
Asya arabada sızmıştı. Hasan ara ara uykusunda konuşan kıza gülmemek için zor tutmuştu kendisini. Evin önüne geldiklerinde Hasan arabadan inip Asya'yı yeniden kollarının arasına aldı. Kızın başı adamın göğsüne yaslanmış uzun saçları kollarına dökülüyordu. Hazan abisine evin kapısını açarken, "yoruldun sen de, sağ ol zahmet oldu" dedi. Evin karanlık olmasına bakılırsa Nazlı ve İpek uyumuştu. Hasan kucağında duran kızın yüzünde gezdirdi gözlerini "Yok be çok hafif bu kız. Çimento torbası daha ağırdır bundan. Bir şey yemiyor mu bu ya?" Hazan önden yürüyerek abisini Asya'nın yatak odasına yönlendirdi. "Gayet iyi yiyor merak etme." Hasan kızın derli toplu yatak odasında gözlerini gezdirdi sonra kızı pembelerle bezeli yatağının üzerine yavaşça bıraktı. Abisinin kızın yüzünde dolaşan gözleri Hazan'ın pek hoşuna gitmemişti. "Abi, Asya yirmi dört yaşında" dedi. Hasan kardeşinin sesindeki imayı anlamamış gibi davrandı. Allah'tan oda karanlıktı da kızaran yüzünü göremiyordu. "Ee yani?" dedi sesini umursamaz tutmaya çalışarak. "Yani aranızda on yaş var." Hasan derin bir nefes aldı. Kızın şeker kokulu parfümü odasına sinmişti. "Ne demek istiyorsun?" dedi sesinin sert çıkmasına gayret ederek. Hazan kaşlarını yavaşça çattı. "Asya senin dengin değil sana uygun değil o. O yüzden aklından her ne geçiyorsa unut tamam mı?" Hasan'ın kaşları kardeşinin sözleri ile çatılmış kaslı kollarını göğsünde bağlamıştı. "Saçma sapan konuşma kızım. Ben çıkıyorum sende çıkar şunun üstünü falan da doğru düzgün yatır. Salonda beklerim seni konuşacaklarımız var." Hazan abisinin onu geçiştirdiğini biliyordu. Ona arkasını dönmüş adama seslendi "ayrıca onun sevgilisi var." Hasan sanki sırtına kocaman bir bıçak saplanmış gibi hissetti. Kalbinin kırılma sesi dışarıdan duyulabilir miydi? Geniş omuzlarını yeniden dikleştirdi. "Beni ilgilendirmez" dedi kararlı bir sesle. Odadan dışarıya çıkarken. Hazan abisinin bıraktığı boşluğa baktı bir süre. "Özür dilerim abi" diye mırıldandı kendi kendine. Hasan salona geldiğinde rahat koltuklardan birisine attı geniş bedenini. İçi alt üst olmuştu. Ne bekliyordun ki, çok güzel kız elbette olur sevgilisi diye söylendi kendi kendine. Zaten sevgilisi olmasa bu kız onu ya çenesiyle öldürürdü ya da güzelliği ile. İçini çekti sonra kaşları çatıldı. Madem vardı sevgilisi bu gece neredeydi o lavuk da sevgilisini böyle yalnız bırakmıştı. Sana ne be? dedi kendi kendine. O kendisi ile tartışmaya devam ederken Hazan, Asya'nın odasından çıkıp karşı odadaki kapıyı açtı. Nazlı yatağa yine çapraz yatmış üstünü de açmıştı. Kızının üstünü örtüp saçlarını okşadı. Alnının kenarına yumuşak bir öpücük kondurdu. Sonra abisinin yanına salona döndü. Lafı çok uzatmadan onu göndermek istiyordu. Karşısındaki tekli koltuğa otururken gözlerini abisinde gezdirdi. Yüzü lambaderlerin loş ışığında bile gergin görünüyordu. "Seni dinliyorum çok yorgunum o yüzden fazla vaktim yok." Abisi kardeşine buruk bir gülümseme ile baktı. Kibarca ne söyleyeceksen söyle ve git seni görmek istemiyorum diyordu. Onun da zaten lafı çok fazla dolandırmaya enerjisi yoktu. "Seninki velayet davasında sorun çıkaracakmış. Nazlı'yı sana vermek istemiyor bunun içinde peşine birisini takmış kim olduğunu henüz öğrenemedim ama davaya kadar hareketlerine dikkat et. Böyle gece gezmeleri falan olmasın. Ya da yabancı erkeklerle mesafene falan dikkat et." Hazan dişlerini sıktı kırk yılın başı istemeye istemeye gece evden çıkmıştı ve öğrendiği şey canını sıkmıştı. "İyi de abi ben çalışıyorum gelen müşterilerle illaki konuşmam ilgilenmem gerekiyor, keza okulda da öyle dersler için... " Hasan onu anlayışla onayladı "biliyorum bacım o yüzden dikkat et diyorum ya. O şerefsizden her şeyi beklerim ben sana yanaşması için adam bile tutmuştur o yani. Sen hareketlerine dikkat et gerisini bana bırak ben çözeceğim o işi." Hazan derin bir soluk verdi "Bir bu eksikti gerçekten. Hem sen boşanmama karşıydın hani? Hangi dağda kurt öldü?" Hasan kardeşinin çatılan kaşlarının gölgelediği yüzünde dolaştırdı gözlerini. Kardeşini seviyordu çok seviyordu. Hakkında kötü bir söz duymak istemiyordu bu sözler her şeyden önce kardeşinin hassas kalbini kırardı ama dahası milletin ağzı torba değildi büzülmüyordu. O kardeşinin mutlu bir evliliği olsun istemişti. O zorlamış olsa bile birkaç kişi o zamanlar bu adamın kızların evlerine girip çıktığını Hazan'ın bununla uygunsuz davranışlarda bulunduğunu söylemişlerdi. Elbette önce inanmamıştı kardeşine güveni tamdı ama o gün onları dudak dudağa gördüğünde kan beynine sıçramıştı. Kardeşinin kullanılıp atılan bir mendil gibi olmasını istememişti sadece. Kız o zamanlar korkusundan aramızda bir şey yok sadece arkadaşız biz demişti ama çocuk korkmadan aksini söylemiş kardeşinin aşk dolu mesajlarını göstermişti ona. Madem aşıklar evlensinler milletin ağzı da kapansın diye düşünmüştü Hasan. Sonra ise yeğenine kıyamamış dağılmış bir yuvanın çocuğu olsun istememişti. Erkeklerin çoğu böyleydi evdeki cepte nasılsa diye düşünüp gözlerini dışarıdan alamazlardı. Hem suçu da biraz Hazan'a da bulmuştu. Hazan kendine bakmayı bırakmıştı önceden çok daha güzeldi. Şimdi de güzeldi ama önceden çok çok güzeldi. Şu anda biraz toparlamıştı kardeşi Hasan bunu görüyordu. Yüzüne gözüne renk gelmişti resmen. Şundan birkaç ay önce sanki kırklı yaşlarında çökmüş bir kadın gibiydi. Şu anda ise bu adamın yokluğu ona iyi gelmişti. Kardeşinin bu adama değil onun yokluğuna ihtiyacı vardı demek ki. Hasan'da abi olarak onu korumaya kollamaya devam edecekti. Belki yanlış şeyler yapmıştı daha önceden koruyup kollarken ama bu sefer doğrusunu yapacak, milletin ne diyeceğine değil kardeşinin ne istediğine bakacaktı. Hazan susmuş abisinin yüzünde dolaştırdı gözlerini bir kere daha "ee evet?" Hasan kardeşine gülümsedi "O şerefsiz seni hak etmiyor bunu gördüm diyelim. Evi terk ettin yüzün gözün kendine geldi kızım adam seni yedi senede elli sene yaşlandırmıştı..." Hazan dişlerini sıktı. "Şimdi mi gördün fark ettin bunu? Önceden aklın neredeydi?" Hasan kızmadı bu sefer. "Ben sadece senin iyiliğini düşündüm, neyse geçmişe girersek çıkamayız oradan. Önümüze bakalım. Dikkatli ol. Ben kalkıyorum." Hazan abisine kahve bile yapmadığını fark etmişti. "Kahve?" Hasan kardeşine gülümsedi. "İstemiyorum sağ ol. Bu arada çalıştığın yerin adresini de bana bir atıver bizim çocuklara söyleyeyim birkaç gün müşteri gibi takılsınlar etrafında şüpheli birisi var mı kolaçan etsinler." Hazan kararsız bir yüz ifadesi ile baktı abisine. "Kızım ne bakıyorsun yüzüme trene bakar gibi? At işte." Hazan dudaklarını yaladı "ee Asya pek bundan hoşlanmayabilir aynı yerde çalışıyoruz malum. Ona sormadan bir şey diyemem." Hasan bunu unutmuştu kız o gün patronuyum da demişti tabii ya. "Tamam sor ona göre konuşuruz ben gidiyorum." Geniş bedeni kapıya dönerken kardeşine bir bakış daha attı aslında ona sarılmak her şey geçecek ben artık buradayım demek istemişti ama yıllar aralarına öyle büyük duvarlar örmüştü ki ne o bunu yapmaya cesaret edebildi ne de Hazan ona güveniyordu. Önce bunların aşılması lazımdı.
Hazan kendini yatağa kızının yanına bıraktığında çocuğunun saçlarına gömdü yüzünü. Tertemiz kokusunu içine çekerken kalbinin sakinleşmesini bekledi. Nazlı onun her şeyiydi ve kaybetmeyi göze alamazdı. Yarı doğrulup kızının pembe yanağının üzerine hafif bir öpücük kondurdu. Küçük bedenini kendine doğru çekip hafifçe sarıldı. Yarın abisinin dediklerini Asya ile konuşacaktı. İhtimalleri yok saymaya çalışırken telefonunu eline aldı. Çok yorgundu aslında ama uyuyabilecek gibi değildi. Biraz sosyal medyada dolaştı. Bir arkadaşının kocası ile 'hoş geldin bahar' başlıklı çiçekli ağaçların altında piknik yaptıkları otuz iki diş sırıtırken çekildiği fotoğraflarda gezdirdi gözlerini. Kadının kocasının onu defalarca aldattığını bilmese, bu mutluluğa inanırdı belki de. Sosyal medyada kimse olduğu gibi değildi herkes olmak istediği gibiydi. İnsanlar diğer insanlara hayallerini gösteriyordu aslında. Hazan da emindi bu kadının mutlu bir yuva hayaliyle dolup taştığından. Fotoğrafları beğenmeden geçti bir aşağı kaydırdı. Yine bir başka arkadaşı sahilde yürüyüş yaptığı sözde çooook sevdiği erkek arkadaşıyla olan fotoğrafını koymuştu. Kızın adamı sadece parası için istiyor olması dışında bir sorun yoktu. Öyle çok bir sevgi falan söz konusu değildi. Acaba sosyal medyanın yalan hayatlarına inananlar var mıydı? Vardı elbette. Sanki kimse hiçbir yarası yokmuş hiçbir eksiği yokmuş gibi orada tamdı. Diğer insanlara nispet yaparcasına gereksiz bir yarış içerisinde dolaşanlar vardı orada. He he evet en mutlu sensin, evet evet en büyük senin aşkın senden daha çok kimse sevilmiyor. Aaa evet en zengin, en becerikli, en iyi anne sensin, en duyarlı insan sensin... Ezikler sürüsü. Kendisini en iyi pazarlayan en iyi yalancı, iki yüzlü ya da teşhirciler de 'influencer' oluyordu, insanlar tarafından yüceltilen kabul edilmiş ünlülere dönüşüyorlardı. Ne yazık mutsuzluktan, yalana acıkmış bir ülkenin zavallı insanları. Doğruları duymaktansa yalanlar denizinde huzur içinde yüzmeyi tercih ediyorlardı. He, birkaç tane doğrucu Davut'ta her konuda fikri olan ama aslında beyni olmayan insanlar tarafından linç ediliyordu. Oysa o zavallı halk kahramanlarının bunca zıtlıklar üzerine kurulu dünyada insanların gözlerini açmaya çalışmaktan başka dertleri yoktu. Suçları ise kurtarılmak istemeyen bir halkı fikir aşılamak gibi ucuz savaş aletleriyle savaşa dahil etmek istemeleriydi. Hazan can sıkıntısı içinde kaydırdı ekranı bir kere daha Serap'ın gönderisine gelince duraksadı.
Work, work, work 😑

Hazan buna gülümsemişti. Altına hemen bir yorum yaptı.
K. Hazan: Oğlak burcu olmanın getirisi 🙃
Ayrıca biz Türk'üz Türkçe konuş, diye geçirdi içinden ama arkadaşının buna bozulacağını düşünerek yazmadı bunu. Fotoğrafı beğendikten sonra telefonunu şarja takıp komodininin üstüne bıraktı ve gözlerini kapadı.
Asya gözlerini açtığında içinin volkan gibi alev alev yandığını fark etti. Doğrulmasıyla başına saplanan ağrı ile yüzünü buruşturdu. "Ah kafam, içinde bir fil ordusu hortum dansı yapıyor sanki! Ay, kendi sesim bile başımı ağrıtıyor!" Yataktan kalkıp içindeki yangını söndürmek üzere itfaiyeyi aramadan önce mutfağa yürüdü. Çekmeceden bir ağrı kesici aldıktan sonra üzerine üç bardak su içti. Midesi de çok kötü yanıyordu. Nasıl işe gideceğim ben ya, diye sızlandı kendi kendine. Gözleri mutfak saatini bulunca saatin on ikiye yakın olduğunu gördü "Ah, kahretsin ya!" diye çemkirdi. Koşa koşa odasına girdi. Dolabına yönelmişti ki üzerinde olan post-it'e yazılmış not dikkatini çekti. "Gece pek iyi değildin, o yüzden ben Nazlı ile birlikte kafeye geçiyorum. Sen uyanınca gelirsin :*" Asya'nın gülümsemesi yüzünde genişlerken ağrıyan başına bastırdı avuç içini birisi kafasına bir şeyle vurmuş gibi hissediyordu. Hazan'ı aramak için telefonunu eline aldığında WhatsApp'tan abisinin mesaj yazdığını gördü, önce onu açtı. "Güzelim kafeye geliyorum ben. Ortağım yanımda olacak seninle de tanışmak istiyor." Asya mesajın kırk dakika kadar önce atılmış olduğunu görünce önce abisini aramaya karar verdi. Çünkü ya kafeye varmak üzere olmalıydı ya da varmıştı. Sabırsızlıkla telefonun açılmasını bekledi. "Alo" dedi abisi tatlı ses tonuyla. "Abilerin en karizmatik olanı. Karizmasını satsa milyoner olacak insan. Yakışıklılığı ile taş çatlatan..." Umut arabasında yankılanan sese gözlerini devirdi. Yanındaki kadınsa kıkırdamıştı. "Evet uyuyan güzel uyuya kaldı ve kafeyi açmadı yine yine yine!" dedi sert sesiyle. Asya yatağında küçük bir çocuk gibi sağa sola sallandı "Kafe açık ama ben orada değilim. Biraz akşamdan kalmayım. Hazan açmış ama merak etme. Evdeyim eve gelin." Umut yanındaki kadına bir bakış attı. Kadın onu kafasıyla onaylayınca tekrar konuştu "biz kafeye geçiyoruz. Didar orayı da görmek istiyor sen hazırlan gel. Çok oyalanma." Hazan'ın orada olduğunu söylemeseydi belki eve geçmeyi düşünürdü ama kızın adının geçmesi ile kalbi kaburgalarının arasından çıkacak gibi atmaya başlamış midesi kasılmıştı. Asya gözlerini devirdi. Bu mide ve baş ağrısı ile ne yapacağını bilmiyordu. "Normal kafe işte masalar sandalyeler var neyini görecek ya! Sanki haciz için eşyaya değer biçmeye geliyor." Umut hafifçe öksürünce Asya abisinin arabanın hoparlörlerinden konuştuğunu anladı. "Tamam ben güzel ağzımı kapatıp geliyorum canım abim benim. Hazan sizle ilgilenir. On dakikaya oradayım." Umut bir iç çekti "Ben bilirim senin on dakikalarını bir saat içinde kafe de ol." Asya dudaklarını büktü "Peki patron!" Didar Umut'a gülümsedi. "Kardeşin çok tatlı birisine benziyor." Umut kadına bakma gereği duymadı. "Öyledir ama tam bir cadıdır aynı zamanda. Severse seni iyi yoksa gerçekten çekilmez olabiliyor." Didar camdan dışarıya çevirdi açık kahve gözlerini "umarım sever." Umut ona aldırmadan aracı biraz daha hızlandırdı hemen Hazan'ı görmek istiyordu içindeki heyecan boğazına tırmanmıştı çoktan. Direksiyonu tutan elleri bile heyecanla titremeye başlamıştı.
Hazan kafeye gelen iki müşteriyi karşıladı. Hafta sonu öğle saatleri pek yoğun olmuyordu. Müşteriler menüye bakarken, o çalan telefonu cevapladı "Asyarella? İyi misin?" Asya telefonu hoparlöre almış makyaj masasının üstüne bırakmış dolaptan kıyafetlerini çıkarıyordu. Bu yüzden sesi derinden geliyordu. "İdare ederim. Abim geliyor canım ortağı olacak yanında sen ilgilenirsin olur mu? Ben gelene kadar oyala bir iki saate orada olurum ben de." Hazan elleri sipariş vermek için havaya kalkan masadaki insanlara doğru yürümeye başladı "Tamam canım ben hallederim. Birazdan Serap'ta gelecek. Şimdi sipariş almam gerekiyor kapatıyorum." Asya ona bir kolay gelsin mırıldanırken Hazan telefonu kapattı. Masanın siparişlerini alıp mutfağa yöneldi. Çalışan kadınların tabağı hazırlamasını beklerken bir yandan salatalar için temizlenmek üzere suya konulmuş sebzeleri yıkamaya başladı. Kadınlar tabakların hazır olduğunu söylediklerinde ellerini dolap kapağında duran havluya kurulayıp tabakları masaya bıraktı. Gözleri çantasından çıkardığı bebekleri ile oynayan kızında dolaştı. Karşısına oturup bebeklerden birisini eline aldı. Sesini biraz inceltti. "Merhaba, benim adım Nastya tanışabilir miyiz?" Nazlı'nın yüzü aydınlandı. Hemen diğer bebeği eline aldı. "Merhaba benim adım da Layla." Hazan kızına gülümsedi "memnun oldum Layla. Neler yapmayı seversin?" Nazlı elindeki bebeği hafifçe salladı masanın üzerinde yürüttü "Aslında bugün biraz babamı özledim onu görmeye gitmek istiyorum." Hazan kalbinin sanki bir el tarafından sıkıldığını hissetti. Yüzünü soldurmamaya çalıştı "öyle mi? Peki ben de seninle gelebilir miyim?" Nazlı bir kenarda duran erkek oyuncak bebeğine göz ucuyla baktı. "Olur gel beraber gidelim." Hazan bu oyunu kızının hislerini daha iyi anlayabilmek için bir süre sürdürdü aynı zamanda gözü yemek yiyen masadaydı. Tabaklarının bitmesini bekliyordu. Serap kapıdan girince onu karşıladı, arkadaşına sarılırken kızıyla oynadığı oyun boğazında bir düğüm olmasına sebep olmuştu. "Serap senden bir şey rica etsem olur mu?" Serap geriye doğru çekildiğinde mavi gözleri endişe ile dolaştı arkadaşının yüzünde. "Olur tabii söyle?" Hazan derin bir nefes aldı. "Nazlı babasını çok özlemiş. Acaba onları bir araya mı getirsen arayıp eve götürebilirsin ya da dışarıda bir yerde ne bileyim işte. Ama bak dikkat et çocuğu alıp gitmeye falan kalkar." Serap yüzünü buruşturdu. "Anladım, tamam ben ayarlarım on dakika görse yeter herhalde?" dedi sarı kaşlarından birisini yukarıya iterek. Adamla aynı ortamda olacak olmak eski hukuklarına rağmen onu geriyordu. Hazan kıkırdamadan edemedi "üç saniye yap sen onu." Serap'ın da yüzü yumuşamıştı, "fazla bile" dedi Nazlı'nın yanındaki yerini alırken. Hazan tabakları biten müşterilere doğru yürüdü. Masayı dikkatlice toplayıp temizledi. "Çay alır mısınız?" dedi kibar bir sesle. Adam ona gülümsedi "Alalım iki çay." Hazan ellerindeki tabakları mutfağa bıraktı. Çay bardaklarını hazırladı. Masaya servis yaptı. Tepsiyi bırakmak için arkasını döndüğünde kapıdan giren adamla olduğu yerde dondu kaldı. Zaman sanki olduğundan daha yavaş akıyordu şu anda. Yeşil gözler gülerken kısılmış, elini önündeki uzun boylu zarif kadının beline doğru uzatmış onu içeriye girmesi için yönlendiriyordu. Hazan'ın gözleri, siyah saçlarını topuz yapmış buğday tenli kızda dolaştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi hissederken, bedeninden daha önce hiç bu kadar utandığını hissetmemişti. Umut'un onu böyle görmesini istemiyordu. Hızla mutfağa yöneldi. Tepsiyi tezgahın üstüne koyduktan sonra ellerini ağzından çıkmak üzere olan kalbine bastırdı. "Sakin ol. Sakin ol" diye mırıldandı kendi kendine. Şimdi ne yapacaktı? Onca kafe varken sevgilisi ya da karısıyla gelecek burayı mı bulmuştu? Bu nasıl bir tesadüftü böyle. Evli miydi acaba onunla? Heyecandan donup kalmak yerine keşke parmaklarını yüzük var mı diye kontrol etseydim diye düşündü. Derin derin nefesler aldı. Dışarıya çıkıp siparişlerini alması gerekiyordu ama yapmak istemiyordu. Keşke biraz olsun makyaj yapsaydı bugün. İçi sıkıldı. Yanındaki kadın sevgilisi ya da eşi bile olsa onu böyle görsün istemiyordu Hazan. Onu hep okulun havalı kızlarından birisi olarak hatırlasın istiyordu. Belki de tanımazdı onu. Bir ara cebinden telefonunu çıkardı elinde dolaştırdı. Asya'yı arayıp hemen gelmesi gerektiğini acil bir işi çıktığını söyleyecek ve oradan hemen kaçacaktı. Sonra Asya'nın hemen geliyorum dedikten en az bir saat sonra geleceğini düşününce vazgeçti. Serap'ı arayıp masa ile ilgilenmesini isteyip, o onlarla konuşurken dışarı kaçabilir miydi? Ellerini yüzüne bastırdı. O sırada Nurdan ona yaklaştı elini alnına dayadı "İyi misin Hazan kızım? Ateşinde yok yanakların kıpkırmızı?" Hazan derin bir nefes aldı. "İyiyim bir bardak su içeyim ben." Nurdan ona suyu uzatırken ne olduğunu anlamak istercesine dolaştırdı gözlerini Hazan'ın yüzünde. Hazan ise içinde kabaran onu boğmaya çalışan bir başka denizle mücadele ediyordu şu anda.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.82k Okunma |
1.95k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |