44. Bölüm

BÖLÜM 44

Aysun Arslan
aysunkayaarslan

Andaç o gün Hazan'ın onu ziyaret etmesini beklemiyordu. Ziyaretçin var dediklerinde ablasının geldiğini sanmıştı. Lanet olasıca kadın bütün güzelliği ile karşısında dikildiğinde ne yapacağını bilemedi o yüzden. Elleri titreyerek çöktü olduğu yere. Hazan ona yine aşağılar bakışlarını atmıştı. "Hangi rüzgar attı sizi Hazan hanım?" dedi dalga geçer bir tavırla "yoksa bana don gömlek mi getirdin?" Hazan ona aynı şekilde alaycı bir ifade ile baktı. "Ne kadar acınası bir insan olduğunu görmek için geldim. Yoksa burada sana don taşıyacak bir sevgili bulamadın mı?" Andaç kaşlarını hafifçe çattı. Sonra gözlerini kadının parmağındaki yüzüğe dikti. "Sen bulmuşsun anlaşılan. Hangisi Orkun denen o kılıksız mı yoksa Umut cibiliyetsizi mi?" Hazan gözlerini kıstı "Seni hiç ilgilendirmez. Evin ve arabanın satışından kalan parayı aldım..." Andaç derin bir nefes verdi "ve dokunamayacağını düşünerek senin paranı istemiyorum diyerek bana geri getirmeye karar verdin..." Hazan şen kahkahalarından birisini attı. "Yok, birikmiş nafaka borcun vardı ya içinden onu da aldım diyecektim. Ayrıca o para senin değil benim. Mahvettiğin yedi senemi karşılamaz bile o..." Andaç derin bir nefes aldı. "Hazan insan burada çok fazla düşünüyor yapacak başka bir şeyi yok zaten. Özür dilerim her şey için. Beni affetmezsin biliyorum ama kızımı olsun benden esirgeme. Nazlı'yı çok özledim. Bir kerecik görsem getirsen..." Hazan'ın yüzü düştü Nazlı da ara ara babasını sorup duruyordu. Okulların açılması çok bir değişiklik oluşturmamıştı henüz. "Seni böyle bir insan olarak hatırlasın istemiyorum. Bende açtığın gibi onda da derin yaralar açmanı istemiyorum." Andaç yüzünü buruşturdu. "Bana bir şans..." Hazan cümlesini tamamlamasına izin vermeden yüzüklü olan elini yukarıya kaldırdı. "Ben sana çok şans verdim Andaç. Onca sene içinde bana yaşattığın onca hayal kırıklığını senin tek bir çaban olmadan ben kendim onardım. Kavga etmekten bile vazgeçtiğim bir hale getirdin sen beni. Oysa biz kadınlar konuşuyorsak savaşıyoruzdur. Sustuysak savaş bitmiştir. Ben sustum. Yıllarca sustum sana, haksızlıklarına, hakaretlerine sustum. Çocuğum var dedim, yuvam dağılmasın dedim sen kırdın döktün ben topladım. Artık yetti. Buraya ilk ve son gelişim bu. Artık seninle değil, hak ettiğimi düşündüğüm hayat için savaşacağım. Benim için yoksun hele yaptığın onca iğrenç oyundan sonra... " Andaç öfkeyle kıpırdandı yerinde. "Ben onların hepsini senin için yaptım Hazan. Seni çok sevdiğim için yaptım. Ben senin için birisini öldürmeyi bile göze aldım..." Hazan ona öfke dolu gözlerle baktı. "Sen acınası bir zavallısın. Benim için beni sevdiğin için öyle mi? Sevgi öldürmez Andaç sevgi yaşatır. Sen benim için öldün ama. O hastalıklı aklını ve ruhunu benden ve çocuğumdan uzak tutacaksın. Nazlı'yı da bir daha göremeyeceksin..." Hazan yerinden doğrulup çıkışa doğru yürürken Andaç arkasından bir kaç kere bağırsa da sesini duyuramamıştı.
Koğuşa geri döndüğünde yüzünden düşen bin parçaydı. Öfkeyle ranzasının ayağına bir tekme savurdu. "Kansız kancık ne olacak. Bir de nişan yüzüğünü takmış parmağına karşıma geçmiş. Ant olsun o Orkun'u da Umut'u da gebertmezsem. Bakalım kime güveneceksin o zaman..." O volta atıp söylenirken, yanına bütün sükuneti ile Hikmet yaklaştı. "Hayırdır evlat? Sıkıntı mı var?" Andaç yatağa oturup adamı da yanına davet etti. "Sıkıntı büyük baba. Benim buradan çıkmam lazım!" Hikmet derin bir nefes aldı. "Oğlum çok mu film izlettiler sana vururlar adamı kolay mı öyle..." Andaç ona gözlerini kıstı fısıltı ile konuştu. "Konuşurken duydum sizi. Hikmet baba, birinin kaçmasına yardımcı olmuşsun daha önce. Şimdi de bana yardımcı ol. Çıkar beni buradan." Hikmet ona tek kaşını kaldırdı "o kadar kolay değil. Hem karşılığı ne olacak bu iyiliğin?" Andaç ellerini sıktı "Üç milyon, yeter mi?" Hikmet ona kös kös güldü. "Bırak evladım ya, üç milyona değil adam kaçırmak tavuk çıkaramazsın buradan. Git işine." Andaç derin bir nefes aldı. "Ne kadara oluyor nasıl oluyor peki?" Hikmet onun omuzuna elini koydu hafifçe sıktı. "Evlat kaç kişiye para yedirmek lazım biliyor musun sen? On milyon gerekir bu iş için en az." Andaç omuzunun acısına yüzünü buruşturdu. "On milyonum yok benim. Sen bir yolunu bulursun yap bir babalık be Hikmet baba." Hikmet derince bir iç çekti. "Ne kadar var peki?" Andaç gözlerini ellerine dikti. "Dört milyon." Hikmet ona kaşlarını çattı. "Zor çok zor ama bakarız bir çaresine sıkma hadi canını."

Hazan binanın dış kapısından çıkar çıkmaz telefonunu eline aldı. Hızla ekranı açıp numarayı tuşladı. "Çıktım şimdi yanından." Orkun derin bir nefes aldı. "Yüzüğünü gördü mü?" Hazan içini çekti. "Evet gördü Orkun beni yüzüğümü görsün diye mi gönderdin buraya anlamıyorum ki. Kafamı yedin günlerdir git git git diye. Parayı bahane ettim geldim. Şimdi anlatacak mısın ne geçiyor aklından?" Orkun derin bir iç çekti. "Hiçbir şey ne geçecek. Kaybettiği güzelliği görsün de sinir olsun kudursun istedim." Hazan kaşlarını çattı. "Ciddi değilsin di mi? Bunun için göndermedin beni bu geri zekalının yanına." Orkun'un dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. Neyse ki Hazan bunu görmüyordu. "Fena mı oldu. Ona en büyük ceza senin gül suretini görmektir zaten." Hazan derin bir iç çekti "Orkun daha önce cins olduğunu söylemiş miydim sana?" Orkun genişçe sırıttı "Evet nadir bulunan bir cins olduğum söylenir genelde. Sende bir milyon bilmem kaç kere söylemiştin sanırım." Hazan hafifçe gülümsedi "Cins herif! Artı bir daha ekle. Neyse okula gidiyorum ben." Telefonu kapattıktan sonra düşünceler içinde yürümeye devam etti.

Asya arabanın arkasındaki çiçek buketini dikkatlice eline aldı. Hasan onu gecekondudan bozma evlerinin bahçesine soktuğunda heyecandan bacakları titriyordu. Gülsüm hanım oğlunun kolundaki kızı bahçedeki masanın arkasından dikkatle süzdü. Asya kadına elindeki çiçekleri uzattı önce, sonra Gülsüm hanımın öpmesi için uzattığı elini zarifçe sıktı. Kadın çiçekler için teşekkür edip onlarla birlikte evin kapısında kaybolurken, Asya, Selim bey ile tokalaştı. Hasan Asya'nın yanındaki yerini alırken Selim bey oğlunun yanında bir süs bebeği gibi duran Asya'ya "hoş geldin kızım" diye mırıldandı. Gülsüm hanım içeriden bir çay tepsisi ile çıkıp, tabaklardaki bisküvilerle yeniden masadaki yerini aldı. Gülsüm hanım Asya'yı memnuniyetsiz bakışlarla süzüyordu. "Ee hoş geldin" dedi bakışlarına tezat sıcak tutmaya çalıştığı ses tonuyla. Asya çayından bir yudum aldı. "Hoş buldum. Nasılsınız?" Selim Bey de Gülsüm Hanım da aynı şeye dikkat kesilmişlerdi. Soruyu Gülsüm Hanım sordu. "Çok şükür iyiyiz. Senin dudakların protez mi?" Asya soru karşısında önce kaşlarını çattı sonra kıkırdamaya başladı "He protez. Doğuştan yokmuş dudağım sonradan yaptılar." Hasan hafifçe öksürürken Selim Bey şaşkın şaşkın kıza bakıyordu. "Yok Gülsüm Hanım, dolgu var dudaklarımda." Kadın Asya'nın uzun tırnakları açık bacaklarında bir kere daha gezdirdi gözlerini. "Niye ki küçücük yüzün var hiç yakışmamış." Asya kaşlarını hafifçe yukarıya ittirdi. "Ben böyle beğeniyorum ama sormadan düşüncenizi söylemeniz de çok hoş." Gülsüm hanımın yüzü hafifçe düştü. "Doğal güzelliğinizi mahvediyorsunuz. Şimdiki gençlerin yüzünde bir ton boya var zaten. Bizim yaşımıza geldiğinizde mahvolacak o cildiniz neneme benzeyeceksiniz." Asya yüzündeki gülümsemeyi hiç bozmadı. "Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur demişler. Neneniz de çok bakımdan köseleye döndü galiba?" Hasan istemsiz sırıtınca Gülsüm Hanım kaşlarını çattı. "Onların zamanında böyle şeyler yoktu..." Asya yine sözünü kesti "keşke olsaydı işte. Gerçi Ajda Pekkan gibi bir örnek var gözümüzün önünde..." Selim Bey hafifçe öksürdü "neyse kızım ne iş yapıyorsun? Okuyor musun çalışıyor musun?" Asya rahatça arkasına yaslandı. "Hukuk fakültesini bitireceğim bu sene." Selim bey ona gülümsedi "iyi iyi maşallah. Bitir de Allah nasip ederse bizim bir arsa işi vardı babadan kalma kardeşlerle biraz sorun yaşıyoruz..." Hasan araya girdi "Baba onu sonra konuşsak..." Gülsüm Hanım biten bardaklara göz ucuyla baktı. Kızın hiç oralı olmadığını görünce istifini bozmadı. "Ee Asya annen baban ne iş yapıyor? Nerede tanıştınız?" Asya Gülsüm hanıma gülümsedi. "Emekliler. Hazan'la tanışıyordum ben. Öyle tanıştık. Bir çay daha alabilir miyim?" Gülsüm hanım ona sinsi bir şekilde gülümsedi. "Tabii, mutfak girişte sağda. Diğer bardaklar da bitmiş onları da bir dolduruver sana zahmet." Asya topuklu ayakkabılarına göz ucuyla baktı. "Canım ben hiç çıkarmayayım bunları sen doldurur musun?" Hasan bardakları tepsinin içine koyarken Gülsüm Hanım memnuniyetsiz bir şekilde doğruldu yerinden "Bırak oğlum ben koyarım." Daha çay getirmekten aciz bir de gelin olacak diye söylene söylene tuttu mutfağın yolunu.

Hazan bir sonraki dersine kadar olan bir saatlik zamanı kantinde geçirmeye karar vermişti. Defne de okulda yoktu o yüzden sosyal medyada takılıyor ve yan masasındaki kızların konuşmalarına kulak kabartıyordu. "Sistam yine AFK bu çocuk ya" dedi kızlardan birisi diğerine. Kız, arkadaşının telefonunun ekranına baktı bir süre. "Aman be, tam bir yıkık zaten sista o. Hem seni Berke ile shipliyorum ben. Bırak şunu ya." Hazan gözlerini önündeki kitaptan kaçamak bir şekilde kaldırıp kızın suratına baktı. Kız kaşlarını çatmıştı. "Ya Mina ben bu çocuğa düştüm biliyorsun. Olsun diye her gün manifestledim. E tam karşılık verdi, bir love boomerladı beni her şey çok güzel giderken olay birden gaslightinge döndü yani. Ne yapacağımı şaşırdım. Arayı düzelttik yeni toparladık diyordum. İlk defa yüz yüze görüşecektik çocuk AFK. Ghostladı galiba canım çok sıkkın ya." Kız arkadaşının elinden telefonu alıp bir süre kurcaladı. "Ya kızım, red flag diyorum. A-a! sista be, sana kötü bir haberim var bu çocuk catfishing bence." Kız hışımla arkadaşının elindeki telefonunu çekti ve dikkatle ekrana bakmaya başladı. "Fake mi diyorsun? Birden ghostladı haklı olabilirsin bende burada salak salak fomo oluyorum." Hazan'ın kaşları hafifçe çatılmıştı. Duyduğu kelimeleri anlayamamak canını sıkıyor onu biraz korkutuyordu. "Bak sis, bir story at bunu da bir mentionla bence. Bana fake geliyor stalklayıp durma sürekli mentionla cevap verecek mi bakalım." Kız yüzünü buruşturdu "ya öyle de çok cringe olacağım, yapışmış gibi bir de ya. Neyse ben buna Dm'den bir atarlanayım o arada benchingime bir yeşil ışık yakarım. Yolo diyorum..." Hazan masanın üzerine yaydığı malzemelerini toplarken konuşan kızlara kulak kabartmaya devam etti. "Aman sis ya, salla şimdi. Giderini sonra yaparsın bak ne diyeceğim çıkışa BFF'm gelecek gidelim bir nail arta havamız değişsin...
Hazan eşyalarını toparladı ve derse gitmek için kantinden çıktı. Bazen kendini başka bir çağa ışınlanmış gibi hissediyordu. Özellikle ortaya çıkan bu yeni dil ona çok yabancı geliyor anlamakta zorlanıyor kendini ya aptal ya da yaşlı gibi hissediyordu. Böyle durumlarda aklına, Peyami Safa'nın bir milleti yok etmek istiyorsanız, askeri istilaya gerek yoktur. Ona tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısı ile manevi değerlerini, ahlakını yozlaştırmak kafidir demesi geliyordu. Bu dejenerasyon canını sıkıyor gelecek jenerasyonlar konusunda kaygılanmasına sebep oluyordu. Anlamlandıramadığı bu kelimeleri not olarak yazmıştı hepsinin anlamına bakacak öğrenecekti. Uyum sağlamak ya da onlar gibi konuşmak için değil. Kendi ülkesinde kendi milletinin konuştuğu dili anlayabilmek için yapması gerekiyordu bunu. Son dersine bu düşünceler içinde girdi.

Asya eve dönerken, Hasan ona genişçe gülümsedi. "Bayıldılar bana di mi? Ondan bu yüzünün hali." Hasan hiç modunu bozmadı. "Ya evet, hele geri kafalılık ve at gözlükleri hakkında attığın tiradı ayakta alkışlayacaklar sandım ama annem o kadar beğendi ki gerçekten bayılıyordu. Hele babamın kalbinin sıkışması..." Asya Hasan'a gülümsedi. "Evet evet fark ettim. Kucak dolusu hayranlık sevgilerden demetler. Asya bugün de formunda ve süperdi gerçekten. Bu arada çok enteresandır ailenizden familyamıza ait bir Hazan'ın çıkmış olması da nasıl bir ironidir..." O arada arabasının kapısını açtı "Sen zahmet etme ben tek dönerim canım. He bu arada Gülsüm Hanıma söyle bir ara eteğim hakkında memnuniyetsiz bir yorum yapmıştı araya kaynadı bak o. Boyunu beğenmemişti bir dahaki sefere daha kısasını giyeceğimi söylersin. Onu çok sevecektir." Hasan derince çekti içini. "Sen onları boş ver ben seni her halinle seviyorum." Asya emniyet kemerini takıp camı indirdi "aa iyi ki söyledin bunu bak. Ben içeride dilini yuttuğunu ya da hafızanı kaybedip konuşmayı unuttuğunu düşünmeye başlamıştım. Bunu çok kıymetli ailene de söylersen iyi olur. He bu arada ya medeniyet falan çok güzel bir ara bir uğrasanız diyorum. Hayvanlara da saygımız var hem!" Asya uzanıp arabanın kapısını sert bir şekilde çekti. "He annene söyle de çiçekleri yemesin he. İnsanlar suya falan koyuyor onları..." Hasan bir kere daha sert bir şekilde nefes aldı "Abart Asya abart!" Asya kontağı çalıştırdı. "Yok canım benim abartamayacağım kadar absürtsünüz siz. Hadi bakalım koklaşa koklaşa anlaşın görüşürüz!" Hasan hızla yol alan Asya'nın arkasından bir süre bakakaldı. Sonrasında içeride kopacak olan kızılca kıyamete doğru adımlarını atmaya zorladı kendisini. O daha kapıdan girerken Gülsüm Hanım eli belinde bekliyordu onu. Hasan kendini bir savaşa hazırlarcasına dikleştirdi omuzlarını. "Oğlum geç otur bakayım şöyle..." Hasan ayakta durmaya devam etti. "Anne senin söyleyeceğin şeyleri ben kırk kişiden duydum. O yüzden konuşacak bir şey yok aslında. Ben bu kızı siz kabul etmezseniz de..." Gülsüm Hanım kaşlarını çattı. "Kırk kişiden duymuş uslanmamış şimdi sözümü de gerine atacaksın öyle mi? Bu kız bize uygun mu oğlum. Kırk kişi yanlış sen mi doğrusun? Bak Nazire'nin çok tatlı bir yeğeni var. Seni de görmüş beğenmiş..." Hasan kaşlarını çattı "Anne ben size uygununu değil kendime uygununu arıyorum. Nazire'nin yeğenini de çok beğendiysen kendine al. Ben bu kızı seviyorum!" Gülsüm H

anım sandalyeye çöktü. "Bir kız için anneni yok sayıyorsun. Benim hakkım değil mi gönlümce bir gelinim olsun istemek..." Hasan annesinin hemen dökülen gözyaşlarına yüzünü buruşturdu. "Anne sen değil ben geçireceğim ömrümü o yüzden Asya'ya alışsan iyi edersin. Ben gidiyorum otopark boş kaldı. Hadi eyvallah."

Hazan durakta otobüsün gelmesini bekliyordu. O gelene kadar Umut'la konuşmak için aramıştı ama Umut açmamıştı. Belki kafe yoğundu. Ev ve araba satıldıktan sonra hala uygun bir ev bulamamıştı. Bu yüzden geçici bir süre Umut ve Asya'nın yanına geri dönmek zorunda kalmıştı. Bir yandan Serap'la birlikte ev bakmaya devam ediyorlardı. Hazan kulaklığını kulağına takıp sevdiği müzikler arasından birisini seçti. Akşamları artık hava daha serin oluyordu. Soğuğu kesmek için ellerini koynunda bağladı ve beklemeye devam etti. Bir süre sonra kollarını bağlamak yetersiz gelmiş ovalamaya başlamıştı. Birden omuzlarına bırakılan ağırlıkla kafasını ekrandan kaldırıp kulaklığının tekini kulağından çıkardı. Yanında duran çocuk üstündeki deri ceketini çıkarıp ona vermişti. Hazan çocuğun kıvırdığı gömlek kollarını açmaya başladığını görünce ceketi omuzundan alıp geri uzattı. "Teşekkür ederim birazdan otobüsüm gelir gerek yok." Çocuk ona berrak kahve gözleriyle gülümsedi. "Otobüsünüz gelene kadar kalsın giderken alırım. Çok üşüyordunuz dayanamadım yanlış anlamayın lütfen." Hazan mahcup bir şekilde yeniden teşekkür ettikten sonra ceketi omuzlarının üzerine çekti. Kulaklığın tekini takmamıştı çocukta onunla başka bir iletişimde bulunmamıştı. Otobüs geldiğinde Hazan ayaklanıp ceketi çocuğa uzattı. Tekrar teşekkür etti. Çocukta onunla aynı otobüse doğru yürüdü. "Ben de bunu bekliyordum, rica ederim." Hazan boş koltuklardan birisine oturdu kulaklığı yeniden kulağına geçirip gözlerini kapattı. Bir ara çocuğun oturduğu koltuğa baktığında onunda bir kitap okumakta olduğunu gördü. Biraz sonra Umut onu arayınca aramasını yanıtladı kısaca konuştuktan sonra evde görüşmek üzere kapattılar telefonları. Hazan hayatının gittiği yönü düşünüyordu bir müzik eşliğinde. Geriye doğru baktığında geçtiği yolun dikenlerini hala hissediyordu ayaklarında. Artık o eski Hazan değildi. Belki edindiği en büyük tecrübe bu hayatta biraz bencil olmak gerektiğiydi. Kendisini mutlu edemeyen bir insan kimseyi mutlu edemezdi. Kendisini sevmeyen bir insan kimseyi sevemezdi. Bazı insanlar sırf sevilmek için seviyordu işte. Bazı insanlar çok değersiz hissettiği için seni çok değerli hissettirmeye çalışırdı. Sırf sende ona aynı şekilde değer ver ona karşılık ver diye yaparlardı bunu. Kendilerine vermedikleri değeri başkalarına vererek kendilerindeki bir açığı kapatır gibi yaşarlardı hayatı. İnsan kendisi ile zaman geçirmekten sıkılıyorsa karşısındaki insanı nasıl eğlendirebilirdi. Kim kendisinde olmayan bir şeyi başkasına sunabilirdi ki? Mutlu olmayan birisi karşısındaki insana mutluluk vaat edebilir miydi yoksa sadece onun mutluluğundan kendine pay edinmek mi isterdi? Işığı olmayan insanlar ışığı olanların etrafında toplanırdı hep. Işığı güçsüz olanlarsa onların karanlıklarında bir süre sonra kendileri de sönerdi. Bazen insanın sırf kendisini korumak adına bencil olması gerekiyordu. Hazan hep fedakardı hep kendinden fazlasını vermişti. Zaman içinde bu verme onun yok oluşuna doğru gitmişti. Şimdi yeniden varlığını bulmaya çalışırken ışığını eskisinden daha güçlü yakmaya çalışırken önce kendim diye söz verdi kendisine. O olmazsa çevresindeki hiçbir şeyin önemi kalmıyordu nasılsa. Hazan bu yeniden var oluşuna gebe günlerin sancısını çekiyordu şimdi bu otobüs koltuğunda. Her şeye en başından ve hayatına yeniden başlar gibi hissediyordu. Söz verdi kendisine önce sen Hazan dedi bundan sonra önce sen. Sen saçını süpürge etmiş diken diken bir anne olmak yerine kızına güçlü olmanın dimdik durmanın kendini sevmenin önemini gösteren ilham veren bir kadın olmalısın. Bütün sıfatlarının öncesinde insan olduğunu bundan sonra unutma Hazan. Bu sözü her şeyden önce kendisi için tutacağını biliyordu onun için şimdi ikinci bir bahar başlıyordu.

 

Bölüm : 15.12.2024 16:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...