46. Bölüm

🔥 KAÇAK ÖZEL 3

azimet azimet
azamet_29_2


Aradan geçen yarım saatin sonunda emniyet binasında karşımdaki polis memuru ile bakışıyorduk. Bir kimliğime bir bana baktı bir kez daha.
Resmimi mi beğenmedi acaba diye düşünürken,

" Umay Gümüşdoğan."

Dedi şüpheli gözlerle. Başımı sessizce sallarken yıllardır korkularımın başrolü olan emniyet binasının içindeki odanın köşelerini dolaştı gözlerim. Ne yalan söyleyim elim ayağım titremesin diye bacaklarımı sıkıyordum. Hırsızken gelmeyip tövbe edince gelende ne bileyim yâni.

" Gümüşdoğan? "

Diye tekrar ederken memura bakıp kocaman bir hapşırık bıraktım. Yağmurdan iliklerime kadar ıslanmış o hâlimle burada oturuyordum dakikalardır.

" Şahin.. Gümüşdoğan..."

Demişti ki

" Kocam."

Diye yapıştırdım. Daha fazla uzatmaya gerek yoktu. Yoksa sabaha kadar tekrar edecek gibiydi. Tek kaşı havaya kalkarken gözlerime baktı. O bakışlarda hâlâ şüphe vardı. Bir kere daha hapşırdıktan sonra,

" Ne o yakıştıramadınız galiba memur bey."

Diyince yerinden kalkıp odadan çıkarken,

"Burada kalın."

Dedi. Nereye gideceksem sanki. Zaten eski korkularım içerden içerden körük havası çalarken bacaklarımın dermanı kaçmış, iki bacağım iki beton, taş olmuştu. Hani siktir git bir daha görmeyim seni serbestsin, dese kalkacak halde değilim, biraz daha kalayım diyecektim. O kadar yani.

Polis memurunun odadan çıkışının ardından hapşırıklarla geçen yarım saate rağmen ne gelen vardı ne giden. Sonunda, böyle olmayacak tüysem mi acaba hesabı yapmaya başlamıştım ki hışımla açılan kapı ile yerinde sıçradım. Şahindi bodoslama şekilde içeriye giren. Ama kafede kahve içtikten sonra yanımdan ayrılan sevimli Şahin değil, Mardin'de gördüğüm Zalim oğlu Zalim Ağa Şahindi bu. Yada Boğa Ağa mı demeliyim. Zira şuan burnundan soluyordu. İster istemez yutkundum.

Kocam Ağa burnundan solumaya devam ederken kapı az önceki memur tarafından usulca kapandı. Aynı anda Şahin'in gökgürültüsü şeklindeki sesi yankılandı odada.

" Delirdin mi sen!!"

Sıçtın Umay!

Diyen iç sesimin taaa ebesini. İki adımda oturduğum koltuğun yanında bitti Şahin. Tepeden bakan gözlerle,

" Aklımı kaçırdın sen." Diye bağırdı.

Sinirle doğrulup ileri geri yürüdü

" Yoksa sarhoş musun? "

O kadar öfkeli bakıyordu ki ağzımı açmaya cesaret edemedim. Sadece başımı iki yana salladım.

" O zaman hangi akla hizmet elalemin arabasına çarpıp sonrada cam çerçeve indirip pertini çıkarıyorsun? Yetmeyip birde adamı demir levye ile darp ediyorsun! Delirdin mi? "

Duyduğum şeye inanamazken kaşlarım havada bakakaldım. Ne yani ben miydim suçlu? Olayın sebebi o iki pislik domuzken neden ben yiyordum yine azarı? Daha fazla dayanamadım.

" Bağırıp durma bana!
Hak ettiler! "

Diye bağırdım.

" Benim bir suçum yok! "

Sonra yavaştan kıstım sesimi.

" Yani arabayı haşat edip o salağı darpdan başka."

" Hadi ya!
Bak rahatladım şimdi." Dedi alayla.

Bu hâline daha da sinir oldum. Daha yüksek sesle bağırdım bu kez oturduğum yerden.

" Önce onlar gelip bana çarptılar. Sonrada alay ettiler. Güya hangi araba daha sağlam diye bahse girmiş o iki bulanık beyin. Yetmedi bir de laf atıp asıldılar. Bende hadlerini bildirdim. Sende gelmiş bana..."

Bir anda koluma yapıştı.

" Ne demek lan asıldılar?"

Konu başka yöne dönmüştü bile. Gördüğüm öfkeli kara gözleri iyice karardı.

" Ne demek asıldılar!"

" Ne demekse o demek! "

Bunu söylerken hırsla çektim kolumu.
Canımı yakmıştı eli. Bir bana bir kapalı kapıya baktıktan sonra hızla kapıya yürüdü.

" Siktim lan belanızı." Diyerek çıkıp gitti. Gözlerim çarpılarak kapanan kapıda aradan dakika geçmedi dışardan sesler yükseldi.

" Şahin bey durun yapmayın!"

Diye başlayan cümlenin devamında gün yüzü görmemiş küfürler bağırarak yardım isteyen o iki serserinin sesi ve onları ayırmaya çalıştıkları belli olan polis memurlarının sesleri geldi. Şahin dışardaki iki piçe dalmıştı kesin.

"Oh! Canıma değsin."

Derken dişlerim birbirine vuruyordu artık. Kollarımı kendime doladım.

Islak kala kala zatürre olmasam bari.

Derken Şahin girdi kapıdan nefes nefese.

" Sen neden başından söylemiyorsun?"

Al işte. Yine bana döndü konu.
Sordunmu ki zalim! Cümlesi dilimin ucuna gelip geri gitti. Hiç sırası değildi zira. Geçmeyen siniri ile,

" Kalk hadi gidiyoruz."

Diyip kapıya döndü. İki adım atıp tekrar bana baktı.

" Kalksana...
Buraya düşmediğin yılların acısını mı çıkarıyorsun."

Ne ıslaksın, ne üşüdün mü ne de neyin var demedi. Geçmişi mi yüzüme vuran bir cümle duydum dilinden o kadar. Belkide sevmiyordu artık beni. Pişman olmuştu yıllar önce ettiğim o teklifi kabul ettiği için.

Bu düşünce içime bir kurt düşürdü. Öyle ki kalbimin damarlarını yiyordu şuan. Sebebi olabilecek meseleyi de hatırlayınca tamamen halsiz kaldı bedenim. Sanki cansız bir kuklaya döndü.

Gözlerim dolarken başım önüme düştü. Gücümün iyice çekildiğini hissederken bir anda sırtımda hissettiğim ceket ile birlikte Şahin'in kucağına yükseldi bedenim.

Sessiz ve hızlı şekilde yürürken kollarımı boynuna doladım. Hissettiğim sıcaklığı ve içimdeki sızı ile birlikte dolan gözlerim akmaya başladı.

" Hemen eve gidiyoruz.
Yoksa hasta olacaksın. "

Sesinin tonunda ne sevgi ne kızgınlık ne üzüntü vardı. Hiç bir duygu yoktu.
Artık ne düşüneceğimi bilemez hâle gelmiştim. Bir yanım Şahin benden soğuyor derken, diğer yanım olmaz. Şahin öyle birşey yapmaz, beni seviyor diyordu.

Kucağında benimle odadan çıkıp yürürken etrafta ne o adamlar nede polis göremedim. Konuyu halleden Şahin hızlı adımlarla asansöre bindi.

" Çok mu kızdın bana?"

Dedim masumca. Önce bir bakış attı göz ucuyla. Ardından gözleri karşıdaki aynada.

" Kızdım! Hemde çok, çok kızdım!
Karım kaza yapıyor, yetmiyor bir de bela çıkarıyor ama beni arayıp Şahin gel demiyor!
Onun yerine emniyetten bir polis arayıp eşiniz bir olaya karıştı diyor. "

Burnundan soluyordu şuan.

" Haklısın. O an kendimi kaybettim.
Özür dilerim."

" Özür dileyerek kurtulacağını sanma. Şu haline bak. Üşümüşsün, titriyorsun ve korkmuşsun! "

Emniyetdeki hâlim o kadar mı belli ediyordu.

Asansörden indik. Hızlı adımlar çıkışa yöneldi. Kapıdan çıkarken Mahir'i gördüm. İleri geri hareketlerle bizi bekliyordu. Görür görmez de yanımıza koştu.

" Geçmiş olsun Hanım Ağam."

Anasını satayım, ceza evinden çıkıyor muamelesi nedir.

Dakika geçmeden açılan kapı ile arka koltuğa bırakıldım. Şahin kapıyı kapatıp diğer tarafa geçti.

" Eve sür Mahir! Isıyı da aç."

Diyerek yanıma binerken ben hâlâ titriyordum. Hareket eden araç caddeye doğru ilerlerken içide ısınmaya başladı.

" İyi misin şimdi?"

" Evet. Şeyyy...
Şahinn... Düldül'üm ne olacak?"

" Mahir yarın erkenden alıp sanaiiye götürecek. Yapabilirlerse yaparlar."

" Teşekkür ederim."

Dedikten sonra dışarıya çevirdim gözlerimi. Caddeyi izleyerek bitirdim kalan yolu. Eve geldiğimizde saat gece yarısını çoktan geçmiş, ikiye geliyordu. Yine Şahin'in kucağında indim arabadan. İçeriye girip odamıza götürdü beni. Yatağa bırakıp oturttu.

Hızlı adımlarla banyoya yöneldi. Az sonra musluğun akan sesi geliyordu. Geri gelip sırtımdaki ceketi aldıktan sonra kenara atıp ayağa kaldırdı beni. Önce deri montumu aldı üzerimden. Sonra gömleğimi çıkardı pantolonumun içinden. Ardından düğmelerimi açmaya başladı. O bunu yaparken ben onun yüzüne o ise sessiz, sadece ellerine bakıyordu. Kaşları hâlâ çatıktı.

Açılan düğmelerimden sonra üzerimden çıkarıp aldı ıslak gömleğimi. Sonra elleri pantolonumun düğmesine indi. Onu da açıp bir dizi üzerine çökerken bacaklarımdan aşağı çekti ıslak olduğu için bacaklarıma yapışan kumaşı. Ayağa kalkarken göz göze geldiğimizde elleri kollarımın altından sırtıma yöneldi. Çamaşırımın kopçasını açıp onuda kenara attı. Sonra seri hareketlerle gömleğini çıkarıp yere bıraktı ve tek hamlede kucağına kaldırdı beni.

Tenim sıcak tenini kalbim kalbini hissetti. Yüzümü boynuna gömerken kollarımı boynuna, bacaklarımı beline doladım. Birlikte banyoya, sonra kabinin içine girdik. Saçlarımı ve sırtımı bulan sıcak su bütün bedenimi ısıtırken benim üzerinden onun üzerine akıyordu.
Bir süre o şekilde kaldık suyun altında.

" Daha iyi misin?" Dedi.

" Daha iyiyim." Dedim.

Yavaşça yere indirdi beni. Sıcak su akarken saçlarımı ısladı elleriyle. Benim gibi oda ıslanmıştı. Ve bu hâli beni ateşlemeye yetmişti. Önce gözlerinde gezdirdim gözlerimi. Ardından ellerimi kaldırıp sert göğsü üzerine dayadım. Yavaşça okşarken gözleri kapandı. Kalın dudağı dişlerinin arasına giderken kasıklarıma inen sızı ile nefesim hızlanıyordu. Dokunuşlarım onu da harekete geçirirken bir anda duvarla arasına aldı bedenimi. Kendini bana bastırırken dudaklarıma kapandı. Acıtan ama haz dolu öperken hâlâ sinirli şekilde konuştu.

Senin için ne kadar korktum haberin varmı?

Öpmeye devam etti.

Yazıklar olsun sana Umay.

Dedim kendime.

Böyle bir adamla evli olup nasıl hamile kalamazsın.

Defalarca saydırdım içimdeki kadına.

" Cezalısın Umay. "

Derken ellerini pantolonunun kemerine indirdi. O an kabinin içinde başlayan gece sabah kadar yatakta devam etti.

*****

Sabah Şahin'in teninin sıcaklığı ile uyandım yine. Bedenini sırtıma dayamış kollarını belime dolamıştı. Yavaşça kolları arasında döndüm. Yüzüne, gözlerine dudaklarına baktım. Artık şehvet dolu gecelerimin sabahında hamilelik hayalleri kurmuyor, belki bu sefer olur diyemiyordum. Son tahlilin üzerinden bir ay geçmişti neredeyse. Bugün yarın yine regl olurdum. O yüzden sadece anın tadını çıkarıp dudaklarımı sevdiğim adamın boynuna dayadım. Küçük bir öpücük bırakıp geri çekilirken gözlerini açtı.

" Hımh!
Yine ne istiyorsun bakalım? Düldül haşat olduğu için son model bir araba mı?"

Dedi. Gülümsedim. Ne zaman Şahin'den bir şey istesem aynı şeyi yapıyordum.

" Düldül'ümden vazgeçmem. Araba istemiyorum. Şahin...
Seninle birlikte tatile gidelim Şahin.
Neresi olursa olsun hiç farketmez.
Sadece sen ve ben olalım yeter."

" Nereden çıktı şimdi bu? "

" Dün kızlar geldi."

" Gördüm. Çiğdem yine yan yan baktı yanımdan geçerken."

"Kızlarla konuşuyorduk.
Sude üç kız bir arada iki gün tatil yapalım dedi."

" Kabul etseydin.
Değişiklik olurdu."

" Etmedim çünkü hiç canım istemiyordu. Onun yerine birlikte kahvaltı yapıp film izleyeceğiz. Ama seninle tatil için herşeyi yaparım." Dedim.

" Hem..."

Diye ekledim sonra. Ama devam edemedim.

Hem ruhumuza hem bedenimize iyi gelir. Diyemedim. Belki güzel haberlere vesile olur diyemedim.

Dirseği üzerine kalktı. Gözlerime çevirdi gözlerini.

" Umay. Bu ay çok yoğun olacağım. Hafta sonu Amerika'ya gitmem gerekiyor. Oradan da Almanya ya. Malum yeni bir iş ve ortaklık söz konusu. En az iki hafta buralarda olmayacağım."

Moralim bozuldu.

" Ama dönüşte olabilir."

Bu kez anında güldü yüzüm. Evet bunu bekliyordum işte.

" Tamam. " Dedim hemen. Aylardır birbirimize numara yapıyorduk Şahin ile.. İkimizin de canı sıkılıyordu bu duruma ama ikimizde dillendiremiyorduk. Ve bu tatil fikri şimdiden iyi hissettirmişti. İkimizede iyi gelecekti eminim.

Yaklaşıp dudaklarına bastırdım dudaklarımı. Sevgi dolu bir öpücük bıraktım.

" Teşekkür ederim."

Yerimden kalkıp hızlıca banyoya yürüdüm. İşlerimi halledip duşa girdim. Yine hızlıca yıkanıp çıktığımda oda boş Şahin'in yerinde yeller esiyordu. Bir yandan saçlarımı kurularken bir yandan kapıdan çıkıp salona yürüdüm. Şahin salonun ortasında ileri geri yürüyerek telefonda konuşuyordu. Bir eliyle alnını ovarken kaşları çatık şekilde dinliyordu karşıda konuşan kimse.
Sonunda hırlayarak konuştu.

" Tamam haftaya geleceğim dedimya!
Acelesi neymiş?"

Anlaşılan iş meselesiydi. Yine sinirlendirmişlerdi Asabi Ağa'yı. Yeniden odaya dönüp saçlarımı kurulandıktan sonra üzerimi giyinirken odaya döndü Şahin.

" Hayırdır. Almanların acelesi mi varmış."

" Ne?"

" Az önce telefonda kızdığın kişiden bahsediyorum."

" Aah! Evet. Önceliği bize ver Amerika'daki işleri sonraya bırak diye tutturdu ihtiyar."

" Ee sen ne dedin?
Bekleyeceksiniz dedim."

Derken banyoya yürüdü.

" Mutfağa geçiyorum. Duşunu al gel."

" Tamam."

Odadan çıkıp mutfağa geçtim.

" Günaydın Selcan."

" Günaydın Hanım Ağam."

" Selcaaann..."

" Şaka yapayım dedim."

Evlendiğimiz günden beri Selcan bizimleydi. Şahin Ağa'nın tanıdığı güvendiği ve eski bir çalışan olarak Selcan artık bizimle çalışıyordu.

Bu sabah ne yaptın kahvaltıya.
Dedim fırından gelen mis kokuyla.

" Börek. "

" Immm! Bayılırım."

" Dün de birşey yemeden kaçtınız. Bir baktım Düldül bahçeden çıkıyor."

"Acelem vardı biraz. "

Derken masadaki kahvaltılıkları tırtıklıyordum.

" Böyle olmaz ama.
İyice zayıfladın. "

Derken fırındaki böreği çıkarıp kesmeye başladı. Dilimleri tabağa koyarken Şahin geldi elinde saç havlusu saçlarını kurulayarak.

Karşımdaki sandalyeye oturunca kalkıp çayı ben doldurdum.
Tekrar yerime oturdum. Selcan börek tabağını masanın ortasına bırakıp,

" Afiyet olsun. "

Diyerek mutfaktan çıktı. Şahin ile birlikte havadan sudan konuşarak yaptık kahvaltımızı. Arada bir de işlerden bahsettik üstün körü.

*****

DUYULAN KORKULAR

Cuma gecesi Şahin küçük bir valiz ile çıktı evden. Havalimanına gidecek oradanda Amerika'ya uçacaktı. Araca binmeden önce sıkıca sarılıp,

" Ben gelene kadar başını belaya sokma Umay."

Diye tembih üzerine tembih edip durdu.

" Ya! Aşkolsun ne zaman yaptım öyle birşey."

Gözlerini devirdi tabi.

" Son olay bitmedi henüz Umay. İş mahkemelik oldu. Avukatlar en temiz şekilde sıyrılmak için uğraşıyorlar. "

" Tamam ya! İlla yüzüme vuracaksın yani."

Dudaklarıma bir öpücük bırakıp arabaya bindi.

" Mahir beni havalimanına bırakıp geri dönecek. Sende ben yokken işe Mahir ile gidip geleceksin tamam mı?"

" Tamam. Da. Düldül? "

" Düldül'ünün işi uzun Umay. Arabanın parçası bile yok!"

" Deme yaa!"

Kapıyı kapatırken son kez baktı bana. Ardından hareket etti araç. Bahçeden çıkarken arkasından izledim bir süre. En az on beş gün yoktu. İçeriye dönüp odamıza geçtim. Üzerimdeki kıyafetlerimi değiştirip pijamalarımı giydim. Sonra da yatağın Şahin'in sürekli yattığı kısmına geçip uzandım. Teninin erkeksi kokusu ve parfümü hâlâ çarşafta ve yastıktaydı. O kokudan derin bir nefes çekip gözlerimi kapattım. Uyumak için çabalarken son bakışlarını anımsadım. Nedense bir başka şekilde bakmıştı bana. Sanki çok uzaklara gitmesi gerekiyor ama ayağı çekmiyor gibiydi.

Tamam iş için Amerika'ya gidiyordu ama bakışları başka diyarlara gibiydi.

Ne diyorum ben ya. Son yaşadıklarım yüzünden kafamda kurmaya başlamıştım artık. Her şey bana şüpheli gelir olmuştu.

Saçmalamayı kes Umay. Amerika'ya ve Almanya'ya gidecek, işlerini halledecek ve dönecek. Hepsi bu kadar. Sonrada tatile gideceğiz. Belkide hamile dönerim o tatilden.

Derken otuziki diş sırıtıyordum. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalışırken dalıp gittim.

*****

ŞAHİN'DEN

Bugün için hazırlanıp yanımda küçük bir valizle evden çıktım. Arabaya kadar Umay yolcu etti beni. Son olanlardan sonra sıkı bir tembihle bırakmak zorunda kalmıştım Umay'ı. Başını belaya sokmakta üstüne yoktu çünkü.

Geçen gece emniyetten bir polis arayıp karınız bir olaya karıştı dediğinde yüreğime iniyordu neredeyse. Ofisten hızla çıkmış soluğu emniyet binasında almıştım. İlk olarak beni karşılayan polisin anlattığını dinlemiştim. Umay'ın trafikte bir araca çarptığını sonrada elinde bir levye, inip hem aracı hemde içindekileri darp ettiğini söyleyince şok şekilde kalakalmıştım.

Yok artık bu kadarını da yapmaz desemde beklemiyor da değildim. Önce Umay'ın nerede olduğunu öğrenmiş hışımla gitmiştim odaya. Karşımda oturan Umay'ı görür görmez hiç dinlemeden saydırmaya başlamıştım. O kadar kızgındım!

O sırada Umay girdi araya. Olayın aslını anlattı. Herşey bir yana o ikisin karıma laf attıklarını ve asıldıklarını duyduğumda patladı sinir damarlarım. Kapıdan çıktığım gibi adamların üzerine yürüdüm. İlk tuttuğumun yakasına yapışırken diğerinin suratına bütün gücümle bir kafa attım. Ardından elimdekinin suratına. Sonra arka arkaya yumruklamaya başladı. Ağzı burnu dağılırken zor aldılar elimden ama geçmeyen hırsımla diğerine atladım bu kez. Az öncekinden beter yumrukarken feryat figan bağırmaya başladı. Ama dinleyen kim. Vurmaya devam ettim. Kollarıma giren polisler beni geriye çekerken diğerleride elimdekini kaçırarak götürdüler.

Kollarımdaki polislerden kurtulup, avukatlarım gelecek. Her işi onlarla halledin.

Diyip odaya Umay'ın yanına dönmüştüm. Önce,

" Kalk hadi gidiyoruz."

Ardından,

" Kalksana...
Buraya düşmediğin yılların acısını mı çıkarıyorsun."

Demiştim. Ama pişman olmuştum. Geçmişiyle suçlamıştım onu. İçimden kendime saldırdım. Dahası da vardı. Geldiğimden beri o kadar öfkeliydim ki ne Umay'ın ıslak halini ne de korkan hâlini fark edememiştim. Bir kez daha kendi kendimi sövüp sayarak ceketimi çıkarıp yanına geldiğim Umay'ın sırtına örtmüş kucağıma almıştım. Birlikte odadan çıkıp asansöre binmiştik. Sessizce beklerken

" Çok mu kızdın bana?"

Dedi. Önce bir bakış atmış, ardından gözlerim karşıdaki aynada.

" Kızdım! Hemde çok, çok kızdım."
Demiştim.

"Karım kaza yapıyor, yetmiyor bir de bela çıkarıyor ama beni arayıp Şahin gel demiyor!
Onun yerine emniyetten bir polis arayıp eşiniz bir olaya karıştı diyor. "

Olayı duyduğum anda aklıma ilk gelen Umay'a kötü bir şey olduğuydu. Bu yüzdendi kızgınlığım. Beni aramalıydı ilk olarak.

" Haklısın. O an kendimi kaybettim."

Diyerek özür dilemişti..

" Özür dileyerek kurtulacağını sanma. Şu haline bak."

Demiştim.

" Üşümüş, titriyor ve korkmuştu! "

Bu halini gördükçe daha fazla kızıyordum hem kendime hem de ona. Emniyet binasından çıktık.

" Geçmiş olsun Hanım Ağam."

Diyen Mahir karşıladı bizi. Araca bindik.

" Eve sür Mahir! Isıyı da aç."

Dedim sadece. Az sonra gözlerim yeniden Umay'a kaymıştı.

" İyi misin şimdi?"

Önce, " Evet. " Demiş sonra o küçük tosbağa arabasını sormuştu."

Mahir'in ilgileneceğini söyledim. Teşekkür etti. Gerçekten seviyordu o eski arabayı. Yoksa bu kadar üzülmezdi.

&

Nihayet eve gelmiştik. Umay'ı kucağıma alıp eve girdim. Odamıza götürüp yatağa oturttum. Sonra banyoya geçip sıcak suyu açıp döndüm. Sırtından ceketimi ardından ayağa kaldırıp montunu aldım üzerinden. Sırılsıklamdı hâli.

Üzerinde kalanları çıkardım sonra bir bir. Sorada kendi gömleğimi çıkarıp yere bıraktım. Tek hamlede kucağıma alıp bacaklarını belime doladım.

**************************
3. Bölüm bitti.
4. Bölümle devam.

Bölüm : 18.07.2025 19:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...