
Andaç uzun bir kovalamacanın arkasından polisler tarafından tutulan yollar sayesinde yakalanmıştı. Orkun ve Umut ise, Haldun beyin ayarladığı tam kapsamlı özel bir hastaneye kaldırılmıştı. Andaç doğrudan cezaevine gönderilmiş mahkeme tarihini bekliyordu. Umut ve Orkun hastanede yaşam ünitesine bağlanmışlardı. Kritik ameliyatlardan geçmişlerdi ama bir türlü uyanmıyorlardı. Bugün tam iki hafta olacaktı. Hazan yine Umut'un odasına girdi ona çok sevdiği kitaplardan birisini bir süre okudu. Onunla konuştu bana dön, geri dön diye yalvardı. Asya ise abisini bu halde görmeye dayanamıyordu. Hastane koridorunda bir koltukta abisinin uyanmasını bekliyordu günlerdir. Annesi babası İzmir'den gelmiş perişan olmuşlardı. Olanların faturasını elbette Hazan'a kesiyorlardı. Asya bile içten içe onu suçluyordu zaman zaman. Ama bu sadece kaybetme korkusunun verdiği bir günah keçisi bulma durumuydu. Yoksa aslında Hazan'ın hiç suçu olmadığını biliyordu. Abisinin yanına girmek için yine Hazan'ın çıkmasını bekliyordu. Hasan elinde bir bardak kahve ile gelip kahveyi kıza uzattı. Asya ona kaşlarını çattı "sağ ol istemiyorum." Hasan kızın yanına oturup kahveden bir yudum aldı. "Perişan oldun günlerdir burada..." Asya ona ters ters baktı "Abim bu haldeyken çifte telli oynayacak değilim herhalde." Hasan içini çekti. "Abin iyi Asya, durumunda aksi bir şey yok. Sadece gözlerinin açılmasını bekliyoruz. Açmaması içinde bir sebep yok. Uyuyor dinleniyor gibi düşün." Asya ona öfkeli bir bakış attı "nasıl emin olabilirsin ki? Gözlerini açmadan doktorlar bile net bir şey söyleyemiyorlar. Kafa travması var. Neye sebep olduğunu bilmiyorlar bile..." Hasan kızın dolmuş gözlerine içi acıyarak baktı. Çok özlemişti onu ama bu doğru zaman değildi. Kızın zayıf bir anından yararlanan fırsatçı gibi görünmek istemiyordu. "İyi olacak ben inanıyorum. Biraz hava almak ister misin?" Asya başını olumsuz anlamda salladı. "Abimi yalnız bırakmak istemiyorum. Uyanırsa burada olmak istiyorum." Hasan onun eline uzanıp kızın elini avuçlarının arasına aldı. "Anlıyorum ama gerçekten kötü görünüyorsun bir duş alsan bir şeyler yesen kendine gelsen güzel olur. Abin uyanırsa seni böyle görürse üzülür hem." Asya üç gündür duş almıyordu. "Ama gözlerini açarsa..." Hasan onun elini hafifçe sıktı "git bir duş al en azından. Ben buradayım uyanırsa söz veriyorum hemen arayacağım." Asya itiraz etmeyecekti. Günlerdir burada oturmaktan her yeri ağrıyordu zaten. "Tamam hızlı olacağım ama mutlaka haber ver bana bir şey olursa." Hasan onu onayladı ve giden kızın arkasından bir süre baktı. Biraz sonra Hazan'da dışarıya çıkmıştı. "Var mı bir gelişme?" dedi Hasan merakla. Hazan üzgün bir halde salladı başını sağa sola "Maalesef sadece parmaklarını oynatıyor ara ara her zamanki gibi." Bu Umut'un sadece ona verdiği bir tepkiydi. Hazan'ın onun odasına girmesine, ailesinin izin vermesinin sebebi de bu tepkiydi. Umut onun dışında kimseye tepki vermiyordu. Onu bu dünya ve öbür dünya arasında arafta tutan tek şey bu kadının varlığıydı. Bunu kabul etmek zorunda kalmışlardı. Bu yüzden de dönmesi için her şeyi yapmaya razılardı. Hazan derin bir nefes verdi "Ben Orkun'un yanına gidiyorum. Asya nerede?" Hasan kardeşini onayladı "Eve gönderdim perişan görünüyordu." Hazan onu onayladı "o zaman ben gelene kadar burada kalır mısın? Umut'u yalnız bırakma." Hasan küçük camdan makineye bağlı adama bir göz attı. "Sen git biraz da ben konuşmak istiyorum onunla." Hazan onu onaylayıp, karşı çaprazında kalan Orkun'un odasından içeriye girdi. O da aynı şekilde yaşam ünitesine bağlıydı. Kurşunu sırttan alamamışlardı çünkü hayati tehlikesi veya felç kalma ihtimali vardı. Defne abisinin yanında oturmuş kafasını yatağına koymuştu. Hazan onun uyuyup uyumadığından emin değildi. O yüzden olabildiğince sessizce yaklaşıp Orkun'un diğer yanında durdu elini avuçlarının içine aldı. Sevdiği iki adamın bu halleri onu perişan ediyordu. "Orkun, çok uyudun uyan artık" dedi gözleri dolu dolu. Hiçbir tepki yoktu. "Seni böyle görmek beni mahvediyor" diye fısıldadı. "Seni özledim kalk artık." Defne kafasını kaldırıp Hazan'ın gözyaşları ile ıslanmış yüzüne baktı. Bu kadına bir can borcu vardı. O canın abisine ait olmasını istemiyordu. "Tepki vermiyor" dedi. Hazan kızın kızarmış mavi gözlerine dikti gözlerini "Verecek Orkun inatçıdır mutlaka gelecek biliyorum." Defne ona gülümsedi aksini abisine zaten yakıştıramazdı. O sırada kapıdan içeriye Didar girdi. "Var mı bir gelişme?" İki kadın da kafasını olumsuz anlamda salladı. Orkun'un makineye bağlı kalp atışları Didar'ın gelmesi ile daha da hızlandı. "Biz çıkalım kalabalık olmasın burası" dedi Defne ayaklanırken. Hazan onu onayladı. Anlamadığı bir şekilde Orkun'da bu kıza tepki veriyordu. Didar Defne'nin boşalttığı koltuğa oturdu. "Amma tembel çıktın he sende. Kalk artık. Bak uyanırsan bir dahakine gözlerini açtığında yanında olacağıma söz veririm ama her zaman değil..." Orkun'un parmakları hafifçe oynadığında Didar ona gülümsedi. "Babamdan dolayı erkeklere bağlanma sorunları yaşıyorum. Bunu daha önce kimseye anlatmadım. Aldatılmak ve terk edilmekten o kadar çok korkuyorum ki ilk giden hep ben oluyorum. Orkun benim için kurşunun önüne atladın. Ölüp beni bu vicdan azabıyla bırakma lütfen. Sana biraz tuhaf bir kız gibi görünmüş olabilirim. Biliyor musun ben öyle herkese karşı bir çekim hissetmem en son birisi ile birlikte olmamın üzerinden bir sene geçmişti aylar sonra ilk defa senin cazibene kapıldım ama beni sevecek bir adama pek benzemiyorsun sende. Korktum kaçtım yani..." Orkun'un parmakları bir kez daha hareket edince Didar gülümsedi. "Çok acınası bir durumdayım şu anda di mi? Beni duyuyor musun? Bir tarafım duy istiyor bir tarafım bunları hatırlama istiyor. Ezik bir vibe'im olur gözünde... " Didar Orkun'a her zaman yaptığı gibi kendi yaşadıklarını hissettiklerini anlatıyordu. Ona sorular soruyor onlara kendisi cevap veriyordu. "Biliyor musun ben en çok turuncu rengi severim iç ısıtan bir renk, sen kesin siyahı seviyorsundur ama senin böyle cool badboy bir tarzın var çünkü..."
Aradan bir on beş gün daha geçmişti. Hazan, Nazlı ile birlikte kendi evine geri dönmüştü bu sırada. Çünkü Umut'un ailesinin yanında bir türlü rahat edemiyordu. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın ne yaparsa yapsın mutlaka onların kötücül bakışlarıyla karşılaşıyordu aralarında bir gerginlik olmasın diye Nazlı'yı da alıp evine geçmek zorunda kalmıştı. Ne de olsa Andaç yoktu. Yine de bu evde olmak onu boğuyordu. Kafe işlemeye devam ediyordu. Yeni birkaç kişi almıştı Didar ve Asya. Hazan'da Umut'un ailesi onu ziyaret ettiği zamanlarda kafede çalışmaya devam ediyordu. Serap ise yine her zamanki gibi Nazlı konusunda ona destek oluyordu. İki adamın uyanması mahkeme için çok, çok önemliydi ve mahkemeye çok az kalmıştı. Didar o sabah kafeye uğramıştı kafede Hazan vardı. Kendisini hem çok yorgun hem çok aç hissediyordu. Umut'un yokluğunda iki işletmenin yükünü de bu kız üstlenmişti. Hesapları kontrol ederken Hazan'dan tost istedi. Bir süre denizi izledi. Hazan ona büyük bir bardakla çay ve karışık tostu getirdi. Didar tosttan bir ısırık aldı ve hemen masanın üzerindeki peçeteye aldığı lokmayı çıkardı. "Sucuk mu bozuk bir tuhaf bunun tadı?" Hazan kıza gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı. Tostu alıp kenarından ısırdı. "Yok değil normal." Didar tostu burnuna götürüp kokladıktan sonra midesinden ağzına doğru çıkan hisle kendini tuvalete zorlukla attı. Hazan onun arkasından bakakaldı bir süre. Kız yeniden masaya döndüğünde bütün iştahı kaçmıştı. "Midemi üşüttüm sanırım ben ya" dedi yüzünü buruşturarak. "Soğuk bir şey mi yiyip içtin?" Didar kafasını olumsuz anlamda salladı. Hazan onu biraz dikkatlice süzdü "şey sana özel bir şey soracağım sevgilin var mı senin?" Aslında kızın Orkun'la biraz yakın olduğunu ama ne ara bu kadar yakınlaştığını bilmiyordu. "Yok, gerekte yok. Neden?" Hazan'ın gülümsemesi yüzüne yayıldı. "Ay ne bileyim öyle bir tepki verdin ki hamilesin diyeceğim yani." Didar bir süre olduğu yerde dondu. Birden rengi atmıştı. Sonra hızla oturduğu yerden kalkıp, dışarıya doğru koşturdu. Kendisini arabasına zorlukla attı. Eczanenin yolunu tutarken son menstrüasyon dönemini hesaplamaya çalışıyordu. Gecikmişti evet ama o hep gecikirdi. On beş gün gecikmişti. Eczaneden içeriye telaşla girdi "İki tane gebelik testi alabilir miyim?" Eczacı adam hangisinden verelim diye sorarken "en iyisi hangisi ise onu verin" dedi elleri titreyerek. Ödemeyi yaptıktan sonra tekrar arabasına döndü. Yol üzerinden bir şişe su alıp kafasına dikledi. Bu bile midesini bulandırmıştı. Sonunda tuvalet ihtiyacı geldiğinde testlerin ikisini de alıp benzinliğin tuvaletine attı kendini. Hızlıca yapılışını okuduktan sonra gerekli işlemi yapıp beklemeye başladı. Küçücük tuvaletin içinde sağa sola sallanıp duruyordu. Lavabonun üzerine bıraktığı test çubuğundaki çift çizgiyi gördüğünde ise olduğu yere çöktü "Allah kahretmesin..." derin bir nefes aldı. Hamileyim, diye söylendi kendi kendine. Ne yapacağım şimdi. İçi birden fazla tanımlayamadığı değişik duyguyla dolmuş ve şoka girmişti.
Didar ne ara kendisini hastaneye atıp Orkun'un yattığı odaya çıktığını bilmiyordu. Defne kızın rengi atmış yüzünü görünce şaşkınlıkla baktı suratına. "Ne oldu kötü bir şey mi var?" Didar ona olumsuz anlamda kafasını salladı. Orkun'a bağlı makine yine kalp ritminin hızlandığını gösterircesine seri bir bipleme çıkarmaya başlamıştı. Beni mi yoksa çocuğunu mu hissediyorsun diye geçirdi Didar içinden. Adamın sakalları uzamış güzel yüzünü bir süre inceledi. Defne kızın solukluğuna anlam veremiyordu. "Ben bir kahve alacağım bir şey istiyor musun?" dedi yerinden doğrulurken. Didar "su" diye mırıldandı ve Defne'nin boşalttığı koltuğa yerleşti. "Orkun, çok tuhaf bir şey oldu. Senin çocuğuna hamileyim. Ne yapacağım bilmiyorum." Ayağa kalkıp adamın elini tutup karnının üzerine yerleştirdi. "Burada onu hissediyor musun? Orkun ben çok korkuyorum. Biz seninle hiçbir şeyiz ve bu çocuk oldu, içimde ona karşı istemsiz bir istek var ama korkuyorum. Sen muhtemelen bu bebeği istemeyecek ve hamileliği sonlandır diyeceksin değil mi?" Orkun'un parmakları yavaş yavaş oynamaya başlarken Didar şaşkınlıkla adamın yüzüne dikti gözlerini. Sonra gözleri doldu ağlamaya başladı. "Ben de öyle düşündüm. Sevmediğin bir kadından neden çocuk sahibi olmak isteyeceksin zaten. Lütfen uyan Orkun. Bana ne yapmam gerektiğini söyle. Yoksa bu durumu sonlandıracağım." Didar adamın elini karnından çekip yeniden koltuğa oturdu. "Baba olmak hakkında düşüncelerini öğrenmek istiyorum. Çok saçma biliyorum ama. Gerçi saçmalıyorum hassaslaştım. Ben anne olmak istemiyorum ki. Orkun çok üzgünüm ama bu bebeği aldırmak zorundayım. Sanırım uyansan sen de bunu söylerdin. Ben gidiyorum..." Didar gözleri yaşlı bir şekilde elini henüz dümdüz olan karnının üzerine koydu. "Üzgünüm bebek... " diye mırıldandı. O anda, Orkun'un bedeni sarsılmaya aletlerden deli gibi sesler çıkmaya başladı. Kadın önce ne olduğuna anlam veremedi korku içinde Orkun'a koştu, sonra adamın sarsılan çırpınan bedenini görünce panikle kapıya koştu. "Koşun bir şey oluyor!" diye çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Hızla odaya doluşan doktorlar onu dışarıya çıkardı. Defne odaya geldiğinde abisinin başındaki doktorları görünce ağlamaya başladı. Durum yatışmıştı. Doktorlar dışarı çıktığında durumun stabil olduğunu söylediler. Defne kendisini abisinin yanına attı. Yine huzurlu uykusuna geri dönmüştü sanki. Didar onu takip etti. Defne, sorgular gözlerle ona bakınca Didar adamın çırpınışlarını doktorların odaya girişini anlatmaya başladı. İki kız kendi aralarında konuşurken Orkun gözlerini yavaşça açtı. Önce beyaz hastane ışığının gözlerine acı veren parıltısı ulaşmıştı ona. Gözlerini sıkıca yumup yeniden daha yavaş yavaş açtı. Şimdi gözündeki bulanıklıkta gitmişti. Kurumuş boğazı çatallaşmış sesiyle konuştu. "Defne..." Kız abisinden gelen pürüzlü sesle kafasını ona çevirdi. "Abi!" diye haykırdı ve coşkun bir şekilde sarıldı abisine. Orkun durumdan memnuniyetsiz bir şekilde yüzünü buruşturdu "bıraksana kızım boğarak mı öldüreceksin beni?" Defne abisinin serzenişine aldırmadan onu biraz daha sıktı ve sonra geri çekildi. Orkun zeytin yeşili gözlerini Didar'a çevirdi kızın makyajsız yüzünde kızarmış gözlerinde biraz oyalandıktan sonra gözleri karnına indi ve orada biraz duraksadı. Didar bu durum karşısında biraz kızarmış ve panik olmuştu. Adamın ağzından çıkacak kelimeler onun için hayati önem taşıyordu ve kadın bu kelimelerin olumsuz olacağından neredeyse emindi. Orkun yeniden Defne'ye döndü. "Cüzdanım nerede?" Defne bu soruya şaşırmıştı. Yatağın karşısındaki dolabı açıp içinden abisinin cüzdanını çıkardı. "Ne yapacaksın cüzdanı?" Orkun kendisine uzatılmış cüzdanı alıp içinden gayet iyi bir tutarda nakit para çıkarmıştı. "Al şunu, git bebek kıyafeti, biberon bez falan al..." Defne mavi gözlerini abisine şaşkınlıkla kırpıştırdı. Sonra duruma bir kahkaha attı. "Abi uyuduğunda nasıl bir rüya gördün bilmiyorum ama sen evli değilsin ve bir bebeğin de yok." Orkun bu sefer gözlerini masumca aşağı indirmişti "bebek yapmak için evli olmak gerekmiyor saf kardeşim. Sen dediğimi yap çocuğun annesi ile de bizi yalnız bırak." Defne bu sefer şaşkınlıkla Didar'a döndü. Didar ondan bakışlarını hızla kaçırdı ama kız o kadar heyecanlanmıştı ki "Siz çocuk mu yaptınız? Ne zaman seviştiniz? Hala mı oluyorum? Kız mı?" Didar her soruyla sanki Defne'nin elinde bir çekiç varmışta onun kafasına vurarak onu yere çakıyormuş gibi hissediyordu. Kızın her an ağlayacak gibi duran yüzüne karşın Orkun araya girdi. "Gevezeliğini sonra yaparsın. Çık dediklerimi al." Defne abisinin parasını yerine koyarken neşe içinde cıvıldadı "Halası olarak kendim alırım. Ayy ne tatlı minik küçük bir Doğrusöz geliyor dünyaya..." O kadar heyecanlanmıştı ki Hazan'a haber vermeyi bile unutmuş neşe içinde hastaneden çıkmıştı. Orkun elini Didar'a doğru uzattığında genç kadın yanına yaklaşıp koltuğa oturdu. Orkun ona tehlikeli bir bakış attı. "Biraz önce bana, benim bebeğimi aldıracağını mı söyledin sen?" Didar başını yavaşça öne eğdi "Ben bir çocuk istediğimden emin değilim ve senin bir çocuğa nasıl tepki vereceğini bilemedim..." Orkun derin bir nefes aldı. Boğazı inanılmaz kuruydu. "Su verir misin?" Didar ona bir bardak su uzattıktan sonra adam suyu kana kana içti. "O bebek benim ve kılına zarar vermeye kalkarsan bu dünyayı yakacağımdan şüphen olmasın." O sırada içeriye giren hemşire adamın uyandığını görünce şaşkınlıkla baktı. "Hasta uyanmış niye haber vermiyorsunuz!" diye minik bir azarlamanın ardından doktora haber vermek üzere hemen odadan çıktı.
Doktorlar gelip kontrol için Orkun'u aldıklarında Didar karnını okşadı bir süre. Hala ne hissedeceğini şimdi ne yapacağını bilmiyordu. Kendisini anne gibi hissediyor muydu? Bir bebek onun için ne anlam ifade ediyordu? Neredeyse hiç tanımadığı bir adamla evlenmek zorunda mı kalacaktı şimdi? Kafasındaki onca soruyla bebeğinin babasının geri gelmesini bekliyordu. İçinde yeni bir hayat vardı ve o bu hayata hazır olup olmadığına emin değildi. Belki de Orkun onunla evlenmek istemiyor sadece bebeği istiyordu. Sonuçta tek gecelik bir ilişkinin ürünüydü karnındaki. Adam onunla evlenmek istemezse o da evlenmeye meraklı değildi zaten. Özgür hayatını seviyordu ama bu çocuk ne olacaktı? Evlenmeden ortak olarak bir çocuğun sorumluluğunu alabilirler miydi? Didar'ın kafası çok karışıktı. Ailesi bu durumu nasıl karşılayacaktı? Babası çok umurunda değildi ama annesi ne diyecekti? İçi sıkıldı. Midesi bir kere daha ağzına gelirken yine koşturarak kendisini tuvalete attı. Bir şey yememişti bu yüzden midesinden boşalan acı safrayı tuvalete çıkardığında sızlanarak doğruldu. Elini karnında gezdirdi "Sürekli böyle kusturacak mısın beni?" diye söylendi. Midesi kazınıyordu çok acıkmıştı. O yüzden çıkar çıkmaz kantine gitti. Kendisine bir çay ve poğaça alıp onları yemeye başladı. Sonrasında ise yeniden odaya çıktığında odanın temizlik personeli tarafından toparlandığını gördü. "Buradaki hasta nerede?" diye sordu. Kadın ona başka bir odaya alındığını söyleyince hemşirelerden yerini öğrenip yine Orkun'un yanına gitti. Orkun onu görünce kızın solgun yüzünde gözlerini gezdirdi. "Bir şeyler yedin mi sen? Berbat görünüyorsun." Didar ona gözlerini devirdi. "Sürekli kusuyorum o yüzden berbat olmam çok normal. Poğaça yedim demin." Orkun kızın karnına bir kere daha gözlerini indirdi. "Hamur değil sağlıklı bir şeyler yemelisin küçük hanım." Didar ona yüzünü buruşturdu. "Ne istersem onu yerim..." Orkun ona çarpık bir gülümseme ile baktı "yiyemezsin, çünkü karnında benim bebeğim var. Bu arada bana taşınman gerekiyor." Didar ona şaşkınlıkla baktı "Nasıl yani neden?" Orkun kaşlarını yavaşça itti yukarıya "ne demek neden hamile olduğun için." Didar ona ukala bir gülümseme gönderdi "Çok naziksin kendi evim var sağ ol." Orkun içini çekti "Biliyoruz olduğunu gözümün önünde olmanı istiyorum." Didar ona sırıttı "hm, çok istiyorsan sen bana taşın derdim ama bir erkekle yaşama fikri pek iç açıcı gelmiyor." Orkun kaşlarını çattı "Farkındaysan karnındaki bebeğin babasıyım..." Didar hızla kesti sözünü "Evet ama sadece o kadar. Benim hiçbir şeyim değilsin." Orkun kıza anlam veremiyordu. Hormonlar mı sapıtmıştı. Hamilelikte olabiliyordu bunlar. "Ne demek istiyorsun?" dedi bu sefer. "Yani ortak bir bebeğimiz var diye seninle sevgili olmadık ya da evlenecek değiliz. Şu anda sen bu çocuğun doğmasını istiyor olabilirsin ama ben henüz ne düşüneceğimi bilmiyorum." Orkun kıza tehditkar bir bakış attı "Bir çocuk için genç olduğunu düşünüyor olabilirsin. Hayatını değiştirecek bir durum içinde olduğundan korkuyor olabilirsin. Anladım özgür kız modelisin sen ama o çocuk benim Didar ve sen ona asla zarar vermeyeceksin. Çocuğu doğur hayatına devam et. Seni benimle evlen diye zorlayacak değilim. Ben çocuğuma bakarım." Didar duyduğu cümleler karşısında biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Evlenmek istemiyordu ama niye kalbi kırılmıştı şimdi. Belki de Orkun'un ona evlenelim diye ısrar etmesini istiyordu. Bir çocuk sahibi olacaksa babasına çok aşık olmayı babasının da ona aşık olmasını istiyordu belki de. "Çocuk benim karnımda ve bu konuda tek söz sahibi sen olamazsın. O yüzden düşünmeye ihtiyacım var Orkun" dedi tavrını koyarak. Orkun kıza gözlerini kısarak baktı. Didar kendisine aşkla bakmasını tercih ederdi. "Doğurmak istemiyorsan kendini anne gibi görmene gerek yok. Dokuz ay taşı sonra bana bırakıp hayatına devam edebilirsin." Didar bu düşünceyi korkunç bulmuştu. Karnındaki her ne kadar sürpriz olsa da onu doğurduktan sonra terk etme düşüncesi iğrençti. Bunu yapamazdı. Ya hiç doğurmazdı ya da doğuracaksa çocuğunu bırakmazdı. O yüzden Orkun'un üzerine doğru eğildi. "Onu doğurmaya karar verirsem Orkun Doğrusöz değil sen yedi düvel ceddin gelse çocuğumu benden alamazsınız! Sizinle öyle bir savaşırım ki kazanma şansınız olmaz. Çünkü ben bir kadınım savaşırsam mutlaka kazanırım." Orkun'un dudakları hafifçe kıvrıldı yukarıya. Bu kadının bu şekilde çekici olması şaka falan mıydı? "Pekala amazon! Sen sadece çocuğumuza iyi bak o zaman..."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.82k Okunma |
1.95k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |