici? Hazan kafasını kaldırıp çocuğu süzdü tanımamıştı onu. Çocuk elindeki ekranının bir kısmı kararmış telefonu kaldırdı havaya. "Geçen gün çarpıştık hatırlarsan, bu da o çarpışmanın sonucu. Kaç gündür seni arıyorum ve sen bana bir telefon borçlusun." Hazan içinden tüm yeşil gözlü geri zekalılar diye geçirdi. "Sen bana çarptın ben sana değil o yüzden sana hiçbir şey borçlu değilim" dedi tek kaşını havaya iterek. Çocuğun dudakları alaycı bir şekilde yukarıya kıvrıldı "Borçlusun küçük hanım ve ben bana borçlu kalınmasını pek sevmiyorum. O yüzden telefonunu bana veriyorsun ve bunu sen alıyorsun." Hazan elindeki pembe yüzeyli telefonu çocuğun gözünün önünde salladı "Emin misin? Ayrıca benim sana borcum falan yok!" Andaç bu çocuğun biraz belalı bir tip olduğunu biliyordu. O yüzden araya girdi "Ver şunu ben yaptırıp getiririm geri. Kızı rahat bırak" dedi. Orkun'un yeşilleri bu çocuğun üzerinde biraz dolandı "sevgilisi misin?" Andaç kaşlarını çattı "Arkadaşıyım." Çocuğun dudakları alaycı bir şekilde kıvrıldı yine. "İşine bak o zaman. Sen küçük kız bunu al ve yarına ya yaptır getir ya da yenisini al getir. Yarın seni okulda bulurum." Hazan tam ağzını açmak üzereydi ki çocuk elindeki telefonu kıza doğru fırlattı ve arkasını dönerek işaret ve orta parmağını yukarıya kaldırarak el salladı. Ayça gözlerini Hazan'a dikti. "Orkun'la ne zaman tanıştın?" Hazan yüzünü buruşturdu "Biraz önce tanıştım." Andaç kızın elinden telefonu aldı. "Bunu ben hallederim sen düşünme şimdi. Bu çocuktan da uzak dur. Tekin birisi değil." Hazan'ın zaten çocuk falan düşünecek hali yoktu. Olanlar yetmezmiş gibi bir de bu çocuk çıkmıştı başına. Ayça ise Orkun'un peşinden bakakalmıştı. Onunla konuşmak için her şeyi yapardı. Elini Andaç'a uzattı. "Ver ben yaptırıp veririm ona" dedi. Andaç kıza tek kaşını kaldırdı "Sebep?" Ayça gülümsedi "e aynı lisede okudum onunla. Tanışıyoruz yani. Hem Hazan'ı rahat bırakmasını da söylerim" dedi. Sanki söylese bu bir şeyi değiştirecekmiş gibi. O zamanlar tek istediği Orkun'un bir kerecik olsun yüzüne bakması onu görmesiydi. Hakaret etse bile onunla bir kere konuşmak istiyordu. Andaç telefonu kıza uzattı. "Söyle de ona kıza bela olmasın" dedi öylece. Ayça yüzünde gülümseme ile baktı telefona.

Saçlarının üzerine konulan öpücükle kendisine geldi Ayça. Karşısındaki adam yeşil gözlerini kısmış şimdi ona içten bir gülümseme ile bakıyordu. "Nerelere daldın sevgilim?" Ayça gülümsedi "Öyle gözüm dalmış" dedi elindeki çorba tabağını alıp mutfağa götürürken. Eh Hazan diye geçirdi içinden şimdi sen bensin bende sen.

 

Bölüm : 15.12.2024 16:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...