
Orkun onlara doğru koşarken Hazan, Andaç'a doğru bir adım attı. "Bırak kızımı! Bırak beni al Andaç yalvarırım." Nazlı sırtındaki silahı fark ettiğinde gözleri korku ile doldu. "Baba..." dedi hayal kırıklığı içinde. Andaç geriye çekilen polislere baktı. "Korkma kızım sadece seni alıp gideceğim tamam mı korkma" diye fısıldadı Andaç arkasından. Orkun sinirle telefonu çevirdi. "Silahı nereden buldu bu geri zekalı!" diye sordu telefonu açan adama. Ama adamın hiçbir fikri yoktu ona bıçak bile verilmemişti. Andaç o silahı spor salonun dolabına çok önce alıp koymuştu ve adam paraları kontrol ederken sakladığı yerden çıkarıp çantasının içine gizlice atmıştı. Orkun Andaç'ın arkasındaki yerini alırken polisler küçük kıza bir zarar gelmesin diye açılmak ve adamın arabasına binmesine izin vermek konusunda hem fikir olmuşlardı sonra peşine düşeceklerdi. Andaç Orkun'u gördüğünde ona sinsi bir şekilde gülümsedi. "Çekil yolumdan yoksa seni hiç düşünmeden vururum." Orkun inatla karşısına dikildi. "Çocuğu bırak korkutuyorsun. Bırak kaçmana yardım ederim." Andaç ona gözlerini kıstı "sana mı güveneceğim? Güldürme beni. Çekil, kızım ve ben gidiyoruz." Nazlı acıyan kolunu savuruyor çekiştiriyor kurtulmaya çalışıyordu. "Baba bırak beni lütfen, bırak anneme gideyim..." Andaç onu daha sıkı tuttu. "Debelenip durma kızım canını yakmak istemiyorum. Biz gidelim anneni sonra alırız yürü hadi!" Andaç küçük kızı çekiştire çekiştire arabaya bindirip, kendisi de şoför koltuğuna geçti. Arabanın camlarını ve kapılarını kilitledikten sonra hızla yola çıktı. Peşinden polisler ve diğerleri de araçlarına atlayıp onu takip etmeye diğer ekiplere haber vermeye başladılar. Orkun hemen polislerin peşinde kulağındaki kulaklıkla Umut ve Hazan'la konuşuyor, Hazan'ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Nazlı arabanın arkasında ağlayıp babasına kendisini bırakması için yalvarıp duruyordu. Andaç kızının ağlayan gözlerine Nazlı'nın daha önce hiç görmediği bir öfkeyle baktı. "Nazlı sesini kes artık. Gidiyoruz bundan sonra benimle yaşayacaksın" diye gürledi. Nazlı hıçkırıklar içinde olduğu yerde sıçradı. "İstemiyorum ben seninle yaşamak. Ben annemle yaşamak istiyorum. Umut'la yaşamak istiyorum" diye bağırdı. Andaç öfke ile çattı kaşlarını "o Umut olacak herif annen gibi seni de mi kandırdı? Babanım ben senin..." Nazlı kafasını sağa sola salladı camları yumrukladı kapıları tekmeledi. "Senin gibi baba istemiyorum ben. Sen kötüsün. Çok kötüsün! Keşke babam olmasaydın..." Andaç sinirle sıktı dişlerini "sana kim ne söylediyse ne anlattıysa yanlış anlatmış güzelim. Ben anneni de seni de çok sevdim çok seviyorum. Zaten her şeyi anneni çok sevdiğim için yaptım." Andaç polisleri atlatmak için yola dikkat kesilmişti bir yandan. Trafiksiz ara sokaklardan ters yönlerden kırmızı ışıklardan hiç düşünmeden geçiriyordu. Nazlı'nın gözyaşları boncuk boncuk dökülüyordu yanaklarından. "Sen bana silah dayadın. Sen onların anlattığından bile daha kötüsün!" Orkun aracı takip ediyor yetişmeye çalışıyordu. Bir yandan adamın Riva yoluna doğru sürdüğünü fark etmişti. Nazlı'yı mutlaka kurtarması gerekiyordu yoksa Hazan onu ömrü boyunca affetmezdi hele bu işte parmağı olduğunu öğrenince zaten affetmeyecekti. Eliyle kafasına vurdu. "Aptal kafam, aptal! Kaçırıyorsun adamı öldürtüp atsana bir köşeye herkes kurtulsun. Aptal!" Umut aracın başında hem Hazan'ı sakinleştirmeye çalışıyor hem Andaç'ı gözden kaçırmamaya çalışıyordu. Adam arabadaki küçücük kıza rağmen hızını arttırdıkça arttırıyordu. O kırmızı ışıkta bir kere daha geçerken arkasından giden polis arabaları yola fırlayan yaya yüzünden ani fren yapmış adam ezilmekten son anda kurtulsa da polisler birbirlerine çarpmıştı. Onların yanından ustaca geçen Orkun ve Umut ise onu gözden kaçırmamak için bütün dikkatlerini kullanıyorlardı. Hazan gözyaşları içinde sürekli söyleniyordu "öldürecek kızımı manyak, böyle giderse vurmasa bile öldürecek. Umut ne olur bir şey yap. Umut ben onsuz yaşayamam." Umut onun elini tutup sıktı "Korkma Kardelen, sakin olmaya çalış. Mutlaka alacağım Nazlı’mızı geri. Bana güven. Orkun da peşimizde mutlaka kurtaracağız..."
Andaç çift şeritli tek yön bir yola girdiğinde Umut yanında bitip onu arabası ile sıkıştırmaya başlamıştı. Hemen arkasında Orkun daha geride de polis sirenleri duyuluyordu. Andaç kaçmanın verdiği telaşla artık nereye gittiğini bile hesaplayamıyor yol nereye gidiyorsa o da oraya gidiyordu. Umut onu sıkıştırıp kornaya bastığında orta parmağını kaldırıp gösterdi adama. Hızı son ibredeydi. Orkun tam arkasından takip ediyordu onu. Yol daralırken Andaç hızla öne geçti. Hızını biraz kesip ani bir manevrayla yan tarafında gördüğü sapa bir toprak yola saptı. Nazlı camları yumrukluyor “kurtarın beni” diye bağırıyordu. Arabanın hızı sarsılması midesini bulandırmış ara ara öğürüyordu. Andaç dikiz aynasından bir kere daha arkayı kontrol etti peşinde araç olmadığını fark edince atlattığını düşünüp derin bir nefes aldı. Kusan kızına baktı. Hızını düşürüp arabanın camlarını açıp içeriyi havalandırdı. "Özür dilerim bebeğim korkma geçti artık. Hadi biraz camdan hava al." Nazlı kafasının geçemeyeceği aralığa yaklaştı temiz havayı içine çekti. "Baba ne olur bırak beni" diye yalvardı. Andaç öfkeyle derin bir nefes daha aldı "Uzatma artık Nazlı biz gidelim annen zaten seve seve gelecek peşimizden ağlaman bir işe yaramayacak." İçeriye dolan kusmuk kokusuna burnunu kırıştırıp camları tamamen açtı. Hızını biraz daha arttırdı arkasında hala kimse yoktu. Nazlı bir kere daha öğürürken cam kilidini kaldırdı. Sonunda başarmış kurtulmuştu. "Kızım camdan dışarıya kus işin bitince camı kapat." Nazlı aniden gelen bulantıyla safrayı camdan dışarıya çıkardı bir kere daha. Serin hava gözyaşlarının yıkadığı yüzünü üşütüyordu. Burnuna deniz kokusu geliyordu. "Denize mi geldik?" dedi birden. Andaç kusmuk kokusundan başka bir koku alamıyordu. Sonunda düz asfalt bir yola çıkmıştı. Biraz ilerlemişti ki ileride yolun kenarında duran Orkun ve Umut'un peş peşe araçlarını fark etti. "Lanet olsun!" diye söylendi hızını arttırırken. "Nazlı çek kafanı içeriye!" Nazlı ona öğürtü ile cevap vermişti. Araçlar yolu kapatmak için birden yolu çaprazlayınca Andaç hızını daha da arttırdı direksiyonu sağa sola çevirerek Nazlı'nın geriye düşmesine sebep olduktan sonra iki araca da çarparak hızla geçti aralarından. Nazlı doğrulur doğrulmaz daha Andaç camı kapatamadan soluğu camda aldı. Yan taraftaki yoldan gelen polis sirenleri ve çakarlarını fark edince Andaç gaza iyice yüklendi. Biraz ilerisinde denizi görüyordu. Yolun sonuydu bu başka kaçacak yer yoktu. Yol bitip toprak alana doğru çıkarken Umut yine yanındaki yerini almış camını açmıştı. Nazlı kafasını camdan çıkarmış kollarını ona uzatmıştı. "Korkma kızım!" diye bağırdı Umut. Nazlı gözyaşları içinde baktı ona. Andaç arabasını hızla uçuruma sürerken Umut bu sefer ona bağırdı "Durdur şu arabayı öleceksiniz Andaç kes şunu!" Andaç derin bir nefes aldı ölecekti başka çaresi yoktu. Madem ölecekti Nazlı'yı da yanında götürecek Hazan'a bırakmayacaktı. Umut'la yan yana sürerken Orkun yine tam arkasına geçmişti. Denize doğru son gaz ilerledi. Nazlı'nın gözleri korku ile açıldı. Önce "Anne" diye bağırdı. Sonra kara gözlerini Umut'a dikti çaresizlik içinde. "Umut... Baba kurtar beni babacığım!" Umut'un o anda gözünden bir damla yaş düştü. İçinden o yaşla birlikte bir şey kopmuştu sanki. “Kurtaracağım kızım bırakmam seni korkma!” Andaç kızının bu adama baba demesinin hırsı ve şokuyla son kez yüklendi gaza ve araba uçurumun kenarına oturdu. Andaç ne kadar gaza bassa da arabanın ön tekerleri boşta patinaj çekiyor hareket etmiyordu. Vitesi geriye takmıştı ki Orkun'un tam arkasında durduğunu fark etti. Polis sirenleri yankılanırken Umut hışımla arabasından indi uçurumun kenarındaki arabanın yanına doğru koştu. Nazlı sararmış yüzü korku içindeki gözleriyle ona bakıyordu. Araba ince bir ipin üzerinde yaylanır gibi öne doğru kaymaya başladığında Nazlı korku ile bağırdı. "Baba! Kurtar beni..." Umut camdan beline kadar çıkmış kıza kollarını sardı. "Geldim güzelim, geldim bebeğim. Korkma buradayım." Hazan gözyaşları içinde indi arabadan Umut, Nazlı'yı kucaklayıp arabadan çıkardı ve yanına gelen Hazan'ın kucağına uzattı. Andaç'ın içinde bulunduğu araba bu şekilde biraz daha öne eğilmişti. Sonra birden araç dengesini sağlayamadı ve uçurumdan aşağı yuvarlandı. Orkun arabasından çıkıp kayalara çarpa çarpa düşen hurdaya dönen aracın arkasından baktı. Nazlı kafasını annesinin omuzuna gömmüş birlikte hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Umut onlara sıkıca sarıldı. "Geçti, geçti artık bitti." Nazlı'nın saçlarını okşadı. Kafasının üstüne öpücükler kondurdu. Onu kendisine çekip sıkıca sarıldı. Nazlı kafasını onun göğsüne gömdü. "Buradayım, güvendesin. Baban burada" diye fısıldadı Umut onun kulağına. Orkun sonunda denize sürüklenen arabanın arkasından bakmayı bırakıp onların yanına döndü. Umut'un göğsündeki kıza acıyarak baktı. Sonra yere oturmuş hıçkıra hıçkıra ağlayan Hazan'ı kaldırıp sıkıca sarıldı. "Şş, geçti bebeğim. Geçti, Hazan bitti." Polisler yanlarına geldiklerinde son anonsu geçtiler. "Kaçak şahıs, arabasını uçurumdan atarak intihar etmiştir." Nazlı bir kere daha hıçkırıklara boğulurken Orkun biraz sakinleşmiş Hazan'ı bırakıp küçük kıza doğru yürüdü. Umut'un kucağındaki kıza sıkıca sarıldı. "Özür dilerim Nazlı" diye fısıldadı ona. Nazlı Orkun'a şaşkın şaşkın baktı gözyaşlarının arasında. "Neden özür diliyorsun?" Orkun ona sıkıca sarılıp saçlarının üstüne bir öpücük kondurdu. "Baban böyle birisi olduğu için. Ve bende böyle bir Orkun olduğum için özür dilerim." Nazlı derin bir nefes aldı "Benim babam Umut!" diye bağırdı öfkeyle. Umut'un yüzünde şapşal bir gülümseme belirirken Orkun küçük kızın sümüklü burnunu parmakları arasına kıstırdı "Diğerinden daha iyi bir tercih ben de olabilirdim ama..." Umut ona kaşlarını çattı "Sen hala Kardelen'e mi asılıyorsun?" Orkun onun omzuna hafif bir yumruk attı "Sadece tercihleri hatırlatıyordum!" Umut ona gözlerini kıstı "hm, Didar'a da sunalım bu tercihleri." Orkun ellerini ağzına kapattı "yok yok olabilirdim ama zaten oluyorum yani. Senin gibi bir kızım olsun isterdim demek istedim." Nazlı ona dilini çıkardı ve gülümsedi. "Komiksin Orkun amca. Boş boş konuşuyorsun hep!" Orkun ise ona yüzünü buruşturdu sonra gözlerini Umut'a dikti "babasının kızı n'olacak! Aynı Umut gibi suratsız." Umut Nazlı'yı kucağına alıp arabasına doğru yürürken Orkun'a tek kaşını kaldırdı "Kızımla doğru konuş almayayım façanı."
* * *
Andaç'ın ölümü Ayça'ya kadar ulaşmış kadın hissizliği karşısında büyük bir şok yaşamıştı. Adamın ölümünün üstünden henüz iki ay geçmiş olmasına rağmen sanki asırlar geçmiş gibi hissediyordu. Ölüm çok tuhaf şeydi. Birden her şeyi anlamsız kılan bir şey. Yaşayanlar, insanların ölümlerinden sonra onları ne kadar kolay unuttuklarını bilseler insanlar için değil kendileri için yaşarlardı. Ne mutsuz ne kötü bir son olmuştu Andaç için. Gerçi mutlu son diye bir şey var mıydı ki? Kimse mutsuz sonları sevmezdi. Oysa hayat kimseye mutlu bir son vaat etmiyordu. Her faninin sonu acı ya da tatlı er yada geç bir ölüme gebeydi. İnsanoğlu sık sık unutsa da bu gerçeği bu hayat hikayesinin kahramanları hep ölerek çıkıyordu senaryodan. Ayça elindeki tele boncukları dizerken bunları düşünüyordu. Andaç'ın ölümü onu sarsmamıştı. Sanki o öldükten sonra üstünden bir ağırlık kalkmış kirli bir yanı yıkanmış gibi hissetmişti kendisini. Ömer'e bunu mektubunda anlatmıştı. Ömer ona hayatının temiz sayfasının şimdi gerçekten önüne açıldığını söylemişti. Serap son geldiğinde ondan Hazan'ı getirmesini istemişti. Hazan onu görmek ister miydi bilmiyordu ama o bu yüzleşmeye artık hazırdı. Yaptığı şeyin hiçbir geri dönüşü olmadığını biliyordu bir af beklentisi de yoktu. Sadece görmek ve anlatmak istiyordu. Kendini aklamak için de değil. Farkında olduğunu bilsin pişman olduğunu bilsin istiyordu. Ayşe onu dürttüğünde düşüncelerinden uyanır gibi baktı kıza. "Abimle mi sorun yaşadınız çok sessizsin." Ayça ona gülümsedi. "Abin harika birisi hiçbir sorun yok dalmışım öyle." Ayşe onu dikkatle süzdü "Az kaldı şartlı tahliyeme, ona mı üzülüyorsun yoksa? Abimle sık sık ziyarete geleceğim seni merak etme." Ayça buna hem üzülüyor hem bu kızın okumasını özgür olmasını istiyordu o yüzden seviniyordu. "Hayır dışarıda işlerin başına geçecek birisi lazım zaten." Ayşe dudaklarını büzdü "o zaman ne düşünüyorsun böyle kara kara?" Ayça gözlerini elindeki boncuğa dikti. "Burada olmamın sebebini kaybettim değer miydi diye düşünüyorum." Ayşe ona merakla baktı. Ayça ona hiç neden burada olduğunu anlatmamıştı. Şimdi kız ona merak dolu bakışlarını çevirdiğinde derin bir nefes aldı. Sonra içinin kirini akıtır gibi başladı anlatmaya.
Didar banyodan çıktığında ayaklarının dibine boşalan suyla önce altına işediğini sandı, sonra ise karnına giren sancı ile kasıldı bir süre. Dudaklarından kopan çığlık alt kattaki Orkun'un bile telaşla yukarıya koşmasına sebep olmuştu. "Ne oluyor?" dedi banyonun kapısını açarken. Didar acı içinde bacaklarını birbirine bastırmıştı. "Ahh! Geliyor Orkun!" Orkun şaşkınlıkla bornoza sarılı kadına baktı "ne geliyor kim geliyor?" dedi panikle. Didar içinden doktorun söylediği gibi saymaya başladı "Oğlumuz geliyor, oğlumuz." Orkun panik içinde koşturmaya başladı. "Çantası nerde? Dur doktoru arayayım. Ay sana kıyafet..." Didar lavabonun kenarına tutundu. "Aşkım sakin ol. Sakin. Önce bana bir şeyler getir giyeyim. Sonra çantasını al doktoru yolda ararız." Orkun hızla kadının dolabına yürüdü. Hemen kıyafetleri alıp banyoya döndü. Karısının giyinmesine yardım ettikten sonra hastane çantasını da alıp arabaya doğru koşturmaya başladı. Didar arkasından öfkeyle seslendi "Beni unuttun şapşal adam! Sen mi doğuracaksın çocuğu?!" Orkun çantayı arabaya koydu paytak adımlarla merdivenden inmeye çalışan karısını kucağına aldığı gibi aşağı indirmeye başladı. Didar sürekli sızlanıyordu. "Orkun düşeceğiz şimdi ya!" Orkun karısının ağırlaşmış vücudunu taşımakta biraz zorlanıyordu. "Sus kız, çocuğumu düşürecek adam mıyım ben?" Didar onun heyecanına gülümsedi. "Beni düşüreceksin beni!" Orkun merdivenin son basamağını da inip kapıya çıktı. Didar'ı arabaya yerleştirdi sonra sürücü koltuğuna geçip dörtlüleri yaktı ve aracı çalıştırdı. Önce doktoru aradı. Hemen peşinden Umut'u aradı. Didar derin derin nefes alıyordu. "Ne var yine?" diyen Umut'un sesi arabanın içini doldururken Orkun neşe ile konuştu. "Baba oluyorum baba!" Umut kaşlarını çattı. "Ulan yine mi çocuk yaptın birisinden? Seni var ya..." Orkun kaşlarını çattı "Teessüf ediyorum! Ben karısına son derece sadık bir adamım bir kere. Didar doğuruyor diyorum. Bebek geliyor hastaneye gidiyoruz." Umut heyecanla kalktı hesap yaptığı masadan. "Doğuruyor mu? Bugün mü?" Orkun yanında kıvranan kadına bir göz attı "Bekleyecek gibi görünmüyor bugün müsait değilseniz..." Didar ona öldürücü bakışlarından birisini atarken Orkun sırıttı "bugün müsait olun çünkü şu anda yüzüme doğuracak gibi bakıyor bana!" Umut keyifli bir kahkaha attı. "Geliyoruz tamam geliyoruz. Hastanenin adını yaz bana!" heyecanla Hazan'ı aradı.
Hastaneye geldiklerinde, doktor Didar'ı önce ultrasona soktu sonra NST'ye bağladı. Hemen peşinden doğum için ameliyathane hazırlandı. Didar ameliyat önlüğünü giyip sedyeye uzandı. Sezeryan olacak doğumu için heyecan içinde ameliyathaneye doğru yola çıktı. Soğuk ameliyathanede sedyeye oturduğunda doktor epidural için belinden bir iğne yaptı ona. O içerideyken Orkun herkese haber vermiş, annesi babası ve Defne, Didar'ın ailesi, Hazan, Umut, Nazlı, Serap hatta Asya ve Hasan bile gelmişti. Serap o ameliyattan çıkmadan önce hemen hastane odasını dekore etmeye başlamıştı bile. Doğum sonrası pozu için kuaförleri de çağırdıktan sonra herkes heyecan içinde ameliyathanenin önünde volta atıp duran Orkun'un heyecanını paylaşıyordu. Biraz sonra hemşirelerin kucağındaki Doruk Doğrusöz babasına verildi. Orkun bu minicik şeye hayranlıkla şaşkınlıkla baktı. Küçük yanaklarından öpmeye kıyamadı kokusunu içine çekti. Gözyaşları ile dolu gözlerini annesine çevirdi. "Oğlum..." dedi sadece. Dünyanın en güçlü insanı olabilir, bu minicik şey için hiç düşünmeden canını verebilirdi. Umut ona yüzünde ışıl ışıl bir gülümseme ile baktı. Doruk Doğrusöz kalabalık ailesi ile kısa bir tanışmadan sonra hemşireler tarafından kontrol edilmek üzere yeniden alındı.
Didar odaya çıktığında minicik bebeği emzirmesi için ona verildiğinde beceriksiz hareketlerle tuttu yavrusunu. Aşk böyle bir şeydi demek ki. Gerçek aşk bu olsa gerekti. Memesinin ucunu çocuğunun ağzına uzatırken canını yakan acının bile üstündeydi hissettiği şey. "Hoş geldin oğlum, hoş geldin bebeğim" diye fısıldadı yavrusunun kulağına.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.82k Okunma |
1.95k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |