23. Bölüm

BÖLÜM 23

Aysun Arslan
aysunkayaarslan

Geçmiş Zaman...

Hazan ne kadar yalvarsa da ağlasa da aramızda hiçbir şey yok sadece arkadaşız dese de abisi onu dinlememişti. Kız kardeşi başını öne eğmişti onun. Farklı farklı insanlar arayıp neler söylemişti rezil olmuştu. "İnsan arkadaşını dudağından öper mi lan?" Kaç kere sormuştu bu soruyu. Üstelik şu anda belki okulu bitirmek için böyle bir yalan söylüyordu kardeşi, belki de korktuğu için çünkü aşk dolu mesajlarını görmüş okumuştu. Elbette onu okulda bırakamazdı bu şekilde. Namusuna halel gelsin istemiyordu. Çocukla baş başa kalmalar falan. Tövbe tövbe diye geçirdi içinden. Belki de bu şerefsiz kardeşini kullanıp atacaktı. Seviyorum gelip isteyeceğim demişti ama görelim bakalım diye geçirdi içinden Hasan, seviyor madem gelsin de görelim. Gelmezse asıl o zaman kimse alamazdı onu elinden. Hazan baba evine ağlayarak döndüğünde abisi olayları mecburen anlatmak zorunda kalmıştı. Babası kıza saldırınca kızı elinden zor almış telefonunu falan da elinden alıp odaya kapatmışlardı. Annesi ise dizlerini dövüyor kızının bekaretinden şüphe duyuyordu. Hazan daha önce hiç bu kadar aşağılandığını hissetmemişti. Ne Andaç'a ne Orkun'a kimseye ulaşamıyordu. Telefonu yoktu. Kendini kafese kapatılmış gibi hissediyordu. Bir hafta boyunca telefonlarını abisi açmış, Andaç'ın onu istemeye geleceği günü kararlaştırmışlardı kendilerince. Hazan hayatının evrildiği yöne anlam veremiyor, odasından çıkmıyor, yemiyor içmiyor ağlıyordu. Andaç'la evlenmek istemiyordu. Çocuk onun sadece arkadaşıydı. Onu neden öptüğünü bile anlamamıştı. Andaç'ın ondan hoşlandığını biliyordu elbette ama çocuk bunu ona hiç söylememişti. Söylese Hazan ona onu arkadaşı olarak gördüğünü söyleyecekti. Belki de o gün hislerini açmak için öpmüştü onu ne kötü bir zamanlamaydı.

Hazan annesinin yatağın üzerine fırlattığı mavi elbiseye gözleri dolarak baktı. "Giy şunu birazdan gelirler" dedi kadın. Hazan eceline giden kurbanlık koyun gibi giyindi. Babasından bir de giyinmedi diye dayak yemek istemiyordu. Kapıları çalındığında takım elbise giymiş abisi ile birlikte dikildi kenarda. Babası açmıştı kapıyı. Soğuk bir şekilde "hoş geldiniz" diye mırıldandıktan sonra, annesi onları içeriye davet etti. Evlerinin küçük salonuna sığıştıklarında Hazan ellerine tutuşturulmuş güllerle çıktı oradan. Gülleri hışımla mutfaktaki masanın üzerine fırlattı. Gözyaşları bir kere daha akmaya başlamıştı. Annesi peşinden çikolata gondolu ile geldi. "Çıkma buradan kahveler için sesleniriz sana" dedi kızın eline kristal gondolu tutuştururken. Hazan mutfağın kapısına kafasını yaslamış içeride konuşulanları duymaya çalışıyordu. Sanki söz konusu olan evlilik onun değilmiş gibi ne konuştuklarını dinlemeye bile hakkı yoktu. Andaç'ın babasının durumdan pek memnun olmadığı konuşmalarından belliydi. “Selim Bey, biz hayırlı bir iş için geldik ama, bu çocuk öğrenci daha baba parası yiyor!" dedi evliliğe razı olmadığını belirterek. Hazan'ın babası en az abisi kadar sinirli bir yapıya sahipti. "Ahmet Bey, çocuğunuz baba paralarını kızımın evinde yemeye kalkmasaydı burada olmazdınız. Bizim gibiler namusu için yaşarlar, namus söz konusu olunca yaşatmazlar bile!" Adamın sinirle çatıldı kaşları "bizim gibiler derken, herkes namusu için yaşar. Neyse bu çocuk daha askerliğini yapmadı..." Hasan onu böldü "Son senen değil mi senin?" Andaç sırıttı "Yok abi bir sene daha uzattım da ben okulu." Hasan pişmiş kelle gibi sırıtan çocuğun dişlerini kırmamak için zor tutuyordu kendisini. İçinden bir ya sabır çekti. "İyi bok yedin." Annesi hafifçe öksürünce Hasan gözlerini devirdi. "Neyse" dedi babasına bakarak. Adam durumdan son derece rahatsızdı. "Tamam oğlunuz okulu bitirsin, askere gitmeden evlenirler. O sırada düğün için hazırlıklar yapılır çeyiziydi altınıydı falan." Ahmet Bey yerinde hafifçe kaykıldı, "altını demişken var mı aklınızda bir şey..." Selim Bey kaşlarını çattı "şerefiniz kadar derdim ama neyse, altı adana burma bir takım set alırsınız. Adetlerimiz üzere olan eşya listesini de getir Hasan." Hasan ceketinin cebinden erkek tarafının alması gereken eşyaların yazıldığı listeyi çıkarttı uzattı Ahmet Bey’e. Adam listeyi kontrol ederken kıpkırmızı olmuştu. "Bunlar eski kafa şeyler çocuklar her şeyi ortak yaparlar..." Hasan ona kaşının tekini kaldırdı "size modern bir aile olduğumuzu düşündüren ne oldu acaba? Biz adet gelenek ve göreneklere pek bir önem veririz o yüzden buradasınız ya zaten." Necmiye Hanım ana kuzusu olduğunu düşündüğü oğlunun elini tuttu. "Yapmazsak bunları kızı vermeyecek misiniz?" dedi alay eder gibi Hasan'a. Andaç annesinin elini sıkmıştı ama kadın ona kaşlarını çattı. Hasan'ın dudakları tehditkar bir şekilde kıvrıldı "Yok vermeyeceğiz onun yerine oğlunu bizim köyde kara toprak diye bir hanım var onunla evlendirmeyi düşünüyoruz." Kadının gözleri korku ile açılınca Hasan tehditkar gülüşünü sürdürmeye devam etti. "Askerliği bedelli yaparım ben. Okul bitince hemen bir iş bulurum" dedi Andaç ortamı yumuşatmak istercesine. Bu sefer ya sabır çeken Ahmet Bey olmuştu. Gülsüm Hanımsa çocuğu başıyla onayladı "İyi olur nişanlı kızın çok durması laf getirir!" Sonra Hazan'ı çağırdı "Kızım kahve yapalım." Hazan gözlerini silerek girdi içeriye. Andaç'la konuşması gerekiyordu bir an önce bu saçmalığa son vermeliydi. "Kahvelerinizi nasıl alırsınız?" Hasan onu böldü "orta yap getir işte herkese teferruata gerek yok." Hazan abisini onaylayarak döndü mutfağa. Kahveye tuz atılırdı adettendi. Onun ise yaptığı kahveye gözyaşları karışıyordu şimdi. İsteme mevzusu ona fikri bile sorulmadan öyle hızlı olmuştu ki Necmiye Hanım dalga geçer gibi gülüp "kızınız da pek nazlıymış maşallah" demişti hemen verilmesine atıfta bulunarak. Neticede damadı birkaç kere kapıya getirtmekte kız evinin nazındandı ama onu elden çıkarılan ikinci el bir mal gibi vermişlerdi hemen.

Orkun Hazan'ı her aradığında karşısında ayı gibi homurdanan bir ses duyuyordu. Sonunda dayanamayıp okulda Serap ve Ayça'nın tepesine çöktü. Ayça'dan irrite oluyordu. Bu kız ona inanılmaz yapmacık ve iki yüzlü geliyordu. İçinde başka bir insan varmış gibi. O yüzden konuşurken onu susturup Serap'a sen anlat demişti. Serap birer yanlış anlaşılmadan ibaret olan olayları çocuğa anlatmış Hazan'ın eve kapatıldığını ve Andaç'la nişanladıklarını söylemişti. Orkun sinirle olduğu yerde volta atıyordu. Durumu şimdi anlamıştı. "Biliyor musun sen bu kızın evini?" Serap onu onayladı. "Ne geçiyor aklından?" Orkun ona tehlikeli bir şekilde sırıttı "elbette kuleye kapatılmış prensesimi beyaz motorlu prensi olarak kurtaracağım." Ayça'nın kaşları hafifçe çatılmıştı. Orkun bu kızı, kız olmasına rağmen dövmek istiyordu. O yüzden Serap'ın numarasını alıp, kızı çaldırdı. Diğerine numarasını vermemişti. Ayça ile muhatap olmak istemiyordu. "Evinin konumunu bana at" dedi arkasına dönüp iki parmağını havaya kaldırıp sallarken. Ondan öncesinde de yapacak bir şeyleri vardı. Hazan'ın telefonu abisindeydi ve Orkun'da bir abi olarak onunla efendi gibi konuşabilir ya da konuşmayabilirdi. Numarayı çevirip telefonu kulağına dayadı. Gür homurtu tekrar kulağına ulaştığında gözünün tekini kapatıp telefonu kulağından biraz uzaklaştırdı. "Konuşsana lan, günde yüz kere arıyorsun! Telefona da Ork olarak kaydetmiş seni geri zekalı! Nerenin Ork'usun sen yüzüklerin efendisindeki orta çağ Ork'larından mısın?" Orkun telefonda Ork olarak kayıtlı olmasına mı, bu adamın yüzüklerin efendisini biliyor olmasına mı yoksa kendisinin orta çağda yaşayan bir ayı gibi homurdanmasına rağmen ona bu konuda atıfta bulunmasına mı gülseydi bilmiyordu. Hafifçe öksürüp sesini toparladı "Pardon Ayı Bey, Hazan'ın abisi orada mı acaba onunla görüşmek istiyorum!" Hasan telefondaki erkek sesiyle bir sabır daha çekti. "Kim arıyor?" dedi homurdanarak. Orkun dudaklarını yaladı "Bir kızın abisi olan Ork arıyor. Kendisi ile abi abiye konuşmak isterim mümkünse." Hasan derin bir nefes verdi "Başlayacam şimdi Ork’una da abisini de! Lan aptal saptal konuşma ne diyeceksen de?" Orkun dudaklarını birbirine bastırdı. "Benim abim yok, sen Hazan'ın abisi misin?" Hasan elindeki çayı masaya bıraktı "öyleyim sen kimsin?" Orkun derin bir nefes aldı. Sonra içinden onu duymayan Hazan'dan bir özür diledi. "Kardeşinin sevgilisi, memnun oldum." Hasan bardağı düşürmüş elini yakmıştı. Şöyle kallavi bir küfür de savurmuştu bu arada. Elini hızla sallarken telefona gürledi "lan ne saçmalıyorsun sen, benim kardeşim nişanlı..." Orkun derin bir nefes aldı "He işte bende onu diyorum. Yanlış kişiyle nişanlanmışsınız benim biricik sevgilimi. Sen neredesin geleyim hemen benimle nişanlayın." Hasan bir tövbe estağfurullah çekti. Bu konuşan hangi salaksa onu bir temiz dövecekti. "Gel ulan, gel ben seni bir temiz nişanlayayım." Orkun hafifçe sırıttı "Heh, sonunda ya, at konum geliyorum." Adamın daha fazla homurdanmasına izin vermeden telefonu yüzüne kapattı. Beklediği konumun gelmesi ile kaskını taktığı gibi motoruna atladı.

Hasan sinirinden yerinde duramıyordu. Böyle bir rezillik olamazdı. Kızın kaç tane sevgilisi vardı böyle? Hemen annesini aradı. "Anne Hazan'a ver bakayım şu telefonu." Kadın oğlunun sesini beğenmemişti. "Ne oldu bir şey mi var?" Hasan yeniden gürledi "Ver sen. Yok bir şey!" Kızının bir sevgilisi daha çıktı piyasaya deyip kadının yüreğine indirmek istemiyordu. Hazan telefonu cılız sesiyle yanıtladı karşılığında abisi yine gürlemişti "Ork kim lan?" Hazan kulaklarına kadar kızardı. "Arkadaşım abi ne oldu?" Kızın kalbi panikle atıyordu. "Lan senin kaç tane arkadaşın olan sevgilin var geri zekalı?" Hazan ağlamak üzereydi. Dudakları ve sesi titriyordu "Gerçekten arkadaşım abi." Hasan derin bir nefes aldı "Bak kızım ya sen arkadaşla sevgilinin ayrımını yapamıyorsun ya da bunlar geri zekalılar! Herif aramış sevgilimi yanlış kişiyle nişanlamışsınız diyor lan!" Hazan'ın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "Abi yok öyle bir şey dalga geçmiştir o çocuk, yapısı öyle onun." Hasan derin bir nefes verdi "İyi dalga geçen ağzını geçemeyecek hale getirince ben görür dalgayı." Hazan ağlamaya başlamıştı. Gerçekten stresten sinirden ölmek diye bir şey varsa tam şu anda ölecekti. "Abi n’olur bak bir şey yapma sadece arkadaşım." Hasan yine öfkeyle gürledi "Kaç kere söyleyeceğiz sana erkekle kızdan arkadaş olmaz! Neyse kapat!" der demez de kendisi öfke ile kapattı telefonu. Şimdi Ork'un gelmesini bekliyordu.

Orkun, atılan konumdaki otoparka girip motorunu park etti. Üstündeki deri ceketi çıkartıp koluna astı hava sıcaktı ama motor üşütüyordu. Kapıda duran adamlardan birisine yaklaştı neyse ki herif konumun altına adını da yazmıştı. "İsmi Hasan olan bir ayıyı arıyorum ben." Adam ona tuhaf bir şeye bakar gibi baktı. "Hasan abi yazıhanededir. Şuradan yürü merdivenlerden çık kapısı karşına gelir." Orkun onu onaylayıp tarif ettiği yere doğru yürümeye başladı. Yazıhanenin önüne geldiğinde kapıyı çaldı. İçeriden "Gel" diye bir ses yükselince Orkun kapıyı açıp girdi. Hasan karşısındaki çocuğu yukarıdan aşağıya bir süzdü. "Ork sen misin?" Orkun ağzının içinde yanağını kemirmeye başlamıştı şu anda gülmemesi gerekiyordu. "He benim" dedi adamın önündeki deri koltuğa yerleşip bacaklarını masanın üzerine uzatırken. Hasan çocuğun cesaretini takdir etse de rahatlığı sinirlerini bozmuştu. Burada kaç adam olduğunu biliyor muydu acaba? "Yerleşme birader kalk biraz dışarıya çıkalım da anlat bakalım mevzun neymiş." Orkun girmeden önce mekanın etrafında bir tur atmıştı ortalama on iki adam falan vardı burada bu ayının dışında. Bu da oldukça heybetli görünüyordu. Çok fena dayak yiyeceği garantiydi yani. Orkun onun peşinden ayaklanırken, konuşmaya başladı. "Bak birader biz kardeşinle birbirimizi seviyoruz. Yani onu o salakla niye nişanladınız?" Hasan'ın dudağının tek tarafı yukarıya doğru kıvrıldı. "Hazan senin için arkadaşım dedi." Orkun derin bir nefes aldı "Ne diyecekti başka? Korkmuştur benim yavru ceylanım." Hasan bu çocuğun ağzının üstüne bir tane geçirmek istiyordu. "Höst lan!" Orkun bu adamı ve hareketlerini ölçüyordu kendi içinde. "Neyse bir yanlışlık olmuş siz o nişanı atın biz yarın Hazan'ı istemeye geliriz hemen." Hasan bir ya sabır çekti. Sonra tek kaşını kaldırdı. "Hm, tamam ara bakalım babanı şimdi, kız istemeye gidiyoruz yarın de, bende ona göre nişanı atıp atmayacağımıza karar veririm." Orkun içinden güzel bir küfür etmişti. Adamın ısrarlı bakışları yüzüne çevrilirken cebinden telefonunu çıkardı. En yakın arkadaşlarından birini aradı. Telefon açıldığında Orkun hemen konuşmaya girdi. "Hoparlöre al" diye homurdandı Hasan. Orkun içini çekip dediğini yaptı "Alo babacım, nasılsınız?" Karşıdaki ses bir süre duraksadı Orkun'un başı mı beladaydı? Böyle zamanlarda genelde böyle şifreli şifreli saçmalardı o. "İyiyim hayırdır?" Hasan'ın dudakları yavaşça kıvrıldı. El parmaklarını birbirinin arasına geçirip çatırdattı. "Ee, sana bir kızdan bahsetmiştim hani ben Hazan, hatırladın mı?" Çocuk şifreleri çözmek için onu çok dikkatli dinliyordu. "Evet?" Orkun derin bir nefes aldı "işte yarın onu istemeye gitmemiz gerekiyor müsaitsek..." Karşısındaki çocuk gülmemek için dudaklarını bastırdı birbirine bu neydi şimdi. Kavga mı vardı? Kavgaya mı çağırıyordu onu? "Biz hep müsait oluruz da oğlum karşı taraf müsait mi onu sorsaydın." Orkun Hasan'a dişlerini göstererek sırıttı. "Sordum müsaitlermiş yarın gelin isteyin diyorlar." Çocuğun sesi artık eğlendiğini belli eder şekilde çıkıyordu. "E iyi madem, alırız çiçeğimizi çikolatamızı gideriz!" Orkun bu cümle ile rahatlamış bir nefes verdi. "Tamam babacım ellerinden öperim anneme selamlar." Karşıdaki çocuk hafifçe öksürdü "Berhudar ol evladım!" Orkun gülümseyerek Hasan'a döndü "Oldu mu tamam mı? Yarın gelip istiyoruz." Hasan ona sevimli sevimli sırıttı. Sonra boynunu esnetirken konuştu. "Maşallah Bey amcanın sesi çok gençmiş." Orkun hafifçe yutkundu. "Di mi, di mi çakı gibidir yarın görürsün. Çok iyi bakar kendine." Hasan burnundan derin bir nefes aldı. "Sen yarını görecek misin acaba?" Orkun yeşil gözlerini kırpıştırdı. "Anlamadım?" Hasan çocuğun yakasına yapıştı "Lan sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Orkun çocuğun yakasına yapışan ellerine kaşlarını çattı. "Yoo, son derece ciddiyim. Rica ediyorum yakamı bırakır mısınız Ayı Bey?" Hasan onu biraz sarstı ağırlığını ölçer gibi "Yok bırakmam, sen kardeşimin yakasını bırakacaksın bir daha aramayacak sormayacaksın kapiş?" Orkun ağzının içinde mırıldandı, senin argo İtalyancanı seveyim, çocuğun gözlerine dikti zeytin yeşili gözlerini "istirham ediyorum ama!" Hasan onu biraz daha çekti kendine ve koyu kahvelerini dikti gözlerine "yürü git güzel kardeşim façanı dağıtmadan yok ol." Orkun sallanıp durmaktan sıkılmıştı. Gözlerinde tehlikeli bir parıltı belirirken çocuğa gülümsedi "e, ama seni eşek sudan gelene kadar dövmek farz oldu bana şimdi!" Yakasından asılan adama sert bir kafa attığında Hasan neye uğradığını şaşırmıştı.

Abisi üstü başı dağılmış ağzı burnu dağıtılmış halde eve geldiğinde, annesinin dudaklarından bir çığlık koptu. "Oğlum ne oldu kim yaptı? Yine o mafya gibi adamlar mı geldi?" Hazan abisinin yarılmış kaşına dudağına patlamış gözüne şaşkınlıkla baktı. Endişe ile koştu yanına. "Ne oldu abi sana?" Hasan kırılmış bir tane dişini kardeşine uzattı "Senin Ork'un herkesi çok temiz dövdü, sonra da beni motoruna atıp buraya bıraktı. Dua et sen Hazan'ın abisisin yoksa servis çekmek adetim değildir dedi. Çıkarken de otoparktaki çocuklar için ambulansı aradı." Hazan gülse miydi ağlasa mıydı bilemiyordu. Orkun abisini nasıl dövebilirdi onun? Abisi boks yapıyordu hem de çok uzun zamandır. Yine de kaşları şaşkınlıkla havalanırken sordu "Neden ki?" Hasan olmayan dişiyle tuhaf tuhaf sırıttı, "nişanı atıp seni ona verecekmişiz. Bak ama harbi çocuk he delikanlı yani hoşuma gitti. Diğeri gibi ibne değil ama işte babası yerine arkadaşını aramasaydı nişanı harbiden atıp ona verebilirdim seni." Hazan gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı. Andaç gibi o da arkadaşıydı ve o ikisi ile de evlenmek istemiyordu. Andaç en azından daha tehlikesizdi üstelik. Annesi ona "başımıza açtığın işlere bak, Allah seni alsa da kurtulsak" diye homurdanırken oğlunun saçlarını okşuyordu. Hazan abisinin diğer kaşındaki yara bandına baktı. Hasan kızın gözlerinin nereye dikildiğini görünce gözlerini kapattı başını arkaya attı "He birde hastaneye götürüp tedavi ettirdi herif beni dalga geçer gibi. Kafa travması falan yokmuş sadece kaşımda dört dikiş var o kadar." Hazan dudaklarını kemirmeye başlamıştı. Babası da gelince kıyamet kopacaktı evde.

Beklediği gibi olmuş babası onu odasına kapatmıştı. Telefonu yoktu ne Andaç'la ne Orkun'la konuşamıyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde camında bir tıkırtı duyduğunda korku ile perdesini aralayıp dışarıya baktı. Korkuluklara asılmış kollar ve bir çift zeytin yeşili göz gördüğünde çığlık atmamak için ellerini ağzına bastırmıştı. Orkun'un da kaşının üstünde abisininkine benzer bir bant ve yanağında morarmış bir yer vardı ama o sırıtıyordu. Hazan camı açtı fısıltı ile konuştu. "Aklını mı çıldırdın sen be? Ne yapıyorsun burada?" Orkun kızın iyi olduğunu görünce rahatlamış bir nefes verdi. "Prensesi kaçırmaya geldim ama korkulukları hesap edemedim nasılsın?" Hazan ona kaşlarını çattı "Harikayım gerçekten! Abimi niye dövdün geri zekalı?" Orkun kafasını mahcup bir şekilde aşağı eğdi "konuşmak için gittim, laftan anlamıyordu bende anladığı dili deneyeyim dedim ama ondan da anlamadı sanırım. İnat herif." Hazan istemsiz kıkırdadı. "Deli misin sen?" Orkun kızın gülüşü ile sırıttı "Biraz. Dövmeyecektim gerçekten ama ben dövmesem o beni dövecekti özür dilerim" dedi çocuk gibi. Hazan ona gülümsedi abisini dövse bile bu çocuğa kızamıyordu nedense. "Orkun, bana Andaç'ı getirir misin senin geldiğin gibi? Onunla konuşmam lazım." Orkun derin bir nefes aldı "Benim konuşmamı ister misin?" Hazan korkuyla olumsuz anlamda salladı başını "Yok yok istemem. Ben konuşurum sen biraz ağır konuşuyorsun." Orkun kıkırdadı, "yarın bu saatte o malı getiririm. Dışarıya çıkabilir misin peki?" Hazan dudaklarını sarkıttı "kapı kilitli" Orkun ona gülümsedi "çilingir ya da maymuncuk getireyim mi? Hırsız arkadaşım var mı acaba hiç, o da olur." Hazan bu çocuğa istemsiz gülerken buldu kendini. "Saçmalama Orkun sadece Andaç'ı getir. Hadi git birileri seni görürse laf olur." Orkun ona kafasını salladı. Zor duruma sokmak istemiyordu onu daha fazla. "Yarın gece bu saatlerde getiririm. Kendine dikkat et." Camdan aşağı atladığında ağrıyan kollarını esnetti. Kızın gecekondudan bozma küçük evine baktı. Hazan ona pencereden el sallamıştı. Hiç çekinmeden elini dudaklarına götürüp ona bir öpücük fırlattı. Hazan'ın gözlerini devirdiğinden emindi o yüzden sırıtmadan edemedi. Oradan uzaklaşan çocuğu izledi Hazan bir süre. Yatağına uzandı Orkun'a güveniyordu yarın Andaç'ı ona getirecekti ve o bu mevzuyu çözecekti.

 

Bölüm : 15.12.2024 16:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...