41. Bölüm

BÖLÜM 41

Aysun Arslan
aysunkayaarslan

Okullar yeniden açılmış her şey normale dönmüş gibiydi. Hazan'ın okula dönüşü kendisine söz verdiği üzere muhteşem olmuştu. Şişman, bakımsız, insanların dalga geçtiği birisi olarak kapatmıştı geçen dönemi. Bu dönem ise okula girdiğinden beri kendisine çevrilen bakışlara aldırmamaya çalışıyordu. Bu bakışlar onu yeren bakışlar değildi bu sefer. Daha çok merak ve beğeni içeriyorlardı. Hazan kendinden emin adımlarını atıyordu topuklu ayakkabılarının üzerinde. Yine de kendisine dönen kafalardan biraz çekinmişti. Acaba okul için görüntüsünü biraz abartmış mıydı? Emin olamadı. Telefonunu eline alıp konuyu en yetkili kişiye danışmaya karar verdi. Etrafa bakınan bir kızın yanına doğru yürümeye başladı. "Pardon, acaba rica etsem şu duvarın önünde boydan bir fotoğrafımı çekebilir misin?" Kız ona gülümseyerek onayladığında telefonunu kızın eline tutuşturdu. Okulun gri duvarlarından birisinin önüne geçti. Kız birkaç pozu peş peşe çektikten sonra telefonu Hazan'a uzattı. Hazan ona teşekkür ettikten sonra, kızın çektiği fotoğraflardan en içine sineni Asya'ya yolladı.

Hazan:

Böyle giyindim okula geldim, herkes bana bakıyor 👀 abartmış mıyım? Ay çok rahatsız oldum Asyarellam 🙄🥺

Asya Hasan'la yemek yiyordu. Telefonun mesaj sesiyle merakla aldı eline. Hazan'ın fotoğrafına yüzünde gülümseme ile baktı. Heyt be, nereden nereye, diye geçirdi içinden. Sonra hızla cevap verdi. Hazan ekrana merakla bakıyordu.

Asyarellam 🤩: Yok yok çok güzel görünüyorsun güzelliğine bakıyor onlar 😍🔥ediyorsun.

Hazan rahatlamış bir şekilde önünde dikildiği duvarın dibinden çekildi. Ekrana gülümseyip Asya'ya teşekkür ettikten sonra sınıfın bulunduğu bloğa doğru yürümeye başladı. Kendini yeniden eski günlerine dönmüş gibi hissediyordu. Kendinden emin adımlarla ilerlerken birden arkasından boynuna sarılan kolla geriye doğru sendeledi. "Kaparlar güzelim seni!" dedi Defne'nin kıkırdayan sesi. Hazan kız onu bıraktığında topuklarının üzerindeki dengeyi yeniden kurdu. "Korkuttun beni manyak!" Defne'nin kısa sarı saçları özenle yapılmış, yine üstüne tarzına uygun tuhaf kıyafetlerini giymişti. Tek kulağından sarkan küpesi ile her zamanki maskülen havasında sırıttı Hazan'a. "Hadi kantine gidelim de bir kahve ısmarlayayım sana." İki kız onlara dönen kafaları yok sayarak kol kola binaya doğru yürümeye başladılar.

Andaç, elindeki fırçaya iğrenerek baktı. Şurada en sevmediği iş olan tuvaleti yıkamakla uğraşıyordu. Yüzünü buruşturdu. Biraz sonra avlu saatiydi. O bir köşede durup göze batmamaya çalışacaktı yine. Mahkumlar mutlaka ona sataşacak bir şey buluyordu. Aldığı ceza bir yana burada geçirdiği her gün ayrı bir işkenceydi onun için. Koğuşta insan azmanı bir herif vardı ve ona ilk günden ayar olmuştu. Üstüne her işini ona yaptırıyordu. İlk gün bu duruma itiraz etmeye kalkmış ama üç kişinin kendisini evire çevire dövmesi ve içeriye giren gardiyana da ranzadan düştüğünü söylemeleri üzere itiraz etmemeyi öğrenmişti. O günden sonra bu herifin, kendisinden çay istemesi getirdiği çayı, "bu ne çay istedik bulaşık suyu değil," diyerek geri göndermesi, sonra çayı demli koyduğunda "bu ne lan, zift gibi!" diyerek gürlemesi, bardağı beğenmemesi gibi şeylerden birkaç kez dayak ve aşağılanma ile geçirmişti günlerini. Adam eline kirli iç çamaşırı ve çoraplarını tutuşturup yıkamasını istediğindeyse bu yüzden itiraz bile edememiş iğrenerek yapmıştı işini. Şu anda iğrenerek tuvaletleri temizlemesi gibi. Burada geçirdiği her gün işkence tadındaydı ona. Kovaya doldurduğu suyu zemine boca etti. İşini yeni bitirmişti ki gardiyan kapıları açtı. Avlu saatiydi. Andaç diğerleri ile birlikte dışarıya çıktı. Havanın temiz kokusunu doyasıya çekti içine. Duvarın dibinde bir köşeye sinip görünmez olmaya çalışıyordu. Sigarasından bir dal çıkarıp yaktı. Dumanı içine derince çekip havaya üfledi. Bir grup dışarıda futbol oynuyor bazıları volta atarak muhabbet ediyordu. Bazıları da köşelerde kenarlarda toparlanmış konuşuyordu. Andaç çaktırmadan insanları izliyordu. Şurada iki kelimelik muhabbete, arkadaşa hasret kalmıştı. Ailesi ziyarete gelmişti ama memleketlerine gitmişlerdi. Babasının tuttuğu avukat da olmasa kimseyle konuşmadan düşünceler ve eziyetler içinde geçiriyordu günlerini. Avukatı henüz ne arabasını ne evini satabilmiş değildi. Onların parasının yarısını mecburen Hazan'a vermek zorunda kalacaktı. Arada ona para gönderen anne babası ablası da olmasa beş kuruşsuz kalmıştı ortada. O sırada piknik masalarında oturan bir grubun arasındaki adam dikkatini çekti. İnsanlar ona saygın birisiymişçesine yaklaşıp selam veriyorlar selam vermek için sıraya giriyorlardı. Dikkatle adamı incelerken kafasına çarpan top yüzünden geriye doğru sendeledi. Bir grup kahkaha atarak ona baktılar. İşte yine başlıyordu. Topa vursa vurdu diye, vurmasa vurmadı diye, dayak yiyecekti. İçini çekip kendisini olacaklara hazırlamaya çalıştı. Bu sırada hiçbir şey yapmamayı tercih etmişti. Biraz sonra gürleyen bir ses "atsana lan topu" diye bağırmıştı bile. Andaç yerinden doğrulup topa doğru ilerlemeye başladı ve adama doğru yavaş bir şut çekti. "Böyle mi vurulur lan topa!" İşte yine başlıyordu. Andaç gözlerini devirdi. Topa ilerledi ve tekrar vurdu. "Kim yine vur dedi lan sana!" Cevap vermeyince üstüne doğru yürüyüp etrafını sarmışlardı bile. İlk tokatsa gıcık olduğu koğuş arkadaşı tarafından indirilmişti yüzüne. O daha ne olduğunu anlamadan darbeler üst üste gelmeye başladı. Yere kapanmış bacaklarını karnına çekip kollarını kafasının etrafına kaldırmıştı. Karnına ve başına gelecek darbelerden kendini korumaya çalışıyordu. O sırada başka bir gürleyen ses duyuldu. "Çekilin lan şerefsizler!" Bir an kalabalık olduğu yerde durdu. Andaç ağrıyan acıyan sırtına gelmiş darbelerden dolayı inliyordu. "Sen karışma Hikmet abi!" dedi birisi. Bu Andaç'a itina ile işkence eden adamdı. "Sana mı soracağım lan neye karışıp karışmayacağımı? Çekilin dedim!" Kalabalık söylenerek açılırken Andaç yere eğilip ona elini uzatan adama şaşkınlık ve şüphe dolu bakışlarla baktı. "Kalk bakalım delikanlı." Adamın gür babacan sesiyle irkilirken ağrıyan elini uzattı adama ve tuttu. Adam yanındakilere bir kafa işareti ile Andaç'ı biraz önce oturdukları masaya götürmelerini işaret etti. Andaç'ın belalısı durumdan huzursuz, öfkeyle soluk aldı burnundan, bu hiç iyi olmamıştı. "Hikmet abi yanlış yapıyorsun. Bu şerefsiz..." Adam tek elini havaya kaldırıp susturdu onu. "Bana bak Ayhan görmeyeli iyice kılçık olmuşsun ayıklatma kendini bana. Uza şimdi." Adam Andaç'a senle sonra görüşeceğiz bakışını attıktan sonra söylene söylene döndü geriye.

Umut kafede oturmuş hesaplarla uğraşıyordu. Asya gelse Hazan'ı okuldan almaya o gidecekti. Kadın kendisini onun okula bırakmasına izin vermemişti. Yanından olabildiğince güzelliği ile çıkıp okula kendisi gitmişti. Umut'un bütün kafası ondaydı bu yüzden. Şimdi okulda birileri ona yaklaşmaya çalışırsa diye içi içini yiyordu. Çok güzel olmuştu. Hazan'ı düşünmekten hesaba kitaba kafasını veremediğini fark etti. Sıkıntıyla içini çekip geriye yaslandı. Çalışan kızlardan birisinden bir kahve isterken Hazan'ın eve geri dönmemek için sıraladığı bahaneleri düşünmeye başladı. "Teşekkür ederim Umut ama Andaç yokken senin evinde kalmam pek uygun olmaz" demişti önce. Umut onu rahatsız edebileceklerini söylediğindeyse "kendi başımın çaresine bakabilirim bu tarz şeyler için bir erkeğe ihtiyacım yok ülkede polis var sonuçta" demişti. Israrla ondan yardım almayı reddediyordu. Umut onun maaşına zam yaptığındaysa ikinci bir kıyamet kopmuştu. Yarım gün çalışmaya tam maaş almayacağını bunu yapmaya devam ederse işi bırakacağını söylemişti dik başlı Kardelen'i. Evet kabul ediyordu gizliden gizliye ona yardım olsun diye biraz fazla para vermeye çalışmış bunu da kılıfına uydurmak istemişti ama elinde patlamıştı. Kadının ona hiç ihtiyacı yokmuş gibi davranması kendini işe yaramaz hissetmesine sebep oluyordu. Bu durumda canını sıkıyordu. Sanki ona ulaşamıyor duvarlarını yıkamıyor gibi hissediyordu. Kafeden içeriye giren Didar ve Orkun'un sesiyle kafasını onlara çevirdi. Didar gayet neşeli görünüyor Orkun ise keyifli ama onun kadar neşeli değildi. Umut'un bu zamana kadar gördüğü en tuhaf çiftti bu ikisi. Kavgaları da aşkları da çok şiddetliydi. Didar'ın hafifçe genişlemiş karnına gülümsedi. Kız yanına oturup elleriyle yüzünü yellerken Orkun hemen bir bardak su söyledi. Umut zümrüt gözlerini dikti arkadaşına. "Hayırdır çok keyifli gördüm seni?" dedi merakla. Didar ona muhteşem kocaman bir gülümseme ile baktı. "Bir oğlum olacak inanabiliyor musun? Doktordan geliyorum. Cinsiyetini öğrendik bugün." Umut keyifle gülümsedi "Aa, demek bir erkek he! Hadi bakalım hayırla gelsin inşallah. Sen niye böylesin?" dedi Orkun'un keyifsizliğine ima yaparak. "Ben hep kız olduğunu düşünüyordum onun. Kendimi kıza çok alıştırmıştım. Bir sürü pembe minik şeyler aldım şimdi pipisini gördük" dedi yüzünü asmamaya çalışarak. Umut ona sırıtmadan edemedi. "Harcadığın paraya üzülmüyorsun anladığım kadarıyla?" durumu biraz daha anlamak istiyordu. Çünkü onun için önemli olan sağlıklı olmasıydı. "Yok, yavruma feda olsun da, hep kızımda kızım diye sevdim çocuğu inşallah kız olduğunu düşünmüyordur. Henüz bu derece marjinalliğe hazır değilim çünkü. Malum kendisini erkek zanneden bir halası var onu henüz aşamadık." Didar hafifçe kıkırdadı. "Erkek anneye kız babaya düşkün olur derler ya. Ona sıkılıyor onun canı." Orkun hafifçe yüzünü buruşturdu "o da var tabii. Şimdi tutup annesini benden çok sevecek falan ben kıskanacağım oysa ben kızımla bir sürü hayal kurmuştum ya hepsi suya düştü şimdi." Umut ona sırıtmadan edemedi. "Bir tane daha yaparsınız canım siz de. Bakarsın kız olur." Didar bu yorumla kafasını sağa sola sallarken Orkun genişçe sırıttı. "Küçük bey aramıza bir katılsın da. Bütün çalışmalar boşa gidiyor böyle." Didar onun koluna vurup gözlerini devirdiğinde Orkun kahkaha atmadan duramadı. "Küçük bey demişken düğün işini nasıl düşünüyorsunuz?" Orkun ve Didar nikah yapmışlardı hem de ailelere haber vermeden ama düğünü sonraya ertelemeye karar vermişlerdi. Ailelerin karşısına biz evlendik diye çıkıp kimseye söz hakkı falan bırakmamışlardı. Haldun bey duruma hiç şaşırmamış, hatta kızın hamile olduğunu öğrendiğinde inşallah erkek bir torun, bankanın gelecek varisini kucağıma alırım diye çok sevinmiş gelinini rahat ettirmek için de her şeyi yapmıştı. Nazım bey ise onun aksine bu durumu zor kabul etmiş üstüne kızının hamile olduğunu öğrenince hepten küplere binmişti. Neyse ki Didar babasını pekte umursamıyordu. Ayla hanımsa Orkun'u kibar sözleriyle eleştirmiş ve kızıyla bebek yüzünden evlendiyse hemen bu işe son vermesini istemişti. Orkun onu geçen zamanda tavlamayı başarmış ve kızını gerçekten çok sevdiğine ikna etmişti ama. Didar gülümsedi "bebek doğsun formumu kazanayım da öyle yapacağız düğünü." Orkun ona sırıttı "oğlumuza da bir davetiye veririz artık." Umut bu absürt duruma gülmeden edemedi. "Acele etmeyin ya! Şöyle bir iki tane daha yapın hepsini davet edersiniz." Orkun genişçe yaslandı arkasına. "Bak çok güzel fikir bigboss. Her çocuktan sonra bir düğün yapalım bebeğim. Hepsi katılmış olur." Didar ona yüzünü buruşturdu. "Şimdilik bence doğacak olanı düşünelim. Yeniden hamile kalma düşüncesi korkunç!" Orkun ona bilmiş bilmiş gülümserken Didar arkasına yaslanıp karnını ovaladı. Sonra dudaklarını hafifçe bükerek konuştu. "Sevgilim..." Orkun bu bakışı bu dudak büzmeyi ezberlemişti artık. "Heh, ne istiyor yine benim küçük canavar söyle bakalım ne çekti canın?" Didar ağzının suyunun akmasına engel olmaya çalıştı. "Erik istiyorum yeşil sulu sulu..." Orkun derin bir iç çekip kalktı ayağa. "Ben erik bulmaya gidiyorum. Nereden bulacaksam hadi bakalım." Umut onun arkasından gülümsedi. Kendisi de baba olmak istiyordu. O da çocuğu için erik aramak istiyordu. Bu düşüncenin özlemiyle iç çekti. Hazan çocuk yapmayı bırak evlenmek bile istemiyordu henüz. Orkun’un kalkmasının ardından Didar arkadaşının asılan yüzüne baktı. "Sorun ne?" dedi kaşlarını yukarıya iterek. Umut yeniden içini çekti. Soğumuş kahvesinden bir yudum daha aldı. "Sizi böyle görünce baba olmak istiyorum ama Kardelen benimle evlenmek istemiyor." Didar ona sırıttı "yani baba olmak için evliliğin şart olmadığının ayaklı kanıtı gibiyiz biz." Umut bu duruma hafifçe kaşlarını çattı "öyle de Kardelen, böyle bir şeye sıcak bakacak birisi değil." Didar arkadaşına gülümsedi. "O kadın seni seviyor hem de çok seviyor. Bak ne diyeceğim bu akşam ona güzel bir sürpriz hazırla. Hem konuya biraz daha ısınmasını sağlarsın belki." Umut kaşlarını havaya kaldırdı. "Nasıl bir sürpriz?" Didar ona bilmiş bilmiş gülümsedi ve aklındaki planı anlatmaya başladı.

Asya ile Hasan sinemadan çıktıktan sonra el ele tutuşup yürümeye başladılar. Kız film hakkındaki yorumlarını sıralarken Hasan'ın kafası başka bir yerdeydi. Asya sonunda adamın hiç yorum yapmadığını görünce hafifçe omuzuyla ittirdi onu. "Sen ne düşünüyorsun?" Hasan kıza gülümsedi "Seni ailemle tanıştırmak istiyorum." Asya bu cevapla gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı. "Aileni tanıyorum. Film hakkında ne düşünüyorsun?" Hasan bir an duraksadı. "Romantik film işte. Güzeldi. Ailemi değil Hazan'ı tanıyorsun sadece. Annem ve babamla tanış istiyorum." Asya biraz gerilmişti. İçten içe Hasan'ın ailesinin onu sevmeyeceğini düşünüyordu çünkü Hazan bile ailesi ile görüşmüyordu. Konuşmadan kaçamayacağını ise biliyordu. "Nereden çıktı bu şimdi?" dedi. Hasan derin bir nefes aldı. "Evlenmek istiyorum." Asya evlilik konusundan pek emin değildi henüz. Hayır Hasan'la hala fikir ayrılıkları ufak tefek konularda uzamayan tartışmaları vardı ama o evlilik için henüz erken olduğunu düşünüyordu. Önce okuldan mezun olup avukat olmak istiyordu. "Ben de ama acele etmeyelim önce abimle Hazan evlensin o sırada ailenle illaki tanışırız zaten." Hasan bunu istemiyordu. Onu eniştesinin kız kardeşi olarak değil onlardan önce kendi sevgilisi olarak tanıştırmak istiyordu. "Hasan lütfen bana biraz zaman ver ve bu konuda üstüme gelme olur mu? Zamanı geldiğinde tanışırım ailenle. Ayrıca şöyle yapalım bence önce sen benim ailemle bir tanış bakalım seni onaylıyorlar mı? Sonrasına sonra bakarız." Hasan bir an bu durumla gerildi. "Onaylamazlarsa ne olacak?" Zira Umut'un bile tavrı çaktırmasa da belliydi. Kardeşine onu yakıştırmıyordu. Asya ona sırıttı. Şimdi küçük bir çocuğa dönmüştü işte. "Aa o zaman önce onları ikna etmen gerekecek. Ben aileme çok önem veririm. Hele babacığımın sözünden asla çıkamam." Hasan bunun şaka olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. "Dalga geçiyorsun..." Asya kafasını olumsuz anlamda salladı. "Yoo gayet ciddiyim." Oh olsun sana adamı böyle kendi silahı ile vururlar işte diye geçirdi Asya içinden. "Tamam tanışalım" dedi Hasan mecburen. Asya ona sırıttı. "O zaman bu hafta sonu İzmir'e bir yolculuk yaparız." Hasan birden afalladı. "Nasıl yani bu hafta sonu hemen mi?" Asya'nın kaşları havalandı "e evet hemen, çok hevesliydin ne oldu rengin attı birden." Hasan'ın geri adım atmak gibi bir huyu yoktu. "Yok canım hızlı oldu sadece. Onlar buraya gelse? Ben şimdi yabancı bir evde kalacağım falan olmaz." Asya kıvırmaya çalışan Hasan'a kaşlarını çattı. "Höst lan! Koskoca anam babam kalkıp senin ayağına mı gelecek? Ayrıca ne evi, ne evi evlenmeden? Otelde kalacaksın yok öyle ev falan." Hasan bir an duraksadı. "Otel diyorsun? Niye ki ama biz zaten..." Asya ona gözlerini kıstı "evlenmeden bizim evimizde falan kalamazsın. Biz gelenek göreneklerine bağlı bir aileyiz bir kere. Babam efe benim çeker vurur seni görürsün. Neyse canım ben kafeye gidiyorum sen oteli uçağı falan ayarla haberleşiriz." Asya onun yanağına hızlı bir öpücük kondurup arabasına doğru koştururken Hasan arkasından şapşal bir bakışla kalakaldı. Ne olmuştu şimdi böyle?

Umut gerekli malzemeleri alıp Hazan'ın evine doğru yola çıktı. Serap'ın orada olduğunu biliyordu çünkü kadın Nazlı ile ilgileniyordu. Kapıyı çaldığında karşısında Umut'u gören Serap ona şaşkın şaşkın baktı. "Bir şey mi oldu?" Umut ona gülümseyip elindeki malzemeleri salladı. Serap kapının önünden çekilirken o malzemeleri mutfağa bıraktı. "Serapcım Kardelen'e bir sürpriz hazırlamak istiyorum senden rica etsem bana yardımcı olur musun?" Serap ona kirpiklerini kırpıştırdı. "Ne yapacağım yemek falan mı?" Umut ona gözlerindeki ışıltıyla gülümsedi. "Hayır bebeğim sadece Nazlı'yı alsan ve bu gece sende kalsa olur mu?" Serap adamın kıpır kıpır heyecanına gülmeden edemedi. Demek aşk kuşları baş başa özel bir gece geçirecekti. "Ne planlıyorsun?" dedi gözlerini süzüp ona imalı bir bakış atarak. Bu hareket Umut'un hafifçe kızarmasına sebep oldu. "Yemek yapacağım işte. Etrafı romantik bir hale getireceğim bir de evlilik hakkında konuşmak istiyorum onunla." Serap evlilik sözünü duyunca neşe içinde çırptı ellerini. "Ay çok sevindim. Tamam ben Nazlı'yı hazırlayayım çıkalım o zaman. Yardıma ihtiyacın var mı peki?" Umut ona sıkıca sarıldı "Teşekkür ederim. Bu kadar yardım yeterli bana şans dile yeter." Serap arkadaşına gülümsedi. "İhtiyacın yok Hazan seni çok seviyor. Her şey yolunda gidecek endişelenme." Umut içeriye geçip küçük kıza da minik bir açıklama yaptıktan sonra onlar hazırlanırken mutfak önlüğünü üstüne geçirdi. Yemek yapmayı özlemişti. Hemen poşetinden çıkardığı sebzelerle işe koyuldu.
Geçen birkaç saattin ardından Hazan'ın çıkış saati yaklaşmıştı. Umut hazırladığı masaya son bir kez göz attı. Her şey çok güzel görünüyordu. Hiç vakit kaybetmeden yanında getirdiği kıyafetlerle üzerini değiştirdi ve okula doğru yola çıktı.
Durakta bir grup insanla neşeli bir sohbet içinde gördüğü kadını bir süre izledi. Uzun boylu bir erkek Hazan'a hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyor kadın da ona gülümsüyordu. Bu durum Umut'un canının sıkılmasına sebep oldu. Arabasından inip ona doğru yürümeye başladığında Hazan onu yeni fark etmiş gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Yanına gidip kadına samimi bir şekilde sarıldı ve yanağına bir öpücük kondurdu. Lisan-ı hali bu kadın benim diye bağırıyordu etrafına. "Umut ne işin var burada?" Duraktakiler merakla gözlerini adama dikmişti. "Sevgilimi almaya geldim" dedi Umut kafasıyla diğerlerine selam vererek. Hazan arkadaşlarına mahcup bir şekilde gülümsedi. "İyi yaptın yorucu bir gündü. Görüşürüz çocuklar." Umut'un koluna girip arabaya doğru yürümeye başladı.
Yol boyunca Hazan konuşmuş Umut hazırladığı sürprizin heyecanını yaşarken hiç kaçırmadan onu bütün dikkati ile dinlemişti. Çaktırmadan durakta yanında olanları da sorgulamıştı tabii. Sorun olmadığına kanaat getirince içi rahatladı. Evin önüne geldiklerinde, Hazan kapıyı açtı çok yorgundu ama Umut'u böyle çevirmek istemiyordu. "Ee, bir kahve içelim istersen öyle git." Umut bu soruyu hiç sormayacak sanmıştı. "Olur" dedi o da arabasından inerken. Hazan dairesinin kapısını açtığında Umut'un kıpır kıpır halleri onu biraz tedirgin ediyordu ama bunu gülüşünün altına sakladı. Kadın evde ses olmadığını fark edince ışıkları yaktı. "Allah Allah Serap bir yere mi gitti acaba Nazlı ile..." ayakkabılarını çıkarıp portmantoya bıraktıktan sonra Umut'u davet etti. "Sen geç ben şu üstümü bir değiştireyim geliyorum." Odasına doğru yürürken, cep telefonu ile arkadaşını aradı. Serap ona kısaca acil bir işi çıktığını Nazlı'yı eve getirmek zorunda kaldığını yarın sabah okula kendisi bırakacağını anlattı. Hazan'ın duruma canı sıkılsa da "tamam" dedi mecburen. Umut'u birazda onlar evde olduğu için çağırmıştı çünkü son zamanlarda aralarındaki çekim ve Hazan'ın bedenindeki ihtiyaç biraz fazlaydı. Bu düşünceyi hemen zihninin geri planına attı. İçeriye girdiğinde ise kendisi için yapılmış olan hazırlığı şaşkınlıkla fark etti. Umut içeriyi mumla aydınlatmış, güller ve kırmızı kalp balonlarla son derece romantik bir ortam hazırlamış masanın başında onu bekliyordu.

 

Bölüm : 15.12.2024 16:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...