48. Bölüm

BÖLÜM 48

Aysun Arslan
aysunkayaarslan

Didar, beyaz gelinliği içinde kendisine bir kere daha baktı. Hazan kucağındaki Doruk ile arkasında duruyor Defne ve Asya kadının etrafında dört dönüyordu. Doruk annesinin başındaki taca birkaç kez uzanmak için hamle yapsa da bir türlü amacına ulaşamamıştı. Henüz bir yaşındaki bebek ağzından akan salyalar babasına benzeyen zeytin yeşili gözleri ile etrafa gülücükler saçıyordu. Didar kocaman bir esneme ile makyajın kapattığı yorgun yüzünde gezdirdi gözlerini. "Ay bir an önce bitse de gitsek ya!" dedi. Böyle hayal etmemişti. Bugün bu kadar yorgun olacağını düşünmemişti. Doğum sonrası çok zorlu bir süreçti onun için. Öncelikle sezaryen denilen lanet şey onu ortadan ikiye ayırmışta, sanki o bütün iç organları oradaki yarıktan dışarıya taşıyormuş gibi hissetmişti tam iki hafta boyunca. İki hafta sonra ise yavaş yavaş iyileşmeye doğrulmaya başlamıştı. Bu ağrılı sürece acıyan göğüs uçları, hormonların sebep olduğu taşkınlıklar, bebeği kimseye emanet edememesinden doğan yorgunluk ve uykusuzlukta eklenmişti. Çok duygusal, sinir bozuklukları ağlama krizleri ile geçen bir sene nasıl da geride kalmıştı şimdi. Orkun defalarca bir bakıcı tutmayı teklif etmiş, Didar bunu yetersiz görüldüğüne yormuştu. Hem bakıcıya güvenip nasıl emanet edebilirdi çocuğunu? Çocuğuna en iyi o bakardı. Soğuk yemekler, bebeğin gazı olmasın derken sevdiği şeyleri yiyememek, sütüm artsın diye sevmediği şeyleri yemek içmek, Didar anneliğin bir yere kadar kendinden vazgeçmek olduğunu tecrübe etmişti. Üstelik etrafın anne dolu olması da büyük bir sorun teşkil ediyordu. Asla birbirlerinin işini beğenmeyen aynı meslek sahipleri gibi her kafadan bambaşka sesler çıkıyordu. Sanki herkes bir çocuk doğsa da bütün tecrübelerimizi, yeni annenin psikolojik, ruhsal, bedensel durumunu hiç önemsemeden üstüne yığsak diye sıra oluşturuyordu. Bundan daha kötü olanı ise gerçekten hiçbir fikri olmayan hiçbir tecrübesi olmayan bekar ve çocuksuz insanların çocuk yetiştirilmesi ve eğitimine dair çektikleri nutuklardı. "Aaa, o öyle olmaz ama Didarcım çocukta travma olur" ile başlayan cümlelerin ağırlığına hapsediyorlardı tecrübesiz anneyi birkaç pedagoji kitabı okuyup mükemmel anne olacaklarını düşünenler. En ama en beter olanı ise, sosyal medya hesaplarından çocuk gelişimine dair vaazlar verendi. Attıkları postlar altında anneler birbirlerini yiyip en mükemmel anne benim rolüne bürünüp bir yarış içine giriyorlardı. Tecrübesiz annelere kendilerini daha kötü hissettirmek daha yetersiz hissettirmek adına dağıtılan yargılardan nasipleniyordu çoğu zavallı. Ben anneliği beceremiyor muyum? Ben iyi bir anne değil miyim? Ben çocuğuma yetmiyor muyum? gibi soruların toprağını atarak gömüyorlardı birbirlerini en derine. Acımasız birer yırtıcı hayvan gibi saldırıyorlardı karşılarındaki insanlara. Didar bir süre o acınası grupların içine dahil olmuş bunlar psikolojisini hepten bozmuştu. Sonrasında Orkun ona sarılıp "sen iyi bir annesin, oradaki insanlar aslında saldırdıkları her insanda kendilerinin nefret ettikleri bir parçasını görüyorlar, ya da kendilerinin asla beceremedikleri bir yandan karşı tarafı yargılıyorlar" demişti. Didar hıçkıra hıçkıra kocasının omuzunda ağlarken Orkun karısının dağılmış saçlarını okşayıp, uykusuzluktan morarmış şişmiş göz altlarından öpmüştü onu. "Bebeğim benim, mükemmel anne ya da mükemmel çocuk diye bir şey yoktur. Her anne kendi çocuğu için en iyisi, her evlat kendi ailesi için en mükemmelidir. Bu günler bir gün geçip gidecek biz bu anları kahkahalarla anlatacağız çocuğumuza. Ulan sen var ya gece bir başlardın ağlamaya seni uyutana kadar anamız da biz de ağlardık diyeceğiz. Tam seni yıkadık mis gibi oldun temiz temiz giydirdik bir sıçmışsın böyle sırtına kadar diyeceğiz. Bir davetteyiz giyinmişiz şıkır şıkır Doruk efendi bir kusmuş her yerimiz leş gibi diyeceğiz. Senin yüzünden evden her çıkışımızda tatile gider gibi valizle çıktık diyeceğiz... " Didar daha o anlatırken gülümsemeye başlamış, huzuru yine kocasının göğsünde bulmuştu. Anne olmak millet şıkır şıkır gezerken memelerinden akan sütle lekelenmiş kıyafetler, parfüm yerine kusmuk kokmak yorgunluktan ölürken direnmek demekti. İyi şeylerde vardı tabii, Hazan gibi Serap gibi Defne ve Asya gibi. Bunların içinde en çok destek olanı ise elbette ki Hazan'dı. Bu süreçte elinden geldiğince Didar'ı rahatlatmış rahatsız etmemeye çalışarak peşinden koşturup durmuştu. Onu üzmeden, yermeden öğretmiş eğitmiş göstermişti. Bir sabah kapısında belirip "hadi bakalım duşa gir şöyle rahat rahat uzun uzun bir keyif yap ben sana bitki çayı yapacağım" demişti. Karısının sürekli ağlayıp durmasından dolayı Orkun ondan yardım istemişti aslında ama Didar bunu bilmiyordu. "Hiç gerek yok ben iyiyim" diyerek onu göndermeye yetersiz olmadığını kanıtlamaya çalışsa da Hazan bunu elbette yememişti. Aynı yollardan kendisi de geçmişti çünkü. "Ay kötüsün mü dedik sana ben Doruk'a geldim zaten sen de ister tepemizde dikil ister işine bak" diyince Didar uzun zamandır keyifle alamadığı duşa atmıştı kendisini. Zaten istemem yan cebime koy demek gibi bir şeydi onun için. Sanki herkes mükemmel anneydi ve bu sorumluluğun altında bir tek kendisi eziliyordu da bunu kendine yediremiyordu. Hazan o duştayken hızla etrafı bir kat toparlamış, ona yemek hazırlamış, bebeği uyutmuş, duştan çıkınca da onu da bebekle uyuması için ikna etmişti. Herkes bebeğin etrafında ona bakma telaşı ile anneyi kötü hissettirip, annenin bakımına özen göstermezken Hazan aksini yapmış Didar'la ilgilenmişti. Çünkü biliyordu bakım anneye lazımdı anne bebeğine her türlü bakardı zaten. O çabasını emeğini Didar'ı rahat ettirmek ve iyi hissettirmek için harcamıştı. Sonrasında Hazan'la aralarında bambaşka bir ilişki kurulmuş ve arkadaşlıkları birbirine destek olan dostluğa evrilmişti. O yüzden bugün düğünden sonra çıkacakları bir haftalık balayı tatiline giderken oğlunu ona bırakma konusunda hiç tereddüt etmemişti Didar. Asya eline çiçeğini tutuşturduğunda aynanın önünden ayrıldı ve çekim yapacak olan kameramanlar ile birlikte Orkun içeriye girdi.

Saray, Serap'ın emekleri sayesinde ışıl ışıldı. Her yer beyaz güller, mor orkideler, kırmızı şakayıklar, pembe zambaklarla süslenmişti. Didar ve Orkun çiçek kemerlerinin altından geçerek yürüdüler onları çeken kameralara pozlar verdiler ve yaptıkları dans gösterisi ile düğünü başlattılar. Bu düğün sosyetenin, ileri gelen iş insanları ve bilim insanlarının buluşmasına sebep olmuştu. Magazin dedikoduları iş anlaşmaları, bilimsel çalışmalar konuşuluyordu her yerde. Çok kalabalık ve çok büyük bir organizasyon olmuş Serap'ın hazırlanması aylarını almıştı. Bir köşeye kurulmuş takı tezgahında Ayça'nın hapishanedeki kadınlarla özenle hazırladığı takılar sergileniyor Ayşe gelen herkesle özel bir şekilde ilgileniyordu. Tezgah masasının eteğindeki pankartta, 'bugünkü gelirimiz SMA hastası bir cana umut olacak' yazıyordu ve bu yüzden tezgahın önünde minik bir kalabalık vardı. Tam arkasındaki duvarda ise Rüya'nın bebeğinin sevimli fotoğraflarının döndüğü bir video-kolaj vardı. Bu gece aynı zamanda Umut ve Orkun'un ortak çalışması ile bir bağış gecesi olarak tasarlanmıştı. O yüzden düğünün ilerleyen saatlerinde bağış toplanmaya başladı. Rüya'nın hali hazırda yürüttüğü valilik onaylı bir kampanya vardı. Bağış yapamayacak olanlar takılardan fazla fazla aldılar. Kısa sürede çocuğa yardımcı olacak paranın üzerine çıkılmıştı bile. Kalan para daha sonra başka hasta bir bebeğin kampanyasına aktarılacaktı. Haberi Rüya'ya Orkun ve Umut davetlilerin görebileceği bir canlı yayınla verdiler. İnsanlar yavrusu için çabalayan bir annenin mutluluk gözyaşlarına şahit olup, masum bir bebeğe yardımcı olmanın vermiş olduğu huzur ve mutlulukla geçirdiler geceyi. Hazan, bu gece Rüya'nın çocuğuna bir milyon lira bağışlamıştı. Orkun ona Andaç'tan kalan parayı iade ettiğinde Hazan'ın hatırı sayılır bir parası olmuştu hesabında. O paranın bir kuruşuna bile dokunmamış yeni bir ev tutma fikrinden Umut ve Asya'nın ısrarları daha önemlisi ise Nazlı'nın babası olarak gördüğü Umut'tan ayrılmak istememesi yüzünden vazgeçmişti. Bunda kesinlikle Umut'la yaşamaktan çok hoşlanmasının etkisi yoktu!

Düğün sona erdiğinde Didar, arkasına sıra sıra dizilmiş kadınlı erkekli kalabalığa gülümseyerek bir göz attı. Hazan'ın olduğu yeri kafasında hizalayıp arkasını döndü ve çiçeği Hazan'ın kafasına fırlattı. Hazan hızla yüzüne gelen buketi yakaladığında Orkun karısının dudaklarına ateşli bir öpücük kondurdu. "Yine çok isabetli bir hareket oldu güzel karım benim!" Hazan kucağındaki buketle şaşkın şaşkın etrafına bakarken Umut ona yaklaştı "Derler ki çiçeği yakalayan altı ay içinde evlenmezse ömür boyu bekar kalırmış." Hazan çiçeğe şaşkınlıkla bakıp elinde bir bomba varmışçasına Defne'ye uzatırken Defne ona kıkırdadı. "Ver ver ömür boyu bekar kalmak benim tek hayalim!" Umut ona kaşlarını çatıp buketi kucağından aldığı gibi Hazan'a geri uzattı. "Benimle evlenmek için altı ayın var ona göre!" Hazan ona sırıttı. "Çok romantik bir teklif oldu." Umut çocuk gibi sarkıttı yüzünü "ne yapayım kabul etmeyeceğini biliyorum. Hayallerim hayallerim diyeceksin yine." Hazan ona yaklaşıp dudaklarının üstüne bir öpücük kondurdu. Sonra gözlerini onun gözlerine dikti "yakın zamanda yeniden sor o zaman" dedi peşinden göz kırparak. Umut önce şaşkınlıkla kaldı sonra heyecanla Hazan'ı kucakladığı gibi döndürmeye başladı. Sonra koştu Orkun'un sırtına atladı. "Kabul etti lan! Ork kabul etti!" Orkun onu sırtından atmaya çalışırken söylendi "insene üstümden hayvan! Damatlığımı kırıştırdın!" Umut arkadan onun boynuna sarılmış kıkır kıkır gülüyordu "Kardelen teklifimi kabul etti diyorum kabul etti!" Orkun tekrar debelendi "Ulan şimdi yere sereceğim seni herkesin ortasında güzelim tarihi eser saraya yazık olacak! Oğlum insene üzerimden. Ne teklif ettin kadına makul birşeymiş ki kabul etmiş." Umut ona homurdandı "Evlenme teklif ettim geri zekalı!" Orkun onu sırtından attı birden. "N'aptın, n'aptın? Hemen gidip Hazan'ı seninle evlenmenin çok mantıksız olduğuna ikna etmeliyim. Hazaaan!" Umut onun koluna asıldı "Sebep?" Orkun onun koluna hafif bir yumruk attı "ben söylersem mutlaka tersini yapar çünkü" sonra genişçe sırıtıp Umut'a sıkıca sarıldı. "Tebrik ederim bro, tebrik ederim."

* * *
Serap ve Didar kafeyi Umut'un istediği gibi hazırlamak için koşturup duruyorlardı. Defne minik Doruk ile hala yeğen günü yapıyordu ve abisinin onu sıkı sıkı tembihlemesine rağmen küçücük bebeği şimdiden yavru bir komandoya dönüştürmüştü. Asya elinde bir dizi dosya ile kafeden içeriye girdiğinde içerideki hummalı çalışmaya göz attı. Dosyasını masanın üzerine bıraktı. Çiçeği burnunda avukat hanım şu sıralar pek yoğundu. "Ne dönüyor burada?" Serap elindeki renkli ışıkları tavana sabitlemeye çalışıyordu. "Umut Hazan'a evlenme teklifi edecek bu gece. Ben etrafı Didar'da yemekleri hazırlıyor." Asya neşe ile kalktı yerinden. "Ayy, çok heyecanlı bende gidip Hazan'ı hazırlayayım o zaman." Hemen telefonunu çıkardı ve Hazan'ı aradı. Hazan ona yüzmede olduğunu söyleyince "birazdan seni almaya geliyorum kuaför time!" dedi ve telefonu yüzüne kapattı. Hemen dosyasını kapıp yola çıktı. O sırada Hasan'dan gelen aramayı birkaç kere meşgule attı. Yine kavga etmişlerdi. Biraz sonra gelen mesajla sinirle telefonunu aldı eline. "Güzelim tamam bak başka bir ev buldum. Yeri de çok güzel. Ne senin dediğin ne benim dediğim. Buraya bakalım." Hasan'ın gönderdiği birkaç fotoğrafı açtı üstün körü göz attı. Ev güzeldi ama o Hasan'ın hala burnunu sürtmek istiyordu. "Sonra konuşuruz, abim Hazan'a evlenme teklifi edecek yanına gidiyorum şimdi" yazdı gönderdi. Hasan onu yeniden arayınca araca bağlı telefonu yanıtladı. "Ne zaman edecek?" dedi Hasan merakla. "Bu gece." Hasan biraz duraksadı. "Ailen peki haberleri var mı?" Asya kırmızı ışıkta durdu. "Sanmam ben bile yeni öğrendim. Amaaan ne diyecekler ki artık. Seni kabul ettiler Hazan'a da bir şey demezler. Hem annem ona eskisi gibi soğuk değil. Şu bacağını kırdığı zaman koşturup durdu ya peşinde hemen gelin kontenjanını açtı yani annemin gönlünde. Babam zaten annem ne derse o." Hasan yüzünü astı "Bunlar bizden önce evlenmeye kalkmasınlar şimdi." Asya kıkırdadı "çifte düğün yaparız belki?" Hasan hafifçe kaşlarını çattı "yok düğünümüz bize özel olsun. Hem ben Hazan'ın pek düğün isteyeceğini de sanmıyorum." Asya derin bir nefes aldı "Dur bakalım onlar önce bir konuşsun da. Hem biz altı ay sonra evleniyoruz o kadar çabuk evleneceklerini sanmıyorum." Hasan derin bir nefes aldı Asya'nın öfkesi geçmiş gibiydi. Alt tarafı ailesine biraz yakın bir yerde bir ev beğendi diye ona yapmadığını bırakmamıştı deli kız. Onun seçtiği evse değil ailesinin neredeyse kimsenin kolay kolay gelemeyeceği İstanbul'un öbür ucunda bir yerdi. "Evi beğendin mi?" diye sordu sesini oldukça tatlı tutmaya çalışarak. Asya yine kaşlarını çattı. Siniri hala geçmemişti. "Tam bakamadım. Nerede?" Hasan gülümsedi "Şile'de." Asya derin bir nefes aldı. Şile demek ailesine tamamen zıt ve ters bir yer demekti. "E senin otoparka da çok uzak ama. Nasıl gidip geleceksin Şile'den Beylikdüzün'e?" Hasan derin bir nefes aldı. "Sen eve bak. İş kısmını sonra konuşuruz aklımda var bir şeyler." Asya onu onayladı. "Ben şimdi Hazan'ı akşama hazırlayacağım. Müsait olunca dönerim sana."

Hazan, Asya'nın onu hazırlayıp durmasını sorgulamıştı ama Asya ona hiçbir şey söylemedi. Kuaför ve alışveriş derken oldukça zaman harcamışlardı. Nazlı evde Umut'la derslerini yapmış evcilik oynuyordu. Umut hala gelmeyen Asya'dan dolayı biraz tedirgindi. Kardeşini tekrar aradı "Neredesin? Hadi Nazlı'nın yanına gel artık." Asya ona homurdandı "geliyoruz be yoldayız." Umut derin bir nefes aldı. "Kardelen yanında mı?" Asya yanında bütün güzelliği ile oturan kadına bir göz attı. "Valla yanımda fıstık gibi bir şey var ama Kardelen mi bilmiyorum." Umut'un gülümsemesi genişledi. "Tamam bende hazırlanayım o zaman." Nazlı meraklı gözlerini ona dikmişti "bir yere mi gidiyorsun baba?" Umut onun burnunu parmakları arasına kıstırdı. "Nazlı annenle evlenmeme izin verir misin?" Nazlı ona heyecanla büyümüş ışıl ışıl gözleri ile baktı. "Gerçekten babam mı olacaksın yani?" Umut onu onayladı. Sonra Nazlı küçük elini çenesine yasladı ve düşünür gibi durdu bir süre "Hmm, peki sen ileride Eymen'le evlenmeme izin verecek misin?" Umut ona yüzünü buruşturdu sonra gözlerini kıstı "vermeyeceğim!" Nazlı ona dilini çıkardı "bende annemle evlenmene izin vermiyorum o zaman." Umut ona sırıttı "İyi evlenmem bende. Ben kızımı Eymen denen o bacaksıza veremem kusura bakma." Nazlı kıkırdadı "ya bıkarsan benden peki?" Umut onun yanaklarını sıktı "senden bıkmak mümkün mü prenses?" Nazlı ona gülümsedi "Ama baba ben Eymen'le evlenmek zorundayım" dedi sızlanır gibi. Umut kollarını bağladı tek kaşını kaldırdı "Zorundayım derken küçük hanım?" Nazlı başını önüne eğdi dudaklarını hafifçe sarkıttı "Çünkü beni birkaç kere öpmesine izin verdim." Umut'un gözleri kocaman açılırken derin bir nefes aldı. "Ne yaptın ne yaptın? Nasıl öptü seni?" Nazlı hafifçe kızardı "Önce burnumu öptü, sonra çenemi sonra alnımı sonra yanaklarımı, çok hoşuma gitti ama dudağımdan öpmesine izin vermedim bak olmaz dedim." Umut elini göğsünün üstüne bastırdı. "Ay içim öyle rahatladı ki kızım anlatamam. Velet her yerini öpmüş bir ağzın kalmış... Tövbe tövbe ya!" Nazlı dudaklarını büzdü "kızdın mı?" Umut derin bir nefes aldı "söyle o Eymen denen sarı kafaya bir daha seni öperse bacaklarını kırarım onun!" Nazlı ona mahcup bir bakış attı "Ama hani üzerse kıracaktın. Öpünce üzülmüyorum ki ben hoşuma gidiyor." Umut onun yanaklarını sıktı "Benim Nazlı kızım. Erkekler bazen öperek de üzer kızları. Şimdi anlamazsın ama sonra anlarsın. Bana söz ver, gerçekten büyüyüp kocaman meslek sahibi bir kadın olana kadar bir daha hiçbir erkeğin seni öpmesine izin verme." Nazlı biraz düşündü "Eymen'inde mi?" dedi sonra masum masum. Umut gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Özellikle Eymen denen o kazanovanın!" Nazlı ona sırıttı. "Söz veremem ama tamam ben öperim bundan sonra onu." Umut yerinden kalktı onu kucağına aldı gıdıklamaya başladı "bana bak küçük cadı seni kız kulesine hapsederim beni delirtme. Öpmek, öptürmek yok kocaman olana kadar! Eymen de yok başkası da yok tamam mı?" Nazlı kahkahalarla gülerken "Tamam baba tamam söz" dedi nefes nefese.

İçeriye giren Hazan ve Asya onları öyle görünce onlarda gülmeye başladılar. Umut, hayranlıkla baktı sevdiği kadına. Bu bakış Hazan'ın her zaman içini okşuyordu. Bir adam bir kadını sadece gözleriyle sevip gözleriyle okşayabilir miydi? Umut bunu yapabiliyordu. Asya ve Hazan aralarındaki muhabbeti kahkahalar eşliğinde Nazlı'dan dinlerken Umut Hazan'ın yanağına bir öpücük kondurdu "hemen hazırlanıyorum seni yemeğe çıkaracağım" dedi. Nazlı ona gülümsedi. Bu gece babası annesine evlenme teklifi edecekti ve bunun sır olduğunu biliyordu. O bende Eymen'le evleneceğim diye tutturunca Umut odadan cevap verdi ona "evlenmeyeceksin seni kavanoza kapatıp turşu yapacağım ben senden!" Hazan Umut'un bu haline kıkırdadı. Nazlı onun damarına basmak için inatla Eymen'le evleneceğini söylemeye devam etti onlar evden çıkana kadar.

Hazan kafenin önüne park ettiklerinde şaşkınlıkla Umut'a baktı. "Burada mı yiyeceğiz?" dedi. Umut onu içeriye davet edip Serap'ın fosforlu bantla işaretlediği tuşa basınca rengarenk ışıklar loş bir şekilde aydınlattı etrafı. Hazan bu gece ona Umut'un evlenme teklifi edeceğini anlamıştı. Kırmızı mumların hazır durduğu masaya doğru yürüdüler. Umut onu sandalyesine oturttuktan sonra karşısına geçti. "Hadi başlayalım." Önce muhabbet havadan sudan günlerinden açılmıştı. Umut karşısında heyecanla duran kadını biraz olsun sakinleştirmek istiyordu. Yemek boyunca sohbet ettiler. Sonrasında Umut arkasına yaslandı. "Kardelen, sen benim bu dünyada gördüğüm en güçlü, en zarif en güzel çiçeksin." Hazan yanakları kızararak baktı karşısındaki adama. "Benim bütün dünyam sensin. Öyle çok seviyorum ki seni ifade edecek kelimeler bile henüz bulunmamış." Hazan sakinleşmek için suyundan bir yudum aldı. Bardağı tutan elleri titriyordu. "Ömrüm boyunca seveceğim, her gün bir öncekinden daha fazla seveceğim. Hayran olduğum, aşık olduğum, yıllarca hayalini kurduğum kadın... " Hazan ona aşkla bakarken Umut dışarıdaki dalgalı denizin üzerinde yüzen renk renk ışıklı nilüfer çiçeklerini gösterdi ona. Hazan daha onlardan gözlerini çekmeden dilek balonları uçuşmaya başladı gökyüzünde, "bir sürü dilek tuttum bu zamana kadar hepsinde sen, tek bir kelime hepsini bir anda gerçekleştirmeye yetecek güçte..." O sırada gökyüzünde patlayan havai fişeklerin arasından bir yazı belirdi 'benimle evlenir misin?' Hazan daha ona şaşkınlıkla bakarken kafasını çevirdiğinde önünde tek dizinin üstünde elindeki yüzük kutusu ile ona bakan Umut'a döndü. "Benimle evlenir misin Kardelen?" Hazan elini ona uzattı Umut yüzüğü parmağına takıp onu ayağa kaldırdı ve sıkıca sarıldı. Hazan kulağına fısıldadı "Seninle evlenirim, ilk aşkım, tek aşkım ve son aşkım. Seni seviyorum!"

 

Bölüm : 15.12.2024 16:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...