43. Bölüm

🌊 K. 40 Final

azimet azimet
azamet_29_2

Selââm canlar.

Geldik bir hikayenin sonuna daha. Bu hikâyemde de benimle olan, oyları ve yorumları ile destek veren herkese çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

Bundan sonraki hikayelerimde de benimle olmanız dileğiyle. Sağlıcakla kalın 🤗 🌹

Keyifli okumalar dilerim

🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊🌊

 

Kulağımda Demir'in iniltileri ile uyandığımda gün yeni doğuyordu.

 

Artık iyice büyüyen karnım yüzünden yatağın içinde zorlanarak hâlâ uykuda olan Demir'e doğru dönüp derin bir nefes bıraktım. Sağımdan soluma bile dönemiyordum artık.

 

Demir'in kaşları çatık alnında boncuk boncuk ter vardı. İnlemesi devam ederken başı sağa sola hareket ediyordu. Yalçın'ın ölümünün üzerinden aylar geçmişti ama o zaman yaşananlar yüzünden hâlâ kabuslar görüyordu.

 

Yavaşça Demir'e doğru sokuldum. Elimi yüzüne koyarak sakalları üzerinde gezdirirken kısık sesimle Demir...Dedim. Sonra dudakları üzerine bir buğse bıraktım. Göz kapakları anında açılırken hâlâ korku barındıran Karadeniz mavilerini gördüm. Önce şaşırsada çabuk toparladı.

 

" Güzelim...

Özür dilerim uyandırdım yine değil mi?"

 

Ben hâlâ titreyen mavilerini izlerken kafasını hafiften kaldırıp elini yüzüme dayayarak öpücüğümün karşılığını verdi.

 

"Kabus görüyordum."

 

" Demir..." Dedim.

 

" Hımm!"

 

Derken yatağın aşağısına doğru kaydırdı bedenini sanki hiç bir şey yok gibi.. Sağ kolunu karnımın yanına büküp başını kolu üzerine koydu ve diğer kolunu karnımın üzerinden belime dolarken iyice yaklaştı.

 

" Bence artık bir uzman yardımı görmelisin. Daha iyi uyuyabilmen için bir ilaç falan verir."

 

" Ne doktor ne ilaç."

 

Belimdeki kolunu geri çekip geceliğimi yukarı sıyırarak büyük göbeğimden öptü.

 

" Benim ilacım sen ve kızımsınız."

 

Derken bir kez daha öptü. Evet bir kızımız olacaktı. Son bir hafta on gün arası kalmıştı doğuma. yakında dünyaya gelecekti bebeğimiz. Adını bile hazırlamıştı babası. Gül... Şansı, bahtı, yüzü, kaderi her zaman gülsün diyordu hep.

 

" Değil mi meleğim? "

 

Dedi yanağını karnıma dayayarak. Aynı anda tekme atan kızımız babasına karşılık verdiğinde,

 

" Bak."

 

Dedi Demir içten bir gülümseme ile. Demir ne zaman göbeğimin üzerinden kızımızla konuşsa karşılık veriyordu baba aşığı kızım. Aralarının iyi olacağı şimdiden belliydi.

 

Sonra alnını göbeğime dayadı Demir ve açık tutmakta zorlandığı gözlerini yeniden kapattı. Elimi yavaşça saçları üzerinde dolaştırarak dalmasını bekledim.

 

Evet. Bir günde bir ömürlük değişime uğramıştı Demir ve Demirkaya ailesi. Yalçın'ın vurulduğu o gün herkesin hayatı değişmişti aslında.

 

Gözlerimi kapattığımda yeniden o günlere döndüm.

 

O gün Demir polislerin ardından çıktıktan sonra uzunca bir süre gelmeyince yerimden kalkıp serumu çıkararak arkasından çıkmıştım.

 

Kapıyı açtığımda ilk olarak yine Metin karşılamıştı beni. Kardeşlerden de Hasan vardı.

 

Koridorda duyduğum tanıdık sese döndüğümde İlyas dayıyı görmüştüm. Koltukta başı önünde ağlayarak oturan Safiye Hanım'ın önünde ileri geri yürüyüp bağıra bağıra konuşuyordu. Neden bu kadar sinirli diye düşünürken cümleleri anlamamı kolaylaştırmıştı.

 

Korkulur senden Safiye Hanım. Meğer sen de en az oğlun kadar zalimmişsin. Halime öldüğünde bana kaza demedin mi?! Kaza geçirdi öldü demedin mi?!

Nasıl söylemezsin? Nasıl oğlunun yaptıklarını gizlersin benden, bizden?

 

Hadi kendiniz sustunuz. Ya komşuları nasıl susturdunuz lan? Nasıl sustular? Kör şeytan diyor git hepsini tek tek bul benzine bula yak!

 

O an dank etmişti. İlyasta en az bizim kadar bilgisizdi. Yıllardır Demir'i kardeşi Halime'nin oğlu sanıyordu. Ondan bile gizlenmişti herşey...

 

O gün Safiye Hanım'ın göründüğünden daha farklı biri olduğunu daha iyi anlamıştım.

 

İkisini öylece bırakıp Metin'e dönmüş Demir'in nerede olduğunu sormuştum.

 

Polisler ile birlikte imzalanacak kağıtlar için dışarıya aracın yanına indiğini söylemişti.

 

Sonra Ziya'nın hangi odada olduğunu sormuştum. İki oda ilerde. 205 de yatıyor. Diyince Ziya'nın olduğu odaya gelmiş, hâlâ kendinde olmayan Ziya'nın başında ağlayan Pelin'i görmüştüm. Pelin beni görünce hızla ayağa kalkıp yanıma gelmiş, sarılarak nasılsın demiş yanıma gelmediği için mahçup bakıyordu.

 

Hiç bir şey söylememiştim. Aklının kendi canı pahasına onu koruyan Ziya da olması gayet normaldi çünkü. Sadece,

 

" Ziya nasıl?" Demiştim.

 

" Ameliyatı iyi geçti. Ama uyanmıyor."

 

Derken gözleri yeniden dolmuştu.

Demir haklıydı, meğer ikisi arasında birşeyler oluyormuş. Güzel şeyler...

&

Biz o akşam eve dönerken Pelin günlerce Ziya'nın yanında kalmıştı.

 

O günlerde başladı işte Demir'in sıkıntıları. Önce günlerce uyumadı. Uyuyamadı. Evin içinde gezindi durdu. Sonra kabusları başladı.. Hiç görmediği annesi o günlerde girmeye başladı rüyalarına. O günlerde başladı Demir Yalçın'ın kendisini yada beni ve bebeğimizi öldürdüğü rüyaları görmeye. Dışardan güçlü ve herşeye dayanabilen Karadenizli Demir içerden aldığı darbeyle düşmemişti ama sendelemişti.

&

O günün üzerinden iki ay geçmiş bu süre içinde olanları duymasına rağmen Mercan bir kere olsun gelmemişti kocasını görmeye. Çünkü evden ayrıldıktan sonra ilk iş başka bir hastaneye gitmiş ve anne olmasına engel olan hiç bir sağlık probleminin olmadığını öğrenmiş duyduğu üzüntü ve öfke yüzünden geri dönmemişti. Çünkü Yalçın bütün suçu Mercan'a atmış kız aylarca bunun ezikliğini yaşarken yanında kalarak bir de minnet duyma borcuna sokmuştu Mercan'ı. Kız o kadar öfke dolmuş ki, boşanma belgelerini bile erkek kardeşi ile yollamış olanlardan sonra yoğun bakımdan sağ çıkarsa boşanacağını söylemişti.

&

Hayat ne garipti. Önümüze kötü şeyleri çıkardığı gibi iyi şeyleride çıkarıyordu. Mesela

Pelin ve Ziya'nın aile içinde söz yüzüğü takmaları gibi. Bir gelin giderken bir gelin geliyordu.

 

Safiye Hanım herşeye rağmen Yalçın'ın durumuna çok üzülüyordu. Hatta Mercan'a haber yollamıştı. Yalçın yoğun bakımda uyanırsa ona bir şans daha vermesini istemişti. Bu şekilde hayata tutunabilir diyordu.

 

Ama olmadı. Yalçın bir kaç gün sonra aldığı yara yüzünden yoğun bakımda yatarken hayatını kaybetti. Safiye Hanım o gün o kadar çok ağlamıştı ki. Neden bilmiyorum bende çok ağlamıştım. Demir zor sakinleştirmişti beni. Belkide acıyordım hâline. Kötü bir baba yüzünden kötü bir hayat yaşamış sonunda da kötü bir şekilde ölmüştü.

 

Yalçın'ın ölümünün ve cenazesinin ardından yeniden ifadeler alınmış, yeniden emniyete gidip gelmeler başlamıştı. Ve Yalçın'ın öldürmeyi başaramadığı Leonid'in ifadeleri ile bulunan cesetlerden sonra, Yalçın bütün suçları, bütün veballeri, bütün günahları, bütün cezaları sırtına yükleyip babasının yanına gitmiş olmuştu.

 

Evet olay kapanmıştı. Tabi yüzeysel olarak. Yaşanan onca üzüntü, acı, keder ve pişmanlık Demirkaya ailesinin üzerine bir sis perdesi gibi çökmüştü oysa. Bir sürede kalkmayacaktı.

&

Herşey biraz olsun yoluna girmeye başlayınca Demir şehir merkezine yakın bir ev almıştır. Büyük, beş odalı iki katlı yine büyük bahçeli ağaçlarla çevrili, yanında küçük bir müştemilatı olan bir ev...

 

Ve ilk iş o evden ayrılmıştık. Bizden sonra Safiye Hanım da durmamıştı o evde. Köyüne dönmüştü. Bir süre inzivaya çekileceğini söylemişti.

 

Ayrıldığımız gün dışardan son kez baktığım evin üzerine filmlerde gördüğümüz uğursuz bir hava çökmüştü sanki. Oysa ne günler yaşanmıştı, yaşamıştım bu evde.

 

İstediğimiz hayatı değil kaderin bize sunduğu hayatı yaşamak...

 

Olan buydu. Ben buraya gelirken ne Demir ile tanışacağımı ve onun hayatını kurtaracağımı, ne Egemen'in düşmanım olacağını ve düşmanım olarak öleceğini ne de defalarca kaçırılacağımı bilmiyordum.

 

Ve Demir'e aşık olacağımı. Evleneceğimi. Ondan bir kızım olacağını.

 

Hayat bir yol...

Kader bir rüzgar...

Nereye savurursa oraya sürükleniyor insan...

 

Demir uykuya dalınca yavaşça diğer tarafa doğru dönüp yine yavaş şekilde yataktan indim. Demir'in büyük terliklerini ayağıma geçirdim. Zira şişen ayaklarım yüzünden kendi terliklerimi giyemiyordum artık.

 

Örtüyü Demir'in üzerine çekip banyoya yürüdüm. Rutin işlerimi hallettikten sonra elimi yüzümü yıkayıp kurulanıp çıktım.

 

Yine yavaş adımlarla berjerin yanına gelip şalımı alıp omuzlarıma örterek balkona çıktım.

 

Kasım ayının soğuk ve temiz havasını ciğerlerimin en ücra köşelerine kadar çektim. Doğmakta olan güneşi izlerken ellerimi göbeğimde gezdirdim.

 

Meleğim. Seni bekliyoruz. Hayatımıza güzellikler getirmenin bekliyoruz.

 

Normal doğum bekliyordum. Aygül hoca kolay bir doğum olacak desede kendimi psikolojik olarak herşeye hazırlamıştım. Yinede kalbimin heyecan ve korku karışık atışlarına engel olamıyordum.

 

Derin bir nefes daha çektim ciğerlerime ve daha fazla üşüyüp hasta olmamak için geri dönüp içeriye doğru yürüdüm.

 

Kapıdan girip yürümeye devam ederek yatağın yanına gelip durdum. Uyumaya devam eden Demir'e baktım. Elimi yeniden karnıma koydum. Kızımı severek konuştum.

 

Bu adamı senden başkası kendine getiremeyecek galiba.

 

Dedikten sonra ellerimi belimin arkasına dayadım ve Demir'e doğru esnedim.

 

" Demir..."

 

" Hmm."

 

"Uyan Demir Demirkaya."

 

Gözlerini araladı.

 

" Biz açıktık. Kuymak istiyoruz."

 

Canım her kuymak çektiğinde Demirden istiyordum artık. Ne yalan söyleyeyim herkesten güzel yapıyordu valla.

 

Anında sonuna kadar açıldı gözleri.

 

" Tamam hemen kalkıyorum."

 

Diyerek önce yatakta doğruldu sonrada indi. Yanıma gelip kollarının arasına çekip sarıldı. Alnıma bir öpücük kondurdu.

 

" Burada bekle. Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum. Sonrada birlikte ineriz aşağıya."

 

" Tamam." Diyerek yatağın kenarına oturdum.

 

Demir'in banyoda işini bitirip çıkması 5-6 dakika sürdü. Yüzünü kurulayarak çıktı banyodan. Elindeki havluyu kenara bırakıp yanıma geldi. Ellerimden tutarak kalkmana yardım etti.

 

" Hadi inelim."

 

Odadan çıkıp merdivenlere geldik. Koca göbeğim yüzünden basamakları doğru düzgün göremediğim için tek başıma inmeye çekiniyordum düşme korkusu yüzünden.

 

Bir elim korkuluklarda bir elim Demir'in elinde indim merdivenleri. Birlikte mutfağa geçtik.

 

" Günaydın Hatice."

 

Evet, önceki evde çalışan Hatice yine bizimleydi.

 

" Günaydın." Dedi kız.

 

" Kahvaltı birazdan hazır olacak. Ayakta durmayın oturun."

 

Ödem yüzünden fil ayağına benzeyen ayaklarıma baktım yine. İstesem de ayakta çok duramıyordum. Köşe takımına geçip oturdum.

 

" Bir şey hazırlamana gerek yok Hatice." dedi Demir.

 

" Kızımın canı kuymak istemiş babası kuymak yapıcak."

 

Dedim araya girip sırıtarak.

 

Hatice gülmemek için kendini zor tutarken tezgahın önünden kenara çekildi. Çünkü Demir kuymak yaparken her şeyi kendisi alıyordu.

 

" O hâlde masadaki kahvaltıları kaldırayım ben."

 

" Kaldır lütfen. Sadece ekmek ve çay bırak yeter."

 

Hatice masadakileri yeniden kaldırırken Demir de malzemeleri bir araya getirdi. Sonrada bol tereyağlı kuymağa girişti. Tek farkla. Bu kez büyük bir tavada yapıyordu. Anlaşılan Demir'in de canı kuymak çekmişti.

 

Onbeş yirmi dakika sonra koca bir tava kuymak kocaman bir ekmek, çaylar ve biz masadaydık.

 

Demir ile yarışarak yedik desem yeridir. Hadi ben aşeriyorum da bu adam nasıl bu kadar iştahla yiyordu hayret.

 

Tavanın dibini sıyırdıktan sonra ikimizde elimiz karnımızız üzerinde geriye yaslandık.

 

Benim kadar olmasada şuan onunda göbeği çıkmıştı. Gülmemek için zor tuttum kendimi.

 

" Ay çok yedim.

Biri beni kaldırsın lütfen..."

 

Diyince Demir gülümseyerek ayağa kalkıp arkama geçti.

 

" Hadi gel tombul güvercinim."

 

Zor da olsa ayağa kalkıp koluna bir şaplak indirdim.

 

" Sensin tombul güvercin."

 

Penguenler gibi bir sağa bir sola sallanarak salona doğru yürürken açılan dışkapıya çevirdim gözlerimi. İlyas dayı girdi içeri.

 

" Günaydın dayı gel.

 

Sabah sabah nereye gittin?"

 

Dedi Demir. Ardından gelen kişi babaanne Safiye Hanımdı.

 

Bir anda solonun ortasında soğuk bir hava esti. Aylardır ne o bizi aramıştı ne biz onu. Demir hâlâ kırgınım babaanneme diyordu.

 

Bir babaanneye bir Demir'e baktım. İkiside yerinden kıpırdamadan birbirlerini izliyordu. Sonunda ilk adım Demirden geldi. Elimi bırakıp babaannesinin yanına giderek elini öptü.

 

" Hoşgeldin babaanne."

 

Diyince kadıncağızın gözleri doldu.

 

" Hoşgordük oğlum."

 

Dedikten sonra sıkıca sarıldı. Aradaki soğukluğun bitme zamanı gelmişti artık.

 

Birlikte salona geçti. Demir'in yardımıyla otururuken arkama yastık koyunca bir oh çektim. Oturup kalkmak bile zorluyordu artık.

 

" Duramadum."

 

Dedi Safiye Hanım.

 

" Torunumun ayı geldu, günü doldu. Bugün yarun dünyaya gelur. Yanınızda olmam gerek dedum."

 

Gülümsedi Demir.

 

"İyi yaptın babaanne."

 

" İnşallah güzel günlerin başlangucu olacak torunum."

*****

Aradan iki gün geçti. Babaanne Safiye Hanım artık yine bizimleydi. Alt kattaki odalardan birine yerleşti oda dayı bey gibi.

 

Ve bugün son kez şirkete gitmişti Demir. Kızımız dünyaya gelene kadar hep yanımda olacaktı çünkü.

 

O yokken biz de bütün günü yeni hazırladığımız bebek odasında Safiye Hanım ile birlikte geçirdik. Hastanede kullanacağım bebek çantasını ve acil lazım olacakları hazırladık. Sonra da yatak odasına bıraktık. Sonrada salona inip birer kahve içtik.

 

Akşam olduğunda Demirinde gelişiyle akşam yemeğini beklerken bir yandan salonda sohbet ediyorduk hâlâ. İlk ağrıları o zaman hissettim işte. Küçük sancılar kasıklarımı yokluyordu.. Ama devamı gelmiyordu. Kimseye birşey söylemesemde kendimi ve pisikoljimi her an doğuma gidebilirim şeklinde hazırlamaya çalıştım.

 

Hatice gelip, yemek hazır. Diyince yine Demir'in yardımıyla kalktım yerimden. Aynı anda bir ağrı daha girince bu kez dişlerimi sıktım.

 

" Ada!"

 

Diyen Demir'e çevirdim gözlerimi.

 

" Korkma birşey yok."

 

" Hadi yemeğe geçelim. Biz acıktık." dedim sırıtarak.

 

"Tamam."

 

Diyerek elini belime dayadı.

 

Ama mutfağa girene kadar bir kaç kez daha yokladı aynı şiddetteki ağrılar. Vücudum sinyal veriyordu. Tabi yine birşey söylemedim kimseye. Ağrılarım fazla değildi ve Demir'in panik olmasının istemiyordum.

 

Birlikte masaya oturduk. Eskisi kadar konuşan yoktu artık masada. Herkes önündeki tabağına bakarak yemeğini yiyordu sadece.

 

Sessiz geçen akşam yemeğinin ardından kalkıp tekrar salona geçtik. Sıcak çay ve yanında cevizli tarçınlı kek getirdi Hatice.

 

Çayımızı içip kekimizi yerken Demir de kendisinin olmadığı günlerde şirkette duracak olan dayısına neler yapması gerektiğini anlatıyordu.

 

Çay ve kekten sonra iyice ağırlık çökünce odama çıkmak için izin istedim. Safiye Hanım,

 

" Tabi kizum. Yüklüsün git uzan. Ayaklarunun altinada yastuk koy. İyi gelur bacaklaruna."

 

Derken Demir ayağa kalkıp yanıma geldi. Yine iki elimden tutarak kalkmama yardım edip kolunu belime doladı. Merdivenlere doğru penguen gibi yürüdüm yine.

 

Bugüne kadar hamileliğimin her anının tadını çıkarmıştım resmen. Lâkin kızım artık bir an önce doğsun diye gözler olmuştum. Çünkü ne oturabiliyor ne kalkabiliyor ne de yatabiliyordum artık. Ve gün geçtikçe dahada zorlanıyordum.

 

Merdivenleri ağır ağır çıktıktan sonra kendi odama gelip yatağıma uzandığında resmen bir oh çektim.

 

Demir yedek yastıklardan ikisini ayaklarımın altına koydu. Gerçekten iyi gelmişti bu. Ayaklarıma toplanan kan yeniden vücuduma dağılmaya başlamıştı resmen. O sırada bir ağrı daha hissedince bu gece paldır küldür doğuma gidersem düşüncesi sardı bir an. Bu yüzden,

 

" Demir." Dedim.

 

" Efendim."

 

" Biraz dinlendikten sonra duş almak istiyorum."

 

" Tamam güzelim.

Yardım ederim sana."

 

" Teşekkür ederim."

 

" Asıl ben teşekkür ederim sana." diyerek yanıma uzandı. Kollarını sarıp kendine çekti.

 

"Dokuz ay çok zorlandın. Ve ben sana yardım edemedim.Yaşadığın şeyler bir yana yükünü azaltamadım. Ne bulantılarına ne kusmalarına ne yorgunluğuna çare olamadım, sadece izledim.

 

Ama kızım bir doğsun. Onu kucağıma bir ver. Ne gerekiyorsa fazlasıyla yapacağım söz."

 

" Altını da değiştirecek misin?"

 

Dedim sırıtarak.

 

" Sen öğret yapmazsam neyim."

 

Bir anda bir gülme geldi.

 

" Seni elinde bez ve pudra ile minicik bir bebeğin başında düşünemiyorum."

 

" Düşün Ada...

Ben babam gibi olmayacağım.

Evlatlarım için gerekirse canımı vereceğim ama benim yüzümden asla ağlamayacaklar."

 

İçinde acı barındıran cümleleri yüzünden sol yanımda bir sızı hissettim. Babasının yaptıklarını hiç unutamayacaktı. O anda dank etti.

 

" Çocuklar? Derken?"

 

" Evet çocuklar güzelim.

Bana kalırsa 4 yeter derim. Ama 5 olsun dersen o da olur. "

 

" Ne 4ü ne 5i yahu.

Birini birini büyüttük de dördü beşi mi kaldı."

 

Bu kez o gülmeye başladı, kahkaha ile hemde.

 

" Hadi hadi." Dedim dürterek

Boş konuşmada yardım et kalkayım. Daha duş alacağım saçlarımı öreceğim."

 

" Tamam tamam."

 

Diyerek kalktı yerinden. Sonrada bana yardım ederek yatağa oturttu. O sırada bir ağrı daha girdi kasıklarıma. Yine bir şey diyemedim ama bu sefer daha şiddetliydi ağrı.

Sonra da ellerimden tutarak ayağa kaldırdı. Ben yine bir şey belli etmemeye çalışırken,

 

" Bekle beni kıyafet alıp geliyorum. "

 

Diyerek giyinme odasına geçti. Ne olduysa o anda oldu işte. Kasıklarıma giren daha büyük ve acı veren bir ağrı ile bir anda suyum gelmeye başlayınca ellerim göbeğimin altında ıslanan eşofmanıma bakıyorken Demir girdi içeriye.

 

" Ada!" Dedi Hâlime görüp. Gözlerimi çevirdiğimde korku dolu mavileri gördüm sadece.

 

" Demir." Dedim. Hem inliyor hem gülüyordum.

 

" Demir kızım...

Kızımız geliyor. "

 

Canım dahada yanmaya başlamıştı. Acıdan ağlamam gerekirken gülüyor olmam normal değildi bence.

 

" Tamam. Tamam sakin ol! "

 

Diyerek beni yatağa oturttu.

 

" Hemen hastaneye gidiyoruz."

 

Koşarak odadan çıktıktan sonra bağırarak konuşmasını duydum.

 

" Dayı çabuk arabayı getir. Doğum başladı. Ada'nın suyu geldi."

 

Önce Demir ardında babaanne girdi kapıdan. Bu kadın yaşlı hâliyle nasıl bu kadar hızlı çıkmıştı yukarı.

 

" Uyy gözümüz aydun."

 

Demir beni kucağına alırken Safiye Hanım ellerini kaldırdı.

 

" Allah'um bir avazda kurtarsun."

 

Bir avazda mı?O ne demek? diye düşünürken Demir, kapıdan çıkıp babaanne! Diye bağırınca, Safiye Hanım odadaki çantaları alıp peşimizden geldi. Demir merdivenleri dikkatli şekilde inip kapıdan çıktı.

 

Bahçede bizi bekleyen aracın açık kapısından içeriye bıraktı beni. Çantalar bagaja babaanne Safiye de İlyas dayının yanına öne oturdu. Dayı bey gaz pedalını kökleyince hastaneye doğru yola çıktık.

 

Ben gelen sancıları bertaraf etmeye çalışırken Demir telefonunu çıkarıp Aygül hocaya haber verdi. Ada'nın sancısı var, suyu geldi, yoldayız geliyoruz. Dedi.

 

" Demir Pelin'ide ara. O da gelsin."

 

Diyince Pelin'i de arayıp çağırdı. Nede olsa teyzesi sayılırdı.

&

Zaman ilerledikçe hastaneye giden yol kısalıyor sancılarım daha da artıyordu. Artık gülmem de yalan olmuş, kasılmalar ve ağrı yüzünde hem ağlıyor hem derin nefesler alıp veriyor hem de bağırıyordum.

 

Dayı bey dahada bastı gaza. Kısa sürede yetiştirdi hastaneye. Acil girişinin önünde Aygül hoca ve bir hemşire kız karşıladı bizi.

 

Araba durur durmaz önce Demir indi. Sonra yavaşça kucağına çekip sandalyeye bıraktı.

 

Demir sandalyeyi içeriye doğru sürerken Safiye Hanım ve dayı bey arkadan geliyorlardı. Aygül Hoca sancılar kaç dakikaya bir geliyor diye sordu. Ellerimle sandalyeyi parçalayacak gibi sıkarken,

 

" Kesilmiyor kiaaaghhh!

Gelsinnn!" Dedim bağırarak.

 

Beni hemen ilk muayene odasına aldılar. Demir beni yeniden kucaklayıp yatağa bıraktı. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp bir örtü örttü hemşire kız.

Aygül hoca muayene ederken elim endişeli bakışların sahibi Demir'in kolunda, canım yandıkça kolunu sıkıyordum. Derin nefesler alıp vermeye devam ederken Aygül gülümseyerek baktı. Ne oluyor bakışı atarken,

 

" Bebiş kanalda." Diyiverdi.

 

" Nee?! " Dedik ikimiz birden.

 

" Doğumhaneyi beklemeyecek gibi görünüyor."

 

" Bir neeh!? " daha geldi bizden aynı anda bir sancı daha girdi.

 

" Çok kolay olacak Ada'cığım. Çok az kalmış zaten. Şimdi bebişe yardım et bakalım. Bütün gücünle ıkın."

 

Bir yandan can acısıyla ağlıyor bir yandan tüm gücümle ıkınıyordum. Beni bu hâlde gören Demir'in gözlerinin dolduğunu gördüm. Yapma demek istedim ama olmadı. Son giren sancı ile hissettiğim boşluk ve doğan bebeğimizin ağlama sesi engel oldu sesime. Kendimi geriye bıraktığımda ciyak ciyak ağlayan kızımın sesi odada çınlıyordu. Yaşadığım duygu karmaşası ile gözlerimdeki yaşlar sel olup akarken Aygül Hoca kızımın göbeğini oracıkta kestikten sonra getirip göğsümün üzerine bıraktı.

 

" Kokunu almalı." Dedikten sonra üzerine bir örtü örttü. Kızımın elleri, yüzü buruş buruş ıslak ve ağlıyordu. Az sonra susarken,

 

" Demir." Dedim.

 

" Demir şunun güzelliğine bakar mısın?"

 

Oysa Demir çoktan aşık olmuş gözlerle bakıyordu kızımıza. O anda göz kapakları açıldı. Gördüğüm gözleri babasından geçmişti.

 

" Demir gözleri aynı sen." Dedim.

 

" Güzelliği de aynı sen." Dedi.

 

O sırada kapı açıldı. Pelin girdi içeriye. Gözleri kocaman bana bakıyordu. Ardından yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.

 

" Gözün aydın arkadaşım. Nasılsın?"

 

Dedi yanıma gelerek.

 

" Anneyim Pelin. Anne oldum."

 

Derken gözlerim yeniden dolup dolup boşaldı.

*****

Yarım saat sonra doğumhane katında kendi odamızda kendi yatağımda bebeğimiz kucağımdaydı. Safiye Hanım ve Pelin yatağın etrafında hayranlıkla bize bakıyorlardı.

 

" Adaa... Kızın çok güzel bir bebek."

 

Aygül hocanın ve Safiye Hanım'ın yardımı ile bebeğimin ilk sütünü zar zor verebilmiş, karnı doyan kızımı izliyorduk hepimiz. Demir uzanıp kundağı ile birlikte kucağına aldı kızımızı.

 

" Aygül Hocam. Bu kadar küçük olması normal mi?"

 

Hepimiz sorunun sahibi Demir'e baktık.

 

" Bebeğim küçük değil sen çok büyüksün." Dedim gülerek. Zira elindeki kızım sanki dahada küçülmüştü.

 

" Merak etmeyin Demir Bey. Küçük hanımın boyu da kilosu da normal. Sağlığı da yerinde."

 

" Şükürler olsun."

 

O sırada kapı açıldı dayı bey girdi. Yanımıza geldi çekinerek. Bu tür şeyleri alışkın olmadığı çok belliydi.

 

" Geçmiş olsun. Gözunuz aydun."

 

" Bana müsade. Diğer hastalarıma dönmem gerek."

 

Diyen Aygül hoca izin isteyip çıktı.

Demir kucağındaki kundağı aniden dayısına uzattı. Adam saf saf bakakaldı.

 

" Kulağına ezanı sen oku dayı. Adını sen koy. "

 

Şaşıran adamın gözleri dolar gibi oldu. İlkkez görüyordum bu hâlini. Bakalım daha neler görecektik.

 

Yavaşça kucağına aldı kızımı. Bir kulağına ezan bir kulağına kamet okudu. Sonra gözlerini bize çevirdi.

 

" Gül." dedi Demir. " Kızımın adı Gül.."

 

Dayı bey bu kez adını fısıldadı kulağına. Son olarak Allah sağluk sıhhat hayırlu guzel ömurler versun. Anne babanun hayatuna güzellukler getur."

Diye dua etti.

*****

Gözlerimi ciyak ciyak ağlama sesiyle açtığımda daha bir saat bile olmamıştı uykuya dalalı.

 

Yerimden zorlukla kalkıp yanımdaki beşiğe baktım. Bizim aç kurt uyanmış süt istiyordu. Beşiğe uzanıp kucağıma aldım ve yatağa oturdum.

 

Ah be oğlum. Ne olurdu biraz daha uyusaydın.

 

Diyerek göğsümü minik ağzına verdim. Emmeye başlarken gözlerini açıp bana baktı. Gördüğüm ıslak yeşilleri ne kadar aç olduğunu söylüyordu.

 

Seni de kuymağa alıştırmanın zamanı geldi galiba dedim gülümseyerek. Sırtımı arkamdaki başlığa dayayıp gözlerimi yan tarafıma çevirdim.

 

Demir durumu benden daha zordu. Bir kolunun üzerinde Gül, diğer kolunun üzerinde Kaan karnının üzerinde de Kaya yatıyordu.

 

Biri 4 diğerleri 3 yaşında olan üç çocuk... Gülden sonra Kaan ve Kaya sürpriz ikizlerdi. Ve şuan cokur cokur emen Burak...

 

Bu zengin, yakışıklı, karizmatik adam beni dört çocuk için nasıl kandırdı hâlâ inanamıyorum.

 

Aslında babalığı sayesinde kandırmıştı. Gül ilk göz ağrısı olmakla birlikte çocuklarına aşıktı. Çocukları ile en güzel şekilde ilgileniyor ne sevgisinden ne disiplininden taviz veriyordu. Çocuklar da babalarını o kadar çok seviyorlardı ki her gece odalarından kaçıp soluğu burada alıyorlardı.

 

Burak'ın karnı doyunca gazını çıkarıp yerine bıraktım. O mışıl mışıl uyurken biraz daha uyumak üzere yatağıma dönüp son bir bakış attım aileme. İçimden şükür duaları ederek kapattım gözlerimi. Allah'ım mutluluğumuzu bozma.

 

VEE MUTLU SOOONNN ♥️

Bölüm : 17.07.2025 09:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...