
Hazan gözyaşları içinde deniz kenarındaki bir kafede bulmuştu kendisini. Bu olanlara inanamıyordu. Sanki bütün dünyası başına yıkılmış ve ne yapacağını bilemez halde kalakalmıştı. Sürekli çalan telefonunu kırmamak için tuttu kendisini. Alçaklar, yüzsüzler dedi telefonun ekranına bakarak. Hala utanmadan nasıl arayabilirlerdi onu? Cebinden çıkardığı peçete ile burnunu sildi. Masasına yaklaşan garsona kızarmış gözleri ile baktı. Bu soğukta dışarıda olmak istemediği için bir çay söyledi öylesine. Çay çok pahalı değildir inşallah burada, diye geçirdi içinden. Haline acımış bir şekilde bakıyordu garson. Acınacak haldeydi zaten. Kendini küçük düşürülmüş aptal hissediyordu. Camın yansımasında ağlamaktan şişmiş burnuna kızarmış gözlerine rüzgarın dağıttığı kabarmış saçlarına baktı. Çok çirkinsin, şu haline bak elbette aldatırdı seni, diye geçirdi içinden bir kere daha. Bu düşünce yine ince bir hıçkırık olarak döküldü dudaklarından. Sonra kafasını iki yana salladı şiddetle, kendini kendine savunan yanı çıktı ortaya. Saçmalama bu senin suçun değil bu onların karaktersizliği, kimse aldatılmayı hak etmez sevmiyorsan ayrılırsın olur biter. Masaya gelen çaydan bir yudum aldı. İçi üşüyordu zaten. Garson bir şey sormak ister gibi açtı ağzını ve sonra kapattı. İçeride ondan başka kimse yoktu zaten. Dalgalı denizin duvarı dövüşünü izledi bir süre boş gözlerle. Şimdi ne yapacaktı nereye kime gidecekti. Abisini mi arasaydı? Gözünün önünden bir anı geçti küçük Hazan kendinden beş yaş büyük abisiyle evlerinin merdivenlerinde çekirdek çitliyordu. Çitlediği çekirdekleri minicik avucunun içinde biriktiriyor sonra hepsini birden ağzına atıyordu. Abisi de aynı şekilde yapıyordu. Sonra abisi kendi avucunda biriktirdiği bütün çekirdekleri onun minik avucuna döktü. Al bakalım tombik seni, hepsini ye, dedi. Hazan mutlulukla doldurdu çekirdek içlerini ağzına. Sincap gibi şişinmiş yanakları ile çiğnemeye başladı. Abisi onun bu haline güldü. Hazan onun gülüşüne gülerken ağzına doldurduğu çekirdeklerin bir kısmı dışarıya fışkırmıştı.
Abisini aramak için telefonunu eline almıştı ki gözlerinin önüne bir anı daha geldi.
O gün okula gitmemiş evde kalmıştı. Okula gidecek kadar iyi hissetmiyordu kendisini. Yaşadığı hayal kırıklığını atlatmaya çalışıyordu. Hazan yaşadıkları bu küçük evi kızlar yokken temizlemeye karar verdi. Üniversite aynı şehirde olsa bile evlerine çok uzak kalıyordu. O yüzden üç kız ikinci senelerinde ailelerini zar zor ikna ederek bu evi tutmuşlardı. Yurtta kalmaktan daha iyiydi. Hazan kolları sıvazlayıp kafasını dağıtmak için girişti ev işlerine. Camları silerken kapı çalındı. Kim acaba bu saatte? Pijamasının belini düzelterek açtı kapıyı. Kapıda gördüğü bir çift yeşil gözle şaşırmıştı. Onu beklemiyordu. Kapıyı araladı "Hayırdır?" Kapıdaki çocuk yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirmişti. "Okula gelmeyince merak ettim seni, iyi misin?" Hazan bu çocuğa gözlerini devirdi. "İyiyim..." Çocuk ona elindeki simitleri salladı "şey, bir şey yememişsindir diye düşündüm simit aldım gelirken. Kahvaltı yapalım mı?" Hazan kaşlarını hafifçe çattı. "Evde yalnızım" dedi. Çocuk bunu zaten biliyordu. Aldırmaz serseri bir gülüşle baktı yüzüne "e yani?" Hazan tek kaşını kaldırdı "yani gelemezsin." Çocuk bunu beklemiyordu işte kaşları hafifçe havalandı. "Yiyecek değilim ya seni. Neyse ya tamam. Al simitleri. Gidiyorum." Hazan kendisini biraz kötü hissetmişti aslında ama o böyle bir ailede yetişmişti. Simit poşetine göz ucuyla baktı. Onları alıp çocuğu göndermenin de ayıp olacağını düşündü. İçini hafif bir suçluluk duygusu kaplamıştı. Davet etmek etmemek arasında biraz kararsız kalmıştı. "Yok ben kahvaltı yaptım." Çocuğun hayal kırıklığı gözlerinden okunuyordu. "Tamam o zaman. İyi olduğunu da gördüm gidiyorum o zaman ben, rahatsız ettim kusura bakma." Hazan kalp kırmanın vermiş olduğu suçluluk hissiyle mahcup yarım bir gülümseme takındı. "Teşekkür ederim. Okulda görüşürüz." Tam kapıyı kapatmak üzereyken çocuk yeniden döndü "ee, Hazan biraz susadım ama gitmeden önce rica etsem bir bardak su getirir misin?" Hazan derin bir nefes aldı. "Tamam bekle geliyorum hemen." Mutfağa doğru yürüdü. Mutfak dolabında temiz bardak kalmadığını görünce bulaşıkla dolu tezgahın üstüne karamsar bir bakış attı. İçlerinden bir su bardağını alıp hızlıca yıkadı damacanadan su alıp dışarıya çıktığında çocuğu salonun ortasında otururken gördü. "Bekle demiştim" dedi bıkkın bir sesle. Çocuk bardağa uzanırken ona aldırmayan gülüşünü takındı. "Temizlik mi yapıyordun?" dedi yerdeki su dolu kovaya göz atarak. Sonra suyu başına dikti. "Evet, çok işim var suyunu da içtiğine göre artık gidebilirsin." Çocuk elindeki bardağı yandaki masanın üzerine koyup Hazan'ın gözlerinin içine dikti yeşil yaramaz gözlerini. "Hazan..." sonra daha Hazan ne olduğunu anlamadan onu tutup kendisine çekti ve dudaklarına resmen bir vatoz balığı gibi yapıştı. Çocuk onu o kadar sıkı tutuyordu ki Hazan neye uğradığını şaşırmıştı. Tam o sırada açılan kapıyla çocuğun elinden kurtulabilmişti. Şok üstüne bir şok daha yaşamıştı o anda. Karşısında gördüğü abisi gözlerinden ateşler saçarak bakıyordu ona. Hazan kıpkırmızı olmuş yüzüyle "Abi?" diyebildi sadece. Abisinin çocuğun yüzünde patlayan yumruğu ile ne olduğunu şaşırmıştı. Hazan gözyaşları içinde sarılmıştı abisinin koluna "Abi dur!" Abisi ona öyle bir öfkeyle bakmıştı ki Hazan olduğu yerde kalakalmıştı. "Kes sesini, sana da sıra gelecek seni milletin piçleriyle düşüp kalkasın diye mi gönderdik okula?" Hazan bir anda gözyaşlarına boğulmuştu her şeyi yanlış anlamıştı abisi. Çocuk "kardeşini seviyorum ben düzgün konuş" diye diklenirken Hazan ne olanlara ne duyduklarına inanamıyordu. "Ne saçmalıyorsun be sen?" diye çıkıştı çocuğa. Abisi gözlerini kısıp çocuğa dikti kendi koyu kahvelerini. "Seviyorsun demek! En kısa zamanda al anneni babanı gel evleneceksiniz!" Hazan duyduklarına inanamıyordu. Şok olmuş bir şekilde yalvarır gözlerle bakıyordu çocuğa. "Tamam ama Hazan'a dokunma sakın. En kısa zamanda geleceğim." Duyduklarına inanamıyordu Hazan. Kafasını sağa sola salladı kabus görür gibi. "Toz ol" dedi abisi. Çocuk hızla çıktı kapıdan. Abisi resmen burnundan soluyordu. Hazan onu daha önce bu kadar sinirli görmemişti. "Abi dur bir beni dinle. Arkadaşım o çocuk aramızda sandığın gibi bir şey yok..." Abisi elini kaldırıp sıktı "bu nasıl arkadaşlık lan dudak dudağa! Kes sesini toparlan eve geliyorsun. Bitti okul falan yok!" Hazan ağlayıp abisinin ayaklarına kapansa da abisi onu sürükleyerek çıkarmıştı o evden hem de hiçbir şeyini almadan.
"Bir çay daha alır mısınız?" Hazan akan burnunu sildi peçeteye. İçini çekti. Garson meraklı bakışlarla bakıyordu yüzüne. "Olur" dedi çatlamış sesiyle. Midesi bulanıyordu. Garson kız bir kere daha masaya yaklaşırken bu sefer küçük bir tabak içine koyduğu birkaç tane kurabiyeyi de bıraktı masaya. Hazan kahvaltı yapmamıştı. Aç karnına içtiği çaydan midesi bulanıyordu. Minnettar aynı zamanda mahcup gözlerle baktı bu güzel kıza. Kız ona anlayışlı bir şekilde gülümsemişti. "Teşekkür ederim" dedi Hazan telefonunu yeniden masanın üzerine bırakırken. Kız oturduğu tezgahın arkasından onu izliyordu. Bu kadının neden ağladığını çok merak etmişti ama sormak gibi bir densizlik yapmakta istemiyordu. Kurabiyelerden aldığı küçük ısırıklara gülümsemişti. Belli ki açtı da. Kurabiye tabağı çaydan önce bitince masaya yaklaştı boş tabağı yeniledi. Akşam kendisi yapmıştı bu kurabiyeleri iş yerine fazla getirmişti. Hepsini yiyememişti. Hazan kahve gözlerini şaşkınlıkla dikti kıza. "Şey kurabiyeler ücretli mi acaba?" dedi çekingen bir tavırla. Kız bu kadının ağlamış olmasına rağmen çok güzel görünen iri kahve gözlerinin içine baktı. Kafasını iki yana salladı. "Hayır benden. Daha iyi misiniz?" Hazan derin bir nefes aldı. "Bilmiyorum..." dedi burnunu çekerek. Sonra yine ağzından bir hıçkırık çıktı "kötü bir gün geçiriyorum." Kız etrafına bakındı. Kafe bugün bomboştu hem hafta içi hem erken saatlerdi. "Oturabilir miyim?" Hazan kafasıyla onayladı onu. Birisi ile konuşmaya çok ihtiyacı vardı. Bazen yabancı birisine bir şeyleri anlatmak çok daha kolay oluyordu. Beni yargılar mı hakkımda kötü bir şey düşünür mü diye düşünmeden. Çünkü en ağır yaraları hep en sevdikleri açıyordu insanın kalbine üstelik bile isteye. Kanırta kanırta yakıyorlardı canını insanın. Kız meraklı kahvelerini onun kahvelerine dikmişti. "Patronun gelmez mi kızmasın sana?" dedi Hazan. Şu halde bile onu düşünen bu zarif ruhlu kadına hemen kalbi ısınmıştı Asya'nın. Gülümsedi. "Kızmaz burası abimin. Hem gördüğün gibi boş." Hazan anlayışla onayladı onu. "Neden ağlıyorsunuz? Anlatmak ister misiniz? Belki bir yardımım dokunur ya da belki sadece konuşmak iyi gelir?" Hazan gözlerini ve burnunu bir kere daha sildi. "Ben aldatıldım..." dedi bunu kendisine söylemek bile canını yakıyordu. Kısık sesi sanki bu onun suçuymuşçasına çıkıyordu. Genç kız gözlerini kırpıştırdı. "Sevgilin mi? Bok yesin o ya çok güzelsin sen. Kaybetmiş seni geri zekalı!" Hazan bu beklemediği samimi tepkiye biraz da sinir bozukluğu ile bir kahkaha attı. Bu histerik duruma kız da şaşırmıştı. Hazan tombullaşmış minik elleriyle yelledi yüzünü. Sinirleri bozulmuştu. "Kocam" diyebildi zar zor. Asya'nın kahve gözleri iyice irileşmişti. "Aaa, evlisiniz. Çok genç görünüyorsunuz ama." Hazan bu kızın ona yağcılık mı yaptığını ciddi mi olduğunu anlayamıyordu. Kendisini iyi hissetmesi için mi söylüyordu bunları? Belki acımıştı ona. Kim olsa acırdı. "Evliyim bir tane de kızım var." Kızın dudakları şaşkınca aralanmıştı. Rol yapıyor olamazdı ya? Baya şaşırmıştı yüzünden okunuyordu bu. Hem rol yapması için ne sebep olabilirdi? "Boşanacak mısınız?" dedi öylece. Hazan kararlı bir şekilde salladı başını. "Evet ama kafam çok karışık. En yakın arkadaşlarımdan birisi ile aldattı beni." Asya, Hazan'ın yaşadığı olaya o kadar üzülmüştü ki ara ara küfürler ederek dinledi onu. Kızın her ettiği küfürde Hazan biraz kızarıp sonra istemsiz gülüyordu. Ağzı bozuk ama çok sevimli bir kızdı. Hemen kalbi ısınmıştı bu kıza. Hazan panik içinde baktı telefonun saatine kızının çıkış saati gelmişti. "Kalkmam gerekiyor hesabı getirir misin?" Asya'nın da öğle servisi zamanıydı. "Hesap yok benden olsun." Hazan tam ağzını açıp itiraz etmek üzereydi ki Asya'nın çatılan kaşlarını görünce bir şey demedi. "Teşekkür ederim. Kızımı almam lazım. Görüşürüz." Montunu yeniden üzerine giydi. Asya bardakları toplarken gülümsedi ona. "Nereye gideceğini bilemiyor gibisin. Öğle servisi biraz yoğun olurum. Kızını alınca geri gel istersen." Hazan içini çekti. "Bilmiyorum bakarız" dedi minnetle el sallayıp kafeden dışarıya çıkarken.
Hazan dağılmış saçlarını elleriyle tarayarak düzeltti. Ağlamamak için tutmuştu kendisini yol boyunca. Nazlı onu böyle görsün istemiyordu. Yüzüne vuran rüzgar da biraz iyi gelmişti ona. Anne olmak böyle bir şeydi işte. Kendi için yanıp kavrulurken çocuğuna en ufak bir ucu dokunmasın diye kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek gibiydi. Kendinden önce onu düşünmekti. Nazlı'nın koştura koştura okuldan çıktığını görünce olduğu yerde kapıya doğru hareketlendi. Kızı yanına gelince hemen montunun önünü düzeltip şapkasını kafasına güzelce taktı. Kızın cebine tıkıştırdığı eldivenlerini de taktıktan sonra çantasını alıp sırtına geçirdi. Kızının elini tutarak yürümeye başladı. Nazlı annesinin kızarmış gözlerini solgun yüzünü hemen fark etmişti. "Babamla mı tartıştınız yine?" dedi merakla. Babası bazen annesine kötü sözler söyleyip kırıyordu onu. Annesi Nazlı'ya durumu ne kadar çaktırmamaya çalışsa da Nazlı anlıyordu. Bazen gizlice tartışmalarını dinliyordu. Babasına ne zaman kızmak istese annesi ona engel olup anne ile baba arasına girilmez derdi. "Aç mısın?" dedi Hazan kızına sorusunu duymamış gibi. Nazlı kafasıyla onayladı onu. "Dışarıda yemek ister misin? Seninle biraz konuşmak istiyorum." Nazlı küçücük kalbinde bir terslik olduğunu hissediyordu ama dışarıda yemek yiyecek olmanın heyecanı daha çok sarmıştı içini. "Oluuuurr" dedi neşeyle. Annesi ona buruk bir gülümseme ile baktı. Annesinin elini tutan kız hoplaya zıplaya yanında yürümeye başladı.
Hazan, Nazlı ile yapacağı konuşmayı düşünüyordu kafasında. Nereden nasıl başlamalıydı? Küçücük kıza bu durum nasıl anlatılabilirdi? Yol boyunca içi sıkıldı durdu. Çok ani ve fevri mi davranıyordu. Önce o adamla konuşup her şeyi netleştirmeli miydi? Kafasının içi çok yoğun ve karışıktı. Yanında hoplayıp zıplayarak yürüyen kızına üzüntü ile baktı. Ne yapması gerektiğini nereden başlaması gerektiğini bilemiyordu sanki. Biraz sakinleşmeye hatta belki biraz yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Düşünceler içinde biraz önce ayrıldığı kafeden içeriye girdiğinde Asya'nın yüzünde okunan rahatlamayı görmek onu da rahatlatmıştı. Öğle servisi henüz bitmişti kız etrafı toparlamaya uğraşıyordu. Hazan montunu çıkarıp Nazlı'yı biraz önce kalktığı masaya oturttu. Sen biraz otur ben geliyorum dedi. Bir tepsi kaptı ve kalan masalardaki boşları bir yandan kendisi topladı. Asya ona gülümsedi hiçbir şey demedi. Kısa sürede kafe toplanmış düzenlenmiş Asya, Hazan'ın elinin hızına şaşırmıştı. Mutfakta siparişleri hazırlayan iki kadın görünce şaşırdı. Kızı için menüden bakarak sevdiği hamburgeri sipariş etti. Asya korku dolu gözlerle bakıyordu yüzüne. "Onunla konuştun mu durumu?" Hazan başını iki yana salladı. "Henüz değil yemeğini yiyince konuşacağım." Asya derin bir nefes aldı "İşine karışmak istemem ama bence onunla konuşmamalısın henüz." Hazan boşanmakta kararlıydı. Kızının durumu anlayabileceğini düşünüyordu. "Yani şey, önce eşinle konuşup her şeyi halletmelisin. Son aşamada artık evleri ayıracağınız süreçte ona birlikte durumu açıklamanız daha iyi olacaktır. Bu şekilde sürece dahil olursa çok yıpranır." Hazan nereden başlayacağını bilmiyordu. Eşiyle konuşacak ne kalmıştı ki? Ona kalsa eşyalarını toparladığı gibi çekip gidecekti. Ama nereye? Ama kime? Kafasına binlerce düşünce doldu zaten başı çatlıyordu. Ailesine gitse... Hayır bir kere çok mutsuz olduğunu ayrılmak istediğini söylemişti. Babasından aldığı cevap ise "gelinlikle çıktığın bu eve ancak kefenle girebilirsin" olmuştu. Asla izin vermezlerdi boşanmasına. Üstüne onu suçlayıp hepten kendisini kötü hissetmesine sebep olurlardı. Sahi annesi ne demişti o zaman? "Dul kadın mı olacaksın? Olmaz. O zaman senin gibi evlenip boşanmış biraz yaşlı bir adamla evlendiririz seni. Genci zaten çocuklu karıyı almaz..." Hazan başına giren ağrı ile buruşturdu yüzünü. Ne yapacaktı nasıl yapacaktı? Okulların kapanmasına nereden baksan bir dönem vardı. "Ne yapacağımı hiç ama hiç bilmiyorum" dedi gözleri yaşlı bir şekilde. Asya onun elini tuttu. "Ağlama böyle görmesin seni. Onu bırakabileceğin bir yer var mı? Yani birkaç gün kalsa? O arada sen de eve dönüp bu boşanma işini konuşsan." Hazan içini çekti. Annesine bırakamazdı bir sorun olduğunu anlarlardı hemen. Ayrıca o da şimdi eve falan dönmek istemiyordu. Onun da biraz kafasını toplamaya sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Telefonu yeniden çalmaya başlamıştı. Yüzünü buruşturdu eşinin aramasına. Meşgule attı. Şerefsiz, diye mırıldandı içinden. "Eve gitmek istemiyorum. Yani biraz düşünmeye yalnız kalmaya ihtiyacım var en azından bir gece." Asya ona anlayışla baktı. "Gidebileceğin bir yer var mı?" Hazan kısa bir süre düşündü. Serap'a gidebilirdi belki ama o da annesindeydi. Telefonunu eline aldı dönmüştür belki diye düşünerek aradı Serap'ı. Çok uzun konuşmadı daha olayları tam olarak sindirebilmiş değildi. Sadece bu gecelik kalacak yere ihtiyacı vardı. Serap ona anahtarın elektrik kutusunda olduğunu eve geçebileceğini kendisinin yarın akşam döneceğini söylemişti ama Hazan bunu kabul etmedi. Asya bütün konuşmalara şahit olmuştu. Nazlı'nın yemeğini kapıp Hazan'a biraz alan açmak için ayrıldı yanından. Başında dikiliyor gibi olmak istemedi. Nazlı'nın yanına oturup kendisini tanıttı ve küçük kızla gayet havadan sudan bir muhabbet kurmaya başladı. Nazlı ise bir türlü yanına gelmeyen annesini merak ediyordu artık. "Annem nerede?" Asya etrafa bir göz attı. "Mutfakta kadınlara yardım ediyor sanırım" dedi. Nazlı'nın ince kaşları hafifçe çatıldı "burada işe mi başladı neden yardım ediyor?" Asya ona gülümsedi. "Çok akıllı bir kızsın sen evet annen burada işe başladı" dedi. Bu kız ona harika bir fikir vermişti. Abisi yeni açılacak şube ile çok meşguldü. Burayı tamamen Asya'ya bırakmıştı. Evet ev arkadaşları ona destek oluyordu ama onun da dersleri falan oluyor yetişemiyordu. Buraya bir eleman lazımdı ve Hazan'ın da bundan sonra bir işe ihtiyacı olacaktı. Belki kabul ederdi. Küçük kızın söylediklerini düşünceler içinde kaçırmıştı. "Burada işe başladığını mı konuşacaktı benimle?" dedi Nazlı meraklı meraklı. Asya ona gülümsedi "bilmem ki, hadi sen yemeğini bitir ben hemen geliyorum." Mutfaktaki kadınlara yardım eden Hazan'ı izledi biraz. "Napıyon ya bıraksana şunları" dedi. Hazan kafasındaki konuşmalara öyle bir dalmıştı ki birden sıçradı. "Ben biraz kafamı dağıtmaya çalışıyorum kusura bakma." Asya ona gülümsedi. "Buldun mu gidecek bir yer?" Hazan yüzünü buruşturdu. Bulamamıştı. "Buldum merak etme" dedi birden. Asya bunu pek yememiş gibi görünüyordu. "Nereye gidiyorsun peki?" Hazan ona gülümsedi. "Sen beni merak etme. Bakarım ben başımın çaresine." Asya bu durumdan hoşlanmamıştı. İçi rahat değildi. Nedense bu kadına karşı kalbinde bir şefkat vardı. Yalnız bırakmak istemiyordu onu. "Ona ne şüphe ama ben sana başka bir şey soracaktım aslında." Kızın bütün duyguları hisleri yüzünden okunuyordu. Ne soracaksa çekindiği çok belliydi. Hazan merakla baktı kıza. "Şey eğer bir işin yoksa, ellerin çok hızlı bizim de bir elemana ihtiyacımız var aslında. Burada çalışmak ister misin?" Hazan'ın kalbi bir an heyecanla attı. Sonra birden tadı kaçtı. Camda falan eleman arandığına dair bir şey görememişti. Bu kız sırf ona acıyıp üzüldüğü için yardım mı etmeye çalışıyordu. Gurur yapacak zaman mıydı peki? "Şey bilmiyorum ki hem burası abimin demiştin ona sordun mu?" Asya ona gülümsedi. "Soracağım ama işten sonra o şimdi diğer şube ile meşgul. Bak ne diyeceğim kalacağın arkadaşına haber versen. Bende kalsan bu gece yarın istersen arkadaşına geçersin. Hem şu iş olayını detaylıca konuşuruz hem ben abimle konuşurum olur mu?" Hazan şaşkın şaşkın baktı bu kıza. Onu tanımıyordu bile daha yeni tanışmışlardı. "Ay, yok hiç rahatsız etmeyeyim seni ben. Sen abinle konuş sonra haberleşiriz." Asya kaşlarını çattı böyle olmayacaktı. Kendini kötü hissettiği için gelmediği düpedüz belliydi. Üstelik kalacak yer bulup bulamadığından bile emin değildi. "Aslına bakarsan, ben öğrenci evinde kalıyorum arkadaşlarımla yani üniversitede okuyorum. Bugün cuma olduğu için onlar ailelerini ziyarete gidecekler pazar akşam dönecekler. Ben de kapatınca abimin yanına gidecektim çünkü gece yalnız kalmaktan korkuyorum. Yarın da burayı açmam lazım. Bugün de çok yoruldum yani ben de kalsaydın rahat rahat geceyi evimde geçirebilirdim. Gelmek istemezsen arkadaşına ayıp olursa ama ısrar etmem. Hem haklısın daha yeni tanıştık tuhaf geliyor böyle belki de. Ne bileyim ama ben hiç yeni tanışmışız gibi de hissetmiyorum. Yani karar senin ama gelirsen çok sevinirim." Hazan kızın bu sevimli ikna çabasına kendisine dikilmiş yavru bir köpek gibi bakan gözlere gülümsedi. "Arkadaşların peki..." demeden Asya yine kesti sözünü bahane duymak istemiyordu. "Ev benim yani bir şey demezler zaten birkaç ay sonra okul bitince çıkacaklar." Hazan derin bir nefes aldı yemeğini bitirmiş kızına baktı. "Tamam o halde. Nazlı'ya bir bahane bulayım neden eve gitmediğimize dair." Asya ona gülümsedi "Ben burada işe başladığını söyledim yani bende kalmanı yadırgayacağını pek sanmıyorum. Hem sende biraz kafanı toplamış olursun. Birlikte düşünürüz olur mu?" Hazan bu kıza sarıldı birden pat diye. Asya ne yapacağını bilemedi. Bu tombul kadının gözyaşlarının pıt pıt omuzuna düşmesine izin verdi bir süre. Sonra nedendir bilmeden ellerini dağılmış karışmış saçlarına götürdü "geçecek" dedi "korkma geçecek, herşey güzel olacak." Hazan buna inanmayı o kadar çok istiyordu ki o anda. Gerçekten bir umuda bir tutunacak dala ihtiyacı vardı. Belki de Allah bu kızı bu yüzden karşısına çıkarmıştı. Nedense kalbinin derinliklerinde kendisinden oldukça küçük olan bu kıza anlamsız bir güven duyuyordu. Aklı onu daha yeni tanıyorsun dese bile sanki kalbi onun ruhunu tanıyordu. "Teşekkür ederim" dedi mahcubiyetle "çok teşekkür ederim."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.82k Okunma |
1.95k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |