
Hatalarım varsa affola canlarım keyifli okumalar diliyorum 🤗 🌺
Bol bol yorum bekliyorum. Okuyacak kadar beğeniyorsanız bir oyu bir yorumu çok görmeyin lütfen.
Emek var her hikâyede.🥲
MARDİN
Konağa yaklaşırken içimdeki öfke iyice artmaya başlamıştı.
" Çok yaklaşma Mahir."
Dediğimde uzakta karanlık bir duvarın dibinde durduk. İşte oradaydı karanlıkta sarı ışıkları etrafı aydınlatan Gümüşdoğan konağı. Önce Mahir indi gözleri konakta. Kapıyı açarken çantadan aldığım silahı belime taktım. Şarjörü de arka cebime aldım. Arabanın arkasına dolaşıp bagajı açtım. Planımı uygulamaya koydum.
" Mahir bana yardım et."
Derken silahı çıkarıp elime alarak arkama sakladım. Yanıma gelen Mahir,
"Buyur Hanım Ağam."
" Şu bidonu çıkar."
Uzun zamandır bagajda duran bidona bakarken arkasına geçtiğim gibi silahın kabzasını başına indirdim. Bagajın içine yığılıp kalırken silahı belime takıp bacaklarından tuttuğum gibi iyice bagaja soktum Mahir'i. İçerdeki iki benzin bidonunu çıkarıp kapağını kapatmadan önce cebinden çakmağını da aldım ve son kez baktım baygın yatan adama.
"Bu saatten sonra kimseye güvenmem Mahir."
Bagajı kapatıp kilitledim. İki elimde iki bidon konağın girişine doğru yürüdüm. Kapının önünde kimseler yoktu. Tabi büyük ağalar kız istemede oldukları için korumalar da peşlerinden gitmişti büyük ihtimalle. Kapıdan içeriye girip elimdekileri yere bıraktım. Başımı kaldırıp konağa baktım. Geçen yaz şu terasta oturmuş çay içmiştik Şahin'le. Sonra geç saatlere kadar sohbet etmiş gökyüzünü seyretmiştik. Aynı terasta akşam yemeklerini birlikte yemiştik ailecek. Bu yaz içinde konuşup sözleşmiştik. Çocukların okulu tatile girince yine bu terasta oturacaktık. O an aklıma geldi. Belkide Narin İzmir'den Civan Ankara'dan gelmiş şuan kız istemede onlarda vardı.
Bu geceden sonra yine ailesiz kaldın Umay.
Dedim kendime. Böyle şans mı olur. Bu dünyada sadece tek bir erkeği sevmiş aşık olmuştum ben. Onsuz yasayamayacak kadar hemde.. Ama o! O da üzerime kuma getirmek için gizlice kız istemeye gelmişti buraya.
Canım yanıyordu. Hemde çok. Öyle yanıyordu ki bu gece Mardin'i ve içindekileri yakacak kadar. Benim canım nasıl yanıyorsa bu gece herkesin canı yansın benden beter olsunlar istiyordum.
Bunu yanınıza bırakmam.
Dedim yine ağlayarak. Hiç birinizin yanına bırakmam. Bu gece korkun benden.
Derken düşündüklerimden ben bile ürkütüyordum. Bu geceden sonra Şahin'in hayatından çıkacaktım. Ama gitmeden önce Mardin'de izim kalacaktı. Elimdeki bidonlarla merdivenlerden çıktım. Üst kattaki, her geldiğimizde kaldığımız odaya girdim önce. Odanın her köşeşini benzine buladım. Sonrada diğer odaları, terası, balkonu her yeri. Boş bidonları da evin içine attım.
Merdivenlerin başında durup çıkardığım çakmağı yakacakken mutfaktan çıkan kızla göz göze geldik.
" Kimsin sen? Ne arıyorsun burada?"
Silahı çıkardığım gibi yüzüne doğrulttum.
" Sakın sesini çıkarma gebertirim."
Delirmiş gibiydim. Herkesi öldürebilecek bir deli. Silahı görünce korkuyla salladı başını.
Mutfaktan çıkmıştı. O halde...
" Berfin misin sen? "
Yine başını salladı. Elimdeki çakmağı çakıp benzine buladığım yere attım. Bir anda alev aldı her yer.
Berfin elleri ağzında çığlık atarken benzin olan her yer alevlere teslim olmaya başlamıştı bile. Koca Gümüşdoğan konağı çayır cayır yanıyor Berfin korkuyla, ben şeytani bir keyifle bakıyorduk alevlere.
Merdivenlerden inip avlunun ortasında durdum.
" Git buradan."
Dedim kıza. Önce kapıya baktı sonra koşarak çıktı avludan. Adım gibi biliyorum adamları arayacaktı.
Romayı yakan Neron gibi izliyordum bir çok anımın olduğu büyük konağın yanışını.
&
Orada ne kadar durdum bilmiyorum. Ara sokaktan gelen sesleri duyunca avlu kapısının arkasına geçip saklandım. Az sonra firen ve adamların sesleri, son olarak Şahin'in ve Seyfullah Ağa'nın sesi geldi. Paldır küldür girdileri içeriye.
" Ne bakıyorsunuz söndürün şu yangını! İtfaiyeye haber verin!"
Diye bağırdı ihtiyar ağa. Kapının yan tarafından çıkıp gelenlere baktım. İşte orada. Adamların ortasında alev alev yanan evine bakıyordu Şahin Ağa. Onu görmemle sol yanımda hem bir acı hem de bir özlem hissettim. Şahin'i çok seviyordum. Bu yüzden canım bu kadar, delirecek kadar yanıyordu.
Dikkatli ve sessiz adımlarla kimseye görünmeden Seyfullah Ağa'nın arkasına geçtim. Şuan ki karışıklıkta beni farkedememişlerdi. Bir anda arkasından boğazına doladım sol kolumu. Aynı anda bir el ateş ettim havaya.
Bir anda herkesin bize dönmesi, elimdeki silahı Seyfullah Ağa'nın kafasına dayamam, Şahin'in panik ve şaşkınlık yüklü bakışlarının beni bulması....
Hepsi aynı anda olmuştu.
" Kimse kıpırdamasın!" Diye bağırdım.
" Umay!" Dedi Şahin inanamaz bir ses tonuyla.
" Yenge." Diyen Civan'la yanan yüreğim iyice alev aldı. Yengesi falan değildim artık.
" Beni beklemiyordunuz değil mi?"
" Umay...
Umay ne yapıyorsun, delirdin mi?"
" Delirdim evet!
Siz delirttiniz beni!"
" Bırak Ağa'mı! "
Diye bağıran adamı elinde silah öne çıkarken çevirdiğim silahın tetiğine bastım. Şahin korkuyla,
"UMAY! "
Derken. Adam omuzuna yediği kurşunla yerde kaldı.
" Kıpırdayana sıkarım."
Şahin'in gözleri bir dedesine bir bana bir yerdeki adama gidip gelirken elimdeki sargıya takıldı.
" Elin... eline ne oldu?
Yara.."
" Kes şunu! "
Diye bağırdım.
"İlgili numarası çekme bana!"
Ellerini yarım şekilde havaya kaldırarak yaklaşırken,
" Umay.. " Dedi yine.
" Umay sakin ol. Yanlış bir şey yapma sakın."
" Sakin mi olayım.
Sakin mi olayım!! "
*****
GÜNLER ÖNCESİ
Gözlerimi kulağımda Mayıs yağmurlarının sesi ile açtığımda Şahin'in kolları arasındaydım. Beni kollarının arasına sıkıştırmış tenini ve nefesini hissediyordum. Başımı yavaşça geriye alıp gözlerimi pencereye çevirdim. Bugün hem rüzgar vardı hem yağmur yağıyordu.
Bir süre cama çarpan yağmuru izledim bir yandan düşünürken. Gözlerimi kapattıp sonra. Bir süre daha dinledim yağmuru. Ardından yavaşça arkama doğru döndüm. Aynı anda Şahin iki kolu ile beni kendine çekip biraz daha bastırdı göğsüne. Gözlerini aralayıp gözlerime baktıktan sonra burnumun ucundan öptü ve yeniden kapattı gözlerini. Az önce yağmuru izleyen gözlerim şimdi onun yüzünü izliyordu... Kalın kaşlarını, kirpiklerini ve dudaklarını..
Başımı önüme doğru eğip alnımı geniş göğsüne yasladım. Teninin erkeksi kokusunu ciğerlerime çekerken içimden özür diledim bir kez daha.
Şahin ile evleneli iki yıldan fazla olmuş, hatta neredeyse üç yıl olacaktı.
Bir sürede teninin kokusunu duyarak ve sıcaklığına sinerek bekledim... İlerde birgün uzaklarda olursa hatırlamak için zihnime kazıyordum sanki bu kokuyu, bu sıcaklığı. Bir gün beni bırakıp giderse hatırlamak için.
Dakikalar boyu kaldığım kollarının arasından yavaşca sıyrılırken yeniden açtı gözlerini.
" Nereye? " Dedi uykulu sesiyle.
Anında yüzüme bir gülümseme ekledim hüznümü belli etmemek için.
" Kalkıp işimin başına gitmem gerekiyor ağam. Boş ver kafeyi. Bugünde sensiz çalışsınlar."
Diyip beni yeniden kendine çekip sıcaklığına hapsetti.
" Patronlar her gün işe gitmek zorunda değil."
"Aynı cümlelerle iki gün evde tuttun zaten beni Haylaz Ağa."
" Fena mı oldu?"
Dedikten sonra kulağıma doğru eğildi. Kulak mememi diliyle yalayıp dişleri arasına alarak ısırırken fısıldadı.
" Her anından keyif aldım."
Derken sesi kulaklarımı elleri kalçalarımı dolaştı. Sonra ara vermeden devam etti. Boynuma doğru indi dudakları. Hem dilini hem dudaklarını hissediyordum. Bütün bedenimi saran haz beni ele geçirmeye başlamıştı.
" Bende. Ama patron yok diye işleri savsaklarlar. Patron dediğin işinin başında olur. Değil mi?"
Derken kıvranıyordum.
" Yoo. Ben öyle düşünmüyorum."
Yavaşça kaydım kolları arasından. Yoksa bugünde işe gidemeyecektim.
" Ben şahin Ağa değilim.
Sen olmasanda adın iş görüyor şirkette Zalim Ağa! "
Kendi kendine gülerken yüzündeki sahte gülümsemeyi izledim. İkimizde aylardır birbirimize oynuyorduk aslında.
" Şimdi bırak benide gideyim!"
" Tamam tamam. Hadi git."
Yerimde doğruldum.
" Sen de kalksana, şirkete gitmiyor musun?"
" Ben öğlene kadar yataktaki kokunla uyuyacağım."
Yalancı. Dedim içimden.
" Öğlene kadar rahatım. Sonra yanındayım. Öğlende senin mekânda bir toplantım var. Kahve mi elinden isterim ona göre."
" Ne toplantısı?"
" Almanya'daki çikolata fabrikalarından birinin sahibi ve kardeşi gelecek. Bil bakalım neden?"
Yataktan kalkarken,
" Neden olacak çikolatalarında kullanacakları fıstıklar içindir."
Dedim banyoya yürürken.
" Aynen. Ama bir şey daha var.
Fıstıkların yanı sıra küçük bir ortaklık için."
Geriye dönüp bir bakış attım. İstediği herşeye sahip olan ve olmaya devam eden Şahin'in çok istediği ve alamadığı tek şey vardı. Sebebi ise bendim. Gülümseyerek,
" Para parayı çeker derler."
Dedikten sonra arkamı dönüp hüznümü içime atarak banyoya girdim. Kabin içindeki musluğu açtım. Su ısınırken üzerimdeki pijamalarımı çıkarıp kirli sepetine bırakırken gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Kabinin içine girip suyun altına bıraktım kendimi. Sıcak su saçlarımdan başlayarak bedenimi ıslarken o sulara karıştı gözyaşlarım. Dişlerimin arasına aldığım dudaklarımla iyice ağlamaya başladım.
Dakikalarca suyun altında kalıp hırsım geçene kadar ağladıktan sonra hızlıca duşumu alıp çıktım. Bornozumu giyip saçlarımı sardıktan sonra banyodan çıkıp yatağın yanından geçerken Şahin'e baktım bir kez daha. Gözleri kapalıydı ama uyuyormuydu Allah bilir. Belkide düşünüyordu. Geleceğe dair planlar yapıyordum.
Hızlı adımlarla giyinme odasına geçtim. Üzerimdeki bornozla bedenimi kuruladıktan sonra çıkarıp kenara bıraktım. Ardından saçlarımı kuruladım. Çekmeceden aldığım çamaşırlarımı giydikten sonra boy aynasının önüne geçtim. Yukardan aşağı bir kez daha süzdüm dahada zayıflayan bedenimi. Ardından ellerimi getirip göbeğimin üzerine koydum.
Son ayda boş geçmişti. On beş gün önce yaptığım test yine negatif çıkmıştı. Evleneli neredeyse üç yıl olmuş ama hem Şahin'in hem benim hevesle beklediğimiz haber bir türlü gelmiyordu. Ne kadar istesemde hamile kalamıyordum. Bunun için Çiğdem'in çalıştığı hastanede iyi bir doktora bile görünmüştük. Gerçi Şahin sinirinden zor sabretmişti tahlillere. Sırf benim için gitmiş olsada adama hakaret gibi gelmişti çünkü. Günlerce sıkıntının ne olduğunu düşünüp durmuştum. Sıkıntı Şahin'de olamazdı bende olmalıydı. Soyu sopu belirsiz olan bendim zira. O her şeyiyle tam bir erkekti. Üstelik üç kardeşi ve kalabalık bir sülalesi vardı.
Bu sülalede başta bir büyük baba bir de dede vardı. Dört amca, üç hala, iki teyze, dört dayı vardı. İki tarafta kalabalıktı. Üstelik her birinin en az üç çocuğu vardı. En az da üç torunları vardı. Halasının birinin ise sekiz çocuğu vardı. Şahin Ağa tam bir aşiret ağasıydı yani. Evlendikten sonra kimin kim olduğunu iki yılda öğrendiğim ziyaretlerden sonra daha iyi anlamıştım bunu.
Berdele sebep olan Gülşin bile üçüncü çocuğuna hamileydi. Bir kaç ay içinde üçüncü oğlu doğacaktı.
Bana gelince ben arızalı çıkmıştım. Dışı çok güzel içi bozuk karpuz gibi hissediyordum kendimi.
Gittiğimiz doktor yumurtalıklarımın sıkıntılı olduğu söylemişti. Her ikiside zor çalışıyormuş. Yıllardır olan düzensizliğim bu yüzdenmiş meğer. Sorun buydu işte. Doktor sıkıntıyı öğrendik hemen tedaviye başlarız. Diyince hemen gereken tedaviyi uygulamaya başlamıştık. Ama durum değişmiyordu.
Ben hâlâ kucağıda rahmide boş bir kadın olarak dolaşıyordum. Bunun Şahin'e belli edemediğim üzüntüsü yüzünden yemem içmem azalırken stres de eklenince iyice zayıflamıştım.
Doktor çok stres yapıyorsun bu da kötü yönde etkiler daha sakin olmalı, zamana bırakmalısınız, aklı verse de bende işe yaramıyordu. Sakin olmak, sakin kalmak bir yana daha fazla strese giriyordum. Dahası Şahin'in yüzüne her bakışımda beni üzmemek için umursamıyor rolünü her yapışında suçluluk ve mahcubiyet hissediyordum.
Ve son günlerde sürekli kendimi suçlar olmuştum. Bu durum belkide benim suçumdu. Belkide yıllar önce büyük konuşmuştum. Hemen çocuk istemem ben. Yapsamda bir taneden sonra dükkanı kapatırım demiştim. Bu da Allah'ın gücüne gitmişti belliki.
Nankör hırsız demişti belkide Allah. Ben veriyorum da sana ne oluyor...
Vermeyim de gör gününü!
Histerik şekilde güldüm kendi kendime.
Nankör, hırsız Umay... Dedim.
Şahin bu durumu dert etmiyor gibi görünsede ediyordu biliyordum. Ama ikimizde birbirimizi üzmemek adına numara yapıyorduk işte. Dahası son bir yıldır annesinin aramaları sıklaşmıştı. Eminim haber almak için arıyordu. Bir keresinde Şahin'in,
Bizim acelemiz yok. Allah ne zaman verirse o zaman olur.
Dediğini duymuştum. Annesine karşı dik dursada hareketlerindeki değişikliği farketmemek imkansızdı. Belliki aile baskısı vardı ve ister istemez etkileniyordu. Ne de olsa ağaydı. Çocukları olmalıydı. Hemde erkek...
Derin bir nefes alıp bıraktıktan sonra dolaptaki askıdan siyah kumaş pantolon, beyaz gömlek alıp üzerime giyindim. Ardından çorap ve siyah ayakkabılarımı giyip saçlarımı elimle şekillendirerek arkaya attım. Zaten kıvırcık oldukları için kolayca şekil alıyordu saçlarım. Kısa deri ceketimi de giyip askıdan çantamı alıp çıkarken şemsiye ve telefonumu da aldım. Sonrada sessiz adımlarla odadan çıkıp salondan geçip evden çıkarak kapı önünde durdum. Düldül'ümü biraz uzağa bıraktığım için şemsiyemi açarak yürüdüm yanına kadar. Kapıyı açıp çantamı yan koltuğa bıraktım. Şemsiyemi kapatıp direksiyona geçtim. Ellerim direksiyonda ön cama vuran yağmur damlalarını izlerken aklım yine aynı konu yüzünden karışıktı. Doktorun sözlerini hazırlamıştım yeniden.
Stres sizi kötü etkiler. Rahat olun ve zamana bırakın. Olmadı tüp bebek yöntemini deneriz. Ama dediğim gibi stres tüp bebek yönteminide etkiler. Sakin ve stresten uzak olmak doğal gebelik şansını her zaman arttırabilir.
Ne doktorun ne de zamanın Gümüşdoğan aşiretinin gelecek erkek torun beklentisinden haberi yoktu tabi.
Bekara karı boşamak kolay gelir!
Dedim sinirle. Ardından motoru ve silecekleri çalıştırıp gaza yüklendim. Bahçeden çıkmak için daire çizerken pencerede beni izleyen Şahin'i gördüm anlık. Kara kaşları çatık çıkışımı izliyordu. Demek ben çıkarken uyumuyor, yine numara yapıyordu.
Daha fazla bastım gaz pedalına. Bahçeden çıkıp ana yola çevirdim direksiyonu.
Sabah trafiği gibi berbat birşey daha yok bu dünyada.
****************************
1. Bölüm bitti.
2. Bölümle devam.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.68k Okunma |
1.99k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |