
Umut Orkun'un sırıtan yüzünü karşısında görünce "Hay s..." diye söylenip kapıyı yüzüne çarptı. Orkun bir an şaşkınlıkla olduğu yerde kaldı. "Beni mi? Ne zaman? Sen tek hakkımdan gelemezsin benim kahveden adam çağırayım mı?" Umut öfkeli bir nefes verdi "Orkun defolup gider misin?" Orkun kapının arkasından bir kahkaha attı. "Demin başka bir şey vaat ediyordun. Olmaz bende seni çok özledim aç hadi kapıyı nazlanma!" Umut sinirle kapıyı yeniden açtı. Hazan'a giyinmesi için zaman kazandırmak istiyordu. "Ne var yine niye geldin sen?" Orkun ona gevrek gevrek sırıttı. "Geçiyordum bir kahve içeyim dedim." Umut'un dudakları alaycı bir şekilde kıvrıldı. "Yanlış gelmişsin birader. Kafe buradan çıkıyorsun sokağın sonundan sağa dönüyo..." Orkun kapıyı geriye doğru ittirdi. "Amma uzattın be bro!" dedi içeriye girerken. Umut derin bir nefes verdi. "Geç bari." Orkun hole doğru yürürken ona bir bakış attı. "Geçtim geçtim. Hayırdır lan kan ter içinde kalmış gibisin üstündeki hırkayı çıkar bari." Umut onu arkasından merdivenlere doğru takip etti. "Gecenin köründe, kahve içmeye gelmedin di mi sadece?" Orkun gülümsedi "yoo bir de tavla atarız diyorum müsaitseniz." Umut ısıtıcıya suyu koyarken Orkun koltuğa yerleşmişti bile. "Gelmeden arasaydın ya müsait miyiz diye?" Orkun arkasına rahatça yaslandı. "Sürpriz yapayım dedim." Biraz sonra Orkun'un sesini duyan Hazan'da yatak odasından çıkmıştı. Yüzü hala yanıyordu. Umut'un yeni çıkmış kirli sakalları da biraz tahriş etmişti tenini. Orkun'a kaçamak bir bakış attı. "Hoş geldin Ork." Orkun onu yukarıdan aşağı bir süzdü sonra yaramaz bakışları Umut'la onun arasında gidip geldi. "Hoş buldum kızıl elma hoş buldum. Asya yok mu?" Hazan bakışlarını mahcup bir şekilde kaçırdı. "Duşta." Orkun ona genişçe sırıttı "o kadar diyorsunuz." Umut yüzünü buruşturdu "ne söylemeye çalışıyorsun?" Orkun bu ikisini köşeye sıkıştırmış olmanın verdiği zevkle omuzlarını silkti. "Hiiiç. Bro fazla sıcak değil mi burası çıkarsana hırkanı." Umut yüzündeki terlerle ona bir göz attı. "Yok ben üşüyorum." Orkun genişçe gülümsedi "hıı ateş başıma vurdu diyorsun." Hazan ona gözlerini kırpıştırdığında Orkun onun kızarmış yanakları ve çenesinde gezdirdi gözlerini. "Güzelim ters giymişsin bluzunu. Bastım di mi sizi doğru söyleyin!" dedi coşkun bir neşe ile. Hazan ve Umut aynı anda kıpkırmızı olurken başına sardığı havlu ile Asya geldi yanlarına. "Kim kimi bastı ne oluyor?" Orkun'un dudakları yeniden kıvrıldı "oo sadrazamım hoş geldin. Sen sarığını sararken bu ikisi..." Umut ona koltuktan aldığı bir minderi fırlattı "Sus be! Arsızlıkta dünya markasısın he!" Orkun minderi havada yakaladı. "Aa, üstüme iyilik sağlık. Kardeşin evdeyken sevişen sizsiniz arsız olan benim." Asya kocaman olmuş gözlerini abisi ve Hazan arasında birkaç kere dolaştırdı. "Aay! Ayy, valla yapmışlar suratına bak nasıl kızarmış. Bana söyleseydiniz çıkardım ben ya. Ay o kadar bekleyemediniz mi. İşçi arı bir üst mutfağa gel bakayım bir şey soracağım ..." Hazan Orkun'a gözlerini devirirken Orkun dayanamayıp kahkaha atmaya başladı. "Doğal şeyler bunlar bro. Hepimiz sevişiyoruz bu kadar kızarmana bozarmana gerek yok ya. Aaağ! Dur dur. Yoksa sen bakir misin bu ilk miydi üstüne ben mi geldim!" Umut kulaklarına kadar kızarıp ikinci minderi de Orkun'a fırlatınca Orkun kahkahayı bastı. "İnanmıyorum. Alın bunu manastıra kapatın rahibe terasa, dur rahibe olmaz rahip teres olsun..." Umut dalga geçilmenin verdiği öfke ile çattı kaşlarını. "Sensin be teres. Ayrıca cinsel hayatımın detaylarını seninle paylaşacak değilim!" Asya Hazan'ı kolundan mutfağa doğru çekiştirirken Orkun bir kahkaha daha attı. "Bro senin bir cinsel hayatın yokmuş ki ama. Bak içinden çıkamadığın (ima ile söylemişti) bir şey olursa ben buradayım çekinme he..." Umut yerinden ayaklanınca Orkun'da birden yerinden ayaklandı. "Ulan seni öldürmek bana farz oldu he. Pis herif!" Orkun hızla ortadaki masaya doğru koşturdu. "Gelme be üstüme. İndi mi bari onu söyle..." Umut üstünden hırkasını çıkardı. Yarım kalmış ereksiyonu ile Orkun'un üstüne doğru atıldı Orkun hızla masanın diğer tarafına kaçtı. "Gel, gel ben indireceğim şimdi üstünde!" Orkun diğer tarafa tekrar kaçarken bir kahkaha attı. "Hazan! Hazaaaan milli yapayım mı kız bunu." Umut ona sinirle bir daha hamle yaparken tekrar masanın diğer tarafına dolaştı. "Ulan seni var ya şimdi!" Orkun bir kahkaha daha attı "Niyeti bana bozdu he bu. Ay sikecek bu beni bir şey yapın hanımlar ya!" Asya ve Hazan kollarını göğüslerinde bağlamış aynı anda kafalarını sağa sola sallayıp cık cıklıyorlardı. "Çocuk gibiler gerçekten" diye mızırdandı Hazan. Asya'nın dudakları yavaşça kıvrıldı yukarıya "demek sen benim abimi yatağa attın he. Hem de banyoya girmemi fırsat bilerek. Seni dişi Nuri Alço seni..." Hazan ona tek kaşını kaldırdı. "Ben ne atacağım be abin attı beni yatağa!" Asya kıkırdadı "Orkun buradan itiraf geldi evet sevişmiş bunlaaaarrr!" Orkun hala peşinde Umut masanın etrafında dönüyordu "Lan onu anladık da hızını alamamış bu, beni de şey edecek şimdi kurtarsana beni kızım..." Hazan sinirle merdivenlere yöneldi "Ben üstümü değiştirip geliyorum. Sen de durdur şunları."
* * *
Ayça hapishane telefonunun başında Ayşe ile bekliyordu. Kızın abisi ile bu boncuk işini bir kere daha konuşmak istemişti. Ayşe abisine kısaca açıklama yaptıktan sonra telefonu Ayça'ya uzattı. Ayça adamla sayılı dakikaların el verdiğince konuşup onu ikna etmeye çalıştı ama adamın aklına bir türlü yatmamıştı bu mevzu. Sonrasında ise telefonda konuşamadıklarını mektuplara yazmaya karar verdiler. Ayşe abisine gönderdiği mektupta bir önceki yaptığı takıları Ayça'nın arkadaşının satın aldığını onun parası ile yeniden boncuk alındığını ama ellerindeki boncuklardan daha fazlasına ihtiyaçları olduğunu anlattı. Buna ek olarak Ayça da, isminin Ömer olduğunu öğrendiği adama, kendi adına bir mektup yazıp Ayşe'nin mektubunun yanına iliştirmişti. İlk mektubun cevabı adamın oldukça şüpheci yaklaşımından dolayı pek iç açıcı değildi. Ayşe abisini Serap'la görüşüp işi takip etmeye zorluyordu çünkü Serap kızın tarafından birisinin en azından kurduğu satış tezgahında durmasını hesabı tutmasını istiyordu. Ömer ise bu duruma bir türlü sıcak bakmıyor işim gücüm var uğraşamam deyip duruyordu. Zaman içinde Ayça ile mektupları daha farklı bir hal almaya başlamıştı. Ayça ondan gelecek mektupları heyecanla beklerken Ömer de Ayşe'nin yazdığı mektuplarda önce Ayça'nın mektubunu okur olmuştu. Sonraları ise birbirleri ile özel mektuplaşmaya başladılar. Ayça bu adama açık görüşlerde uzaktan bakıyor Serap'a durumu belli etmiyordu. Mektubun yarattığı büyüden miydi yoksa farklı bir çekim mi kimseye anlatmadığı bu cezaevi hikayesini büyük bir açık yüreklilikle anlatmıştı bu adama. Aslında karşısında onu yargılayacak kardeşine ondan uzak durmasını söyleyecek bir adam bekliyordu ama öyle olmamıştı. Ömer şaşırtıcı bir şekilde onu yargılamamış Serap gibi hatanın insanlar için olduğunu söylemişti. “Toylukta herkes hata yapar, zaten bizi büyüten tecrübelerimizdir geçip giden seneler değil. Hiç hata yapmayan bir insan hiç yaşamamış demektir” demişti. İşte bu sözler Ayça'nın kalbinin ona açılmasına daha da açılmasına sebep oldu. Serap ve Hazan'a bile anlatmadığı çocukluğunun en kötü anılarını bile bu adama anlatırken buldu kendisini. Anlaşıldığını biliyordu bunu hissediyordu. Birisi tarafından anlaşılmak ruhuna iyi geliyor onu değiştirip güzelleştiriyordu. Ömer de ona kendi yaralarını anlatıyordu. Ölmüş anne babasını. Amcasının yanında besleme gibi geçen çocukluklarını. Hayata atılması ve kardeşiyle yaşadığı zorlukları. Kardeşinin, çalıştığı konfeksiyondan çıkarken bir kadına saldıran adamı, kadını kurtarmak için yaralaması ile yolu düşmüştü buraya. Çok değildi cezası bir buçuk seneydi. Yatmazdı belki bile ama kadın da kocasını savunmuş o da şikayetçi olmuştu ondan. Ayça gelmeden iki ay önce girmişti buraya, çok sıkıldığı içinde boncuk işleri ile oyalanmak istemişti. Ömer ve Ayça birbirlerini tanıdıkça farkında olmadan sevmeye de başlamışlardı. Ayça en son yazdığı mektupta yine Serap'la görüşmesini istemişti. Ömer erkek berberiydi, küçük bir dükkanı vardı dükkanı bırakıp o işin peşinde koşamayacağını söylemişti yine. Lakin Ayça'yı da kırmaya gönlü razı gelmiyordu artık. O yüzden çıraklarından birisini Serap'a göndereceğini söyledi. Ayça mektubu alınca sevinçten yerinde duramaz olmuştu. Serap tezgahın başında dururken aynı zamanda organizasyonla ilgilenemiyordu hem de hak geçmesin diye Ayşe'nin tarafından birisinin yanında olmasını istemişti. Dürüstlüğünden şüphe edilsin istemiyordu. Ayça ve Ayşe o gece neredeyse sabaha yakın saate kadar Serap'ın istediği işi yetiştirmeye çalıştılar. Şimdilik sattıklarının parası ile yeni boncuklar alıyorlardı. Henüz doğru düzgün bir şey kazanmaya başlamamışlardı. Serap onlara konsepte göre boncuklar getiriyordu onlarda bunları ellerinin emekleri gözlerinin nurları ile işleyip birer sanat eserine dönüştürüyorlardı. Ayça bu işten öğrendikçe zevk aldığını fark etti. Ayşe ona teli eğip bükmeyi boncuklardan şekiller yapmayı desenler oluşturmayı öğretiyordu. Yetenekli bir kızdı iyi bir öğretmendi ve Ayça hiç bilmediği bir yeteneğini keşfediyordu.
Andaç Hikmet'in ona doğru geldiğini görünce ayaklanmaya yeltendi ama Hikmet onu kaşlarını yukarıya doğru iterek durdurdu. Ranzasının üstüne oturup elindeki hapları uzattı ona. Tok sesini olabildiğince kısık tutmaya çalışarak konuştu. "Bu hapları akşam yemeğinden sonra al. Sana bir tür kriz geçirtecek bunlar sara krizi gibi. Gece seni hastaneye kaldıracaklar o sırada benim adamlar ambulanstan kaçıracak seni güvenli bir yere götürecekler. Parayı onlara verirsin." Andaç hapları avucunda sıkı sıkı tuttu. Sonunda kurtuluyordu bu lanet yerden. "Baba eyvallah, peki kimlik falan hallettiniz mi?" Hikmet ona ağır ağır kafasını salladı "Hallettik parayı verince sana kısa süreli kullanman için bir araç verecekler, içinde cep telefonu ve yeni kimliğin olacak. Aracı bırakacağın yeri biliyorsun. Bizim çocuklar oradan alacak." Andaç'ın gülümsemesi genişledi. Kızını alıp çekip gidecekti. Önce Yunanistan'a oradan da Almanya'ya kaçacaktı. Almanya da bir halası vardı. Oraya varınca geri kalanı halledecekti. "Eyvallah baba, bu iyiliği asla unutmayacağım" dedi. Paranın dört milyonunu bunlara kalan bir milyonu da yeni hayatını kurmak için harcayacaktı. İyi ki paranın hepsini söylemedim diye düşündü Hikmet'e sarılırken. Akşam yemeğine kadar planını tekrar tekrar gözden geçirip yerinde duramadı Andaç. Bu gece buradan çıkacak olmasına hala inanamıyordu. Aylar süren kabus sonunda bitmişti. Yemekten hemen sonra kendisine verilen hapları içti. Önce şüphe ile bakmıştı bu haplara ama bu durumun en kötüsü ölüm olurdu, zaten burada kalmaktansa ölmeyi tercih ederdi o. O yüzden büyük bir bardak suyla hapları yuttu. Yatma zamanı ışıklar kapandığında vücudunda önce bir ateş basması hissetti. Sonra başına giren ağrı ile kaslarının kasıldığını fark etti. Ranzasından doğruldu metal kapıya doğru yürüdü "Gardiyan aç kapıyı açın iyi hissetmiyorum başım..." daha cümlesini tamamlayamadan bacaklarının onu taşımadığını fark etti. Ortalık karışmış Hikmet'in sesi duyulmaya başlamıştı. "Açın birşey oluyor adama. Evlat..." Kapılar açıldı Andaç önce revire sonra söylenildiği gibi ambulans çağırılarak hastaneye doğru yola çıktı. Onun peşinden Hikmet tuvalete gitti. Sakladığı telefonu çıkardı ve numarayı tuşladı. Karşıdan gelen sesi duyunca doğrudan konuştu. "İş tamam Orkun Bey." Orkun derin bir nefes aldı. "Eyvallah Hikmet abi. Gerisi bende yarın ailene teslim ederim anlaştığımız parayı." Orkun telefonu kapattı. Arkasına yaslandı. "Didar'ın iyice büyümüş karnına koydu elini. Tam sazan mevsimi seni balık yemeye mi götürsem? Oğlumuza da iyi gelir hem." Didar onun göğsünden kaldırdı kafasını. "Iyy, sazandan başka balık mı bulamadın." Orkun ona genişçe gülümsedi. "Levrekte olur bebeğim. Hadi hazırlan da seni biraz gezmeye çıkarayım."
Andaç ambulansın önü kesildiğinde, sarsıntı ile kendisine geldi. Yanındaki memurlar önceden ayarlanmıştı zaten. Andaç'ın kelepçelerini çözüp onu maskeli silahlı adamlara teslim ettiler. Adamlardan birisi o araçtan iner inmez ensesine sert bir şekilde vurdu elindeki silahın ucuyla. Andaç'ın gözleri karardı ve birden kendisini yerde buldu. İki adam onu tuttuğu gibi biraz ileride duran araçlarına taşıdılar. Birisi hızla ellerini ayaklarını bağladı diğeri ise kafasına bir kavuk geçirip boynuna kadar çekti. Sonra Orkun'un söylediği yere doğru yola çıktılar. Andaç gözlerini açtığında kendisini izbe bir yerde buldu. Camlarda bile gazete kağıtlarının üzerine tahtalar çakılmıştı. Boyası çıkmış mavi kapıya doğru yürüdü kolunu indirdi. Boyaları kabarmış dökülen duvarlara şaşkınlıkla baktı. "Kimse yok mu?" diye seslendi. O gördüğü camsız demir kapının kilitli olduğunu görünce yumruklamaya başladı. Biraz sonra kar maskeli bir adam kapıyı açtı. Andaç hışımla adamın üstüne yürüdü "neresi burası neredeyim?" Adam onu geriye doğru ittirdi. "İçeriye girin bir süre burada saklanacaksınız ortalık durulana kadar." Andaç arkasındaki harabeye kaşlarını çattı "daha iyi bir yer yok muydu ya?" Adamın sırıttığı maskeden belli olmasa da sesinden belli oluyordu. "Biz aslında Çırağan Sarayını ayarlamak istedik ama çok dikkat çeker diye buraya getirdik sizi. Mutfakta domates peynir ekmek bir şeyler var onla doyur karnını birkaç gün burada kalacaksın." Cebinden tuşlu bir telefon çıkarıp Andaç'a uzattı. "Para için kimi arayacaksanız arayın." Andaç ona dalga geçer gibi sırıttı. "Para için birisini aramama gerek yok. Bana aracı verdiğinizde bende sizi paraya götürürüm." Adam onu onayladı. "Öyle olsun" dedi kapıyı yeniden çekip kilitlerken. Andaç boyası dökülmüş duvarlar arasından mutfak denmeye bin şahit gerekecek bir yere girdi. Kirden rengi belli olmayan ocağı ateşlemeye çalıştı. Yandığını görünce üstündeki kirli çaydanlığı kireçli musluğun altında yıkayıp su koydu ocağa. Şişmiş kabarmış mutfak dolaplarını karıştırdı. Tahmin ettiği gibi çay kahve vardı. Diğer gözlerdeki kenarları kırık çatlak renkleri sararmış tabakları bardakları çıkardı. Tezgahın fayans kaplı yüzeyini suyla yıkadı önce renginin mavi olduğunu böylece anladı. Çayı demleyip mütevazi kahvaltısını hazırlamaya başladı. Çekmecelerde bıçak yoktu. Kapıdaki adama seslendi. "Bıçak yok burada!" Adam kapıyı açmadan cevap verdi "Ay çok özür dileriz paşa hazretleri onu unutmuşuz elinize alıp ısırarak yiyin." Andaç kaşlarını çattı "kaç gün kalacağım burada?" Adam yine kapının dışından cevap verdi "Belli değil ortalık durulana kadar." Andaç sıkıntı ile kir toz içindeki etrafa baktı söylene söylene mutfağa döndü. Bir bacağı topal masada etti kahvaltısını. Tüplü televizyonun çalışmasına şaşırmıştı. Yüzü kirden görünmeyen çekyata oturup haberleri açtı.
Andaç'ın cezaevinden kaçması Hazan'ı panikletmişti. Evlerinin önünde duran polis arabası ise canını sıkıyordu. Nazlı okula gidip gelirken, okulun etrafında polisler ve mutlaka yanında onlardan birisi ile gidiyordu. Kızın dersi bitene kadar kapıda nöbet tutuyorlardı. Orkun onlara okul için rapor alıp kısa bir süre dağ evine yerleştirmeyi teklif etmişti ama Hazan bu işe sıcak bakmamıştı. Tam sınav zamanıydı. Orkun Andaç'ın kaçmasındaki kendi payını henüz kimseye anlatmamıştı. Hazan'ın ayak diremesi planlarını bozan bir durum olmuştu. Geçen iki haftanın ardından ortalık biraz sakinleşince artık kendi aralarında Andaç'ın ülkeyi terk ettiği ve yurt dışına çıktığı konuşulur olmuştu. Hazan yine de diken üstündeydi. Orkun ortalık sakinleşince Andaç'ı kaldığı yerden çıkarttı. Yanındaki iki maskeli adama spor salonunun yerini tarif etti Andaç. Buraya yıllık üyeliği vardı ve parayı avukatına buraya koymasını söylemişti. Yanındaki adamlardan birisi ile taktığı şapka ve giydiği spor kıyafetlerle içeriye girdiler. Karşılama bankosunda duran kıza arkadaşına içeriyi göstereceğini kendisinin üye olduğunu söyledi. Kız adama kapıyı açıp onu içeriye aldığında, Andaç turnikeye kimlik numarasını girdikten sonra doğrudan soyunma odasının yolunu tuttu. Paraların koyulduğu beş yüz on üç numaralı dolabı açtı. Bir spor ve bir sırt çantası vardı içeride. Sırt çantasını omuzuna takıp spor çantayı yanındaki adama uzattı. "Araba nerede?" diye sordu. Adam onunla birlikte salondan ayrıldı. Biraz önce bindikleri arabayı Andaç'a verip kendisi arkadaşı ile birlikte peşlerinden gelen başka bir araca geçmişti. Andaç arabayı çalıştırıp doğrudan Nazlı'nın okuluna sürerken adamlardan birisi Orkun'u aradı. "Parayı aldık Orkun Bey arabayı da verdik." Orkun telefonun ucunda derin bir nefes aldı. "Biriniz polisi arasın kızının okulunun yakınlarında kaçak mahkumu gördüğünü söylesin" dedi arabasının anahtarını alıp evden çıkarken. Adam dediğini yapmıştı. Bu haber Nazlı'nın sınıftan alınıp müdürün odasına geçirilmesine sebep oldu. Okul önüne destek ekip bekleyen polisler gözlerini dört açmışlardı. Haberi alan Umut ve Hazan kızın okuluna doğru yola çıktılar. Giderlerken de Serap ve Asya'ya haber verdiler. Orkun herkesten önce okulun önüne geldiğinde Andaç'ın gelmesini bekliyordu. Hapishaneden kaçmak onun cezasını arttıracak üstelik şartlı tahliyesini de yakacaktı. Andaç okula yaklaşmadan etraftaki polisleri izledi bir süre. Hepsi çok tetikte duruyordu. Biraz sonra Hazan ve Umut'un el ele okula yürüdüğünü gördü. Öfkeyle burnundan soludu. Kızını alıp çekip gidecekti. Hazan'ın elinden kızını almak demek onu yaşarken ölüme mahkum etmek demekti bunu çok iyi biliyordu. O yüzden polislere rağmen arabadan indi. Şapkasını gözüne gelecek şekilde çekti yeni kıyafetleri bıraktığı sakalı gözüne taktığı çerçeveli gözlükle biraz şekil değiştirmişti. Okulun kapısına doğru sakin bir şekilde sıradan bir veliymiş gibi yürümeye başladı. Kapıdaki güvenlik onu durdurduğunda öğrenci velisi olduğunu öğretmen tarafından çağrıldığını söyledi. Adam onu onaylamak için telefonuna sarılırken, Hazan ve Umut, Nazlı'nın elinden tutmuş okuldan çıkıyorlardı. Orkun arabasının içinden, kapıda dikilen bir diğer adamı fark edince hızla aracından indi. Arabanın başında nöbet tutan polislere bağırmaya başladı. "Andaç burada! Andaç burada..." Umut ve Hazan karşılarındaki kilo almış sakallı adama bakarken Nazlı birden annesinin elinden çıktı ve baba diye koşturmaya başladı. Andaç onu kucağına aldı. Yanağına öpücükler kondurdu sonra belindeki silahı çıkarıp polislerin görebileceği şekilde kızının arkasına doğrulttu. "Çekilin yoksa önce kızımı sonra kendimi vururum!"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.82k Okunma |
1.95k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |