
Hasan sonunda Asya'yı çiçek öbeğinin ortasında uzanırken bulduğunda, Okan denilen çocuğun kızın üstüne eğilmiş onu öpmek üzere olduğunu gördü. Oraya doğru koşarken "Höst lan!" diye kükremesi, sonucu çocuğun olduğu yerde donup kalması ile ve Asya'nın korku ile gözlerini açıp yerinden sıçraması ve çocuğun burnuna kafa atması bir olmuştu. Asya sinirle kafasını ovuştururken çocuk acı içinde kızın yanına düşmüş ve burnunu parmakları arasına kıstırmıştı. "Ne oluyor be ne işin var tepemde yeşil çam filmimi çekiyoruz burada?" diye Asya söylenmeye başlamıştı ki Hasan aradaki mesafeyi kapatıp çocuğu kolundan tuttuğu gibi kaldırıp yüzüne sağlam bir şamar indirmişti. "Ulan ırz düşmanı şerefsiz! Seni ben gebertmez miyim? Sen kim oluyorsun da benim sevgilime..." Çocuğun yüzüne bir tane daha patlatırken Asya olduğu yerden doğruldu. Öldürecekti yoksa hayvan çocuğu. Gözü dönmüştü resmen. Var gücüyle Hasan'ın koluna asıldı. Çocuğa da kaşlarını çattı. "Git hemen buradan zor tutuyorum!" Çocuk toparlanır toparlanmaz koşmaya başlamıştı bile. Hasan kendini Asya'nın elinden kurtarıp kızın karşısına dikildi. "Ne alıyorsun el alemin piçini elimden lan!" Asya ona kaşlarını çattı "he almayayım da katil ol geri zekalı!" Hasan sinirinden yerinde duramıyordu. "Olurum, katil edeceksin sen beni sonunda. Her bulduğun yerde ne uyuyorsun kızım sen!" Asya kollarını göğsünde bağladı "İçim geçmiş sana mı soracağım ya!" Hasan yerinde duramıyor olduğu yerde dört dönüyordu. "Asya bak beni delirtme, herif eğilmiş üstüne yetişmesem öpecek seni. Sen hala saçmalıyorsun!" Asya sesini onunkinden daha yüksek tuttu. "Sana ne be! Öpecekse beni öpecek. Sen kim oluyorsun da karışıyorsun!" Hasan ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Rızan var yani?" dedi gözlerindeki kırgınlıkla. Asya'nın yüzünde yaprak kıpırdamamıştı. "Var veya yok. Orası seni değil beni ilgilendirir." Asya adamın bilerek damarına basıyordu. Daha dün ondan özür dilemiş af dilemişti. Onunda durumu Hasan'dan farklı değildi ki. Seviyordu bu hayvanı. Gördüğü zaman içi gidiyor kollarına atılıp boynuna atlamak istiyordu. Görmediği zaman aklı hep onunla meşgul oluyor zaman geçmek bilmiyordu. Sadece dersini iyi alsın burnu iyice sürtsün istiyordu ama hayvan aynı hayvandı. Hasan sonunda onu tutup kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Asya bir an debelendi ama adamın güçlü kollarından kurtulamayacağını biliyordu. Çok özlemişti üstelik şimdi kalbi kulaklarının altında atıyor kokusu burnuna doluyordu. Gözleri doldu. "Bırak beni" diye söylendi cılız sesiyle. Hasan ona kollarını daha çok sardı. "Bırakamıyorum kanser gibi bütün hücrelerimi sarmışsın. Yaşayamıyorum nefes alamıyorum sensiz." Kızın saçlarının üstünden çiçek kokusunu içine çekti. Sanki son nefesini alır gibi. "Geber o zaman ya napayım" dedi Asya sesinin çatallaşmaması için olduğundan daha cırtlak çıkarmıştı sesini. "Ölürüm beni bırakırsan. Gitme Asya'm. Valla aldım dersimi. Söz nasıl istersen öyle olacak ya. Bir şans daha ver bana." Asya derin bir nefes daha aldı adamın parfüm ve kül kokulu göğsünün üstünden. "Olmaz Hasan, ayrı dünyaların insanıyız diye bir klişe var ya öyleyiz biz." Hasan onun gitmesine izin vermeyeceğini gösterir gibi daha da sardı kızı kollarıyla. "Biz de kendimize ortak bir dünya kurarız o zaman olmaz mı? Evlenmek istiyorum seninle." Asya bir an olduğu yerde kaldı buğulanmış gözlerini kafasını yukarıya kaldırarak dikti adama. "Bakire olmasam bile mi?" dedi kırgın ses tonuyla. Hasan derin bir nefes aldı "umurumda değil. Senden başka hiçbir şey umurumda değil. Ne olur bir şans daha ver bana." Asya derin bir nefes aldı "Bilmiyorum Hasan. Kafam çok karışık. Seni seviyorum ama..." Hasan kızın dudaklarına bastırdı dudaklarını sonra hızla kendini geriye çekti "amaların canı cehenneme Asya, beni sevdiğinden başka bir şey duymak istemiyorum. Geri kalan hiçbir şeyin önemi yok. Sensiz tatsız tuzsuz saman gibi her şey." Asya nefesini tutuyormuş gibi koyuverdi. "Hasan, kimseye ikinci bir şans vermem ben. Bu şansı sana değil kendime veriyorum bu sefer. Senden vazgeçemeyen salak kalbime veriyorum bu şansı ama bundan sonrasında bir başka şansı kalbim benden istese bile vermeyeceğim. Bu kalbi kolay getirmedim bu günlere ben. Seni seviyorum evet ama kendimi senden daha az sevmiyorum bunu unutma." Hasan onu kendine çekip yüzünün her yerine minik minik öpücükler kondurdu. "Teşekkür ederim Asya'm. Teşekkür ederim güzelim. Söz veriyorum seni bundan sonra üzmeyeceğim." Asya ona gülümsedi. "Umarım Hasan." Hasan omuzlarından dünyanın yükünü atmış gibi hissediyordu. Şimdi o dünyaya karşı savaşmasına sebep olacak gücü cesareti sebebi avuçlarının arasında tutuyordu sanki yeniden. Birden her şey yine rengarenk olmuş kalbi varlığını hissettirircesine atmaya başlamıştı. Asya'nın elini dudaklarına götürüp kızın avuçlarının içine yumuşak bir öpücük kondurdu. Asya'nın günlerce gördüğü kabus şu an bitmiş gibiydi. Ruhu ateşler içinde kıvranırken etrafa gülücükler dağıtmak ne kadar zordu. Belki dünyada en ağır olan yük kalp yüküydü. Gitmek istiyor gidemiyor dönmek istiyor dönemiyor cennet cehennem arasında bir yere sıkıştırıyordu insanı kalp acısı. Her şey sanki silikleşiyor dünya gri oluyordu. Kırılmış bir kalbin acısı insanı pençesine aldığı zaman sanki dünyayı insandan insanı da dünyadan siliyordu. Bazen affetmek neden bu kadar zor oluyordu ki? Kalbin istediği ile aklın söyledikleri birbirine çelişince başlıyordu insanın amansız savaşı üstelik bu savaşı hangisi kazanırsa kazansın insan kendini galip hissedemiyordu. Asya'da şu anda kalbinin kazandığı savaşa karşı aklının verdiği amansız mücadelenin bıraktığı soru işaretlerinin sancısını çekiyordu. Yüzündeki gülümseme artık yapay değildi, sadece buruktu. Çünkü aklı kalbine yenilmiş mantığı olmaz bu adamla dese de kalbi isyan bayrağını kaleye dikmişti işte. Yaşayıp yanacak, yaşayıp görecekti.
Akşamın erken saatlerinde piknik alanından toparlanırken, Umut hala Hasan ve Asya'nın yeniden birlikte olmalarını içine sindirememişti. Kardeşine bir şey söyleyip onu üzmeye içi el vermiyordu ama bu adamın onu ne hale getirdiğini de görüyordu. Etraftaki çöpleri toparlarken mutlu bir şekilde Hasan ile konuşan kıkırdayan kardeşine bakıp içini çekti. Üzülsün istemiyordu ama koskocaman kızın seçimlerine laf edecekte değildi. Hasan da tıpkı onun gibi çok mutluydu. Adamın gözlerinden kardeşine bakarken aşk okları çıkıyordu resmen. Bunu görebiliyordu. Kız kardeşine aşıktı ama bu çok ayrı kafalarda oldukları gerçeğini değiştirmiyordu. Kalp uyumu, ten uyumu bir yere kadardı aynı pencereden bakabilmek gerekiyordu bir ilişkiyi sürdürmek için. Asya'nın penceresi farklı daha modern yerlere bakarken Hasan'ın penceresi, daha gelenekseldi. Birbirlerinin pencerelerinden bakabilmelerini diledi kendi içinden. Sonra gözleri Kardelen'i buldu. Kadın kızıyla birlikte çöp toplama işini bir oyun haline getirmişti. Öyle ki diğer insanların bıraktığı çöpleri bile toplamaya başlamıştı. Kardelen'i bıraksanız bütün ormanı temizlerdi. O yüzden onun ve Nazlı'nın yanına doğru yürümeye başladı. "Ne yapıyorsunuz?" dedi gülümseyerek. Nazlı'nın gözleri Umut'u görünce yine ışıl ışıl parlamıştı. "Mıntıka temizliği oyunu oynuyoruz annemle" diye cevap verdi küçük kız. Umut ona sırıttı. "Kardelen yeter bu kadar bence yorulma daha çok." Hazan'ın kaşları hafifçe çatıldı. "Baksana insanlar girdikleri her yeri talan ediyorlar resmen. Hem güzellikler görmek istiyorlar hem de güzel olan her şeyi rezil hale getiriyorlar. Her yer çöp içinde." Umut ona gülümsedi. "Bu konuyu belediye ile konuşalım olur mu artık geç oluyor. Eminim onlar buraya temizlik için işçi gönderebilirler." Hazan sıkkın şekilde bakındı etrafına. Elinden geleni yapmış fazlasıyla yorulmuştu zaten. Mecburen Umut'u onayladı. Biraz sonra Orkun ve Didar el ele yanlarına geldiğinde ise ikisi imalı bakışlar atmaya başladı bu çifte. Orkun ve Didar ise kimseye aldırmıyordu zira gözleri birbirlerinden başka kimseyi görmüyordu zaten. Tatlı bir sohbetin içinde birbirlerine gülümseyerek yürüyorlardı. Evlere gitmek için arabalarına doğru yürümeye başladıklarında ise yan yana yürüyen çiftler dışında onları arkalarından takip eden Defne ve Serap vardı. Hazan, sonunda Orkun ve Didar'ın bir araya gelmesinden dolayı keyifliydi. Umut, Hasan ve Asya'yı rahatsız etmeden gözleriyle takip ediyordu. Serap ve Defne ise kendi aralarında bir konuşma içindeydiler. Hasan Asya'yı yanağından öpüp Umut'un arabasına gönderirken, Umut'ta Hazan'ı yanağından öpüp abisinin arabasına gönderdi. Kadından bir an bile ayrı kalmak istemiyor bu durum canını sıkıyordu. Onu yeniden eve geri taşınmaya ikna etmek istiyordu. Orkun Defne ve Didar'ı kendi arabasına aldıktan sonra diğerleri ile vedalaştı. Serap yine yalnızdı. Yorucu ve duygusal yoğunluk karmaşa içinde bir gün geçirmişlerdi herkesin biraz düşünmeye ve dinlenmeye ihtiyacı vardı bu yüzden. Hasan o geceyi kardeşinin evinde geçirecekti. Hazan'ın bundan sonraki planları hakkında konuşmak istiyor yanında olmak istiyordu. O yüzden arabada uyuyakalan yeğenini kucağına alıp kadının dairesinden içeriye girdi. Abi kardeş küçüklüklerinden beri ilk defa belki de böyle bir dertleşme içine girmişlerdi. Ellerinde kahveler mutfaktaki masada otururken Hasan kardeşinin tüm kaygılarını, umutlarını can kulağı ile dinliyor onlara çözümler bulabilmek için kafasında sorunları tartıyordu. Gece onlar için uzundu. Orkun yüzünde gülümseme ile yatağına uzandığında, aklına gelen Andaç ile yüzündeki gülümseme silinmiş telefonuna sarılmıştı onun için her şey asıl şimdi başlıyordu. Kenan'ı aradıktan sonra gerekli talimatları bir çırpıda verdi adama. Asya ve Didar ise bu sefer hemen hemen aynı sancıları çekiyorlardı yataklarında. Gelecek ve sevdikleri adamlara karşı duydukları şüpheler iki genç kadının da ruhlarını kemiriyordu. Didar mecburi bir sevilmenin korkusunu kalbinde taşırken korkuları bebeğine yansımasın diye şimdiden ruhuna aklıyla oyunlar oynamaya çalışıyordu. Asya ise bu kadar çok sevmek ve sevilmenin acı tarafı ile yüzleşiyordu kendi içinde. Beyni savaşı bırakmamış en olumsuz senaryoları ona yazarken kalbi direnişine kaldığı yerden devam edip kızı toz pembe gözlüklere zorluyordu sanki. Gece herkes için uzundu çok uzun ama en uzunu Andaç ve Ayça'nın gecesiydi.
Ayça rahatsız ranzaya uzanmış üstüne alacak bir örtüsü bile olmadan sanki yok olmak istercesine bacaklarını kendine çekip küçülebildiği kadar küçülmüştü. Ellerini ağzına bastırmış hıçkırıkları duyulmasın diye çabalıyordu. Hiçbir zaman insanların içinde ağlayan birisi olmamıştı oysa. Şimdi hiç tanımadığı bunca insanın içinde olduğundan daha rezil hissetmesine imkan yoktu ya yine de hissediyordu. Hazan'ın dediği gibi o yazılı olmayan bir hükmü sözde aşk sandığı bir şey uğruna çiğnemişti. Cezası on seneydi belki ama ruhuna işlenen günahın bedelini daha uzun çekeceğini biliyordu. Ne zaman böyle birisine dönüşmüştü o. Daha küçücük masum bir çocukken görüntüsü sebebiyle insanlar tarafından dışlandığında mı açılmıştı bu yaralar bu doyumsuz sevilme isteği ruhunda? Sevgi onun için zehirli bir sarmaşık gibiydi. Sanki hiç sevilmemiş olmanın açlığını yıllarca yiyerek bastırmıştı. Sonra o yedikleri kiloya dönüşünce insanlar tarafından dışlanarak hakaretler edilerek sevilmemişti yine. Sevgi için bir damlacık sevgi için her şeyi yapan omurgasız birisine dönüşmüştü. Annesine benziyordu belki de. Onu daha küçücükken bir adam için terk eden nefret ettiği o kadına benziyordu. Babası onu bir çöp gibi atmıştı babaannesinin evine. Eski kafalı insanların dayatmaları ve annesinin yaptığı hatanın bedelini yıllarca ondan çıkarmışlardı. Ait değildi olamamıştı olamıyordu işte. Şimdi geldiği bu çukura aitti belki de. Oysa tek istediği içten istediği şey ait olacak kadar sevmek ve sevilmekti. Andaç onu sevdi sanmıştı. Sonunda birisi onu sevdi sanmış ve bir köpek gibi sadık kalmıştı adama. Utanıyordu şimdi olduğu bu kişiden. İnsanların yargılarından yarattığı bu kişiden çok utanıyordu. Zaten kimsesizdi. Ona kimse olanlara da tıpkı annesi gibi ihanet etmişti. Kendisini yok etmek istiyordu. Bir damlacık sevginin eksikliği onun yollarını karanlık bir tünele çevirmişti sanki. Ağlıyor ağlıyor bir türlü susamıyordu. O tünelin sonunda en ufak bir ışık yoktu onun için. Ölmeliydi belki de. Varlığı bu şekilde son bulsa ne yazık arkasından ağlayacak tek bir insan bırakmamıştı geriye. En çok istediği şey olan sevgi sanki ona düşman gibi kaçmış durmuştu ondan hep. Elini ağzına sıkıca bastırdı düşünceler ruhunu bin parçaya bölerken zaten uyuyamayacağını bildiği bu yatakta acı içinde kıvranarak geçirdi o geceyi.
Andaç ise öfkesinin kendisine saldırmasına izin vermiyordu. O burada kalmayacaktı mutlaka buradan çıkmanın bir yolunu bulacaktı. Duramazdı otuz beş sene dört duvar arasında. Henüz kimse ile tanışmamış neden orada olduğunu soranlara cevap vermemişti nasılsa yarın haberlerden öğreneceklerdi. O bir süre kalacağı bu köhne yerin sistemini çözmeye çalışıyordu. Göze batmadan ayak altında dolaşmadan geçirmek istiyordu günlerini. Korkuyordu, korku ile titriyordu. Edindiği düşman onu burada yok edebilirdi biliyordu. Kafasındaki paranoyalarla çıldıracak boğulacak gibi oluyordu. Kızını bir daha göremeyecekti belki de. Hazan, Umut denen o herifle birlikte olacaktı buna asla izin veremezdi. Öldürmek istemişti adamı bir gebermemişti. Onu böyle bir çukura atıp kendileri mutlu hayatlarına devam etmeyeceklerdi. O mutsuzsa kimsenin mutlu olmaya hakkı yoktu çünkü. Hazan'ı çok sevmişti türlü akıl oyunlarıyla onu kendinin kılmıştı. Onun için katil bile olmuştu. Umut denen o adam onun yarısı kadar bile sevemezdi onu. Gerekirse, bir daha, bir daha, bir daha katil olur gerekirse Hazan'ı bile öldürür kızını bile öldürür ondan başkasına bırakmazdı. Mutlaka ama mutlaka buradan çıkmanın bir yolunu bulacak sonra da her şeyi eski haline getirecekti. Ayça nasıl da satmıştı onu. Her şeyi bir bir ortaya dökerken kadının gözlerindeki nefret ruhunu ürpertmişti resmen. Ona da sıra gelecekti. Kimse ama kimse ona böyle ihanet edemezdi. Ederse de bedelini öderdi. Ödetirdi. Ayça ona ihanet ederek kendi ipini kendisi çekmişti. Annesi ve babası perişan olacaktı şimdi. Katil oğullarının yüzüne bile bakmayacaklardı belki de. Andaç kendisini hiç bu kadar sıkışmış ve boğuluyor gibi hissetmemişti. Öncelikle buraya bir şekilde kendisini korumaya yarayacak bir alet sokması gerekiyordu. Canının tehlike de olduğunu biliyordu. Yarından itibaren ise herkesi gözlemleyip doğru kişilerle dostluk kurması gerekiyordu. Burada onu koruyacak ve buradan onu çıkaracak insanlara ihtiyacı vardı ve paraya ihtiyacı vardı. Evini, arabasını mahkeme kararına rağmen henüz satmamıştı. İyi bir avukat tutup onları satıp parasını almalıydı. Kafasından geçen tonlarca düşüncenin arasında kıvranıp durdu. Gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı. Yarın zor bir gün olacaktı biliyordu. Onu düşürdüğü bunca durum için Hazan'a kızdı. Lanet kadın onunlayken bambaşka bir şeye dönüşmüş çirkinleşebildiği kadar çirkinleşmişti. Onu terk eder etmez de sanki o kadın gitmiş yerine bambaşka bir Hazan gelmişti. Sevdiği aşık olduğu dünya güzeli kadın geri gelmişti. O kadın için çok emek vermişti Andaç. Onu kolay kolay bırakmayacaktı işte. Bütün düşünceler beynini çatlatacak hale gelinceye kadar yattığı iğrenç yatakta döndü durdu. Gece her zamankinden uzundu ve belli ki sabah zor olacaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.82k Okunma |
1.95k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |