47. Bölüm

🔥 KAÇAK ÖZEL 4

azimet azimet
azamet_29_2

Bacaklarını belime doladım. Buz gibi olmuş çıplak küçük göğüslerini tenimde hissettim. Çok üşümüştü bedeni. Kucağımda Umay hemen banyoya, oradan da sıcak suyun altına girdim. Yoksa hasta olacaktı.

 

Umay zaten zayıf biriydi ama dahada zayıflamıştı. Kollarımın arasında iyice küçülmüş bedenini zorlukla sarıyordum. Bu hâlinin sebebini ikimizde biliyorduk aslında. Ama ne o ne ben dillendirmiyorduk.

 

Aylardır tek yaptığımız şey birbirinizi üzmeme çabalarıydı. Ama biliyordum ki bu duruma en çok üzülen Umaydı. Bunu hem sinirli ruhu, hemde iyice zayıflayan bedeni itiraf ederken dili suskundu sadece. Umay'ın içinde fırtınalar kopuyordu biliyordum.

 

Önce saçlarını ve sırtını sıcak suyun altında tuttum bir süre.

 

" Daha iyi misin?" Dedim.

 

" Daha iyiyim."

 

Diyince yere indirdim. Önce gözlerini gördüm sonra ellerini hissettim. Usul usul tenimde dolaşırken kanımı kaynattı o eller. Onu istedim. Hemen! Şimdi! Orada! Arkasına itip duvarla arama aldım zayıf bedenini. Dudaklarına kapandım. Hırsla öpmeye başladım. Hiç bir kadın kendini böyle arzulatamazdı bana.

 

" Senin için ne kadar korktum haberin varmı?"

 

Diyerek öpmeye devam ederken düşünüyordum. Şart mı hamile kalması. Çocuksuz olmuyor mu bu ağalık. Neden bu kadar önemli bir sorundu bu aşiret büyükleri için. Varsın olmasındı ne olurdu yani! Çocuksuz geçerdi de, Umaysız geçmezdi benim hayatım.

 

MÜTEMMİM CÜZ. dü o benim için evlendiğim gün ona da dediğim gibi. Yeri göğü şahit etmiştim onun beni tamamlayan parçam olduğuna. Onsuz olamaz yaşayamazdım.

 

Düşüncelerimden çıkıp,

 

" Cezalısın Umay. "

 

Demiştim. Cezası sabaha kadar tekrar tekrar benim olmaktı.

 

*****

 

Ve bu gece... Bu gece yanından sonumuzun ne olacağını bilmeden ayrılıyordum. Mahir beni havalimanına bırakacaktı.

 

Önce Amerika'ya gidecek oradanda Almanya'ya geçecektim. Yani planım buydu. Tek derdim şirket işlerim olsun isterdim ama daha büyük ve çıkmazda olan sorunlarda vardı artık.

Dedem ve aşiret ağalığı.

 

Umay'ı başını belaya sokmaması konusunda sıkıca tembihledim. Daha büyük sorunlar beni beklerken bir sorun daha eklenmesini istemiyordum çünkü. Vedalaşıp arabaya bindim. Yola çıkarken aklım hâlâ allak bullaktı. Zira dedem Seyfullah Ağa'nın emri iletilmişti günler önce.

 

Şahin Ağa dedesinin yanına dönsün konu mühimdir. Demişti.

 

Her işe karışmaya bayılan dedem sorunlarımın üstüne mum dikmeyide geçtim, altına ateş yakmış körüklüyordu. Dahası bir an önce Mardin'e gelmemi emretmişti. Cevaben beklesin desemde,

 

O gelmezse ben gelirim. Hoş da gelmem!

 

Diye bir de tehdit eklemişti gel davetinin altına. Çaresiz Amerikadaki işlerim bitince Mardin'e gitmem gerekiyordu. Ama biliyordum ki bu gidiş hiç de hayır değildi.

 

*****

 

UMAY'DAN

 

KIZLARLA KEYİFLİ BİR GÜN.

 

Sabah erkenden uyandığımda saat yediydi. Yalnız yattığım yataktan kalkıp önce banyoya girip sabah işlerimi bitirdim. Sonra elimi yüzümü yıkayıp kurulayarak çıktım. Kollarımı havaya kaldırıp güzelce esnedim.

 

Kızlarla buluşma saatimiz dokuzdu. Giyinme odasına geçtim. Bugün rahat kıyafetler seçtim kendime. Bol paça buz mavi bir kot. İçine beyaz sade bir badi. Saçlarımı tarayıp arkama saldım. Ayaklarıma çorap ve beyaz spor ayakkabılarımı, son olarak belime kadar olan buz mavisi kot ceketimi giydim. Ardından cüzdanımı ve telefonumu sırt çantama atıp sırtıma taktım.

 

Evet hazırdım. Önce odadan sonra evden çıktığımda mahir dışarda aracın yanında beni bekliyordu.

 

" Günaydın Hanım Ağam."

 

" Günaydın."

 

" Hazırsanız gidebiliriz."

 

" Gidelim."

 

Açılan kapıdan arka koltuğa geçip oturdum. Mahir direksiyona geçince gideceğimiz yerin adresini söyledim.

Tamam. Dedi.

 

" Hava bugün daha güzel ve sıcak."

 

" Öyle Hanım Ağam.

Bu aylarda bizim oralarda yakan sıcaklar az olduğu için gezmek bu aylarda daha güzel oluyor "

 

" Mahir."

 

" Buyur Hanım Ağam."

 

" Hanım Ağam demeyi ne zaman bırakacaksın? Kendimi yaşlı ağa karıları gibi hissediyorum."

 

" Estağfurullah o nasıl sözdür. Ama bırakamam. Şahin Ağa'mın karısı da Hanım Ağadır. Lâkin illa değiştir diyorsanız, Gelin Ağam diyim Hanım Ağam."

 

" Sus Mahir sus!"

 

İyice tekerlemeye dönen muhabbeti kısa kesip buluşma yerimize kadar dışarıyı izledim. Nihayet geldiğimiz mekanın parkına girerken bizim kızları gördüm. Çiğdem'in kullandığı araba ile gelmişlerdi.

 

Mahir'in açtığı kapıdan inerken bizi gören kızlar meraklı bakışların ardından yanıma geldiler.

 

"Günaydın Umiii."

 

" Günaydın Umay, hayırdır senin Düldül'e ne oldu. Neredeyse tuvalete bile onunla gidiyordun."

 

" Öncelikle günaydın kızlar.

Düldül gelince."

 

Derken omuzlarım düştü.

 

" İçeri girelim anlatırım."

 

Birlikte mekâna girip bizim için ayrılan cam kenarı masaya geçtik.

Sandalyelerimize oturduktan sonra gelen garsona köy kahvaltısı siparişi verdik. Ve büyük çaydanlıkla çay.

 

Garson genç uzaklaşırken kızların gözleri beni buldu.

 

" Anlatsana ne oldu Umi?" Dedi Sude.

 

" Kız yoksa kaza mı yaptın?"

 

Dedi Çiğdem.

 

" Sormayın kızlar. Sizinle kahve içtiğimiz gün eve giderken sarhoş iki serseri arkamdan bana çarptılar. Zor kurtuldum."

 

" Hiiiihh!"

 

Dedi Sude elleri dudaklarında.

 

" İyisin değil mi, birşeyin yok ya!"

 

Bunu derken vücudumu tarıyordu gözleri.

 

" İyiyim. Ama zavallı Düldül'üm haşat oldu."

 

" Hemen polis çağırıp tutanak tutturdun değil mi? Şikayetçi oldun değil mi?"

 

Diyen Çiğdemdi.

 

" Olaydan sonra emniyete gittik!"

 

" Aferin sana."

 

Diyen Çiğdem'e baktım. Tabi ki yanlış anlamıştı beni.

 

" Anladığın gibi değil Çiğdem.

Karga tulumba götürüldüm."

 

" Aaa! Neden? "

 

"Çünkü..." Dedim sorunun sahibi Sude'ye.

 

" O iki serseri bana bir bahis yüzünden bilerek çarptıklarını söylediler. Neymiş efendim hangi araba daha sağlammış. Benim Düldül eski model ya. Direksiyondaki malın yanındaki salak bu Herby daha sağlamdır demiş. Direksiyondaki beyinsiz mal da çarpıp anlamaya kalkmış.

 

Sonuç olarak arabalarını levye ile iyice bir benzettim. O sırada yan koltuktaki it inip üzerime yürüyünce elimdeki levyeyi sırtına geçirdim.

 

Şanssızlık, tam o sırada polisler geldi.

Manzarayı bir düşün. Elimde demir bir levye. Önümdeki son model aracın sağlam bir tek camı yok. Yerde baygın ceset gibi yatan biri. Ben olsam bende silah çekerim bana."

 

" Ne?! Silah mı çekti polis!"

 

Sude'ye bakıp evet derken birden bir kahkaha patlattı.

 

" İşte bu bee! İşte eski Umi!

Sen iyi olmaya başlamışsın kız."

 

" Yuh Sude."

 

Diyip bana döndü Çiğdem.

 

" Ee sonra ne oldu?

Şahin! Şahin duymadı mı? "

 

Başım önüme düştü.

 

" Polisler Şahin'i arayıp karın bir olaya karıştı diyince soluğu emniyet binasında almış. Kapıdan bir girdi Çiğdem, görme gitsin. Burnundan soluyan boğalar bok yemiş. Derdimi anlatana kadar göbeğim çatladı valla."

 

" Sonra! Sonra ne oldu?"

 

Biraz sakinleşir gibi oldu ama o ikisinin bana asıldığını söylediğim de yeniden delirdi.

 

" Neeh!

Birde sana sarkıntılık mı ettiler."

 

Dedi Sude.

 

" Şahin bu sefer kopmuştur!" Dedi Çiğdem.

 

" Kopmak az kalır, kudurdu resmen! Kapıdan bir çıktı Çiğdem, dakika geçmedi dışardaki itlerin yardım çığlıklarını duydum. Ama görsen nasıl bağırıyolar. Polisler zor aldılar Şahin'in elinden. Tabi hırsını alamamış olacak ki eve kadar surat salladı bana. Ama evde barıştık."

 

Dedim sırıtarak.

 

" Bununla geçmiş olsun canım. Ya sana zarar verselerdi. Allah korumuş."

 

Garsonlar kahvaltı tabaklarını masaya dizerken devam ettim.

 

" Evet bu kadarla kurtuldum ama sürekli laf sokuyor ağa kocam. Dün gece giderken bile laf soktu. Ben gelene kadar başını belaya sokma Umay! Diye hususî tembihledi."

 

" Giderken? Nereye gitti ki?"

 

" İş gezisi. Önce Amerika'ya"

 

Dedim önümdeki peynirden bir parçayı ağzıma atarak.

 

"Sonra da Almanya'ya gidecek. Anlayacağınız on beş gün yalnızım kızlar. "

 

" Boş veeer... Biraz kafa dinlersin işte fena mı?"

 

Diyen Çiğdem'e döndüm. Bu kez sırıtarak konuştum.

 

" Amaaa. Dönüşte birlikte tatile gidiyoruuuz!"

 

" Umii! Çok sevindiiim!

Sizin için bir değişiklik olur. Eminim ikinize de iyi gelecek!"

 

Derken göz kırptı bir de Sude.

 

" İnşallah."

 

" Peki nereye gidiyorsunuz belli mi?"

 

Diyen Çiğdem'e döndüm yine. Sude'yi işaret ederek konuştum.

 

" Sude'nin bahsettiği yerlerden biri olabilir."

 

Afiyet olsun diyerek çekilen garsonlarla,

 

" Hadi yiyelim. Çok acıktım ben."

 

Diyince kızlarla birlikte masadaki kahvaltılıklara yumulduk.

 

*****

 

Tam iki saat kahvaltının başında kaldık. Hem yedik hem eskilerden, yenilerden konuştuk. Gerçekten çok keyif almıştım bu kahvaltı işinden. Keşke daha önce yapsaydık biz bu buluşma işini.

 

&

 

Kahvaltı keyfi bittikten sonra hesabı ödeyip çıkarken,

 

" Kızlar biraz sahilde dolaşalım mı?"

 

Diye sordum.

 

" Hem yediklerimiz erir. Yoksa patlamış mısır yiyemeyeceğim ben."

 

Diyince bana katılan kızlarla yürüyerek sahile indik. Tabi bizim tikli Mahir de peşimizde. Bir saat kadar sahilde yürüdük ileri geri. Sonra da deniz kenarında bir banka kurulup güzel hava eşliğinde manzarayı izledik. Temiz havaya karışan deniz kokusu insanın hem bedenine hem ruhuna iyi geliyordu valla.

 

Bir sürede bankta oturduktan sonra yürüyerek geri döndük. Kızlar kendi arabalarına ben de kendi arabama bindik.

 

Şimdi istikamet sinemaaaaa.

 

&

 

Yarım saatte büyük sinemanın önündeydik. Mahir'e döndüm.

 

" İki saat sonra burada ol. O zamana kadar serbestsin."

 

Dedim dışımdan. İçimden ise,

 

Gidip karnını doyur. Sonuçta benzinle çalışmıyor bedenin. Dedim.

 

Kızlarla içeriye girip önce patlamış mısır ve su aldık. Gazlı içecek yasak diyen Çiğdem doktor emretti çünkü. Salona geçip yerlerimize oturduktan sonra filmin başlamasını beklerken tek tek ağzıma atmaya başladım patlamış mısırları. Çatırtıları duymuş olacakki,

 

" Bu ne acele." Dedi Çiğdem kısık sesiyle.

 

" Film başlasaydı bari kız."

 

" Pardon ya. Birden yeme isteğime engel olamadım."

 

Dedim sırıtarak ama onun gibi kısık sesimle.

 

" Hişt! Başlıyor!"

 

Bir kaç saniye sonra film girişini görünce iki kız aynı anda bana döndü.

 

" Umaaayy!"

 

" Ne?"

 

" Bu başka bir film."

 

Karşımdaki görüntüye baktım.

 

" Animasyon! Anaaa kızlar ben animasyona almışım biletleri!

 

Amaann! Boş verin yaa! Film filmdir. Önemli olan birlikte izlenek değil miydi zaten."

 

Diyerek sıyrıldım işten.

 

" Başladı!" Diyen Sude ile susup önünüze döndük.

 

İki saat sonra sinemadan çıkarken üçümüz de keyifliydik.

 

" Ben beğendim."

 

Dedi Sude.

 

" Bende!" Dedim.

 

"Ne yalan söyleyeyim bende beğendim." Dedi Çiğdem de.

 

" Bakın aklıma ne geldi kızlar. Ayda bir animasyon izleme günü yapalım mı. Ne dersiniz. Filmleri yine ben seçerim."

 

" Olur ben varım!"

 

Diye atlayan yine Sude oldu. Ellerini çırpıyordu birde.

 

"Anlaştık o zaman."

 

&

 

Günün kalanını kızlarla birlikte bakım ürünleri, makyaj malzemeleri satan mağazalarda geçirdik. Ben kendime parfüm bakarken Sude ve Çiğdem diğer ürünlerin üstüne atlamışlardı resmen. Pahalı falan umursamıyorlardı valla.

 

Elimde baktığım şişelere geri döndüm. Testırleri denerken Şahin hangi korkuyu beğenir tenimde diye düşünüyordum. Hangi koku onu daha çok cezbeder?

 

Sonunda romantik bir koku bulup beğendim.

 

" Bunu alıyorum."

 

Diyerek kasaya yürürken bizim kızlar ellerindeki küçük sepetleri fulleyip gelmişlerdi. Kasada yüklü bir mebla ödeyip çıktık. Kapı önünde saate baktım. Hâlâ vakit vardı.

 

" Eee! Şimdi ne yapıyoruz."

 

Diyen Sude'ye dönüp kolumu omuzuna attım.

 

" Benim kafeye gidiyoruz.

Tatlı ve kahve keyfi yapacağız.

Laf aramızda bugün iki spesyal var."

 

" Olur dedi iki kız aynı anda."

 

Arabalara döndük.

 

" Benim kafeye Mahir."

 

Dedim ve benim kafeye doğru yola çıktık. Cadde boyu yol alırken aynadan bana bakan Tikli Mahir'i gördüm.

 

" Maşallah keyfiniz yerinde Hanım Ağam. Uzun zamandır sizi bu kadar keyifli görmemiştim."

 

" Evet gerçekten güzel bir gün geçirdim."

 

Öyle olmuştu valla. Terapi gibi gelmişti bugun. Keşke Şahin'de yanımızda olsaydı diye düşündüm. Gerçi kızlar varken her türlü gelmezdi o.

 

Özlemim depreşince telefonumu çıkarıp görüntülü aradım. Ama açmadı. Ardından normal şekilde aradım. Yine açmadı.

 

Belkide yanlış zamanda aramıştım. Toplantıya denk getirdim belkide. O bana döner nasılsa.

 

Diyip telefonumu kapatarak cebime koydum. Kısa süre sonra kendi kafemin önünde durup indik kızlarla. İçeriye girerken arkamdaki mahire baktım.

 

" Hişt Tikli.!!"

 

Hızlı adımlarla yanıma geldi Mahir.

 

" Buyur Hanım Ağam."

 

Kızların gözleri anında beni buldu. Yemin ederim gülüyorlardı. Ama içlerine içlerine.

 

Mahir'i bir kere daha uyarmayı düşündüm ama boşa gayret olacaktı. Herkesi boş verip,

 

" İçeri gel sana koca bir fincan kahve ve pasta ikram edelim."

 

" Sağolun Hanım Ağam.

Gerek yok. "

 

" Gir içeri Mahir!"

 

Dedim emir kipi ile. Kuzu kuzu,

 

"Peki.."

 

Diyip içeri girdi. Ağalığın ise yaradığı yerler de var işte. Biz kendi masamıza o da bizi görebileceği başka bir masaya geçip oturdu.

 

" Oo Hanım Ağam.."

 

Dedi Sude sırıtarak.

 

" Valla ben istemiyorum kızlar. Bu inat herif ya Hanım Ağam derim, ya Gelin Ağam. Diyor. Bende kendi galine bıraktım."

 

Bizi görüp gelen garson kıza şekersiz büyük kupa kahve ve spesyal tatlıdan büyük üç dilim getirmesini söyledim.

Sonra Mahir'i göstererek,

 

" Şu beye de aynından. "

 

" Hemen efendim."

 

Gelen pasta ve kahvelerimiz yiyip içerek sonlandırdık günü. Sonra da kızlarla birbirimize sarılıp vedalaştık. Ayrılıp evlerinize döndük. Çok keyif aldığım terapi gibi bir gün geçirmiştim gerçekten. Kendimi daha iyi hissediyordum.

 

*****

 

Aradan üç gün geçti. Üç gün boyunca Şahin'in beni aramasını bekledim ama aramadı. Sonunda içime düşen kurtlar yüzünden bir kez daha görüntülü aradım Şahin'i. Uzun uzun çaldıktan sonra nihayet açtığında karşımdaki görüntü duştan yeni çıkmış bir Şahindi. Arkadaki görüntü bir otel odasına aitti.

 

" İyi akşamlar Umay.

Duştaydım. Duymadım."

 

Gördüğüm çıplak üst bedene ağzımın suyu akarak bakarken içimdeki şeytan Umay, neden bu saatte duşa girdiği sor diyordu.

 

" Nerdesin Şahin Ağa.

Duymadın tamam da günlerdir görmedinde galiba. Üç gündür beni aramanı bekliyorum burada."

 

" Üç gündür mü?

Neden? "

 

Dedi bir yandan saçlarını kurularken.

 

" Neden mi? Ne demek neden?

Üç gün önce seni aradım ama açmadın. Ve üç gündür beni aramanı bekliyorum. "

 

" Ciddi misin?"

 

Derken bir yandan elimdeki telefonunu kurcalıyordu şuan.

 

" Gerçekten de aramışsın. Kusura bakma aramanı görmemişim Umay. O gün uçaktan in, otele gel, yerleş, bir yandanda bir çok arama ve konuşma yapmıştım senin araman arada kaynamış."

 

" Bende burada merak ve özlem ile bekleyim. Hem sen neden bu saatte duşa girdin? "

 

" Ne demek neden girdin?

Yarın toplantım varda ondan.

Duş alıp erkenden yatıp uyumak istedim."

 

" Hmm! " Dedim keyifsiz. Çünkü aklımdan geçenlerin sınırı yoktu.

 

" Bir dakika bir dakika! Sen beni kıskandııın! Yoksa odama kız attığımı falan mı düşündün?"

 

Yoo. Dedim yalan söyleyerek. Ne yalan söyleyim onu o halde görünce aklıma ilk gelen bu olmuştu aslında.

 

" Yalancı Umay. Kamerayı ters çevirip odanın içinde bir tur attı. Sonrada pencereden dışarıya çevirip ışıklarla kaplı şehri gösterdi. Sonra tekrar kendine çevirdi.

 

" Masumum bak!"

 

" Suçlusun demedim. Ki! "

 

" Ama düşündün."

 

Omuz silktim başım önümde.

 

" Kıskanmak suç mu? "

 

" Umay."

 

" Hımm!"

 

" Telefonu açık tut ve yatak odasına geç."

 

"Neden?"

 

"Dediğimi yap."

 

Elimde telefon yatak odasına gittim.

 

"Eee.."

 

" Giyinme odasına gir."

 

" Tamam." Diyip odaya girdim.

 

" Boy aynasının sol tarafına eğil bak.

Küçük bir çıkıntı var. Onun aşağı indir ve çek."

 

Dediğini aynen yaptım.

 

Ayna bir kapı gibi açıldığında arkasından küçük bir kasa gördüm.

 

" Şifresi U89640GD."

 

Şifreyi girdim. Tık! sesiyle açıldı. Ağır kapağı iyice açtım sonra. Üst göz para doluydu. Alt gözde ise gümüş kabzalı bir silah vardı ve şarjör.

 

"Eee.. Para mı lazım?

Para mı yollamamı istiyorsun ağam."

 

" Umay.

Bir gün senden başka birine bakarsam, koynuma alırsam hiç acımadan o silahla vur beni."

 

" Neh!" Demişim.

 

" Duydun işte.

Ben senden başkası ne bakarım, ne severim, ne de koynuma alırım. Yaparsam kanım sana helal."

 

Ekrandan geçen bakışları gözlerimde donup kaldık bir süre. Sonra kendimize geldik.

 

" Şimdi Ağa karım izin verirse uyumaya gideceğim."

 

İster istemez bir gülümseme oluştu yüzümde.

 

" Tamam Şahin Ağa. İzin verdim. Git uyu. Ama arada bir ara özletme kendini. Zaten yeterince özledim."

 

" Söz her boşlukta arayacağım. Ama yoğun olduğumu da göz önünde tut."

 

" Tamaaam!

Hadi iyi geceler."

 

Dedim ve kapattım. Yatak odasına geçip yatağa oturdum. Bir süre Şahin'in söylediği sözleri tekrar ettim kafamda.

 

Umay.

Bir gün senden başka birine bakarsam, koynuma alırsam hiç acımadan o silahla vur beni.

 

Sözleri de bakışları da gerçekti.

 

Ya güven sağlamaya çalışırsa Umay. Ya başka bir kız varsa hayatında. Ya daha kolay gizlemek için öyle konuşuyorsa.

 

Diyen iç sesime bir tekme savurdum.

 

Senden kurtulmak için kendimi vuracam sonunda bak.

 

Diyerek odadan çıkıp salona indim. Mutfağa geçerken bağırdım.

 

" Selcan ne yiyoruz bu akşam. İştahım açıldı birden.

 

"Tas kebabı. Pirinç pilavı. Ezo gelin çorba. Yeşil salata ve irmikli muhallebi."

 

"Imm? Döktürmüşsun kız yine."

 

Diyerek sandalyeme geçip oturdum.

 

" Kendine de bir servis aç sende otur."

 

" Ne ben mi? Ama?!"

 

" Ne aması Selcan. Tek mi yiyeyim bu kadar güzel yemeği. Otur işte birlikte yiyelim. Şahin Ağa'na demem eğer ondan korkuyorsan. "

 

" Yok ondan değil de yakışık almaz."

 

" Krallarla uşaklar muamelesi yapma Selcan! Ne ben kralım ne de sen uşak. Biz arkadaşız.

 

Şimdi! Kızdırma beni de otur!

Valla açım ve yalnız yemeyi sevmiyorum yaah! "

 

Dedim dudaklarımı büzerek.

 

" Tamam tamam. Ağlamayın hemen."

 

Dedi gülümseyerek. Sonra kendine bir servis açıp oda oturdu. Akşam yemeğini birlikte sohbet ederek yedik. Üstünede Selcan'ın elinden birer kahve içerken yanında muhallebi yedik.

 

Kahve ve muhallebi olmaz demeyin. Bir deneyin.

 

******************************

4. Bölüm bitti.

5. Bölümle devam

Bölüm : 18.07.2025 19:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...