
" Ağam konak yanıyor!"
" Aaaa! " Diyen annem ayağa fırladı.
" Ne? Ne dedin?"
Ağam mutfakta çalışan kız, Berfin... O aradı konakta yangın çıkmış. Yabancı biri vardı diyor."
"Anne. Dede. Burada kalın. Civan yürü!"
Annem kalırken dedem beni dinlemeyip arkamızdan çıktı. Hızla arabalara binip konağa doğru hareket ettik.
" Nasıl olmuş Çetin? "
" Bilmiyoruz ağam. Berfin konakta bir kadın görmüş. Elinde silah konağı ateşe vermiş kızı da kovmuş. Hemen bizi aramış Berfin."
Ne oluyordu. Kimdi yapan ve neden?
Konağa yaklaşırken alevler ve duman uzaktan bile görünüyordu. Konağın önündeki ara yolda durup hızla indikten sonra kapıdan daldık. Gördüğüm manzaraya inanamadım. Koca konak alev alevdi.
" Ne bakıyorsunuz söndürün şu yangını! İtfaiyeye haber verin!"
Diye bağırdı dedem. Avlunun ortasında öylece bakakalmıştım yanmaya devam konağı izliyordum. Tam o anda duyduğum silah sesiyle arkamı döndüğümde gördüğüme inanamadım.
Umay...
Umaydı. Şaşkınlık içinde kalırken,
" Kimse kıpırdamasın!" Diye bağırdı.
" Umay!" Dedim. Hâlâ inanamıyordum. Ne işi vardı burada.
" Beni beklemiyordunuz değil mi?"
" Umay...
Umay ne yapıyorsun, delirdin mi?"
Başka açıklama bulamadım. Bu yangın onun işiyse ve elindeki silah dedemin kafasına dayalı rehin almış karşımda bana dikleniyorsa delirmiş olmalıydı.
" Delirdim evet!
Siz delirttiniz beni!"
Bir yanmaya devam eden konağa bir Umay'a bakarak,
" Sen mi yaptın?
Sen mi yaktın konağı? "
Dedim ellerim saçlarımda.
" Evet."
" Aklını mı kaçırdın sen, deli manyak?!"
" Kaçırdım!"
Derken dedemin boynunu biraz daha sıktı. O sırada,
" Bırak Ağa'mı! "
Diye bağıran adamla elindeki silahın tetiğine basması bir oldu. Adam yediği kurşunla yerde kaldı.
"UMAY! "
" Kıpırdayana sıkarım."
Gözlerim Umay, dedem ve yerdeki adam arasında gidip gelirken elindeki sargı çekti dikkatimi. Kendinimi yaralamıştı.
" Elin...
Eline ne oldu? Yara.."
" Kes şunu!
İlgili numarası çekme bana!"
Ne demeye çalıştığını düşünürken anladım sonunda. Olanları öğrenmiş olmalıydı. Derin bir nefes alıp ellerimi yarım şekilde havaya kaldırarak yaklaşırken,
" Umay.. " Dedim yeniden.
" Umay sakin ol.
Yanlış bir şey yapma sakın..."
" Sakin mi olayım...
Sakin mi olayım!!
Kocam olacak Zalim dedesinin aklına uyup kalkmış üstüme kuma getiriyor, birde karşıma geçmiş sakin ol diye akıl veriyor."
Evet olanları öğrenmişti.
" Sakin olmak mı?
Sakin falan olmayacağım!"
" Bırak beni deli gelin! "
Diye hırlayayan dedemi duymadı bile.
" Şahin! Durdur şu manyak karını yoksa karışmam."
Dedemin tehdidinin karşılığı diğer yanındaki adamının kurşun yemesi oldu.
" Bir sonraki bunak dedenin kafasına."
Dedi. Umay aklını kaçırmıştı bu gece.
"Karının üzerine kaç kuma getirdin bilmem ağa. Ama aynı şeyin bana yapılmasına izin vermiyorum."
Gerçekten delirmişti.
" Umay.
Umay sakin ol ve bırak o silahı! Konuşalım! Bırak dedemi! Yoksa canın yanacak."
" Canım zaten yanıyor!!
Hiç olmadığı kadar hemde! O kadar yanıyorki hiç bir acı bundan fazla olamaz."
Ağlamaya başladı.
" Sevdiğim..
Aşık olduğum adam gözümün içine baka baka yalan söylüyor. Başka bir kadınla evleniyor. Bundan daha fazla canım yanmaz ağa!
YANMAZ! YANMAZ!
Seninle konuşacak hiç bir şeyimiz yok artık Zalim Ağa. İkimiz arasında hiç bir şey yok artık."
Duyduğum cümle ile delirdim. Nasıl böyle konuşabilirdi. Ondan vazgeçeceğimi nasıl düşünebilirdi.
" UMAY! "
" Olduğun yerde kal Zalim Ağa.
Daha bitirmedim. Bana söylediklerini hatırlıyor musun?"
Derken titriyordu.
" Erkekçe karşıma geçecektin Şahin Ağa. Boşanacağız diyecektin ama bana bunu yaşatmayacaktın."
" UMAY! Delirtme beni!"
" Delirmek mi?
Sen deli görmemişsin ağa..."
Elindeki silahın namlusu beni buldu.
" Umay... Tamam...
Yapmak istiyorsan vur beni.
Ama önce dinle!"
Dinlemeliydi. Suçum olmadığını bilmeliydi. Onun için ağalığı bile bırakmıştım.
" Seni dinlemek istemiyorum."
" O tetiğe basarsan buradan sağ çıkamazsın."
Diyen Selman'ı duyarken,
" Ben dün akşam öldüm zaten. Sevdiğim adam sıktı kalbime."
Dediğinde sol yanıma öyle bir ateş düştü ki. Konak değil koca Mardin'i yakardı.
" Selman!!
Ne olursa olsun ona dokunmayacaksınız! Dokunanı ellerimle gebertirim!
Umay..."
Dedim...
" Sevdiğim...
Bırak elindekini. Yanına geleyim konuşalım. Beni dinlemen gerekiyor. Umay.. Lütfen.."
" Bundan sonra uzak dur benden Şahin!"
O anda güçlü bir patlama oldu.
Ama ne olduğuna bile bakmadım. Fırsatı değerlendirip afallayan Umay'ın yanına gelip yakaladım. Aynı anda dedem serbest kalırken Umay iyice delirdi. Kollarımın arasında debelenirken iyice bağırmaya başladı.
" Seni deli manyak kendine gel!
Bırak şu silahı! "
Dedim. Boğuşmaya başladık.
Elindeki silahı almaya alışırken vermemek için direniyordu. Duyduğum kurşun sesi ve hissettiğim acı...
Silahı almıştım ama kurşun kolumu sıyırmıştı. Başımı kaldırıp baktım.
" Oldu mu, rahatladın mı?!"
O sırada Civan geldi panikle.
" Abi polisler!"
Duyduğum cümle ile Umay'ı kolundan tuttum. Gelmemek için direnirken,
" Gelsinler!"
Diye bağırdı. Farkında değildi ama burada kalırsa dedemin gazabına uğrayacaktı. Dedeme yaptığım saygısızlıktan sonra Umay'ı şikayet etmek için bir an tereddüt etmezdi.
" Hepinizi şikayet edeceğim. HEPİMİZİ!"
Bir Umay'a bir Civan'a baktım.
" Yeter artık! "
Tuttuğum gibi omuzladım Umay'ı.
" Civan. Silahı kaybet ağzınızdanda bir şey kaçırmayın."
Hızlı adımlarla avludan çıkarken hâlâ bağırıp çağırıyor debeleniyordu. Ara sokaktan bir sonraki sokağa geçip gördüğüm ilk aracın arkasına geçip omuzundan aşağı indirdim. Attığı tokat o an yüzümde patladı. Göz göze geldik.
" Bitti mi? Geçti mi öfken?"
" Geçmedi! Geçmeyecek! Yaptığını asla unutmayacağım. ASLA!"
Diye haykırırken göğsümü yumrukluyordu.
" Zalimsin Şahin Ağa Zalim!"
Hiç bir şey söylemedim. Engel olmadım darbelerine. Kendince haklıydı çünkü.
Birden durdu. Nefes alışı zorlaştı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kollarımın arasına düştü kaldı.
" Umay!"
Dedim.
"Umay kendine gel."
Olmadı uyanmadı.
*****
UMAY
SÜRPRİZLİ GECE
Gözlerimi zorlukla açtığımda o kadar halsiz hissediyordumki. Sanki uykumda bir araba dayak yemiştim. Nerede olduğumu bilmediğim için önce etrafıma bakındım.
Hastane odası?
Ne işim vardı benim burada?
Düşünürken gece yaptıklarımı ve Şahin ile olan son konuşmamı hatırladım. Sonra kendimi kaybedişimi. Gözlerim yeniden doldu. Çünkü kocam olacak hain bana ihanet etmiş başka bir kızı istemeye gitmişti.
Artık ne onu, ne de onlardan birini görmek istemiyordum. Tek istediğim bir an önce buradan çıkıp girmekti.
Yavaşça yerimden kalkmaya çalışırken odanın kapısı açıldı. İçeriye giren Şahin ile göz göze geldim. Bütün sinirim ve öfkem tazelendi.
" Umay!"
Diyerek hızla yanıma geldi. Ağzı kulaklarında bana bakıyordu. Hem beni aldatıp hem de nasıl bu kadar keyifli olabilirdi. Yüzsüz herif.
" İyi misin?
Ağrın sancın var mı? Elin. Elin acıyormu? Doktoru çağırayım mı?"
Sinirle bakarken yüzüne cevap bile vermedim. Yerimden kakıp yatağın kenarına oturup ayaklarımı aşağı sarkıttım. Kolumu tuttu.
" Hemen halkma. Buraya geldiğinde kötüydün. Doktor tansiyonunun düşük kan değerlerinin kötü olduğunu söyledi."
" Bırak kolumu!
Dokunma bana Hain Ağa! İyiyim ve gitmek istiyorum. İstanbul'a döner dönmez boşanma dilekçesi verip ayrılacağım senden!"
Ben öfkeyle o ise gülümseyerek bakıyorduk birbirimize.
" Öyle birşey olmayacak güzelim."
" Tipe bak! Olur mu olmaz mı göreceksin Zalim Ağa!"
" Olmayacak çünkü beni dinledikten sonra..."
" Senin neyini dinleyeyim beh! Dinlemek falan istemiyorum! Yalanlarını öbür karına sakla!"
Kaşları çatıldı.
" Umay bi susta dinle!"
" Hayır dinlemeyeceğim."
" Dinleyeceksin dedim!"
" Bende dinlemeyeceğim dedim!"
Omuzlarımdan tuttuğu gibi bırak demeye kalmadan gerisin geri yatırdı. Ellerinin baskısı omuzlarımda,
" Dinleyeceksin Umay, dinlemeye mecbursun!"
Bileklerine yapıştım.
"Sadece beş dakika! Ne aksi bir şeysin sen ya! Zaten bu dinlememen yüzünden işler bu hâle geldi. Susta dinle."
Yüksek sesi yüzünden donup kaldım.
Derin bir nefes alıp verdi.
" Bak! Mardin'e gelme niyetim başka biriyle evlenmek falan değildi. Dedemin zoruyla geldim buraya. Dedemle yüzyüze konuşup konuyu kapatmaktı tek derdim. Dedeme başka bir kızla evlenmeyeceğimi net bir şekilde söyledim.
Umay...
Varsın olmasın çocuğum. Dedim. Çocuksuz da yaşarım. Ağa olmadan da yaşarım. Dedim. Ama Umay olmadan yaşayamam dedim ben buraya gelirken. Senin uğruna ağalığı bile bıraktım."
"Neh?"
" Evet, ya seni ya ağalığı seçmemi istedi benden. Bende tabi ki seni seçtim. Ama tehdit etti beni."
" Pöhh! Yalanını sikeyim.
Tehditmiş. Kokusuz Şahin Ağa'yı neyle tehtid ettide razı oldu?"
" Razı falan olmadım!"
Diye bağırdı. Derin bir nefes bıraktı.
" Seninle tehdit etti beni!"
Duydugum cümle ve bakışları aklımı karıştırdı. Doğrumu söylüyordu.
" Benimle mi?
Ne demek benimle?"
Yerinde doğruldu.
" Beni öldüreceğini falan mı söyledi?"
" Hayır...
Beni hırsız Umay'la tehdit etti.
İnat edersem hırsız Umay'ı herkes duyar dedi. Polis de dahil."
" Neh!"
Anında doğruldum.
" Vaay ihtiyar bunak!
Bi dakika ya! Nerden biliyor?
Nasıl öğrenmiş?"
" Seyfullah Ağa yaman biridir.
Nasıl öğrenmişse öğrenmiş."
" Yinede yapmayacaktın!"
Diye bastırdım.
" Benim için bile olsa bana bunu yaşatmayacaktın Şahin."
" Yapmadım zaten! YAP-MA-DIM! Anlasana."
Derken yüzünde hain bir gülümseme vardı.
" Ya sen dün gece başka bir evde kız istemedeydin kimi kandırıyorsun?"
" Evet kız istemeye gittim.
Ama kızı Civan'a istedim. Zenan ile Civan birbirini seviyormuş meğer. Dedemlerin bundan haberleri yokmuş.
Geldiğim gün kız yolda önüme geçip beni istemeye gelme ağa. Benim sevdiğim var derken Civan da bu işe engel olmaya gelmiş.
Zenan'ı Civan'a isteyip herkesin içinde ağalığı bıraktığımı söyledim. Dedemin yüzündeki ifadeyi görmeliydin.
Devamını getiremedim tabi. Çünkü biri konağı ateşe vermiş."
Kaşlarını çatarak sinirle baktı bana.
" Konağı niye yakıyorsun manyak!"
" Hak ettiniz! "
" Konağın tadilat parasını senden alacağım haberin olsun."
" Nah! Alırsın! Deden olacak bunakla annenden al o parayı onlar sebep oldu bütün bunlara. "
" Annemin suçu yok. Dedemin marifeti. Neyse. Sana kızmıyorum artık. Belliki hormonlarında suçu var."
" Hem sen neden şimdiye kadar söylemedin bunları! Neden daha fazla üzülmeme sebep oldun?"
" Ya sabır.!
O kadar adamın ortasında mı söyleseydim!?
Dedem beni hırsız Umay'la tehdit etti mi deseydim?
Bütün adamlar, sonrada bütün Mardin duysa mıydı?
Şahin Ağa İstanbul'un en azılı hırsızıyla evlenmişmi deselerdi.
Önce beni dinle diye defalarca söylemedim mi. Ne vardı önce dinleyip sonra yaralasaydın."
O anda koluna kaydı gözüm. Hissettiğim suçlulukla,
" Özür dilerim.
Çok mu kötü?"
Dedim. Gerçekten üzgündüm.
" Hayır değil."
Gözlerim yeniden önüme düştü.
Şimdi olmazsa sonra. Aynı sorun aynı şeyler devam eder. Deden yine çıkar karşına. Bu kez annenle birlikte hemde. Belkide..."
" Emin ol bundan sonra böyle bir şey olmayacak."
Gözlerimi kaldırdığımda ağzı kulaklarında bir Şahin gördüm. Zihnim anında bir kaç dakika geriye gitti. Kocaman gözlerle gözlerine baktım.
" Şahin..."
Dedim kırıntılarına tutunduğum bir umutla. O sırada kapı tıkladı. Yeri miydi şimdi? Giren kadın doktoru gördüm. Bir Şahin'e bir kadına bakarken,
" Günaydın."
Dedi. O da gülümsüyordu.
" Genç anneniz nasıl hissediyor?"
Duyduğum şeyle şok şekilde donup kaldım.
Ge-enç anne?
Aanne? Anne mi demişti gerçekten. O.. O zaman dakikalar önce duyduğum kelime...
Hormonlar demişti Şahin.
Gerçek miydi yoksa yanlış mı duymuştum. Gözlerimi Şahin'e çevirdiğimde çoktan dolmuşlar akmak için bir kelimeyi bekliyorlardı.
" Doğru."
Dedi Şahin. Kara gözlerinin içinde yıldızlar parlıyordu. Doktor yanımıza gelirken Şahin kulağıma doğru eğilip fısıldadı.
" Seni delirten şey içindeki yaramazmış anlaşılan."
Ellerim kendiliğinden karnıma gitti birden. Kalbim heyecan ve sevinçten deli gibi çarparken gözlerimden yaşlar boşaldı. Saniyeler içinde salya sümük ağlarken buldum kendimi.
" Allah'ım ne olur rüya falan olmasın!" derken ağlamaya devam ediyordum.
Üzerime doğru eğildi Şahin. Sarıldı.
" Rüya değil sevdiğim. Gerçek..."
Bu cümleyi duymak için çok beklemiştim. O kadar ki bir ömür gibi gelmişti. Şahin'in kolları arasında ne kadar ağladım bilmiyorum. Sonunda sakinleşerek geri çekildiğimde karşımda gözlerini silen doktoru gördüm.
" Ay kusura bakmayın.
Böyle sahneleri görünce dayanamayıp bende ağlıyorum. Neyse! Şimdi daha iyi misiniz? "
Başımı salladım.
" İyiyim. Yani galiba. Be-ben bilmiyorum. Kalbim deli gibi atıyor. "
" İlk heyecanlar. Bunlar normal duygular. Geldiğinizde kendinizde değildiniz. Kan sonuçlarında gebeliği görmemize rağmen kontrol için uyanmanızı bekledik."
" Bir dakika.
Ama ben daha önce tahlil yapmıştım. Negatif çıkmıştı."
" Aramızda kalsın o tahliller bazen yanlış çıkıyor. Veya gerektiği kadar beklemiyor kişi.
Şimdi. Daha iyi hissediyorsanız bebeğin durumunu görmek için ultrasonla muayene edeceğim. "
Gözlerimdeki yaşları silerken,
"Tamam." Dedim. Hâlâ inanamıyordum.
Az sonra hemşireler ultrason cihazı ile girdiler içeriye. Yatağın yanına kurdular aleti. Kadın doktor odadaki sandalyeyi çekip cihazın önüne oturdu. Bir yandan üzerimdeki pijamayı yukarıya sıyırırken konuşmasına devam etti.
" Bu arada adım Özlem. Sağlık kayıtlarınızdan İstanbul'da tedavi gördüğünüzü öğrendim. Görünen o ki tedavi işe yaramış. "
Açtığı karnıma jel sürüp elindeki cihazı karnıma dayadı. Gözleri ekranda yavaş hareketlerle gezinirken Şahin'in eline yapıştım. İkimizinde gözü onun gibi ekrandaydı.
"Eveeet! Bakalım bebişin durumu neymiş?"
Elindeki aleti karnımda gezdirmeye devam ederken gözlerini ekrandan bir an olsun ayırmadı. Hatta bir ara ekrana girecek kadar yaklaştı. Hıımm! Dedi. Ne görüyordu orada bilmiyorum ama biz hiçbir şey göremiyorduk. O an içime bir korku düştü. Şahin'e çevirdim gözlerimi o korkuyla. Kötü birşey mi vardı?
" Doktor."
Dedi Şahin. O da endişelenmişti. Hatta korku vardı gözlerinde benim gibi. Kendi kendine Hımm! Dedi yine.
" Ne oluyor doktor?
Bir sorun mu var?"
Doktor kendi kendine kıkırdadı bu kez. Sonra bize doğru döndü.
" Sürprizli gebelik."
Dedi. Gülümseyerek bakıyordu.
" Aa-Anlamadım?"
Tekrar ekrana doğru dönüp işaret parmağını küçük bir nokta üzerine koydu.
" Bu bir."
Sonra yana geçti.
" Bu iki. "
Sonra yukarı çıktı parmağı.
" Bu da üç..."
Hâlâ bir ekrana bir doktora bakıyordum ne demeye çalışıyor diye.
Bize döndü yeniden.
" Tebrikler bay ve bayan Gümüşdoğan. Üçüz bebek geliyor aileye. "
Ağzım açık öylece kalakalmıştım.
" Allaaaaahhhhhh! "
Diye bağıran Şahin'in sesiyle geldim kendime.
" Neh! Üç? Üçüz mü? "
Aynı anda yüzümde ellerini hissettiğim Şahin'in dudakları dudaklarımı buldu.
" Teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
Sevdiğim. Gülüm. Bir tanem.
Beni dünyanın en mutlu insanı ettin!"
Geri çekilirken,
" Şahin duymadın mı üçüz di.."
Aklım başıma geldi o anda. Anında ellerimi dudaklarıma kapattım.
" Allah'ım tövbe. Valla tövbe!
Ağzımı açar bir kere şikayet edersem eşşşeğim. Hemde eşşooğlu eşşek. Ne verirsen kabûlum."
Dedim. Aylardır yaşadığım şeylerden sonra nankörlük etmeyecektim.
" İlk şoku atlattıysak devam ediyorum."
Dedi doktor gülümseyerek. Gözleri ekrana döndü yeniden.
" Anne adayı gebelik öncesi bir tedavi görmüşse bunun gibi çoklu gebeliklere rastlayabiliyoruz.
Bebişlere gelince. Bir buçuk aylık üç ayrı gebelik. Yani bebişler tek yumurta ikizi veya üçüzü değiller. Normal kardeş kadar benzeyen üç kardeş olacaklar. Siz sormadan söyleyeyim, cinsiyetleri henüz belli değil. En erken 16-18 hafta arasında belli olur. Şuan için her şey yolunda görünüyor. Mardin'de kalacaksanız kontrol için ayda iki kere bana veya seçeceğiniz başka bir hekime gelmeniz iyi olur. Üçüz gebeliklerde sıkı takip şart diyorum ben."
Eline aldığı kağıt havluyla karnımı silerken ekledi.
" Size gelince Umay hanım. Tahlil sonuçlarınızı beğenmedim. Hem vücudunuz hem bünyeniz zayıf düşmüş. Vitamin desteği gerekiyor. Size yazacağım ilaçları kullanmalı doğal ve sağlıklı beslenmelisiniz. Birde zor bir hamileliğe hazırlıklı olun. Aile büyükleri veya yardımcı olacak kişilerin desteğinin çok faydası olacaktır. Tabi başta eşler geliyor."
" Orası kolay doktor hanım. Ne gerekiyorsa fazlasıyla yapacağız."
Dedi Şahin memnun..
" Hepsi bu kadar. Tekrar gözünüz aydın."
" Yani çıkabilir miyiz?"
Dedi Şahin.
" Evet. Anne adayımız iyi hissediyorsa çıkabilirsiniz."
" Teşekkür ederim Özlem hanım.
Çok teşekkür edim."
" Ne demek Umay hanım. Görevim."
Doktor Özlem odadan çıkarken Şahin'e döndüm yeniden.
" Şahin...
İnanamıyorum. Bebeklerimiz olacak. Hemde üçüz.."
Ellerimi kalbimin üzerine koydum.
Ben bir tane bebek için aylarca yalvarmıştım Allah'a. Ve şimdi üç bebek bekliyordum.
Allah'ım şükürler olsun. Umay kuluna acıyıp sevindirdinya ne desem ne kadar şükretsem az gelir. Sana söz veriyorum. Bir kere olsun şikayet etmeyeceğim."
*****
Şahin'in kucağında çıktım hastaneden. Aracın yanına geldiğimizde Mahir'i görünce şok oldum. Gözündeki morluğu görünce dahada şok oldum. Ben yapmamıştım.
" Geçmiş olsun yenge."
" Gözüne ne oldu? "
Dedim yaptığıma rağmen yüzsüzce. Kesin kocaman bir şiş vardı kafasının arkasında. Şahin'e baktı.
" Yerinizde olsam hiç o konuya girmem."
Şuan tıslayarak konuşan Şahin herşeyi öğrenmişti anlaşılan.
Arka koltuğa bıraktı beni. Gözlerime baktı yanıma otururken.
" Bir daha adamlarımı bana karşı kullanmayacaksın Umay. "
Mahir'e döndü.
" Sen de son hakkını kullandın. Başka biri olsa yumrukla kurtulamazdı."
İkimizde uslu uslu başımızı salladık.
Mahir direksiyona geçip motoru çalıştırdı.
" Küçük konağa gidiyoruz."
" Emredersin ağam. "
" Konağa mı?
İstanbul'a gideceğimizi sanmıştım."
" Henüz bir yere gitmiyoruz."
" Neden? "
" Yapacağım şeyler var."
" Ne gibi?"
" Görürsün."
Sessizce ilerlerken Şahin elinde telefon mesajlaştı yol boyunca. Bir saate yakın yol aldıktan sonra diğer konağın önünde durduk. Şahin önden indi.
" Gel bakalım." diyerek kucağına almak isterken geriledim.
" Şahin. Otele falan gitsek olmaz mı? Hem Seyfullah Ağa, hem Meran Hanım ile tekrar karşılama fikri hoşuma gitmiyor. "
" Ne oldu yemedi değil mi?"
" Cık! Yemedi Valla!"
" Tabi koca konağı kül ettin kolay mı?"
Yutkundum resmen.
" Sen git ben otele gideceğim."
Diyerek koltuğa sindim.
" Saçmalama Umay. Vereceğimiz haberden sonra değil kızmak baş tacı edecekler seni."
Kolumdan tutarak dışarıya çekiştirip kucağına aldı beni. Konağın kapısından girdiğimizde gördüğüm asık yüzlü dört kişiyle kedi gibi pıstım.
Seyfullah Ağa. Meran Hanım. Civan ve Narin... Narin mi? O ne zaman gelmişti bilmiyorum ama olanları duyduğu bakışlarından bariz belliydi.
Kabul et Umay. Bu kez bokunu çıkardın.
İçimdeki ses yine haklıydı. Da! Keşke önceden uyarsa da bir işe yarasa ama nerdeee?
" Seni dinliyoruz Şahin. Neden gelmemizi istedin?"
Diyen Seyfullah Ağa'ya baktım.
Hâlâ sinirli bakıyordu yaşlı gözleri.
" Bekir istediğimi getirdi mi? "
" Getirdi abi." Dedi Civan.
"Neredeler?"
" Arka bahçeye aldık."
" Arka bahçeye geçelim. Diyeceğim var."
Hep birlikte arka bahçeye geçerken olabildiğince göz temasından kaçıyordum.
Kulağına doğru fısıldadım.
" Ne oluyor Şahin?"
Cevap vermeden yürüdü. Arka bahçeye geçtiğimizde üç tane kocaman boğa gördüm. Yanlarında da bir kaç adam.
" Şahin ne oluyor?
Bu hayvanları neden istedin."
" Bekir!"
" Buyur ağam."
" Bu üç hayvanı kurban olarak kesip fakire fukaraya eşit şekilde dağıtın.
Nedenini soran olursa Şahin Ağa doğacak üç evladı için kestirdi dağıttırdı. Diyin."
" Aaaaa!"
Diyen Meran hanım ve Narin'i görünce yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Meran hanım hızla yanımıza geldi. Eli kolumda buğulu gözlerle baktı.
" Doğrumu dersin oğlum."
" Doğru anne. Hastaneden geliyoruz. Umay hamile. Üçüz bekliyoruz hemde."
" Maşallah maşallah.
Allah'ım şükürler olsun! "
Dedi kadın. Narin yanımıza geldi.
" Tebrikler gözünüz aydın."
Sonra Civan geldi.
" Amca mı oluyorum ben şimdi. Hemde üç kere. Tebrikler."
Gözümüz Seyfullah Ağaya döndü.
Gururundan taviz vermeden konuştu.
Gözün aydın olsun Şahin Ağa. Dedi ve dönüp içeriye gitti.
Civan'ı duyduk.
Ağa hâlâ sensiz abi.
*****
ÜÇ KÜÇÜK CANAVAR
GÖKHAN GÖRKEM GÖKMEN
Gözlerimi vücudumda dolaşan ellerle açtığımda çoktan sabah olmuş yaz güneşi içeriye giriyordu. Olduğum yerde arkama doğru bir tur döndüğümde kara gözlerle karşılaştım.
" Günaydın." Dedi Şahin.
" Günaydın." Dedim.
Ardından dudaklarıma doğru yaklaştı. Usul usul öpmeye başlarken eli rahat durmuyordu.
" Hımm! "
Dedim dudakları arasından.
" Özledim."
Öpüşü boynuma doğru ilerlerken tenimden bir nefes çekti.
" Şu kokuna ölüyorum."
" Bu hâlini görende uzun dönem askerlik yapıp geldin sanır."
" Canavarlardan karıma yaklaşamıyorum ki."
Demişti ki odanın kapısı paldır küldür açıldı.
" Al işte.."
"Baba!"
"Baba!"
"Babaaa!"
Şahin bıkkın yana bıraktı kendini.
" Babanızın canına !
Askerlik bunlardan daha kolay."
Bizim canavarlar yine baskın yapmış bodoslama dalmışlardı odaya.
Görkem'in elinde bir de baston vardı. Koşarak yatağın üzerine çıkıp Şahin'in tepesine çullandılar. Bir bir,
" Günaydın."
Derken sırayla öptüler ikimizide.
" Hadi kalkın."
Dedi Gökhan.
" Söz verdin baba."
Dedi Görkem.
" Ata binecektik."
Dedi Gökmen.
Evet. Üçüzlerimiz doğdular büyüdüler ve artık dört yaşlarındalar. Hamilelik haberini aldıktan iki ay sonra üç bebeğinde erkek olduğunu öğrenmiştik.
O gün bu çılgın baba üç boğa daha kurban kesip dağıttı aslanlarım geliyor. Diyerek. Zor bir hamilelikten sonra sekiz buçuk aylık olarak bir Cuma akşamı sezeryanla dünyaya geldi bebeklerimiz. On beş gün kuvezde kaldılar. Sonra eve geldik.
Ve üç boğa daha kesildi onlar için. Aradan tam dört yıl geçti. Yaz ayında olduğumuza göre dört buçuk yıl aslında. Her doğum günlerinde bir kurban daha kestirdi Şahin. Fakire fukaraya dağıttı yine. Hayır dua aldı her birinden Gökhan, Görkem ve Gökmen için...
Her yıl olduğu gibi Mardin'de yaktığım ve sonradan yeniden yapılan bu konakta kutladık doğum günlerini. Bütün aile üyeleriyle birlikte. Ve arkadaşlarımla.
Çok akıllı yaramaz ve hareketliler. Babalarının saçını ağartacak kadar hemde. Evet Şahin Ağa'nın yanlarında beyazlar çıkmaya başladı artık. Ama bu onu daha yakışıklı yapıyor. Böyle giderse Mr. No gibi gezecek o ayrı.
" Çocuklar inin aşağı. Görkem yine mi dedenin bastonunu aldın."
Babasına sırıtarak bakıyordu Görkem.
Gökhan,
" Ben dedeme masal anlatırken Görkem de bastonunu aldı. Dedem çok kızdı baba."
Derken kıs kıs gülüyordu.
" Yemin ederim bunlar çete olmuş."
" Selvi ablanız nerede?"
Dedim yerimde doğrulurken. Bakıcı kızımız Selvi'ydi. Selcan'ın en küçük kardeşi..
" Dışarda bekliyor." Dedi Görkem.
" Elinden kaçtık." Dedi Gökhan.
" Bakın çocuklar bugün uslu durmazsanız ata binme falan yok size. O bastonu da dedenize verip özür dileyin. "
Koro halinde,
" Tamam anne. " Geldi.
" Hadi Selvi ablanın yanına."
Çocuklar geldikleri gibi koştura koştura çıktılar odadan. Onlar gider gitmez bir anda kolumdan tutan Şahin beni geriye yatırıp altına aldı.
" Nerede kalmıştık."
" Bir yerde kalmamıştık ağam. Çocukları duydun. Bugün verilmiş sözün var. Şimdi uslu uslu kalkıyoruz. Kahvaltı yapıyoruz. Akşama kadar çocuklara verdiğimiz sözü yerine getiriyoruz. Sonrasına bakarız."
" Anasını satayım. Aynı evde karımı göremiyorum. Bu nedir ya!"
Diyerek kalktı yataktan. Banyoya giderken arkasından sırıtarak bakıyordum. Bunlar daha iyi günlerin. Bu hâlini bile arayacaksın Şahin Ağa.
Dedim kıs kıs gülerek. Üzerimizi giyinip odadan çıktık. Terasta gölgelik altına hazırlanmış büyük masaya baktım. Bizim canavarlar, yanlarında Selvi, Meran Hanım, Seyfullah Ağa, Narin, Civan ve yeni gelin Zenan. Tabi kucağında minik kızı Elvan. Narin evlenmeyi düşünmediği için bekarlığın tadını çıkarıyordu.
Masaya gelip yerimize oturduk.
" Herkese günaydın."
" Günaydın." Dediler birlikte.
Bizim üçüzlerin bir yanında ben bir yanında Selvi kavga dövüş yapıyorduk kahvaltımızı.
" Abi seninkiler ata bineceğiz falan diyorlar. Hayırdır."
" Sorma Narin.
Mardin'e gelirken bu yıl sizi ata bindirecem dedim. Unutmamışlar. Her sabah söz verdin. Diyerek geliyorlar. Bugün gidelim de sözümden kurtulayım."
" Aklıma ne geldi bakın."
Dedim masadakilere bakarak.
" Çiftliğe giderken sizde gelin. Hep beraber gidelim. Yanımıza bir şeyler alır küçük bir piknik yaparız."
" Siz gidin. Ben burada kalıp kafa dinleyeceğim."
Sırıtarak baktım ihtiyara.
" Ne oldu Seyfullah Ağa. Torun torun diye Şahin'i bir daha evlendirmek istiyordunya."
" Ne bileyim üç tane kendinin erkek halini doğuracağını."
Masadakiler kıs kıs gülmeye başladı.
" Senden şunu duydumya daha ne isterim."
Derken kahkaha attım resmen. Ama ilerde bu gününüde arayacaksın Ağa. Dedim içimden. Seyfullah Ağa ağırdan kalkarken diğerlerine döndüm.
" Ee ne diyorsunuz."
Meran Hanım,
" Siz gidin çocuklar bu sıcak bana yaramaz. "
" Bence olur." Dedi Narin.
" Bizde geliriz." dedi Civan Zenan'a bakarak.
"Tamam o hâlde."
Dedi Şahin.
" Kahvaltıdan sonra hazırlanır çıkarız."
Kahvaltının ardından önce çocukları hazırladık. Kendimiz içinde pikniklik yiyecekler hazırladık. Mahir bizim için büyük araçlardan bir minibüs ayarlayınca hep birlikte yola çıktık.
Konağa bir saatlik mesafedeki haraya ulaştığımızda öğleden sonraydı. Çocukların heyecanı görülmeye değerdi. Önce atların olduğu harayı gezdik. Bir bir gösterdi Şahin atları bizim canavarlara. Koca koca atları kocaman gözlerle izlediler. Sonra tayları görmeye gittik. Şahin tayları tuttu çocuklar bir bir sevdiler. Hatta bayıldılar.
Ardından büyük ân geldi. Şahin ailesinin doğum gününde hediye ettiği atı hazırlattı. Sonrada bizim yaramazları sırayla önüne oturtup gezdirdi. Her birinin yüzünde gördüğüm mutlulukla ben onlardan daha mutlu oluyordum.
Babaları ile bıkana kadar gezdiler. Sonunda acıktıkları için hep birlikte piknik yerine geçtik. Sadece onlar değil, bizde açıkmıştık. Çimenlerin üzerine örtülerimizi serip sepetleri çıkardık. Getirdiğimiz yiyecekleri ve içecekleri çıkardıktan sonra hep birlikte yemeye başladık. Ailecek geçirdiğimiz en güzel zamanlardan biri olmuştu. Bizim canavarlar kıtlıktan çıkmış gibi yiyorlardı. Açık hava yaramıştı bunlara. Biz semaver yakıp keyif çayı içerken çocuklar çimenlerin içinde oynadılar. Hatta buldukları çamurlu su birikintisinde resmen çamur banyosu yaptılar. Hiç karışmadım. Çocuk olmanın tadını çıkarıyorlardı.
Sohbet muhabbet içinde geçti pikniğimiz. Ve saatler sonra yanımda çamurdan üç minik adamla yorgun argın döndük evimize. Herkes odasına çekilirken biz önce güzel bir banyo yaptırdığımız sonra doğruca odalarına götürdüğümüz üçüzlere uğraştık. Yorgunluktan erkenden uyuyup kaldıklarında bir oh! çekip odamıza geçtik. Gerçekten iliklerime kadar yorulmuş hissediyordum. Yatağa oturup,
" Çok yorgunum."
Dedim.
" Bir duş alıp hemen yatmak istiyorum."
Ağır adımlarla üzerime doğru gelen Şahin'i gördüm.
" Ben uyuyacak kadar yorgun değilim."
Yaramaz bakışları üzerimde yaklaştı, yaklaştı... Tam önümde durup üzerime doğru eğildi.
Geriye doğru iterken hedefinde dudaklarım vardı. Bir anda kendimi yatakta Şahin'i üzerimden buldum. Aşkla ama iştahla öpüyordu. Uzun bir öpücükten sonra,
" Umay."
Dedi gözleri gözlerimde.
" Hayatımdaki en güzel ayrıntı sen ve çocuklarımsınız. İyiki benimlesin. İyiki çocuklarımın annesi sensin."
Güzel sözleri hoşuma gitti. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım.
" İyi ki seni tanımışım Şahin Gümüşdoğan. İyi ki."
Dudaklarına bir öpücük bıraktım.
" Şahin.."
" Söyle sevdiğim.
Söyle güzelim."
Sana bir sürprizim var.
" Iımm.. Öyle mi?"
Dedi pis pis gülümserken.
Kulağıma doğru yaklaştı. Kulak mememi dişlerinin arasına alıp ısırdıktan sonra öptü. Fısıltı ile konuştu.
" Yoksa yeni aldığın çamaşırlarınımı giydin. Şu siyah ve dantelli olanları."
Küçük bir kahkaha attım.
" Hayır."
Kolumu boynuna dolayıp kulağına doğru yükseldim. Onun gibi fısıldadım.
" Şahin...
Hamileyim. Hemde ikiz...
Ve ikiside oğlan..."
Bir anda doğruldu Neeeh! Derken gözleri kocamandı.
Bir kahkaha daha attım.
" Nasıl sürpriz ama...
Gözün aydın babalık.."
🖤🖤🖤🖤🖤🖤
İşte böyle devam etti Umay'ın mutlu, hareketli, güzel hayatı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.64k Okunma |
1.99k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |