16. Bölüm

BÖLÜM 16

Aysun Arslan
aysunkayaarslan

Hazan'ın günleri gerçekten çok yoğun geçiyordu. Ayağı iyileşmiş, vizeler bitmiş finaller yaklaşmıştı. Asya ile yüzmeye gitmişti yine. Yüzmek yaptığı diyetle birleşince oldukça işe yaramış hızla kilo vermesini sağlamıştı. Doğal olarak Asya'nın ilk ödülünü kapmıştı. Asya ona birkaç minik botox işlemi ile göz altlarına ışık dolgusu yaptırmıştı. Morarmış göz altları şaşılacak şekilde normalleşmiş botox alnında yeni beliren mimik çizgilerini ve göz kenarlarındaki kaz ayaklarını yok etmişti. Yüzü daha genç daha gergin duruyordu şimdi. Verdiği on kilo ise ona ekstra bir motivasyon sağlıyordu çabasının karşılığını görüyor olmak hoşuna gidiyordu. Asya diyette bu kadar kendisine yüklenen Hazan'ı frenlemeye dengeli beslenmesi için zorlamaya çalışmıştı. Ama Hazan ona okulda yaşadığı zorbalıkları anlatınca okula gelip ona böyle davrananların ağzının payını vereceğini söylemişti önce. Hazan, "bu çok tuhaf olur ilk okul öğrencisi miyim ben annem gibi okula geleceksin" demişti. Asya onun neden hızla kilo vermek istediğini anlıyordu ama yine de az az sık sık yiyerek kendini çok yormadan zorlanmadan beslenmesini istiyordu. Hazan ise bunun yerine aralıklı oruç uygulamaya karar vermişti. Sabah kalkıp büyük bir kupa ile sadece tarçınlı kahve içiyordu. Öğlene kadar ağzına su ve soda dışında bir şey koymuyordu. Genelde kahveyi içtikten sonra yüzmeye giderlerdi ama gitmedikleri zaman Hazan yürüyüşe çıkardı. Onu da yapamazsa internetten açtığı videodaki kadını taklit ederek egzersiz yapıyordu. Asya onun disiplinine ve iradesine hayret ediyordu bazen. Motivasyonunun okuldaki zorbalar olduğunun farkındaydı yine de akşam beşten sonra ağzına tek lokma koymayan kadın ona göre sadece öğle yemeği ile yaşıyordu. Öğle yemeğini oldukça dolu yiyordu neyse ki Asya'nın aklı onda çok kalmıyordu. Doyana kadar yiyordu geceyi su ve iştahını kesen kahve ile kapatıyordu genelde. Yemeklerini kalorisine göre seçmiyor hatta tatlı bile yiyordu. Yine de küçük şeylere dikkat ediyordu tatlıların şerbetli değil sütlü olması gibi. Günleri oldukça rutine bağlamıştı artık. Her sabah kalk, Nazlı'yı okula bırak, kafeye geç çalış, öğle yemeği ye, Nazlı'yı okuldan al okula git. Arada boşluğun olursa yüz ya da yürü. Sadece yaklaşan boşanma davasının stresi vardı üzerinde. Kocası olacak herif ortalığı ayağa kaldırmıştı yine. Bu sefer kendi ailesi yetmiyor gibi bir de kocasının ablası ve ailesi ile uğraşmak zorunda kalmış en sonunda resti çekip hepsini telefonundan engellemişti. Kocası bir türlü boşanmaya yanaşmıyor öyle bir şey yaparsa kızını alacağını söyleyip duruyordu ama Asya'nın çok sevdiği bir avukat ablası bu işi devralmıştı. Kadın boşanma avukatlığı konusunda oldukça dişliydi. Hazan en son Ayça ile Serap'ın evinde yaptığı konuşmada kadından ilişkilerinin kanıtları olan ses kayıtlarını ve fotoğrafları almıştı. Ona göre her şey bitmişti. O gün Ayça'ya seni affetmemi mi istiyorsun geç otur her şeyi anlat bana demişti. En başından her şeyi anlatan kadını ses kaydına almış fotoğrafları ve yazışmalarını ondan göndermesini istemişti. Ayça bunu o beni seviyor demek için yapmıştı aslında biraz da. Hazan'a dolaylı olarak sen aramızdasın bak biz birbirimizi seviyoruz aramızdan çık diyordu. Hazan o gün sinirlerine hakim olmakta çok zorlanmıştı. Bu kadını uyarıp onu kocasından kurtarmak istememişti. Çünkü kadının anlattığına göre kocası ondan boşanmak istiyordu ama ayak direyen Hazan'dı. Boşanmamızı istiyorsan bütün konuşmaları fotoğrafları bana gönder seni sevdiğine ikna olursam boşanırım demişti Hazan onun oyununu bozmayarak. Ayça'ya ise affetmediğini affetmeyeceğini ondan uzak durmasını söylemişti. Hatta ona bir iyilik niyeti ile yerinde olsam şehri terk ederim demişti. Şimdi bütün kanıtları ile mahkemeye hazırdı. Aslında öncesinde tek derdi kızını almaktı. Başka hiçbir isteği yoktu ama Asya donuna kadar alalım demişti. Hazan ondan ne bir nafaka ne de başka bir maddi talep beklentisinde değildi. Asya onu aptal olmakla suçlayıp durmuştu bu süreçte. O adamın parasını da kendisini de istemiyorum beni rahat bıraksın yeter diyordu Hazan. Oysa Asya o adamın her şeyinde Hazan'ın hakkı olduğunu söyleyip duruyordu. O yüzden kesinlikle burnundan getirecekti. Anlaşmalı değil çok çekişmeli bir boşanma davası olacaktı bu. Yaşadıkları evi kullandıkları arabayı hepsini evlilik içerisinde aldığını kanıtlayan belgeleri bile Asya kendisi hazırlamıştı. Adama ise hiç bunların hazırlığında olduğunu söylememişlerdi. Uyuyan ayıyı uyandırmamak lazımdı nasıl olsa. Hazan ona sadece kızımı istiyorum diyordu o ise vermem diyordu durum bundan ibaretti. Ama bütün kozların karısının elinde olduğundan haberi yoktu. Hazan yine de bu davanın uzamasından da kızını kaybetmekten de korkuyordu.

Ellerini önlüğüne kurulayıp kafenin mutfağındaki saate göz attı Hazan. Mutfaktaki kadınlara yardım etmeye girişmişti. İş yapmak bir şekilde stresini azaltıyordu. Bugün Sinem ya da Asya kafede yoktu. İpek vardı kafede. İçerisi yeni yeni dolmaya başlamıştı. Öğle servisi zamanıydı. Yoğun olacağa benziyordu. Hazan Serap'tan Nazlı'yı almasını rica etmişti. Kızın okulunun hem kafeye hem Serap'ın evine yakın olması büyük kolaylık sağlıyordu. Kafeye üç durak, Serap'ın evine iki duraktı sadece. Hazan mutfaktan çıkıp İpek'e yardıma koşmuştu. Öğle arasına çıkan iş yerleri ile birazdan bütün masalar dolar, saat ikiye kadar yoğun bir zaman olurdu. Zaten ondan sonra Hazan'ın okula gitmesi gerekiyordu. İpek'le birlikte masalar arasında koşturmaya başladılar.

Asya okulun bahçesinde serin Nisan havasını içine çekti. Yeni çiçeklenmeye başlayan ağaçlarda gezdirdi gözlerini. Güneş vardı ama henüz tam ısıtmıyordu. Kahvesinden büyükçe bir yudum aldı. Kulağındaki kulaklık kimseyle muhatap olmak istemiyorum diye bağırıyordu resmen. Dersleri iyice ağırlaşmış onu yoruyordu. Hem kafe ile uğraşmak hem Hazan'ın hayatına çeki düzen vermeye çalışmak derken mental olarak oldukça yorulmuştu. Biraz kafasını dağıtmaya ihtiyacı vardı. Neyse ki yarın hafta sonuydu. Okulun son günlerini çok seviyordu. İçinde belirsiz bir sıkıntı vardı. Ders çıkış saati bugün, Hazan'ın okul saati ile çakışıyordu okula kendisi gidecekti bir taraftan aklı onda kalıyordu. Mahkeme zamanı yaklaştıkça adamın bir pislik yapmasından korkuyordu. Hazan'ın da kafası çok yoğundu son zamanlarda sessizleşip durgunlaşmıştı. Telefonunu eline alıp bir yoklayayım dedi. Öğle servisi yeni bitmiş olmalıydı. Hazan şu anda okul yolunda olmalıydı. Kısa bir süre telefonun açılmasını bekledi. "Asyarella?" Hazan otobüste olmalıydı etraftan gelen ses onu gösteriyordu. Asya'nın yüzü Hazan'ın sesiyle aydınlandı. "İşçi arı ne yapıyorsun, gidebildin mi okula? Aklım sende kaldı." Hazan diğer eliyle kulağının tekini kapattı böylece Asya'yı daha rahat duyabilecekti. "Otobüsteyim. O kadar dolu ki yani şoför hala almaya devam ediyor. Yakında bütün otobüs akraba olacağız!" Asya ona gülümsedi. "Ay yok kimse ile akraba olma. Senin akrabalar genelde insan türünde olmuyorlar." Hazan gözlerini devirdi. "Ben de meraklıydım zaten akrabaya. Sen ne yapıyorsun?" Asya kıkırdadı. "Okuldayım ve canım biraz sıkkın." Hazan'ın kaşları yavaşça çatıldı. "Neden? Birisi birşey mi yaptı?" Asya arkadaşının endişeli sesine gülümsedi. "Yok ya içim böyle sıkkın. Hani darlanırsın ya öyle. Hazan be akşam biraz takılsak mı kızlarla?" Hazan derin bir nefes aldı. Rahatladığı bariz belliydi. Kendini çok iyi savunabilen birisi olmayabilirdi ama birisi Asya'ya, Nazlı'ya yada onlar kadar sevdiği birisine birşey yapacak olsa kaplan kesilirdi. "E iyi pijama partisi yapalım o zaman" dedi Hazan. Asya bıkkınlıkla verdi nefesini. "Öf Hazan ev kuşu musun nesin ya? Dışarıya çıkalım alemlere akalım diyorum kızım." Hazan bir an sessiz kaldı. Onun dışarısı ve alemlerle pek işi olmamıştı bu zamana kadar. "Ama Nazlı?" dedi gönülsüzce. Asya bir an sessiz kaldı. "Dur ben döneceğim sana" dedi telefonu kapatırken.

Hazan derse olabildiğince kafasını vermeye çalışsa da başarılı olamamıştı. Asya attığı mesajda İpek'in yarın sabah ailesine gideceğini o yüzden onlara katılamayacağını ve Nazlı'ya göz kulak olmayı kabul ettiğini yazmıştı. Bu yüzden Hazan çok heyecanlıydı. Önceden üniversite zamanlarında arkadaşlarıyla gezerdi ama ilk senesinde yurdun saat kısıtlaması on bir olduğu için daha geç saatlere kalamazdı. Daha sonra arkadaşlarıyla eve çıkmıştı ama ailesinin yoğun kontrolü ve baskısı yüzünden orada da gece evde olurdu. Çünkü abisi ya da annesi mutlaka görüntülü arardı onu. Nişanlılık zamanında da bu böyleydi. Evlenince belki biraz rahat ederim diye düşünmüştü ama o da istediği gibi olmamıştı. Kocası genelde işten geldiğinde yorgun olduğunu söylerdi. İzin zamanlarında ise ya ailesine ya da arkadaşlarına giderdi. Hazan'ın ise kendi arkadaşlarıyla geç saate kadar birlikte olması ancak kendi evindeyken mümkün olabiliyordu. Zaten evin hiç bitmeyen bir yemek temizlik düzen döngüsü vardı ve kocası çalışmasına kesinlikle karşıydı. Daha bir sene olmadan hamile kalması da iyice eve kapanmasına neden olmuştu. Bir bebekle dışarıya çıkmak demek kocaman bir baş ağrısı demekti. Bebek için lazım olabilecek her şeyi kocaman bir çantaya koyup valiz gibi onu taşımak zorundaydın her şeyden önce. Bezi, maması, yedek kıyafetleri oyalanması için oyuncak üşürse diye battaniye. Bunun yanında bebeğini de taşımak zorunda olunca astronot kıyafeti giyip uzaya gitmek bile daha kolay geliyordu insana. Aile baskısı yüzünden evlenen insanlar sanıyorlardı ki artık özgür olacaklar. Oysa ailelerinin yanında olduğundan bile daha kısıtlayıcı bir hayat ve üstüne binen sorumluluklarla kendine ait bir hayatın bile kalmıyordu. Hazan geçen yedi sene de neredeyse sevdiği şeyleri bile unutmuştu. Yemek yemek bile artık sadece ayakta durabilmek için olmaya başlamıştı. Yediği yemeğin lezzetini geç soğuk ya da sıcak olması bile umurunda olmuyordu. Yeter ki ağzımdan bir iki kaşık bir şey geçsin diye düşünüyordu. Belki de hayatının en özgür olduğu dönemi bu dönemi olabilirdi. Onda da eğer Nazlı ile ilgilenecek onun dışında birileri olmasaydı bu mümkün olmazdı. Serap, Asya, Sinem, İpek hatta Defne bile eli ayağı olmuştu onun. Gerçi Defne ve Asya konusunda gerçekten şaşkınlığa uğruyordu. Ayağı iyileşmemişken Asya, Nazlı'yı okuldan alacağını biraz zaman geçireceklerini söylemişti. Hazan'ı kafasını dinlemesi için yalnız bırakmak niyeti ile yapmıştı bunu ama Nazlı eve küçük bir assolist olarak döndüğünde Hazan neye uğradığını şaşırmıştı. Deli kız, küçük kızı kuaföre götürüp saçlarına resmen görümce maşası ile topuz yaptırmış yetmemiş makyaj yaptırmıştı. Üstüne aldığı kıyafetlerden bahsetmek bile istemiyordu. Serap onları görünce bir kahkaha atıp Huysuz Virjin'in yerine kıza sahne aldırıp aldırmadığını sormuştu. Defne ile olan durumsa daha da beterdi. Defne ve Nazlı eve resmen birbirlerinin ikizi gibi dönmüşlerdi. Kızının saçları ara ara balık sırtı örgülerle örülmüş ve bu örgülerin arasına ise halkalar takılmıştı. Kulağındaki birden fazla küpeler burnundaki hızmayı görünce Hazan şok içinde bakmıştı küçük kızına. Neyse ki bunlar kancalı olarak geçirmeliydi de çocuğu delmemişti. Yetmemiş Defne ona kamuflaj tarzı bir jogger pantolon üstüne de siyah deri bir ceket giydirmişti. Ceketin altındaki haki yeşili bluzun kızının üstündeki tek normal şey olduğunu düşünebilirdi tabii göbeği açık olmasaydı ve o göbek file bir şeyi göstermiyor olsaydı. Çocuğun giyebileceği file çorabı nereden bulduğunu bile düşünmek istemiyordu bu manyağın. Resmen küçük bir vikinge çevirmişti kızını. Kötücül gözlerle Defne'ye bakarken Nazlı'nın annesine kocaman gülümsemesi ile sarılıp okullar kapanınca tekvando kursuna gideceğini söylemesi ise Hazan'ın ağzından minik bir çığlık kaçmasına sebep olmuştu. Elbette bunun devamında Asya'nın kızın baleye gideceğini söylemesi ve Defne'nin buna yok oryantal diyerek itiraz etmesi sonucunda başına ağrılar girmiş ve herkesin şaşkın bakışları arasında kızını kuran kursuna göndereceğini söylemişti. Serap ise bir kahkaha atıp çoktan İngilizce eğitim alması için bir yerle görüştüğünü ifade etmişti. Nazlı ise bütün bunların karşısında hepsine gideceğini söyleyip tuhaf kıyafetleri ile olduğu yerde zıplayıp koşturmaya başlamıştı. En azından İpek'e Nazlı'yı emanet etmeden önce uyduğundan emin olacaktı. O sırada titreyen telefonu ile WhatsApp'ı açtı.

Leydi Yumruk:

Kız gecesi alemler diyor senin düşük çene 😎 mekanı bana bırakması için ikna et onu car car konuşup kafamı şişirdi. 😏

Hazan: 🤦beni aranızda bırakmayın! Neredesin hem?

Leydi Yumruk: Okula girmek üzereyim. Mekan bende o kaa! 😎

Hazan: Ok. Ok. Kafede buluşalım birazdan dersten çıkıyorum 😒

Asya'yı mekan konusunda ikna etmek gerçekten çok zor olmuştu. Eğer Defne'nin götürdüğü yeri beğenmezlerse Asya'nın istediği yere gitmek için söz vermişlerdi. Nazlı'yı uyutup İpek'le birlikte evde bıraktıklarında saat dokuz buçuğu biraz geçmişti. Defne'nin arabası diğerlerinden daha geniş olduğu için onun arabasıyla gitmeye karar verdiler. Sinem, Serap ve Hazan arkada Asya ise Defne'nin bütün memnuniyetsiz bakışlarına rağmen prensesliğini koruyarak öne binmiş Defne'nin kafasını mekan konusunda ütülemeye devam ediyordu. Hazan ise yine kendi iç dünyasına dalmıştı. En son ne zaman böyle geç saatlerde dışarıya çıktığını hatırlamaya çalışıyordu.

Ayça telefonun yapılmasının en az bir hafta süreceğini söylediğinde Orkun'un kaşları çatıldı. "Ağlak arkadaşına söyle onu ilk ders arasında geçen ki çardakta bekliyorum" demişti. Ayça ne kadar uzatmaması için ısrarcı olsa da Orkun kararlı yeşillerini kızın üzerine dikerek kısa bir baş hareketi ile geldiği yere göndermişti onu. Ayça yine de bu çocuğun onun hakkında iğneleyici ya da aşağılayıcı bir yorum yapmadan onunla konuşmasına memnundu. İlk ders arasında Hazan arkadaşlarına geride kalmalarını söyleyerek çardağa gitmişti. Orkun gerçekten onu bekliyordu. Bir hafta boyunca telefonsuz kalmak zorunda olmadığını söyleyince Hazan sinirlenip telefonundan hattını çıkarıp çocuğa uzattı. Çocuk onun pembe telefonunu asla kullanmayacağını söylemişti. Hazan sinirle dişlerini sıkarken bir an önce bu çocuktan kurtulmak istiyordu. "O zaman bekleyeceksin!" demişti dişlerinin arasından tıslar gibi. Orkun kızın kahve gözlerine yansıyan öfkenin ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. "Vay be sümüklü, ağlamak yerine sinirlenebiliyorsun da demek. Pekala telefonun sende kalsın bir hafta boyunca benim sekreterliğimi yapacaksın." Hazan ona kaşlarını çatıp anlamaz gözlerle yüzüne baktığında Orkun'un gülümsemesi genişledi. Bu kız çarpıştıkları zaman dikkatini çekmemişti ama onu ağlarken çardakta gördüğünde merakını uyandırmıştı. Onu tanımak istiyordu. Telefon umurunda bile değildi. "Alık alık baktığına göre açıklayayım. Beni aramak zorunda olan herkes seni arayacak sende onların söylediklerini not alıp bana ulaştıracaksın anladın mı?" Hazan tek kaşını kaldırdı. "Anlamadım bunu yapmak zorunda değilim ve ayrıca telefon numaramı bilmiyorsun bile!" diye çıkıştı öfke ile. Orkun'un ise dudaklarında alaycı bir gülümseme oluştu. Kızın ezberlediği numarasını söyleyince, karşısında ki güzel yüzün şaşkınlıkla ona bakmasından zevk aldı. "Şimdi ya dediğimi yaparsın ya da telefon numaranı herkes öğrenir. Eminim merak eden çoktur!" Hazan sinirle sıktı dişlerini. "Sadece bir hafta! Telefonunu alınca bir daha karşıma çıkmayacaksın" dedi. Orkun'un dudağının tek tarafı hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı. Bu ona anlaşılmaz bir çekicilik veriyordu. "Öyle olsun küçük kız" dedi ve Hazan iki yanında yumruk yaptığı ellerini sıkarken o çoktan arkasını dönmüş iki parmağını havaya kaldırıp sallamıştı bile. Hazan arkasından bağırdı "Ben nasıl ulaşacağım sana?!" Orkun gülmesini bastırmak için öksürdü "ben seni bulurum!" Gerçekten bir hafta boyunca çocuğu arayan olursa not almış ve ders aralarında sürekli bu çocukla zaman geçirmek zorunda kalmıştı. Bu okuldakiler tarafından bazı dedikodulara sebep olsa da Hazan kurtulacağı günü bekliyordu. Yine de Orkun'un ters tavırları arasındaki farklı karakteri de ilgisini çekmeye başlamıştı kızın. Ukala bir çocuktu evet ve aynı zamanda hassas ve espriliydi. Ondan okuldaki başı boş köpeklere yemek almasını beklemezdi mesela. Sonra bir çocuğun sevgilisi olduğunu söylediği kıza vurmak üzere olduğunu görünce çocuğu kızdan uzaklaştırmıştı. Bu yüzden okul çıkışında üstüne saldıran üç kişiyi de bir güzel dövmüştü hem de tek başına. Asıl mesele ise gece yarısı çalan telefonla uyanmasıyla başladı. Saat bire gelirken çalan telefonda tanımadığı numarayı görünce Hazan uykusunun bölünmesi ile söylenerek açtı telefonu. Karşıdan gelen kaba ses "Orkun'la görüşecektim" demişti. Hazan çocuğun yanında olmadığını söyleyince karşıdaki kişi buna inanmamış ve gönderdiğim konuma "iki saat içinde gelsin yoksa kız kardeşi ile yakından ilgileniriz" demişti. Hazan kalbindeki korkuyla durumu açıklamaya çalışsa da karşıdaki kişi onu dinlemeyip telefonu yüzüne kapatmıştı. Kız ilk defa o gece kimseye söylemeden, telefonuna gelen konumu görünce evden çıkmıştı.

Asya, önünde durdukları mekana gözlerini kocaman açarak baktı. Yani gözlerinden kalp çıkabiliyor olsa şu anda kesinlikle çıkardı. "Oha kızım! Buraya girebilir miyiz biz?" dedi heyecanla. Hazan onun heyecanlı sesiyle kendine geldiğinde, önünde kuyruk olmuş mekana ve kapıda duran iki çam yarmasına baktı. Defne ise yüzündeki gururlu gülümseme ile Asya'ya ne sandın der gibi bakıyordu. Biraz sonra arabaya yaklaşan adama anahtarları uzattı Defne. Kızlar ağızları açık bangır bangır müzik sesinin geldiği mekana bakarken Defne sıradaki insanları umursamadan güvenliklerden birisinin kulağına bir şeyler söyledi adam onları hemen içeriye alıp elindeki telsize bir komut verdi. Diğerleri sırada beklerken kızlar çoktan içeriye girmişti.

 

Bölüm : 15.12.2024 16:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...