20. Bölüm

BÖLÜM 20

Aysun Arslan
aysunkayaarslan

Kafeden dışarıya çıktıklarında Didar, Umut'un koluna girdi. Adam ona hafifçe gülümsedi. Kız aklında soru işaretleri olduğunu belli eden bakışlarla süzüyordu onu. Arabaya doğru yürürken tatlı bir ses tonuyla konuştu. Çünkü mevzunun biraz ince olduğunu masada bile hissetmişti. "Ee, dökül bakalım kankam." Umut ona gözlerini devirdi. "Ne?" dedi anlamamış gibi. Didar arabanın kapısını açıp kendini yolcu koltuğuna atarken, Umut'un yerleşmesini bekledi. Sonra ince bir buz tabakasında temkinli yürür gibi kara gözlerini yine adama dikti. "Hazan diyorum aranızda bir gerginlik hissediyorum. Sorun ne?" Umut dolanan lafları sevmezdi, Didar'da laf dolandıracak birisi değildi. Hatırı sayılır derecede birbirlerini tanıyorlardı ve bir erkek ve kadının arkadaş olamayacağına dair düşünceye savaş açmışçasına bir arkadaşlıkları vardı. Umut arabayı çalıştırırken kaşları çatıldı sonra derin bir nefes aldı. Buruk bir gülümseme ile baktı Didar'a ve ağzından bir cümle halinde çıkan tek bir isim döküldü "Kardelen Hazan Yazgı." Didar duyduğu ismin şoku ile boynunu kırılacak kadar sert çevirmişti Umut'a. "Kardelen mi?" dedi şaşkınlıkla kaşları havaya kalkarken. Umut onu sessizce onayladı başıyla. "Ama, seni aldatan müzmin bir bekar olmana sebep olacak kadar kalbini kıran Kardelen mi?" Umut buruk bir gülümseme ile döndü arkadaşına "ta kendisi." Didar sessizliğe gömülmüştü. Ne diyeceğini bilemiyordu. Arkadaşının o kadını geçen yıllara rağmen unutamadığını biliyordu. Kafasını düşünceler içinde camdan dışarıya çevirdi. O kendisine anlatılan kadını bambaşka birisi olarak canlandırmıştı kafasında. Şimdi gördüğü kadın biraz hayal kırıklığı olmuştu onun için. Hayır o insanları dış görünüşleri ile değerlendirecek sığ kişilerden değildi. Ama Umut'un ona anlattığı Kardelen dünyanın en güzel kadınıydı ve ona göre karşısındaki kadın ortalama bir güzelliğe sahipti. Sevgi, sevileni nasılda güzelleştiriyordu. Didar'ın dışarıyı izleyen gözleri konuşmaktan kaçtığını gösteriyordu. Sessizlik rahatsız edici olmuştu Umut için. "Ne düşünüyorsun?" diye sorguladı kızı. Didar kara gözlerini arkadaşında dolaştırdı. "Yanımdaki varlığından hoşlanmadığını." Umut yeşil gözlerini şaşkınlıkla dikti kadına. Kadınların arasında geçen bu sözsüz iletişim dilini bir türlü çözememişti. Ona kalırsa Kardelen, Didar'a bayılmıştı. "Nereden çıkardın?" diye sordu anlamak için. Didar ona gülümsedi "Gerçekten Umut ya bazen gördüğüm en dangoz adama dönüşüyorsun. Kadının bakışlarını görmedin mi? Beni gömmek ister gibiydi." Umut'un gülümsemesi keyifle yüzüne yayıldı "Hadi canım öyle miydi?" dedi heyecanla. Didar arkadaşının koluna hafif bir şaplak attı "sırıtma be pişmiş kelle gibi." Umut'un yüzünden o gülümsemeyi silmeye kimsenin gücü yetemezdi çünkü kızın kurduğu cümle onun yaralı kalbine minik bir ilaç gibiydi. Kardelen onu kıskanmış mıydı? O zaman seviyor muydu? "Ee, senden hoşlanmadığını düşündüysen neden yardım etmek için babanı soktun araya? Üstelik kendisinden hiçbir şey istemeyi kabul edemezken." Didar derin bir nefes aldı "kadına bakışlarından senin için önemli birisi olduğunu düşündüm ve arkadaşınla arkadaş olmak için yardım etmek istedim" dedi dürüstçe. Biraz da acımıştı kadına ama bunu ona söyleyecek değildi. Umut arkadaşına gülümsedi "teşekkür ederim Didar." Kadın olan Didar'ın ise kafasında bir sürü soru işareti dolaşıyordu hala. Hazan Umut'a bakarken gözlerinden geçen hayal kırıklığı, özlem, kıskançlık hepsi elle tutulacak gibiydi geçen zaman, evliliği, çocuğuna rağmen bu adamı unutmuş gibi görünmüyordu o kadın. Üstelik kahveyi-çayı şekersiz içtiğini sodayı sade tercih ettiğini bilecek kadar aklındaydı Umut onun hala. Didar bu kadının Umut'u hala sevdiğinden emindi peki neden aldatmıştı? Sadakatsiz bir kadın geçirdiği iğrenç yedi koca seneye rağmen kocasını da aldatmaz mıydı? Didar derin bir iç çekti. Yine onu ilgilendirmeyen mevzulara burnunu sokmak üzereydi. Kafasındaki sesleri susturmak için radyonun tuşuna bastı.

Asya, Hazan'ı yeni ayaklandığı sandalyeye resmen omuzunu çürütecek bir baskıyla çivilemişti. Gözleri bir Serap bir Hazan arasında gidip gelirken, sonunda Hazan'da karar kılmış gibi duraksadı. "Evet dinliyorum?" dedi sorgular bakışlarla. Hazan elinden geldiğince bakışlarını boş tutmaya gayret etti. "Neyi dinliyorsun Asyarella?" Asya'nın kahve gözleri yavaşça kısıldı. Serap bu konuşmadan nasıl kaçacağını düşünüyordu ve Hazan bunu fark etmiş gibi gözlerini ona dikmişti. "Abimle mevzunu anlat bana. Çünkü aranızda her ne varsa ben çözemedim." Hazan'ın kan yüzüne hücum ederken sertçe yutkundu. Serap yanlarında meyve suyunu içen Nazlı'nın elini tuttu. "Teyzem biz biraz parka gidelim mi?" Asya onu tek bir bakışı ile oturduğu yere mıhlamıştı resmen. "Nurdaaaaan! Nurdaaan! Nurdaaaaaaaannn!" Kadın elini önlüğüne silerek koşa koşa mutfaktan çıktı. "Buyurun Asya Hanım?" Asya ona gülümsedi. "Nazlı'yı al bizim kafenin arkasındaki parka götür bir saat falan sıkıldı çocuk." Nurdan şaşkınlıkla baktı kadının yüzüne. "Ama benim mutfakta biraz işim vardı," Asya ona öyle bir bakmıştı ki kadın korkuyla yutkundu. "Hazan çıkmayacaksa Zeynep ilgilense?" dedi çocuk bakıcılığı yapmak istemediğini belli edercesine. Asya Zeynep'in daha genç olmasından dolayı onayladı kadını. "Bir saat! Daha erken gelmesin." Nurdan önlüğünün etekleri ile oynamayı bırakıp Nazlı'nın elini tuttu "Gel bakalım küçüğüm Zeynep ablan seni biraz gezdirsin." Nazlı neşe içinde yerinden kalkarken, Asya sözsüz bir iletişimde olan Hazan ve Serap'ın yüzlerine baktı. "Kesin be telapati yapmayı ne dönüyor burada anlatın." Hazan çok yorulmuştu bugün. Fiziksel olarak değil ruhen yorgundu. Asya'dan ne kadar kaçabilirdi ki? Serap yanındayken her şeyi anlatması en azından arkadaşından güç alması iyi olacaktı. Sonuçta aynı evde yaşıyorlardı. Gözleri dolunca Asya bir an ona sarılmak istedi. Çok mu üstüne gitmişti? Ama sanki en ufak hareketinde konu kapanacak gibiydi. O yüzden ellerini dizlerine bastırarak bekledi. Sonunda Serap Hazan'ı kafasıyla onaylayınca söze girmeye karar verdi. "Ben sana ilk tanıştığımızda başkasına aşık olduğumu, sonra onun da beni aldattığını söylemiştim hatırladın mı?" dedi kelimeler ağzından zorla çıkıyormuş gibi. Asya hala bin parçalı bir puzzle ile uğraşıyor gibi bakıyordu karşısındaki kadına. Ne alakası vardı şimdi bunun? "Evet?" dedi sorgular biçimde. Hazan yutkunup önündeki sudan bir yudum aldı. "İşte o adamın adı Umut'tu." Asya gözlerini kırpıştırdı. Kafasında birşey oturmuyordu. "Yani?" dünyadaki tek Umut abisi değildi sonuçta. Serap kaşlarını çattı "Abin" dedi düz bir sesle. Asya bir kahkaha attı. İki kadın birbirine şaşkınlıkla bakarken o deli gibi gülüyordu. "Abim..." dedi kahkahasının arasında. "Benim abim..." Kendini durduramıyor histerik bir krize girmiş gibi görünüyordu Serap masadaki diğer su bardağını kıza uzattı. Asya'nın gülerken gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Sudan bir yudum alıp kendini toparladı "Sen şimdi bana, abinin kalbini delip geçen Kardelen benim mi diyorsun?" Hazan kendisine sorulan soru ile şaşkınlık içinde baktı karşısında duran kıza. "Abin benim kalbimi paramparça etti diyorum." Asya kafasını sağa sola salladı. Duyduğu şeyin bildiği şeyle alakası yoktu. Abisi yıllarca kendine bir Kardelen arayıp durmuştu. "Yok, pes! Hatta çüş! Deli misin sen be? Abim deli gibi seviyor o kızı. Kız onu aldatıp aldattığı adamla evlenmesine rağmen... Abim hiç evlenmedi benim, bırak evlenmeyi doğru düzgün sevgilisi bile olamadı..." Hazan karşısındaki kıza korku ile baktı ona böyle nefretle bakan kız tanıdığı Asya olamazdı. "Ben abini hiç aldatmadım. Onun aşk mesajlarına Serap şahit ama!" dedi öfkeyle. Serap Hazan'ı hızla başıyla onayladı. Ama Asya Hazan'a tek kaşını kaldırdı "Seninkilere de ben şahitim o nasıl olacak? Abim o mesajların kopyasını hala eski telefonunda saklıyor. Ara ara açıp kalbine bıçak gibi saplıyor onları." Hazan ona şaşkınlıkla baktı. "Ne mesajı?" dedi. Serap'ta olaya anlam vermeye çalışıyordu. Neyin içine düşmüştü o böyle? Asya'ya sorgular gözlerle baktı. "Nerede o telefon?" Asya derin bir nefes aldı. "Evde." Hazan böyle birşey yapmadığını biliyordu ve Serap'ta arkadaşından son derece emindi. "Mesajları görmek istiyorum" dedi iki kadın aynı anda. Asya'nın elleri titriyordu ne düşüneceğini şaşırmıştı. "Tamam görün ama elle tutulur bir açıklaman olmazsa eğer Hazan, seni görmek istemeyeceğimden emin olabilirsin." Hazan kalp kırıklığı ile baktı kısa sürede kardeşi gibi sevdiği bu kıza.

Asya ve Hazan arabaya binerken Serap Nazlı'yı alıp evine götürdü. Kızlar telefonu alıp ona gelecekler bu bilmeceyi öyle çözeceklerdi. O sırada aklına bir başka şey gelmişti. Rüya... Acaba Rüya'ya ulaşabilir miydi? Hızla sosyal medyaya girdi bu kıza bu akşam bir şekilde ulaşacaktı.
Hazan ve Asya'nın bindiği arabada resmen bir ölüm sessizliği vardı. Bu yanında gergin bir yüzle arabayı kullanan kız onun tanıdığı Asya değildi sanki. Yani bu derece bir değişim nasıl olabilirdi bir insanda. Ancak çift kişilikli falan olması gerekiyordu. Hazan derin bir nefes aldı. En son bir arabada ne zaman bu kadar gergin gitmişti ki. Yanan şehrin ışıklarıyla akşamın çöktüğü sokağa dikti gözlerini. En son o gece böyle korku içinde bir arabadaydı...
Andaç ona arabada kalmasını söyledikten sonra kendini arabadan dışarıya attı. Hazan onu dinleyecek değildi hızla indi peşinden. Andaç arabanın anahtarını kızın eline tutuşturdu. "Geç içeriye kızım ya! Bak tehlikeli bir şeyler olabilir. Burası pek tekin görünmüyor." Sesi fısıltısına rağmen tehditkar çıkmıştı. Hazan hızla silkti omuzlarını. "Saçmalama yalnız gidemezsin. Birlikte gideceğiz." Andaç onunla inatlaşacak durumda değildi. Bunun bir işe yaramayacağını biliyordu. "İyi yürü baş belası yürü" dedi deponun kapısında dikilen izbandutlara bakarken kafasında bir şeyler kurmaya çalışıyordu. "Bak kızım ne dersem yapacaksın beni bozma sakın." Hazan onu kafasıyla onayladı. Andaç kızın elini tuttu ve adamlara doğru yürümeye başladı. Hazan niye adamlara yürüdüklerine anlam verememişti. Gizlenip bir şey yapmaları gerekmiyor muydu? Yani neticede film ve dizilerde hep böyle olurdu. Adamlar ellerindeki feneri onların geldiği yöne doğru tuttular. "Hayırdır gençler?" dedi sol taraftaki. Andaç sanki onlardan hiç korkmuyormuş gibi baktı adama. "Abi ya telefonumu düşürmüşüm buralarda bir yerde siz gördünüz mü?" Adam sevgili gibi görünen çocukları anormal bir şey olup olmadığını anlamak istercesine süzdü. "Ne işi var lan telefonun burada? Ne zaman düşürdün?" Andaç Hazan'ın elini biraz daha sıktı işaret verir gibi. "Ya biz bugün kız arkadaşımla burada öyle geziniyorduk o arada düştü sanırım." Bilerek tam bir zaman belirtmemişti. Andaç adamların ne zamandan beri burada olduklarını bilmiyordu ve Hazan o arada deponun içine bakmaya çalışıyordu ama oldukça karanlık görünüyordu. Adam çocuğun yanındaki kızı pis bir bakışla süzdü iki gencin böyle izbe bir yerde ne işi olabilirdi aklına gelen şey dışında? Gülüşü yüzüne pis bir şekilde yayılırken Andaç adamın Hazan'a bakışlarından hoşlanmamıştı. İçeride başka birileri var mı yok mu onu merak ediyordu her şeyden önce ama bir diğer merak ettiği bu adamları tek başına dövüp dövmeyeceğiydi. O sırada içeriden bir çocuk sesi geldi. "Çişim geldi altıma mı yapayım?" Hazan bu sesle nefesini tutmuştu. Andaç ise merakla sese cevap verecek kişiyi bekliyordu. İzbandutlardan birisi "tut biraz" diye homurdanırken Andaç içeride başka birisinin olmadığından emin olmuştu. Küçük kız sızlanarak konuştu "daha fazla tutamıyorum ama..." Adam gözlerini merakla içeriye dikmiş Hazan'a çevirdi. "İçeriye girmek istemiyorsan uzaklaşın buradan" dedi tehditkar bir şekilde. Hazan çok korkuyordu. "Şey içeride birisi var gibi ama?" Diğer adam ona gözlerinde korkunç bir parıltı ile baktı. "Defolun gidin buradan gece gece başınıza iş almayın." Hazan korkuyla yerinden sıçramıştı. Andaç onun elini daha sıkı tuttu. "Kusura bakmayın abi hemen kayboluyoruz siz bizi görmediniz biz de sizi görmedik." Hazan'ın bu çocuğun ne yaptığı konusunda hiçbir fikri yoktu. Kızı yanında sürükleyerek yürümeye başladı. Hazan ona homurdanıyordu ki Andaç elini kızın dudaklarına bastırdı. Adamlardan birisi telefonla konuşuyordu. "Abi kız çişim geldi diye tutturuyor ne yapalım?... Tamam abi ne zaman gelirsin sen? Yok buradayız gelen giden yok... Orkun yok yani. Telefonunu kaybetmiş bir salak geldi kız arkadaşıyla onun dışında bir şey yok... Korkuttuk gönderdik abi... Evet kızın sesini duydu ama korkak bir tipe benziyordu polisi falan aramaz... Abi zaten iki kişiyiz... İyi tamam!" Hazan korku ile baktı Andaç'a. "Peşimize düşecekler" dedi kocaman gözleriyle. Onu onaylayan yanındaki arkadaşına homurdanan izbandut oldu. "Gençleri bulun Orkun göndermiş olabilir ya da polisi arayabilirler dedi. Öldürün dedi." Hazan çığlık atmamak için kendisini zor tutmuştu. Andaç onun ağzına elini daha sıkı bastırdı bu sefer. "Korkma sakın seni korurum Hazan sana bir şey olmasına izin vermem." Hazan bundan emin değildi. Adam yeniden homurtu ile konuştu. "Ben, onları bulmaya gidiyorum sende içeriye geç Asil abi birazdan burada olurmuş. Küçük bir kız çocuğu için ordu yığacak değildim dedi" dedi memnuniyetsiz bir şekilde. Adam onu onaylarken diğer adam elindeki feneri etrafta gezdirmeye başladı. O sırada Andaç Hazan'ın eline asılıp ne tarafa gittiklerini bilmedikleri bir yere doğru kızı sürükledi. Yürürken çok ses çıkarmamaya çalışıyordu. Hazan burada ölürse ölüsünün bile bulunamayacağını kayıp insanlar arasına katılacağını düşünmüştü. Ailesi nasıl perişan olacaktı. Andaç'ın yanındaki varlığı ona güven veriyordu ama çocuğu böyle bir şeye sürüklediği için kendisinden nefret ediyordu. Andaç yerden kalınca bir odun dalı aldı. İstediği genişliğe ulaşmıştı Hazan'a saklanmasını söyledi. Onu böyle bir tehlikeye atmayacaktı. Kız gitmemekte diretince elini bırakıp hızla bir ağaca doğru itekledi onu. O kadar güçlü itmişti ki Hazan az kalsın yere kapaklanacaktı. Adamın fenerinin ışığı göründüğünde Hazan ağacın arkasına saklanmış zorlukla nefes alıyordu. O sırada cebinde titreyip duran telefonunu eline aldı hemen kenarındaki tuşa basarak titreşimi kesti ve tanımadığı numaradan gelen aramayı cevapladı. "Alo?" Karşıdaki ses sinirli geliyordu. "Kızım gecenin bu saatinde her yere haber salıp beni aradığını söylemişsin bak çok önemli bir işim var eğer ki..." Hazan kalbinden geçen bir rahatlama ile konuşmaya başladı "Orkun, lanet herif Allah'ın belası ayı! Kardeşini kaçırmışlar bana bir konum attılar oraya geldim." Orkun telefonda bir an algı sorunu yaşamış gibi kaldı "Kahretsin!" diye tısladı "Hazan oraya yaklaşma depodalarmış haber aldım yoldayım geliyorum. Sakın..." Hazan gözlerinden yaşların ne ara boşalmaya başladığını bilmiyordu. "Çok geç Orkun acele et çok korkuyorum." Orkun'un kalbi sıkışmaya başladı. "Geliyorum on dakika sadece geliyorum" O sırada ağacın arkasından kafasını uzatan Hazan adamın elindeki silahla burun buruna gelmiş Andaç'a baktı. Korku içinde ellerini ağzına bastırdı. Andaç adama telefonunu aradığını söyleyip duruyor onu öldürmemesi için yalvarıyordu. Adamın dikkatini dağıttığı anda arkasındaki sopayı çıkarıp adamın silah tutan eline salladı. O sırada adamın elindeki silah patladı. Hazan bir çığlık attı. Orkun telefonun diğer ucundan "Hazan!" diye bağırdı. Kız korkuyla telefonunu elinden düşürmüştü. Orkun kaskının içindeki kulaklığı söker gibi çekmişti. Kullandığı motorunun elinin altında duran gaz koluna yüklenirken, arkasından gelenlerin ona yetişeceğini biliyordu. Hazan silahı elinden düşmüş adamla mücadele eden Andaç'a korku dolu gözlerle baktı. Adam Andaç'ı baya hırpalıyordu ve birisinin vurulup vurulmadığından emin değildi. Kavgaya dalmış yerde yuvarlanan adamların yanından geçti. Savrulmuş silahı eline aldı. Soğuk çelik kalbini üşütmüştü. Hayatında ilk defa bir silaha dokunuyor ne yapacağını bilmiyordu. Bu çocuğu bu duruma o sürüklemişti ve burada öldürülmesini izleyecek değildi. Üstelik Andaç onun en yakın arkadaşlarından birisiydi. Okulda ona ilk yardımcı olan her zaman onu koruyan gözeten iyilikten başka bir şey görmediği bir adamdı. Şimdi burada onun için kendisini feda etmesini izleyecek değildi. Adama yaklaştı uzaktan onu vuramayacağını biliyor bir yanlışlık yapıp arkadaşına zarar vermek istemiyordu. Yerde birbirine sarılıp yuvarlanma bitmiş, adam Andaç'ı iri bedeninin altına almıştı. Hazan silahı havaya kaldırdığında çocuk korku dolu yeşillerini kıza dikti. Hazan silahı adamın bacağına doğru tutup ateşledi ve aynı anda kolu geriye doğru bir baskı ile sıçradı. Beklediği yerin daha üstünde bir yerden vurmuştu adamı. Kalçasına yakın bir yerden. Adam acı içinde gerilerken Andaç adamın burnunun üstüne yumruğunu bütün gücüyle indirdi. Hem vurulmanın hem yumruğun acısından olsa gerek herif bayılmıştı. Hazan korku dolu gözlerini Andaç'a dikti. "İyi misin?" dedi onu kontrol ederken. Andaç elini sol koluna bastırdı orası kanıyordu. "Vuruldun mu?" diye sordu Hazan tekrar kokuyla. Andaç onu sakinleştirmek istercesine gülümsedi. "İyiyim korkma güzelim iyiyim. Önemli birşey değil. Tabii yüzüm gözümün daha güzel göründüğü zamanlar olmuştur muhtemelen." Hazan çocuğun şu durumda bile espri yapıyor olmasına hayret ediyordu. "Geri zekalı aklım çıktı" dedi ona sarılırken. Andaç kızın saçlarının üstüne gömdü yüzünü kokusunu yavaşça içine çekti. "Korkma güzelim. Bana güven sana bir şey olmayacak." Sonra elini hala Hazan'ın elinde tuttuğu silaha uzattı. "Gidelim kurtarmamız gereken bir çocuk var." Hazan Orkun'un aradığını yolda olduğunu söylediğinde Andaç biraz rahatlamıştı. Depoya yakın bir yere geri geldiklerinde ise çocuğun kalan adam tarafından arabaya doğru sürüklendiğini görünce ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Bu sefer Andaç'ın hızlı düşünmesi gerekiyordu. Telefonunu eline aldı. Ekranın ışığı iyi ki sonuna kadar kısıktı da gece karanlığında parıldamıyordu. İnternetin burada da çekiyor olmasına şükrederek polis sireni açtı. Sesi duyan adam panikle ne yapacağını şaşırıp kızı bırakmış arabaya doğru koşmuştu. O sırada Hazan Andaç'ın hiç beklemediği bir şey yapıp yalnız kalmış kıza koştu. Gözleri ve elleri bağlı on-on iki yaş arasında görünen kıza koşup sıkıca sarıldı. Ellerini çözmeye yeltenmişti ki adam bunun bir oyun olduğunu anlayıp bindiği arabadan çıktı ve belindeki silahı Hazan'a doğrulttu. Hazan çok korkuyordu o kadar çok korkuyordu ki nefes almayı unutmuştu yine de küçük kızı arkasına çekip sakladı. Adam ona pis bir gülümseme ile bakıp başını sağa sola salladı. "Yazık ölmek için güzelsin..." Hazan korku ile titrerken bir silah sesi ile ellerini gözlerine kapadı. Vücudunda beklediği acı gelmemişti ama daha gözlerini açamadan tekrar tekrar patlayan silah sesleri kulağına ulaştı. Kurşunun birisi arkasından ona saplanmadan hemen önce küçük kızı depoya çekebilmişti. Ağzından kopan çığlık dışarıda patlayan silah seslerine karışmıştı. Küçük kız, yanında hafif iniltilerle ses çıkaran kadına dokunmak istiyordu ama ellerinin arkasından bağlanmış olması işini hiç kolaylaştırmıyordu. Gözyaşları yanaklarından akarken kadına seslendi. "Abla, abla..." Hazan kendisine umutsuzca seslenen kızın bacaklarına uzattı ellerini. "Korkma sakın abin geldi..." Kızın kumral dalgalı saçları darmadağınık olmuştu. Hazan onları kızın yüzünden çekmek için elini uzattığında belinin yanındaki yanma ile sıktı dişlerini "Korkma küçük kız" diye fısıldadı. Kız dişlerini sıktı ah şu ipleri bir çözebilseydi. Onu koruyan kadının yüzünü görecekti. "Abla neren acıyor, iyi misin?" Hazan korkusunu bastırmak için bir kıkırtı koyvermişti "Daha iyi olduğum zamanlar olmuştu." Soğuk soğuk terliyor gözleri gidip geliyordu bayılmamak için kendini zorlarken seslerin kesildiğini duydu. Sonra içeriye dalan Andaç ve Orkun'un korku dolu yüzlerine baktı. Orkun ona doğru adım attığında Andaç onu kolundan geriye doğru çekti. "Dokunma ona pislik herif!" Hazan'ın dudakları kurumuş sesi bir fısıltıdan ibaretti. Andaç'ın yarasına rağmen onu kollarına alıp kaldırdığını fark etti. Ama kucaklanmanın vermiş olduğu acıya daha fazla dayanamayarak gözleri kapanmıştı.

 

Bölüm : 15.12.2024 16:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...