
Bu sabahta Mahir bıraktı beni kafeye. Düldül'üm yapıldığı hâlde hem de. Sabahtan akşama kadar da bekledi. Çünkü on beş gün olmasına rağmen Şahin hâlâ dönmemişti.
En son dört gün önce görüşmüştük Şahin ile. İşlerinin uzun sürmesi yüzünden Almanya'ya ertesi gün geçeceğini söylemişti. Sonrada bir daha aramamıştı. Benim aramalarımada cevap vermemişti.
Bir ara o kurt yine içime girecek olmuş ama Amerika'ya gittiği ilk günlerdeki konuşmalarımızı hatırlayıp o kurdu parmaklarımla ezmiş, sabırla beklemeye karar vermiştim. Zira Şahin canı üzerine garanti vermişti bana.
İlk saatlerde Yasmin ile oturup muhasebe hesaplarını yaptık. Giriş çıkışları en ayrıntılı şekilde kayıt altında tutan bu kıza hayrandım doğrusu. Ben hesapları okuyup sonuna gelirken başındaki hesapları unutuyordum zira. Çok iyi patronum ha!
Yasmin ile hesap işlerini bitirip alt kata indim. Mekanın içini inceleyerek gezdim. Ne eksik ne yanlış ne gerekli diyerek dolaştım her bir köşeyi.
Sıkılmış it süpürülmüş yer gezermiş.
Derler ya. O hesap işte. Gözüme ilişen tek şey dekor ve masa sandalyeler oldu. Uzun yıllar aynı mobilyalar kullanılmıştı bu kafede. Eh bir üç senede ben kullandım desek...O an kendimi oyalamak adına masa sandalye ve dekorları değiştirme kararı aldım. Kendimi oyalamam gerekiyordu, yoksa içimdeki şeytan Umay'la birbirimizi boğacaktık. Zira sürekli kafa karıştıran sözleri ile yankı yapıyordu arkadan.
Üst kata çıktım tekrar. Bilgisayarımda internete girip bir araştırma yapmaya başladım. Tabi iç mimar arkadaşım Sude'yi de arayacak fikir alacaktım. Ama önce bir kaç örnek mobilya bulup kafamda bu mekanda nasıl durur diye hayal edip beğenecektim. Mesela son model gümüş ve siyah tonlardaki mobilyalarla burası daha şık bir hâle gelebilirdi.
Düşündükçe içim kıpır kıpır oldu. Hemen örnek mobilyalar bulmaya ve kaydetmeye başladım. Saatlerce beni oyalamaya yeten bu fikirle geçirdim zamanımı. Çok iyi olmuştu aslında. Bu sayede kafa dağıtıyordum.
Bir süre sonra da Sude'yi arayıp fikrimi onunlada paylaştım. Tabi hemen atladı tez canlı Sude. Hafta sonu sendeyim Umi tatlısı. Dedi.
Sude işi de hallolmuştu. Öğleden sonraki zamanımda sadece bu işi düşündüm. Hatta bazı değişiklikler daha yapmaya karar verdim. Mekanın bir bölümünü aile yerine çevirip dış kısma çocuk parkı yapmak da projelerimin arasına girdi.
Tamam, mekan lükstü pahalıydı. Ama aile kısmı için fiyat ayarlaması yapabilirdik. Birazda orta direk lüks takılsın dimi ama? Çılgın Umay...
Günü fikirlerimi evirip çevirme ile geçirip akşam olduğunda kapanış zamanını beklemeden çıktım yine. Ve yine Mahir ile döndüm evime.
Bahçeye giren araçtan inip eve yürürken Mahir içeriye girene kadar gözleri ile takip etti beni. Ben girdikten sonra da müştemilata geçti. Eve girdiğimde saat ona geliyordu. Salon bölümünden odama doğru geçerken mutfaktan gelen Selcan'ın sesini duydum. Heyecan ve telaş yüklü sesiyle,
" Yalan söylüyorsun!" Dedi.
Sanırım telefondaydı ve birine kızıyordu. Doğrusu merak etmiştim ne hakkında konuştuğunu. Yavaşça mutfağa doğru ilerleyip kapının kenarında durdum. Tahmin ettiğim gibi Selcan mutfak tezgahının önünde sırtı bana dönük telefonda biriyle konuşuyordu. Yada tartışıyordu.
" Berfin yalan söylüyorsun değil mi?
Şahin Ağam öyle birşey yapmaz!"
Duyduğum isimle şok oldum. Şahin'den bahsediliyordu. Şahin neyi yapmazdı?
"Yapamaz. Gelin Ağam varken hemde."
" Selcan!"
Elindeki telefon kayıp düşerken kızın elleri dudaklarında gözleri dolu bana bakıyordu. Kötü bir şey vardı. Çok kötü bir şey... Hızla yanına gelip koluna yapıştım.
" Ne olmuş Şahin Ağa'na. Ne yapmış? Ben varken neyi yapmış!"
Kaşlarım çatık, gözlerim dolu, kalbim duyacağım cümlenin korkusuyla kulaklarımda atıyordu. Yerdeki telefonu elime aldım hemen. Ekranına baktım. Sesimi duyunca kapatmıştı her kimse. Sinirle elimde salladığım telefonla Selcan'a bağırarak,
" Selcan konuş! "Dedim.
" Konuş! Ne oluyor?"
" Şey... Ben nasıl desem..."
" Kimdi arayan Selcan! Kimdi? Ne anlatıyordu konuşsana! "
" Şey... Bizim tanıdıklardan Berfin... Konakta o çalışıyor artık benim yerime.
Şey dedi..."
" Delirtme beni Selcan!
Ne dedi! Ne anlattı! Ne olmuş Şahin'e, ne yapmış!?"
Dudakları titredi.
" Kız istemeye... Uzak akrabasının kızını istemeye gideceklermiş."
Kaşlarım havada taş kesildim.
" Ne? Ne yapacaklarmış? "
Anlamadım. Anlayamadım.
Donup kalmıştım sadece..
" Kız istemek. Mi? Şahin'e mi kız isteyeceklermiş? "
Yani göz göre göre üzerime kuma getirecekti. Öyle mi? Neden.? Ya bana söylediği sözler...
Yalan mı söylemişti?
Beni kandırmak, rahat hareket etmek için miydi? Ama neden?
Aptal Umay!
Aptal!
Nedeni belli değil mi?
Ağaya çocuk gerekti. Nedeni buydu. Benim çocuğum olmuyorsa başka bir kadından yapacaktı o çocuğu. Sağlıklı biriyle tedaviyle falan uğraşmadan, beklemeden, kolayca..
Nedendi bu acele?
Peki kimindi bu fikir?
Şahin'in mi annesinin mi?
Bir anda kopan sinirlerimle histerik şekilde gülmeye başladım. Ardından kahkahalar atarak devam etti gülmem. Ellerim karnımda yere çöktüğümde hâlâ gülüyordum.
" İşte buydu." Dedim hâlâ gülerken.
" Korkuyla beklediğim son buydu! Eksik görülmek ve istenmemek.
Hayırlı olsun Umay artık bir kuman olacak."
Yerimden kalktım. Tutamadığım gülmelerim devam ederken yatak odama doğru yürüyordum. Korktuğum... Aylardır stresini çektiğim şey sonunda başıma gelmişti işte.
Ben Şahin tarafından terk edilmeyi yada boşanacağız demesini beklerken, aylardır Şahin'den ayrılma korkusu yaşarken o üzerime kuma getirmeye karar vermişti. Tabi oralarda normaldi bu durum.
Belkide benden vazgeçmediği için sevinmeliydim? Hayır! O kadar da değil. Kuma kabul edecek ucuz değilim..
Odamın kapısından girdiğimde gülmem kesilmiş gözlerime yaşlar dolmuştu. O yaşlar akın akın boşaldı sonra kirpiklerimden aşağı. Ellerim ayaklarım titremeye başladığında bir adım daha atacak takatim kalmamış, olduğum yere kapının yanına bırakmıştım kendimi.
Sırtım duvara dayalı, dizlerimi kendime çektim. Başım önümde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sinirim de öfkem de kendimeydi aslında.
Neden...Neden Allah'ım?
Neden yaşıyorum bunu? Hiç mi layık değilim mutlu huzurlu bir hayata!
Dakikalarca ağladım. Ağladım, sadece ağladım. Sonunda akmaz olan gözlerimle sustuğumda kaldırdım başımı dizlerimden. Tam karşımda yerde oturan Selcan'ı gördüm. Ne zaman gelmişti odaya? Ne zamandır buradaydı?
Gözlerine baktım. Benimle birlikte o da mı ağlamıştı. Bir umut bir kere daha sordum Selcan'a.
"Gerçekten doğru mu Selcan?"
Yalanmış demesini istiyordum. Hemde çok... Üzgün gözlerle başını salladı kız. Maalesef doğruydu.
"Berfin dedi ki.
Seyfullah Ağa gelmiş konağa."
" Dedesi mi?"
Başını salladı.
"En büyük amcaları ile. Şahin Ağam ve Meran Hanımla saatlerce konuşulmuş odada. Sonra herkes çıkmış, Şahin Ağam ve dedesi kalmışlar içerde. Kısa süre sonra Şahin Ağam da çıkmış.
Meran Hanımla Şahin Ağam konuşurken duymuş Berfin. Ne zaman gidilecek diye sormuş Ağam. Yarın gidelim isteyelim demiş Meran hanım. Seyfullah Ağa da gidecekmiş.
" Demek o suratsız dedesi ve annesi istiyor, herkese sözü geçen Şahin Ağa boyun eğiyor ha! İtaat eden Şahin Ağa... Rüyamda görsem inanmazdım.
Selcan... Kızı tanıyor musun?"
Sorduğum saçma soruya kendim bile şaşırırken, devam ettim.
"Peki güzel mi?"
Neden soruyordum ki bunu?
Delirmiş olmalıydım. Selcan cevap veremeyince anladım. Güzeldi. Şahin o kızla evlenecek, çocuk yapacak bende susup razı olacaktım yani öyle mi? Bunu mu bekliyorlardı ciddi ciddi benden. Belkide çocuklarına bakmamı da isteyeceklerdi.
ASLA!
" Selcan...
Yalnız bırak beni."
" Emin misin.? İstersen yanında kalabilirim."
" Selcan çık.
Kalbini kırdırma bana. "
" Peki. Bir ihtiyac.ı."
" Çık Selcan çık!"
Diye bağırdım sonunda. Yerinden kalktı ve odadan çıktı. Düşünmeye başladım. İstanbul'dan Mardin'e gidişim, orada yaşadıklarımız, sonra Ankara'ya gelişim, Şahin'le tekrar karşılaşıp İstanbul'a dönüşüm. O kadar şeyden sonra Şahin'e şimdi yaptığıma pişman olduğum o teklif... Olaylı şekilde evlenmemiz. Ve geçen yıllar... Duyduklarımla boşa geçmiş olduğunu anladığım yıllar...
Başıma ok gibi saplanan ağrı ile yavaşça yerimden kalkıp banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp aynaya çevirdim gözlerimi. Şişen gözlerim ve bulanık şuurumla baktığım aynada Şahin'i gördüm o an.
Bana bunu nasıl yaparsın? Karşıma geçebilir seninle artık olmaz, boşanalım diyebilirdin. Benimleyken nasıl başka bir kızla evlenmek isteyebilirsin. Hani yapmazdın. Hani yaparsam vur beni demiştin. Hepsi yalan mıydı?
Gözlerim yeniden dolarken karşımdaki aynaya geçirdim yumruğumu bütün gücümle.
Çok kötüsün! Zalimsin! Zalim! Zalim!
Bir kere ve bir kere daha... Bağıra çağıra ayna kırıklarına vura vura yeniden ağlamaya başladım. Çok kötü günler geçirmiş, çok dayak yemiş, çok acı çekmiştim küçükken. Ama anlamıştım ki hiç biri şuan yaşadığım acıdan kötü değilmiş, hiç biri... Şuan hissettiğim acının tarifi yoktu.
Lavabonun önüne bıraktım kendimi.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ederken aniden kapı açıldı. İçeriye Mahir ve Selcan girdiler. Umay! Dedi Selcan korkuyla yanıma koşarak. Hanım Ağam! Dedi Mahir. Yanıma gelip kollarımın altından tuttu, ayağa kaldırdı. Sonrada kucağına alıp odaya getirip yatağa bıraktı.
" Selcan! İlkyardım çantasını getir!
Ben de Ağa mı arayım!"
" Hayır!" Dedim.
"Hayır! Sakın! "
Hâlâ kapalı gözlerle ağlıyordum. Sonra... Sonrası yok...
*****
Gözlerimi yeniden açtığımda hâlâ yatağımdaydım. Yanımda Selcan, karşımda Mahir vardı. İleri geri dolaşıyordu odada. Yerimde doğrularken hissettiğim acıyla inledim.
"Dikkat edin."
Diyen Selcan'a, sonra koluma baktım. Sağ elim bileğimle birlikte sarılıydı.
" Ayna parçaları kesiklere sebep olmuş. Sarmam gerekti. Şükür ki damara gelmemiş kesikler."
Aklım başıma gelirken,
" Mahir Şahin'i aramadım de bana! "
Dedim. Sessiz başını iki yana salladı.
" Aramadım."
Selcan,
" Olanları ona da anlattım."
Dediğinde öfkeyle baktım Mahir'e.
Hızla yerimden kalkıp sol elimle yakasına yapıştım.
" Biliyordun değil mi?
Herşeyi biliyordun! Başımı beklemen için bıraktı seni buraya."
" Valla bilmiyordum Hanım Ağam!
Yemin ederim haberim yok olanlardan!"
Mahir'i geriye itip Selcan'a döndüm.
" Ne zamandır kendimde değilim?"
" Bir saat." Dedi.
Düşündüm. Yarın akşam isteyeceklerdi yeni gelinlerini. Ama o kadar kolay değildi bunu yapmak. Onlara o keyfi yaşanmazdım. Ben de Umaysam size o geceyi zehir ederim zehir!! Sarılı elimi uzatarak,
" Arabanın anahtarını ver!" Dedim.
Hemen yola çıksam yetişirdim.
Selcan'la birbirilerine baktılar.
"Mahir!!
Sana anahtarı ver dedim! VER!"
Diyerek tekrar yapıştım yakasına.
" Olmaz Hanım Ağam veremem."
" Mahir!"
" Israr etmeyin Hanım Ağam. Veremem!"
Yakasını bırakıp hızlı adımlarla giyinme odasına geçtim. Ayna arkasındaki kasadan gümüş kabzalı silahı ve yedek şarjörü alıp geri geldim. Elimdekini gören Selcan ve Mahir bir adım geri giderken direk Mahir'in yüzüne çevirdim namluyu.
" Hiç acımadan vururum seni Mahir!
Ver arabanın anahtarını!"
" Hanım Ağam... Sakin ol! Hemen celallenme önce bir sakinleşsen Ağam ile."
" Başlarım lan Ağa'na da sana da!"
" Hanım Ağam tamam. "
Dedi elleri havada.
" Bu halde araba kullanamazsın zaten. İllede gideceksen ben götüreyim."
Anlamıştı niyetimi.
" Hassiktir lan. Sana güvenirmiyim? Daha oraya varmadan ararsın Ağa'nı."
Dediğim şey üzerine cebindeki telefonu çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Silahını da. Ceketini iki yana açtı.
" Başka hiçbir şey yok üzerimde. Sadece cüzdan. İzin verin ben götüreyim sizi. Şahin Ağa ağamdır ama yaptığına ben de razı değilim. Size yardım ederim Hanım Ağam. İzin verin geleyim. Namusum şerefim üzerine yemin ederim kimseye söylemem Mardin'e geldiğimizi. Hem ben daha iyi bilirim yolları daha hızlı kullanırım arabayı."
Düşündüm. Güvene bilir miydim bu Mahir'e. Başka çarem yoktu ki. Uçakla da gidebilirdim o yolu ama benim olmayan bir silahla uçağa binemez bir de emniyete çekilirdim. Bu silahı zaten bırakmazdım. Bir hesabımız vardı bu gümüş kabzalı silahla. İşte bu yüzden Mahir ile gitmeye razı olmuştum.
" Tamam. Telefon ve silah burada kalacak."
Şarjörü ve silahı çantama koydum
"Mahir bir yamuğunu götürsem önce senin kafana sıkarım yemin ederim!"
Başını salladı sessiz.
" Çık! Gidiyoruz!"
Hızlı adımlarla çıktık odadan. Sonra evden. Arabaya biner binmez hareket ettik.
*****
Uykusuz ve düşünmekten delirecek hâle gelsemde planlar yaptığım yol boyunca sadece benzin için durmuş, buna rağmen Mardin'e girdiğimizde akşam olmuştu. Unutulmayacak bir gece yaşatacaktım Gümüşdoğan aşiretine.
&
Konağa yaklaşırken içimdeki öfke iyice artmaya başlamıştı.
" Çok yaklaşma Mahir."
Dediğimde uzakta karanlık bir duvarın dibinde durduk. İşte oradaydı karanlıkta sarı ışıkları etrafı aydınlatan Gümüşdoğan konağı. Önce Mahir indi gözleri konakta. Kapıyı açarken çantadan aldığım silahı belime taktım. Şarjörü de arka cebime aldım. Arabanın arkasına dolaşıp bagajı açtım. Planımı uygulamaya koydum.
" Mahir bana yardım et."
Derken silahı çıkarıp elime alarak arkama sakladım. Yanıma gelen Mahir,
"Buyur Hanım Ağam."
" Şu bidonu çıkar."
Uzun zamandır bagajda duran bidona bakarken arkasına geçtiğim gibi silahın kabzasını başına indirdim. Bagajın içine yığılıp kalırken silahı belime takıp bacaklarından tuttuğum gibi iyice bagaja soktum Mahir'i. İçerdeki iki benzin bidonunu çıkarıp kapağını kapatmadan önce cebinden çakmağını da aldım ve son kez baktım baygın yatan adama.
"Bu saatten sonra kimseye güvenmem Mahir."
Bagajı kapatıp kilitledim. İki elimde iki bidon konağın girişine doğru yürüdüm. Kapının önünde kimseler yoktu. Tabi büyük ağalar kız istemede oldukları için korumalar da peşlerinden gitmişti büyük ihtimalle. Kapıdan içeriye girip elimdekileri yere bıraktım. Başımı kaldırıp konağa baktım. Geçen yaz şu terasta oturmuş çay içmiştik Şahin'le. Sonra geç saatlere kadar sohbet etmiş gökyüzünü seyretmiştik. Aynı terasta akşam yemeklerini birlikte yemiştik ailecek. Bu yaz içinde konuşup sözleşmiştik. Çocukların okulu tatile girince yine bu terasta oturacaktık. O an aklıma geldi. Belkide Narin İzmir'den Civan Ankara'dan gelmiş şuan kız istemede onlarda vardı.
Bu geceden sonra yine ailesiz kaldın Umay.
Dedim kendime. Böyle şans mı olur. Bu dünyada sadece tek bir erkeği sevmiş aşık olmuştum ben. Onsuz yaşayamayacak kadar hemde.. Ama o! O da üzerime kuma getirmek için gizlice kız istemeye gelmişti buraya.
Canım yanıyordu. Hemde çok. Öyle yanıyordu ki bu gece Mardin'i de içindekileri de yakacak kadar. Benim canım nasıl yanıyorsa bu gece herkesin canı yansın benden beter olsunlar istiyordum.
Bunu yanınıza bırakmam.
Dedim yine ağlayarak. Hiç birinizin yanına bırakmam. Bu gece korkun benden.
Derken düşündüklerimden ben bile ürkütüyordum. Bu geceden sonra Şahin'in hayatından çıkacaktım. Ama gitmeden önce Mardin'de izim kalacaktı. Gümüşdoğan aşiretinde adımı duymayan, konuşmayan kalmayacaktı.
Elimdeki bidonlarla merdivenlerden çıktım. Üst kattaki, her geldiğimizde kaldığımız odaya girdim önce. Odanın her köşeşini benzine buladım. Sonrada diğer odaları, terası, balkonu her yeri. Boş bidonları da evin içine attım.
Merdivenlerin başında durup çıkardığım çakmağı yakacakken mutfaktan çıkan kızla göz göze geldik.
" Kimsin sen? Ne arıyorsun burada?"
Silahı çıkardığım gibi yüzüne doğrulttum.
" Sakın sesini çıkarma gebertirim."
Delirmiş gibiydim. Herkesi öldürebilecek bir deli. Silahı görünce elleri havada korkuyla salladı başını.
Mutfaktan çıkmıştı. O halde...
" Berfin misin sen? "
Yine başını salladı. Elimdeki çakmağı çakıp benzine buladığım yere attım. Bir anda alev aldı her yer.
Berfin elleri ağzında çığlık atarken benzin olan her yer alevlere teslim olmaya başlamıştı bile. Alevler gittikçe büyümeye başlamış, koca Gümüşdoğan konağı çayır cayır yanıyor Berfin korkuyla, ben şeytani bir keyifle bakıyorduk yükselen alevlere. Merdivenlerden inip avlunun ortasında durdum.
" Git buradan."
Dedim kıza. Önce kapıya baktı sonra koşarak çıktı avludan. Adım gibi biliyorum adamları arayacaktı. Romayı yakan Neron gibi izliyordum bir çok anımın olduğu büyük konağın yanışını. Devasa bir şömineye benzeyen bu görüntü içimdeki yangının yanında kibrit alevi gibi kalırdı.
&
Orada ne kadar durdum bilmiyorum. Ara sokaktan gelen sesleri duyunca geldim kendime. Avlu kapısının arkasına geçip saklandım hemen. Az sonra firen ve adamların sesleri, son olarak Şahin'in ve Seyfullah Ağa'nın sesi geldi. Paldır küldür girdileri içeriye.
" Ne bakıyorsunuz söndürün şu yangını! İtfaiyeye haber verin!"
Diye bağırdı ihtiyar ağa. Kapının yan tarafından çıkıp gelenlere baktım. İşte orada. Adamların ortasında alev alev yanan evine bakıyordu Şahin Ağa. Onu görmemle sol yanımda hem bir acı hem de bir özlem hissettim. Şahin'i çok seviyordum. Bu yüzden canım bu kadar, delirecek kadar yanıyordu.
Dikkatli ve sessiz adımlarla kimseye görünmeden Seyfullah Ağa'nın arkasına geçtim. Şuan ki karışıklıkta beni farkedememişlerdi. Birden arkasından boğazına doladım sol kolumu. Silahımı havaya kaldırıp bir el ateş ettim.
Bir anda herkesin bize dönmesi, elimdeki silahı Seyfullah Ağa'nın kafasına dayamam, Şahin'in panik ve şaşkınlık yüklü bakışlarının beni bulması....
Hepsi aynı anda olmuştu.
" Kimse kıpırdamasın!" Diye bağırdım.
" Umay!" Dedi Şahin inanamaz bir ses tonuyla.
" Yenge." Dedi Civan. O da buraya gelmişti.
" Beni beklemiyordunuz değil mi?"
" Umay...
Umay ne yapıyorsun, delirdin mi?"
" Delirdim evet!
Siz delirttiniz beni!"
Bir alevler arasında kalmış konağa bir bana baktı hayretle.
" Sen mi yaptın?
Sen mi yaptın konağı? "
Ellerini saçlarına geçirirken sesinde öfke vardı.
" Evet." Dedim onun aksine keyifli.
" Aklını mı kaçırdın sen deli manyak?!"
" Kaçırdım!"
Derken kolumun arasındaki ihtiyarı biraz daha sıktım.
" Bırak Ağa'mı! "
Diye bağıran adamı elinde silah öne çıkarken çevirdiğim hızla çevirdiğim silahın tetiğine bastım. Adam omuzuna yediği kurşunla yerde kalırken,
"UMAY! "
Dedi Şahin korkuyla.
" Kıpırdayana sıkarım."
Gözleri bir dedesine bir bana bir yerdeki adama gidip gelirken elimdeki sargıya takıldı.
" Elin... eline ne oldu?
Yara.."
" Kes şunu! "
Diye bağırdım.
"İlgili numarası çekme bana!"
Derin bir nefes alıp bıraktıktan sonra ellerini yarım şekilde havaya kaldırarak yaklaşırken
" Umay.. " Dedi yine.
" Umay sakin ol. Yanlış bir şey yapma sakın."
" Sakin mi olayım...
Sakin mi olayım!! "
Elimdeki silahı dedesinin alnına iyice bastırınca inledi.
******************************
5. Bölüm bitti.
6. Bölümle devam.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.68k Okunma |
1.99k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |