32. Bölüm

BÖLÜM 32

Aysun Arslan
aysunkayaarslan

Hazan, salonda sürekli bir ileri bir geri doğru yürüyerek volta atıyordu. Elindeki telefonun ekranına sürekli olarak bakıyor çalmasını bekliyordu. Umut elinde iki kupa kahveyle mutfaktan çıktı. Orkun denen adam sabaha karşı gitmişti ve sonrasında Hazan'la hiç konuşamamıştı. Şimdi kadının bu heyecanlı bekleyişi canını sıkıyordu. O Hazan'a karşı hala aynı şeyleri hissediyordu. Hala aşıktı hala seviyordu ama Hazan ona karşı ne hissettiğini hiç söylememişti. Acaba yıllar onun içindeki aşkı söndürmüş müydü? Kadının o adamdan beklediği telefona karşı duyduğu heyecan adamla konuşurken yüzünde açılan güller sinirlerini bozuyordu. Kupanın birini kadına uzattı "otur biraz" dedi. Hazan bıkkınca verdi nefesini kendisini koltuğa bırakırken. "Of, ara hadi Orkun" diye söylendi kendi kendine. Bütün umudunu bu adama bağlamış olması Umut'un kaşlarının daha da çatılmasına sebep oldu. "Orkun'la çok yakın mıydın? Yani benden sonra..." Hazan kaşlarını şaşkınlıkla itti yukarıya. Umut gibi ben senden başka kimseyi sevmedim diyemezdi. Adamın yeşil gözlerindeki huzursuz bakışlar, Hazan'ın içinin burulmasına sebep oldu. Sonra bir an kendine geldi o da Didar yüzünden az kıvrandırmamıştı onu. Şimdi şartları eşitleme zamanıydı. "Çok" dedi kısaca adamın yüzünden geçen hayal kırıklığından gözlerini kaçırarak. "Ne kadar çok?" dedi Umut, kadının verdiği cevap içini alt üst etmişti. "Ne önemi var şimdi? Niye soruyorsun?" Umut sıkıntıyla verdi nefesini "geçmişte kaldı bir önemi yok mu demek istiyorsun yoksa seni ilgilendirmez gibi mi bir önemi yok mu?" Hazan ona kaşlarını çattı "Orkun benim için..." Tam o sırada telefonu çaldı. Hazan ekrandaki tanımadığı numarayı görünce heyecanla telefonu açıp kulağına dayadı. "Orkun?" Orkun karşıdan sıkıntılı bir nefes verdi. "Hazan merhaba. Andaç yalnız geldi. Kızın yanında yok." Hazan hayal kırıklığı ile olduğu yerde çöktü. "Nerede peki?" sesinin titremesine gözlerinin dolmasına engel olamamıştı. "Bilmiyorum güzelim ama öğreneceğim. Onu biraz burada oyalayacaklar..." Hazan bir kere daha gözyaşlarına boğulurken sanki bütün umutları bir kere daha tükenmişti. "Polise haber vereceğim. Onlar bulur" dedi tutunacak bir dal ararcasına. "Yapma lütfen Hazan bana birkaç gün müsaade et olur mu? Kızını sana getireceğim ama şimdi polise haber verme." Hazan köşeye sıkışmış gibi hissediyordu. Önce kızına kavuşmak istiyordu. Sonra kimin Andaç'la ne hesabı varsa görebilirdi. Bencillik değildi bu annelikti. Andaç onlara ne yapmış olursa olsun o önce yavrusunun güvende olduğunu bilmek istiyor, ona kavuşmak istiyordu. Orkun onun sessizliğini doğru yorumladı. Duruma razı değildi. Onu biraz oyalaması gerekecekti bu yüzden. "Hazan birazdan seni almaya geleceğim hazırlan dışarıda konuşuruz olur mu?" Hazan bir kere daha heyecanla kıpırdandı. "Nereye gideceğiz?" Orkun telefonun diğer ucundan gülümsedi. "Seni benim için çok değerli birisi ile tanıştırmak istiyorum." Hazan onu onayladı. Umut ise adamın dışarıya ulaşan sesi yüzünden burnundan soluyordu. "Tamam birazdan hazır olurum." Hazan elindeki kupayı orta sehpanın üstüne bıraktı. "Orkun beni birisi ile tanıştıracakmış" dedi Umut'un çakmak çakmak parlayan yeşil gözlerinden kaçınarak. "Ben de seninle geliyorum." Hazan bir an şaşkınlıkla baktı adama. "Daha neler Umut..." Umut'un kaşları bir kere daha çatıldı. "Ne yani gelmeyeyim mi?" Hazan ona gülümsedi "velim gibi ne işin var ya. Hem belli ki özel konuşmak istiyor. Seni de istese davet ederdi..." Umut dişlerini sıktı "Siz özel ne konuşabilirsiniz Kardelen? Aranızda ne özel olabilir ki?" Hazan dudaklarını birbirine bastırdı. Umut bu halde çok sevimli görünüyordu. "Hm, belki eski günleri yad etmek istiyordur. Ben hazırlanayım." Umut'u alt üst olmuş bir suratla arkasında bırakıp odasına doğru yürümeye başladığında içindeki küçük cadı bir ‘oh olsun’ çekmişti. O da Didar yüzünden geceler boyunca az kendi kendini yememişti sonuçta. Gün boyu kafasını terk eden, bütün düşünceler gece olunca kabus gibi çökmüştü üstüne hep ve Umut bundan hunharca bir zevk almıştı. Şimdi sıra ondaydı. Odasına girip hızla hazırlanmaya başladı.

Andaç Ayça'yı aradığında kadın Nazlı'nın bavulunu hazırlıyordu. Bekledikleri haber sonunda gelmişti. Her şeyi geride bırakıp sevdiği adamla yepyeni bir hayata başlama düşüncesi içini kıpır kıpır ediyordu. Bunun için Hazan'ın kızını da geride bırakmak zorundaydı. "Canım?" dedi telefonu açar açmaz elindeki elbiseyi valize koyarken. Andaç her şey yolunda gittiği için rahatlamıştı. "Ne yapıyorsunuz bakalım?" Ayça neşe ile konuştu. "Yolculuk için hazırlanıyorum çok heyecanlıyım." Andaç'ın neşeli sesi birden söndü "Acele etme hayatım. Burada biraz kalmam gerekecek prosedürlerin tamamlanması için." Ayça derin bir nefes aldı. Bu onun bir yandan tadını kaçırmış bir yandan da Nazlı'yı geri götürmek için yeterli zamana sahip olacağını düşünerek rahatlamıştı. "Ne kadar kalacaksın?" dedi sıkkın bir ses tonuyla. "Yaklaşık bir hafta kadar bebeğim. O arada Nazlı sana emanet ama." Ayça bıkkınca nefesini verdi. Küçük kız onun yüzüne bile bakmıyordu. Bu bir hafta ona cehennem olacaktı. İyi ki erken davranıp Serap'ı hemen aramamış önce valizi hazırlamak istemişti. "Tamam bir tanem heyecanla bekliyoruz." Andaç ona gülümsedi "Nazlı'nın sesini duyayım bir." Bu kadına pekte güvenmiyordu ama onu yanında tutması gerekiyordu. Türkiye'den kurtulduğu zaman ondan da kurtulmanın bir yolunu bulacaktı. Ayça kızın yanına doğru gitti "baban," dedi telefonu kıza uzatırken. Nazlı bütün inatçılığı ile kollarını göğsünde bağlamış omuzlarını silkmişti. "Konuşsana." Nazlı sesini bile duyurmak istemiyordu kendisini annesinden ayıran babasına. Bu yüzden omuzlarını bir kere daha silkti "konuşmuyor tatlım" dedi Ayça sesinin öfkeli çıkmaması için direnerek. "Kızım Nazlı bir sesini duyayım babacım." Nazlı yine omuzlarını silkti. "O zaman yüzünü göreyim. Kapat Ayça görüntülü arayacağım." Ayça Andaç'ın durumu kontrol etmek için bunu yaptığının farkındaydı. Telefonu öfkeyle kapattı. Bir sonraki aramada kamerayı doğrudan Nazlı'ya çevirmişti. Nazlı ise annesine benzeyen inatçı kahveleriyle babasına öfkeli bir bakış fırlatmış ve sonra ellerini yüzüne götürerek yüzünü kapatmıştı. Andaç bu harekete istemsiz bir iç çekti. "Kızım yapma ama böyle bebeğim. Küs müsün sen babaya? Yakında geleceğim gideceğiz. Ayça'yı üzme tamam mı? Ne alayım sana gelirken..." Andaç döktüğü bütün dillere rağmen kızının ağzından tek bir kelime çıkmamasına üzülerek ve kızını bir kere daha Ayça'ya emanet ederek kapattı telefonu.

Orkun Hazan'ın kapısını çaldığında gayet şık bir şekilde giyinmiş Umut açtı kapıyı. Üzerindeki siyah gömleği altındaki canvas pantolonuyla bir yerin ceo'su gibi duruyordu adam. Umut karşısında bir motosiklet ceketi yırtık kot pantolonu boğazında ve kollarındaki takılarıyla duran adamı yukarıdan aşağı memnuniyetsiz bir şekilde süzdü. Adamın hiç yapılmamış gibi duran saçları ve zeytin yeşili gözleri farklı bir hava katıyordu ona ve Umut kendisini gerçekten rahatsız hissediyordu. Oysa bu herifle aynı dönemde okumuşlardı. Onu tanıyordu. Şimdi hissettiği rahatsızlık Hazan'ın çevresinde olmasından dolayı mıydı? "Hayırdır bir yere mi gidiyorsun?" dedi Orkun ağzındaki sakızı dolandırarak. Umut ona gözlerini devirdi "yoo, siz nereye gidiyorsunuz?" Orkun ona sevimli bir şekilde sırıttı "Seni hiç ilgilendirmez. Hazan..." kadının ismini uzatarak seslenmesi Umut'un bir kere daha sinirlerini bozmuştu. Hazan ise üstüne çok güzel bir elbise giymişti. Umut ve Orkun aynı anda gözleri parlayarak baktılar güzel kadına. "Bahar gibi olmuşsun zarif ve güzel..." Hazan Orkun'un iltifatı karşısında kızarırken Umut adama kaşlarını çattı. "Sana bahar bana dört mevsim ve her hali başka güzel." Orkun Umut'a tek kaşını kaldırdı "Neyse, sen acemi şiirlerinle bizim keyfimizi kaçırmadan önce, motora bineceğiz tatlım üstüne bir şey al üşüme." Umut dişlerini sıktı "Ben arabayla bırakırım sizi. Motora gerek yok." Hazan ikisine gözlerini devirip üstüne bir şey almak için odasına geri dönerken Orkun arkasından seslendi "Tatlım çokta kalın olmasın," sonra gözlerini Umut'un gözlerine dikti "yok ben onun beyaz motorlu prensiyim. Eski günlere bir gönderme olarak motorumla geldim yoksa şoförümle de gelebilirdim. He ama sen işsizim bana şoförlük lazım diyorsan..." Umut ona tek kaşını kaldırıp kollarını göğsünde bağladı "Ben gayet dolu bir adamım üstelik yediğim baba parası değil gayet de kendi restoranlarımın parası..." Orkun'un gözleri yavaşça kısıldı "Aferin sana, bazıları bizim gibi doğuştan elit ve şanslı olmuyorlar işte..." Umut onu küçümser bir tavırla süzdü "Eh, senin adına iyi olmuş ağzında gümüş kaşıkla doğmak, yoksa muhtemelen bu yırtık kotunla bir köprü altında dinlenerek geçirirdin hayatını. Nicelik değil de nitelik önemli sonuçta. Niteliksiz..." Orkun bu adama bütün dişlerini göstererek gülümsedi "Bir ara niteliklerin hakkında bir sohbet edelim belki kazandığından daha iyi bir teklif sunarım sana..." Hazan yeniden yanlarına geldiğinde Orkun ona kolunu uzattı "Şimdi müsaadenle benim için çok değerli iki kadını tanıştırmam lazım." Umut kadının adamın koluna dolanan ellerine dişlerini sıkarak baktı. "Sonra görüşürüz" dedi Hazan kapıdan çıkarken. Umut arkalarından kapıyı kapatıp evin balkonuna geçti. Adamın kadının kafasına kaskını takmasını, kadının adamın motoruna yerleşip ellerini beline dolamasını sinirle izledi. "Ah Kardelen ben bu adamın dişlerini kırardım da sana dua etsin. Şu hale bak. Onu mu seviyorsun beni mi? Delireceğim ya!" Cebinden telefonunu çıkardı önce Didar'ı arayıp görüşelim dedi. Sonra içi rahat etmedi Kardelen'i bu adamla yalnız bırakamazdı. Asya'yı aradı ve yerini öğrenmesini istedi.

Hazan şık restorandaki masada boğaz köprüsünü yukarıdan izliyordu. Kahvesinden bir yudum aldı ve gelecek kişiyi beklemeye başladı. Orkun onu kız kardeşi ile tanıştıracağını söylemişti. Sonuçta o kızın hayatını kurtarmak için canını bile tehlikeye atmıştı Hazan. Orkun önündeki tableti sonunda kapattığında Hazan'dan bir kere daha özür diledi. "Şimdi sendeyim. Hazan biliyorsun laf dolandırmayı pek sevmiyorum o yüzden kardeşim gelmeden doğrudan konuya girmek istiyorum. Umut'la neden aynı evde kalıyorsun eskisi gibi sevgili misiniz?" Hazan içini çekti. "Hayır aslında uzun bir hikaye bu ama kısaca özet geçeyim sana. Andaç beni aldattığında Asya ile tanıştım tesadüf eseri. Sonra bana iş verdi ve evinde kalmama izin verdi. Ben Asya'nın Umut'un kardeşi olduğunu bilmeden onun yanına taşındım sonra da Umut'un kardeşi olduğunu öğrendim. Umut başka bir şube için farklı yerde kalıyordu eve yeni taşındı." Orkun içini çekti o adamla aynı evde kalması aralarındaki rekabet durumunu biraz bozuyordu. "Uyanık senin orada olduğunu görünce koşa koşa gelmiştir tabii." Hazan Orkun'a gülümsedi "Niye soruyorsun bunu?" Orkun masum bir çocuk gibi gözlerini parmaklarına indirdi "Diğer sorum peki? Sevgili misiniz?" Hazan onun bu masum hallerini özlediğini düşünüyordu. Orkun her zaman yaramaz çocuklar gibiydi. "Değiliz..." Orkun'un gözleri heyecanla parladı cümlenin ama'dan sonra gelecek kısmını duymak istemiyordu. "Tamam bu kadar yeterli ama kısmını duymak istemiyorum. Peki sevgili değilseniz neden boşandıktan sonra ailenin evine dönmek yerine orada kaldın?" Hazan derince çekti içini "ailemin evine dönmek benim için tam bir kabus olurdu. Biliyorsun bizimkileri hemen beni dul ve çocuklu bir adamla evlendirerek sözde dul damgası yememi engellerlerdi falan. Onlarla yaşamak istemiyorum onlara katlanamıyorum." Orkun başını anlayışla salladı sonra gülümsemesi yüzüne iyice yayıldı. "Hm, ailenle evlilik konusunu konuşmak için çok uygun bir zaman gibi görünüyor. Harika bir fırsat. Dul kızlarını kesinlikle bana verirler o zaman. İyi bir aday sayılırım he?" Hazan Orkun'a şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı sonra istemsiz bir kahkaha attı "Orkun bir insan hiç mi değişmez ya! Neler söylüyorsun yine..." Orkun ona göz kırptı "Ne var sende hiç değişmemişsin şarap gibi kadınsın yıllar seni güzelleştirerek geçmiş resmen." Hazan ona buruk bir gülümseme ile baktı gözleri buğulanmıştı. "Öyle olmadı. Şundan birkaç ay önce beni görseydin muhtemelen tanımazdın o kadar şişman ve çirkindim ki göbeğimden eğilip ayakkabılarımı bağlayamıyordum." Orkun'un kaşları şaşkınlıkla kalktı havaya "ayrıca yüzümde de birkaç minik estetik dokunuş var. Asya bana botox gençlik aşısı falan yaptırdı kilo verdikçe ödül olarak." Orkun onun yüzünde gözlerini dikkatle gezdirdi "ama sen ilk gördüğüm Hazan gibisin yani estetikli gibi değilsin..." Hazan ona başını salladı "zaten çok büyük şeyler değil onlar. Neyse yani şundan birkaç ay önce olsaydı muhtemelen beni tanımazdın ve beğenmezdin de." Orkun ona inanmıyormuş gibi baktı yüzüne "Çok merak ettim var mı fotoğrafın?" Hazan kafasını iki yana salladı "Hepsini sildim çünkü görmek istemiyorum." Orkun ona gülümsedi ellerini tuttu "Peki. Neden o evde kalmaya devam ediyorsun? Bildiğim kadarıyla kocanla ortak bir ev ve arabaya sahipsin. Yarısı senin olmalıydı." Hazan'ın kaşları çatıldı "Evet önce satılması gerekiyor onların. Açıkçası evi bana vermiş bile olsa orada yaşamazdım çünkü orada neredeyse hiç güzel anım yok. Her şey kabus gibiydi. Elime geçen para ile bu piyasada istediğim gibi bir ev sahibi olabileceğimi de düşünmüyorum rutubetli kutu kadar, yer altındaki evlere milyonlar istiyorlar resmen. Yani bir süre Asya ve Umut'la yaşamak zorundayım. Orada da bedavaya kalmıyorum tabii cüzi bir kira veriyorum. Okulu bitirip çalışmaya başlayınca elime geçen parayı peşinat yapıp güzel bir ev alabilirim belki." Orkun Hazan'ın minik ellerine uzattı ellerini "Beni yanlış anlama istersen senin için bir ev ayarlayabilirim. Hem kızınla baş başa daha rahat edersin..." Hazan içini çekti "Teşekkür ederim Orkun çok tatlısın ama hayır, ne yapacaksam kendi ayaklarımın üzerinde durarak yapmak istiyorum. Asya benden kira almayı kabul etmese orada da yaşamaz bir göz bir eve çıkardım. Kızımla bana yeterdi bir süre." Orkun'un bu durum canını sıktı. Hem kadının içindeki mecburiyet durumu, hem de Umut'la aynı evde yaşıyor oluşu hoşuna gitmiyordu. Masaya yaklaşan tanıdık yüzü görünce Hazan'ın birden gülleri yine açılmıştı. Defne şaşkınlıkla yaklaştı arkadaşına. Hazan ayağa kalkıp ona sarıldı. "Ne işin var burada?" dedi. Defne ona gözlerini kırpıştırdı. Hazan aynı şaşkın yüz ifadesiyle bakan Orkun'a döndü. "Aa, sizi tanıştırayım Defne okuldan arkadaşım. Bu da Orkun..." Orkun'un kaşları şaşkınlıkla havalandı "Ben tanıştırayım sizi, Defne kız kardeşim, bu da Hazan... Kim olduğunu biliyorsun." Şimdi şok olma sırası Hazan'a gelmişti. Şaşkınlıkla baktı kıza. Bu kız, o gün kurtardığı küçük kız nasıl olabilirdi? "Ama, ama Defne'nin soyadı Doğrusöz değil ki..." dedi Hazan şaşkınlıkla. Defne arkadaşına gülümsedi, "Ben babamın bankasında çalışmayı reddettiğimde annemin soyadını aldım o yüzden soyadım Doğrusöz değil Edilgen." Orkun bu iki kadının çoktan tanışıp arkadaş olmalarına keyifle gülümsedi. Çünkü kız kardeşi ona karşı her zaman sahiplenici olmuştu. Bu yüzden Hazan'a sergileyeceği tavırdan biraz çekiniyordu ama şimdi derin bir nefes aldı. "Ee, oturun da nasıl tanıştınız bir anlatın bakalım."

Masa da kahkahalar havada uçuyordu çünkü Orkun Defne'nin Andaç'ı dövdüğü kısmı bir filmin en heyecanlı yerini tekrar tekrar başa sarıp izler gibi bir daha, bir daha anlattırıyordu kardeşine. Umut Asya'dan adını öğrendiği restorana kolunda Didar ile girdiğinde onların masasını hemen fark etmişti bu sayede. O masada Defne'nin ne işi olduğuna ise anlam verememişti. Didar'ın ise gözleri doğrudan Orkun'a takılmıştı. Genç adam kafasını geriye doğru atmış büyük bir neşe ile gülüyor, gülerken gözlerinin kenarı kırışıyor kızın gözünde sanki arkasından güçlü bir ışık vuruyormuşçasına parıldıyordu. "Oha! Bu ne, insan mı bu?" Umut kızın Orkun'u süzen bakışlarını takip etti. "Yok primat! Hönküre hönküre gülüyor milletin içinde görgüsüz herif!" Didar'ın gözlerinden kalpler fırlayabiliyor olsaydı tam şu anda fırlardı. Umut'u duymuyordu bile. "Nasıl gülüyor be o. Resmen ışık saçıyor adam. Allah'ım erkek mi bu? Bu erkekse diğerleri ne? Bu ne ya... Bu nasıl bir yaratık yarabbim ben öldüm bana nuriler mi verdin..." Umut yanında söylenen kıza kaşlarını çattı "Kızım kısa devre yaptı heralde beynin! Ne saçmalıyorsun sen. Orkun işte o hönküren..." Didar içini derince çekti "Kanka yandı benim devreler. Yok beynim yandı, düştüm ben ya! Ben bunu yerim bu nasıl bir şey. Adam bin wattlık trafo gibi çarpıldım diyorum." Umut derin bir nefes aldı. Sakin ol oğlum Umut diye mırıldandı kendi kendine. "Didar şimdi bir tane de ben çarpacağım he seni! Abuk sabuk konuşma kızım. Bu herifi beğendiysen zaten beynin yoktur senin olmayan şey nasıl yansın!" Didar derin bir nefes aldı sanki büyülenmiş gibiydi. Gözlerini Orkun'dan bir an çekse adam kaybolacakmışçasına ayıramıyordu gözlerini. Umut onu yarı çekiştirerek yürümeye zorluyordu çünkü genç kadın taş kesilmişti resmen. O sırada ince topuklu ayakkabısının topuğu bir şeye takıldı ve kız birden bileğini burktu. Umut onu düşmeden yakalamıştı ama bu durum herkesin gözlerinin onlara dönmesine sebep olmuştu. Orkun'un meraklı gözleri keyifli bir gülümseme ile Umut ve yanındaki genç kadına dönerken, Hazan sevdiği adamın kadını kucaklayıp masalarına doğru taşımasını kaşlarını çatarak izledi. Bu kadarı gerçekten fazlaydı. Didar arkadaşım demişti bir de neydi bu şimdi ona misilleme mi yapıyordu? Didar ve Umut tam yanlarındaki masaya yerleşirken garsonlardan birisi elindeki buz torbası ile onlara doğru koşturdu. "İyi misiniz Didar Hanım? Ambulans çağıralım mı?" Umut kızın ayakkabısının kayışını çözüp sandalyelerden birisine uzattı arkadaşının ayağını ve buzu üzerine yerleştirdi. Didar'ın kalbi hızla atıyor ve canı hiç yanmıyordu neredeyse. Sadece biraz utanmış ve yanakları kızarmıştı. Orkun bu durumu sevimli buldu. "Yok gerek yok teşekkürler." Umut ise Kardelen'in delici bakışlarını sırtında hissediyordu ve bu his yüzünde istemsiz bir gülümsemeye sebep oluyordu. Bu kızla çok yakın arkadaş olduğunu söylemesine rağmen onu kıskanıyordu demek. Oh olsun sana dedi içinden. Sen misin bu adamla yemeğe çıkan dur bakalım sen Kardelen Hanım ben senin canına okumaz mıyım?

 

Bölüm : 15.12.2024 16:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...