30. Bölüm

BÖLÜM 30

Aysun Arslan
aysunkayaarslan

Nazlı babası ve Ayça ile birlikte alışveriş merkezindeydi. Andaç kızı oyun parkında oyalarken Ayça kız için bir şeyler almak üzere kıyafet mağazalarında dolaşıyordu. Hem yanlarından uzaklaşmış olmak biraz olsun nefes almasını sağlamıştı. Nazlı ona sürekli gözlerini deviriyor ters cevaplar verip artık ondan hoşlanmadığını açık şekilde gösteriyordu. Aslında kızın kalan eşyaları onlarınkinin yanında arabanın bagajındaydı. Yine de belirledikleri birkaç eksiği daha almaya karar verdiler. İç çamaşırı gibi şeyler. Nazlı'yı uyutup Yunanistan'a geçeceklerdi. Sonrasında kendilerine ait bir yaşamları olacaktı. Andaç Ayça'yı böyle ikna etmişti. Gerçi o Nazlı'yı istemiyordu ama sevdiği adam kızını geride bırakmayı kabul etmemişti. Ayça için durumu kabullenmek dışında bir seçenek kalmamıştı. Tabii, Serap'a durumu son anda haber verecek olmasının dışında. Andaç iş yerine ise Amerika ya da İngiltere'deki şubelere geçiş yapmak için bir dilekçe yazmıştı. Sonra da senelik izine çıkmıştı. Bu arada dilekçesinin cevabı gelir ve izin sonrası artık diğer şubelerde devam eder diye düşünüyordu. Şimdilik Yunanistan'da tatil yapacaklardı. Ayça bu arada Nazlı ile oldukça iyi geçinmeye çalışıp Andaç'ın gözünü boyayacak adamın şube değiştirme talebi olumlu sonuçlanırsa gitmeden önce Serap'a Nazlı'nın onlarla olduğunu söyleyecek ve kızı geride bırakıp Andaç'la birlikte gidecekti. Şimdi birkaç eksiği tamamlamaları ve Yunanistan'a giden tekneyi kaçırmamaları gerekiyordu.

Hazan ve Umut odayı boyamış gelen eşyaları yerleştirmeye başlamışlardı. Umut kızın yatağının üzerine rengarenk tüllerden oluşan cibinliğini asarken Hazan ona gülümseyerek baktı. Nazlı bu odaya bayılacaktı gerçekten. Görünce çok mutlu olacaktı. Boş kalan duvarın birisini, büyükçe bir ağaç ev stickeri ağacın bir dalında sallanan sevimli tavşanlarla süslemişlerdi. Raflardaki sevdiği oyuncaklar, kitaplığı, çalışma masası, sevimli halı, perdesi ve yatak örtüsü ile çok güzel bir oda olmuştu burası. Umut ve Hazan, kısa bir mola verip birer kahve aldılar. Camın önündeki koltuğa oturduklarında Hazan heyecanla konuştu "Nazlı bayılacak buraya çok güzel oldu." Umut kadının heyecanına gülümsedi. "Umarım sever" diye mırıldandı. Onun kafasında başka sorunlar geziyordu şu anda. Andaç konusu ve yaptıkları şeyler canını çokça sıkmıştı. Adamı bulup ağzını burnunu dağıtmak istiyordu. Hiç bir zaman şiddet yanlısı olmamıştı ama böyle durumlarda içsel güdülerini bastırmakta çok zorlanıyordu. Haksızlığa olan tahammülsüzlüğü durumu daha da perçinliyordu. "Ne düşünüyorsun?" dedi Hazan. Umut derin bir nefes aldı. "Andaç ve Ayça'yı" dedi dürüstçe. Şimdi Hazan'ın da bütün neşesi sönmüş tadı kaçmıştı. "Orkun'a bir ulaşabilirsem bütün meseleyi çözeceğim..." Umut'un kaşları yavaşça çatıldı. Onun sorunu Orkun'a olanlar değil kendisine yapılanlardı. "Neden evlendin onunla?" diye sordu gözlerini Hazan'a dikerken. Hazan bir anda gözlerine dolan yaşları bastırmak için bir yudum aldı sıcak ve acı kahvesinden. "Ben çok yaralıydım. Senin beni aldattığına o kadar çok inanmıştım ki, mesajlardan sonra sorgulamadım bile. Sonra kendimi zor toparladım. Andaç hep yanımdaydı. İyi bir dost olarak iyi bir arkadaş olarak. Çok kibar çok düşünceli üstüme çok düşen birisi. Bana ilgi duyduğunu biliyordum aslında ama beni kaybetmekten korktuğunun da farkındaydım açılamaz diye düşünmüştüm. Ben de senden onun sayesinde haber alıyordum işte. İyi olduğunu konuştuğunuzu falan söylüyordu. Abim zorladı aslında istemedim ilk başta. Sonrasında ise Orkun yoktu sen yoktun ve ben boşluktaydım galiba. Andaç çok romantik çok iyiydi. Çok iyi anlaşıyorduk. Onunla evlenmenin yani insanın arkadaşı ile evlenmesinin çokta kötü olmayacağını düşündüm o zamanlar. Senden yaralıydım Orkun'dan umudu kesmiştim... " Umut aynı cümle de ikince kere geçen Orkun ismi ile rahatsızca kıpırdandı. "Orkun gitmeseydi?" dedi merakla. Hazan'ın ona dürüst olacağını biliyordu. Sonrasında kadının yüzüne hafifçe yayılan pembelik kalbine bir bıçak yemiş gibi hissetmesine sebep oldu. Hazan cümleleri doğru toparlamak için susuyor bu da Umut'un kalbini daha çok acıtıyordu sanki. Süre uzadıkça "neyse yüzünden belli oluyor cevabın. Hoşlandın ondan..." dedi Umut memnuniyetsiz bir şekilde. Hazan bunu inkar edecek değildi ama itiraf etmekte istemiyordu. "Geçmiş zaman bunlar, konuşmanın anlamı ne?" Umut'un yüzü iyice asıldı. "Bilmem, konuşmayı sen başlattın." Hazan, Umut'un asık yüzüne dayanamadı. "Orkun ile evlenmeyi düşünmedim aslında hiç. Ondan hoşlanmadığımdan değil. O oldukça iyi birisi ama benim aklım ve kalbim seninle çok doluydu o sıralar. Orkun'a bunu bir çok kez söylemiştim." Umut'un dudakları yavaşça kıvrıldı. "Niye ona ulaşmak istiyorsun? Andaç meselesini biz de halledebiliriz." Hazan derin bir nefes aldı. "Adamdan boşandım daha neyi halledeceğiz? Toplanıp ağzını burnunu mu kıracağız? Hayır yapsak elimize ne geçecek? Ben merak ediyorum. Orkun'a ne yaptığını merak ediyorum sadece. Andaç hakkında onu bir daha görmek istemiyorum. Kızımın babası olduğu için mecburen karşılaşıp bir araya geleceğim zamanlar olacak ama uzunca bir süre en azından onunla karşılaşmak istemiyorum." Umut derin bir nefes aldı. "Andaç gibi birisinden alabileceğin en büyük intikam zaten mutlu olmaktır bu saatten sonra. Başka bir şey yapmana gerek yok. Orkun'la olan davası ise bizi ilgilendirmez." Hazan ona kaşlarını çattı "Orkun beni ilgilendiriyor. Sen ilgilenmek istemiyorsan dışında kalabilirsin Umut." Umut'un da kaşları aynı ölçü de çatıldı. "Ben onunla iletişim kurmanı yüz göz olmanı istemiyorum" dedi birden. O adam hem tehlikeli hem cazibeliydi. Umut onu hatırlıyordu ve kıskanıyordu. Hazan'ın ona kapılmasından korkuyordu. "Kim olarak?" Soru Umut'un bir an sarsılmasına sebep oldu. "Patronum olarak mı? Ev sahibim olarak mı?" Umut dişlerini yavaşça sıktı. "Eski bir dostun olarak diyelim..." Hazan'ın beklediği cevap bu değildi yüzü asıldı. "Pekala eski dostum, eğer bir tavsiye istersem sorarım olur mu? Hadi şu odayı halledelim." Boş kahve fincanlarını masanın üzerine bırakıp Hazan'ın kalacağı odayı yenilemek üzere işe koyuldular.

Nazlı bindikleri bu tekneden ne zaman ineceklerini düşünüyordu. Kısa bir an yorulduğu için uyumuş ve gözlerini denizin ortasında açmıştı. "Çok var mı daha midem bulandı?" dedi suratını asarak. Ayça'nın babasının yanında olmasından hoşlanmıyordu. Annesinin arkadaşı Ayça teyzesi annesini çok üzecek bir şey yapmış ve annesi ile babasının ayrılmasına sebep olmuştu. Andaç kızına gülümsedi "Biraz daha var. Hem çok güzel bir yere gidiyoruz tatlım bayılacaksın. Biraz tatil yaparız." Nazlı bir an gözlerini kırpıştırdı babasına. "Nereye gidiyoruz ki?" Ayça kıza küçük bir kek uzatırken gülümsedi "Bir otele bir süre orada tatil yapacağız." Nazlı'nın kafası karışmıştı. Annesi akşam görüşürüz dememiş miydi? Ayça'nın uzattığı keki küçük avuçlarının içinde sıkıp parçaladı "ama annemin haberi var mı?" Andaç gözlerini hızla kızından kaçırırken Ayça söze girdi "var tabii canım. Sen uyurken babanla konuştular. Merak etme." Nazlı bu kadına inanmıyordu. O yüzden babasına döndü "annemi ara ben de konuşmak istiyorum." Andaç derin bir nefes aldı "bebeğim telefon çekmiyor ama denizin ortasında." Nazlı ağlamaya başlamıştı "Annem bilmiyor değil mi?" dedi korktuğu şeyin gerçekliğinden emin olarak. Ayça ve Andaç ona annesinin bildiğini tekrar edip dursalar da küçük kızın kalbi onların sözlerine inanamıyordu bir türlü. Ağladıkça ağlayıp, çevreyi rahatsız etmeye başlayınca Ayça kıza ilaçlı bir su vermek zorunda kalmıştı.

Serap Andaç'ı kaç kez aramış bir türlü ulaşamamıştı. Bir şeylerin ters gittiğine dair içinde bir his vardı. Evin içinde yerinde duramıyor oradan oraya yürüyordu. Hazan'ın yeniden araması ile elindeki telefon çalmaya başladı. Serap derin bir nefes alıp yanıtladı. Hazan'ın sesi diğer aramalarından daha telaşlı geliyordu. "Yok ulaşamıyorum, sen haber alabildin mi?" Serap dudaklarını büzdü ağlamak üzere gibiydi. "Bende ulaşamadım. İkisine de." O Ayça'yı da aramıştı. Hazan ona endişe ile bakan Umut'la göz göze gelip kafasını olumsuz anlamda salladı. "Kızımı kaçırdı şerefsiz!" Serap bundan korkuyordu ama böyle düşünmek istemiyordu. "Belki sinemaya falan..." Hazan dişlerini sıktı "Ben karakola gidiyorum suç duyurusunda bulunacağım!" Serap arkadaşının öfkeli sesini üstüne alınmıştı. Suçluluk hissediyordu kendi içinde. "Ben de çıkıyorum şimdi." Serap arabasının anahtarını eline alırken telefonu kapattı. Hazan ise çantasını omuzuna taktı kızının kimliği vardı içinde. Umut'la birlikte evden hızla çıktılar.

Orkun, Hazan'ın mektubunu bir kere daha okudu. "Merhaba Orkun, bu mektup sana ulaşır mı bilmiyorum... Yine de sana yazarken heyecandan ellerim titriyor. Zamanı geri alabilseydim eğer seni dinler ve onunla hiç evlenmezdim..." Orkun'un yüzündeki gülümseme her seferinde bu satırla silinip gidiyordu. Mektubun devamında Hazan ona olanları ve Andaç'tan ayrıldığını yazmış ve onun başına gelenleri merak ettiğini mutlaka onunla konuşmak görüşmek istediğini söylemişti. Orkun İsviçre'deki ofisinin yüksek katlı camla kaplı ofisinden batan güneşe çevirdi gözlerini. Sonra telefonu bir kere daha eline aldı sekreteri hızla cevaplamıştı. "Bana, Türkiye'yi Caner Altınışığı bağla." Kız kısa bir onaylama cümlesinin ardından Orkun'un görüşmek istediği adamı hatta bağladı. "Caner n'aber dostum?" Karşıdaki adam özlediği arkadaşının sesiyle gülümsedi. "İyidir kaçak, sen nasılsın? Ne var ne yok." Orkun'un sesi arkadaşının aksine gergindi. Zaten öylesine bir muhabbet içinde aramamıştı onu. "Hal hatır faslını geçelim hemen sadede geleceğim. Ne yapıyor bizim şerefi eksik?" Caner hafifçe kıpırdandı. "Eşinden boşandı..." Orkun derin bir nefes aldı "sebebi neymiş?" Caner ona olayı hızlıca özetledi. "Şimdi bende onun dilekçesini düşünüyordum. Amerika ya da İngiltere'deki şubelerden birisine geçiş yapmak istediğini söylemiş." Orkun'un yüzünde geniş bir gülümseme oluştu. "Bak sen, metresi ile yurt dışına çıkacak yani." Caner onu onaylarken Orkun geriye doğru kasıldı. "Ee, ne cevap vereceksin dilekçeye?" Adamın kaşları hafifçe çatıldı "Sen ne yapmamı istersin?" Orkun gülümsedi. "İşten çıkarın ama bunu öyle bir şekilde yapın ki hiçbir hakkından yararlanamasın. Artık onu orada tutmanıza bir sebep yok." Caner derin bir nefes verdi. "Şu anda senelik izinde bir ay." Orkun'un dudakları hafifçe kıvrıldı. "Öyle mi? İznini kullansın o halde. Dönüşünde ilişiğini kesin. En kısa zamanda Türkiye'ye geleceğim yüz yüze konuşuruz detayları." Caner onu onaylarken daha önceden bildiği Andaç'ın zimmetine para geçirme olaylarının kanıtlarını çıkarttı masasının çekmecesinden. "Suç duyurusunda bulunacak mıyız? Çünkü ufak ufak soydu bizi malum." Orkun derin bir nefes aldı "Hayır bu konu ile ilgili ona mobbing uygulayıp istifa etmesini sağla yeter. Gerisini gelince konuşuruz." Caner onu bir kere daha onayladı. "Ne zaman geliyorsun peki?" Orkun'un dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. "En kısa zamanda. Görüşürüz." Telefonu kapatırken arkasına yaslandı. Sekreterini bir kere daha aradı. "Babamı bağla." Kız onu onaylayıp büyük patronu özel hattından aradı. Adam oğlunun onunla görüşmek istemesine şaşırmıştı. Acil bir durum olmalıydı. "En kısa zamanda Türkiye'ye gelmem gerekiyor baba." Adam geriye doğru yaslandı. "Ne için?" Orkun'un dudakları keyifle kıvrıldı. Bu zamanı, kendi içinde o kadar çok beklemişti ki, şu anda avına sessiz adımlarla yaklaşan bir yırtıcı gibiydi. "Artık başlıyoruz." Babasının yeşil gözleri keyifle kısıldı "zamanı geldi diyorsun he? Yarın pilota söylerim seni alır."
Telefonu kapattıktan sonra tekrar sekreterini aradı ve kahve istedi. Kız kahveyi getirdiğinde ona yarın Türkiye'ye gideceğini bir süre buralarda olmayacağını önemli şeyleri her zamanki gibi mail atmasını söyledi. Sonrasında ise yeniden mailine girdi Kenan'a bir mail attı. Bu mailde Hazan'a mail adresinin verilmesini söylemişti. Kenan maili hızla yanıtladıktan sonra, Hasan'ın verdiği telefon numarasına Orkun'un mail adresini yazmış yollamış. Aradığı kişiye buradan ulaşabileceğini söylemişti.

Geçmiş Zaman...

Orkun motoruna atlamak üzereyken kendisine koşar adım yaklaşan Ayça'yı görünce duraksadı. Kızın telaşı Hazan'ın başına bir şey gelmiş olma ihtimalini düşündürdüğü için beklemişti. Yoksa bu kızı görmezden gelip basıp gitmek istiyordu. Ayça ona nefes nefese yaklaştığında hızla konuşmaya başladı. "Hazan telefonunu yakalatmış abisi onu çok kötü dövmüş. Hastanedeymiş sana haber vermek istedim..." Orkun'un gözleri şaşkınlıkla kocaman büyürken bir yanı şüphe ile baktı bu kıza. Cebinden telefonunu çıkarıp Hazan'ı aradı. Ulaşılamıyordu. Hazan zaten gündüzleri telefonunu kapalı tutardı. "Hangi hastane?" Ayça rengi atmış çocuğa elindeki su şişesini uzattı. "Al iç bir kendine gel. Ben de oraya gidiyorum birlikte gidelim. Durumu iyi değil sanırım." Orkun'un boğazı telaştan kurumuştu. Şişeyi avuçlarının arasında sıkıp hepsini bitirdi. "Atla" dedi kıza ama Ayça motordan bir adım geri attı. "Ben motora binemem korkarım." Orkun kıza kaşlarını çattı. "İyi yürüyerek git o zaman. Hangi hastane?" Ayça bu sefer gözlerini kaçırdı. "Serap birazdan haber verecek hangisi olduğunu bekleyelim birlikte." Orkun bu durumdan hiç hoşlanmamıştı. Bu sefer o abisi olacak ayıyı komaya sokana kadar dövecekti. İstemsiz onayladı kızı. Ayça ise Andaç'a mesaj atıp çocuğun suyun hepsini içtiğini söylemişti. Orkun motorunun yanında bir ileri bir geri yürüyor haber gelmesini bekliyordu. Bir an başı döner gibi olunca sendeledi. Ayça onun koluna asılıp kaldırıma oturttu. "İyi misin?" Orkun kafasını salladı ama kızın sesi çok derin bir kuyudan gelir gibi ulaşmıştı kulağına. Çocuk görüşünün bulanıklaştığını, kafasını sabit tutmasının zor olduğunu fark ettiğinde bir telaşa kapıldı "sen..." dedi gözlerini birkaç kez açıp kapatarak sanki güç bütün vücudundan çekilmiş gibiydi. "Bana ne verdin?" dili dolaşan adamın son gördüğü şey bu kadının kendisine doğrulmuş ela gözleriydi.

Andaç okulun kantininde Filiz isimli kızla karşılıklı bir kahve içmiş ve kıza Orkun'un onu beklediğini söylemişti. Kız o kadar heyecanlanmıştı ki ne yapacağını bilmemişti. Andaç bu salak kıza bakarken dudağının sağ kenarı istemsiz bir küçümseme ile kıvrılıyordu. Küçük suratı, geniş siyah kemik gözlüklerinin arkasında kalan kara gözleri ile Orkun'un onu beğeneceğini düşünmesi aptalca geliyordu ona. Cebinden çıkarttığı anahtarları kıza uzattı. "Bizim evin konumunu atıyorum sana, orada olacak. Seni ben götürürdüm ama bir yere uğramam lazım kendin gidebilir misin?" Kız ev olayından biraz rahatsızlık duysa da Orkun'un dışarıda pek kızlarla poz vermek istemeyeceğini bilecek kadar takip ediyordu onu. Andaç'ı onayladı ve sevimli sevimli gülümsedi. "Giderim çok teşekkür ederim." Andaç kızın aptallığına genişçe gülümserken "ben bir tuvalete gideceğim" diyerek kalktı yanından. Kız da onun peşinden kalktı. "Ben de geleyim üstüme çeki düzen vereyim" dedi. Orkun onu güzel görsün istiyordu. Bu çocuğa kalbinde o kadar büyük bir aşk besliyordu ki sonunda onu görmüş olması rüya gibi geliyor resmen ayakları yere basmıyordu heyecandan elleri titriyordu. Andaç erkekler tuvaletine girerken kız, kızlar tuvaletine girip siyah uzun saçlarını düzeltip buğday tenine yakışacak bir ruj sürdü. Kendisine merakla bakan birkaç arkadaşına ise birazdan Orkun'la buluşacağını heyecanla anlattı. Kızlar ona inanmamıştı pek ama kimin umurundaydı ki bu? Okuldan çıkıp arkasındaki sokağa döndüğünde başı hafifçe dönmeye başlamış yer ayaklarının altında sanki eğilip bükülüyor gibi hissetmişti. Etrafta evlerden başka bir şey yoktu. Bir bakkal market bir şey görse su isteyecekti ama ağırlaşan kafası ile kendisini kaldırıma bıraktı. Biraz sonra hayal meyal birisinin onu kucaklayıp bir arabaya bindirdiğini fark etti. Kim olduğunu görmek için bakmak istedi, sormak istedi ama ne gözlerini ne de ağzını açabilecek kadar bile kendisine hakim değildi. Sonsuz bir karanlığa çekilirken kalbi biraz önceki heyecanlı atışını geride bırakmış korku ile çarpmaya başlamıştı.

Orkun gözlerini kardeşinin daha önce tutulduğu depoda açtığında başına giren ağrıyı yok saymaya çalıştı. En son Ayça ile Hazan'ın yanına gidecekti sonra birden fenalık geçirmişti. Kendisini uyuşmuş gibi hissediyordu. Buraya nasıl ne zaman gelmişti? Yattığı zeminde eline baskı yapan bir şey olduğunu fark edince elini güçlükle havaya kaldırdı. Parlak siyah metal ile gözleri kocaman açılırken damarlarına yayılan adrenalinle kendine geldi. Yüzü acıyordu. Elini yanaklarına doğru götürdü ama o anda biraz ilerisinde bir başka karartı gördü. Elindeki silahı tutarak oraya doğru yürüdü. Koyu renk saçlar yere dağılmış bluzunun önü biraz yırtılmış kanla lekenmiş ve pantolonu dizlerine inmiş bir kız yatıyordu yerde. Orkun korku ile kıza yaklaşıp yüzünü kapatan saçlarını çekti. Bir kemik gözlük boynuna doğru düşerken kızın yüzüne şaşkınlıkla baktı. "Filiz?" dedi bir an sanki beyninden vurulmuş gibi. Kızın göğsüne gömleğini çıkarıp bastırdı. Nabzı atmıyordu. Hemen eğilip suni teneffüs yapmaya kalp masajı yapmaya çalıştı. "Kahretsin, Filiz..." Kız en ufak bir yaşam belirtisi göstermiyordu. Orkun kızı bırakıp biraz ileriye gitti ve kustu. Sonra kızı dizlerinin üzerine çekti bir daha. Onu yaşatmak için uğraştı ama bütün çabaları boşunaydı. Yanaklarını döven yaşlar bir anda gözlerinden şiddetle boşalmaya başladı. Yüzünde her ne varsa yaşlarının tuzu onları yakıyordu. "Filiz..." Bu kız ondan çaresizce hoşlanan sevimli kızlardan birisiydi. Birisi ona tecavüz mü etmişti? Kızın iç çamaşırını yukarıya doğru çekmeye çalışırken duydu siren seslerini. Bir anda ne olduğunu şaşırdı. Kızı böyle görsünler istemiyordu. Zorlukla çamaşırını yukarıya çektiğinde pantolonunun beline uzatmıştı ellerini o sırada arkasından birisi seslendi "ellerini kaldır teslim ol!" Orkun gözyaşları içinde konuştu "ben yapmadım!" Arabadan üç polis inerken polislerden birisi silahı gösterdi. "Kaldır ellerini" diye bağırdı diğeri. Orkun kendisine verilen emre uyup ellerini yukarıya kaldırdı. Yanına yaklaşan polislerden birisi onu kelepçeledi ve üstünü aramaya başladı diğeri telsizle anons geçiyordu. Orkun cebinden çıkan beyaz toza şaşkınlıkla baktı "Benim değil ben yapmadım!" polislerden birisi onun kimliğini alırken kızın başındakine seslendi "Amirim Orkun Doğrusöz..."

 

Bölüm : 15.12.2024 16:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...