14. Bölüm
azimet azimet / KARADENİZLİ ( TAMAMLANDI ✔️) / 🌊K 13 Ablan sayılırım.

🌊K 13 Ablan sayılırım.

azimet azimet
azamet_29_2

Selâm canlarım.

Yeni bölüme hoşgeldiniz.

Hatalarım varsa affola. Bugün biraz rahatsızım.

Keyifli okumalar diliyorum ❤️ 🌹

🌊🌊🌊🌊

Yok yok.

Bütün bunlar gerçek olamaz? Benim ateşim falan çıktı kesin ve ben o ateş yüzünden kabus görüyorum. Evet evet! Kesin öyle! Yoksa Egemen yüzünden yaşadıklarımı bile unutturan bu yaşadıklarım gerçek olamaz. Son sözüyle şok etti yine beni.

" Ada resmen karım olduğuna göre bu evde benimle ve benim odamda kalacak."

Ağzım açık yanımdaki adamın mavilerine bakakalmıştım.

Elini uzatıp işaret parmağını çeneme dayayarak yukarıya kaldırıp kapatırken göz kırptı.

" Hadi kahvaltını yap. "

Sonra babaannesine döndü.

" Babaanne şuandan sonra bu konunun bir daha açılmamasını rica ediyorum."

" Anladum uşak."

Dedi kadın mecburi bir kabullenişle.

Kahvaltının kalanında sadece şirkette olanları konuştular.

Demir'in abisinin odasına girişini ve kafa tutuşunu dayı bey ballandıra ballandıra anlatırken keyfi inanılmaz yerindeydi. Babaanne Safiye Hanım ise kaşları çatık dinliyordu.

" Biz nasul bu hâle gelduk?"

Dedi canı sıkkın.

" Babanız yaşasa boylemi olurdu."

" Evet olmazdı."

Dedi Demir.

" Böyle olmazdı. Bu yüzden öldü babam belkide. Yada öldürüldü. Herşey kolayca bu hâle gelsin diye."

Duyduğum fısıltlı sesine gözlerimi çevirdiğimde başı ve gözleri önünde elindeki çatal ikiye bükülmüştü. Öfkesini çataldan çıkarıyordu. Derin bir nefes bırakıp ayağa kalktı. Bana döndü sonra.

" Bitirdiysen ilaçlarını alman lazım."

" Bi-bitirdim."

Dedim. Sandalyemin diğer tarafına gelip ayak bileğime dikkat ederek beni kucağına kaldırırken kolumu boynuna doladım.

Yemek odasından çıkıp merdivenlerin yanından geçerken Safiye Hanım yetişti.

" Dur hele uşak."

Demir durup arkasını döndü.

" Siz salona geçun.

Kizlar da odayu elden geçursunlar."

" Neden?"

Kadın gözleriyle beni işaret edince Demir ile birbirimize baktık anlık. Saf saf,

" Ha! Anladım tamam."

Diyen Demir ile önüme çevirdim pancar kırmızı olan yüzümü ve gözlerimi.

" Hatice komodinin üzerindeki ilaçları buraya getirsin o halde."

Demir salona doğru yön değiştirirken göz ucuyla omuzu üzerinden gerimizde kalan kadına baktım. Yüzünde kocaman bir gülümseme ile Hatice'ye gel gel işareti yaparak Demir'in odasına yürüdüler. Nasıl bu kadar kolay inanmıştı kız kaçırma ve evlenme hikâyesine. Rezilliğin âlâsını yaşıyordum şuan. Demir beni koltuğa bırakıp, ayağım için önüme sehba çekerken,

" Ne yaptığını sanıyorsun sen?

Dedim fısıldayarak.

" Kız kaçırdımdan nihah yaptığa kadar altında kalsak öleceğimiz bir ağırlıkta yalan söyledin. Yalanda ne kadar usta olduğun ortada.

Tebrik ediyorum yalancı prens."

" Sana iyilik yapıyorum işte."

Dedi rahat rahat. Öne doğru eğilip yeniden fısıldadım.

" Ne iyiliği ya? Bir anda evin gelini haline gelmek nasıl bir iyilik?"

Bu sırada ilaçlarımı ve bir bardak su getiren Hatice ile bir kaç saniye sustuk. Kızın geri dönüşü ile, eline aldığı ilaçları dudaklarımın arasına bırakıp suyu uzatarak devam etti.

" Böylece ben evde yokken rahat şekilde hareket edeceksin. Sana kimse karışmayacak. Kimse sen kimsin neden buradasın demeyecek."

İlaçlarımı yutup,

" Sen evde yokken mi? "

Dedim.

" Sen evde yokken ben bu evde tek mi kalacağım. Hiç tanımadığım insanlarla."

" Evet, ama merak etme her zaman dışarda olmayacağım. Olduğumda da dayım ve adamlar evin içinde ve dışında olacaklar. Bu arada bizimle ilgili birşey soran olursa cevap vermez, bizim özelimiz sizi ilgilendirmez dersin olur biter. "

Yüzüne bakarak dinledim söylediklerini.

" Ya sonra ne olacak? "

" Sonra?"

" Yani ömür boyu burada kalmayacağım heralde! Bir gün çıkıp gideceğim. O zaman gelince ne diyeceğiz."

" O zaman geldiğinde iş kolay.

Yalandan bir kavga ederiz. Mesela kıskançlık kavgası. Yada ben seni biriyle aldatırım. Yani hikâyeden. Sonrada ayrılır, herkese de boşandık deriz."

Gözlerimi kırpıştırarar bakıyordum gülümseyen yüzüne.

"Vallahi şapka çıkarılacak adamsın Karadenizli."

Dedim alayla.

" Tek ayak üstünde nasıl bir hikâye yazdın dakkada hayret ediyorum. "

Biz koltukta otururken dayı bey geldi.

" Kahve istedum Sibelden. Bende hemen geliyirum."

Diyerek evden çıkışını izledik.

" Bu adama da ayrı şaşırıyorum. Senin bir anda uydurduğun yalanlara bu adam anında uyum sağlıyor. "

" Dayım en büyük destekçim benim. O olmasa ayakta kalamazdım. Bana çok yardım etti."

" Bilmez miyim. Bizzat gözlerimle gördüm."

Kapıdan tekrar girdiğinde elinde büyük bir poşet vardı. Yanımıza kadar gelip bana doğru uzattı. Bir elindeki poşete bir de yüzüne baktım.

" Ne bu?"

" Senun."

Elime alıp içini açarken devam etti.

" Çantan ve kabanun. Çocuklar o evde bulup getirmuşler "

" Ya telefonum? "

" Başka birşey bulamamuşlar."

Düşündüm. Evden koşarak kaçarken telefonum elimdeydi. O pislik beni yakaladığı anda düşmüş olmalı elimden. Demir,

" Sana bir tane alırım."

Derken İlyas,

" Bu da."

Dedi elini cebine atarak. Çıkardığı kağıdı Demir'e uzattı.

" Ümit'in yolladuğu rapor. Onbeş gun iş göremez raporu."

Rapor kelimesi ile kafamda kurduğum planları hatırladım. Raporla birlikte iki yıllık iznimin tamamını kullanmak üzere dilekçe verecektim. Biz konuşurken,

" Kahveler Demir Bey."

Diyen diğer kız ile,

" Getir Sibel."

Diyen İlyas diğer koltuğa geçip oturdu. Sibel getirdigi kahvelerimizi önümüzdeki büyük orta cam sehba üzerine bırakıp giderken,

" Kağıt kalem alabilir miyim?" Dedim.

Yanımdaki iki adam ve kız bana baktı.

" Yarın vermek için izin dilekçesi yazacağım."

Dedim sebebini açıklamak amacıyla.

" Acele etmene gerek yok."

" Var. Bir an önce dilekçemi ve raporumu verip kendime yer ve ev bulmak istiyorum."

Kız kağıt kalem getirmeye giderken,

" Nasıl yani."

Diyen Demir'e,

" Başka bir şehire tayin isteyeceğim. Gerekirse Hakkâri bile olur. Yeterki beni bulamasın."

Önündeki kahvesinin alıp dudaklarına götürürken,

" Buna gerek kalmayacak merak etme. O iti bulacağım. Bundan emin olabilirsin. O zamana kadar burada ve güvendesin."

Dediğinde sakin yüzüne baktım. Çok rahattı tavırları. Gerçekten bulabilir miydi. Çok isterdim bunu.

Yinede işimi garantiye alacaktım. Yarın hastaneye gidip hem raporumu hemde dilekçemi verecektim. Az sonra kağıt kalem geldi. Önümdeki cam sehba üzerine koyduğum kağıdı yazarken,

" Önce kahveni iç."

Diyen Demir'e bakmadan,

" Önce dilekçe."

Diyerek yazmaya devam ettim. İşim bittiğinde acıyan yara ile yerimde doğrulurken elim sırtıma gitti. Öne esnemek yarayı germişti.

" Kendini zorlama yoksa düzelemezsin."

Haklıydı ama cevap vermedim.

Kağıdı katlayıp rapor kağıdı ile birlikte çantamın içine koydum. Demir'e döndüm.

" Burası hastaneye çok uzak mı? "

" Neden soruyorsun?"

" Taksi için."

" Taksi mi? "

" Evet taksi. Hastaneye gitmek için. Sizin kendi işleriniz vardır. Ben kendim gider gelirim."

Bakışlarında bıkkınlık vardı.

" Neh!?" Dedim anlamaya çalışarak.

" Birincisi, işim yok. Olsada ertelerim. İkincisi. Ben olmasam bile dayım ve adamlar var."

Kaşları çatıldı.

" O kadar şey konuştuk seninle. Söylediklerimin hangi kısmını anlamadın!? Yada bir kulağından girip diğerinden mi çıktı!? O piç hem hastanenin hem evinin civarında olacaktır. Tek gitmeye kalkman aptallıktan başka birşey değil! "

" Ayıp oluyor ama."

Dedim somurtarak. Resmen azar yemiştim.

" Senden büyüğüm ben ablan sayılırım."

Demir'in gözleri birden irileşti. Yanıbaşımdaki İlyas ağzındaki kahveyi yutamayıp öksürmeye başlarken,

" Ne? " Dedi.

" Sen Demir'den büyük müsün?"

Diye de ekledi kısık sesiyle.

İlyas'a cevapsız bir bakış atıp Demir'e döndüm.

" Biraz daha saygılı olsan olmaz mı, çocuk gibi azarlıyorsun beni."

Derken biraz abartmış olabilirim.

"Sadece size yük olmak istemedim. Benim yüzümden yeterince yoruldunuz zaten."

Derken başımı ve gözlerimi yine öne eğdim. Yük olduğumun farkındaydım. Bunun ezikligi yeterince rahatsız ediyordu zaten. Fazlasını nasıl isterdim. O sırada odadan çıkan Safiye Hanım,

" Tamam kızım, odaya geçip dinlenebilirsin."

Diyince, Demir anlayamadığım bir sinirle yerinden kalkıp yanımdaki kabanı ve çantayı kucağıma bıraktı.

" Kahve içmeyeceksin anlaşılan!"

Diyerek tek hamlede kucağına kaldırdı beni. Onun kucağında ben benim kucağımda kendi eşyalarım odaya doğru yürürken hâlâ asıktı yüzü. Gözleri karşıda tıslayarak konuştu.

" Aynı şeyleri bir daha tekrar etme bu evde. Özellikle de yüksek sesle. Bizi evli biliyor herkes! "

Neye kızmıştı bu kadar. Söylediklerini umursamadığımı mı düşünüyordu. Yoksa az önceki sözlerime mi bozulmuştu.

" Evli olduğumuzu ben söylemedim! Keşke sende öyle bir şey söylemeseydin."

Odaya girdiğimizde bambaşka bir yatak karşıladı bizi. Tepeden tırnağa değiştirilmişti herşey, çarşafı, nevresimi, yastıkları. Bekar bir erkeğe ait olduğu çok belli olan yatağın siyah ve gri nefresim takımları şimdi evli bir çifte uygun şekilde siyah üzerine pembe çiçekli şekilde değiştirilmişti. Bir kaç gün içinde nereden nereye gelmişti iş.

Yatağın yanına getirip üzerine bıraktı beni. Sonra kitaplığa yürüdü. Küçük ilkyardım kutusunu alıp geri geldi.

" Arkanı dönde pansumanını yapayım."

Elimdekileri yatağın üzerine bıraktım. Asık yüzünü görmezden gelip yana doğru dönerek sırtımı Demir'e çevirdim. Sessiz şekilde pijamamın ucunu omuzuma doğru kaldırıp,

" Tut! " Dedi. Omuzum üzerinden pijamamı tuttum parmak uçlarımla. Sırtımdaki bandajı çıkardığını ve soğuk baticonu hissederken başımı yana doğru çevirip konuştum.

" O pisliği bulmak ne kadar sürer."

Ellerinin durduğunu hissettim.

" Bilmiyorum."

Dedi durgun.

" En kısa zamanda bulmak için adamlara emir verdim. Her yerde arıyorlar."

Yeni bandajı ve bantları hissettim bu kez.

" Bitti." Dedikten sonra pijamanın uçlarını bırakırken,

" Sıra ayağında."

Diyince.

" Ayağımı kendimde yapabilirim."

Diyerek yönümü yeniden Demir'e döndüm.

" Ayağınla uğraşırken sırtını yeniden zorlarsın. Ben yaparım."

Tavırlı şekilde konuşmaya devam edince sonunda dayanamadım.

" Ne dedimde bu kadar bozuk atıyorsun?"

" Bozuk attığım falan yok."

" Tabi tabi. Ne bu surat o zaman?

Yoksa!

Haa tamaaaam!

Ablan sayılırım. Dedim diye bozuldun değil mi?

L

Ya ben sana ergen genç muamelesi yapmak niyetini ile söylemedim onu. Nasıl biri olduğunu...Za.t."

Demiştim ki.

" Kapatalım şu konuyu." Dedi.

Sonrada ayak bileğimdeki bandajı açıp krem ile ovduktan sonra yeniden sardı.

" Akşam yemeğine kadar uzan dinlen. Bende şirket ile ilgili diğer işlerimi halledeyim."

Diyerek yerinden kalkıp banyoya yürüdü. İçeriye girip ellerini yıkayıp çıktıktan sonra masasına yürürken arkasından uzun boyunu inceleyerek izledim. Boyu hiç yoksa 1.90 vardı. Benden küçük olduğuna bu vücutla kimse inanmazdı. Genlerinde uzun boy olsada, yaptığı sporunda etkisi vardı mutlaka. Çünkü abisindende uzundu.

Yatağa uzanıp yorganı üzerime çektim onun gibi surat asarak. Lavanta kokulu nevresim takımının kokusuyla kapanırken gözlerim hiç birşey düşünmemeye çalışıyordum. Az sonra ilaçlarında etkisiyle dalıp gittim uykuya.

🌊🌊🌊

DEMİR

Ada'yı yatağında bırakıp banyoya girdim. Ellerime bulaşan baticon ve kremi yıkarken bir yandanda Ada'nın sözleri çınladı kulağımda.

Ne dedimde bu kadar bozuk atıyorsun?!

Bozuk attığım falan yok. Demiştim ama aynadaki yüzüme bakınca bir karıştı gerçekten. Sebebi ise az önce bana, ablan sayılırım demesiydi sanırım. Hoşuma gitmemişti. Söylediği bu cümle canımı gerçekten sıkmıştı. Ama neden bu kadar sıkmıştı onu anlamıyordum.

Ellerimi mermere dayayarak başımı öne eğip gözlerimi kapattım. İkinci saniyeden sonra birden geçmişe gitti zihnim. Onu bulup buraya getirdiğim günün ertesine. Olanlar hakkında konuşurken nişanlı olmadığını söylediği güne. Duyduğum şeyle hem şaşırmıştım hemde ister istemez hoşuma gitmişti bu durum. Çünkü güzel bir kız olduğunu düşünürken, nişanlı olduğunu hatırlayıp zihnimde bile yaklaşmamıştım Ada'ya. Lâkin nişanlı falan değildi... İzmir'de yaşadığı olaylar yüzünden yalandan bir yüzük ile nişanlıyım hikâyesi uydurmuştu erkeklerden uzak olmak için.

Sanırım duyduğum bu rahatlıktı babaanneme kolayca kız kaçırdım dememin sebebi.. Kolayca nikâh yaptık dememin ve evliyiz Ada bu evde ve benimle aynı odada kalacak hikâyesi yazmamın sebebi. Hayatında kimse yoktu çünkü.

Fakat ablan sayılırım dediğinde kafam bir anlık allak bullak olmuş, hatta kendimi aptal gibi hissederken aramızda bir duvar olduğunu çarparak görmüş ve hissetmiştim..

Karışık düşünceler eşliğinde banyodan çıkıp masama doğru ilerleyerek bilgisayarımın başıma oturdum. Bir yandan bilgisayarımı açarken bir yandan devam ediyordum düşünmeye.

Hâlimin sebebiyse kendime olan kızgınlığımdı aslında. Düşünmeden ve aptalca yaptığım hareketlerdi. Neden kız kaçırdım demiştimki. Dahası neden nikah yapıldı demiştimki. En başta yardıma ihtiyacı olan bir tanıdığım diyip konuyu kapatabilirdim.

Aptalca hareket ettin Demir.

Dedim kendi kendime. Ardından derin bir nefes alıp bıraktım. Önümdeki ekran açıldığında şifreyi girip dosyaların olduğu sayfayı açarak şirket ile ilgili bölüme girdim.

Açılan dokümanı incelerken aklımın bir köşesinde hâlâ o anlar tekrar ediyordu. Ekrandan ayırdığım gözlerimi yavaşça arkama çevirdim. Ada'ya baktığımda çoktan uyuya kalmıştı. Bu kezde aklıma,

O pisliği bulmak ne kadar sürer.

Diyişi geldi. Bilmiyorum. Demiştim. Bilmiyordum... Adamlarım hâlâ araştırıyorlardı. En ufak bir ipucu getirseler hemen harekete geçer tepesine çökerdim ama Ada'nın da dediği gibi iyi sallanıyordu anlaşılan.

O an daha iyi farkettim buradan bir an önce gitmek konusunda ne kadar ciddi olduğunu. Öyle ya. Egemen'i bulursam neden burada kalsındı ki.

Asıl soru ise ben neden bu kadar salaklamıştım. Yerimden kalkıp sessiz adımlarla yatağa doğru yürüdüm. Yanı başına geçip Ada'nın yüzünü izlemeye başladım. Ardından üzerine doğru eğilip beyaz teninden uzun kirpiklerinde gezdirdim gözlerimi. Aynı anda hissettiğim tok atışlarla sağ elimi kalbimin üzerine dayadım. Hissettiğim bu atışlar derdimi belli ediyordu şimdi. Bu kıza karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım ben. Öncesinde nişanlı bir kız diyerek baskıladığım duygular nişanlı değilim dediğinden beri yeniden açığa çıkmıştı.

Yaşadığım farkındalıkla yerimde doğruldum. Boş boş yüzüne bakıyordum hâlâ. Ne ara olmuştu bu?

Elimle alnımı ovuştururken hızla odadan çıktım. Sonrada evden dışarıya bahçeye attım kendimi. Soğuk ve temiz havadan derin bir nefes çektim ciğerlerime önce. Bugün herşey üst üste gelmişti ve zihnim darma dumandı. Biraz düşünüp kafamın içini toplamaya ihtiyacım vardı. Özellikle Ada ile ilgili konuda.

&

Bir süre bahçenin içinde ileri geri turlayarak düşünmeye devam ettim.. Öncelikle bugün ve gece şirket dosyalarına bakacaktım. İyice incelenip dersime iyi çalısacak, toplantıya başkanlık ederken Yalçın'a koz vermeyecektim. Yarında Ada'yı hastaneye bizzat götürüp rapor ve dilekçe vermesine yardımcı olacaktım.

Peki ya diğer mesele? Ada'nın yeşil gözleri önümde canlandı o an. O çay yeşilleri ile atışını duyduğum kalbimin üzerine koydum ellerimi yeniden. Ne oluyordu? Nasıl bu kadar hızlı atıyordu.

Başımı ikinyana salladım. Derin bir nefes daha çekip,

Kendine gel Demir.

Diyerek eve doğru yürüdüm. İçeri girdiğim gibi kendi odama geldim. Kapıyı yavaşça açıp Ada'ya baktığımda hâlâ uyuyordu. İçeriye girip yatağın yanından yavaş ve sessiz adımlarla geçerek dolabımdan kıyafetlerimi alıp yine sessiz adımlarla banyoya geçtim.

Kapıyı yavaşça kilitleyip kabin içindeki musluğu sıcağa ayarlayarak ısınmasını beklemeye başladım. Bu arada da üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup kirli sepetine bıraktım. Isınan suyla duşa girdim. Hızlı şekilde bir duş alıp çıktım. Kurulanıp yanımda getirdiğim temiz çamaşır ve eşofman altımı giyindim. Bir yandan saçlarımı kurulayarak çıktım banyodan. Ada hâlâ uyuyordu. Havluyu boynuma bırakıp yeniden bilgisayarımın başına döndüm. Gelen mesajları okumak için E-posta kutusuna bakarken Ada'nın hırıltılı sesini duyunca anında arkamı döndüm.

🌊🌊🌊

ADA 

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Karanlık bir boşlukta süzülen zihnimle kulağıma gelen kendi adımı duyuyordum. Boğuk bir sesle uzaklardan geliyordu sanki.

Saniyeler sonra tekrarlanan adımı daha net işitmeye başlarken gözlerimi zorlukla açtım. Etrafıma bakındım. Hâlâ aynı odada aynı yataktaydım. Demir yoktu ve karanlık. Sadece büyük pencereden içeriye giren parlak ayın beyaz ışığının yansıması vardı. Peki adımı söyleyen kimdi?

Yerimden yavaşça kalkarken, Karadenizli... Dedim. Neredeydi?

Ben uykuya dalarken masasına geçip oturduğunu görmüştüm. Çalışacağını söylemişti.

Aksaya aksaya yürüyerek ilerlerken yeniden seslendim.

Karadenizli. Neredesin?

Sessizlik sürerken büyük pencerenin önüne kadar geldim. Perdeyi açıp dışarı ve gökyüzüne çevirdim gözlerimi. Gökyüzünde bir tek bulut yokken kocaman bir dolunay vardı. Hem evin içini hemde bahçeyi aydınlatırken sanki karanlık gökyüzünde bir lambaya bakıyordum.

Hoşuma giden görüntüyü daha iyi görebilmek için pencereyi açtım. Gözlerim gökyüzünde dışarıya doğru uzanmıştım ki bir anda yakamda hissettiğim ellerle dışarıya çekildim. Yere savrulan bedenimin üzerinde oturan Egemen'i gördüm sonra. Elleri boğazımda yüzüme doğru eğildiğinde gördüğüm kanlı yüzüyle son ses bir çığlık attım. Ama sesim çıkmadı. Kalbim patlayacak gibi atarken bağırmaya devam etsemde çığlıklarla altından kurtulamaya çalışsamda yapamıyordum.

Egemen'in kanlı yüzü tam karşımda ölü bakışları gözlerimde tıslayarak konuştu.

Bak bana ne yaptın?

Gözlerim yüzünden aşağı akan kanlara kayarken benim yüzüme damlamaya başladığında yeniden hissettiğim mide bulantısına engel olamadım. İmdaaat! Diye bağırdım. Ama olmuyor, sesim çıkmıyordu. Ağzımın içinde dolanan dilim ve boğuk sesimle,

Demir! Dedim bu kez.

Demir yardım et!

Ne olur yardım et!

O anda duydum Demir'in Ada! Diyen sesini.

" Ada uyan! Ada!"

Gözlerimi korkuyla açtığımda Demir'in endişeli bakışları arasında derin bir nefes çekerken yerimden doğrulduğum gibi kollarımı boynuna dolayarak yüzümü boynuna gömüp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

" Şiişştt! Tamam sakinleş, geçti.

Sadece kabustu ve bitti. Uyandın ve geçti."

" Demir.

Çok korktum."

Dedim bir yandan ağlamaya devam ederken.

" Kanlı yüzünü yeniden görünce çok, çok korktum. Bırakmayacak peşimi."

Derken iyice kopmuş durmak bilmez şekilde ağlıyordum.

İyi ki burdasın..

***************************

Eveet canlar bölüm sonu.

Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın ❤️🌹🌹

Bölüm : 18.12.2024 23:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...