
SANDRA WESTWOOD:
-
“Sen neden her şeye burnunu sokuyorsun? Yeraltı mafyasıla görüşmek nedir be kadın!” diye gürledi Sezgin. Abim demiyordum çünkü artık onu sevemiyor, abim olarak göremiyordum. Karşısında öylece hareketsiz dikilirken, “Bana cevap ver!” diye bağırınca bile sessiz kaldım bildiği hiçbir şey yokken bana böyle esip gürlemesi adaletli değildi. Öğrendi tek bir şey için bile dizlerime kapanacağını biliyordum “Hiçbir şey bilmiyorsun, Özel.” dedim sadece sonra sorgu odasında olduğumuzu hatırlayıp kameralardan birine baktım o an Tuğrul ile gögöze geldiğimi biliyordum. Albay Hüseyin Gediz, Tuğrul ve Aylin vardı camın ardında “Daha fazla konuşmayacağım çünkü haketmiyor.” Sezgin yine söylendi ama umursamadım sözlerini, Demir kapıdan dışarı çıktığım gibi arkamdan adım seslerini işittim ama durmadım. “Sandra!” Tuğrul’un sesiyle aklıma bu sabah yaşadıklarımız gelince önce yutkundum sonra duraksayıp tam olarak dibimde durduğunu düşündüğüm adama baktım. “Emredin yüzbaşım.” diyerek alayla ona dönünce “Yapma şöyle,” dedi kızar gibi umursamadım kendimi açıklama gereği duymuyordum ama açıklamazsamda bu alaydan çıkmama izin vereceğine emin değildim. Derin bir nefes alıp verdim “Neyi yapmayayım? Her gün burada ayaklarının dibinde duracak halim yok ya, senin timin olduğu gibi benimde var ayrıca.” deyince gözlerini kıstı, doğru ya bu detayı söylememiştim “Öyle mi?” diye sorduğunda yanıt olarak başımla onayladım onun bakışları yüzümde dolaşırken hiçbir tepki vermeden öylece baktım bende yüzüne “Benim neden haberim yok bundan?” offladım “ya salsana beni adam!” arkamı dönüp hızlıca ilerlemeye çalışınca yine beklemediğim bir hareket sergileyerek bana yetişip bildiğiniz çuval gibi sırtladı beni! Hemde alaydaki askerlerin gözleri önünde..
Onun sırtında debelenirken hiç etkilenmiş ya da sinirlenmiş gibi değildi. Paşama bakın! “Bıraksana beni aptal herif insanlar var etrafta yanlış anlaşılacak!” Bir saç tutamım gözlerimin önüne gelince elimle sinirle kulağımın arkasına sıkıştırarak yine konuştum “Sırtını kanatırım senin.” Sırtını tırnaklasam da nafileydi sadece iki gün önce tırnaklarımı kesmiştim keşke kesmemiş olsaymışım.. “Kanatmanı isterim tabii,” pardon ama ne? delirmiş bu yıllardır görüşmeyince kafayı yemiş bu adam başka bir açıklaması olamazdı. “Ama,” dedikten hemen sonra beni yere indirince dengemi zar zor sağlayarak karşısına dikildim “Ne ama ne?!” sinirle soludum yine üzerime eğilince gafil avlandım geri çekilemedim. Etrafa şöyle bir göz atınca beni odasına getirdiğini anladım yutkunarak ona bakınca onun zaten bana baktığını gördüm. “Ama başka bir pozisyonda, zevk aldığından dolayı.” Sıcak nefesi yüzüme çarparken bu sözleri beni dondurdu öylece kalakaldım gözlerine bakmayı bırakamazken onun dudaklarında sinsi bir gülümseme vardı kalbim elimde mi acaba şu an?
♾
TUĞRUL ASLAN GÖKTÜRK:
Son 24 saatte öğrendiğim şeylerin üstüne Albay Hüseyin Gediz’den bir güzel azar işitmiştim. Bu olaya pek takılmamıştım, her zaman yaşadığım şeylerdi. yanımda oturan Sezgin’e göz ucuyla baktım “Ona kızmakta hakkın yok.” diyerek fitili ateşledim ama öyleydi ondan ilk önce her şeyi teker teker anlatmasını istemeliydi böyle yürümezdi “Ayrıca o senin Aylin’le evlendiğini öğrense neler olur hiç düşündün mü? Kendini Sandra’nın yerine koy.” Bakışlarını bana çevirdi derin bir nefes alıp verdi “Haklısın kardesim,” diye mırıldandıktan sonra elini omzuma koyup birkaç kez hafifçe vurdu “Sağolasın.” ona hafifçe tebessüm ettim karşılık olarak “Konuş onunla,” dediğimde başıyla onayladı beni “Konuşacağım. Ama şu an vakti değil yarın üçümüz toplanalım konuşuruz malum bugün timi falan gelecekmiş ya.” Bunu hatırlatması kötü olmuştu işte, umarım bu tim sadece kadınlardan oluşuyordur. Bu düşünceyi kafamdan def etmeye çalışarak “Doğru.” dedim elini çekip ayağa kalktı “E, hadi madem gidelim.” bende ayağa kalktım ve birlikte havadan sudan sohbet ederek alayın giriş kapısına kadar geldik. Sandra herkesin burada toplanmasını istemişti, fırtına ve Albay Hüseyin Gezdiz de dahilindeydi. Sezgin timin yanında saygıyla hazır ola girdiğinde gözlerimi ondan alarak hepsine birden göz attım sonra gür sesimle, “Rahat asker!” dediğim gibi rahata geçtiler fakat hâlâ yanyanaydılar. Sadece aralarında fısıldaşmaya başlamışlardı bu da beni rahatsız etse de bu konuya pek takılmadım. Alayın otomatik kapısı açılmaya başladığında kalbim kasılırken benimle beraber herkesin bakışları kapıya yöneldi gelecek olan kişi belliydi. Sandra Westwood, bir kaç saat önce ayrılacağını ve çok geç olmadan timiyle geri geleceğini Albay’a bildirmişti gerçekten de çok geç değildi. Dediğinin ve sözünün arkasında duran bir kadındı. Kapı tamamen açıldığında önde Sandra olmak üzeri içeri adımlarını attılar nefeslerim sıklaştı. Gözlerim timindeki diğer kişilerde gezindi gerçekten de istediğim gibi hepsi kadınd-
gözlerim birine takıldığında bu sözümü geri alma kararı aldım hepsi kadın değildi. Biri erkekti ona kaşlarımı çatarak baktım fakat onun tüm odağı albay Hüseyin Gediz’deydi. Zaten bende olmasa iyi olurdu. her an elimden bir kaza çıkma ihtimali vardı, ihtimali.Hayır ne olurdu sanki hepsi Kadın olsaydı? Yanımıza vardılar ama onlar bir düzen kurmadılar. Sandra Albay Hüseyin Gediz’e döndü “Timimi sizinle tanıştırmaktan onur duyarım.” deyince Albay hafifçe gülümsedi “İyi düşünmüşsün tanıtabilirsin.” deyince bakışları bana döndü izin mi almak istiyordu? Yoksa kafamda mı kurguluyordum? yine de başımı yavaşça aşağı yukarı sallayınca gözlerindeki o parıltıyı yakalayabilmiştim. Doğru tahmin etmiştim tam olarak izin almak istemişti. derin bir nefes aldı ve timine döndü “Timimin bir adı yok,” kaşlarım çatıldı nedendi acaba? “Hepsi yabancı o yüzden sizin dediklerinizi anlayacaklarını düşünmüyorum-“ bir öksürük sesi gelince hepimizin bakışları oraya döndü o adamdı. Varlığını niye hatırlatıyordu ki şimdi? Gel beni öldür’ demek istemişti herhalde
Memnuniyetle. Öne doğru bir adım atınca kolunu bir el sardı o tarafa döndüm. Sezgin’di “fevri davranma” dedikten sonra kolumu bıraktı yutkunup bir adım geriledim ve yine konuşan Sandra’ya baktım “Pardon,” dedikten sonra hepimize teker teker baktı “Hakan Türk, kendisi benim bir alt kademem. Sizin deyişinizle ne olduğunu bilmesem de sağ kolumdur. Her halükarda yardımıma koşar.” Türk olması işime gelmişti, İngiliz olsaydı küfür etsem de anlamazdı diye üzülmüştüm. Allahım sabır! Sandra diğer herkesi teker teker tanıttıktan sonra timine döndü yine, “You can meet the stormrooper team.” o kadar güzel İngilizce konuşmuştu kibir dili anlamasam bile her zaman onun ağızından dinleyebilirdim.
♾
Albay Hüseyin Gediz’in odasında iki tim olarak dizilmiştik Sandra dışında hepimiz oturuyorduk o ayakta daire çizip duruyordu onu uyarırcasına seslice boğazımı temizlemiş olsam da bana yan yan baktıktan sonra yine dönmeye başlamıştı. Daha fazla uğraşmadan gözlerim iki timde de dolaştı şu Hakan denen herifin üzerinde biraz fazla dolaşmış olabilirdi. Sanırım. Neyse, konumuz bu değil Fest Rowan gerçekten de sağlam yer altı mafyalarından sadece biriydi ismini özel istihbarat’a bildirdiğimizde adam ile ilgili ne var ne yoksa ekranımızdaydı şu an bakışlarım ekrana yaklaşan Sandraya kaydı bu kez, herkes susmuştu. Ölüm sessizliği vardı odada ta ki Sezgin alayla konuşana kadar “Bu muymuş seni benimle tehdit eden?” kaşlarım çatılsa da dönüp ona bakmadım Sandra’nın cevabını merak ettiğimden zaten onda olan gözlerimi çekmedim. ‘Hah’ sesi çıktı önce dolgun ama aynı zamanda bir o kadar küçük dudaklarından, “keşke tehditlerine boyun eğmeseydim de öldürseydi.” sonlara doğru sesi yükselince Sezgin’in çenesi gerildi hiçbir şey demedi, sadece sustu çünkü Sandra haklıydı hemde hiç olmadığı kadar.
Sandra boğazını temizledi “Bende öyle düşünmüştüm.” dedikten sonra büyük ekranda göz gezdirdi işaret parmağı takım elbiseli adamın-yani Fast Rowan’ın- üzerinde durunca istemsizce gerildim. söze girdi “En büyük yeraltı mafyalarından sadece biri olan Fest Rowan yaş 36, en son gördüğümde 30’du. Her neyse yaşadığı evinden tutun bütün mekânlarına kadar herşeyi ezbere biliyorum.” gözleri hepimizde gezindi “Tc’sini de biliyor musunuz bari?” diyen kişi Murattı. Sandra bu sorusunu gülümsedi “Biliyorum, söyleyeyim mi?” Murat’ın gözleri şaşkınlıkla açılırken odada birkaç kıkırtı sesi yankılanmaya başladı Sandra “telefon numarasını da vereyim istersen, date falan çıkarsınız. Sizden süper çift olur aslında benziyorsunuz da” Murat yüzünü buruşturdu ve yerinde rahatsızız kıpırdandı şu an bile dalga geçebilmesi beni güldürebilirdi anca ciddi bir toplantıdaydık. Boğazımı temizledim onu ikinci kez uyarmak istercesine bana yandan bir bakış attıktan sonra devam etti sözlerine “2 yıl önce aradığım birisi vardı,” gözlerimi kısarak sözlerine daha fazla odaklandım. Sandra derin bir nefes alıp verdikten sonra sonunda ona ayrılan sandalyeye oturdu “ismi?” diye sorunca bakışları bende duraksadı öyle öfkeyle bakıyordu ki gözleri Buzgibi.. ama aynı zamanda Barutgibi de her yere alev saçacak gibiydi.
Buz ve Barut.
“Şeref Yoksun.” deyince bariz şaşkınlığımı gizleyemedim. Şeref Yoksun.. bakışlarımı fırtınaya çevirdim onlarda aynı telaşla bana bakıyorlardı. Sandra Westwood’un aradığı herif elimizdeydi. Aylin boğazını temizleyince bakışlarım onda durdu o Sandraya bakıyordu.
“Emin misin?” diye sorduğunda Sandra ona kilitledi toprak gibi olan gözlerini, “Emin olmasaydım, söylemezdim. Emin olmasaydım aramazdım herifi.” doktor olmaktan neden vazgeçtin peki Sandra? Seni bu kadar acımasızlaştıracak kadar inciten ne yaşadın görüşmediğimiz üç sene boyunca?
“O elinizde,” konuşan kişiyle hemen gözlerim nefretle dolalarak Hakan’a çevrildi sözler onun ağızından çıkmıştı ve o da aynı nefretle bana bakıyordu. “Değil mi?” parmakları masada ritim tutmaya başlayınca çenem kasıldı Sandra’nın bakışlarının bana döndüğünü hissedebiliyordum. “Bunu da nereden çıkardın?” diye sordu Sezgin bir elini koluma koymuştu “Bakışlarınızdan. Hatta Sandra nasıl anlamadı şaşıyorum.” Bakışları Sandraya dönünce bende ona bakmak zorunda kaldım bakışları bende kilitliydi bu sefer, “Doğru mu?” diye sorunca başımla onayladım onu sandalyeden bir hışımla kalktı gözlerimi kapattım ve sabırlı olmaya çalıştım peşinden gidersem her an kavga edebilirdik. Biliyordum o yüzden gözlerimi açarak Aylin’e baktım “Ona sorgu odasına kadar eşlik et” ayağa kalktı ve baş selamı verdi “Emredersiniz.” sonra bakışları arkama kaydı ve ardından bir kapı çarpma sesi geldi çenem kasılırken sadece karşımdaki duvara baktım birkaç dakika sonra odada Sandra ve Aylin dışında herkes odadaydı. “Ne için tutukladınız onu?” Hakan’ın sorusunu görmezden gelmek benim için en iyisi olduğundan cevabı vermeyi Sezgin devraldı. “Bunu size açıklayamayız” Hakan burnundan gülünce ona yandan bir bakış attım gözleri Sezgin’deydi ve dikkatle yüzünü inceliyordu “İsterseniz açıklamayın, Sandra’nın her şeyi öğrenmesi” bana baktı “2 saniye falan sürer. O çok iyi bir FBI ajanı nerede nasıl hareket edeceğini çok iyi bilir, özetle sadece merakımdan sormuştum.” Rahat tavrı onu gebertme isteğimi daha fazla alevlendiriyordu ama kendime hakim olmalıydım derin bir nefes alıp verdim sonra ise ayağa kalktım “Siz burada bekleyin.” kimseden cevap çıkmadı çıkmasaydı iyi olacaktı kapıyı açarak alayın koridoruna çıktım ve adımlarımı hızlandırarak sorgu odasının olduğu yöne ilerledim.
SANDRA WESTWOOD:
Parmaklarımla masada ritim tutan ellerimi izliyordu yoksun, onu şu an ölesiye dövmek istesemde yapmayacaktım.
Kendimi frenlemeliydim odanın sağ üst köşesinde bulunan kameraya bir bakış attım ve onunla gözgöze gelmiş gibi hissettim, Tuğrul. ben toplantıdan ayrıldığımda peşimden geleceğini hayli hayli tahmin etmiştim aslında tahmin değilde emindim diyebiliriz. Derin bir nefes alıp verdim ve önümdeki şeref yoksununa baktım soyadı ve ismi bayağı kâfiyeli değil mi? Bence de. “Ellerime bakmayı kes ve sorularıma doğru dürüst cevaplar ver.” kıskıs güldü bu sözlerime gözlerimin içine bakınca ciddiyeti yerine gelse de yüzünde güller açıyor gibiydi “Türkçeyi unutmamışsın” yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirdim “Evet unutmadım.” Ayağa kalkarken her hareketimi takip etti “Ama,” ellerimi masaya yaslayarak ona doğru eğildim “Sen benim hiçbir şeyi unutmayacağımı unutmuş gibisin?” Güldü. “Unutmadım yüzbaşı olmak isteyip yaptığı hatadan dolayı rütbe atlayamayan asker.” bu sözleri beynimde bir bomba etkisi yaratırken gözlerim kapandı. Yaptığım hata.. geri açıldı, bunları düşünme
Seni kışkırtıyor. Seni kışkırtıyor.
Elimi belime götürerek silahımı çıkardım ve alnının çatına dayadım “haddini aşma.” dişlerimin arasından çıkan kelime onun gülümsemesini kesmeyince silahın tersiyle kafasına bir tane geçirdim oturduğu sandalye geri düşünce çıkan tok ses beni tatmin etmeye yetmemişti yerdeki adama ilerledim ve eğildim “Fest Rowan’ın anacı ne?” Her sözü teker teker söylemiştim sanırsın okuma yazma bilmeyen bir çocuğa Ali-ata-bak diyordum. Başından sızan hafif kanla inleyerek başını kaldırdı ve bana baktı “Masa.” Ağızından çıkan kelime beni şaşkına uğratırken doğruldum ve ondan uzaklaştım.
Masa..
Devam edecek...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |