Hazan üçüncü kattaki dairesinin kapısını açtı. Topuklu ayakkabılarını çıkarmamış kapı önündeki paspasa güzelce silmişti. Zaten arabada giymişti onları temizlerdi. Hem o herif onu böyle görsün istiyordu. Pişman olsun istiyordu. Bu bir şeyi değiştirmeyecekti. Sadece belki gururu biraz yerlerden kalkardı. Portmantoya mantosunu ve yeni aldığı çantasını takmıştı ki "Oo, sonunda gelebildiniz..." diyen sesi duydu önce. Hazan sese hiç aldırmadan kızının çantası ve montunu da yerine astı. Sesin sahibi kendini göstermişti sonunda. Hazan kafasını kaldırıp yeşil gözlerle karşılaştığında adamın yüzündeki donuk ifade karşısında istemsiz kıvrıldı dudakları. "Nazlı hadi bakalım üstünü değiştir, dişlerini fırçala doğru yatağa." Adam Hazan'ın sesiyle buzlarından çözülmüş gibi kendine geldi. "Sen kimsin ve karıma ne yaptın?" Kadın o kadar farklı görünüyordu ki bu sabah evden ayrılan o pespaye kadınla hiçbir alakası yoktu karşısında gördüğü kadının. Saçları yumuşak bukleler halinde kesilmiş şekillendirilmiş, iri kahve gözlerini ortaya çıkaran bronz tonlarda bir makyaj yapılmıştı. Hele güzel dudakları kırmızı rujla alev alev yanıyordu. Kulaklarından sarkan ışıltılı küpeleri boynunu olduğundan uzun göstermiş bakışları gıdısının olduğu yerden uzaklaştırıyordu. Hazan adamın onu uzun uzun süzmesine izin verdi. "Sen öldürmüştün bende gömdüm. Allah rahmet eylesin." Adam aldığı cevapla buz kesmişti yeniden. "Kartımı alıp kendine liposaction falan mı yaptırdın? Çünkü bir günde on beş kilo vermiş olmanın başka hiç bir açıklaması olamaz." Hazan'ın gözleri kısılmıştı. Hiç aklına gelmemişti bu. "Biraz alışveriş yaptım..." Adamın gözleri parladı. Aldatmanın kendisine gelmesi için böyle bir etkisi olacağını bilseydi daha önce yakalanırdım diye geçirdi içinden. Gülümsemesi genişledi. "Çok faydalı bir alışveriş olmuş. Oldukça hoş görünüyorsun." Hazan tek kaşını kaldırdı. Kartını görünce de böyle diyebilecek misin bakalım materyalist beyinsiz! diye geçirdi içinden. "Hıı evet benim içinde öyle oldu." Eğilip topuklu botlarını çıkarmaya başladı. "Kalsaydı ya..." diye mırıldandı adam. Kendi kafasının içindeki iğrenç fantezilere dalmıştı. "Çocuğu uyutayım çekil önümden." Adam cebinden çıkardığı bir dal sigarayı yerleştirdi dudaklarının arasına. Sigarasını yakarken konuştu yarım ağız "Şu anlaşmamızın üçüncü maddesini bir daha mı değerlendirsek? Dokunmak yok kısmını... Ayrı kalmak istediğimi sanmıyorum." Hazan kafasını hışımla çevirdi. Ondan yayılan yasemin kokusunu çekti adam içine. "En ufak bir girişimde bulunursan seni öldürürüm anlıyor musun? Katil olurum." Yüzündeki ifade o kadar sert kahve gözlerindeki çelik bakış o kadar güçlüydü ki bir adım geri çekilmek zorunda kaldı adam. Ellerini masumca kaldırdı havaya. "Tamam, tamam sen isteyene kadar dokunmak yok." Hazan üstünü değiştirmek için hışımla girdi odasına. Asya'nın seçtiği pijama takımlarından birisini çıkarttı. Gömlek yakasında, etek, kol uçları ve altının paçalarında dantellerin olduğu siyah pamuk pijamayı giydi üstüne. Asya ona kalın topuklu yumuşacık kürklü siyah ev terlikleri de almıştı. Onları giyinip kızının odasına girdi. Nazlı çoktan uyuyakalmıştı. Kızının üstünü güzelce örttü, saçlarına alnının üzerine öpücükler kondurdu. Gece lambasını açarak odadan çıktı. Yeniden kendi odasına döndü. Dolaptan bir yastık bir battaniye çıkarıp salona geçti onları çift kişilik koltuğun üzerine bıraktı. Kocası tek kişilik olanda oturmuş, Hazan'ın hiçte dikkatini çekmeyen tarihi dizilerden birisini izliyordu. O sırada Asya'nın attığı mesajla eline aldı telefonu. "Herşey yolunda mı?" Hazan hafifçe gülümsedi, "Asayiş berkemal komutanım." Asya onun mesajını okuyunca onunda yüzünde hafif bir gülümseme oldu. "Ne yaptı seni görünce?" Hazan'ın gülümsemesi daha da genişledi "dibi düştü." Kocası reklam giren diziden kafasını ona çevirdi. Hazan bir eliyle hala kesimine alışamadığı saçlarına dokunup duruyordu. Diğer elinde telefon sürekli gülümsüyordu. Giydiği pijama bile üzerinde bir başka duruyordu şimdi. "Kim o yüzünü güldüren?" dedi sorgular biçimde. Hazan'ın onun sesiyle kaşları bir kere daha çatıldı. "Sen olmadığın garanti. Seni ilgilendirmez. Ben yatıyorum ve sen burada uyuyacaksın. Yarın Serap'a gideceğim kahvaltıya. Pazartesi de işe başlıyorum haberin olsun." Adamın dudakları aralandı. "Ne ara iş buldun?" dedi sorgular biçimde. Hazan kafasını yana doğru yatırdı "Bugün." Adam sorgular bakışlarla bakıyordu yüzüne. "Nerede, ne işi?" Hazan'ın dudağının kenarı yukarıya doğru kıvrıldı. "Sahilde, garsonluk. Ben yatıyorum." Odadan çıkıp evinin küçük banyosuna girdi. Asya'nın aldığı makyaj temizleme suyunu cilt bakım malzemelerini çıkardı. Yüzünü güzelce temizledi. Peelingini yaptıktan sonra maskesini sürüp beklemeye başladı. Adam arkasından gelmiş meraklı gözlerle izliyordu onu. "Çalışacağın yerin bir adı yok mu?" Hazan dişlerini fırçalarken döndü ona. "Adına bakmadım. Deniz kenarında bir kafe restoran. Şimdilik part-time olarak çalışacağım." Adamın kaşları çatılmıştı. Bu kadar hıza o bile şaşırmıştı. "Şubat ayının ilk haftası kayıtlar başlıyormuş kendini ona göre ayarla" dedi Hazan. Adamın yüzü asılmıştı ama sesini çıkarmadı. Banka hesabında kimseye söylemediği biriktirdiği belirli bir tutar vardı. Onla yenileyecekti artık. "Daha yirmi gün var" dedi öylece. Hazan eğilip yüzünü yıkamaya başladı. Tonik, gözaltı serumu ve nemlendiricisini de sürdükten sonra yüzü rahatlamış ışıldamıştı. "On beş diye biliyorum ben." Adam kafasını iki yana salladı. "Yirmi." Hazan omuzlarını silkti "neyse kaçırmayalım da. Bir de önümüzdeki hafta sonu yarıyıl tatiline girecek Nazlı. Dersleri çok iyi bu tatili boş boş evde geçirsin istemiyorum." Adamın kaşları iyice çatıldı "yani?" dedi. Hazan derin bir nefes aldı "yanisi onu değişik bir yerlere götürmek istiyorum." Adamın tadı iyice kaçmıştı. "Kışın ortasında değişik nereye götüreceksin çocuğu? Hasta mı olsun bu havada? Hem ben izinli değilim bir şey değilim..." Hazan ona tek kaşını kaldırdı. "Sana izinli misin bizle gelir misin diyen yok zaten. Bu zamana kadar bir yere götürüp gelmişliğini görmedik. Sen para kısmını hallet yeter." Adam dişlerini sıktı bu kadın onu banka cüzdanı olarak görüyordu resmen. "İyi kart sende kalsın." Hazan dudaklarını çocuksu bir şekilde uzattı ileriye. "Ah, ben sana söylemeyi unuttum ben kartı atm'ye kaptırdım." Asya'nın fikriydi bu kartın şifresini değiştirmişti önce sonra şifreyi yanlış girip atm'ye kaptırmıştı. Adam kaşlarını çattı. "Kredi kartını atm'ye neden soktun ki?" Hazan, Asya ile daha önce hazırladığı cevabı verdi. "Alışveriş yaptığım bir yerde pos makinesi bozuktu nakit yoktu üstümde." Adam sakinleşmek istercesine çekti içini. Cüzdanından bir başka kart çıkardı. "Al" dedi. "Yalnız bu kartı hiç kullanmadım daha önce limiti yüz falan fazla açılma."
Bunu sadece gönlünü almak için yapıyordu. Yoksa Kayseri’liler gibi canını al parasına dokunma türü bir adamdı. Hazan ortaya çıkan karta bir bakış attı. "Başka kartın var mı?" Adam sorunun sebebini anlamamıştı. "Evet yani bunun dışında daimi kullandığım bir kartım daha var." Hazan ona gülümsedi. " O kartı da ver bana." Adam kaşlarını çattı "Neden?" Hazan derin bir nefes aldı "her yaptığım şeyi sorgulayacak mısın böyle? Ne demek neden? Merak ediyorum o karttan yaptığın harcamaları o yüzden istiyorum. Evimin çocuğumun rızkını el alemin kadınlarına yedirip..." Adam sinirle böldü sözünü. "Kimseye bir şey yedirmedim. Zaten ilk ve sondu dedim sana. Bir hata yaptım sürekli başıma kakıp duracak mısın?" Hazan'ın gözleri öfkeyle yanmaya başladı. Hayatını bile seveceğim, diye geçirdi içinden. Kartı elinden çekip aldı. "Hata mı yaptın? Sen yaptığın şeye hata mı diyorsun. Sürekli başına kakıp duracakmış mışım, evet duracağım, elbette duracağım. Ah, ya da dur şöyle yapalım benzer bir hata ben yapayım sana. Senin neler yapacağını görelim bende belki ona göre şekil alırım!" Adam dişlerini sıktı. "Saçmalama Hazan." Hazan ona dik dik baktı "Ne oldu düşüncesini bile kabul edemiyorsun değil mi? Ama bana yaşattın! Neyse çekil önümden." Adam odasına doğru yönlenen Hazan'ı kolundan tuttu. "Özür dilerim. Telafi edeceğim söz..." Hazan kolunu sertçe çekti. "Edemezsin ama çabala." Adam cüzdanını açıp diğer kartı da çıkarttı. "Al için rahatlayacaksa incele." Hazan o kartı da alıp odasına girip kapıyı arkasından kilitledi. Çıkarttığı kavga amacına ulaşmıştı. Adamın elinde sadece hesap kartı kalmıştı. İçeriye girdiğinde kredi kartından yapılan harcamaları görmek için uygulamaya girmek istedi. Şifresi değiştiği için bir türlü becerememişti. Bağlı olduğu bir hesapta yoktu. Sadece maaşını aldığı bankanın hesabı vardı. Kart numarası da ezberinde değildi. Bankaya uğraması gerekecekti birde şimdi. İçeriye girip televizyonun karşısındaki üçlü koltuğa uzanıp battaniyesini üstüne çekti. İzlerken uyuyakalmak huyuydu nasılsa.
Hazan ertesi sabah uyandığında kocasını salondaki koltukta horlarken buldu. Bir an şeytan demişti ki yastığı ağzına burnuna kapa gebert şunu. Derin bir nefes aldı. Bugün geriye kalan hayatının ilk günüydü. Saat sekiz buçuğu gösteriyordu. Banyoya koşup ihtiyacını giderdikten sonra, elini yüzünü güzelce yıkadı. Dün aldıkları keçi sütü sabunuyla yüzünü güzelce temizleyip kremlerini sürdü. Cildi biraz yatışmıştı ama göz altları onu hala rahatsız ediyordu. Güneş kremini çıkarıp üç pompa sıktıktan sonra güzelce yedirdi cildine. Saçlarını düzeltti. Artık onlarla uğraşması gerekecekti. Asya'da sırf bu yüzden seçmişti bu saçı. Aynaya bakmaya kendine bakmaya başlasın diye. Normalde evde tüm günü pijamalarıyla geçirirdi. Odasına geri dönüp dün aldığı mom pantolonlardan birisini giydi. Bugün rahat olmak istiyordu. Daracık korsesini uyurken bile çıkarmamıştı. Ne kadar nefes alamıyorum diye mızıklansa bile Asya ona üç beden küçük korseyi zorla giydirmiş, nefes alma sen de bu çok yemeni de engeller demişti ve altı ay kadar bir süre gece yatarken bile giymesini tembihlemişti. Hazan artık güvendiği bu kızın sözünü dinlemişti elbette. Uçuk pembe gömleği üzerine geçirip iki düğmesini açık bıraktı. Açıkta kalan boynuna yonca şeklindeki parıldayan kolyesini taktı. Rengi dışında bu gömleğin modelini çok beğenmişti Hazan. Göğüs üstündeki ceplerde parlayan taşlar ve boncuklar vardı ve tam basenlerinin üzerinde bitiyordu. O siyahını ya da lacivertini tercih ederdi aslında ama bu renk onu açmıştı. Çantasına sakladığı aksesuarlar içinden kum boncuklu yıldızlı bir halhalı sağ ayak bileğine takarken biraz zorlandı. Korse gerçekten canına okuyordu. Sonra yine aynı şekilde boncuklardan yapılmış büyük küpeleri geçirdi kulaklarına. Aynadaki solgun yüzüne gülümseyerek baktı. "Şimdi makyaj zamanı" dedi kendine göz kırparak. Gömleğinin kollarını tıpkı Asya'nın öğrettiği gibi iki kat kırmış bileklerini ortaya çıkarmıştı. Onları boş bırakmayı tercih etti. Banyoya dönüp beceriksiz hareketlerle yapmaya çalıştı makyajını. Bu zamana kadar hiç Asya'nın ona yaptığı şekilde makyaj yapmamıştı o. En fazla rimel ve ruj sürerdi. Bir sürü malzemeden neyi neresine süreceğini şaşırmıştı. Aynadaki görüntüsünden memnun kalmayınca sinirle bir kere daha yıkadı yüzünü. Eyeliner çekememiş her yerine bulaştırmıştı. Fondötense resmen kendini kusmuştu. Asya'nın yaptığı gibi olmamıştı. Yüzündeki krem biraz oturunca göz altlarına dün Asya'nın ona gösterdiği kapatıcıyı parmak uçları ile yaydı. Sonrasında rimel ve hafif bir parlatıcı sürdü. Bulaşan rimelini temizlemekle de uğraşmak zorunda kalınca canı iyice sıkılmıştı. Biraz sonra Nazlı banyonun kapısında belirdi. "Çişim geldi" dedi mızırdanarak. Hazan banyodan çıkıp odasına geçti. Boydan kendisine baktı bir süre. "Makyaj yapmayı öğrenmem lazım." Etrafı toparladı. Serap'ı aradı kahvaltıya geleceklerini haber vermek için. Nazlı çıkınca onu hazırladı. Kızını güzelce giydirip saçlarını topuz yapmıştı. İçeride horuldayan ayıya gözlerini devirdi. Hiç uyandırma zahmetine girmedi. Sabah sabah onu çekemeyecekti. Portmantoda duran mantosunu ve yeni kalın tabanlı spor ayakkabılarını giydi. Kızının elinden tutup çıktı evden.
Serap küçük evindeki masayı onlar gelmeden hazırlamıştı. Neler olduğunu öğrenmek için can atıyordu. Hazan kapıyı çaldığında Serap heyecanla koştu kapıya. Hazan arkadaşının yüzünde meraklı bakışlarını okuyordu. "Gel bakalım fıstık" dedi Serap Nazlı'yı yanaklarından öperken. Nazlı sarıldı Serap teyzesine. Bıcır bıcır konuşmaya başladı hemen. Serap ona gülümsedi ama aklı Hazan'daydı. Bir terslik vardı farkındaydı ama terslik Hazan'a çok yaramış gibi görünüyordu. Meraklı gözlerini ona dikerken sarıldı arkadaşına, kulağına fısıldadı "iyi misin?" Hazan ona hafifçe başını salladı. İyi miydi? Değildi... Ama şimdi bunları Nazlı'nın yanında da konuşacak değildi. O yüzden gözleriyle Nazlı'yı işaret etti sonra konuşuruz o konuyu dedi. İyi değildi yani... Oysa Serap onu son beş yıldır hiç bu kadar iyi görmemişti neredeyse. "Kahvaltı hazır" dedi onları salona davet ederken. "Siz oturun ben çayı kapıp geliyorum." Hazan arkadaşının kuş sütü eksik masasına bir göz attı. Nazlı neşe içinde yerleşti sandalyeye. Serap çayları doldururken Hazan masayı gösterdi "döktürmüşsün yine kıymalı börek mi yaptın?" Serap'ı uyku tutmamıştı bütün gece. Hazan yarın dediği içinde aramamıştı ama bütün aklı ondaydı. "Seversin diye yaptım." Hazan ona gülümsedi. "Ellerine sağlık boncuğum benim. Zahmet vermişim sana." Serap arkadaşının tabağına yaptığı kol böreğinden koydu "afiyet olsun ne zahmeti saçmalama. Sana ne oldu peki kül kedisinin perisine mi denk geldin bir yerde?" Hazan ağzına biraz peynir attı. Olayın bu kısmını Nazlı'nın yanında anlatabilirdi nasılsa. Gittiği kafede Asya ile tanışmasını anlatmaya başladı. Sebepler kısmını boş bırakıp doğrudan sonuçlardan ilerlediği için Serap'ın kafasında kocaman soru işaretleri vardı. Kahvaltı bitince Nazlı ayaklandı. "Anne ben Ecrin'e gidebilir miyim?" Ecrin Serap'ın alt kat komşusunun kızıydı. "Bir arayayım müsaitse o Ecrin'i göndersin" dedi Serap. Kadın açtığında o gelsin biz de yeni kahvaltı yapıyoruz demişti. Nazlı aşağıya inince Serap gözlerini dikti Hazan'a arkadaşı konuşurken ara ara sesi titremiş gözleri dolmuş ve çayından aldığı yudumlarla bastırmıştı bunu. "Ne oldu hiçbir şey anlamadım ben. Bir sabah kalkıyorsun Nazlı'yı okula bırakıyorsun moralin bozuk diye bir kafeye gidiyorsun ve orada bir kızla tanışıyorsun..." Hazan derin bir nefes verdi yorulmuştu. Alt dudağı yavaş yavaş titremeye ve gözleri dolmaya başladı. Serap ondaki bu ani ruh hali değişimine anlam verememişti. Henüz anne değildi... Serap'ın mavi gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Hazan ne oldu güzelim be? Bak gerçekten delireceğim artık. Bütün gece aklım sendeydi bugün konuşuruz dedin diye aramadım sormadım, ne oldu? Geçen gün aradın sende kalsam olur mu dedin? Dün karşıma bambaşka biri olarak çıkıyorsun..." Hazan burnunu çekti. "Nazlı'yı okula bırakıp alışveriş yaptım dedim ya hani seni aradım annendeydin kahvaltı yapacaktık..." Serap derin bir nefes alıp hızla bıraktı e biraz önce de anlatmıştı bunu sabırsızca baktı arkadaşının gözüne. "Sen öyle deyince eve döndüm bende bir de ne göreyim? Benim herif almış koynuna arkadaşımı çatır çatır..." Serap bir an kafasına balyoz yemiş gibi oldu. "Dur" dedi burun kanatları sanki nefesi yetmez gibi açılıp kapanırken hızlı hızlı soluklanıyordu. Sormayı korktuğu o soruyu kalbi maratona çıkmış gibi koşarken sordu "Hangi arkadaşını?" Hazan'ın gözlerinde beliren hayal kırıklığından düştü bu sefer yaşları. Dudağı küçük bir çocuk gibi titredi. Onun söylemeye utandığı şeyi arkadaşı yapmıştı ona. Bu o adamın ihanetinden bile çok koymuştu. Yanakları utancından o yaşadığı anın görüntülerinden bir kere daha kızarırken hıçkırıklar içinde konuştu. "Benim kaç tane arkadaşım var Serap kaç tane dostum dediğim insan varki?" Serap'ın kafasına inen balyozun ağırlığı henüz geçmemişti ki. Hazan'ın sırtına saplanmış hançeri o kalbinin tam ortasında hissediyordu. "Deme" dedi yalvarır gibi. Kafasını ellerinin arasına aldı sallamaya başladı. "Yok, yok deme." İhtimal veremiyordu. Vermek istemiyordu. Ama Hazan'ın kaç arkadaşı vardı kendi bir o iki... Kendisi annesindeydi gerçekten hastaydı annesi... Mavi gözleri inanmak istemez gibi açıldı iyice. "Deme yok yapmaz..." Bu serzenişler yılların kaybolan dostluğuna emeklerineydi. İnanamayan gözlerle bakıyordu karşısındaki dostuna. Onunla değil kendi içiyle konuşuyordu. Bütün bunların bir yanlış anlama olduğunu düşünüyordu aksini aklı almıyordu. "Yaptı" dedi Hazan sesi netti. Bütün ağlamalarına hayal kırıklığına rağmen netti sesi. Kendinden ne gördüğünden çok emindi o. "Yok" dedi Serap yine inanmak istemiyordu. Neye inanacağını şaşırmıştı daha doğrusu. Onun tanıdığı canı gibi sevdiği arkadaşı bir diğer canına böyle bir şey yapmazdı. Onlar dosttu! Neler neler yaşamış atlatmış hep birbirlerine dayanmışlardı. Yalan mıydı? "Yok Hazan, sen yanlış gördün bence ya da yanlış anladın." Hazan kendi kadar sarsılan Serap'a acır gibi baktı. Evet o da böyle aklını kaçıracak gibi olmuştu. Onu asıl ezip geçen yıkıp geçen bu hale getiren sevmediği bir adamın onu aldatması değildi. O sevdiği dostunun attığı kazığa yenilmiş, kendine yedirememişti. Aynen böyle Serap gibi aklımı kaçırıyorum ben demişti. "Neyi yanlış anlayabilirim? Evde oturmuş kahve içiyorlardı demedim sana. Serap çırılçıplak benim yatağımdaydılar... Çırılçıplak!" Serap'ın ağzı açıldı gözünden iki damla yaş düştü. Elinin tersi ile sildi gözlerini. Eline telefonunu aldı dokunmatik ekranı tuşlamaya başladı. Hazan ona ne yapıyorsun sen der gibi bakıyordu. Karşıdan çekingen bir ses cevap verdi. "Hemen bana gel" dedi Serap gözyaşları içinde. Hazan kafasını hayır der gibi salladı sağa sola. "İyi misin Serap bir şey mi oldu?" Karşıdaki sesin endişesi belliydi arkadaşı için endişelenen bir ses miydi bu yoksa Hazan ona anlattı diye mi korkuyordu? Serap'ın kafası karmakarışıktı şimdi. "Bir şey sorma gel lütfen..." Hazan ona gözlerini devirdi. "Tamam birazdan orada olurum ama iyisin di mi? Kötü bir şey yok di mi?" Serap hıçkırıklarını yutmaya çalışıyordu. "Gel Ayça... Bir şey sorma sadece gel." Karşıdaki ses nefes nefeseydi şimdi. "Çıktım bile geliyorum hemen." Serap telefonu kapattı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
22.96k Okunma |
1.47k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |