
Hazan baş ağrısıyla uyandı. İçtiği şey içini alev alev yakmış kavurmuştu. Ağlamaktan gözleri çapaklanmış batıyordu. Üstüne birde karnına saplanan ağrı adet olduğunun habercisi gibiydi. Yataktan doğrulup hemen çarşafa kan geçmiş mi diye kontrol etti. Bir şey yoktu. Hareket etmesiyle bacaklarının arasından süzülen ıslaklığa yüzünü buruşturdu. Üstündeki eşofmana kesinlikle geçmişti. Yatağın üzerini dikkatlice güzelce düzeltti. Komodinin üzerinde duran saat, on buçuğu gösteriyordu. Mutfaktan gelen sesler kulağına ulaşırken açtı kapıyı. Kızarmış ekmek kokusu ve kahve kokusu birbirine karışmıştı. Midesinden yükselen sıvıyı güçlükle bastırdı. İçi hem yanıyor hem bulanıyordu. İnsan kendine alkol içmek gibi bir kötülüğü sonucu buysa eğer neden yapıyordu anlam veremiyordu. Önce yerini ezberlediği tuvalete koşturdu. Midesinde kaynayan şeyi dışarıya atmak istiyordu. Uğraşsa da kusamadı. Sonra dolapların içlerinde ped aramaya başladı. Tahmin ettiği gibi eşofmanına da bulaşmıştı. "Bir sen eksiktin" diye söylendi kendi kendine. Ped de bulamamıştı. Daha fazla tutamadığı ihtiyacını gördükten sonra tuvalet kağıdından bir tomarı katlayıp külotunun ağına yerleştirdi ve çıktı tuvaletten dışarıya. Mutfağa küçük adımlarla girdiğinde kahvesini yudumlayan Asya ile göz göze geldi. Nazlı uyanmış tabağındaki kahvaltıları iştahla yiyordu. Kızına yaklaşıp dağılmış saçlarının üzerine bir öpücük kondurdu. En azından birimiz mutlu diye geçirdi içinden. "Günaydın civcivim. Günaydın Asya." Onlar “sana da günaydın” derken, içindeki yangını söndürmek istercesine büyük bir bardak su doldurdu kendisine ve tek dikişte içti. "Asya ped var mı? Bir de sanırım abinin iç çamaşırlarından birisini..." söylerken kızarmıştı biraz. Asya ona gülümsedi. "Ped olması lazım aşağıdaki banyoda. Sen şunu iç ben ayarlayayım." Asya ona göz kırparak uzatmıştı elindeki bardağı. Limonlu sodayı ağır ağır içti Hazan. "Sen ne zaman uyandın?" dedi kızına. "Oluyor biraz Asya ablayla kahvaltı hazırladık sohbet ettik. Seni uyandırmak istemedik." Hazan kızına gülümsedi. Asya'nın onlar yüzünden evde kalıp kalmadığını merak ediyordu. Kafeye gideceğini söylemişti. "Benim bugün biraz işlerim var. Seni Serap teyzene bıraksam olur mu?" Nazlı ağzına attığı peyniri hızla yutup üzerine sütünden içti. "Eve gitmeyecek miyiz?" Küçük kalbi bazı sorunlar olduğunu hissediyordu ama anlam veremiyordu. "Gideceğiz kızım. Benim önce bazı işlerim var onları halletmem lazım." Asya elindeki erkek çamaşırı ve pedle geri geldi. Hazan onları alırken aklındaki soruyu sordu. "Bizim yüzümüzden kalmadın evde değil mi? Kafeyi açacağını söylemiştin." Asya'yı bütün gece uyku tutmamış sabaha karşı yatmıştı. Hazan'a nasıl yardım edebileceğini kurup durmuştu kafasında. O yüzden çalışan kadınlardan birisinin kızı onu idare edecekti bugün. "Yok biraz geç çıkacağım bugün." Hazan onu kafasıyla onayladıktan sonra tuvalete döndü. Pedi elindeki siyah erkek çamaşırına yerleştirmek biraz zor olmuştu. Üzerinden çıkarttığı eşofmanı ve külotunu suyun altında yıkamak için kenara ayırdı. Kendi kıyafetlerini üzerine giyindi. Lavabonun sıcak suyunu açıp çamaşırlara biraz sıvı deterjan döküp çitilemeye başladı. Bir yandan kocası ile yapacağı konuşmayı ölçüp biçiyordu kafasında. Gergin hissediyordu kendisini. Aynada kendi yüzüyle karşılaşınca bir an duraksadı. Adet döneminin verdiği yetkiye dayanarak hormonları coşmuş dudaklarının üzerindeki tüyler belirginleşmişti. Kendisinden bu halinden özellikle Asya gibi güzel bir kızın yanındaki görüntüsünden utanıyordu artık. Şimdi kızdan ağda da isteyemezdi ya. Çamaşırları iyice sıkıp eline aldı. Artık makineye atılabilirlerdi. Mutfağa geri döndü. "Asya biz birazdan çıkarız..." Nazlı salondaki televizyonda çizgi film izliyordu. Asya elindeki tabağı da akıttıktan sonra bulaşık makinesine koydu. "Ne yapacaksın?" dedi sesini alçak tutarak. "Önce bir eve gideceğim Nazlı'yı arkadaşıma bırakırım. Sonrasına bakacağım." Kafasında çok şey vardı ve kafasında hiçbir şey yoktu. "Onunla baş başa konuşmak istiyorum." Asya her gün haberlere çıkan kadın cinayetlerinden dolayı biraz endişeliydi. "Bir şey yapmaz değil mi sana?" Hazan derin bir nefes aldı. Kocası ona hiç vurmamıştı bu zamana kadar. Fiziksel bir şiddet göstermemişti. Onun gösterdiği şiddet biçimi psikolojik ve duygusal olanlardı. Yalnız bırakmak... Aşağılamak... Kusur bulmak. Anlayışsızlık, iletişimsizlik... Laf sokmalar ve şakavari hakaretler. Dövse canının daha az yanacağı türden şeyler.
Nazlı bir buçuk yaşına henüz basmıştı. Çok hareketli çok meraklı bir çocuktu. Hazan onun peşinde koşturmaktan yaramazlıklarına yetişmeye çalışmaktan ne kendine ne eve zor vakit ayırıyordu. Kocası oyuncakların evin yüzeyini kapladığı kapıdan içeriye girdiğinde buruşturdu yüzünü. Evde her yer her yerdeydi resmen. Kaşları çatıldı. Hazan ise çok yorgundu. Ne topladığı ev topladığı gibi kalıyor ne çamaşıra ne de yemeğe yetişemiyordu. Öyle ki bir ay yatsa kendine gelemezdi. "Yemekte ne var?" Hazan soruyla bir an duraksadı. "Makarna, çorba." Adam yüzünü iyice buruşturdu. "Ne yapıyorsun bütün gün şu evde, Allah aşkına. Şu hale bak her yer dağınık doğru düzgün yemek yok." Hazan'ın da yüzü düşmüştü. "Ne yapayım bir an yalnız bıraksam ya bir yerden düşüyor ya bir şeye zarar veriyor." Kocası sinirle çekti içini "Bir sen doğuruyorsun ya zaten. Millet üç dört çocuğa bakıyor sen bir tanesine bakamıyorsun. Nedir bu evin hali ya." Hazan sinirle bağırdı "bir gün de şu eve güler yüzle gelsen halimi hatırımı sorsan ölür müsün? Ben neredeyse duş alacak vakit bulamıyorum senin söylediğin şeye bak." Kocası iyice sinirlenmişti. "Ne soracağım halini hatırını bütün gün yiyip içip camış gibi yatıyorsun işte... Kadın desen değilsin iyice saldın kendini şu tipine bak. Hizmetçi desen o hiç değilsin evin haline bak..." Hazan sinirle kapıyı çarpıp odasına gitti. Gözyaşlarına boğulmuştu. Nazlı küçük adımlarla yanına gelmiş, ona sarılmaya çalışıyor dikkatini çekmeye çalışıyordu. Hazan kızını kucağına aldı ağlayan gözlerine inat gülümsemeye çalıştı. "Korkma bebeğim annen iyi korkma..." Dış kapının sertçe vurulma sesiyle sıçramıştı yerinden. Belli ki kocası olacak Allah'ın belası yemekleri beğenmediği için dışarıya çıkmıştı.
Hazan kafasını iki yana salladı "Yok vurmaz merak etme." Asya emin olamasa da ona güvenmeyi seçti. "Peki. Bu arada iş için bazı şeyleri halletmemiz de gerekecek. Konuşma bitince bir bana uğrayabilir misin?" Hazan olumlu anlamda salladı kafasını "Nazlı'yı almadan önce uğrarım." Asya'nın içi rahatlamıştı. Dayak yemediğinden görünce emin olurdu nasılsa. "O zaman hazırlanıp çıkalım."
Asya önce Nazlı'yı Serap'a bırakmıştı. Sonra da Hazan'ı eve. Sıkı sıkı tembihlemişti bir sorun olursa aramasını söylemişti. Hazan her ne kadar sorun olmayacağını söylese de durum onun içine sinmiyordu. Yeni tanışmamış olsalar yalnız bırakmazdı hatta. Dün tanıştığı birisi olarak bu kadar özel hayata müdahil olmanın rahatsızlık vereceğini düşünmesi geride tutuyordu onu. Neticede bu ülkede kadın cinayetleri, boşanmak ya da ayrılmak isteyen kadınların, onları kendilerinin malı sanan denyolar tarafından öldürülmesiyle gerçekleşiyordu. İçindeki huzursuzluğu bastırmak amacıyla açmıştı arabanın radyosunu. Yol boyunca olduğu gibi Hazan yanına gelene kadar gün boyunca da aklı onda olacaktı.
Hazan evin kapısını yine anahtarlarıyla açtı. Kocası evdeydi onu bekliyordu. Yolda konuşmuştu. Asya'yı bir şey olmayacağına ikna etmeye çalışmıştı ama o bile aslında o kadar emin değildi bir şey olmayacağından. Dün gördüğü manzara bir kere daha gözlerinde kısa bir fragman gibi oynarken mide bulantısını bastırmak için derin bir nefes aldı. "Oo Hazan Hanım, sonunda teşrif ettiniz" dedi kocası sinirle parlayan gözlerini hiç kaçırmadan. Hem suçlu hem güçlü diye geçirdi Hazan içinden. "Ben yalnız değilsindir diye düşündüm sevgilin yok mu birlikte bekleseydiniz." Adam sıkıntılı bir nefes koyuverdi. "Sen de dün gece sevgilinde mi kaldın?" Hazan'ın kaşları öfkeyle çatıldı "Ağzını topla senin gibi şerefsiz miyim ben?" Adam onu aşağılarcasına bir süzdü "Gerçi şu haline bakarsak senin sevgilin olması da çok zor. Kim ne yapsın seni?" Hazan öfkeyle derin bir nefes aldı "Senin hakaretlerini üste çıkmalarını dinlemeye gelmedim buraya. Madem beğenmiyorsun beni, istemiyorsun daha fazla uzatmanın bir alemi yok. Ben de seni istemiyorum. Bitecek boşanacağız." Adam şaşkınlıkla baktı karşısındaki kararlı kadına. "Ne yapacaksın boşanıp?" Hazan sinirden dişlerini sıkıyordu "Sana ne? Seni ilgilendirmez." Adam bu kadın bu cesareti nereden kimden alıyor diye düşünüyordu. "Delikli boncuk yerde kalmaz demişler... Yoksa sen bana böyle kafa..." Hazan dayanamayıp bir tane patlattı adamın suratına öfkeyle "Daha fazla iğrençleşmeni dinleyecek değilim..." Arkasını döndü eşyalarını toplamak için odasına yürüdü. Adam yediği tokadın şaşkınlığını yeni atmıştı üstünden, peşinden geldi. Hazan bir yandan ağlıyor bir yandan toparlanıyordu. En azından gönlünü almak için bir şeyler söyler diye düşünmüştü. Nasıl alacaksa gerçi. Hiç yoktan af diler diye geçirmişti içinden. Bu söylediklerini değil. Karşısındaki adamda en ufak bir pişmanlık yoktu ama. Peşinden gelen adam ortalığa çıkan çamaşırlara sert bir tekme atıp savurdu onları etrafa. "Suçlu benim değil mi? Senin kadın olmayışının hiç suçu yok." Hazan şaşkınlıktan büyüyen gözleriyle baktı bu adama "Ben kadın değilim madem boşanıyoruz işte istediğinle ne bok yersen yersin." Adam sinirle bir kahkaha attı "boşanamazsın" dedi öylece. Hazan tek kaşını kaldırıp ayağa kalktı. "Ne istiyorsun ya benden ne istiyorsun hayatımı mahvettin, artık ne istiyorsun?" Onun bu serzenişi karşısındaki adamın hiç umurunda değildi. "Bir anlık bir şeydi o" dedi. Hazan histerik bir kahkaha attı. "Hı, yan yana geldiniz ve bir anda hadi soyunup yatağa girelim mi dediniz?" Adam derin bir iç çekti. "Hazan benden boşanırsan çocuğunu bir daha göremezsin." Hazan bir an olduğu yerde kaldı. Donmuştu sanki. "Çocuğumu da alacağım." Adam pis bir şekilde sırıttı. "Nasıl alacaksın? Bir evin yok, işin yok maddi hiçbir güvencen yok. Nasıl alacaksın bir anlat bakalım." Hazan sanki böyle başından aşağı bir kova soğuk su dökülmüş gibi hissediyordu kendisini. "Allah belanı versin senin ya" dedi gözyaşları bir daha gözünden akarken. Kocası önünde eğildi "Hazan, ağlama. Tamam yanlış çok yanlış bir şey yaptım. İlk ve sondu. Lütfen ben seni seviyorum. Söylediklerime bakma gerçekten seviyorum seni. Sinirle söyledim onları. Dışarıda kalman kanıma dokundu diye. Ben sana dünün hesabını sormayacağım sen de o olayı unut. Yuvamızı yıkma. Bir daha olmayacak böyle bir şey." Hazan kafasını iki yana salladı. "Ben sana güvenmiyorum. Senin beni sevdiğin falan yok sen sadece terk edilmeyi kendine yediremiyorsun." Adam sinirle bir iç çekti "Bak güzelim çok saldın kendini. Benim de gözüm dışarıya kaydı. Benimle kendinle evle hiç ilgilenmedin. Tamam bahane değil hataydı ama asıl sebebi bu." Hazan aynada nefret ettiği yüzüne bir kere daha baktı. Haksız mıydı kocası yaptığını haklı çıkarmasa bile bu konuda haklıydı işte. "Ben seni affedemem ben bunu kendime yediremem bir başkası olsaydı… bir de en yakın arkadaşım..." Kocası ağlayan kadının ellerine uzandı "Özür dilerim" dedi. Gözlerinde en ufak samimiyet yoktu, sadece anı kurtarmaya çalışıyordu. Hazan bunu çok iyi biliyordu. Artık gayet iyi tanıyordu bu adamı. Ellerini yavaşça geriye çekti "bir kızımız var onu annesiz babasız büyütmeyelim lütfen. Ben sana söz veriyorum bir daha böyle bir şey olmayacak ilk ve sondu diyorum." Hazan kafasını iki yana salladı. İşte şimdi her şey onun düşündüğü konuşma şeklinde ilerliyordu. "Seni affedemem. Evet bir kızımız var..." Burnunu çekti yavaşça. "Onu da babasız büyütmek istemiyorum" Sanki evde olman ona babalık yaptığın anlamına geliyor, "kalbim çok kırık,, gururum kırık, kafam çok karışık anlıyor musun?" Adam iyi gittiğini düşünüyordu. "Tamam, anlıyorum bana bir şans ver her şeyi düzelteceğim söz kalbini de gururunu da tamir edeceğim." Hadi be oradan... Bana yaptığın her şeyin bedelini ödeteceğim sana... "Nasıl?" Adam sonunda üstünden bir yük atmış gibi kalktı ayaklarının üstüne. Bacakları ağrımıştı zaten. "Nasıl istersen... Ne istersen Hazan. Yeter ki yuvamız dağılmasın." Yuva değil cezaevi burası... "Düzeltebilir misin gerçekten?" Adam kendinden emin bakıyordu karşısındaki kadına. "Evet." Hazan içinden bir zafer kutlaması yapıyordu. Her şey asıl şimdi başlıyordu. "Bazı şartlarım var" dedi bir anlaşma yapar gibi. Adam merakla baktı gözlerinin içine şu konu kapansın diye ne istese vermeye razıydı. Kayınçosu olacak hayvan çok fena tehdit etmişti onu. "Dinliyorum." Hazan gözyaşlarını sildi derin bir nefes aldı. "Öncelikle çalışmak istiyorum." Adamın kaşları çatıldı. "Tamam bizim şirketle konuşur..." Hazan kafasını iki yana salladı "Hayır kendi bulduğum bir işte çalışacağım..." Bu sefer hayatımı senin insafına bırakmayacağım adi köpek! "Nasıl bir iş?" Hazan derin bir nefes aldı. "Garsonluk gibi." Adam buna gülmemek için zor tuttu kendisini. Bu kadar basit bir işte bir geleceği olması mümkün değildi. Zaten garsonlukta bu kadının sandığı kadar kolay bir şey değildi. Hem garsonlar genelde düzgün görünürdü. Hazan şu haliyle onu garson olarak işe alacak birisini zor bulurdu. "Peki, bulursan çalışırsın" dedi bıyık altından gülerek. Hazan onun küçük beyninden geçenleri adı gibi biliyordu. "Sorun çıkarmayacaksın." Adam kafasını salladı "evi çocuğu ihmal etmediğin sürece sorun yok." İlk zaferini kazanmıştı Hazan. "İkincisi, okula gitmek istiyorum devam etmek istiyorum." Adamın kaşları aynı anda çatıldı. "Hem çalışacak hem okula mı gideceksin? Dalga mı geçiyorsun sen benimle?" Hazan dudaklarını büzdü hafifçe "Geçmiyorum. İkinci sınıftan devam etmek istiyorum." Adamın kaşları çatıldı. "Ne ara çalışacaksın? Çocuk ne olacak?" Hazan derin bir nefes aldı. "Orasını ben hallederim sen düşünme. Bana söz vermiştin sana güvenmemi istiyorsan önce bu sözü tutmak zorundasın." Adam sinirle bir iç çekti. "Seneye yapsak olur mu?" Hazan kafasını olumsuz anlamda salladı. "Neden seneye?" Adamın yüz kasları gerilmiş kaşları çatılmıştı. Geçen sene aftan yararlanıp okula dönüş dilekçesini vermiş bir dönem sonra da okulu dondurmuştu bu sefer. "Kayıt parası..." demişti ki Hazan hızla böldü onu. Paradan kaçıyordu pislik. Parası yokmuş gibi. "Olmaz" dedi Hazan. "Bu sene bahar döneminde o kayıt yenilenecek." O arada her şeyi yoluna oturtmaya çalışacaktı. "Parayı nasıl ayarlayacağız?" Hazan gözlerini kıstı "Orası beni ilgilendirmez. Ve son olarak ben seni affedene kadar bana kesinlikle dokunmayacaksın ayrı yataklarda yatacağız. Çocuğa bir şey yansıtmamaya çalışacağız." Meraklıydım sanki bende sana, diye geçirmişti adam içinden. O abin olacak dalyarak burnunu sokmasaydı bu işlere o zaman görürdüm seni. "Tamam. Kabul." Hazan derin bir nefes aldı. İşte şimdi oyun başlıyordu. "Ama benim de bir isteğim olacak senden." Hazan'ın kaşları yukarıya doğru havalandı. "Abini arayacağız ve her şeyin yolunda olduğunu eve döndüğünü meseleyi çözdüğümüzü söyleyeceksin." Abisi kesinlikle tehdit etmişti şimdi belli olmuştu uysallığının sebebi. "Beni aldattığını biliyorlar." Adam kaşlarını çattı "Biliyorum. Hallettiğimizi söyle yeter." Düşsün yakamdan yeter. "Tamam sen ara." Adam derin bir nefes aldı. Telefonu çıkarıp kayınçosunu aradı. Hazan'ın eve döndüğünü meseleyi kendi aralarında hallettiklerini söyledi. Adam telefona Hazan'ı isteyince istemeye istemeye aldı telefonu eline. "Biz konuştuk hallettik abi endişelenmeyin artık." Adam karşı taraftan derin bir nefes verdi "Heh, şöyle. Saçma sapan şeyler yüzünden yuva mı yıkılırmış. O kocana söyle geleceğim onu ziyarete iş yerine. Onunla ayrı konuşacağım. Aferin benim bacıma doğru olanı yaptın sen." Hazan'ın midesi bir kere daha bulandı. Bacın batsın senin. Saçma sapanmış. Yuvanın yıkılması için daha ne olması gerekiyordu acaba? diye geçirdi içinden. "Hoparlörde duyuyor zaten işim var görüşürüz." Adam telefonu alıp mutfağa geçerken rahatlamış bir halde verdi nefesini. Hazan arkasından nefretle baktı kıl kuyruk, korkak ne olacak. Dua etki ne gidecek yerim var ne de o okulun parasını ödeyecek param var. Benden aldığın her şeyi sana ödetip hayatımı senden geri alacağım... Karşıma kim çıkarsa çıksın bedeli ne olursa olsun bana yaptığın her şeyi sana misliyle ödeteceğim göreceksin... Çamaşırlarını toplayıp dolabına yeniden yerleştirdi. Kocasının tamam abi, sen merak etme abi, ne demek abi çeken yalaka sesini duydukça öfkeden yerinde duramıyordu. Abine bir sana iki, dedi içinden. Çantasını ayarladı güzelce. Üzerini değiştirdi. Kocası geri döndüğünde anlamaz gözlerle süzdü onu "Nereye?" Hazan derin bir nefes aldı. "Dışarıya çıkıyorum para verir misin?" Nefret ettiği bir başka şeyde buydu. Evlilikleri boyunca bu adamdan para istemekten nefret etmişti. Kocası cebinden iki yüz lira çıkardı "Yeter mi?" Hazan derin bir nefes aldı. "O sende kalsın sen bana kartını ver bir şeyler alacağım." Adam tek kaşını kaldırdı. İtiraz edecek durumda değildi ama. İstemeye istemeye çıkarttı kartını cüzdanından. "Ne alacaksın daha dün yaptın alışveriş?" Hazan ona gözlerini devirdi. "Çok iyi yapamamıştım. Bu arada limiti ne kadar bunun? Ona göre alayım." Kocası derin bir nefes aldı. "Seksen bin falan. İçinde yetmiş vardır ama sen yine de ona göre alma tabi. En fazla bin lira falan harca." Hazan'ın dudaklarının kenarı istemsizce kıvrıldı. "Sen merak etme. Ben çıkıyorum kızı Serap'a bırakmıştım oraya uğrayacağım." Adam, Hazan'ın bu haline anlam verememişti bir tuhaflık vardı ama ne olduğunu kestiremiyordu. "Yemek?" dedi öylece. Hazan'ın kaşları çatıldı. "Biz Serap'ta yeriz. Geç gelirsem merak etme. Sende çık her zamanki gibi dışarıda ye istersen." Bozulmuştu adam ama sesini çıkarmadı. Bir süre sessiz kalsa iyi olacaktı en azından Hazan Hanımın forsu geçene kadar. "Tamam ben hallederim" dedi istemeye istemeye. Ekmek arası bir şeyler yiyecekti artık. O manyak abisiyle uğraşmaktansa böylesine razı gelirdi. Hazan çantasını koluna takıp kartı cebine attı. "Görüşürüz" dedi minik bir ima ile. Kapıyı arkasından sertçe çarptı çıkarken. Görüşürüz, görüşeceğiz...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.82k Okunma |
1.95k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |