45. Bölüm

🔥 KAÇAK ÖZEL 2

azimet azimet
azamet_29_2

Sabah trafiği gibi berbat birşey daha yok bu dünyada.

 

Dedim trafikte her duruşumda. İnsanlar sabahın köründe uyuyarak araç kullanıyordu resmen. Yanan yeşil ışıkla yeniden hareket ederken bir anda önüme kıran büyük Range Rover ile aniden durdum. Arka arkaya kornaya bastıktan sonra, camı indirip kafamı camdan çıkararak bağırdım.

 

" Önüne baksana lan hırbo!

Ehliyeti kasaptan mı aldın beyinsiz moron! "

 

" Asıl sen önüne bak antika. Bu arabanın trafikten men edilmesi lazım. "

 

Diye cırlayan artisi görünce daha beter sinir oldum.

 

"Sanane lan benim Düldül'ümden!"

 

O bana ben ona bağırmaya devam ederken arkadan gelen korna sesleriyle ikimizde ilerlemek zorunda kalınca ağız dalaşımız hızlı bitti. Bir saatin sonunda nihayet kafeye gelebildiğimde burnumdan soluyordum resmen.

 

Her sabah her sabah bu ne yaah!

&

Mekanın arka tarafına geçip Düldül'ümü kapalı park yerine çekip indim.

 

Arka kapıdan girip iç mekana geçtiğimde gelecek misafirlerden önce ortalığı temizleyen çalışanların arasından söylene söylene geçip üst kata, kendi odama çıktım. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde derin bir nefes alıp verdikten sonra çantamı ve üzerimdeki deri ceketi çıkarıp masa önündeki koltuğun üzerine atarak masama geçip oturdum. Geriye yaslanıp başımı arkaya attıktan sonra gözlerimi tavana diktim.

 

Neden böyle oluyor. Neden hayatım her zaman iki ileri bir geri.

 

Yerimde doğrularak kollarımı masaya yatırıp başımı üzerine koyarak yan taraftaki pencereden yağmaya devam eden yağmuru ve pencerenin üst kısmına çarpan damlaların aşağıya doğru nasıl süzüldüklerini izlemeye başladım.

 

Orada ne kadar oturdum ne kadar izledim bilmiyorum. Sonunda uykuya kaymaya başlayan gözlerime izin verecekken kapının sesiyle yerimde sıçradım. Aynı anda kapı açılıp içeriye giren bizim saftirik muhasebeci kızı gördüm. Matematik dehası ama saftirik. Birazda garip. İki farklı renkte çorap ve ayakkabı giyecek kadar hemde.

 

" Günaydın Umay hanım."

 

" Günaydın Yasmin. Gel otur."

 

Elinde bir top kağıt gelip koltuğa oturdu.

 

" Faturaları getirdim Umay Hanım."

 

Dedi işaret parmağı ile burnunun üzerine inen kocaman gözlüğünü yukarıya iterek.

 

" Ödemeleri ve dekontları kontrol edecektiniz."

 

Az önceki gibi kollarımı masaya başımı üzerine yatırıp Yasmin'e döndüm bu kez.

 

" Valla hiç hâlim yok Yasmin.

Sen kontrol ettiysen tamamdır."

 

Yasmin uzun yıllar Neslihan ile çalıştığı için bende onunla çalışmaya devam ediyordum ve güvenim tamdı ona. Ne de olsa bu işin içindeydi yıllardır. Ve çok dürüst bir kızdı. Eline milyonlar versem bir kuruşunu ceplemezdi.

 

" Çalışanların ödemeleri ne olacak?"

 

" Onlarıda sen hallet."

 

" Siparişler. Alınacak malzemeler?"

 

" Onları da Sefer ve Ferda halletsinler. Faturaları yine sen denetle."

 

Kız bana sende bir bok yaramıyorsun şeklinde baktı. Sonra da,

 

" Siz iyi misiniz Umay hanım?"

 

Yeşil gözlerine baktım bir süre.

 

" Nıck! " Dedim yorgun.

 

" Değilim..."

 

Derken sesim boğuklaştı ister istemez.

Gözlerim doldu.

 

" Hiç iyi değilim Yasmin."

 

" Neden?

Neyiniz var?

İsterseniz eşinize haber..."

 

" Hayır!"

 

Diyerek doğrulurken yerinde sıçradı kız. Yüksek sesimle kızı da korkmuştum.

 

" Hayır kimseye haber vermeye gerek yok!"

 

Birden ayağa kalktı.

 

" Size iyi gelecek şeyi biliyorum ben!"

 

Dedi iyi niyetli. Histerik bir gülümseme bıraktım.

 

Derdimi bilmeden derman bulacak kadar saftirik.

 

Dedim içimden.

 

" Ferda'nın enfes kahvesinden bir fincan ve yanında da böreklerden bir tane."

 

İyi niyetini yediğim tatlı kız...

 

Dedim bu kez içimden. Dışımdan ise.

 

" Olur.

Sen getirir misin lütfen?"

 

" Tabi! Hemen!"

 

Diyip koşar adım fırladı gitti. Arkasından bakarken gözlerimi yukarıya kaldırdım.

 

Allah'ım ne zaman tam anlamıyla mutlu olurum ben. Varsa bi tarih, bi işaret çaksan. Valla böyle zor oluyor.

*****

KÜÇÜK BİR KISKANÇLIK VAKASI

 

Öğle arası olduğunda artan müşteriler yüzünden alt kata indim. Bütün mekanı görebildiğim bir köşeye geçip otururken bir kahve daha aldım kendime. Gelen müşteriler her zamanki gibi seçkin insanlardı. İkili tanışma buluşmaları, karşılıklı görüşen iş adamları ve özel toplantılar için üst katta loca şeklindeki yerler...

 

Gerçekten iyi iş yapan bir mekanım vardı. Neslihan'a ne kadar teşekkür etsem azdı. Sefil hayatımın sonlarında zenginlik kapısı açılmıştı sayesinde. O an yine aynı şeyleri hatırlayınca,

 

Çok iyi kazanıyorsun Umay. Ama para ile saadet olmuyor gerçekten.

 

Dedim yine kendi kendime. Bu aralar kendimle çok konuşur olmuştum. YİNE.

 

Kapıdan girenler çekti dikkatimi.

Şahin yanında elli yaşlarında bir adam, uzun boylu bakımlı ve güzel sarışın bir kadınla giriş yapıyordu.

 

Alman kadınlar gerçekten güzel oluyormuş.

 

Diyen iç sesim gözüme hain gibi görünürken bu kadından hiç hoşlanmamıştım. Özellikle sıkıntılı zamanlar geçirdiğim şu günlerde. İzlediğim bunalım yaşatan filmleri hatırladım. İkinci kadın ailevi sorunlar yaşayan esas oğlanı ayartır, arkasından ihanet gelir. Sonra o hain kadından çocuk. Vs. vs..

 

Kendine gel Umay. İyice yiyecen kafayı.

 

Derken Şahin'in mekanı dolaşan gözleri beni bulunca ayağa kalkıp yanına geldim. Bir kolunu belime dolayıp boyun girintime bir öpücük bırakırken benim gözlerim yanındaki sarışının kıskanan bakışları ile kesişsede Şahin etrafındaki insanları umursamadı bile. Ne zaman beni öpmek istese kimseyi umursamaz yapardı. Hep böyleydi.

 

" Hoşgeldin."

 

" Hoşgördüm.

 

"Herr Gerhard, Fräulein Emily. Meine Frau, Frau Umay."

 

" Bay Gerhard, Bayan Emily. Eşim Umay Hanım."

 

Gözlerim anında Şahin'e kaydı. Gayet rahat şekilde Almanca konuşuyordu.

Sürprizli Ağa.

 

"Schön, Sie kennenzulernen, Frau Umay."

 

Şahin bana bakıp,

 

" Tanıştığımıza memnun oldum Umay Hanım. Diyor.."

 

Dedi. Sadece başımı salladım.

 

" Schön, Sie kennenzulernen, Frau Umay."

 

Diyen sarışınla yine bana döndü Şahin.

 

" Bayan Emily de memnun olduğunu söylüyor.

 

Biz şimdi üst kata çıkıyoruz güzelim.

Kahvelerimizi oraya getirsinler."

 

Yanındaki adama döndü.

 

"Herr Gerhard, was möchten Sie trinken?"

 

" Bay Gerhard, ne içmek istersiniz?"

 

" Filterkaffee"

" Filtre kahve."

 

Dedi adam

 

" Fräulein Emily. Was möchten Sie trinken?"

 

" Bayan Emily. Ne içmek istersiniz?"

 

" Filterkaffee"

 

" Filtre kahve."

 

Dedi kadın. Tekrar bana döndü Şahin.

 

" İki filtre kahve."

 

O kadarını anlamıştık herhalde.

 

" Bende türk kahvesi. Elinden lütfen."

 

Dedikten sonra üst kata doğru yürüdüler. Bir ara geriye dönüp bana baktı Emily denen sarı civciv.

 

Seni beğenmedi zaar.

 

Diyen iç sesime hak verdim. Kendi ile kıyaslayınca ben arap bacı gibi kalıyordum zira yanında. Boy konusuna girmiyorum bile.

 

Geriye dönüp bara yürüdüm.

 

" Ferda, Şahin beyin misafirlerine iki filtre kahve götürün. Ve tatlı."

 

" Peki Umay hanım hemen."

 

Türk kahvesini yapmak için barın arkasına geçtim. Bakır cezvede ellerimle hazırladığım kahve pişerken aklım sarı civcivdeydi hâlâ. Bana bakan irdeleyici bakışlarının altında Şahin'e olan hayranlık duygusu vardı eminim. Yoksa o mavi gözler öyle bakmazdı.

 

Köpüren kahveyi fincana alıp tepsiye yerleştirdikten sonra yanına bir bardakta su bırakıp bizzat kendim götürdüm üst kattaki locaya. Masada oturan üçlü çoktan hararetli şekilde konuşmaya başlamıştı bile. Diğer ikisinin filtre kahvesi önlerinde Şahin benim getireceğim kahveyi bekliyordu. Yaptığım kahveyi getirip Şahin'in tam önüne bırakırken göz göze geldik.

 

" Ellerine sağlık güzelim."

 

Olan herşeye rağmen hiç birşey olmamış gibi davranarak beni rahatlamaya çalışsada baskıladığı üzüntüsünün gölgesi vardı bakışlarında. Bu sırada bizi izleyen sarı civcivi yine aynı bakışlarla görünce sinirlerimi bozdu.

 

Şahin'e doğru yaklaşıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım ve dudaklarına yapıştım. Körle yatan şaşı kalkar misali yanımızdakilere aldırmadan tatlı bir öpücük bıraktıktan sonra yerimde doğrulurken kısa bir bakış attım kıza.

Bu bakış avucunu yalarsın o benim demekti.

 

" Afiyet olsun.

Ve kolay gelsin."

 

Dedikten sonra bir elimle saçımı geriye atıp gerisin geri yürürken Ferda spesyal tatlılarda birer dilip bıraktı masaya.

 

Tekrar aşağıya döndüm. Gelen misafirleri ve personeli izlemeye devam ederek geçirdim zamanı.

&

Bir saatin sonunda Şahin ve misafirleri aşağı indiler.

 

" Güzelim benim çıkmam lazım. Evde görüşürüz."

 

Diyerek sarıldı.

 

" Görüşürüz."

 

Şahin ve yanındakiler çıktıktan sonra gördüğüm iki kızla kapıya doğru yürüdüm.

 

Çiğdem ve Sude geliyorlardı.

 

Kapı önünde karşıladım arkadaşlarımı.

 

" Umiii!"

 

Diyerek ilk sarılan Sude oldu.

 

" Özlemişim."

 

Sonra Çiğdem sarıldı.

 

" Bende sizi özledim kızlar. Hadi gelin."

 

Kızlarla birlikte kalktığım masaya döndük yeniden. Yerlerimize oturduktan sonra garson kızlardan birini el işareti ile çağırdım.

 

" Ne içersiniz kızlar."

 

İkisi aynı anda,

 

" Sade kahve ve spesyal tatlından."

 

Dediler. Her gün sadece bir spesyal tatlı yapılıyordu. Yanımdaki kıza çevirdim gözlerimi. Tabi hemen anladı.

 

" Hemen getiriyorum."

 

Diyerek uzaklaştı.

 

" Ee kızlar. Nasılsınız nasıl gidiyor.

Sude! Evlilik nasıl gidiyor bakalım."

 

Geçen yaz evlenmişti Sinan ve Sude. Yanakları al al olsada neşesi yerinde şekilde,

 

" İyi gidiyor." Dedi.

 

" Mutlu musun?"

 

" Çook.."

 

" Çiğdem...

Sen ne yaptın?

Çağrı ile nasıl gidiyor? "

 

" İyi gidiyor."

 

" Hâlâ önce kariyer diyorsun yani."

 

Çiğdem gülümserken kahveler ve tatlılar geldi. Garson kız uzaklaşırken Çiğdem'e döndüm yeniden.

 

" Kız çocuk senin hedeflerini beklerken senden soğuyup kaçarsa kimseye suç bulma bak. Önce okul bitsin dedin, şimdi kariyer diyorsun. Çocuk seni beklerken tohuma kaçacak valla."

 

" Bişey olmaz.

En başta konuştuk biz o konuyu.

Kendi dedi beklerim diye."

 

" Yinede çocuğun sabrını zorlama derim ben."

 

Derken pis pis sırıtıyordum.

 

" Umay..."

 

Diyen ciddi bakışlarla duruldum.

 

" Sen nasılsın?"

 

Dedi Çiğdem.

 

Zoraki bir gülümseme ile,

 

" İyiyim. Neden ki?"

 

Dedim saf saf numara yaparak. İkisininde bakışları durgun ve hüzünlüydü. Derin bir nefes verip geriye yaslanırken gözlerim önümdeki pasta dilimine indi. Çatalla pastanın karnını deşerken

 

" Değilim." Dedim sonunda itiraf ederek.

 

" İyi olmam için tek bir şeye ihtiyacım var. O da olsaydı siz de duyardınız zaten. Bu yüzden hiç iyi değilim. Artık yoruldum. Test yapmayı bile bıraktım. Çünkü geçikmelerimin tek sebebi stresim."

 

" Umiii... Üzme kendini, bak emin ol en kısa sürede iyi haberler alacağız."

 

" İyi niyetin için sağol Sude. Bilmiyorum valla. Şahin bana belli etmemeye çalışıyor ama ailesi artık baskı yapıyor. "

 

" Ailesine ne oluyor yah!?

Keyif sizin çocuk sizin! "

 

" Öyle değil işte Çiğdem.

Şahin Ağa ya erkek evlat gerek. Ağalık kuralları! "

 

Çiğdem elini elimin üzerine koydu.

 

" İşte seni strese sokan şey bu!

Kendine çok baskı yapıyorsun Umay. Bunu kendine yapma. Tamam bir rahatsızlığın varmış ve tedavi aldın. Bundan sonra rahat ol. Ol ki anne olma şansın artsın. Düşünme o saçma sapan kuralları. Eski kafa kurallar onlar. Ne dedi Ayşe hoca. Stres hamile kalmayı olumsuz etkiler. Hem kısır değilsiniz ya! Tüp bebek yaparsınız ne var?"

 

" Elimden geleni yapıyorum ama şu aptal aklım yok mu? Çıkmıyorki aklımdan. Tüp bebeğe gelince. Evet biliyorum öyle bir yöntemin olduğunu. Ama uzun bir süreç ve garanti değil. "

 

" Abarma Umi.

Denemeden bilemezsiniz."

 

"Diyorum ya Sude. Aptal aklımdan çıkmıyor. Çıkaramıyorum. Sürekli kim bilir arkamdan neler konuşuluyor Mardin'de diyorum."

 

" O zaman yardım edelim."

 

Diye cırlayan Sude'ye döndük.

 

" Neye?"

 

"Aklından çıkmasına.

Hafta sonu iki gün tatil yapalım seninle ve seninle."

 

Sırayla gösterdi işaret parmağı Çiğdem'i ve beni.

 

" Tatil mi? Nereye gideceğiz ki? "

 

" Bilmem. Bolu olur, Sakarya olur. Çok güzel yerler var oralarda. Yeşille iç içe. Ay şimdiden heyecan yaptım."

 

" Sağolun kızlar. Çok iyisiniz.

Ama hiç canım istemiyor benim."

 

" Yapma böyle Umi! "

 

Derken gözleri doldu.

 

" Valla ben eski Umi'yi özledim.

Nerde o patavatsız enerji dolu Umi? "

 

" Aferin Sude.

İyi kayırdın.

Bir de füze at tam olsun. "

 

" Ne dedim ki ben?"

 

" Hayret ediyorum sana bazen Sude."

 

Diyen Çiğdem Sude'den sonra bana döndü.

 

" Tamam tatili boş ver. Birlikte geçirelim hafta sonunu. Tatili de başka zaman yaparız."

 

" Sonraki hafta mesela. "

 

Dedi Sude yine hevesli. Ben gözlerimi devirirken Çiğdem devam etti.

 

" Önce kahvaltıya gideriz. Sonra sinemaya. Gecede bende kalırız. Nasıl fikir? "

 

" Evet evet!

Olur."

 

Diye ilk atlayan Sude oldu yine. Bu kız fazla mı enerjikti bugün.

 

" Kahvaltı ve sinemaya gelirim. Ama kalma işi yaş kızlar. Sizinde huzurunuzu kaçırırım ben."

 

" Eh! Buna da şükür."

 

Dedi Çiğdem.

 

" O zaman anlaştık."

 

Önümüzdeki soğuyan kahvelerimizi değiştirip yenilerini istedik. Bir saat daha tatlı yiyip kahve içerek sohbet ederken Cumartesi için program yaptık. Ben izleyeceğimiz komedi filmini, kızlar kahvaltı mekanını seçtiler. Bir saatin sonunda sohbetimizi bitirdik. Masadan kalkıp mekândan çıkarken dışarıya kadar yanlarında yürüyüp yol ettim. Sonrada vedalaşarak ayrıldık. Onlar evlerine giderken ben yeniden içeriye girip kendi odama çıktım.

*****

Günü odamda tamamladıktan sonra kapanış saatini beklemeden saat 11 de çıktım mekândan. Beni bekleyen Düldül'ümün yanına gelip kapısını açarak bindim. Motoru çalıştırıp gaza yüklendim. Silecekleri çalıştırıp yola koyuldum.

 

Direksiyondaki ellerimin dermanının kesildiğini hissederken kendimi yorgun ve tükenmiş hissediyordum. Aslında kızlar çok haklıydı. Çiğdem'in dediği gibi herşeyi gereksiz abartıyordum belkide. Biraz gayret gösterip sakin ve huzurlu olsam istediğim o haberi alacaktım belkide. Ve Sude. O da haklıydı. Tatile gitmeliydim. Sessiz ve sakin bir yere. İki gün yetmez ama! Uzun bir süre kaybolmalıydım buralardan.

 

Mekan kendi kendini götürüyordu zaten. Olmadı kapıya kocaman tadilattayız diye bir yazı asar bir hafta kapatırdım. Derdime çare olacağını bilsem bir ay bile kapatırdım. Sonrada Şahin'i ikna eder uzaklaşırdık bir süre buralardan. Yağmur altında ana caddede yol alırken düşüncelerim iyice yerleşti zihnime. Düşündükçe daha fazla beğendim bu fikri. Evet bir an önce bu sinir stres halinden kurtulmalı rahatlamalıydım. Yoksa birilerine saracak...

 

Demiştim ki bir anda arkadan yediğim darbe ile önce sarsıldm, sonra direksiyon hakimiyetimi kaybedince yana döndü aracım. Buna rağmen arkamdaki araç beni itmeye devam ederken lastiklerin üzerinde kayıyordum. Sonunda arkadaki araç durduğunda bende durabilmiştim. Başımı direksiyona dayayıp derin bir nefes aldıktan sonra kapının koluna yapıştım açıp çıkmak için. Lâkin yamulan kaporta yüzünde kapım sıkışmış olduğundan açılmıyordu. Bu yüzden yana kayıp diğer kapıyı açıp çıktım.

 

İner inmez önce kendimi kontrol ettim. Bir şeyim yoktu. Öfke patlamam hariç. Direk arkamdaki büyük Mercedes araç yürüdüm. Şoför tarafına geçtim hemen. Gördüğüm şey iki gencin katıla katıla gülmesiydi. Yumruğumu arka arkaya aralık cama vurarak bağırdım.

 

" Çok mu komik lan! "

 

Direksiyonda oturan önündeki başını kaldırıp bana çevirdi gözlerini. Önce baygın baygın baktı.

 

" Vay anasınaaa!"

 

Dedi önce. Sonra yanındaki diğer piçi dürterek konuştu.

 

" Ohglum...

İçinden yavru çıktı la..an! "

 

Yamuk ağzını siktiğimin. Dedim dişlerimin arasından.

 

" Naaber yaav..ruu..MMM!"

 

Demez mi bir de? Yanındaki it de bana döndü. İki mal bana bakıyordu şimdi.

 

"Anaauu!

Yağğ.. mu..urr perisi olmalı bu."

 

Bir yumruk daha geçirdim cama.

 

" Arabamın ağzına sıçtın lan!

Hemen in lan arabadan hayvan herif!

Polisi arıyorum. Bütün zararımı ödeyeceksiniz."

 

Yamuk ağızla konuştu yine.

 

" Pardon güzel baaaa. Yan!

Biz. Be-ben... Arkadaşımla iddiaya girdik. Te! Bu salak dedi ki!"

 

Derken yanındaki sırıtık beyinsizi işaret etti.

 

" O antika Herby (hörbi) araba bu-bundan sağlam dedi. Bende değil dedim. Sonra..."

 

Dediğinde benim şalterlerim atmıştı artık.

 

Aralık olan camdan soktuğum elimle saçlarına yapıştıgım gibi çekerek kafasını cama geçirdim. Hem vurdum hem bağırdım.

 

" Demek arabam sağlam mı değil mi diye baktın."

 

Bir ker daha vurdum kafasını cama.

 

"Demek benim canım, malım senin bahis konun!"

 

Bir kere daha vurdum. Ardından yanındaki itin üzerine savurdum.

 

Nefes nefese izledikten sonra yağmurdan ıslanan saçlarımı geriye attım. Yüzüme şeytani bir gülümseme ekledim.

 

" Bakalım ne kadar sağlanmış sikik araban. "

 

Diyerek zavallı Düldül'ümün yanına gelip bir kez daha baktım haline. Daha da artan öfkem hoşuma gitti nedense. Düldül'ümün ön tarafındaki bagajını açıp içinden demir levyeyi çıkarıp bacağıma vura vura arkamdaki son model arabanın yanına döndüm. Birazdan bütün sinirimi bu ikisinden çıkartacaktım. Elindeki levyeyi gören direksiyondaki piçe bir kez daha baktığımda dumanlı aklı başına gelirken anında camını kapattı.

Bu hareket onu kurtaracaktı sanki.

 

" Seni manyak!

Uzak dur arabamdan. Daha yeni aldım! "

 

Diye bağırdı.

 

" Yeni mi aldın?

Şimdi daha eğlenceli olacak işte."

 

Diyerek havaya kaldırdığım levyeyi hiç acımadan indirdim ön cama. Bir kere ve bir kere daha. İçerdeki yerinde tepninirken kapı camına indirdim bu kez levyeyi. Tuz buz olan cam içeriye dökülürken en ağır küfürleri sayıyordu ama duyan kim. Arabanın etrafında dolaşarak bütün camları tuz buz ederken arabanın alarmı bir yandan, yanan sinyaller bir yandan bayram feneri gibiydi hâli.

 

Karşısına geçip keyifle izlerken yan koltuktaki it indi. Küfürler eşliğinde üzerime yürürken ayakta bile duramıyordu. Bir ona bir elimdeki levyeye baktım. Ardından yana kayıp bir anda sırtına geçirdim elimdeki demiri. Yüz üstü ıslak asfalta düşerken yattığı yerde kaldı. O sırada duyduğum siren sesleriyle gelen polisleri gördüm.

 

Araçtan iner inmez belindeki silahı çekip yüzüme çevirdiler.

 

" At o elindekini."

 

Bir polis eksikti.

 

" At dedim. AT! "

 

Bir polise bir elimdeki levyeye baktım. O kadar hırsızlık yap bir kere yakalanma. Sonra iki şerefsizin yüzünden polisle burun buruna gel.

Sikeyim böyle işi.

 

Elimdeki levyeyi yere bıraktığımda hızla gelen polis memuru sayesinde karga tulumba ekip arabasına bindirildim.

 

Şahin olanları duyunca ne yapacaksın bakalım?

 

Diyen iç sesime can sıkmaktan dava açasım geldi.

 

****************************

2. Bölüm bitti.

3. Bölümle devam.

Bölüm : 18.07.2025 19:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...