
Hazan bangır bangır çalan müziğe karşı kulaklarını tıkama isteğini zorla bastırdı. İçeride onları karşılayan bir personel, yüksek masalardan birisine yönlendirdi kızları. Ortada eğlenen insanlar, onları izleyen içkilerini içen insanlar ve kafasının üzerinde dönen ışıklı topla Hazan için burası gerçekten çekilmez bir yerdi. O daha çok doğa insanıydı sakin ve huzurlu yerleri severdi. Kalabalık kafeler bile ruhunu sıkardı onun. Asya ise şaşkınlıkla etrafına bakıyor arada bir de barmeni kesiyordu. "Oğlum nasıl girdik biz buraya? Üterler bizi burada" dedi pahalı bir yer olduğu çokça belli olan mekanda gözlerini bir kere daha gezdirirken. Defne ona yandan bir gülüş attı "bir şey olmaz merak etme mekan bizim." Sinem ve Serap dans eden insanları izlerken Hazan kızların birbirlerinin kulaklarına eğilerek bir şeyler söylemesini izledi bir süre. "Mekan bizim derken?" dedi Asya. Defne hala barmeni kesen arkadaşına sırıttı. "Bizim işte. Abimin sayılır ortak." Asya'nın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Sonra gözleriyle barmeni işaret etti "şu da mekana dahil mi ya? Taş maşallah!" Barmen havalı bir şekilde elindeki shakeri karıştırıyordu. Defne, erkeklerin rahatsız edemeyeceği bir yer olsun diye burayı seçmişti ama Asya'nın rahatsız edebileceği erkekleri hesaba katmamıştı. "He, dahil burada mı yersin paket mi yapalım? Önüne bak önüne şaşı oldun!" Asya ona aldırmadan barmene gözlerini bir kere daha süzdü. "Önümde sen varsın. Bakılacak bir manzara değilsin benim için. Hem ben bunu her türlü yerim!" Defne daha ağzını açamamıştı ki Asya ince belini kıvıra kıvıra bara yürümeye başladı. Hazan gözlerini devirmeden edemedi. "Nereye gidiyor?" dedi Defne'nin kulağına. Defne kaşlarını çatmıştı "karnı acıkmış. Ne içersiniz kızlar?" Herkes siparişlerini verirken Hazan alkolsüz meyve kokteyli istemişti. Bir süre sonra etrafta deli dana gibi tepinenlere katılan arkadaşlarının bütün ısrarlarına rağmen masada oturmayı tercih etmişti. Serap yanına geldiğinde o telefonu ile sosyal medyaya bakıyordu. "Sen niye bize katılmıyorsun?" demişti Serap dili dolaşarak. Hazan arkadaşına şaşkınlıkla baktı. "Ne içtin sen?" Serap ona omuzlarını silkti. Sonra Hazan'ı kolundan çekiştirmeye başladı. "Hadi ama sende gel dans et biraz." Hazan hayatında dans edip eğlenmeye değer bir şey göremiyordu. Masadaki boşları toplayan garsondan bir kahve istedi. "Sen eğlen canım pek bana göre bir yer değil" dedi. Kızlar onları yeniden çağırınca, Hazan olumsuz anlamda salladı kafasını ama Serap'ı piste doğru itekledi. "Sen git hadi eğlen biraz."
Hazan bir ara masaya uğrayan Defne'nin de dilinin dolaştığını görünce biraz panik olmuştu. Buraya geldiklerine göre ve şoförleri de kafayı çektiğine göre muhtemelen taksi ile döneceklerdi. Telefonunun çalması ile tanımadığı numarayı görünce kaşları çatıldı. Numarayı meşgule attı. Bir kaç kere daha ısrarla arayan numarayı görünce Hazan tuvalete doğru ilerleyip telefonu açtı. "Alo?" dedi sert bir şekilde. "Hazan niye engelledin lan bizi?" Hazan derin bir nefes aldı. "Abi? Şimdi hiç sırası değil gerçekten aramayın beni." Karşıdaki adam hızla konuştu "kapatma sakın. Bağırıp çağıracak değilim konuşmam lazım seninle. Neredesin?" Hazan dışarıdan gelen müzik yüzünden kulağının tekini kapattı "ne bu ses ya düğüne mi gittin ne yaptın?" dedi abisi. Hazan gülmemek için tuttu kendisini. "Yok dışarıdayım." Hasan derin bir nefes aldı "Dışarıda nerede kimle?" Hazan gözlerini devirmeden edemedi. "Kızlarla Defne'nin abisinin bir yeri varmış oradayım." Hasan olduğu yerde volta atıyordu. Kendini sakin olmak için baya zorluyordu. "Allah'ım sen bana sabır ver. Gecenin bu saatinde kızlarla n’apıyorsun Hazan sen ya? Konum at bana." Hazan'ın kaşları çatıldı. "Seni görmek istemiyorum abi. Sonra görüşürüz." Hasan tekrar bağırdı "Kapatma sakın. Önemli diyorum kızım. Konum at gelip alayım seni. Boşanma davanla ilgili önemli. Konuşmamız lazım çok acil." Hazan bir an duraksadı. Defne'nin de kafası güzeldi. Eve dönmek içinde birisine ihtiyacı vardı. "Sorun çıkarmayacaksın ama..." Hasan derin bir nefes daha aldı. "Tamam ulan at şu konumu." Hazan kulağını iyice kapattı "Tamam kapatıyorum şimdi senin numaraya atarım." Telefonu kapatıp tuvaletten çıktı.
Sonra kafası yine o güne gitti.
Hazan gecenin bir yarısı kendisini sokağa atmıştı ama ne telefonuna gelen konuma nasıl gideceğini biliyordu ne de kendini güvende hissediyordu. Lanet çocuğa nasıl ulaşacağını ise hiç bilmiyordu. Telefonunu eline alıp hızla Andaç'ı aradı. Telefon açılmayınca birkaç kere daha aramak zorunda kaldı. Andaç, sonunda uykulu sesiyle cevapladı telefonu. "Alo Hazan? Bir şey mi oldu?" Üç kızın evde yalnız başına kalıyor olması çocukta onları sürekli bir koruma kollama güdüsü oluşturuyordu. Hazan sokaktan gelen köpek sesleri yüzünden korkuyla adım atıyordu. "Andaç, sen acaba Orkun'a ulaşabilecek birilerini tanıyor musun?" Andaç yatakta doğruldu. "Hayır ortak arkadaşımız yok. Gece gece rüyanda mı gördün Orkun'u?" Kızın Umut'tan sonra bir de Orkun'la olan yakınlığı onu rahatsız ediyordu. "He geri zekalı rüyamda gördüm neyse tamam. Uyu sen." Dışarıdan gelen köpek seslerine kulak kabarttı Andaç. "Neredesin sen?" Hazan hızlı yürüyeyim derken nefes nefese kalmıştı. "Bak çocuğun kardeşinin başı belada olabilir bana bir konum geldi..." Hazan hızla olan biteni anlattı Andaç'a. Çocuk çoktan yataktan çıkmış dağınık dolabının içinden pantolon arıyordu. "Sakın tek gitmeye kalkma bak. Hazan benzinliğe git ben Furkan'ın arabayı alıp geliyorum hemen bekle beni." Hazan Andaç'ı sürüklemek istemiyordu ama yanında birisi olmadan gidecek cesareti yoktu. "Tamam acele et" dedi sadece. Geçen kısa süre kıza kocaman bir zaman dilimi gibi gelmişti. Andaç yanına geldiğinde ona konumu gösterdi. Konum şehre bağlı köylerden birisinde bir depoyu gösteriyordu. Hazan içinden bildiği bütün duaları ediyordu. Andaç ise Orkun'u tanıma ihtimali olan herkese ulaşmaya çalışıyordu. Depoya yaklaştıklarında Andaç arabanın farlarını kapatmıştı. Karanlıkta ilerlemek çok zor oluyordu. Dışarıda iki tane adam vardı. İzbe ve korkutucu bir yerdi burası. Andaç arabayı durdurunca Hazan'a döndü. "Sen burada bekle ne olursa olsun çıkma ben bakıp geleceğim." Hazan zaten çıkmak istemiyordu ama Andaç'ı da tek yollayacak değildi.
Hazan sallanıp duran arkadaşlarının hangi birisine sahip çıkacağını şaşırmıştı. Eğlenmek elbette herkesin hakkıydı ama o alkol ve eğlenceyi kendi içinde bağdaştıramıyordu. Alkolün verdiği bu sersem görüntü ona çok itici geliyordu. Yani herhangi bir insana yakıştıramıyordu bu yalpalayarak yürüme dili dolaşarak konuşma durumlarını. Çok basit olan bu eylemleri bile yapamayacak hale getiren alkol insanı salak gösteriyordu ona göre. Arkadaşlarını bir arada düz bir şekilde tutmaya çalıştı. Serap onlara göre daha iyi durumdaydı. Sarhoş değildi ama çakırkeyif olduğu dağıttığı gülücüklerden belliydi. Kızarmış mavi gözleri hem uykusuzluğun hem alkolün etkilerini taşıyordu. "İki ayrı taksi çağıralım, sen Asya ve Sinem'le git ben de Defne'yi eve bırakayım" dedi. Defne onunkine benzer mavi gözleri ile sırıttı. "Gerek yok ya, az biraz açılayım içeriden birilerine söylerim bırakırlar bizi." Bir yandan konuşup bir yandan mekanın önünden yavaş adımlarla yürüyorlardı. Serap ve Hazan kızların kollarına girerek olası kazaları önlemeye çalışıyorlardı. Hazan'ın içi iyice bunalmıştı. Nisan ayının serin gece havasını derin derin içine çekti. "Abim gelecek o bizi bırakır" dedi. Kızlar ona sanki atomu parçaladım çekirdeklerini ne yapayım diye sormuş gibi baktılar. Asya ona yaklaştı baygın gözlerini biraz kırpıştırdı sonra bir kahkaha attı "Ay kafam iyi ya bir ara abimi çağırdım dedin sandım" dedi. Hazan topuklu ayakkabılarının üzerinde durmakta zorlanan kızın kolundan tuttu "öyle dedim zaten." Serap Hazan'a şaşkınlıkla baktı "ne içtin be sen sarhoş musun?" Hazan sakin olmak için derin bir nefes aldı. "Hayır..." O sırada başka bir mekandan çıkan serseri kılıklı bir kaç adam onlara doğru yaklaştı. İçlerinden uzun boylu olanı konuştu "kızlar yolunuzu mu kaybettiniz? İsterseniz yardımcı olabiliriz." Defne kafasını konuşan adama çevirdi "Yok arkadaşım işine bak." Uzun boylu adam kızı yukarıdan aşağıya bir süzdü "Ne yazık ki mesai saatleri dışındayım, hem burası pek tekin değil." Hazan'ın kafasının içinde tehlike alarmları bir kere daha çaldı. Arkalarında kalan önünden oldukça uzaklaştıkları mekana baktı. Ne ara bu kadar yürümüşlerdi. Defne'nin önüne geçti "Defolun gidin ya gece gece!" dedi sert bir şekilde. Yanında duran bir diğer esmer çocuk ona sırıttı "birlikte gidelim." Asya Hazan'ın koluna girdi. Çocukları aşağılar bakışlarıyla süzdü "Bizim seninle aynı yolda adım atmamız bile imkansız. Çekil şuradan." Çocuk dili dolanan kıza sinsi bir gülümseme ile baktı "şirin şey, seninle adım atmaktan daha güzel şeyler yapabiliriz bence." Serap telefonunu aldı eline "uzaklaşmak için beş saniyeniz var yoksa polisi ararım." Kumral olan bir diğer çocuk ellerini masumca kaldırdı havaya "Hadi ama kızlar kötü bir niyetimiz yok arkadaş olalım." Asya derin bir nefes aldı işaret parmağı önce çocuğu yöneldi "Sen..." dedi bir kahkaha atıp, sonra kendisini gösterdi "Benim ancak sahiplenebileceğim türden bir sınıftasın. Tasma falan takılır sana..." Çocuğun gülümsemesi yüzüne yayıldı "hmm, kulağa çok ateşli geliyor. Hadi o zaman beni sahiplen ve tasma tak." Elini kızın ince kollarından birisine uzatınca Defne sarhoşluğuna rağmen hızlı refleksleriyle çocuğun kolunu tutup arkasına çevirdi. Çocuk beklemediği hareket karşısında şaşırdı "o elleri kırarım ama ben" dedi Defne sert bir şekilde. Diğer çocuklar onu ciddiye almadığını gösteren kahkahalar atmaya başladılar. İçlerinde en uzun boylu olan ona çarpık bir gülümseme ile baktı "sert kız en sevdiğim..." Hazan olduğu yerden çekilip çocuğun önüne doğru gitti ve onu geriye itekledi. "Arkadaşlarını al ve git buradan! Serap polisi ara." Çocuk geriye doğru sendeledi. Yanındaki arkadaşı hızla onu tuttu "senle bir işimiz yok zaten, biz dört kişiyiz sen yoluna gidebilirsin." Hazan çıkınca kızlarda dört kişi kalıyordu. Diğer bir çocuk konuştu "ama tabii, gitmem dersen bize katılabilirsin. Cüssene bakılırsa hepimize yetersin." Hazan bir şey içmemesine rağmen midesi bulandı. Tokatının çocuğun yüzünde nasıl patladığını o bile anlamadı. Çocuk aynı şekilde elini kaldırıp Hazan'a vurunca kız geriye doğru yalpaladı ve daha ne olduğunu anlamadan Serap çocuğun bacak arasına bir tekme attı. Sonra olanlar oldu ve kavga çıktı.
Hasan, yolun ortasında birbirine girmiş grubu görünce arabayı kullanan arkadaşı Samet'le göz göze geldi. "Yanlarından geç dikkat et. Gece gece hiç ayyaş kavgası çekemem." Samet onu onaylayıp arabanın hızını düşürdü. Hasan camdan dışarıya dikkat kesildi yine de. Grubun yanlarından geçerken gözüne Hazan'ın yanında gördüğü onu fırçalayan kız takıldı. Küçük ateş, diye söylendi kendi kendine. Sonra Samet'e döndü "durdur arabayı hemen." Samet hızla frene yüklenirken Hasan durmasını beklemediği arabadan hızla attı kendini ve geriye doğru koşturdu. "N'oluyo lan burada!" Poposunun üzerine yere düşmüş ağlayıp bileğini ovalayan Asya'yı görünce resmen beynine kan sıçradı. Kardeşini aradı gözleri Hazan birisine güçsüz yumrukları ile vurmaya çalışıyordu. Asya'yı kolundan tuttu ayağa kaldırdı. "İyi misin?" Asya burnunu çekerek baktı adama "ayağımı burktum üstüne basamıyorum." ince topuklu ayakkabısının teki ayağında diğeri yerdeydi. Hasan kızı kucağına alıp kaldırımın kenarına nazikçe bıraktı. "Birazdan geleceğim" sonra Hazan'ın vurduğu çocuğun kolundan asılıp kendine çevirdi ve yüzünün ortasına sağlam bir yumruk geçirdi. Biraz sonra Samet'te onlara katılmıştı. Hızla diğer kızları kontrol etti Samet uzun boylu çocuğu yere yatırmıştı. Biraz gerisinde saçları ve boyundan erkek ama vücut kıvrımlarından kız olduğu oldukça belli olan başka birisi diğer bir çocuğu kelimenin tam anlamıyla evire çevire dövüyordu. Diğer kızlarda bir diğerinin etrafını sarmış çanta ayakkabı Allah ne verdiyse girişmişlerdi. Gözleri yeniden küçük ateşi bulunca onun kenarda ayağını ovalayıp ağladığını gördü. Kalbi sanki tonlarca yükün altında kalmış gibi ezilirken burnundan gürültülü bir nefes aldı. "Kafalarınızı kopartırım ulan!" önündeki çocuğu iki yumrukla yere serdikten sonra Samet'le kızların aralarına aldığı adama doğru yaklaştı. Çok geçmeden sokakta yankılanan polis sirenleri ile her şey bitmişti.
Polis gelince kızlar Samet'in arabasının arka koltuğuna üst üste yığılıp oradan hemen uzaklaşmışlardı. Hasan kullandığı arabanın dikiz aynasından Asya'yı kontrol ediyordu. Kızın yüzünde iz yapmış gözyaşlarına içi burkularak baktı. Gözleri kapalıydı. "Ayağın çok mu acıyor?" Serap ve Hazan'ın kaşları birbirlerinden habersiz aynı anda havalandılar yukarıya. Asya çocuk gibi dudaklarını büzdü. Adamın gözleri bu hareketle kızın boyası çıkmış pembe dolgun dudaklarına kaydı. Hızla gözlerini kaçırdı. "Acıyor tabii, kırıldı kesin" dedi artık dolanmayan diliyle. Gecenin serinliği ve kavganın yarattığı adrenalin yüzünden kafası açılmıştı. Hasan kaşlarını çattı "Oh olsun! Ne bok işiniz var kız başınıza gece gece antin kuntin yerlerde? Yanınızda erkek bile yok. Başınıza ne geleceği belli değil. Bir de içki içiyorsunuz. Hey Allah'ım ya. Siz daha ayıkken kendinize zor sahip çıkıyorsunuz içki içmek ne demek..." Asya sinirle kaşlarını çattı. Hasan dikiz aynasından yakaladığı bu harekete gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Kızın kahveleri ile birlikte ağzı da açılmıştı. Kendi söylenmesini hemen bitirdi. "Senin ağzının ayarına yumurta kırarım bak he! Oh olsunmuş dağ ayısı! Hem o ne demek be. Başımızda erkek yokmuş. Ne sanıyorsunuz siz kendinizi? Başınız da erkek olsun diye diye tepemize çıkardı zaten sizi o analarımız nenelerimiz. Bir kız kıza eğlenelim dedik hem cinsiniz olan hayvanlar çıktı karşımıza. Erkekler ya hani kendilerini bir bok sanıyorlar çünkü. Neden peki? Birkaç tane kadın gece eğlenmeye çıkarsa yolludur di mi? Hemen yatağa atılacak kadındır o? İnsan olmanın ayrımını kadın erkek olarak yapan beyin yoksunları sizi. Evlenecek kadın, ellenecek kadın! Ama siz çıkınca dışarıya hayattan zevk alan yaşayan havalı erkek oluyorsunuz öyle mi? Başlarım sizin alıcısı bozuk algılarınıza ben. Biz de insanız eğlenmek bizimde hakkımız. Sizin gibi hayvanlar her yeri mesken tuttu diye biz niye kapanıp kalalım bir yerlere? Sizi kapatsınlar asıl da herkes bir rahatlasın. Nedir bu ya dünya sizin münasip organınızın etrafında dönüyormuş gibi tavırlarınız. Sizin gelişmemiş beyninizin yükünü biz kadınlar niye çekiyoruz. Benim de her insan gibi kendimi güvende ve özgür hissetmeye hakkım yok mu? Sizin özgürlüğünüzün başladığı yerde bizimki niye bitiyor biliyor musun? Biz kendimizi güzel hissetmek için giyiniyoruz, siz olmayan beyinlerinizle size süslendik sanıyorsunuz. Kibar davranıyoruz iş atıyor kuyruk sallıyor diyorsunuz. Gülümsesek bana yürüdü diyorsunuz. O kadar aşağılıksınız ki siz annenizin kardeşinizin kızlar olduğunu unutuyor, sarktığınız, iğrenç düşüncelerle fanteziler kurduğunuz kadınların da birisinin annesi kardeşi olduğu gerçeğini düşünmüyorsunuz. Kendi annenize kardeşinize yapılsa kan çıkaracağınız şeyleri başkasının kardeşine anasına yapınca sorun yok ama..." Defne kucağına iyice yerleşmiş Asya'dan kolunu kurtarıp ellerini kısacık saçlarında dolaştırdı sonra parmaklarını alnına bastırdı. "Çenen kopsun ya. Zaten başım çatlıyor car car car. Bu çeneyle halter kaldırırsın sen he." Asya onun kucağında bilerek kıpırdandı. "Ezdin be beni!" diye cırladı Defne. Hasan gözlerini kafası Asya'nın omuzunun üzerinden çıkmış kızda dolaştırdı. "Sen baya dişlisin ama içinizde tek kendini korumayı bilen bu kız var." Defne'nin tek kaşı havalandı "teşekkürler hanzo teşekkürler" Asya istemsiz bir kahkaha koyverdi. Bu kızın sesi kahkahası dinlediği her türlü müzikten daha güzel geliyordu Hasan'ın kulağına. Kendisine hanzo demesine aldırmadı diğer küçük kızın. "Hasan abicim, Hasan adım." Defne ağzının içinde sorduk sanki diye mırıldanırken onu Asya'dan başka duyan yoktu. Hasan arabayı çorbacının önünde durdurdu. "Hadi inin bakalım ayyaş takımı. Sizi kendinize getirelim." Kızlar arabadan inip önünde durdukları salaş esnaf lokantasına benzeyen dükkana baktılar. Samet ve Hasan önden ilerlerken Defne ve Hazan, Asya'nın koluna girip yürümesine yardım ettiler. Çorbaların bulunduğu tezgahın başına geldiklerinde Hasan kendisine işkembe söyledi. Asya ona iğrenerek bakıp burnunu kırıştırdı. Samet kelle paça sipariş etmişti. "Sen ne içeceksin?" dedi Hasan, Asya'ya dönüp. "Ne var burada söyledikleriniz dışında?" Hasan ona sırıttı "işkembe, kelle paça, beyran..." Hazan beyran söylerken Asya mide bulantısını bastırmaya çalıştı. "Mercimek? Ezogelin?" Kepçeci adam kıza gülümsedi. "Yok ablacım bitti Beyran vereyim sana da..." Asya adamın karıştırdığı büyük çorba tenceresine yüzünü buruşturdu. "Yarım olsun" dedi memnuniyetsiz bir şekilde. Çorbasını alıp kızların yanına oturdu. Hasan onun karşısına geçmiş merakla çorbadan içmesini bekliyordu. Vereceği tepkiyi merak ediyordu. Ona baktığını çaktırmadan masanın ortasında duran sirkeyi çorbasına ekledi. Sarımsaklı sostan da koyunca Asya burnunu kırıştırdı. Hasan çorbasını güzelce karıştırıp bir kaşık attı ağzına. Asya çorbasından bir kaşık aldı. Zorla boğazından aşağı ittirdi çorbayı. Aynı anda yukarıya doğru çıkan safra ile ellerini ağzına kapattı. Hızla masadan kalktı küçük dükkanda gözlerini dolaştırıp tuvalete doğru sendeleyerek elinden geldiğince hızla gitmeye çalıştı. Tuvaletin önüne gelemeden de içinde ne varsa dışarıya çıkardı hepsini. Defne ve Serap aynı anda masadan kalkıp kendilerini dışarıya attılar. Kusmamak için serin havayı derin derin içlerine çektiler. Sinem ve Hazan ise Asya'nın yanına koşmuştu. Kız ayaklarına ve üstüne bulaşan pisliğe yüzünü buruştururak baktı. "Üstüm başım leş gibi oldu ya! Duş almam lazım." Hazan mahcup bakışlarla ona bakan kepçeçiye baktı. Adam bu tarz durumlara alışkın olduğunu gösterir şekilde yüzünü bozmamıştı. "Birazdan temizlerler." Sinem masadan aldığı peçeteleri yere saçılmış pisliğin üzerine atmaya başlamıştı. Asya üzerindeki kusmuk kokusundan rahatsız olunca midesi bir kere daha hareketlendi hızla kendini tuvalete attı. Hasan onları izliyordu ama yerinden kalkmamıştı. Kendi kendine söyleniyordu. "Hem içmeyi bilmiyorlar hem içiyorlar. Ne günlere kaldık ya..." Samet ona gülümsedi. "Amma taktın sende he, bırak genç onlar..." Masaya dönen kızlarda gözlerini gezdirdi Hasan. "Arkadaşın iyi mi?" diye sordu kardeşine. Hazan kafasını sağa sola salladı. "Üstü başı mahvoldu, ayağı da kötü. Kusmuk kokusu da rahatsız ediyor onu gidene kadar kusar artık." Asya sendeleyerek masaya döndüğünde Hasan ona hiçbir şey söylemeden kalktı. Kızın biraz önce çıktığı tuvalete girdi. Lokantada tek tuvalet vardı. Hızlıca üstündeki sweeti çıkarıp altındaki beyaz tişörtü eline aldı. Sweeti tekrar üstüne geçirdikten sonra tişörtü burnuna götürdü kokladı. Yumuşatıcı ve limon kolonyası kokuyordu. Masaya döndü Asya'nın yanına eğildi. "Gel seni temizleyelim." Asya saçlarını bileğine taktığı tokası ile toplamıştı. Asya adamın elindeki tişörtü görünce gözleri şaşkınlıkla açıldı. Giymek istemiyordu ama yakasındaki kusmuk onu rahatsız ediyordu. Ayaklarını da yıkayamamıştı bileği çok acıdığı için lavaboya kaldıramamıştı. Hasan itiraz edecekmiş gibi duran kızın yüzünde gezdirdi gözlerini. "Temiz buraya gelmeden önce giymiştim gerçekten" dedi hafifçe kızararak. Asya itiraz etmeden masadan kalktı adamın elindeki geniş tşörte uzattı ellerini. "Teşekkür ederim." Hasan topuklu ayakkabısının üzerinde durmakta zorluk çektiği belli olan kızın kusmukla lekelenmiş ayaklarına çevirdi gözlerini. "Otur bakalım" dedi en tatlı ses tonuyla. Hazan abisinin böyle bir ses tonu olduğundan bile habersizdi. Asya oturunca adam önünde eğildi, kızın ayakkabılarını yavaşça çıkardı. "Donmuş ayakların bu havada bunlar giyilir mi kızım ya!" Asya'nın yanakları hafifçe kızarmıştı kendisine ilgi ile bakan Hazan'dan hızla gözlerini kaçırdı "Çoraplarını da çıkarıp vermeyi düşünmüyorsundur inşallah gerçekten giymem" dedi huysuz huysuz. Hasan onu birden kucağına alınca kızın kusmuk kokan kokusuna rağmen gülümsedi. "Ne yapıyorsun be neandertal? Eski çağlardan beri çok şeyler değişti erkekler artık kadınları sırtlarına vurup mağaralarına taşımıyorlar..." Hasan ona gözlerini kırpıştırdı "Sesini kesmeni tavsiye ederim" dedi yoksa kusmuğa aldırmadan o kesecekti o sesi. Sonra aklından geçen düşünce ile kafasını hızla sağa sola salladı. Tuvaletin açık kapısından içeriye girip kızın bacaklarını lavabonun içine uzattı ayaklarını ve bacaklarını yıkadı. Onu klozetin üzerine oturttuktan sonra yerlere birkaç kat peçete serip kapıdan dışarıya çıktı. "burada bekliyorum" dedi. Asya'nın kalbi adamın biraz önceki yakınlığından dolayı maraton koşusuna çıkmış gibiydi. Yere bastığında şişmiş bileği yüzünden yüzü acıyla kasıldı. Elinde tuttuğu beyaz tişörtü burnuna götürdü. Temiz kokuyordu. Üstünden siyah mini elbisesini çıkarıp tişörtü kafasından geçirdi elbisesinden biraz daha kısa olmuştu. Dışarıya çıktığında Hasan'ın iri kahve gözleri hepten açıldı ve onu geriye doğru itip kapıyı kapattı. "Bekle geliyorum çıkma sakın" dedi. Onu kimsenin böyle görmesini istemiyordu. Masaya geri dönüp kızın trençkotunu aldı. Tuvaletin kapısını aralayıp trençkotunu içeriye uzattı. İçeriye bakmamaya çalışıyordu küçük ateş, gerçekten çok sinir bozucuydu onun için. Kız trençkotunu üzerine giyince onu yine kucakladı masaya doğru yürüdü. "Samet hesabı hallet sen sonra aramızda şey yaparız" dedi arabaya doğru yürürken. Defne ve Serap o arada Samet'in arabasıyla gidip Defne'nin arabasını almışlardı. Asya ve Hazan, Hasan'ın kullandığı Samet'in arabasına yerleşirlerken, Samet, Defne ve Serap'ı alıp Defne'nin arabasına geçmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.82k Okunma |
1.95k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |