
Bize doğru yaklaşan genç adam ile gözlerimi kıstım. Bu Sandra’nın konuştuğu kişi olmalıydı, umarım sağ salim dinleme cihazını ulaştırmıştır bize yoksa gerçekten elimde kalabilirdi. İşi yaparım deyip yapamayan insanlardan nefret ederdim hâlâ da ediyorum diyebiliriz. Adını dahi bilmediğim genç adam yanımıza ulaştı bana bir baş selamı verdikten sonra Sandra’ya döndü. Hafif tebessümüne karşılık Sandra da ona gülümsedi “Türkiye’ye hoş geldin Golberd.” Yabancıydı ama Türkçe biliyordu garipti Sandra ile uzun zaman arkadaş olunca demekki.. sadece arkadaşlıktır inşAllah! Öyle umuyordum boğazımı temizlediğimde ikisi de bana baktı “İçeri geçelim.” Tok ve soğuk sesimden ödün vermeden baktım Golbard’ın gözlerine yine başıyla onayladı ve Sandrayla önden ilerlemeye başladılar. Gelde bu herifin boğazına yapışma! Arkalarından sessizce yürüdüm alayın içine girince Albay Hüseyin Gediz genç adamı karşıladı aynı Sandra’ya yaptığı gibi ‘Bize hiç yapmadı be insafsız’ Albayın elimi falan mı öpmesini bekliyorsun iç ses? ‘Birde bayıl istersen Aslanım’kafamdaki sesleri susturmak için kendimi tekrar zorda olsa dışarıya attım yoksa ciddi anlamda delirebilirdim gözlerimi etrafta gezdirirken karşıda yan yana oturmuş olan Sezgin ve Aylin’i Görünce aklıma yine Sandra geldi sanki az önce yanında bir gibi ‘Sanki hiç aklından çıkıyormuş gibi diyelim biz ona’ acaba evli olduklarından haberi olsa nasıl tepki verirdi? Ama zaten önünde sonunda öğrenecekti ve o günün gelmesini hiç istemiyordum şahsen ama ondan bu tarz şeyleri gizlemekten de nefret ediyordum aslında ona her şeyi anlatabilirdim ama abisinden duyması onun için daha iyi olacaktı. Adımlarımı onlara doğru yönlendirince görüş açılarına girmiş olacaktım ki ikisi de ayağa kalkmak için hareketlendi elimi kaldırıp onları durdurdum “Oturun.” Tereddütte kalmış olacaklar ki birbirlerine baktıktan sonra yine bakışları bana döndü “Oturun.” Diye sabırla tekrarlayınca dediğimi ikitlettikleri için onlara Zihnimde büyük bir ceza planlayacaktım ama şimdi sırası değildi. Onlar tekrar otururken karşılarına dikildim Sezgin bana tek kaşını kaldırarak sorarcasına baktı. “Bir şey mi oldu komutanım?” derin bir nefes alıp verirken gözlerim ikisi arasında gidip geliyordu sessiz kalarak ellerine baktım, yüzüklerine. Sandra artık bunu öğrenmeliydi fakat büyük hayal kırıklığına uğrayacaktı. Neden mi? Abisi onun gerçek olmayan ölümünü kabullenip işin peşini yani onu aramayı bırakıp birde üstüne evlilik yaptı. Ben yerinde olsaydım ölsem affetmezdim Sezgin’i ve Sandra büyümüş aynı zamanda olgunlaşmış bir genç kadın olarak ne karar verecekti? İşte onu bilmiyordum. Aylin oturduğu yerden kalkıp karşıma geçti ve ölüm gibi gelen o sessizliği böldü, ‘‘sanırım bir sorun var’’ sorun yoktu. Tek sorun sandra’dan sakladıklarımızdı. Onlar açıklamazsa ben açıklayacaktım ve durum daha da beterleşecekti ama gram umrumda değildi. Benim ondan saklayacak bir şeyim yoktu. Sezgin’in de olmamalıydı göz ucuyla Aylin’e baktım ve başımla onayladım ‘‘evet var, ama içeride değil sizde.’’ Aylin gözlerini kısarak bana bakmaya devam etti nereye varmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. Sezgin’in bakışları elindeki yüzüğe kayınca bende ona baktım kaşları hafiften çatılırken eli yumruk halini aldı. Dişlerini sıkarken bakışlarını bana çevirdi ‘‘söyleyeceğim’’ dedi. O da ayağa kalkıp başıma dikilince konuştum ‘‘ne zaman?’’ Eskiden onu bulup her şeyi anlatsaydı böyle olmayacaktı. ‘‘Hemen açıklayın!’’dedim. Arkamızdan sesler gelince o tarafa döndüm, Sandra ve Albay Hüseyin Gediz önlerine bakarak yürüyorlardı. Bakışlarım tekrar Sezgin'e dönerken Albay bana seslendi ‘‘Aslan!’’ tok ve taş gibi sesi alayın bahçesinde yankılandı. Adımı duyunca hemen hazır ola geçtim ve ‘‘ Tuğrul Aslan Göktürk İzmir emret komutanım!’’ dedim. Albay bakışlarını bir süre üzerimde gezdirdikten sonra ‘‘Rahatta dinle’’ dedi ve ekledi ‘‘Sandra Westwood ile bir karara vardık, büyük operasyona hazır olun bu akşam hata istemem’’ bende ’’Emredersiniz komutanım ’’ diye karşılık verdim acaba vardıkları karar neydi? Sandra abisine şöyle bir göz attıktan sonra bana baktı. ‘‘Sizinle bir konu hakkında konuşmam gerek’’ Ne konuşacağı barizdi her şeyi anladığını biliyordum, derin bir nefes aldıktan ‘‘konuşalım.’’ İkimizde Albay’a selam verdikten sonra yan yana alayın çıkışına ilerlemeye başladık Sandra’nın bakışlarının üzerimde olduğunu hissedince durdum ve ona döndüm “Sendeyim,” o da durdu sağ eliyle kolumu kavradı. “Albay’a karşı gelemedin biliyorum ama-gideceğimiz operasyon..” sustu bakışlarını kaçırdığında kaşlarımı çatarak hala kolumda duran elini tuttum bakışları yine bana döndü yutkunduktan sonra, “Fest Rowan’ın mekânı masaya baskına gideceğiz,” Ee bunun neresi kötüydü? “Onun karşısına ben çıkacağım siz uzaktan..” sözümü geri alıyorum. NE!? Bakışlarımı görünce sözleri yarıda kalmıştı. “Çok özür dilerim,” diye mırıldanıp başını öne eğdi birkaç saniye öylece kaldık o bana bakmazken ben bakışlarımı yüzünden ayıramıyordum.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK: Devlet ve milletin mukadderatında millî irade esas ve hakimdir. Ordu bu millî iradenin koruyucusudur.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |